Jump to content

Gozdeki Hatalar ve Kusurlar


Recommended Posts

Göz, yapısı itibariyle, eldeki hücresel malzemelerin en iyi şekilde kullanılarak görsel bilginin beyne aktarılmasını sağlamak amacıyla evrimleşmiştir. Ancak bu evrim sırasında, bazı çok ciddi "karışıklıklar" ve "hatalar" meydana gelmiştir. 

 

Gözde bulunan en ciddi hatalardan biri, omurgalılara ait gözlerde görülmektedir. Aslında bizler de dahil olmak üzere omurgalılar, eğer ki doğaüstü bir şekilde var edilseydik ya da Evrimsel süreç "mükemmel" bir şekilde işleseydi, şu anda olduğundan yüzlerce kat daha iyi görüyor olabilirdik. Ne yazık ki evrimsel süreç sırasında gözden beyne verileri ileten retina tabakası oluşurken, yapısal olarak ters bir bağlantı kurulmuştur. Yani normalde ışığı algılayıp bunu elektrokimyasal sinyallere çevirecek olan hücreler önde, bu sinyalleri beyne iletecek sinirler arkada olması gerekirken; tam tersi şekilde bir yapı evrimleşmiştir. Bu sebeple, ışığa duyarlı hücreler, sinir ağının arkasında yer almak durumunda kalmışlardır. Bu da, göze gelen ışığın öncelikle, anlamsız bir şekilde, sinirlerden oluşan yoğun ağı geçmesini gerektirmektedir ve bu, ışığın şiddetini ve kalitesini ciddi anlamda bozmaktadır.

 

Hata, bununla da sınırlı değildir: bu sinirler gözün en iç kısmında yer aldığı için, bir noktada gözün "içerisinden" geçerek beyne gitmeleri gerekir ve bunun gerçekleştiği bölgede de bir kör nokta bulunmaktadır. Eğer ki gözünüzde yapısal bir sorun olursa -ki Dünya çapında 40 milyon insanın günümüzde mağdur olduğu bir durumdur- ışık bu kör noktaya düşebilir ve burada ışığı algılayan hücreler bulunamadığı için (çünkü oradan damarlar ve sinirler geçmekte ve beyne doğru yol almaktadır- körlük sorunu doğmaktadır. 

 

149994.jpg

 

Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi, mantıklı bir "tasarım"da olması gerekenin aksine, ışığı algılayan hücrelerin bulunduğu tabakanın ("light sensors" olarak belirtilen kırmızı tabakanın) üzerinde sinir ağı ("nerves" olarak belirtilen gri çizgiler) bulunmaktadır ve bu ağ, ışık hücrelerine gelen ışığın etkisini gereksiz yere azaltmaktadır. Ayrıca koyu gri bir çıkıntı olarak gösterilen ve beyne giden optik sinirin bulunduğu noktada ışığa duyarlı hücrelere yer yoktur ve bu yüzden ışık buraya düşecek olursa, kişi göremeyecektir.

 

Halbuki kafadanbacaklılarda (cephalopoda) retina bu şekilde değil, tam tersi ve olması gereken şekildedir; en üstte sensör hücreleri bulunmaktadır, bunların arkasında ise sinirler bulunur. Bu sayede kafadanbacaklıların sinirleri, sensör hücrelerinin "içerisinden" geçerek beyne gitmek zorunda kalmazlar ve bir kör nokta oluşmaz; böylece bu hayvanlarda ışık açısına bağlı körlük oluşmaz. Demek ki evrimsel süreçte bunu sağlamak mümkün olabilmektedir ve imkansız değildir, önünde çevresel bir engel yoktur. İşte omurgalılarda bulunup, kafadanbacaklılarda bulunmayan bu hata sadece Evrimsel Biyoloji ile açıklanabilmektedir:

 

Kafadanbacaklıların retinası beynin bir uzantısı olarak evrimleşmemiştir. Omurgalıların evriminde ise retina, beynin bir uzantısı olarak evrimleşmiştir. Kafadanbacaklılarda retina beyinden bağımsız olarak evrimleştiği için, gözün arkasında oluşabilmiştir. 2009 yılında Kröger yaptığı bir çalışmayla Zebrabalıkları gibi küçük gözlere sahip balıklarda ters bağlantının onlara kör olmak pahasına avantaj sağladığını (bu sayede minimum miktarda camsı sıvı kullanılarak daha fazla retinal hücre sığdırmak mümkün olabilmektedir) ispatlamıştır. Bu sayede artık biliyoruz ki, denizlerde yüz milyonlarca yıl önce yaşamış omurgalı atalarımızın bulundukları ortama adapte olabilmek için geliştirdikleri yapı, günümüzde avantaj sağlamamasına rağmen, kökten değiştirmek çok zor olduğu için, "mükemmel" olmasa da iş görebildiği için ve değişmesi için üzerinde evrimsel bir baskı bulunmadığı için omurgalılarda halen korunmaktadır. Yani Evrimsel süreçte kazanılmış bir özellik, genetik sebeplerle yüz milyonlarca yıldır aktarılmaktadır ve balıklar için "başarılı" olan göz, torun türlerde "hata" haline gelmektedir. Bu, başka hiçbir düşünce sistemiyle açıklanamaz ve Evrimsel Biyoloji'nin açıklayıcı gücünü bize bir kere daha gösterir.

 

Hatta açıklamalar burada da bitmez. Memeliler, sürüngenlerden ayrıldıktan sonra bu "hatalı" göz yapısını neredeyse olduğu gibi korumuşlardır ve göz konusunda pek bir kademe kaydedememişlerdir. Ancak yine sürüngenlerin bir kolu olarak ayrılan kuşlar, aynı hatalı yapıyı pekten isimli bir proteinin üretilebilmesini sağlayarak geliştirmişler ve sensör hücrelerinin önünü kapatan sinirlerin çoğunu yok etmişlerdir. Bu sayede kuşlar, memelilerden çok daha üstün bir görüş gücüne sahiptirler. 

 

Göze dair pek çok kusur ve hastalık saymak mümkündür. Pek çoğu genetik kökenli olan ve çevreden de oldukça etkilenen onlarca kusur bulunabilmektedir. Örneğin görme bozuklukları, gözün kasılmasını sağlayan kaslarda erime, vb. durumlar ciddi sorunlara sebep olabilmektedir. Burada bunların hepsine girmeye gerek görmüyoruz; pek çoğu zaten net bir şekilde, herkes tarafından bilinen hatalar ve hastalıklar. Ancak bunların düşünülmesi bile, gözümüzün "mükemmellik"ten ne kadar uzak olduğunu size hatırlatabilecektir. Belki gelecekte, bu hastalıklardan bazılarını bu yazımıza ekleyebiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...
 

Kusurlu falan değiliz.. Bütün niteliklerimizle doğada kendiliğinden ortaya çıkan bir mükemmeliği simgeliyoruz.

 

Orasi oyle ama evrimsel atalarimizdan kalan olumsuz ozellikleri de tasimak zorundayiz .

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...