Jump to content

450 milyon yıllık Trilobit Fosili “Yaratıldım” diyor


Recommended Posts

450 milyon yıllık Trilobit Fosili “Yaratıldım” diyor

12 Şub 2017 NetCevap

Paleontoloji bilimi, her geçen gün toprağın altından yeni bir fosil çıkarmakta ve keşfedilen her yeni bulgu ile birlikte, evrim teorisi yeni bir çıkmaza daha girmektedir.

Geçmişten günümüze ulaşan hayvan kalıntıları içerisinde bilhassa trilobitler evrimciler için çok can sıkıcıdır. Evrimcilerin sıklıkla dile getirdiği, “İlk başlarda yaşam ilkeldi; sonradan kompleks halini aldı” iddiasına, trilobitler çok sağlam bir darbe vurmaktadır.

Bunun sebebi, evrimciler tarafından yaşamın "ilkel" olması gerektiği iddia edilen dönemde yaşamış ve soyu tükenmiş bu canlının aslında son derece kompleks olmasıdır.

New York’ta keşfedilen 450 milyon yıllık fosil de, bu nedenle evrimciler tarafından büyük bir sessizlikle karşılanmıştır. Batı Illinois Üniversitesi’nden Doç.Dr. Jeolog Thomas Hegna’nın önderlik ettiği 3 kişilik bir ekip tarafından incelenen fosile, evrim propagandası yapan çoğu yayın yer dahi vermek istememiştir.

Bugüne dek birçok trilobit fosili bulunmuştur. Ancak bu fosili özel kılan, bir taşın içerisinde 3 boyutlu olarak çok iyi bir şekilde korunmuş ve yanında yumurtaları ile birlikte keşfedilen ilk trilobit fosili olması ve benzerinin bulunmamasıdır. 1

450 MİLYON YILLIK TRİLOBİT FOSİLİ

450_miyon_yillik_trilobit_fosili.jpg

Trilobitler, eklembacaklılar içerisinde kompleks vücut yapıları ile bilim adamlarını hayrete düşüren canlılardır.

Trilobit Gözündeki Kusursuzluk

Darwinistler bakımından trilobitleri tehlikeli kılan asıl olarak göz yapılarıdır. Canlının gözlerindeki teknoloji, kör tesadüfleri temel alan evrimleşme ile açıklanamayacak kadar mükemmeldir.

Gözler, çift görüntü oluşmasını engellemek için, birbirleriyle aynı hizada optik eksenler üzerine konuşlandırılmış saf kalsiyum karbonattan (kalsit) oluşur. Ayrıca küresel sapmaları önlemek için birbirine eklenmiş çift lenslerle kaplıdırlar.

101_trilobite_eye.jpg

Arjantin Ulusal Tucuman Üniversitesi’nden Guillermo Acenoloza ve arkadaşları tarafından 2001 yılında yürütülen çalışmada2, trilobitlerin görüş alanlarının çok geniş olduğu ve neredeyse 360 dereceye yakın bir alanı görebildikleri belirtilmiştir. Başka bir deyişle, trilobitler, önlerini, yanlarını, sırtlarını, başlarının aşağısını ve arkalarını bile görebilen bir görüş açışına sahiptir.  Hatta bazı trilobit türlerinde, üst kalsit lensinin üzerinde, tam ortada bir çıkıntı bulunur. Bu çıkıntı, uzağı ve yakını görebilmek için iki ayrı dereceyi tek bir lenste sunan çift odaklı (bifokal) gözlükler gibi çalışır. Bu, son derece kapsamlı bir optik bilgisi gerektirir. Herhangi bir canlının bu bilgiye kendi kendine sahip olması da elbette ki mümkün değildir.

540 milyon yıllık, 520 milyon yıllık, 450 milyon yıllık trilobit fosillerinde, küresel şekil nedeniyle meydana  gelen optik kusuru, suyun yoğunluğunu hesaba katarak düzeltmeye yarayan cam benzeri lensler bulunması ve bu lenslerin günümüz göz doktorlarınca reçete edilen numaralı gözlüklerin özelliklerine sahip bifokal (çift odaklı) fonksiyonlarının bulunması elbette tesadüflerle açıklanamaz. Trilobitlerin üzerindeki tek bir gözün bile tesadüfen oluşabilmesi mümkün değilken; bazı türlerinde binlerce göz bulunan bu canlıların zaman içerisinde mutasyonlar sonucu evrimleştiklerini öne sürmek son derece gülünç olacaktır.

Mutasyonlarla böylesine mükemmel bir yapının milyonlarca yıllık bir süreçte kendi kendine var olabileceğini iddia etmek; demir bir çekici alıp milyonlarca yıl boyunca bir bilgisayara vurduğunuzda, kendi kendine elinizdekinden daha üst model bir bilgisayarın oluşabileceğini iddia etmek gibidir. Aklı başında olan hiçbir insan, böylesine aciz bir izahta bulunmaz. Bu canlıların ne denli kompleks oldukları, akıl ve vicdan sahibi her insan tarafından çok net bir şekilde anlaşılabilir.

Trilobitler konusunda uzman, evrimci paleontolog Levi Setti, 1993 yılında yayınladığı kitabında3 “Trilobitler çok zekice bir fizik problemini çözmüşler ve görünen o ki, Fermat ilkesini, Abbe Sinüs kanununu, Snell’in çift kırılmalı kristaller optiği ve ışığın kırılması kanunlarını biliyorlardı.” sözleriyle tek bir trilobit gözündeki mükemmel görüş için gereken optik kanunlarını detaylı bir şekilde listelemiştir.

Fakat burada Setti’nin gözardı ettiği bir gerçek vardır. Trilobitlerin bu kanunlardan haberdar olması söz konusu değildir. Bu canlılar ne Fermat’ı, ne Abbe’yi, ne de Snell’i tanırlar. Kendilerinden milyonlarca yıl sonra yaşayacak insanlar tarafından keşfedilen kanunları önceden bilip çalışıp öğrenip bu kanunlara göre kendilerine göz yaptıkları gibi bir ifade, evrimcilerin trilobitlerdeki kompleks sistemler karşısında ne denli çaresiz olduğunu gösterir.

Chicago Üniversitesi’nden Paleontoloji Profesörü David Raup4, trilobitlerin bu denli kompleks gözleri, kendi kendilerine kör tesadüflerle geliştirmelerinin mümkün olmadığını şu sözlerle ifade etmiştir:

“Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti.”

Peki, öyleyse trilobitlerdeki bu kompleks göz sistemi nasıl oluşmuştur? Trilobitlerin bu denli ileri bir optik bilgisine sahip olmasının mümkün olmadığı ortadayken; bu optik bilgisi nereden gelmiştir?

Bu sorunun yanıtını sadece 3 harf ile açıklayalım: DNA!

DNA, bir Yaratılış kodudur. Her canlının üzerinde canlının doğduğu andan ölümüne kadar vücudunda gerçekleşecek tüm üretim süreçlerinin bilgisi DNA denilen dev veri bankasındadır. Trilobitlerin DNA’larında da tüm bu kompleks göz mekanizmalarını inşa edecek optik bilgisi saklıdır. Fakat, DNA tek başına bilginin kaynağını açıklamaz. DNA, sadece trilobitlerde yüklü yazılımın bir parçasıdır. Bilginin asıl kaynağı, DNA kodunun Yaratıcısı olan üstün ilim sahibi Yüce Rabbimiz’dir. Çünkü DNA, trilobitlerin gözlerini inşa edecek olan her bir hücrenin, inşaat süreçleri, yapım aşamaları ve kalite kontrol süreçleri hakkında bilgileri içerir. Ancak gözleri inşa etmek için gerekli mimari planı uygulatacak akıl DNA içinde yer almaz. Hangi bilginin ne zaman ve nasıl kullanılacağı müthiş bir akıl gerektirir; bu da Yüce Allah’ın her canlıda her an tecelli eden aklıdır.

Bütün bu delillerin, bize gösterdiği tek bir gerçek vardır. Mükemmel petek gözleriyle trilobitler, evrimin yaşanmadığının kanıtıdır. Yaşam, dünyada üstün ilim ve akıl sahibi Rabbimizin dilemesiyle bir anda başlamıştır. Allah’ın “Ol” demesiyle, canlılar bugünkü kompleks halleriyle tek bir anda yaratılmışlar yani evrim geçirmemişlerdir. Evrim teorisinin iddia ettiği gibi, milyonlarca yıllık bir zaman diliminde kimi zaman bozuk şekil ve suretlerden geçerek bugünkü görünüşlerini almamışlardır. At her zaman attır, maymun da maymun, sürüngenler, kuşlar, böcekler, ağaçlar, çiçekler, sincaplar hiç değişmeden günümüze ulaşmışlardır. Allah, tüm canlıları kusursuz bir şekilde yaratmıştır.

Bu hakikat, Kuran’da Haşr Suresi’nde bildirilmiştir:

“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)

1 https://www.sciencedaily.com/releases/2017/01/170124124905.htm
2 Acenolaza, G., M.F. Tortello, and I. Rabano. 2001. The eyes of the early Tremadoc Olenid trilobite Jujuyaspis keideli Kobayashi 1936. Journal of Paleontology 75(2):346-350
3 Levi-Setti, R. 1993. Trilobites: A photographic atlas (second edition). The University of Chicago Press, Chicago.
4 David Raup, "Conflicts Between Darwin and Paleontology", Bulletin, Field Museum of Natural History, cilt 50, Ocak 1979, s. 24

Link to post
Sitelerde Paylaş
22 dakika önce, mahmut togan yazdı:

1 https://www.sciencedaily.com/releases/2017/01/170124124905.htm
2 Acenolaza, G., M.F. Tortello, and I. Rabano. 2001. The eyes of the early Tremadoc Olenid trilobite Jujuyaspis keideli Kobayashi 1936. Journal of Paleontology 75(2):346-350
3 Levi-Setti, R. 1993. Trilobites: A photographic atlas (second edition). The University of Chicago Press, Chicago.
4 David Raup, "Conflicts Between Darwin and Paleontology", Bulletin, Field Museum of Natural History, cilt 50, Ocak 1979, s. 24

 

Bu linklerle astığınız Harun Yahya şizofreninin zırvalarının en ufak bir ilgisi yok. Okuyup da öyle yapıştırsaydınız bari. 

Madem evrimle ve bilimcilerin en sevdiği hayvan örneklerinden biri olan trilobidlerle bu kadar ilgilisiniz, bilimsel sitelere bakın, araştırmalarınızı oralardan yapın. Yoksa çok zor durumda kalırsınız...

 

Önce bi şuraya gözatın: https://www.trilobites.info/trends.htm

Şuraya da                    : http://www.fossilmuseum.net/Evolution/TrilobiteArmsRace.htm

 

...

 

 

Trilobitler, evrimin en nadide ve ilgi çekici örneklerinden birçoğunu bünyelerinde taşıyor olmalarına rağmen, birçok sefer bilim düşmanları tarafından evrime karşı birer araç haline getirilmeye zorlanıyorlar. Tabii ki neredeyse her zaman tutarsızlık abidesi olan bu girişimler, trilobitlerle ilgili gerçekleri değiştirmeye asla yeterli olmayacak. Ancak özellikle trilobitlerin gözleriyle ilgili birçok hatalı bilgiyi bu makalemizde düzeltmek ve sizlere bu hoş canlıları tanıtmak için bazı önemli bilgiler vermek istiyoruz.

 
 
Trilobit Nedir ve Neden Bu Kadar Çeşitlidir?
 
Trilobitler, Dünya'mızın antik sularında 520 milyon yıl kadar önce yaşamış olan sert kabuklu, segmanlı vücutlara sahip baş döndürücü hayvanlardır. Dinozorların evrimleşmesinden çok önce soyları tükenmiştir ve Paleozoik Çağ'ın anahtar öneme sahip hayvanlarından birisidirler. Bu çağ, basit vücut planlarına sahip canlılardan karmaşık canlıların evriminin yaşandığı ve dolayısıyla günümüz yaşantısının ortaya çıkması konusunda belkemiği olan sayısız canlının evrimleştiği dönemdir. Bu açıdan, trilobitlerin evrimlerinin incelenmesi, basitten karmaşığa giden evrimsel sürecin önemli bir basamağını aydınlatmamızı sağlamaktadır. Gerçekten de, bugüne kadar trilobit evrimi üzerine yapılan tüm araştırmalar, evrimsel biyolojinin temellerinin oluşturulmasında önemli roller oynamıştır ve bu açıdan her biri çok önemlidir.
 
Her ne kadar dinozorlar fosiller arasında popüler kültürün en sevdikleri olsa da, bilim insanları ve özellikle paleontologlar için trilobitlerin yeri bambaşkadır. Çünkü bu canlıları tespit ve analiz etmek çok daha kolaydır ve Dünya'daki hemen hemen bütün fosil kaynaklarında bulunabilirler. Bu açıdan, gezegenimizin tarihine yönelik de önemli bilgiler sunan bir canlı grubudur. Eklembacaklı hayvanların en erken canlı gruplarından olan trilobitler, 10 takım, 150 aile, 5000 cins ve 20.000'den fazla tanımlanmış türe sahip devasa bir sınıftır ve Trilobita olarak bilinirler.
 
Farklı trilobit fosilleri...
 
Bu sayılardan ve fosillerden de anlayabileceğiniz üzere trilobitler soyu tükenmiş canlılar arasında bildiğimiz en fazla çeşitlenmiş canlı grubudur. Kıyaslama yapabilmeniz açısından, Amerikan Jeolojik Araştırmalar'ın (USGS) belirttiğine göre dinozorlar içerisinde 2 takım, 300-540 civarında cins (bazı diğer kaynaklara göre 1450 civarında cins) bulunmaktadır. Tür sayısı tam olarak bilinmemektedir. Peki trilobitleri bu kadar çeşitlendiren sebep nedir? 
 
Bunun en temel sebebi, evrimleştikleri dönemdir. Kambriyen Öncesi Dönem'in yumuşak ve çok daha basit yapılı canlılarından evrimleşen trilobitler, muhtemelen sert kabuklara ve daha güçlü bir vücut planına sahip olan ilk canlılardandı. Bu sebeple, evrimleşmeleri sırasında ve sonrasında neredeyse rakipsiz bir alanda, devasa okyanuslarda çeşitlenmeye başladılar. Rakipsizlerdi, çünkü sert kabuklara ve daha aktif hareket yeteneklerine sahip olan ilk canlılardan biri trilobitlerdi ve bu, yumuşak dokulu canlıların av-avcı ilişkisinde neredeyse her zaman "av" konumunda ya da "etkisiz" konumda kalmalarına neden oluyordu. Trilobitlerle mücadele edebilecek hayvanlar evrimleşene kadar, trilobitler tam tabiriyle "meydanı boş buldular" ve çeşitlendiler. Onları yeni alanlar işgal etmekten alıkoyabilecek hiçbir güçlü rakipleri yoktu ve yeni ekolojik nişlere ayrılmaya başlamalarıyla birlikte çok hızlı bir çeşitlenme sürecinden geçtiler. Zaten Kambriyen Dönem'e geçişle ilgili bilim düşmanları ile birlikte, evrimi anlamayan birçok insanın kafasını karıştıran nokta da budur: bu ani çeşitlenmenin "özel" bir anlamı olduğuna inanmaya meyillidirler. Halbuki bu çeşitlenme dönemi ("Kambriyen Patlaması" olarak bilinen) ne anidir, ne de özeldir. Elbette ilginç bir evrimsel biyoloji çalışma sahasını oluşturmaktadır; ancak özel anlamlar yüklememizi gerektiren hiçbir yanı yoktur. Yazımızın uzunluğunu gözeterek burada detaylarına girmeyeceğiz; ancak merak eden okurlarımız "Evrimsel Süreç - 11: Tek Hücrelilikten Çok Hücreliliğin Evrimi ve Kambriyen Patlaması Başlangıcı (900 - 635 Milyon Yıl Önce)" başlıklı makalemizi okuyabilirler.
 
İşte trilobitler bu özgür ve uçsuz bucaksız ekolojik koşullar altında çok ciddi anlamda çeşitlendiler ve bu çeşitlenme sırasında edindikleri sert kabuklar, bizlere kadar ulaşabilecek fosil oluşumu için daha önce bulunamayan bir fırsat yarattı. Sert kabukları çok daha kolay korunmaya başladı ve Kambriyen Öncesi Dönem'e ait çok daha nadiren fosiller bulabiliyor olsak da, Kambriyen Dönem sırasında ve sonrasında sayısız fosil bulabilmeye başlamamızı sağladı. Zaten fosil kayıtlarının bir anda çeşitlenip renklenmesi de bu sert kabukların evrimi nedeniyle olmuştur. Yoksa buraya tıklayarak bir örneğini okuyabileceğiniz gibi, yapılan güncel araştırmalar, Kambriyen Öncesi Dönem'de de çok yoğun bir çeşitlilik olduğunu göstermektedir. Tek sorun, bunların yumuşak dokulu olmasından ötürü günümüze kadar ulaşabilen çok az sayıda fosili ardında bırakmış olmasıdır. 
 
Trilobitlerin Evrimi
 
Trilobitlerin evrimsel geçmişi, türlerin birbirleriyle olan akrabalıkları, evrimleri sırasında geçtikleri ara basamaklar, günümüzde en net bildiğimiz evrimsel süreçlerden sadece bir diğeridir. Hatta trilobitlerin vücut segmanlarının evrimi üzerine çalışmalar, modern evrimsel biyolojiye çok değerli bilgiler katmış ve seçilim modellerine yönelik yeni teoriler geliştirilmesine ön ayak olmuştur. Şimdi bu ilginç canlıların evrimine bir göz atalım:
 
En erken trilobitlere Erken Kambriyen Dönem'de rastlıyoruz. Redlichiida ve Ptychopariida adı verilen iki ayrı takıma ait olan bu erken trilobitler, onları net bir şekilde "trilobit" olarak sınıflandırabileceğimiz temel özellikleri taşımaktadırlar. Ancak tabii ki, sonradan gelen torunlarına kıyasla bazı özelliklerden yoksundurlar. Örneğin erken trilobitlerin yüz yapısında kalsifikasyon görülmemektedir; yani sert doku henüz evrimleşmemiştir.
 
Trilobitlerin ataları da, tıpkı eklembacaklıların atalarında olduğu gibi, yumuşak dokulu canlılardı ve bu sebeple varlıklarına dair tüm delilleri iknofosil olarak da bilinen iz fosillerinden görebiliyoruz.
 
70674674_triloichnojpg.jpg
Bu iz fosilinde bir trilobit fotoğrafın sağ tarafından yürümeye başlamış ve en sol tarafında durarak orada oturmuştur. Bu hareketinin tüm basamakları fosil kaydına işlenmiştir.
 
Kambriyen Öncesi Dönem'den kalan ve eklembacaklıların ataları olan türlere ait fosillerin birçoğu günümüzdeki torunlarından son derece farklıdır; ancak bu fosillerden birçoğunda metamerik bilaterianizm; yani kafa ve kuyruk oluşumu ile çift yanlı simetri tespit edilebilmiştir. Erken eklembacaklı ataları arasında Avusturalya'dan çıkarılan Spriggina floundersi türü ile Bomakellia kelleri türüdür. Bu canlılar o kadar yumuşak ve net geçiş örnekleri göstermektediler ki; araştırmacılar bu canlıların eklembacaklılara mı, yoksa Archaeaspinus, Dickinsonia veya Vendia gibi yumuşak yapılı canlılara mı daha yakın olduğuna halen karar verememektedirler.
 
Trilobitlerin ortak atasına yönelik en güçlü aday ise, Parvancorina cinsine ait türlerdir. Bu canlılar yumurtamsı bir şekle sahiptirler ve vücut planları çok ilkel bir trilobit şeklindedir. Bir diğer aday da Primicaris larvaformis isimli bir türdür. Bu türe ait fosiller o kadar ilkel yapılıdır ki, ilk keşfedildiklerinde fosilin bir trilobitin larva döneminden kaldığını düşünülmüştür. Ancak sonradan bunun tamamen kendine has, ayrı bir tür olduğu keşfedilmiştir. Parvancorina ve Primicaris larvaformis birbirlerine çok yakın olan canlılardır ve her ikisi de trilobitlerin atası olmaya çok iyi adaylardır.
 
Trilobitlerin atalarına yönelik arayışlar ile eklembacaklıların atalarına yönelik arayışlar büyük oranda örtüşmektedir. Tüm eklembacaklılar gibi, trilobitlerin de Kambriyen Dönem'de evrimleşmiş bir araknomorftan evrimleştiği düşünülmektedir. En eski ortak ataya arayışlar tüm hızıyla devam edilmekle birlikte, bu arayış sırasında keşfedilen fosillerin ve türlerin birbirleriyle akrabalığı da çok iyi bir şekilde anlaşılabilmiştir. Örneğin trilobit uzmanları, Parvancorina gibi atasal bir trilobit türünden çok basit 4 evrim basamağıyla bildiğimiz tüm trilobit gruplarına evrimin mümkün olduğunu şematik olarak göstermektedirler:
 
72001156_ontsequencegif.gif
 
Bu açıdan bakıldığında, trilobitlerin evrimine dair ne kadar çok bilgiye sahip olunduğu kolaylıkla görülebilir. Yine trilobitler üzerine uzmanlaşan evrimsel biyologlar, trilobitlerin evriminde belli başlı evrimsel değişim şablonları da keşfetmeyi başarmışlardır. Örneğin bazı trilobitler atalarından çok ciddi anlamda farklılaşarak çok segmanlı ve yeni uzuvlara sahip yapılara evrimleşmişken, bazı diğerleri kısmen daha az farklılaşarak atalarının özelliklerini korumuşlardır. Bu nedenle trilobitler, evrim sürecini izah etmek ve öğrenmek açısından da çok kıymetli bir canlı grubu olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bazı trilobitlerde vücut ata türlere göre çok daha fazla uzayarak 100'den fazla segmana ulaşmıştır; bazılarında ise sadece birkaç segman bulunur. Bazıları enine genişlemişlerdir, bazılarında segmanlarda körelme görülmektedir, bazılarında ise yepyeni ek segmanlar oluşmuştur. Dolayısıyla trilobitlerdeki çeşitlilik ve bu çeşitliliğin evrimsel analiz üzerinden birbiriyle bağlantısı, evrim sürecine çok net örnekler teşkil etmektedir.
 
Devamı ve görseller için: http://www.evrimagaci.org/makale/39
 
Link to post
Sitelerde Paylaş
57 minutes ago, mahmut togan said:

450 milyon yıllık Trilobit Fosili “Yaratıldım” diyor

 

O fosil yaratıldım falan demiyor ama o örneği bu şekilde kullanarak sen, adımla sanımla ben bir kör cahilim diyorsun. Bak ben sana bir örnek daha vereyim: akrepler. Ya da tek hücreliler; neden hala var bunlar hiç düşündün mü? Milyarlarca yıllık evrim ve hala varlar ve aynı şekilde. Tek hücreli..E evrim o zaman yanlış olmalı he mi size göre? Trilobite kadar gitmene gerek yok ki be akıllım..Be üstün zeka....

 

Adıyla sanıyla trollük yapmak yürek işi yalnız. Forumdan hemen toz olmazsan ziyadesiyle rezil olup sürünmek için güzel bir potansiyelin olduğu görülüyor. İddia ediyorum; böyle olacak ve böyle bitecek.

 

Önce teşhisi de koyalım: Dunning -Kruger Sendromu

https://tr.wikipedia.org/wiki/Dunning-Kruger_etkisi

 

İyi bak. Aynadaki resmin.

Tavan arasından devam ederiz.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
 
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” 
 
Trilobiti Allah niye yaratmış?Trilobit fosilleri arasında niye insan fosilleri yok?İlkönce insan yaratılmamışmıydı?520 milyon yıl önce insan niye yoktu?
Trilobitler insanların olmadığı dönemde ne iş yapardı?Kusursuzlarsa niye yok oldular?
 
Link to post
Sitelerde Paylaş
3 hours ago, mahmut togan said:

450 milyon yıllık Trilobit Fosili “Yaratıldım” diyor

 

Tam tersine, bu fosil senin peşinden gittiğin arap bedevisinin yalancı ve sahtekar olduğunu, Allah'ın da bir arap putu olduğunu ve senin de bu gerçeği göremeyecek kadar aptal olduğunu söylüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herşeyi insan için yarattığı iddia edilen tanrı, ilk gelişmiş canlıları yaklaşık yarım milyar yıl önce yaratıyor. 

"nasıl yaratılır" diye egzersiz yapmaya çalışmış olsa gerek? 

 

Sonuçta iddia edilenin aksine bu durum dinlerin uydurma olduğunun göstergelerinden biridir. 

   
 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

500 milyon yıl çok mu eski bir tarih olarak görünüyor gözünüze Müslümler! :D

 

Yer kabuğu 4,5 milyar yıl yaşında... Canlı evrimi ilk bir milyar yıldan sonra başladı ve giderek öyle ivmelendi ki, yeryüzünde kaç türün gelip geçtiğini sayabilmek olanaksızdır. On milyon yılda bir tür, iki türe ayrışır.

 

Satranç tahtasının birinci karesine bir buğday tanesi koyup, her kareye ikiye katlanan sayıda buğday tanesi koymak gibi. 2 üzeri 64 tane buğday eder!!!

 

3,5 milyar yılda ise 350 tane 10 milyon var. İki üzeri 350 tane tür eder!!! Bunun kaç ettiğini kolay kolay yazamazsınız bile! Bu kadar türden sadece en başarılı olanlar bugün neslini sürdürüyor. 500 milyon yıl önce 2 üzeri 300 tane tür gelip geçmişti! Trilobitler de bunlardan biriydi! :lol: 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir an için bu iddiayı kabul edelim..

Dünyada 8 milyondan fazla canlı türü var.. Neden yalnız birkaçı yaratıldım diyor da diğerleri demiyor?

Yaratan salak mı? Amacı insanları kandırmak mı? Bu salaklığı yapan yaratıcının amacı ne olabilir?

İlginç olarak ateistler değil, bir yaratıcının varlığına inananlar onun salak olduğu izlenimi uyandırıyorlar.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

2 üzeri 350 = 22934986159900715116108208953021293498615990071511610820895302129349861599007151161082089530216108208

gibi bir sayı eder. Yaklaşık... Net yazmak için süper bilgisayar lazım.

 

2 üzeri 300 (trilobit dönemine kadarki tür sayısı) =

2037035976334486086268445688409403703597633448608626844568840940370359763344860862684456884094

 

Bu da yaklaşık... Bunu kesin yazmaya da babayiğit bir bilgisayar lazım.

 

18446744073709551616 Bu rakam net. Bu, satranç tahtasının son karesindeki buğday sayısı. Bir buğday tanesi 1 gram ise,

18 küsür trilyon ton buğday eder. Dünya buğday rekoltesi en iyimser tahminle 700 milyon ton.

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 hours ago, mahmut togan said:

450 milyon yıllık Trilobit Fosili “Yaratıldım” diyor

 

 

Trilobitin fosilinin değil ama canlısının "Beni böyle yaratan yaratıcının anına da, geçmişine de, geleceğine de, benim üzerimden böyle ahkam kesene de lanetler okuyorum." dediği kesin gibi.

 

Hem bilimin-evrimin ortaya koyduğu 450 milyon yıllık geçmişi kabul edeceksin, hem de cahiliye dininin 6 gün = 6.000 yıllık yaratılış destanını pardon masalını sahipleneceksin.  Bilim, bilimsel yöntemlerle elde edilen bilgi ve bulgularla eleştirilir, buna göre kabul veya reddedilir. Bu 450 milyon yıl, yaratılış masalı yıllarının hangisinin, neresine denk geliyor? Sorunun yanıtını adam gibi verip, bizi imana getirmek varken, neden boş tartışmalarla zaman öldürüyor ve öldürtüyor sunuz? Bizim için sorun değil, ama siz bu hal ve gidişlerle hurilerinizden mahrum kalacaksınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu mal dinciler Ötzi adı verilen geç taş dönemi insanı bulununca da göğü yere indiresi oldular neredeyse!

 

Vaaaay hani eski insan orangutan gibi bir hayvandı, adamın oku var, elbise giymiş, aynı bizim gibi insan!" :D

 

Mal bunlar yahu! Tam mal hem de, eksiksiz! Ülen Ötzi 5000 yaşında be! Hayır beş bin yılın insanın evriminde lafı mı olur! 6000 yıllık dünya mı sandınız saçma sapan uyduruk safsatalarınızdaki gibi be!

 

İnsan ile şempanze sekiz milyon yıl önce ayrıldı birbirinden! 5000 yıl bu salakların gözüne kocamaaaan bir zaman gibi görünüyor! Ve insan yedi milyon yıl boyunca şempanzeden öyle pek de farklılaşamadı! Bir milyon yıl önce hah tamam bu biraz başka bir tür olmuş artık denecek kıvama geldi yahu! Yedi milyon yıl boyunca ha şempanzeeee, ha insan! Öyle ciddi bir fark olmadı! Yedi milyon yıl sonra da ne yapabildi biliyor musunuz? Bir taşı sivriltecek beceriyi ancak kazanabildi! Yuvarlak tarafını avucuna alıp sivri tarafını silah olarak kullandı. Buna bugün avuç içi balta diyoruz. Yedi milyon yılda akıl ettiği bir bu!

 

5000 yıllık adamın oku varmışmış! Eeee? Noolmuş acaba? Bokunuzdan boncuk mu çıktı!

 

Nasreddin hoca eşeğin bokunda altın bulmuş. Aaaa hoca senin eşek altın sıçıyor demişler! Hoca yok benim eşek altın gördü mü üstüne sıçar demiş!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Satranç tahtasına buğday koyma örneğinden, geometrik artışın ne demek olduğunu iyi anlamak lazım. İlk kareye bir buğday karesini koydunuz. İkinci kareye 2 buğday tanesi. Üçüncü kareye dört, dördüncü kareye sekiz... 16, 32, 64, 128... Ne kadar basit değil mi... Yıkın lan şuraya bir kamyon buğday, şu işi halledelim gibi görünüyor değil mi...

 

29. kareye, daha buraya geldiğinizde, 536870912 tane buğday koyacaksınız oraya! Bu, 536 milyon ton buğday eder, yani dünya buğday rekoltesine ya ulaştınız, ya yetmedi, yılın verimine göre. Daha henüz 29. karedesiniz! 30. kareye koymanız gereken buğday sayısına bakalım şimdi: 1073741824 adet! Yani bir milyar ton buğdaya ihtiyacınız var. Dünya hiç bir yılda bu kadar buğday üretmedi! Daha 30. karede dünya buğday rekoltesini aştınız! Henüz satranç tahtasının yarısı dolmadı, 34 kare daha var!!!

 

2 üzeri 64 böyle korkunç bir rakamken, trilobitlerin yaşadığı döneme kadar dünyadan gelmiş geçmiş tür sayısının 2 üzeri 300 olmasının nasıl havsala durduran bir rakam olduğunu artık anlatmaya gerek yok. Bir noktada dünya buğday rekoltesinin aşılması gibi, bir zaman geldi artık tür patlaması olayına dönüştü durum. Kambriyen dönemde tür sayısı çığırından çıktı. Dünya mahşer yerine döndü, her tarafta canlılar mahşer gibi kaynıyordu. Bunca petrol nerden geldi sanıyorsunuz. Petrol sadece çürümeyip fosil yakıta dönüşebilenlerden kalma... Tabii dönem dönem büyük yokoluşlar yaşandı, çok büyük küresel tür tükenmeleri oldu. Yoksa kesintisiz geometrik artışa dünya kapasitesi elbette dayanamaz.

 

Sonuçta bugün yaşayan türler sayısız felaketten, milyarlarca yıl her gün hayatta kalmak için canını dişine takıp acımasızın en acımasızı bir hayatta kalma savaşından çıkmayı başarmış en başarılı türler. Belgesel izlerken içi acımayan insan var mıdır! Dur yok dinek yok, gece yok gündüz yok! Hayatta kalmak için her an tetikte olacaksın! Etçilsen de, otçulsan da! Farketmez. Etçilsen o avı yakalayamazsan ölürsün! Bu kadar kesin, net! Otçulsan nerden ne fırlayıp saldıracak diye yine gecen yok gündüzün yok!

 

Canlılar o yüzden tasarlanmış gibi görünüyorlar. Tanrı yanılgısının nedeni bu. Tanrı elbette ve kesinlikle yok, olamaz da zaten. Gerçek, evrimdir. Hayır zaten doğayı bu şekilde canlıların birbirini yemeden hayatta kalamayacağı bir temel üzerine bir tanrı kurmuş olsaydı... Ona günde beş değil elli kere törenler düzenleyip saydırmak, gelmişini geçmişini bırakmadan ağzına geleni saydırmak gerekirdi. İyi ki tanrı olamayacağı için yok. Bu işten sorumlu bir tanrı olsaydı işi bulmuştuk yani, bundan büyük felaket olamazdı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hatırlatmam gereken son konu: Dünya canlılık tarihinde insanın konumu şu: Dünyada canlılığın bir gün önce başladığını düşünürsek insan ertesi günün son 25. saniyeleri içinde ortaya çıktı. Bu 25 saniyenin son saniyesinin kesiri içinde yazıyı keşfetmekle başlayıp insanlık kültürünü ve teknolojiyi geliştirdi.

 

Daha sıçradığımız bot kurumadı, kalktık tanrı var diye ahkamlar kestik. İnsan işte bir açıdan da böyle salak bir tür. Böyle salakça tanrı filan gibi saçma sapan ipe gelmez sapa gelmez olanaksız fikirler ortaya atar. Bir de bunu savunacağım diye godu dahil yırtmadık yerini koymaz. İnsan bazen ve bir açıdan son derece salak bir türdür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 weeks later...

Gölge evrim denilen teoriyi de eklemek gerek, biz burada konuşurken bir yerlerde her şey en baştan başlıyor olabilir.

Dünya oluştuktan 1 milyar yıl sonra canlılık başlıyorsa 2, 3, ya da 4,5  milyar yıl sonra niye tekrar başlamasın!

Zaman, koşullar, olasılıklar...

tarihinde Confucius tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Herşeyi insan için yarattığı iddia edilen tanrı, ilk gelişmiş canlıları yaklaşık yarım milyar yıl önce yaratıyor. 

"nasıl yaratılır" diye egzersiz yapmaya çalışmış olsa gerek? 

 

Sonuçta iddia edilenin aksine bu durum dinlerin uydurma olduğunun göstergelerinden biridir. 

   
 

 

yeryüzündeki birçok canlı sonuçta evrimleşip insanı oluşturmuştur.İnsanın oluşumu bu evrimleşme sürecinde zaman almıştır. Allah için zaman kavramı yoktur sadece insanı yaratış biçimi böyledir.Ona göre hemen olmuştur bize göre baya zaman almıştır.Başlığı açan arkadaştan ziyade ben Evrim ve Din arasında çelişki görmüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
23 hours ago, intemi said:

yeryüzündeki birçok canlı sonuçta evrimleşip insanı oluşturmuştur.İnsanın oluşumu bu evrimleşme sürecinde zaman almıştır. Allah için zaman kavramı yoktur sadece insanı yaratış biçimi böyledir.Ona göre hemen olmuştur bize göre baya zaman almıştır.Başlığı açan arkadaştan ziyade ben Evrim ve Din arasında çelişki görmüyorum.

 

insan, tanrıya gereksinim olmayacak şekilde ortaya çıkmış neticede.

Ayrıca kompleks olmak bir meziyet değil, aslen bir kusur. Dirimbilimsel olarak en başarılı canlılar tek hücreliler; bakteriler..

Ne kadar çok detay, o kadar çok hata olma ihtimali.

bir çamaşrı makinesinin dijital ekranı yoksa, onun bozulma ihitimali de yoktur.

Gelişme dediğin şey ancak bir zorlanma olduğu zaman ortaya çıkıyor.

İnsanlık ise evrim denen o büyük çalılığın ufak, önemsiz bir detayından ibaret.

Ona bu geniş anlamı yükleyen, bunca kibirle hareket eden ise sizlersiniz.

 

Yaşamın Tüm Çeşitliliği(Full house) - Stephen Jay Gould http://www.idefix.com/Kitap/Yasamin-Tum-Cesitliligi/Stephen-Jay-Gould/Bilim/Populer-Bilim/urunno=0000000289129

Lütfen bul ve oku.

Yaşam Neden var? - Nick Lane http://nick-lane.net/

Lütfen bul ve oku.

Eğer kafan biraz çalışıyor ise; hayata, insana ve evrene tüm bakışını ters yüz edecek kitaplardan sadece ikisi.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...