Jump to content

Piltdown Adamı Sahtekârlığı Üzerine


Recommended Posts

PİLTDOWN ADAMI SAHTEKÂRLIĞI ÜZERİNE

Piltdown aldatmacasının temeli Charles Dawson adında bir köy avukatı ve amatör bir paleontolog ile başlar. Charles Dawson, Güney İngiltere'de, Sussex kontluğu yakınlarında yaşayan bir avukattı ve aynı zamanda hevesli bir amatör paleontolog, arkeolog ve jeologtu. Bir fosil ve antika kolektörüydü.

 

1912'de Charles Dawson, Pierre Chardin ve Arthur Woodward'ın da bulunduğu bir ekip, fosil arayışı içinde İngiltere'nin Piltdown şehrine gitti. Piltdown çakıl çukurunda kazı yaparken dik durma yeteneğinin büyük beyinlerin gelişmesinden sonra geldiği iddiasını destekleyen bir dizi fosil kalıntıları keşfettiler. Bu keşif, Arthur Keith'in öne sürdüğü bir hipotezi desteklediği için ekip adına harika bir haber oldu ve Piltdown Adamı, insanları maymun atalarına bağlayan kayıp halka olarak takdim edildi. Dawson ve Woodward, kafatası ve çene parçalarının Alt Pleistosen döneminde, yani 500,000 ila 1 milyon yıl önce yaşamış ilkel bir insana ya da insan atasına ait olduğunu açıkladı. Fosilin rekonstürüksiyonu yapıldı ve bulgular 1912'de yapılan Jeoloji Derneği toplantısında ilan edildi.

 

Piltdown Adamı için sonun başlangıcı, 1949 yılında flor emilim testi olan yeni bir tarihleme tekniği ortaya çıktığında geldi. Doğal Tarih Müzesi'ndeki bir jeolog Dr. Kenneth Oakley, flor testlerini kullanarak Piltdown kalıntılarının sadece 50.000 yaşında olduğunu keşfetti. Bu, Piltdown Adamının insanlarla maymunlar arasındaki kayıp halka olma olasılığını ortadan kaldırdı, zira bu zaman noktasında insanlar zaten Homo sapiens formuna dönüşmüşlerdi. Piltdown Adamı daha yakından incelendiğinde bilim adamları, varsayılan hominid'in kafatası ve çenesinin aslında bir insan ve maymun (muhtemelen orangutan) olmak üzere iki farklı türe ait olduğunu bulmuştur. Mikroskop analizi, çene içindeki dişlerin onlara daha çok insansı görünüm vermek için törpülendiğini ve bulundukları iddia edilen çakıllığın yanı sıra, Piltdown sitesinde yer alan kalıntıların birçoğunun birbirlerine uyacak şekilde boyandığını ortaya koydu. Fosil, daha yaşlı görünmesini sağlamak için potasyum dikromat ile boyanmıştı.

 

Kasım 1953'te İngiliz Doğal Tarih Müzesi yetkilileri bu bulguları açıkladı ve halka açık olarak, Piltdown Adamını bir sahtekârlık olarak nitelendirdi.

 

Peki, neden Piltdown Adamı daha erken ifşa edilmemişti? Neden bu kadar uzun süre dayandı? Nasıl bu kadar çok bilimci kandırılmıştı?

 

Kuşkusuz bunda hem insanın evrimiyle ilgili yanlış varsayımların hem de Avrupa-merkezli önyargıların ve İngiliz emperyalizminin payı vardı. O dönemlerde insanlar insan-olmayan maymunlar ve insanlar arasındaki kayıp halkanın büyük bir beyin geliştireceğini, ancak hala nispeten ilkel bir çenesi olduğunu düşünüyorlardı. Ancak 1920'lerin ve 30'lu yılların başında, dünya çapında keşfedilen (Pekin Adamı ve Taung çocuğu gibi) diğer fosillerin fizyolojisi insan bedeninin beyinden önce geliştiğini gösteriyordu.

 

Diğer taraftan zamanın kültürel önyargılarına uyması nedeniyle bilim toplumunda kabul görmeye hazırdı. İngiltere, endüstriyel devrimin doğum yeri ve dünyanın çeşitli yerlerindeki milyarlarca insanın hükümdarı olan süper güçtü. O zamanki kişilere göre İngiltere'nin 'akıllı' adamın doğum yeri olması gerektiği açıktı. Piltdown Adamı fosili insanlığın Afrika’dan çıktığı teorisini çürütmek için kullanılıyordu. Avrupa'da üstün bir insan türü veya ırkı fikrini desteklediği için kafatasının nispeten büyük boyutu sorgulanmadı. Bu açıdan Piltdown vakası, ırkçı ve milliyetçi faktörlerin o sırada bazı bilimleri nasıl şekillendirdiğine iyi bir örnektir.

 

Piltdown Adamı sahtekârlığı, insan evrimi üzerine erken araştırmaları önemli ölçüde etkiledi. Özellikle, bilim insanlarının, “insan beyni, çene yeni yiyecek çeşitlerine adapte olmadan önce büyüdü” inancıyla çıkmaz bir sokağa sapmasına neden oldu. Raymond Dart'ın 1920'lerde Güney Afrika'da bulduğu Taung çocuğu gibi Australopithecin fosilleriyle ilgili bulgular, insanlığın evriminde beynin yol gösterici olmadığına işaret ediyordu. Ancak "eksik bağ" olarak Piltdown Adamına verilen destek nedeniyle göz ardı edildi ve insan evriminin yeniden inşası on yıllardır karman çorman edilmişti. Piltdown Adamı üzerinde yapılan incelemeler ve tartışmalar, konuyla ilgili yaklaşık 250+ makale yazılmasıyla fosil üzerinde büyük bir zaman ve emek harcanmasına neden oldu.

 

Piltdown Adamı keşfi ilk kez bilim dünyasına sunulduğunda birçok bilimciler büyük bir heyecana kapılmış, Darwin'in eksik halkasını bulduklarına inanmışlardı. Piltdown kalıntılarının, Homo sapiens'in bilinen en eski atasını temsil ettiğine inanan bilimcilerin yanı sıra, bazı bilimciler bundan o kadar emin değildi.

 

Örneğin Londra Kraliyet Koleji'ndeki David Waterston, 1912'de Dundee'de yapılan İngiliz Bilim İlerlemesi Derneği'nin bir toplantısında iki numunenin aynı kişiden gelebileceğine inanmanın çok zor olduğunu belirtmiş ve 1913'ün başlarında, Nature dergisinde örneklemin bir maymun çene kemiği ile insan kafatasından oluştuğu sonucunu yayımlamıştı.

 

Benzer görüşler başka kişiler tarafından da dile getirildi. Alman antropolog Franz Weidenreich, 1923'te fosili inceler incelemez kafatası ve çeneyi yapıştırmayı yanıltıcı bir kurgu olarak nitelemişti.

 

Amerikalı zoolog Gerrit Smith Miller 1915’te Piltdown fosillerinin dökümlerini (orijinalleri hiç görmedi), yirmi iki şempanze, yirmi üç goril, yetmiş beş orangutan ve bir dizi insan kafatasının karşılık gelen kısımları ile karşılaştırmış, ve 'Tek bir kişinin bu çene ve kafatasını taşıması beklenemez' sonucuna varmıştı. Miller şöyle demiştir: "Fosil –sanki kasıtlı olarak zarar verilmiş gibi– o kadar parçalanmış ki, her keyfe göre birleştirme olanaklıdır."

 

Aynı şekilde, Fransız paleontolog Marcellin Boule de 1915'de kanıtları değerlendirmiş ve Piltdown Adamının bir kompozit (farklı parçaların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir fosil) olduğu sonucuna varmıştı. Çenenin bir şempanzeden, kafatasının ise Neandertallerden oldukça farklı ve modern insana yakın bir ırk grubuna ait olduğunu söylemişti.

 

1925'de jeolog F. H. Edmonds, Dawson'un fosillerin bulunduğu çakılların tarihlemesinde hatalı olduğunu tespit etti. Ancak raporu görmezden gelindi.

 

Piltdown Adamı kalıntılarını oluşturmada asıl şüpheli olan Charles Dawson üzerinde soruşturmalar yapıldıkça adının başka sahtecilik ve eser hırsızlığı olaylarına da karıştığı tespit edildi. Dawson, Sussex Hastings Kalesi'nin tarihçesini daha erken bir yayımlanmamış el yazmasından intihal etmişti. Bournemouth Üniversitesi'nden Arkeolog Miles Russell, Dawson'un antika koleksiyonunu analiz etti ve örneklerinin en az 38'inin sahte olduğunu tespit etti. Bunların arasında, 1891'de "bulunmuş" bir sürüngen / memeli melezi Plagiaulax dawsoni'nin dişleri vardı; dişleri, tıpkı Piltdown Adamının dişlerinin yaklaşık 20 yıl sonra törpüleneceği şekilde törpülenmişti. Dawson, üç inçlik bir demir heykelcik satın aldı ve bunun dökme demirden yapılmış bir Roma sanat eseri olduğu iddia etti. Dökme demir, iddia edilen üretim zamanında İngiltere'de bilinmediğinden, bu büyük bir tartışma konusu haline geldi. Daha sonradan bu dökme demir parçanın eski bir Roma heykelinin Viktorya dönemine ait kopyası olduğu saptandı.

 

Piltdown adamı tüm zamanların en zararlı bilimsel aldatmacalarından biri olarak kabul edilir. Çünkü evrim teorisinin gelişimini yıllarca geciktirirken, bilimciler sahte bir fosili fosil kayıtlarına entegre etmek için anlamsız bir gayret gösterdiler.

Yararlanılan kaynaklar: 

http://hoaxes.org/archive/permalink/the_piltdown_man/

https://en.wikipedia.org/wiki/Piltdown_Man

tarihinde Şövalye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ilginç bir öykü, insanların bulaștığı her alanda sahtekarlık olmuștur. Haliyle bilim de nasibi alır ve almıștır da.

Aradan yüz seneden fazla bir zaman geçmiș olmasına rağmen, hâlâ bu sahtekarlık tamamen aydınlığâ kavușmuș değil.

Muhtemelen Charles Dawson bu ișin içinde, ancak ona yardım edenler kimlerdi ?. Bunu yalnız yaptığıni zannetmıyorum.

Bu sahtekarlık aynı zamanda bilim için bir uyarıdır. Sonuçları çok iyi ve çok güzel güzüken verilerin sahte çıkma olasılığını, bilim adamları her zaman göz önünde bulundurmalılardır. Bu nedenle bilimsel sonuçları 100% emin oluncaya kadar testlere tabi tutmalılar.

 

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim, tıpkı Hansel ve Gratel masalında olduğu gibi ekmek kırıntılarını izleyerek yolunu bulur ama o kırıntıları da karıncalar topladığı için yol bulmak oldukça zordur.

 

Taş devrine tarihlenen bir kaya katmanı içinde bulunan bir demir çekiç, bilim dünyasını uzun süredir meşgul ediyor. Bu çekicin bu kaya katmanı içine nasıl girdiğine dair bir açıklama yapılamadı. Fakat taş devrinde metal işleme bilinmiyor değilmiş şeklinde bir çıkarım yapmak için yetersiz bir bulgu elbette. Bu çekicin bu kaya katmanı içine nasıl girdiğinin anlaşılamayışı, taş devrinde metal işlemeyi bilen varmış sonucu doğurmaz.

 

Fosiller örneğin... Son derece nadir buluntulardır. Bir canlının fosilleşmesi son derece olağan dışı enderlikte bir olaydır. O yüzden fosillere paha biçilemez. Canlıların neredeyse tamamı toprağa karışmıştır. Petrol ve kömür olan bile çok azdır. Şeklini koruyarak fosilleşme ise o kadar ender bir kalıntıdır ki, değerine paha biçilemez.

 

Paha biçilemeyecek değerde bir konu üzerinde sahtekarlık yapmaya kalkışan olması kadar normal bir durum olamaz. Binlerce Pitdown olayı olmalıydı normalde. Ama bilim etiği bu olayların fazla olmasını önlemiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...