Jump to content

İşçi sınıfının duruşu


Recommended Posts

İşçi Sınıfı, ezilen ve sömürülen sınıftır.
Köylü, esnaf, memur, emekli, zanaatkâr, maraba ve işsizler de ezilen sınıfa dahildir.
Kapitalizmin en çok çekindigi sınıf işçi sınıfıdır, işçi sınıfının tek değeri emeği yani iş gücüdür.
Aynı zamanda toplumun en büyük kitlesine sahip olması, kapitalizme potansiyel korku vermektedir.
Sisteme hakim olan kapitalizm bu korku nedeniyle devlet erkini kullanarak işçi sınıfını pasifize etmeyi başarmıştır. İşçi sınıfının sendika ağalarını, derneklerini satın almış böylece örgütlenme ve olası isyanı önlemiştir. Ayrıca psikolojik, kültürel ve dini olarak işçi sınıfının sınıf anlayışını deforme etmiştir...

Ne var ki, işçi sınıfının kendi değerlerine sahip çıkmayışının kaynagını sadece bu etkisizleştirme operasyonuna bağlamak son derece yanlıştır.
En az 200 yıllık geçmişe sahip olan işçi sınıfının karakteristik özelliğine baktıgımızda insani zaaflara yenik düştüğünü görmekteyiz.
Kendisine sunulana boyun egme, korkuya kapılma, işten olma çekincesi, güvenini yitirme, bananeci bir yaklaşıma esir düşme gibi nedenler ve bu nedenlere bağlı olarak taraf değiştirme, işçi sınıfı davasını satma ve kendisine verilen ekmek kırıntısına şükür etme sonucunu görüyoruz.
Bu sonuç tam olarak olmasa da genel olarak karşımıza çıkıyor.
İşçi sınıfı neden kendi değerine sahip çıkmazın ikinci nedeni budur...

Üçüncü neden ise bana göre daha önem arz ediyor.
İşçi sınıfının kafasında devrim diye bir olgu yoktur, bu nedenle grev ve grev sonucu alacagı zam onun için bir sınırdır. Oysa kapitalizm bu durumdan memnun olmasa da isyan etmeyen, devrime kalkışmayan bir işçi sınıfının alacağı cuzi zamma dünden razıdır.
Görüldügü üzere dolaylı olarak ikisi arasında bir uzlaşı söz konusudur...

Bu konuda ülkemizden kısa bir örnek vermek umarım daha açıklayıcı olacaktır.
1946 yılında başlayan karşı devrim süreci Menderes iktidarıyla zirve yapmıştı, ancak yeterli değildi. 12 Eylül darbesinde ise karşı devrim süreci bitmiş, artık onu oturtmaya yani uygulamaya geçilmişti. Bugünkü iktidarın faşizmi, 12 Eylül darbesi sonrası bizzat Kenan Evren ve kurmayları tarafından yogun olarak uygulanan kuran kursları, tarikatların beslenmesi, milli bilincin zayıflatılması çalışmalarıyla hazırlanmıştı.
İşçi sınıfının bu yetmiş yıllık karşı devrim sürecini durdurmak için herhangi bir çabası olmadı.
Yetmişli yıllarda görülen işçi ayaklanmaları yine grev ve zamdan ibaretti. Zaten ayaklanmaların biraz yüksek olması da ögrenci hareketlerine dayanıyordu. Öğrencilerin işçileri desteklemesi işçilere cesaret veriyor ve bu cesaretle daha çok grev, daha çok zam ile sınırlı kalıyordu.
Ayrıca reel anlamda komünizmin mucidi olan Karl Marx, grevleri desteklemesine karşın devrim için çözüm olamayacağını belirtmiş ve gerçek yaşamda onu dogrulamıştır...

Peki bu üç nedene kalıcı-mutlak gözüyle bakabilir miyiz elbette kalıcı gözüyle bakmamız bizi daha çok yanıltır.
İşçi sınıfının bu durgun, kısır duruşu kimseyi yanıltmasın. Belki çok uzun sürece dayansa da her zaman için devrim potansiyeline sahiptir. Çünkü işçi sınıfının devrimden başka elinde herhangi bir kozu yoktur, koşullar olgunlaştıgında başvuracagı yegane yol yine devrim olacaktır...

Bir de şu noktaya deginmek istiyorum.
Devrimi yapacak tek kadro işçi sınıfıymış gibi algılanıyor.
İşçi sınıfı lider kadrodur, önderdir ama tek değildir.
Devrimi bütün ezilen sınıf ile değerlendirmek daha mantıklı olacaktır...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Maalesef hayatında işçi direnişi görmeyen arkadaşlar çok kolay burada işçiler hakkında yazabiliyor.

İşçi sınıfına bir defa güven vermeniz yeterlidir. Bir defa elinden tuttunuz mu, o eli bir daha bırakmaz.

Evet, işçiler en aşağılık muamelelere rağmen susuyorlar, boyun eğiyorlar. Patronu bir bağırıyor, kocaman adam gözlerinde yaş bitene kadar ağlıyor. Ancak aynı işçi, işçi kardeşleri ile bir kere bu düzenden vazgeçti mi, ne anasını ne babasını tanır. Buna biz defalarca şahit olduk. 

Lakin sorun ne? İşçilere bu bilinci katacak kadro sayısı az. Katabilecek ÇEKO öğrencileri parababalarının emrinde İK'larda çalışıyor. Sonra da işçiler neden böyle diyoruz, nasıl olmasını bekliyoruz?

Köylü, memur, esnaf sömürülmüyor mu? Evet, sömürülüyor. Ancak onlar işçi sınıfı kadar kararlı olamaz. Çünkü kaybedecek şeyleri olduğunu hep tekrarlarlar. "Ya evde çoluk çocuk var", "ekmek parası var işin ucunda"... Bu tabakalardan insanlar hep böyle kaygılarından bahseder. İşçi ise bir defa elinden tutulsun, sonuna kadar gider.

Şimdi işçi sınıfının durumunu burada açıklamak kolay. Onu kahvedeki abimiz de yapar. Değiştirmek için ne yapıyoruz, ona gelelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Haydi demeyle bir şeyi değiştiremeyiz, her şey sürece ve koşullara bağlıdır.

Bu anlamda zamanı gelmeden ve koşullar oluşmadan üretilen çözümler teoriden veya maceradan öte gitmez.

Bizim yapabilecegimiz, ezilen-smürülen halkı uyarmak ve olası değişiklik için gerekli bilinci vermektir...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...