Jump to content

Ayet,ayeti iptal eder mi?


Recommended Posts

 

Aklın vicdanın varsa senin savunduğun kuran haklımı şimdi. bırak kısası felan köleliyi onylayan bir kitaba inanmak kabul etmek bile insanlığa sığmaz köleliyi savunup bana laf yatiştirmeye çalışma utan bari

KÖLELİK DEDİĞİN islamdan çook önceleride var olan bir uygulama.islam bunu onaylamanın yanında muslümanlara sürekli köle azat etmeyi emretmektedir.nitekim köleliğin neredeyse yok olmasının nedeni islamdır..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 417
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

 

Ayetmi çarpıtmiyorum  kuran kaç yerinde diyor ap açık kitap gönderdim asıl çarpıtan sisz müslüman yani münafıksınız  aç kuran çevrilireni herkes kafasaına göre yormluyor ulan allah olsa kafanıza taş düşürürdü ayetleri daha kendi aranızda mansını anlaşamdınız

Hz.musa yanındaki adama çocuğu niye öldürdün diyor.sen musa çocuğu niye öldürdü diyorsun.bu çarpıtma değil mi??????????????????

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

KÖLELİK DEDİĞİN islamdan çook önceleride var olan bir uygulama.islam bunu onaylamanın yanında muslümanlara sürekli köle azat etmeyi emretmektedir.nitekim köleliğin neredeyse yok olmasının nedeni islamdır..

Getir o aytleri bizde görelim köleliyi hem onayalıycak hem kaldrmak isteycek kalmıycak komiksin

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Hz.musa yanındaki adama çocuğu niye öldürdün diyor.sen musa çocuğu niye öldürdü diyorsun.bu çarpıtma değil mi??????????????????

Yalanın bu kadarına pes doğrusu olum sen okusuğunu anlamayan yada anlayan bir kafirsin,

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Getir o aytleri bizde görelim köleliyi hem onayalıycak hem kaldrmak isteycek kalmıycak komiksin

Keffaret mal ile yapılabileceği gibi bedelini ödemeklede olur. Ayrıca vekil tayin ederek de ödenebilir.

Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen keffârete yemin keffareti denir. 
Yeminin keffâreti olarak 10 fakiri akşam ve sabah olarak günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir. 

Keffaret yiyecek ve elbise olduğu gibi karşılığı başka bir şey de olabilir. Keffaret ister yiyecek veya bedeli olsun, ister elbise veya bedeli olsun, hepsini birden bir defada bir fakire vermek caiz değildir. Ancak başka fakir bulmakta zorluk çekiyorsa o takdirde aynı fakire her gün sabahlı akşamlı doyacak kadar yiyecek yada bedelini veya aynı fakire her gün bir elbiseyi vermek kafi gelir. Yani keffaret ödenmiş olur.

Buna güç yetirilmezse, 3 gün ardarda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiç bir mâni girmemelidir. Girerse keffâret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir. 

Birden fazla yeminini bozan kimse her bir yemin bozma için ayrı bir keffaret vermesi gerekir.

Şâfiîlere göre yemin keffâretini ardarda tutmak mecburiyeti yoktur. 

Gerek yemin, gerekse oruç keffâretlerinde yapılacak ilk iş bir köle  AZAT edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Keffaret mal ile yapılabileceği gibi bedelini ödemeklede olur. Ayrıca vekil tayin ederek de ödenebilir.

Ettiği yemini yerine getirmeyip bozmaktan dolayı lâzım gelen keffârete yemin keffareti denir. 
Yeminin keffâreti olarak 10 fakiri akşam ve sabah olarak günde iki öğün doyurmak veya giydirmek cihetine gidilir. 

Keffaret yiyecek ve elbise olduğu gibi karşılığı başka bir şey de olabilir. Keffaret ister yiyecek veya bedeli olsun, ister elbise veya bedeli olsun, hepsini birden bir defada bir fakire vermek caiz değildir. Ancak başka fakir bulmakta zorluk çekiyorsa o takdirde aynı fakire her gün sabahlı akşamlı doyacak kadar yiyecek yada bedelini veya aynı fakire her gün bir elbiseyi vermek kafi gelir. Yani keffaret ödenmiş olur.

Buna güç yetirilmezse, 3 gün ardarda oruç tutulur. Bu oruçların arasına hiç bir mâni girmemelidir. Girerse keffâret bozulur, yeni baştan tutulması gerekir. 

Birden fazla yeminini bozan kimse her bir yemin bozma için ayrı bir keffaret vermesi gerekir.

Şâfiîlere göre yemin keffâretini ardarda tutmak mecburiyeti yoktur. 

Gerek yemin, gerekse oruç keffâretlerinde yapılacak ilk iş bir köle  AZAT edilmesidir. Ancak günümüzde kölelik kalktığı için bu maddenin tatbikına imkân kalmadığından zikretmeye lüzum hissetmedik.

Ohhhhh ne güzel her boku ye yoksul doyur yok oruç tut oldu biti. ne güzel dinimiz var:D zaten islamda  hırsızlık adam öldürme tecevuz niye kolay işte senin söylediyin zırbalardan dolayı

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Ohhhhh ne güzel her boku ye yoksul doyur yok oruç tut oldu biti. ne güzel dinimiz var:D zaten islamda  hırsızlık adam öldürme tecevuz niye kolay işte senin söylediyin zırbalardan dolayı

her bokda keffaret yok bilerek yapılanlarda yok.hata ile kazaen yapılanlarda var..

Kasem suretiyle yeminin mahiyeti ve hükmü ana hatlarıyla yukarıda özetlendiği gibidir. Bununla birlikte bu tür yemine ilâve olarak benzer mahiyette iki yemin çeşidi daha vardır. Bu sebeple de literatürde kasem suretiyle yapılan üç çeşit yeminden söz edilir. Bunlar da "lağv yemini", "gamûs yemini" ve "mün`akit yemin"dir.

1. Lağv Yemini

Yanlışlıkla doğru olduğu sanılarak yapılan yemindir. Bir kimsenin borcunu ödediğini sanarak "Borcumu ödedim" diye yemin etmesi böyledir. Ayrıca dil alışkanlığıyla, hiçbir içerik taşımadan vallâhi, billâhi diye söz arasında edilen yeminler de lağv yemini sayılır. Kur'an'da "Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden (lağv yemininden) dolayı sizi sorumlu tutmaz" (el-Mâide 5/89) buyurularak bu tür yeminden dolayı kefâret gerekmediği bildirilmiştir. Ancak ağız alışkanlığıyla konuşurken ikide bir yemin edenlerin bu kötü âdeti en kısa sürede bırakması gerekir.

2. Gamûs Yemini

Geçmiş zamanda yapılmış veya yapılmamış bir iş hakkında bile bile, kasten ve yalan yere yapılan yemindir. Bir kimsenin borcunu ödemediğini bildiği halde "ödedim" diye yemin etmesi böyledir. Böyle bir yemin büyük günahtır ve sahibine çok ağır bir vebal yükler. Bu kasıtlı yanlışlığın bağışlanması için kefâret yeterli olmaz; onun için de gamûs yemini için kefâret gerekmez. Yalan yere yemin eden kimse bol tövbe ve istiğfarda bulunmalı, bir daha böyle bir hataya düşmemeye karar vermeli, yemin sebebiyle zayi olan hakları da ödeyip sahiplerinden helâllik istemelidir.

İmam Şâfiî'ye göre gamûs yemini için de kefâret gerekir. Ancak bu kefâret kul hakkını düşürmez. Umulur ki Allah hakkının düşmesine, Allah'ın bağışlamasına vesile olur.

3. Mün`akit Yemin

Yeminin terim anlamına uyun olan şekli olup, mümkün ve geleceğe ait bir konuda yapılan yemindir. Bir kimsenin şu tarihte borcunu ödeyeceğine, falanca yerde hazır bulunacağına, şu işi yapacağına yemin etmesi gibi. Bu yemin, yukarıda ifade edildiği gibi, yapılacak bir işe Allah'ı şahit tutma demek olup her hâlükârda yerine getirmelidir. Yerine getirilmezse yemin bozulmuş olur ve kefâret gerekir. Burada kefâret, Allah'a karşı işlenen bir hatanın ve mahcubiyetin yine ibadet cinsinden olumlu bir hareketle örtülmeye, affedilmesine çalışılmasıdır. Kur'an'da konuyla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeği orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da köle âzat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor, umulur ki şükredersiniz" (el-Mâide 5/89).

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

senin ortaya koyduğun ayette musa yanındaki adama çocuğu niye öldürdün diye sormuyormu???????????????????

Yok öle bir şey. adam  yalavrır  musayla  berber gitmeye musa kabul eder ama bana soru  sormayacaksın diye şarat koşar musa  çocuğu öldürüyor adam musaya diyorki sen bir suçsuz çocuğu öldürdün musada diyorki sana demdimi bana soru sorma  neyse musa cevap veriyor o çocuk büyüse ailesini yoldan çıkarcaktı  diye cevep veriyor  yav dininizi size benmi öyretecem git oku gel benimle tartış

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

adam öldürmek günahsa ...ki öyle...cinayeti işleyen bedelini öder....

ALINTI

Cahilin hafıza kapasitesi inanılmaz derecede yüksektir. Zaten onu cehalete iten en önemli nedenlerden biri de hafıza kapasitesinin yüksekliğidir.
Örneğin aklen ve fikren gelişmiş bir insan, geçmişte gerçekleşmiş bir olayı nerdeyse tamemen unutmuşken, o olay esnasında yanında bulunan cahil bir kişi, olayı en önemsiz ayrıntılarına kadar hatırlar.

Mesela akıllı bir insan, bir düğüne gidip gitmediğini bile hatırlayamazken, düğünde bulunmuş bir cahil, "Sen o düğünde vardın. Hatta üzerinde falanca tarzda bir elibise vardı" diyerek ayrıntısına kadar anlatır.

Pekiyi cahilin hafızası neden bu kadar geniştir?
Çünkü, o hafızasını çok sık kullanarak geliştirmiştir. Nasıl ki aklını kullananın aklı gelişiyorsa, hafızasını kullananın da hafızası gelişir.

Pekiyi cahil neden hafızasını çok sık kullanır? Çünkü tembeldir ve tembel olduğu için kolaycıdır.
Pekiyi hafızayı sık kullanmak kolaycılık mıdır? Veya kolay mıdır ki, tembel bir insan bunu sık kullansın?
Evet, akıl yerine hafızayı kullanmak kolaydır ve kolaycılıktır.
Niçin kolaydır? Çünkü "düşünmeyi gerektirmediği için" az iş gerektirir.
Bir örnek verelim: Cehaleti yaşam tarzı olarak benimsemiş bir öğrenci, tarih dersi sınavına hazırlanırken okuduğu bilgileri, üzerlerinde hiç düşünmeden, olduğu gibi ezberler.(Buna çalışken öğrenci deniyor). Niçin olduğu gibi ezberler? Çünkü üzerinde düşünmek vakit alır, iş gerektirir. Fakat akıllı öğrenci, okuduğu bilgileri bütünüyle hafızaya almak yerine, üzerinde düşünür ve kendi yorumunu yaparak o olaydan kendisine bir ders çıkarır ve konunun detayı yerine, o çıkardığı dersi hafızasına yazar.
Fakat ne yazık ki, sınavlarda konulardan çıkarılan ders, yani tecrübe değil de konunun detayı sorulduğu için, o ezberlemeyen akıllı öğrenci zayıf not, üzerinde düşünmeden ezberleyen ise yüksek not alır. Bu aslında cehaletin ödülüdür ve bu ödül cehalete teşviktir. İşin daha da kötü tarafı ise, bizim gibi cehalete yatırım yapan ülkelerde bu cehalet ödülü sadece okullarda değil, toplum içinde genel yaşamın her noktasında vardır. Akli bakımdan en değerli insanlar sıralaması söyledir:

1- Okuyan cahil: Yani hafızasını toplumun doğru bildikleriyle doldurmuş cahil. Bu cahil, ezberleridiği ama üzerinde bir kez olsun düşünmediği, toplumun zaten doğru kabul ettiği bilgileri her fırsatta sıraladıkça, toplum tarafından "Ne kadar da çok şey biliyor. Üstelik de bildiklerinin çoğu doğru" şeklinde nitelendirilip, el üstünde tutulur.

2- Akıllı insan: Okuyan cahilden çok düşük bir değere sahiptir. Ama toplumun asıl yükünü çekendir. Hayatı botunca iki yakası bir araya gelmez. Bildikleri toplumun bildikleriyle terstir. Felsefi yönde toplumu dışlar, toplum onu zaten dışlar. Her konudan üşenmeden ders çıkarır ve o çıkardığı dersleri yine üşenmeden beyninde hiyerarşik dosyalama yaparak kaydeder. Bu sebeple, üzerinde zaten düşünmüş olduğu hazır doğruları olduğu için, aynı şeyleri tekrar tekrar düşünmek zorunda kalmaz ve böylece yaşlandıkça daha hızlı düşünebilme yeteneğine sahip olur.(Daha önce düşündüklerinden faydalanarak)

3- Okumayan cahil: Yani hafızası boş olan cahil.

Buları niçin anlattım? Hatırlarsanız veya okuduysanız "
Cahile bağımlı aydın" başlıklı bir yazım vardı.
İşte buna güzel bir örnek vermek için anlattım.

Bizim şu hani, güya laik, modern, çağdaş, din ile pek alakası olmayan müslüman aydınlarımız var ya! İşte bu aydınlar "Kan davalarına son derece karşıdır". Basında kan davası uğruna cinayet işlendiği zaman, aydınlık damarları kabarır ve hep bir ağızdan "Töreniz batsın" diye bağırırlar. Bu "töreniz batsın" lafı aydın olduğunu ispatlama açısından, onlar için bir fırsat niteliğinde olduğu için bu fırsatı hiç kaçırmazlar.
Oysa ki, bu kan davası kültürünü ayakta tutan, hatta teşvik eden kitap, o okumuş cahil aydının kutsal kitabının ta kendisidir. Buyrun bu da ispatı:

Kehf suresi/74: "Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi."

Alla putu Kuran'da defalarca "Herkes kolayca anlasın diye bu kitap apaçık dille yazılmıştır" dediği halde  takım tutar gibi din tutanlar ayetin ne dediğini görmezden gelip, 80,000 tane takla atarak savunmaya geçeceklerdir. bU sebeple yollarını tıkayalım. Ayet ne diyor?

"Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün?"

Demek ki bir cana karşılık olduğunda SUÇSUZ birini öldürebilirsin. İşte size kan davasına teşvik. Kuranda "Yakaladığın yerde öldür" diyen ve buna benzer bir çok ayet var ama o ayetlerin hepsi müslüman olmayanlara karşı. Fakat bu müslümanı da dahil ediyor. Yani Kan davası uğruna suçsuz bir müslümanı da öldürebilirsin.

Daha da beteri var. Sadece tek ayetle yetinmeyip, kan davasını garantiye almış. Buyrun:

Bakara/178:
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır.

Gördüğünüz gibi, kan davası bırakın keyfi olmayı, farz kılınmış, yani zorunlu kılınmış. Suçsuz da olsa, karşı aileden birini öldürmek zorundasın. Yoksa farz olduğu için dinden çıkmış olursun. Tek kurtuluşun var ve o da karşı taraftan rüşvet alarak affetmek. Yani katili kurtarmak. Yani onurunu, ruhunu parayla satmak ve paraları afiyetle yemek.

Bakın, arap'ın putu kan davası konusunda o kadar ısrarcı ki, iki ayetle bile yetinmemiş:

İsrâ/33:
Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.


Gördünüz değil mi cehaletin kitabını? Cehaletin bir numaralı kaynağı. "Suçsuz da olsa öldür" diyor. Hatta öldürmeyi zorunlu kılıyor. Oysa ki çağdaş hukukta, değil suçsuz, suçlu insanı dahi öldüremezsin.

Ama bizim okumuş cahil aydınlarımız, bu ayetleri zaten okumaz, okusa da üzerinde düşünmez. Çünkü o, düşünerek değil, toplumun doğru kabul ettiklerini ezberleyerek aydın sıfatını almıştır. O bu yolda ödüller almıştır. (DüşünMeMe ödülü.)
Ancak soran olursa düşünmek zorunda kalır. Neyi mi düşünür? Ayeti okuyup üzerinde düşünür sanmayın, gider okumayan cahili bulur, ona bu konuyu danışmayı düşünür. Düşünebileceği maksimum derece budur. Hangi okumayan cahile danışır? Hayatında din safsatasından başka bir şey okummaış, akşam din ile yatıp sabah din ile kalkan, okula gitmiş olsa bile okul yerine koyulamayacak olan Cahil-hatip ve Cehaliyet fakültesinden mezun olan, cehalet abidelerine danışır. Yani kılıfı bulma amacıyla bile düşünmez. Onun da kolayına kaçarak hazır kılıfı alır ve ezberler.

Lanet olsun böyle aydına da, ona aydın diyene de.

Saygılar, sevgiler.

 

Arkadaşlar bu arada bu "Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın" meselesine de bir açıklık getirelim. Neden "bir ölüye karşı bir öldür" gibi basit bir kural getirmemiş de öldürülenin cinsine göre cinayet vazifesi vermiş? Bunun cevabı şu: Adil olmak. Adaletli olmak.
Örneğin, adamın biri sana bir tokat attı. Sen de gidip onun kafasına bir kalasla vurursan ölçüyü aşmış olursun. Yani vurmada fazla ileri gitmiş olursun.
Veya komşunun çocuğu bahçenden erik çaldı. Sen de gidip komşunun evini soyup, ahırını da olduğu gibi boşaltırsan olmaz. Adaleti sağlayamazsın. İşte bu "Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın" meselesinin nedeni de bu.
Karşı tarafın öldürdüğü sadece bir köle ise, sen de en fazla bir köle öldürebilirsin. Çünkü o senin en değersiz varlıklarından birini öldürmüş, sen de gidip onun değerli varlıklarından birini öldürürsen adil olmaz.
Aynı şekilde, diyelim ki birisi senin ailenden bir kadını öldürdü. Öldürülen alt tarafı bir kadın ise, sen de gidip onun yerine hür bir erkeği öldüremezsin. Çünkü hür erkek değerli ama kadın hür de olsa alt tarafı bir kadın.
"Biz onun velisine yetki verdik, ancak o da öldürmede fazla ileri gitmesin" dediği de bu zaten.

Bu dini savunmak kadar acı bir zavallılık olamaz. Çünkü bu din filan değil, tam anlamıyla bir kepazelik. Olaya bak sen! Tek bir ayette bile hem cinayete teşvik, hem kan davasına teşvik, hem insan ayrımcılığı. Tek bir ayette bu kadar rezilliği nasıl başarmış hayret. Pes doğrusu.

Saygılar, sevgiler.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Yok öle bir şey. adam  yalavrır  musayla  berber gitmeye musa kabul eder ama bana soru  sormayacaksın diye şarat koşar musa  çocuğu öldürüyor adam musaya diyorki sen bir suçsuz çocuğu öldürdün musada diyorki sana demdimi bana soru sorma  neyse musa cevap veriyor o çocuk büyüse ailesini yoldan çıkarcaktı  diye cevep veriyor  yav dininizi size benmi öyretecem git oku gel benimle tartış

hikaye doğru ...fakat faili karıştırıyon...fail Hz musa değil yanındaki zat...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aradaki konu dışı tartışmaları es geçip, başlık konusunda yazmak isterim.

 

Kuran'da bazı Ayet'ler aynı konuda farklı hüküm verirler. Hükümler farklı derken, birbirinin zıttı hükümler demek istiyorum. Bunu bir İslam alimine sorduğunda lafı hazırdır: "bazı Ayet'ler bazı ayet'lerin hükmünü nesh eder", yani diğerinin hükmünü iptal eder derler. Sen "ulan koskoca Allah ilk seferde bilemedi mi de gönderdiği Ayet'in hükmünü iptal ediyor" dersen, sana kafir derler. Oysa bilirler ki ben doğru olanı soruyorum, ama işlerine gelmez.

 

Peki öyle olsun deyip mevzuyu kurcalamaya devam edelim. Peki hangisi hangisinin hükmünü iptal ediyor nereden bileceğiz? Cevap hazır: sonra gelen, öncekinin hükmünü iptal eder. İyi de hangisi önce, hangisi sonra nasıl bileceğiz? Medeni mi(Medineli mi), yoksa Mekki mi (Mekkeli mi) olduğuna bakacağız derler. Tamam da amca, kimin Mekki, kimin Medeni olduğu açık değil, iniş sıraları, düzenlemeleri, Kuran'daki yerleri falan hepsi karmakarışık, bunu nasıl ayırdedeceğiz sorusunu da muğlak ifadelerle geçiştirirler.

 

Oysa ki durum farklıdır, Mekke dönemi Ayet'leri insanları İslama davet eder üslupta, yumuşak, sevgi dolu, mavi boncuk dağıtır tarzda yazılmış Ayetlerdir. O dönem taraftar toplama kaygısı olduğundan Ayet'ler yumşaktır. Fakat Medine'ye kaçıldıktan sonra, Yahudiler kesilir, mallarına çökülür, talancı Arapların katılımıyla ekibinin sayısı artar, talandan pay almaya gelen güruhlar sayesinde epeyce bir kalabalık elde edildikten sonra işler değişir, asmalı kesmeli Ayetler gelmeye başlar. Tabi olark sonradan gelen bu sert Ayetler, önceki Ayetlerden farklı olmaya başlayınca, NESH masalı uydurularak samimi inanır kandırılır. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...