Jump to content

Ayet,ayeti iptal eder mi?


Recommended Posts

  • İleti 417
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

 

 en sonunda senin hocalarının alimlerinin cevep verdiyi sitedeyi arştırdım buldum  oku

 

header-object.png
 
 
 

Hızır (as) kıssasında bir çocuğu öldürdüğünü okuyoruz. Musa (as)'a neden olarak da çocuğun kafir olup ilerde onları saptıracağı gösteriliyor. Yani suç işlenmeden cezalandırılması söz konusudur?

 

Sorularlaislami... tarafından Sa, 23/06/2009 - 00:00 tarihinde gönderildi

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Hz. Hızır’ın (as) genç çocuğu öldürmesi, Allah’ın izniyle Azrail’in rûhları kabzetmesi gibidir. Allah emretmiştir, Hızır da bu emri yerine getirmiştir.

Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanların günlük hayatta karşılaştıkları bir takım olayların, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asıl perde arkasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bazan şer olarak görülen olayların arkasından büyük hayırların ortaya çıktığı görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde şöyle buyurulur: "Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kılındı. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz.” (el Bakara, 2/216).

Rasûlullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)'ın ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı şöyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek şöyle dedi: Allâh'ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, şu serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir." (Buhârî, İlm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ânı'l-Azîm, İstanbul 1985, V,172-185).

Cevap 2:

Bu konu aklı aşan -gaybî, kaderî bir tablonun sergilendiği- bir sahnede cereyan etmiştir. Bu konunun hükümleri, Ledün ilmine sahip olan Hz. Hızır’ın sahip olduğu  batınî ilmin ölçülerine göre değerlendirilmiştir. Ona bu özel ilmin verildiği hususu, “Onlar/Musa ve genç arkadaşı, orada Bizim seçkin kullarımızdan bir has kulumuzu buldular ki, Biz ona lütfedip nezdimizden ledünnî/Rabbanî bir ilim öğretmiştik.”(Kehf, 18/65) mealindeki ayette açıkça ifade edilmiştir.

İşte, Hz. Hızır, Allah’ın kendisine lütfettiği özel Batınî ilmiyle bu olaylara yaklaşmış, yaptıklarını “ehven-i şer” çerçevesinde değerlendirmiş ve Hz. Musa’ya olayların gizli veçhesini bu istikamette açıklamıştır.  Bu cümleden olarak;

a. Gemiyi biraz zedelemesinin hikmetini şöyle açıklamıştır: “Gemi  denizde çalışan bir takım fakirlere ait idi. Öte yanda, sağlam olan bütün gemilere el koyan zalim bir hükümdar vardı. Ben gemiyi kasten bir miktar zedeledim ki, onu gasp edilmekten kurtarayım.”(bk. Kehf/18/79).

b. Çocuğu öldürmesinin gerekçesini ise şöyle açıklamıştır: “Oğlan çocuğunun durumuna gelince; onun ebeveyni mümin kimseler idi. Bu çocuğun ileride onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Allah’ın kendi lütuf ve  merhametinden onlara daha şefkatli, daha temiz bir çocuk ihsan etmesini diledik.”(Kehf, 80-81). Belki de, çocuğun ölmesinden geçici, fani olan dünya hayatının sönmesinden gelen zararın, onun ileride sebep olacağı ebeveyninin ahiret hayatlarının sönmesi anlamına gelen azgınlık ve küfre girmelerinden çok daha ehven olduğunu ledünnî ilmiyle müşahede etmiş ve olaya bu açıdan yaklaşmıştır.

c. Kendilerini ağırlamayan insanların şehrinde gördüğü hasarlı duvarı tamir etmesinin nedenini de şöyle açıklamıştır: “Ebeveynleri salih olan iki yetim çocuğa aitti. Duvarın altında onlara ait bir define bulunuyordu. Onlar rüşt çağına gelinceye kadar duvarın yıkılmaması, onların yararına olacaktı. Onun için tamir ettim ki, bir süre daha yıkılmasın..”(Kehf, 18/82).

Bunların hepsini Allah’ın kendisine lütfettiği özel ledünnî ilim ve ilham doğrultusunda yaptığını -Hz. Musa’ya- şu cümlelerle açıklamıştır: “Bütün bunlar, Rabbinden birer lütuf ve rahmet olup, hiç birini ben kendi görüşümle yapmış değilim.” (Aynı ayet; krş. Razî, ilgili ayetlerin tefsiri).

Cevap 3:

Allah’ın “Kader, Kaza ve Ata” adında üç kanunu vardır:

Kader: Olmuş, olacak ve olmakta olan her şeyin ilahî ilimdeki bir programdır.


Kaza: Bu programın, dışa yansıması, ilmi mahiyetiyle beraber haricî bir vücudu giymekle varlık aleminde boy göstermesidir. İlim ve kudretten çıkan bu iki kanun, birer sünnetüllahtır/Allah’ın kanunudur, değişmez. “Terli olarak soğuk su içen hasta olur. Beyni parçalanan ölür. Böbrek taşı alınan hasta, acıdan/ağrıdan kurtulur.” 

Ata ise: Kâinatta geçerli olan söz konusu kader ve kaza kanunlarının genel kapsamları dışına çıkan ve onlara rağmen, Allah’ın özel lütfünü, ihsan ve ikramını sergileyen bir muamelenin adıdır. Aynı misalleri tekrarlarsak; “Terli olarak soğuk su içtiği halde hasta olmayan, beyni parçalandığı halde ölmeyen-bir şekilde iyileşen,  böbrek taşı alınmadığı halde, acıdan/ağrıdan kurtulan”  kimselerin durumu, normal kanunların üstünde bir manzara gösteren, Ata kanununun birer yansımasıdır.

Soruda geçen konunun, kader ve kaza yörüngesinde cereyan ettiğinin bilinmesidir. Çünkü bu iki kanun, sebepler örgüsünün  unsurlarıyla birlikte mütalaa edilir. Yani, Allah’ın ilmi, bu çocuğun şu sebepten dolayı öldürüleceğini bilmiş ve kaza olarak onun o tarzda sahnelenmesini istemiştir. Yine, geminin gasp edilmemesi de, onun  kırılmış, su alan, yıpranmış bir şekle girmesine bağlamıştır. Bu sünnetullahtır ve değişmez. Allah, onu Ata kanunu çerçevesine alabilirdi, almamıştır. Kimsenin –hikmetini öğrenme dışında- bunu sorgulamaya hakkı da yoktur.

Cevap 4:

Kur'anda tekrar edilen Hz. Musa ve Hz. Hızır hadisesi nedir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun

bak yine benim dediğim doğru.çocuğu hızır  öldürmüş HZ. musa değil

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

islamdaki uygulamalarda sürekli köle azat etmek var...ayrıca efendimiz kölelerle ilgili yediğinizden yedireceksiniz giydiğinizden giydireceksiniz gücünün üstünde iş vermeyeceksiniz diyor...bu şekilde kim köle bulundurur.....

  Ya kardeşim  muhammedin ölmeden önceki veda hutbesini oku  asıyorum buraya ne zaman köle azat etmiş bizat kabul ediyor.

GCSVS.png

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

  Ya kardeşim  muhammedin ölmeden önceki veda hutbesini oku  asıyorum buraya ne zaman köle azat etmiş bizat kabul ediyor.

GCSVS.png

 

İslamiyet'te kölelik var mıdır?

İslamiyet'te kölelik var mıdır? Yoksa Kuran-ı Kerim'deki 'köleleriniz ve cariyeleriniz....' şeklinde zikredilen ayetlerden kasıt nedir? clock_16.png

Cevap: clock_16.png

Değerli Kardeşimiz;

Maalesef kölelik ve cariyelik müessesesi İslâmiyetten önce yokmuş da, İslâmiyet getirmiş gibi İslama hücum edilmektedir. Halbuki İslâm'ın hükümleri iki kısımdır:

Birincisi; İslâmiyet'in, daha önceki hukuk sistemlerinde yok iken, ilk defa kaide olarak ortaya koyduğu yani İslâm'ın müessisi olduğu hükümlerdir. Zekât gibi, miras payları gibi. İslâm âlimlerinin açıklamasına göre, bu çeşit hükümler, yüzde yüz insanoğlunun yararınadır; insanlar tarafından anlaşılmasa da hikmetleri ve maslahatları vardır.

İkincisi; İslâmiyetin ilk defa ortaya çıkarmadığı ve belki daha evvel var olup da İslâmiyetin sonradan tadil yoluna gittiği yani İslâmiyetin tadil edici olarak rol oynadığı hükümlerdir. Yani İslâmiyet bu hükümleri ilk defa ortaya çıkarmış değildir. Belki bu hükümler, daha önceden çeşitli toplumlarda ve hukuk sistemlerinde vardır ve vahşî bir şekilde uygulanmaktadır. İslâmiyet, bu tür hükümleri, birden bire kaldırmak insan yaratılışına aykırı olduğu için, tadil etmiştir. Vahşî bir suretten medenî bir kalıba sokmuştur.                                                                                                                              

Kölelik ikinci çeşit hükümlerdendir. İslâmiyet, daha evvelki toplumlarda yok iken köleliği getirmiş değildir. Belki daha önceki toplumlarda var olan köleliği tadil ederek kabul eylemiştir.

Gerçekten de İslâmiyet geldiği zaman Arap Yarım Adasında yaşayan insanların yarıya yakını köle idi. Her insanın evinde mevcut olan nüfusun yarıya yakını ve bazan daha fazlası kölelerden oluşuyordu. Eğer İslâmiyet, kölelik müessesesini birden kaldır-saydı, hem köle sahibi efendiler ve hem de kölelerin kendileri açısından çok büyük sıkıntılar meydana gelecekti. Efendilerin, asırlardır alıştıkları bu işten birden bire vazgeçmeleri fıtratlarını değiştirmek kadar zor olacaktı; belki de İslâmiyetin kaldırıcı emrine itiraz ettikleri gibi bazı zulümlere de yol açacaklardı. Köleler ise, çoğunlukla aile hayatından kopuk ve uzak bir hayat yaşadıklarından dolayı, sokağa atılmış sahipsiz yetim çocuklar gibi olacaklardı. Bu da sosyal ve ekonomik bir felâket demekti.

İslâmiyet neden köleliği birden bire ortadan kaldırmadı?

Neden İslâm hukuku, bu tür müesseselerle köleliği tedricen kaldırmayı gaye edindiği halde, birden bire köleliği lağvetmedi? sorusuna Hz. Peygamber, sosyo-ekonomik açıdan çok önem arz eden bir cevap vermektedir: Bilindiği gibi âyette mükâtebe akdi, "Eğer onlar hakkında hayırlı olduğunu biliyorsanız" şartına bağlanmıştır. Bu hayırlı olmayı, Hz. Peygamber şu ifadeleri ile açıklamaktadır:

"Yani bir san'at sahibi olup da kendi geçimlerini temin edecek durumda iseler ve hayatı tek başına yürütebilecek güç kendilerinde var ise akid yapınız. Aksi takdirde onları insanların üzerine yırtıcı köpekler gibi salıvermeyiniz".

Yani ister mükâtebe akdiyle veya isterse başka yollarla köleleri hürriyetlerine 
kavuşturarak âzâd etmek de her zaman hayırlı değildir. Düşünün ki, cemiyeti teşkil eden fertlerin yüzde ellisi köledir. Bir anda bunları hürriyetlerine kavuşturup sokaklara başıboş salıverdiğinizi tasavvur ediniz. Cemiyet hayatı felç olacaktır. Yıllarca belki asırlarca başkalarının yanında çalışmaya alışmış ve müstakil hayatı hiç denememiş insanları birden sokağa salıverirseniz, hem sosyal açıdan ve hem de ekonomik açıdan bu insanları felâkete sürüklemek manası taşıyacaktır. Köleliğin tedricî olarak kaldırılmasının en önemli hikmetlerinden birisi de budur.
                                                           
İslâmiyet kölelikle ilgili yeni olarak ne getirmiştir? Diğer sistemlerden farklı olan yönleri nelerdir?

İslâmiyet, daha önceki hukuk sistemlerinde bulunan kölelik müessessini iki açıdan medenî bir kalıba sokmuştur:

Evvelâ; Köleliğin sebeplerini hafifleştirmiştir. Daha önce ve özellikle Roma ve benzeri hukuk sistemlerinde dokuz ona çıkan kölelik sebeplerini ikiye indirmiştir. Ayrıca insanlığın fıtratına ters olan bu müesseseyi ortadan kaldırmak için çeşitli tedbirler almıştır. Köle âzâd etmenin manen teşvik edilmesi; kölelere imkân tanınarak bedelini ödemek şartıyla âzâd olabilme imkânının verilmesi (mükâtebe); kölelerin bu durumdan kurtarılması için onlara zekât verilmesinin tavsiye edilmesi ve zıhâr, yemin bozma ve benzeri bazı suçlardan dolayı dinî bir müeyyide olarak konulan keffâretlerin birinci alternatifi olarak köle âzâd etmeyi şart koşması bunlara misâl olarak verilebilir.
Saniyen; Köleliğin medeni hale sokulmaya çalışılmasının ikinci yolu da mevcut kölelelere meşru dairede iyi mu'âmele edilmesini ısrarla tavsiye etmesidir. Bugün bile bir kısım Müslümanlar sırf Müslüman oldukları için medeniyim diyen insanlar tarafından öldürülürken ve onlara temel hak ve hürriyetleri dahi çok görülürken; İslâmiyet, köleleri, bulundukları ailenin fertleri gibi kabul etmiş ve korumuştur. Hatta Osmanlı arşivlerinde bulunan mahkeme kararlarında Hıristiyan kölelerin yemin ederken dinî inançlarına uygun tarzda yemin etmesi ve mesela "İncil'i Hz. İsa'ya indiren Allah'a yemin ederim ki..." demesi, bu zikrettiklerimize en müşahhas delilidir.

O halde İslâm hukukundaki kölelik müessesesini, esirlik ve kölelikten hürriyete geçiş safhası olarak vasıflandırabiliriz. Zira İslâm Dini geldiğinde, kölelik, dünya toplumlarının çoğunda bütün dehşetiyle devam eden sosyal ve ekonomik bir vakıaydı. İslâm Hukuku, yukarıda izah ettiğimiz şekilde tedbirler alarak, köleliği istisna bir müessese haline getirdi.

Toplumun yarıya yakınının köle olduğu bir durumda, kölelik müessesesini birden ilga etmek, hem köle sahipleri ve hem de daima bir efendi'nin yanına sığınmış olan köleler için, sosyal ve ekonomik açıdan mümkün değildi. Hedefi insanları küfürden kurtarmak olan bir Peygamber'in, senelerce toplum fertlerinin ülfet ettiği, ahlaken ve hayat itibariyle imtizaç ettikleri bu müesseseyi, birden bire ilga etmesi irşadın ruhuna da aykırıdır. İşte bu sebeple İslâmiyet kölelik müessesesini hemen ilga etmemiştir. Fakat olduğu gibi de bırakmamıştır. Tedricen ortadan kaldırmak için, önce köleliğin menbaını kurutmaya, izlerini azaltmaya ve o günlerde câri olan hükümlere aykırı olarak kölelere de normal insan gibi nazar etmeye insanları teşvik etmiştir. Burada Gustav Lebon'un şu tesbitlerini aktarmak yerinde olur kanaatindeyim:

"Rık yani kölelik kelimesi, otuz sene önce kaleme alınan Amerikan romanlarını okumaya alışan bir Avrupalının önünde telaffuz olunursa, derhal hatırına, ayaklarına ağır zincirler, ellerine demir kelepçeler takılan, sopalarla dövülerek hayvan sürüleri gibi bir yerden bir yere sevk edilen, bedbaht ve yeterli ekmeğe bile kavuşamayan, karanlık bir taşdan başka evi ve barınağı olmayan o Amerikan köleleri geiir. Ben burada bu durumu isbât etmek üzere ayrıntılara girecek değilim. Fakat gerçek şudur ki, İslâmiyetteki kölelik Hıristiyanların anladığı manadaki kölelik müessesesine tamamen aykırıdır".
Yani bu ikinci nokta ile söylemek istediğimiz şudur: İslâmiyetteki kölelik ve cariyelik müessesesi, Hıristiyan âleminde bilinen köleliğe benzememektedir ve İslâmı bilmeyen insanların anlattıkları gibi değildir.

Kaynak: Bilinmeyen Osmanlı-Prof. Dr.  Ahmet Akgündüz

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

KISASIN ANLAMI ZATEN.....

 

:‘Kısas’, sözlükte aynıyla karşılık vermek demektir.
Herhangi bir hakkı dengiyle takas etmek, değiştirmek anlamına da gelmektedir.
Kavram olarak bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılmasıdır. YANİ öldüren kişi yaptığının karşılığı olarak öldürülmeli..

 

Aynı sözleri tekrarlatıp durma bana. Kuranı düzen cahil çöl yağmacılarına göre hür ile hür denk. Köle ile köle denk, dişi ile de dişi denk. Hür ile köle ve dişi denk olmadığı için köle ve kadın öldüren hür adama kısas yapamazsınız diyor. Bu vahşi cahil çöl yağmacıları böyle ilkel bir sınıf ayrımcı yasa koymuşlar. Bu yüz karası bir rezalettir. Utanç yani, bunun yazdığı bir kitaba nasıl  sahip çıkabildiğinize şaşıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran, o günkü şartlar ve durumlara göre uydurulmuş ayetler silsilesidir.Birbiriyle çelişen,birbirini iptal eden ayetleri en net bu durum açıklar.

Ortaçağ'da ki ilkel kabile savaşlarından bize ne?Adam,adalet olsun diye o zaman şartlarında makul görülebilecek bir ayet sallamış..Kabile savaşı bitince de başka bir ayet sallamış..Her ikisi de ilkel ve vahşi..Bunları yazan bir tanrıya sadece acırım.

Hadi o zamanın şartları oydu,şu zamanda hala bunları kutsal görüyorsun ya,esas mesele bu..

Atatürk bile yaklaşık yüz yıl önce bu gerçekleri kitaba döktürmüş,gerçekler görülsün demiş ama nafile..

Aptallıkta direnen böyle bir toplum yoktur.

 

8dgYZk.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

Aynı sözleri tekrarlatıp durma bana. Kuranı düzen cahil çöl yağmacılarına göre hür ile hür denk. Köle ile köle denk, dişi ile de dişi denk. Hür ile köle ve dişi denk olmadığı için köle ve kadın öldüren hür adama kısas yapamazsınız diyor. Bu vahşi cahil çöl yağmacıları böyle ilkel bir sınıf ayrımcı yasa koymuşlar. Bu yüz karası bir rezalettir. Utanç yani, bunun yazdığı bir kitaba nasıl  sahip çıkabildiğinize şaşıyorum.

AYNI SÖZLERİ NEDEN Mİ? TEKRAR EDİYORUM...TABİKİ ANLAMADIĞIN İÇİN ANLASAN ZATEN TEKRAR ETMEM. laf kalabalığı yapıncaya kadar bana islam tarihinden bir örnek göster.hasan cinayet işlemiş..onun yerine oğlu kızı yada akrabasına kısas uygulanmış...varmı??????????????????????????? ilkel sınıf ayrımcılığı öylemi...kaç tane erkek çocuk doğurdu???????????????????????? elbette kadın erkek farklı....

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

Aynı sözleri tekrarlatıp durma bana. Kuranı düzen cahil çöl yağmacılarına göre hür ile hür denk. Köle ile köle denk, dişi ile de dişi denk. Hür ile köle ve dişi denk olmadığı için köle ve kadın öldüren hür adama kısas yapamazsınız diyor. Bu vahşi cahil çöl yağmacıları böyle ilkel bir sınıf ayrımcı yasa koymuşlar. Bu yüz karası bir rezalettir. Utanç yani, bunun yazdığı bir kitaba nasıl  sahip çıkabildiğinize şaşıyorum.

haaaa kuranı beğenmiyorsan 1400 yıl önce meydan okumuş inanmayanlara...öyleyse daha iyisini ortaya koyun bizne inanalım.yattığınız yerden habire eleştiri.daha iyisini ortaya koydunuzda bizmi inanmadık????????????????????

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Kuran, o günkü şartlar ve durumlara göre uydurulmuş ayetler silsilesidir.Birbiriyle çelişen,birbirini iptal eden ayetleri en net bu durum açıklar.

Ortaçağ'da ki ilkel kabile savaşlarından bize ne?Adam,adalet olsun diye o zaman şartlarında makul görülebilecek bir ayet sallamış..Kabile savaşı bitince de başka bir ayet sallamış..Her ikisi de ilkel ve vahşi..Bunları yazan bir tanrıya sadece acırım.

Hadi o zamanın şartları oydu,şu zamanda hala bunları kutsal görüyorsun ya,esas mesele bu..

Atatürk bile yaklaşık yüz yıl önce bu gerçekleri kitaba döktürmüş,gerçekler görülsün demiş ama nafile..

Aptallıkta direnen böyle bir toplum yoktur.

 

8dgYZk.jpg

ilkel ve vahşi olan ayetlerin yerine gelişmiş akıl ürünü kuralları söylesende feyiz alsak...

tarihinde gringer80 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

Aynı sözleri tekrarlatıp durma bana. Kuranı düzen cahil çöl yağmacılarına göre hür ile hür denk. Köle ile köle denk, dişi ile de dişi denk. Hür ile köle ve dişi denk olmadığı için köle ve kadın öldüren hür adama kısas yapamazsınız diyor. Bu vahşi cahil çöl yağmacıları böyle ilkel bir sınıf ayrımcı yasa koymuşlar. Bu yüz karası bir rezalettir. Utanç yani, bunun yazdığı bir kitaba nasıl  sahip çıkabildiğinize şaşıyorum.

ilkel sınıf ayrıcalığı...bak bu sitede bile sınıf ayrımcılığı var...mesela ben normal üyeyim...bazıları değil.ilkel sınıf ayrımcılığı mı yapılmış....?????????????????

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tersine anlamayan sensin. En başından Kuranda kimsenin başkasının yerine kısas yapılacağının yazdığı şeklinde bir iddia olmadığını belirttim. Sen hala bu olmayan iddiayı reddetmekle meşgulsün. Söylediğimiz: Hür hürü öldürürse, köle köleyi öldürürse dişi dişiyi öldürürse kısas yapılabilir. Denk görülmeyenler arasında kısas yapılmaz.

 

Bu da halen töre adı altında uygulanmaya devam ediliyor. Bir adam bir adamı öldürürse kan davası çıkar. Ama bir adam bir kadını öldürünce aferin eline sağlık derler. İşte bu ilkel vahşi töre, ilkel vahşi Kuran adlı cahil çöl yağmacısı düzmecesinden kaynak alır.

 

Öldürülecek kadının cadaloz halası niye yeğenini öldürmesi için başka bir oğlan yeğenini azmettirir? Kendi öldürse ya? Olmaz çünkü kadın kadını öldürünce kısas gerekir. Bundan oğlanı azmettiriyor. Erkeğin dişiyi öldürmesinde bir sakınca görülmüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gelelim kuran denen düzmecenin benzeri yazılamaz saçma ve gülünç iddiasına. Yazmaya elbette yazılır da bu yazdığınla yeni bir islam daha kuramazsın.

 

Bu da mucizevi bir şey filan değil. Das Kapital'in de benzerini yazsan sosyalizmi yeniden inşa edemezsin. Bu son derece doğal bir şey. Her olay kendi koşulları ile bağımlıdır, aynen tekrarlayamazsın.

 

Kuran'a kitap bile denemez, saçma sapan uyduruk mantıksız masallarla, tehdit ve hakaretler, rüşvet teklifleri ile dolu ve bunları sürekli bıktırıcı şekilde tekrarlayıp duran bir teranedir. Kitap bile değil ki benzeri yazılsa. Ama bu bir şey göstermez. Kerizleme zamanı kerizlenir insanlar... Tarihsel koşullar, insanların salaklığı denk gelir maya tutar. Bir daha tutmaz.  

 

On yıl önceki filmi izlemeyene bu yıl vizyona girdi diye yutturup izletebilirsin. Ama izlemişse yutmayacağı apaçık.  

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

sana zahmet olacak ama buhari 555.dedğin hadisin bi sayfa görüntüsünü atarsan mutlu olacağım.bende ki kütübü sittede böyle bir hadis yok.zannedersem benimki eksik basılmış.senin gönderdiğin sayfa görüntüsünün çıktısını alıp benim kitabı tamamlayayım.

Herşeyi bizden bekliyorsunuz  bak burda tartışıldı.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...