Jump to content

Yaratıcı Varmıdır?Olmasımı Gerek?(Uzun Olabilir)


Recommended Posts

39 dakika önce, poiuz yazdı:

CIMBIZCI denilecek en son kişiler ateistlerdir. 

Ateist, ayeti baştan sona okur ve sonra örnek olarak getirir.

Bir konu hakkında Kurandaki tüm ayetlere bakar ve sonra yazar.

Ama artık aynı soruları cevaplamaktan bıktığımız için en "tipik" ayeti getirmekle yetiniyoruz.

 

Bir müslüman ise bir ayetten diğerine atlar. Mesela Kurana göre dünya nasıl yaratıldı diye araştırın, fussiletteki "duman halinde gök"ü bulursunuz ama ondan bir önceki ayetteki dünyanın üzerinde bitkiler yetiştiğini yazmaz. Başka bir ayette " gök ve yer birleşikti"den "duman halinde gök" e geçerler. Cımbızlarlar!

 

Kuranın bir çok yerinde yeri "serdik", "döşedik", " yaydık" yazar. Okuyunca düz bir dünyadan bahsedildiği hemen anlaşılır. Ama bizim müslümanlar bir ayetin bir kelimesinin kökünün hindi yumurtasından geldiğini söyleyerek aslında Kuranda dünya yuvarlaktır denmek istemiş derler. Sanki Arapcada yuvarlak diye bir kelime yokmuş gibi.

Bu cımbızlamadır.

 

Biz burda ayetleri günümüzün ahlak anlayışına, bilime uydurmak için ne taklalar atıldığını gördük.

 

 

Bu senin düşüncen.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 549
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

4 saat önce, Why2017 yazdı:

Ateistler Ego Kasar.Egosuyla kendini tatmin eder,Günlük dozunu alır ve rahatlar.(sonsuz bir evrende HİÇ olduğunu unutur.)

Bunu sen mi söylüyorsun? Dünyada ki her şeyin insanlar için yaratıldığını söyleyen Kur'an'a inanan sen ve hatta Allah alemleri Muhammed'in yüzü suyu hürmetine yarattı diyen müslüman kardeşlerin varken, çok ilginç. Sonsuz evrende bir hiç olduğunu kabul edemeyen sizlersiniz, ölümü kabullenemeyen ve cennet de sonsuz hayat isteyen yine sizlersiniz. Bizim öldükten sonrası ile bir derdimiz yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

Sana diyorum ki sözde yaratıcı var mı yok mu diye yazdığın yazı buram buram İslam kokuyor. Ateistler de kör veya aptal değil ki senin dümen suyunda dönsün, istediğin gibi kolayca manipüle olsun. Sadede gel demişler, sen de sonunda "İnsan Allah ve Kur'an'ı reddediyorsa kötüdür, iyi olması mümkün değildir" demişsin.

Bu kadar da kütsün işte. Samimi falan da değilsin. Yoksa bir sürü insan var, "dinleri boşverin, ben dinlere inanmıyorum ama bir yaratıcı var bence" diyerek açıkça kendini ifade ediyor ve yaratıcı-Tanrı tartışıyor. Kimse de ona sen Müslümansın, sadede gel demiyor, oturup doğru düzgün Tanrı tartışıyor.

 

Salak yerine koymayın insanları. Ondan sonra da aman da ateistler ego kasıyor, ayet cımbızlıyor filan diye ağlıyorsunuz.

 

Ayet cımbızlayan sizsiniz, bütün pis ayetlerin üstünü örtüp "Gerçek İslam bu değil, siz kafanıza göre yorumluyorsunuz, anlamıyorsunuz" diye bağırıyorsunuz. Kur'an dediğin dandik, birbiriyle çelişen bin tane ayetle dolu saçma salak bir kitap. Siz araya sıkışmış üç beş iyilik güzellik ayetinin peşinde koşup, kitabın kötülükle bezenmiş %90'lık kısmını es geçmeyi ve değiştirip çağa uygun hale getirmeyi  amaç edinmişsiniz. Bunu yapmanız bizi bağlamıyor da burada da öyle olduğunu haykırıp millete empoze etmeye çalışınca bozuşuyoruz. 

Yoksa git fareye tap, bana ne... Ama işte kitap ortada ve Allah'ınızın deyimiyle "apaçık" duruyor, biz de eşek değiliz, görüyoruz.

 

Bu arada, Poiuz söylemiş ama bir kere de ben söyleyeyim, ateistlerin büyük çoğunluğu Kur'an'ı bir Müslüman kişiden çok daha iyi bilir ve objektif olarak değerlendirirler, o çoğunluk geçmişinde tıpkı senin gibi Müslüman'dır. Ateistler gökten inmiyor, onları böyle yaratan bir Allah yok yani. Bunlar aklı başında, okuduğunu objektif değerlendirmeyi ve bilgiyi kullanmayı öğrenmiş insanlar. Gökteki Allah tarafından alemlere ibret olsun ve Allah'ın ateşlerde yakma fantezisi hayata geçsin diye dünyaya ışınlanmış tuhaf yaratıklar olduğunu düşünüyorsanız zaten o Allah size yardımcı olsun, akıl fikir versin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, Simurg yazdı:

Bunu sen mi söylüyorsun? Dünyada ki her şeyin insanlar için yaratıldığını söyleyen Kur'an'a inanan sen ve hatta Allah alemleri Muhammed'in yüzü suyu hürmetine yarattı diyen müslüman kardeşlerin varken, çok ilginç. Sonsuz evrende bir hiç olduğunu kabul edemeyen sizlersiniz, ölümü kabullenemeyen ve cennet de sonsuz hayat isteyen yine sizlersiniz. Bizim öldükten sonrası ile bir derdimiz yok.

 

sonsuz bir evrende HİÇ olduğununuzu düşünüyorsunuz ya o bakımdan dedim,Yani unutmayın Hiçsiniz siz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
13 hours ago, Why2017 said:

Hoş geldin BAŞLARDA KONUYU DAĞITAN KİŞİ VE YİNE HOŞ GELDİN CIMBIZCI.:D

 

Konuyu senin sonunda getirmek istediğin yere kısa yoldan getirdim, sen de en sonunda konuyu arabın putuna getirmeyecek miydin? Aslında bir araptapar olarak baştan arabın putu ile başlaman lazımdı ama kendin bile tapındığın arap dinine güvenemediğin için direk sonda getirmek istediğin noktadan başlayamadın.

 

İşte senin dinin aşağıdaki ayetlerde de görebileceğin gibi rezil, ilkel, cehalet ürünü bir dindir. 

 

Enfal/39. Ve fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.


Bakara/193. Ve fitne kalmayıncaya ve dîn, Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın (onları öldürün). Bundan sonra eğer vazgeçerlerse o zaman zâlimlerden başkasına karşı düşmanlık yoktur.


Enfal/1. Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”


Enfal/41. Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Eğer Allah’a; hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, (yani) iki ordunun (Bedir’de) karşılaştığı gün kulumuza indirdiklerimize inandıysanız (bunu böyle bilin). Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.


Ahzab/37. Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.


Ahzab/50. Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.


Ahzab/26-27. Allah, kitap ehlinden olup müşriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine büyük bir korku saldı. Siz onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz. Allah, sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.


Tahrim/4-5. (Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü’minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.     Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.


Araf/179. Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.


Bakara/178.  Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.


Nisa/150-151. Şüphesiz, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.


Tevbe/111. Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O hâlde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.


Kehf/103-(Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?” Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, Türk Ateist yazdı:

 

Sana diyorum ki sözde yaratıcı var mı yok mu diye yazdığın yazı buram buram İslam kokuyor. Ateistler de kör veya aptal değil ki senin dümen suyunda dönsün, istediğin gibi kolayca manipüle olsun. Sadede gel demişler, sen de sonunda "İnsan Allah ve Kur'an'ı reddediyorsa kötüdür, iyi olması mümkün değildir" demişsin.

Bu kadar da kütsün işte. Samimi falan da değilsin. Yoksa bir sürü insan var, "dinleri boşverin, ben dinlere inanmıyorum ama bir yaratıcı var bence" diyerek açıkça kendini ifade ediyor ve yaratıcı-Tanrı tartışıyor. Kimse de ona sen Müslümansın, sadede gel demiyor, oturup doğru düzgün Tanrı tartışıyor.

 

Salak yerine koymayın insanları. Ondan sonra da aman da ateistler ego kasıyor, ayet cımbızlıyor filan diye ağlıyorsunuz.

 

Ayet cımbızlayan sizsiniz, bütün pis ayetlerin üstünü örtüp "Gerçek İslam bu değil, siz kafanıza göre yorumluyorsunuz, anlamıyorsunuz" diye bağırıyorsunuz. Kur'an dediğin dandik, birbiriyle çelişen bin tane ayetle dolu saçma salak bir kitap. Siz araya sıkışmış üç beş iyilik güzellik ayetinin peşinde koşup, kitabın kötülükle bezenmiş %90'lık kısmını es geçmeyi ve değiştirip çağa uygun hale getirmeyi  amaç edinmişsiniz. Bunu yapmanız bizi bağlamıyor da burada da öyle olduğunu haykırıp millete empoze etmeye çalışınca bozuşuyoruz. 

Yoksa git fareye tap, bana ne... Ama işte kitap ortada ve Allah'ınızın deyimiyle "apaçık" duruyor, biz de eşek değiliz, görüyoruz.

 

Bu arada, Poiuz söylemiş ama bir kere de ben söyleyeyim, ateistlerin büyük çoğunluğu Kur'an'ı bir Müslüman kişiden çok daha iyi bilir ve objektif olarak değerlendirirler, o çoğunluk geçmişinde tıpkı senin gibi Müslüman'dır. Ateistler gökten inmiyor, onları böyle yaratan bir Allah yok yani. Bunlar aklı başında, okuduğunu objektif değerlendirmeyi ve bilgiyi kullanmayı öğrenmiş insanlar. Gökteki Allah tarafından alemlere ibret olsun ve Allah'ın ateşlerde yakma fantezisi hayata geçsin diye dünyaya ışınlanmış tuhaf yaratıklar olduğunu düşünüyorsanız zaten o Allah size yardımcı olsun, akıl fikir versin.

Haykırdığım felan yok benim.Bana artık kuranla gelmeyin bebişkolarım.Tamammı Yazmayın kuranla ilgili bir şey.

 

Bu dünyada bir düzen var ve bu düzen insalık için gelişiyor,ben bunu görmezden gelemiyorum sanki dünya insanlık için çalışıyor,

Uçaklar,Arabalar,Haberleşmek için icatlar insanlığın yaşamını kolaylaştırıyor.Bunlar olmasa insanlık nasıl bir yaşam sürerdi?Neden uçak için yakıt var,Neden araba için yakıt var,Telefon bilgisayar için neden elektrik var,insalığın yaşamını sürdürebilmesi(kolaylaştırması) için mi?Bunlarsızda sürdürebilirdi ama bukadar kolay bir yaşam olacağını sanmıyorum.Ve dünyada bazı şeyler olmasa insalığın nesli şuan son bulmuş bile olabilirdi,

 

Pusula yokken insanlar yönlerini nasıl bulurdu;

Pusulanın icadından önce karınca yuvalarındansmilev.gif ağaçlar ve taşlardaki yosunlardan ve kutup yıldızından faydalanarak yön bulunabiliyordu.
– Karınca Yuvalarına Bakarak Yön Bulmak: Karınca yuvalarının ağzı Güney’i gösterir.
– Taşlarda ve Ağaçlardaki Yosunlara Bakarak Yön Bulmak: Yosunlar taşların ve ağaçların kuzeyinde oluşur / olur.
– Geceleri Kutup Yıldızı’na Bakarak Yön Bulmak : Kutup Yıldızı’nı gördüğümüzde önümüz Kuzeysmilev.gif arkamız Güney yönünü gösterir.

- Sabahları güneşin doğuşuylasmilev.gif
- Akşamları güneşin batışıylasmilev.gif
- Geceleri kutup yıldızına bakaraksmilev.gif
Bunlar olmasa insalık ne yapardı eski zamanda?Pusula için iyi alt zemin oluşturmuş evren.İnsanlığın gelişebilmesi için iyi bir zemin.
 

Hayvanlarda insanlık için çalışmış;(At,Deve,Eşşek,Katır,İnek,Arı,Koyun vb.kendiliğindne bizim için gelişmiş haaa)

ddd.PNG

''Ateistler canlıların yaşaması için birbirlerini öldürdüğü bir dünyayı  iğrençlik olarak sayıyor.''Evrenciğim niye böyle oldu reyis içinde oluşturdun bir canlı senin oluşturduğun yaşamı beğenmiyor,

 

Eğer senin atalarında böyle düşünseydi bu canlılardan faydalanmasaydı şuan sen burda olmucaktın bebişim.Yaşamını öldürmeye boşlusun,Yani Ataların öyle yapmış bebişkom.Bunu iğrençlik olarak algılayamassın.Evren böyle istemiş.(Allahta böyle isteyebilir.Sanane niyazi?(Hayatın sınav olduğunuda bildiriyor haa)

 

 

İnsanlar bitkilerden de yararlanmış;

İnsanlar bitkilerin kök , gövde , yaprak , çiçek , meyve ve tohumlarından yararlanırlar.
Tahıllar,baklagiller, sebze ve meyvalar besin maddesi olarak kullanılır.Önemli yiyecek kaynaklarındandır.
Sanayide kullanılan bitkiler de vardır.
Ayçiçeği, soya fasulyesi ve pamuk tohumlarından yağ elde edilir. Zeytinden de zeytinyağı elde edilmektedir.
Çay, kahve, ıhlamur, nane, kekik, tarçın, papatya gibi bitkilerin yaprak ve tohumları içecek olarak kullanılır.
Şekerpancarı ve şeker kamışından şeker elde edilir.
Menekşe, lale, gül, papatya gibi süs bitkileri park ve bahçelerde yetiştirilir. Bu bitkiler çevremizin güzellik kaynağıdır.
Ayrıca çam, ceviz, meşe, gürgen gibi pek çok odunsu gövdeli ağaçtan kereste elde edilir.

Canlıların besin kaynağıdır.
 Erozyonu önler.
Havayı temizler
İklimi etkileyerek bulunduğu bölgenin bol yağış almasını sağlar.
Yakacak olarak kullanılır.
Birçok hayvanın barınağıdır.

İlaçlar üretilir.

 

Ben bunları basit bir düzen olarak göremiyorum.Siz bunları basit bir olay olarak görüyorsunuz.(Düzen kaostan doğar hı hı,)

Evren çok sistematik gelişmiş haaa,Kendiliğinden bunları iyi başarmiş,bir şeyleri iyi karşılamış,Canlılar için iyi ortam hazırlamış,Canlılar oluşmuş ve gelişiyor,Yakında evrene kafa tutacaklar,Çekil lan ben daha iyi bir evren yaratırıp diyebilirler  haaaa bak buraya yazıyom.

 

%90lık kısım iyiliği içeriyor ve Siz %10luk kısmı alıyor olmayasınız.

 

Allahın gökte olduğunu düşünüyorsan hiç bir şey anlamamışsın.

 

Ateistlerin bazıları kuranı okumamıştır, bir kaç ayet tamam.

 

Benim objektif olarak değerledirmediğimi ne biliyorsun ben,Sizin gibi bir sonuça ulaşamadım bunu anlayın.

 

Bu hayatın sınav olduğunu unutmayın.Ancak kuranda ona göre cevap bulabilirsiniz.

 

Bana kuranla ilgili bir şey yazmayın artık,Evrenle ilgili yazın bu düzen okadar basitmi arkadaşım,

 

BEN DİYORUM ANKARA SİZ DİYORSUNUZ POPOCUĞUM KARA.

 

tarihinde Why2017 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
31 dakika önce, Why2017 yazdı:

Bu dünyada bir düzen var ve bu düzen insalık için gelişiyor,ben bunu görmezden gelemiyorum sanki dünya insanlık için çalışıyor,

 

Dünya insanlık için çalışıyor ha? :) 

 

Yanında koruyucu ekipmanın olmadan 30 m suyun dibine bir dal bakalım senin için çalışacak mı dünya?

 

Veya önlem almadan Himalaya'nın tepesine çık bakalım dünya senin için çalışacak mı?

 

Dünya senin için çalışmıyor, sen bu dünyaya uygun olarak adapte oluyorsun. 

 

31 dakika önce, Why2017 yazdı:

Uçaklar,Arabalar,Haberleşmek için icatlar insanlığın yaşamını kolaylaştırıyor.Bunlar olmasa insanlık nasıl bir yaşam sürerdi?Neden uçak için yakıt var,Neden araba için yakıt var,Telefon bilgisayar için neden elektrik var,insalığın yaşamını sürdürebilmesi(kolaylaştırması) için mi?Bunlarsızda sürdürebilirdi ama bukadar kolay bir yaşam olacağını sanmıyorum.Ve dünyada bazı şeyler olmasa insalığın nesli şuan son bulmuş bile olabilirdi,

 

Kavramları karıştırmışsın. :)

 

Önce yakıt, sonra uçak!

Önce yakıt, sonra araba!

Önce elektrik sonra bilgisayar!

 

Yakıt, elektrik araba, uçak, bilgisayar için yok sen bunları keşfedip bunlara uygun icat yaratmışsın. Neden, sonuç ilişkisini karıştırmışsın.

 

 

31 dakika önce, Why2017 yazdı:

 

Pusula yokken insanlar yönlerini nasıl bulurdu;

Pusulanın icadından önce karınca yuvalarındansmilev.gif ağaçlar ve taşlardaki yosunlardan ve kutup yıldızından faydalanarak yön bulunabiliyordu.
– Karınca Yuvalarına Bakarak Yön Bulmak: Karınca yuvalarının ağzı Güney’i gösterir.
– Taşlarda ve Ağaçlardaki Yosunlara Bakarak Yön Bulmak: Yosunlar taşların ve ağaçların kuzeyinde oluşur / olur.
– Geceleri Kutup Yıldızı’na Bakarak Yön Bulmak : Kutup Yıldızı’nı gördüğümüzde önümüz Kuzeysmilev.gif arkamız Güney yönünü gösterir.

- Sabahları güneşin doğuşuylasmilev.gif
- Akşamları güneşin batışıylasmilev.gif
- Geceleri kutup yıldızına bakaraksmilev.gif
Bunlar olmasa insalık ne yapardı eski zamanda?Pusula için iyi alt zemin oluşturmuş evren.İnsanlığın gelişebilmesi için iyi bir zemin.
 

Hayvanlarda insanlık için çalışmış;(At,Deve,Eşşek,Katır,İnek,Arı,Koyun vb.kendiliğindne bizim için gelişmiş haaa)

ddd.PNG

''Ateistler canlıların yaşaması için birbirlerini öldürdüğü bir dünyayı  iğrençlik olarak sayıyor.''Evrenciğim niye böyle oldu reyis içinde oluşturdun bir canlı senin oluşturduğun yaşamı beğenmiyor,

 

Eğer senin atalarında böyle düşünseydi bu canlılardan faydalanmasaydı şuan sen burda olmucaktın bebişim.Yaşamını öldürmeye boşlusun,Yani Ataların öyle yapmış bebişkom.Bunu iğrençlik olarak algılayamassın.Evren böyle istemiş.(Allahta böyle isteyebilir.Sanane niyazi?(Hayatın sınav olduğunuda bildiriyor haa)

 

 

İnsanlar bitkilerden de yararlanmış;

İnsanlar bitkilerin kök , gövde , yaprak , çiçek , meyve ve tohumlarından yararlanırlar.
Tahıllar,baklagiller, sebze ve meyvalar besin maddesi olarak kullanılır.Önemli yiyecek kaynaklarındandır.
Sanayide kullanılan bitkiler de vardır.
Ayçiçeği, soya fasulyesi ve pamuk tohumlarından yağ elde edilir. Zeytinden de zeytinyağı elde edilmektedir.
Çay, kahve, ıhlamur, nane, kekik, tarçın, papatya gibi bitkilerin yaprak ve tohumları içecek olarak kullanılır.
Şekerpancarı ve şeker kamışından şeker elde edilir.
Menekşe, lale, gül, papatya gibi süs bitkileri park ve bahçelerde yetiştirilir. Bu bitkiler çevremizin güzellik kaynağıdır.
Ayrıca çam, ceviz, meşe, gürgen gibi pek çok odunsu gövdeli ağaçtan kereste elde edilir.

Canlıların besin kaynağıdır.
 Erozyonu önler.
Havayı temizler
İklimi etkileyerek bulunduğu bölgenin bol yağış almasını sağlar.
Yakacak olarak kullanılır.
Birçok hayvanın barınağıdır.

İlaçlar üretilir.

 

Ben bunları basit bir düzen olarak göremiyorum.Siz bunları basit bir olay olarak görüyorsunuz.(Düzen kaostan doğar hı hı,)

Evren çok sistematik gelişmiş haaa,Kendiliğinden bunları iyi başarmiş,bir şeyleri iyi karşılamış,Canlılar için iyi ortam hazırlamış,Canlılar oluşmuş ve gelişiyor,Yakında evrene kafa tutacaklar,Çekil lan ben daha iyi bir evren yaratırıp diyebilirler  haaaa bak buraya yazıyom.

 

%90lık kısım iyiliği içeriyor ve Siz %10luk kısmı alıyor olmayasınız.

 

Allahın gökte olduğunu düşünüyorsan hiç bir şey anlamamışsın.

 

Ateistlerin bazıları kuranı okumamıştır, bir kaç ayet tamam.

 

Benim objektif olarak değerledirmediğimi ne biliyorsun ben,Sizin gibi bir sonuça ulaşamadım bunu anlayın.

 

Bu hayatın sınav olduğunu unutmayın.Ancak kuranda ona göre cevap bulabilirsiniz.

 

Bana kuranla ilgili bir şey yazmayın artık,Evrenle ilgili yazın bu düzen okadar basitmi arkadaşım,

 

BEN DİYORUM ANKARA SİZ DİYORSUNUZ POPOCUĞUM KARA.

 

 

Yukarıda saydıklarından doğa hakkında bilgi eksikliğine sahip olduğun anlaşılıyor. Pusula olmasaydı ne yapardık, hayvanlar evcilleştirilmeseydi ne yapardık gibi soruların ilk çağda insanların ne koşullarda yaşadığını bilmediğini gösteriyor.

 

Verdiğin bu örnekler ile ilgili bilgi eksikliğin olduğu için, bu eksikliğini tanrı ile doldurduğunu ifade ediyorsun. 

 

Amaaan kime anlatıyorum zaten üslubundan da anlayacak biri olmadığın belli. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Alıntı

Yanında koruyucu ekipmanın olmadan 30 m suyun dibine bir dal bakalım senin için çalışacak mı dünya?

 

Veya önlem almadan Himalaya'nın tepesine çık bakalım dünya senin için çalışacak mı?

 

Dünya senin için çalışmıyor, sen bu dünyaya uygun olarak adapte oluyorsun. 

Gelişmiş akıllı bir varlık senin dediklerini yapmaz.(Tabi sen yapabilirsin.)

Ekipmanı doğa karşılıyor ki girebiliyorum.

Doğa'dan bulduklarımla bir  önlem alıyorum.

 

Adepte oluyorsan, bu söylediklerine karşı neden adapte olamadın.Doğa adepte olmayacağını bildiği  için sana başka alternatifler mi üretti.(Aaa doğa sanamı çalışıyor yoksa.)

 

Alıntı

Kavramları karıştırmışsın. :)

 

Önce yakıt, sonra uçak!

Önce yakıt, sonra araba!

Önce elektrik sonra bilgisayar!

 

Yakıt, elektrik araba, uçak, bilgisayar için yok sen bunları keşfedip bunlara uygun icat yaratmışsın. Neden, sonuç ilişkisini karıştırmışsın.

Ben diyorum ki sana canım cicim bebişkom

 

Yakıt varki uçak yapıyoruz,Yakıt var ki araba yapıyoruz,Elektrik varki bilgisayar yapıyoruz,

Yakıt ve elektrik neden var?Açıkla

Sen anca ''Var olduğu için var'' diyip basit bir anlam çıkarıtan bu cevabı vereceksin.

İnsanlığa çalışan bir doğa  var,gelişmesini isteyen bir doğa ..''Gelişin,Gelişinki Yakında bana kafa tutun''diyor resmen.(Yada kafa tutmanızı istiyorum diyor)

 

Alıntı

Yukarıda saydıklarından doğa hakkında bilgi eksikliğine sahip olduğun anlaşılıyor. Pusula olmasaydı ne yapardık, hayvanlar evcilleştirilmeseydi ne yapardık gibi soruların ilk çağda insanların ne koşullarda yaşadığını bilmediğini gösteriyor.

 

Verdiğin bu örnekler ile ilgili bilgi eksikliğin olduğu için, bu eksikliğini tanrı ile doldurduğunu ifade ediyorsun. 

 

Amaaan kime anlatıyorum zaten üslubundan da anlayacak biri olmadığın belli. 

 

 

Sen çok bilgiliysen açıklayabilirdin.İlk çağları görüp gelmişsen anlat be bebişkom.Bende öğreneyim.

Pusula neden var?Bana bunu açıkla

Bilgi eksikliğimi açıklada tanrı olmadığını idda ediyim.

Öyle deme canım anlat ki anlayım.

 

 

 

tarihinde Why2017 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Sundance yazdı:

Ben bunları basit bir düzen olarak göremiyorum.Siz bunları basit bir olay olarak görüyorsunuz.(Düzen kaostan doğar hı hı,)

Evren çok sistematik gelişmiş haaa,Kendiliğinden bunları iyi başarmiş,bir şeyleri iyi karşılamış,Canlılar için iyi ortam hazırlamış,Canlılar oluşmuş ve gelişiyor,Yakında evrene kafa tutacaklar,Çekil lan ben daha iyi bir evren yaratırıp diyebilirler  haaaa bak buraya yazıyom.

 

 

 
Makaleyi okuyabilirsin:
 
En baştan oku, ben son kısımlarını belirttim sadece.
 
Son olarak analiz etmek istediğimiz nokta, sistemi oluşturan parçaların bazılarının, diğerleri için, diğerlerini sürdürmek için, yani bir amaç doğrultusunda var olduğunu sanma yanılgısından doğan kusursuzluk argümanıdır. İnsan merkezci ilkenin ana sloganlarından biri şudur: “Her şey insan için vardır.” Bunu diyen kimdir? İnsanın ta kendisi! Sizce de burada bir ironi yok mudur? Bu tıpkı şuna benzer: “'Organlar arasındaki en önemli organ, beyindir!', diye buyurdu beyin...” Burada organların önem sırası gibi anlamsız bir tartışmaya girmeyeceğiz. Ancak insanın her şeyin kendisi için var olduğunu iddia etmesinde bir mantık hatası aramamak mümkün değildir. İnsanın bir noktadan sonra tiksindirici düzeye ulaşan kibri kendi gözlerini kör etmektedir. Kendisinin, zaten kendisi için dönüştürdüğü çevrenin, halihazırda insanlık için var olduğunu iddia etmesi yetmiyormuş gibi, bu argümanını galaksiler arası düzleme ve evrenin tamamına genişletecek kadar da kendini beğenmiştir. Bu noktada sözü 2001 senesinde kaybettiğimiz, dünyaca ünlü bilim kurgu yazarı Douglas Adams’ın şaheseri Otostopçunun Galaksi Rehberi’nden alıntıladığımız şu satırlara bırakıyor, kendisini ve müthiş düzeydeki kıvrak zekasını (evrende "mükemmel" olabilecek nadide şeylerdendi belki de) saygıyla anıyoruz:
 
"...Aletler, bizim amaca yönelik düşünmemize, nesneler yapmamıza, bize daha iyi uyacak bir dünya yaratabilmek için bir şeyler yapmamıza olanak sağlamıştır. Şimdi mutlu bir alet yapma gününün ardından, çevresini incelemekte olan ilk insanı hayal edin. Etrafına bakıyor ve onu çok mutlu eden bir dünya görüyor: Arkasında içinde mağaralar olan dağlar -dağlar önemlidir, çünkü gidip mağaralarda saklanabilir, yağmurdan korunur ve ayılar ona ulaşamaz- önündeyse orman -içinde kabuklu yemişler, böğürtlenler ve lezzetli yiyecekler olan- vardır. Yakından geçen nehir suyla doludur -su içilebilir, içinde teknesini yüzdürebilir, türlü çeşitli işler yapabilir. İşte kuzen Ug, görünüşe göre bir mamut yakalamış -mamutlar çok önemlidir, etlerini yiyebilir, postlarını giyebilir, kemiklerini silah yapmak için kullanıp başka mamutlar yakalayabilirsiniz. Demek istediğim bu müthiş bir dünya. Ama bizim ilk insan düşünüp taşınacak bir vakit bulmuştur, kendi kendine der ki, "Peki, içinde bulunduğum bu dünya ilginç bir yer," sonra kendi kendine onu arkadan vurabilecek, bütünüyle anlamsız ve yanıltıcı bir soru sorar. Doğası gereği, böyle biri olarak evrimleştiği ve böyle düşünerek geliştiği için bu soruyu sorar. Alet yapan ilk insan dünyasına bakar ve şöyle der: "Peki, o zaman, kim yaptı bunu?" Kim yaptı? -Bunun neden kalleşçe bir soru olduğunu görebilirsiniz. İlk adam düşünür: "Eh, eşya yapan sadece bir tür varlık tanıdığıma göre, bütün bunları yapan her kimse, benim gibi ama çok daha büyük, çok daha güçlü ve mutlaka görünmez biridir, bütün aletleri yapan, güçlü olmaya yatkın olan kişi ben olduğuma göre, o da muhtemelen bir erkektir!"
 
(...) Bir alet yaptığımızda, onunla bir şey yapmayı amaçladığımız için ilk insan kendi kendine şunu sorar: "Eğer bunu o yaptıysa, ne amaçla yaptı?" İşte tuzak burada kapanır, çünkü ilk insan şöyle düşünür: "Bu dünya bana çok uyuyor. Bana destek olan, beni doyuran, bana bakan her şey burada. Evet, bu dünya tam bana göre" ve kaçınılmaz sonuca varacaktır, dünyayı yapan her kimse, onu kendisi için yapmıştır.
 
Şimdi hayal edin, bu durum bir su birikintisinin bir sabah uyanıp düşünmeye başlaması gibidir: "Bulunduğum bu dünya ilginç bir yer -bulunduğum bu delik ilginç bir delik- tam bana göre, öyle değil mi? Aslında bana şaşılacak kadar uyuyor, beni içinde barındırmak için yapılmış olmalı!" Bu öyle güçlü bir düşüncedir ki, güneş gökyüzünde yükselip hava ısınırken, su birikintisi de giderek buharlaşıp küçülür, küçülür ama o telaş içinde her şeyin iyi olduğuna inanmaktadır, çünkü bu dünyanın amacı kendisini içinde barındırmaktır, onu içinde barındırmak için kurulmuştur. Bu yüzden, su birikintisinin kaybolma noktasına geldiği an onu çok gafil avlar..."

 

Sonuç
 
Sonucun oldukça anlaşılır olduğunu düşünüyoruz: Evren’in bildiğimiz hiçbir köşesinde –ve muhtemelen tamamında- kusursuzluk (mükemmellik) bulunmamaktadır. Eğer ki bir yapı, olgu, olay bize mükemmel geliyorsa, bunun tek sebebi sanrılarına yenik düşmekte uzman olan beynimizin zayıf analiz ve işlem gücüdür. Ne zaman ki bir şeye “kusursuz” olarak yaklaşmaya meyledersek, o zaman hata yaptığımızı fark etmeli ve tarafsız olarak durumu değerlendirmemiz gerekir. İşte bu şekilde doğada kusursuzluk veya mükemmellik aramak yerine doğayı olduğu gibi anlamaya ve sevmeye çalıştığımız zaman (ve bunu başarabildiğimiz zaman), hayattan aldığımız zevkin ve tatminin çok daha artacağını göreceğiz. 
 
Neden evrenimiz içerisinde kusursuzluğun bulunmadığını irdelemek de bizi sonuca götürür: çünkü yapılar ve sistemlerin oluşumuna neden olan fizik, kimya ve biyoloji yasaları (ilkeleri), öngörülü yasalar/ilkeler değildirler. Geleceği planlayamazlar, bugünün farkında değildirler ve geçmişten bihaberdirler. Bir yapının kusursuz olabilmesi için, kusurlarına neden olacak unsurları ortadan kaldırabilmek gerekir. Evren’in kendine ait bir bilinci olmadığından, bunu yapabilmesini beklemek saçmalık olacaktır. Şeyler, akıp giden zaman içerisinde üzerlerine etkiyen kuvvetlerin etkisi altında değişip dururlar; dağılırlar, birleşirler, gelişirler, sönerler… Bunlar evrensel bir bilinçten tamamen bağımsız bir şekilde meydana gelir ve bu sebeple de her yapı içerisinde mutlaka öngörülemez sebeplerle oluşan kusurlar bulunmaktadır. 
 
Esasında anlaşılması gereken şudur: Bizler, olay yerine sonradan gelen detektifler gibiyiz. İşlenen cinayet inanılmaz karmaşık gözüküyor olabilir ve dışarıdan bakan birine, çözülemeyecek ve anlaşılamayacak kadar karmaşık geliyor olabilir. Yani kusursuz gibi gözüken bir cinayetle karşı karşıya olabiliriz. Halbuki iyi bir detektif, kendisini ortadaki sonuca hapsederek sınırlandırmaz ve olayın en başına dönerek, onu çok ufak ama kritik parçalara bölerek analiz eder. Bunu yaptıkça, katilin suçu işlemesi süresince attığı adımları kısmen tekrarlayabilir, kusurları keşfeder ve böylece cinayeti aydınlatır. İnsanın da evren ve hayat için yapması gereken budur. Milyarlarca yıllık evrimin ve değişimin sonucunda oluşan yapılara bakarak bunların kusursuzluğunu iddia etmek son derece hatalı bir yaklaşımdır. Kusursuzluk argümanı, kolaya kaçmaktan ibarettir. Yeterince eğitimli, özgür ve donanımlı bir beyin kolaya kaçmak yerine gerçeği öğrenerek merakını tatmin edebilir. Bu yapıldığında, kusursuzluk ünvanı verilmiş hiçbir şeyin bu ünvanı hak etmediği görülecek, bu nitelendirmenin zayıf beyinlerimizin bir sonucu olduğu görülecektir.
 
Burada, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Sn. Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy hocamızın televizyon kanalarından birinde çıktığı tartışmadaki sitemine yer vererek sözlerimi noktalamak istiyoruz:
 
"Ne mükemmeli, ne kusursuzu, ne güzeli efendim? Böyle bilim mi yapılır? Yakışıklı ahtapot, güzel hücre mi olur? Aaa ne güzel hücreymiş, bakın bakın, ne yakışıklı ahtapotmuş! Bunları incelerken böyle mi diyorsunuz? Biyoloji böyle mi çalışılır? Olmaz efendim, böyle olmaz..."

 

http://www.evrimagaci.org/makale/367

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
23 dakika önce, Why2017 yazdı:

Bilgi eksikliğimi açıklada tanrı olmadığını idda ediyim.

 

Merak etme, tanri fikri de eskiden senin gibi insanlar tarafından icat edildi.

Lan bu şimşekler nasıl çakıyor, aklım alıyor..

Haa buldum, gökte bir şimşek tanrısı o yapıyor.

Böyle her olaya bir atfetme monoteizmi doğurmuştur, zamanla bu anlayış tek bir tanrıya indirgenerek politeizm oluşmuştur.

ama sen şartlandığın için kendi fikirlerin hariç hiçbir şeye objektif bakamıyorsun. Ve konuştukça üslubun bozuldu. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
41 dakika önce, AkılveMantık yazdı:

 

 
Makaleyi okuyabilirsin:
 
En baştan oku, ben son kısımlarını belirttim sadece.
 
Son olarak analiz etmek istediğimiz nokta, sistemi oluşturan parçaların bazılarının, diğerleri için, diğerlerini sürdürmek için, yani bir amaç doğrultusunda var olduğunu sanma yanılgısından doğan kusursuzluk argümanıdır. İnsan merkezci ilkenin ana sloganlarından biri şudur: “Her şey insan için vardır.” Bunu diyen kimdir? İnsanın ta kendisi! Sizce de burada bir ironi yok mudur? Bu tıpkı şuna benzer: “'Organlar arasındaki en önemli organ, beyindir!', diye buyurdu beyin...” Burada organların önem sırası gibi anlamsız bir tartışmaya girmeyeceğiz. Ancak insanın her şeyin kendisi için var olduğunu iddia etmesinde bir mantık hatası aramamak mümkün değildir. İnsanın bir noktadan sonra tiksindirici düzeye ulaşan kibri kendi gözlerini kör etmektedir. Kendisinin, zaten kendisi için dönüştürdüğü çevrenin, halihazırda insanlık için var olduğunu iddia etmesi yetmiyormuş gibi, bu argümanını galaksiler arası düzleme ve evrenin tamamına genişletecek kadar da kendini beğenmiştir. Bu noktada sözü 2001 senesinde kaybettiğimiz, dünyaca ünlü bilim kurgu yazarı Douglas Adams’ın şaheseri Otostopçunun Galaksi Rehberi’nden alıntıladığımız şu satırlara bırakıyor, kendisini ve müthiş düzeydeki kıvrak zekasını (evrende "mükemmel" olabilecek nadide şeylerdendi belki de) saygıyla anıyoruz:
 
"...Aletler, bizim amaca yönelik düşünmemize, nesneler yapmamıza, bize daha iyi uyacak bir dünya yaratabilmek için bir şeyler yapmamıza olanak sağlamıştır. Şimdi mutlu bir alet yapma gününün ardından, çevresini incelemekte olan ilk insanı hayal edin. Etrafına bakıyor ve onu çok mutlu eden bir dünya görüyor: Arkasında içinde mağaralar olan dağlar -dağlar önemlidir, çünkü gidip mağaralarda saklanabilir, yağmurdan korunur ve ayılar ona ulaşamaz- önündeyse orman -içinde kabuklu yemişler, böğürtlenler ve lezzetli yiyecekler olan- vardır. Yakından geçen nehir suyla doludur -su içilebilir, içinde teknesini yüzdürebilir, türlü çeşitli işler yapabilir. İşte kuzen Ug, görünüşe göre bir mamut yakalamış -mamutlar çok önemlidir, etlerini yiyebilir, postlarını giyebilir, kemiklerini silah yapmak için kullanıp başka mamutlar yakalayabilirsiniz. Demek istediğim bu müthiş bir dünya. Ama bizim ilk insan düşünüp taşınacak bir vakit bulmuştur, kendi kendine der ki, "Peki, içinde bulunduğum bu dünya ilginç bir yer," sonra kendi kendine onu arkadan vurabilecek, bütünüyle anlamsız ve yanıltıcı bir soru sorar. Doğası gereği, böyle biri olarak evrimleştiği ve böyle düşünerek geliştiği için bu soruyu sorar. Alet yapan ilk insan dünyasına bakar ve şöyle der: "Peki, o zaman, kim yaptı bunu?" Kim yaptı? -Bunun neden kalleşçe bir soru olduğunu görebilirsiniz. İlk adam düşünür: "Eh, eşya yapan sadece bir tür varlık tanıdığıma göre, bütün bunları yapan her kimse, benim gibi ama çok daha büyük, çok daha güçlü ve mutlaka görünmez biridir, bütün aletleri yapan, güçlü olmaya yatkın olan kişi ben olduğuma göre, o da muhtemelen bir erkektir!"
 
(...) Bir alet yaptığımızda, onunla bir şey yapmayı amaçladığımız için ilk insan kendi kendine şunu sorar: "Eğer bunu o yaptıysa, ne amaçla yaptı?" İşte tuzak burada kapanır, çünkü ilk insan şöyle düşünür: "Bu dünya bana çok uyuyor. Bana destek olan, beni doyuran, bana bakan her şey burada. Evet, bu dünya tam bana göre" ve kaçınılmaz sonuca varacaktır, dünyayı yapan her kimse, onu kendisi için yapmıştır.
 
Şimdi hayal edin, bu durum bir su birikintisinin bir sabah uyanıp düşünmeye başlaması gibidir: "Bulunduğum bu dünya ilginç bir yer -bulunduğum bu delik ilginç bir delik- tam bana göre, öyle değil mi? Aslında bana şaşılacak kadar uyuyor, beni içinde barındırmak için yapılmış olmalı!" Bu öyle güçlü bir düşüncedir ki, güneş gökyüzünde yükselip hava ısınırken, su birikintisi de giderek buharlaşıp küçülür, küçülür ama o telaş içinde her şeyin iyi olduğuna inanmaktadır, çünkü bu dünyanın amacı kendisini içinde barındırmaktır, onu içinde barındırmak için kurulmuştur. Bu yüzden, su birikintisinin kaybolma noktasına geldiği an onu çok gafil avlar..."

 

Sonuç
 
Sonucun oldukça anlaşılır olduğunu düşünüyoruz: Evren’in bildiğimiz hiçbir köşesinde –ve muhtemelen tamamında- kusursuzluk (mükemmellik) bulunmamaktadır. Eğer ki bir yapı, olgu, olay bize mükemmel geliyorsa, bunun tek sebebi sanrılarına yenik düşmekte uzman olan beynimizin zayıf analiz ve işlem gücüdür. Ne zaman ki bir şeye “kusursuz” olarak yaklaşmaya meyledersek, o zaman hata yaptığımızı fark etmeli ve tarafsız olarak durumu değerlendirmemiz gerekir. İşte bu şekilde doğada kusursuzluk veya mükemmellik aramak yerine doğayı olduğu gibi anlamaya ve sevmeye çalıştığımız zaman (ve bunu başarabildiğimiz zaman), hayattan aldığımız zevkin ve tatminin çok daha artacağını göreceğiz. 
 
Neden evrenimiz içerisinde kusursuzluğun bulunmadığını irdelemek de bizi sonuca götürür: çünkü yapılar ve sistemlerin oluşumuna neden olan fizik, kimya ve biyoloji yasaları (ilkeleri), öngörülü yasalar/ilkeler değildirler. Geleceği planlayamazlar, bugünün farkında değildirler ve geçmişten bihaberdirler. Bir yapının kusursuz olabilmesi için, kusurlarına neden olacak unsurları ortadan kaldırabilmek gerekir. Evren’in kendine ait bir bilinci olmadığından, bunu yapabilmesini beklemek saçmalık olacaktır. Şeyler, akıp giden zaman içerisinde üzerlerine etkiyen kuvvetlerin etkisi altında değişip dururlar; dağılırlar, birleşirler, gelişirler, sönerler… Bunlar evrensel bir bilinçten tamamen bağımsız bir şekilde meydana gelir ve bu sebeple de her yapı içerisinde mutlaka öngörülemez sebeplerle oluşan kusurlar bulunmaktadır. 
 
Esasında anlaşılması gereken şudur: Bizler, olay yerine sonradan gelen detektifler gibiyiz. İşlenen cinayet inanılmaz karmaşık gözüküyor olabilir ve dışarıdan bakan birine, çözülemeyecek ve anlaşılamayacak kadar karmaşık geliyor olabilir. Yani kusursuz gibi gözüken bir cinayetle karşı karşıya olabiliriz. Halbuki iyi bir detektif, kendisini ortadaki sonuca hapsederek sınırlandırmaz ve olayın en başına dönerek, onu çok ufak ama kritik parçalara bölerek analiz eder. Bunu yaptıkça, katilin suçu işlemesi süresince attığı adımları kısmen tekrarlayabilir, kusurları keşfeder ve böylece cinayeti aydınlatır. İnsanın da evren ve hayat için yapması gereken budur. Milyarlarca yıllık evrimin ve değişimin sonucunda oluşan yapılara bakarak bunların kusursuzluğunu iddia etmek son derece hatalı bir yaklaşımdır. Kusursuzluk argümanı, kolaya kaçmaktan ibarettir. Yeterince eğitimli, özgür ve donanımlı bir beyin kolaya kaçmak yerine gerçeği öğrenerek merakını tatmin edebilir. Bu yapıldığında, kusursuzluk ünvanı verilmiş hiçbir şeyin bu ünvanı hak etmediği görülecek, bu nitelendirmenin zayıf beyinlerimizin bir sonucu olduğu görülecektir.
 
Burada, Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Sn. Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy hocamızın televizyon kanalarından birinde çıktığı tartışmadaki sitemine yer vererek sözlerimi noktalamak istiyoruz:
 
"Ne mükemmeli, ne kusursuzu, ne güzeli efendim? Böyle bilim mi yapılır? Yakışıklı ahtapot, güzel hücre mi olur? Aaa ne güzel hücreymiş, bakın bakın, ne yakışıklı ahtapotmuş! Bunları incelerken böyle mi diyorsunuz? Biyoloji böyle mi çalışılır? Olmaz efendim, böyle olmaz..."

 

http://www.evrimagaci.org/makale/367

 

Bana göre değil bu bebişim.

Evrenin bir yerinde bir canlı türü gelişiyor ve bu canlı türü git gide durmadan gelişiyor.Ona adepta oluyor buna adepte oluyor,Nerdeyim lan ben?sorusunu soracak kıvama geliyor;

Ve bir cevap alıyor;Boom Evren kendiliğinden oluştu ve Sen bu evrenin bir parçasında hayat bulmuş bir canlı türüsün.(VAyyyy beee olaya bak canlı türü şok)

 

Bu akıllı canlı türü  evrenin oluşturduğu kalıntılardan yararlanarak evreni daha iyi anlıyor ve sürekli gelişiyor,

Böyle giden bir canlı türü evrene yakında  kafa tutabilirmi?Yeni bir patlama yapabilir mi?(Booom)

 

Balık türünün evrim ağacındaki yeri nasıl)?

Günümüzde ki canlılardan hangisi evrim ağacına göre yeri önce gelir.(En eski tür hangisi)?

tarihinde Why2017 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, sağduyu yazdı:

 

Konuyu senin sonunda getirmek istediğin yere kısa yoldan getirdim, sen de en sonunda konuyu arabın putuna getirmeyecek miydin? Aslında bir araptapar olarak baştan arabın putu ile başlaman lazımdı ama kendin bile tapındığın arap dinine güvenemediğin için direk sonda getirmek istediğin noktadan başlayamadın.

 

İşte senin dinin aşağıdaki ayetlerde de görebileceğin gibi rezil, ilkel, cehalet ürünü bir dindir. 

Şu ayeti eklemeyi unutmuşsun tam sen ve senin gibilere hitab edilmiş...

 

Onlara “Müslümanların inandığı gibi inanın” denildiğinde “Şu beyinsizlerin inandığı gibi mi?” diye cevap verirler. Gerçekte onlardır dar görüşlü beyinsizler, ama bunu bilmezler.

(Bakara 13)

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Why2017 yazdı:

 

Evrenin bir yerinde bir canlı türü gelişiyor ve bu canlı türü git gide durmadan gelişiyor.Ona adepta oluyor buna adepte oluyor,Nerdeyim lan ben?sorusunu soracak kıvama geliyor;

Ve bir cevap alıyor;Boom Evren kendiliğinden oluştu ve Sen bu evrenin bir parçasında hayat bulmuş bir canlı türüsün.(VAyyyy beee olaya bak canlı türü şok)

 

Bu akıllı canlı türü  evrenin oluşturduğu kalıntılardan yararlanarak evreni daha iyi anlıyor ve sürekli gelişiyor,

 

 

Evet, aynen öyle oluyor. Senin kafan basmadığı için şoke olabilirsin de bizim için sadece bilgi bu.  Senin saçma bulman, bunlar kendiliğinden olamaz, hepsini Allah yaptı demen ne bu gerçekleri bağlar ve değiştirir ne de bizi.

 

Sizin esas sorununuz, bütün evrenin insan için var olduğunu, evrimsel süreçte atomların, hücrelerin insan oluşturmayı hedeflediğini sanmanız. Hücreler milyarlarca sene önce "Hadi hemen birleşip çalışmaya başlayalım, 4,5 milyar yıl sonra ancak insanı oluşturabiliriz" demiş filan sanıyorsunuz.

 

Yok öyle bir şey. Tümdengelim, tümevarım meselesi bu. Siz tümdengelimci olduğunuzdan kafanız almıyor, hepsi bu.

 

Hiçbir şey insana hizmet etmek için var olmuş değil, insan da diğer hayvanlardan bir hayvan sadece. Onun ayırt edici en önemli özelliği büyük beyni ve onun yan ürünü olan zekası. Beyni büyümek zorundaydı, hayatta kalmak için başka bir şansı yoktu. Yani sizin antroposentrik bakış açınız dinlerden kaynak alıyor, öyle olunca da insanı diğer canlılardan başka bir yere koyup tapıyorsunuz.

 

Bir de öyle bebişim, bebişkom falan deme cıvık cıvık. Yazacaksan doğru düz yaz, doğru düzgün tartış. Cıvıklığın lüzumu yok, şaka yapmakla cıvık olmak arasında ciddi farklar var.

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

 

Evet, aynen öyle oluyor. Senin kafan basmadığı için şoke olabilirsin de bizim için sadece bilgi bu.  Senin saçma bulman, bunlar kendiliğinden olamaz, hepsini Allah yaptı demen ne bu gerçekleri bağlar ve değiştirir ne de bizi.

 

Sizin esas sorununuz, bütün evrenin insan için var olduğunu, evrimsel süreçte atomların, hücrelerin insan oluşturmayı hedeflediğini sanmanız. Hücreler milyarlarca sene önce "Hadi hemen birleşip çalışmaya başlayalım, 4,5 milyar yıl sonra ancak insanı oluşturabiliriz" demiş filan sanıyorsunuz.

 

Yok öyle bir şey. Tümdengelim, tümevarım meselesi bu. Siz tümdengelimci olduğunuzdan kafanız almıyor, hepsi bu.

 

Hiçbir şey insana hizmet etmek için var olmuş değil, insan da diğer hayvanlardan bir hayvan sadece. Onun ayırt edici en önemli özelliği büyük beyni ve onun yan ürünü olan zekası. Beyni büyümek zorundaydı, hayatta kalmak için başka bir şansı yoktu. Yani sizin antroposentrik bakış açınız dinlerden kaynak alıyor, öyle olunca da insanı diğer canlılardan başka bir yere koyup tapıyorsunuz.

 

Bir de öyle bebişim, bebişkom falan deme cıvık cıvık. Yazacaksan doğru düz yaz, doğru düzgün tartış. Cıvıklığın lüzumu yok, şaka yapmakla cıvık olmak arasında ciddi farklar var.

Bir tane adam var at gözlüğü takıyor

''Şimdi hayal edin, bu durum bir su birikintisinin bir sabah uyanıp düşünmeye başlaması gibidir''

Bu düşünce ne kadar anlamsızsa  insanda  su gibi bir canlıyken akıılı varlığa dönüşmeside bir okadar anlamsız..

''(Yaşaması için beyni büyüyecek)'' (o kadar canlı yaşamak için çabalıyor ama beyni büyüyen sadece insan (akıllı). )

 

Hayvandan farkın olmadığını söylüyorsun, Yani eşekten maymundan, p..k sineğinden'de farkin yok..(büyük bir beynin ve onun yan ürünü zekan onlardan farklı) Peki.

 

İlk canlı nasıldı?

Balık türünün evrim ağacındaki yeri nasıl?

Günümüzde ki canlılardan hangisi evrim ağacına göre yeri önce gelir.(En eski tür hangisi)?

 

tarihinde Why2017 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ateistler Teistlerle tartisip ve yine Teistlerde Ateistlere tartisip bos zamanlarini oldürmek icin varlar. Her iki tarafta ne yaparsa yapsinlar, asla soyledikleri seyi destekleyecek bir kanit bulamazlar. Teistler, tanri var diyerek nasil felsefe yapiyorsa, Ateistlerde ayni halti ediyor. Bir bilim adami cikip asla ve asla tanri var veya yok gibi sacmaliklara asla vakit ayirmaz. Tabii bundan rant elde eden, kitaplari satip popülerite kazanmak isteyen Richard Dawkins, Neil deGrasseTyson gibi arastirmaci bilim adamlarida var. Yaptiklari bazi islere cok saygi duyuyor olsamda rantci yanlarini, insanlarin duygulariyla oynadiklari yanlarinida elestirmek gerekli.

Türkiye deki, ozelliklede ateistforum daki bazi ateistlerin bir öfke sonucu bu hale geldiklerini düsünüyorum. Öfke olmadan asla ve asla karsisindaki bir insani asagilamazlar. Asagilayarak asla bir yere varamazsiniz. Dinciler ise tüm hiz karsisindaki kisiyi dinleneyi red edip ezberinde bildigi herseyi tekrar etmekten baska birsey yapmaz. Bu senin inancin, deger verdigin birsey arkadas. Elbette tanri diye inandigin seyi, din diye uygulayip deger verdigin birseyi tam manasiyla sorgulayacaksin. Baba dan duyupta inanmak yerine acip tarihini ve ne halt yendigini bir bir arastiracaksin. Bir baskasinin gorüsüne ve düsüncesine saygili olacaksin.

 

Neyse, umarim uzlasirsiniz.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
54 minutes ago, Katip1 said:

Şu ayeti eklemeyi unutmuşsun tam sen ve senin gibilere hitab edilmiş...

 

Onlara “Müslümanların inandığı gibi inanın” denildiğinde “Şu beyinsizlerin inandığı gibi mi?” diye cevap verirler. Gerçekte onlardır dar görüşlü beyinsizler, ama bunu bilmezler.

(Bakara 13)

 

 

Ancak dar görüşlü beyinsizler gidip de taa 1400 yıl önceki araplara inandığı takdirde sonsuza kadar hurilerle, memeleri yeni çıkmış kızlarla alem yapacağını zanneder.

Link to post
Sitelerde Paylaş
41 dakika önce, Why2017 yazdı:

''Şimdi hayal edin, bu durum bir su birikintisinin bir sabah uyanıp düşünmeye başlaması gibidir''

Bu düşünce ne kadar anlamsızsa  insanda  su gibi bir canlıyken akıılı varlığa dönüşmeside bir okadar anlamsız..

''(Yaşaması için beyni büyüyecek)'' (o kadar canlı yaşamak için çabalıyor ama beyni büyüyen sadece insan (akıllı). )

 

Yerkürede hayat öncesi çağlarda organik moleküller vardır. Organik molekküllere uzayda da sıkça rastlanır. Evrimin mantığı gereği ilk oluşan hücrelerin de son derece basit bir yapıda olmaları gerektiğini biliyoruz. Yani karmaşık protein mekanizmaları değil, daha ilkel yapılardır. (günümüzdeki gibi değil.)

Modern hücreler yağ katmanlarıyla kendilerini çevreden ayırırlar.
Bu yağ katmanları o kadar gelişmiştir ki neredeyse hiçbir şey geçirmeyen bir bariyer görevi görürler.
Bu modern hücreler molekülleri yüzeylerinde hareket ettirebilmek için proteinlere ihtiyaç duyarlar.

AMA HAYAT BU ŞEKİLDE KOMPLEKS YAPILARLA BAŞLAMAMIŞTIR


Hayat öncesi dünyadaki ortam birçok basit yağ asidi içeriyordu.
Bu yağ asitleri çeşitli PH değerlerinde KENDİLİĞİNDEN kararlı kabarcıklar ( vezikül ) oluştururlar.
Bu kabacıklar geçirgendir ve küçük organik molekülleri geçirirler, yani  modern hücrelerdeki gibi karmaşık protein mekanizmalarına gerek yoktur
Kabarcıklar serbest yağ asitleriyle karşılaştıklarında onlarla birleşirler. Onları kabarcığın içine alarak adeta yerler.
Bu olay termodinamiğin yasalar gereği gerçekleşen tamamen doğal bir olaydır.

Böylece bu kabarcıklar büyür ve boru şeklinde dallanır, yüzey alanı hacimden daha hızlı büyür.

Bu dallanmış yapılar dalgalar, akıntılar gibi mekanik sebeplerle kolaylıkla bölünürler
Bu bölünme sırasında kabarcığın içeriği korunur, yani kabarcık içindeki yağ asitleri bölünme sırasında içeride kalır.

Elimizdeki basit yap asitlerinden kendiliğinden oluşan kabarcıklar ve ve bu kabarcıklar başka yağ asitleriyle birleşerek büyüyüp bölünebiliyorlar.

Genetik materyal nerede?

Modern nükleotidler son derece kararlı olduklarından kopyalanmak için karmaşık proteinlere ihtiyaç duyarlar.
Oysa hayat öncesi ortamda yüzlerce çeşit basit nükleotid bulunuyordu ( Sadece RNA ve DNA değil).
Ve bunlardan sadece birinin polimerleşmesi yeterliydi.

Yapılan deneyler bu nükleotidlerin bazılarının ( örn: Fosforamid DNA) kendiliğinden polimerleşmeye müsait olduklarını göstermiştir.

Monomerler tek başına bulunan yapılarla baz çift oluşturur ve kendiliğinden bağlanırlar.

Hidrojen bağlı-KovalenT bağlanma

Bunlar çözelti içerisinde polimerleşebilir, kendiliğinden başka yapılar oluşturabilir ya da halihazırda bulunan yapılara eklenebilirler.
Özel bir dizilim gerektirmez, sadece kimya kanunlarına göre dizilirler.

Şimdi elimizde büyüyebilen, bölünebilen yağ kabarcıkları ve kendilerini kopyalabilen nükleotid polimerleri var.

Peki buradan hayat nasıl başladı?

Yağ asidi kabarcıkları nükleotid monomerleri geçirirler ancak polimeleri geçirmezler. Polimerleşme kabarcığın içinde gerçekleşir ve polimer kabarcığın içine hapsolur. İçinde polimer bulunan bu kabarcıklar okyanusta salınırken... 
 hidrotermal akıntılarla karşılaştıklarında... ( bu yağ kabarcıkları kaynama noktasına yakın sıcaklıklarda kararlıdırlar) yüksek ısı sebebiyle içerideki polimer yapı ve membran monomerlerin geçişine elverişli hale gelir.

Sıcaklık düştüğünde ise bu monomerler yine kendiliğinden polimerleşirler. Bu döngü bu şekilde devam eder.

İçerideki polimer, kendisini çevreleyen iyonlardan dolayı kabarcık içerisindeki osmotik basıncı arttırır ve membrano esnetir.
Termodinamik kanunlarına göre daha yoğun polimer içeren kabarcık daha az yoğun polimler içeren kabarcıktan yağları "çalar".

DOĞADAKİ MÜCADECE İŞTE BURADA BAŞLAMIŞTIR. BU KABARCIKLAR RESMEN BİRBİRİNİ YER.

İçinde polimer bulunan bu kabarcıklardan daha çabuk kopyalanabilmeleri, daha hızlı büyür ve daha hızlı bölünürler, dolayısıyla bir zaman sonra ortamda yavaş kopyalananlardan daha fazla bulunurlar.

Özetle:
-Monomerler yağ asidi kabarcıklarının içine girerler.

-İçeride polimerleşip kendilerini kopyalabilen bir yapıya dönüşürler.

-Isı etkisiyle ayrışırlar, böylece membranın yeni monomerlere geçirgenliği artar.

-Polimer zinciri iyonları çeker ve içerideki osmotik basıncı artırır.

-Membranın basıncı yakınındaki daha az polimer içeren kabarcıklar sayesinde daha büyümesine sebep olur.

-Kabarcıklar boru şeklinde dallanır.

-Mekanik kuvvetler sebebiyle (dalga, akıntı, vs.) dallanmış yapı bölünür.

-Polimerler bölünme sırasında kabarcıkların içinde kalır.

-Ve daha çabuk büyüyüp bölünebilenler zaman içerisinde nüfus çoğunluğu elde ederler.

BÖYLECE EVRİM BAŞLAR.

İlkel genomlar tamamen rastgele dizilmişlerdi ve bu yüzden genetik bilgi içermiyorlardı. Polimer kopyalanmasını arttıracak her mutasyon yararlı olarak saklandı. Bu yararlı mutasyonlar: Dizilimi sadece en yaygın nükleotidlerin barınacağı şekilde değiştiren mutasyonlardı. Kopyalanmayı engelleyecek ikincli yapıların oluşmasına izin vermeyen mutasyonlardı. Kararlı ancak kolaylıkla ayrılabilen dizilimlerin oluşmasına sebep olan mutasyonlardı.

Enzimatik aktivite gösteren ikincil yapılar oluşmasına sebep olan mutasyonlardı. İlkel nükleotidler, tıpkı RNA gibi, hem bilgi depolayabiliyor hem de enzim görevi görüyorlardı.

Bu ilkel enzimler: Kopyalanmayı arttırıyolardı.
Çevredeki yüksek enerjili molekülleri (sıcak akıntılardaki) kullanarak monomerleri yeniden aktivite edebiliyorlardı.  (şarj)
Çevredeki diğer moleküllerden yağ sentezleyebiliyorlardı.
Yağları membranı terk etmeyecek şekilde modifiye edebiliyorlardı.

Bu kadar.

Hayat öncesi çevre koşullarında tamamen kendiliğinden oluşabilen, son derece basit, sadece iki parçadan oluşan bir sistem.

ve bu sistem: Beslenebiliyor, Büyüyebiliyor, Bilgi içeriyor, Kopyalanabiliyor, ve EVRİM geçirebiliyor.

Ve tüm bunlar salt termodinamik, mekanik ve elektriksel güçler sayesinde oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...