Jump to content

Türkiyede gündemler


Recommended Posts

b-19-12-2016-2895013690.jpg

 

TMSF’nin el koyduğu FETÖ’cü Akın İpek’in Marmaris’teki otelinde 96 ton altın gömülü olduğu iddiaları üzerine başlatılan çalışmalar sonlandırıldı. Otel ve çevresinde altın bulunmadı.

ERDOĞAN’A MEKTUP YAZDI: 96 TON ALTIN GÖMÜLÜ

İpek Koza Holding’e el konulmasının ardından kayyum heyeti, Marmaris’teki Angel’s Peninsula Otel’e 9 Aralık 2015’te Adem Erdagöz’ü Genel Müdür olarak atadı. Erdagöz’ün işine daha sonra yine kayyum tarafından son verildi. Erdagöz, geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup yazdı ve otel arazisinde 96 ton altın gömülü olduğunu iddia ederek, "Piyasa değeri 13 milyar lira olan altının bulunması kayyum tarafından engelleniyor. Bu konuda yapılmış sismik raporlar var. Altınlar yurt dışına kaçırılmak isteniyor. Bana da susmam için 5 milyon dolar rüşvet teklif edildi. Bu teklifi reddettiğim için işime son verildi" şeklinde iddialarda bulundu.

 

 

BAKANLIK KAZI YAPTI, ALTIN ÇIKMADI

Bunun üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıtarafından MTA ekiplerine kazı çalışması yaptırıldı. Çalışmalara önceki gün son verildi, Erdagöz’ün iddia ettiği altınlara rastlanmadı.

ERDAGÖZ 200 BİN TL’Yİ ZİMMETİNE GEÇİRMİŞ

 

Otelin yönetimini elinde bulunduran TMSF ise Erdagöz hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. TMSF’nin suç duyurusu dilekçesinde Erdagöz’ün, "Otel parasından 200 bin lirayı zimmetine geçirdiği" ve "Yakınlarını otelde kayıt dışı olarak konaklatarak görevi kötüye kullandığı" iddiaları yer aldı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Düzce'de kavşağa 'Rabia' heykeli

"15 Temmuz'dan sonra bazı sembollere ihtiyacımız var"

page_duzcede-kavsaga-rabia-heykeli_72868
 
Düzce Belediyesi tarafından yeniden düzenlenen Kuyumcuzade Bulvarı üzerindeki kavşağa 'Rabia heykeli' kondu.

Belediye Başkanı AKP Mehmet Keleş, 15 Temmuz darbe girişimi ardından Türk milletinin birliğinin simgesi olan 'Rabia' işaretini ölümsüzleştirdiklerini söyledi. Başkan Keleş, şöyle konuştu:

"15 Temmuz’da yaşadığımız darbe sendromundan sonra bazı şeylerin artık bu ülkede olamayacağını ortaya koyacak bazı sembollere ihtiyacımız var. Bunlardan birisi Sayın Cumhurbaşkanımızın da özellikle vurgu yaptığı 'Tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek devlet,’ vurgusudur. Bunun bir de simgesel bir işareti ortaya çıktı. Sayın Cumhurbaşkanımızın da işaret ettiği gibi bunu da Düzce’de ölümsüzleştirmek için böyle bir kavşakta hayata geçirdik. Kavşak henüz bitmedi. Altındaki kısmı da yapıldığında daha da güzel olacak. Az ilerde bir kavşak daha var, TOKİ konutlarının önünde. Bu iki kavşak birbirine bağlandığında burası çok büyük bir kavşak haline gelecek."

Link to post
Sitelerde Paylaş

Akit'in "Zulüm 1938'de son buldu" davası ertelendi

Sanık 'Hakaret ve suç yoktur' dedi ve mahkemeye 5 sayfalık yazılı savunmasını sundu

page_akitin-yargilandigi-34zulum-1938de-
 
Atatürk'ün ölüm yıl dönümünde “Zulüm 1938'de son buldu" başlığıyla Akit TV'de yayınlanan haberle ilgili olarak açılan davanın ikinci duruşması yapıldı. Duruşmaya "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaretle"  4,5 yıla kadar hapis cezası ile tutuksuz yargılanan Akit TV'nin sorumlu müdürü Ali Özken'de katıldı. Özken, "Hakaret ve suç yoktur" diyerek mahkemeye yazılı olarak savunma sundu.

Küçükçekmece 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada Akit TV yayınlarından ve programlarından sorumlu müdür olan tutuksuz sanık Ali Özken hazır bulundu. Öte yandan İstanbul Barosu Başkanlığı, İzmir Barosu Başkanlığı, Atatürkçü Düşünce Derneği Ankara Genel Merkezi'ni temsilen avukatlar ile müştekiler de duruşma salonunda hazır bulundu. 

Sanık mahkemeye 5 sayfalık savunmasını sundu

Sanık Özken 'Hakaret ve suç yoktur' dedi ve mahkemeye 5 sayfalık yazılı savunmasını sundu. Özken'in avukatı Ali Pacci de “Esasa ilişkin savunmalarımızı bildirmek için süre talep ediyoruz" diye konuştu.

'Sıfatım sebebiyle sorumlu tutulmam kanuna aykırıdır'

Sanık Ali Özken mahkemeye sunduğu 5 sayfalık savunmasında kanalın sorumlu müdürü olmak dışında iddianameye konu fille hiçbir irtibatının olmadığını ve fiile iştirakinin söz konusu olmadığını söyledi. Sanık Özken “Sırf sıfatım sebebiyle objektif olarak sorumlu tutulmam kanuna aykırıdır. Soruşturma aşamasında failler belirlenebilirdi" dedi. Özken savunmasının devamında soruşturma konusu yayının, haber verme ve eleştiri hakkının kullanılmasından ibaret olduğunu belirterek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ifade özgürlüğü maddelerine örnekler sundu. 

Sanığın cezalandırılması isteniyor

İstanbul Barosu Başkanlığı adına konuşan Avukat Atilla Özen de Atatürk'ün ölüm yıl dönümünde hazırlanan programda kamu yararı olmadığını, Atatürk'e kasıtlı olarak hakarette bulunulduğunu belirterek, sanığın cezalandırılmasını istedi. Duruşmada dinlenen 13 müşteki de sanığın cezalandırılmasını talep etti.

Esasa ilişkin savunmasını yapması için sanık ve avukatına süre veren mahkeme, duruşmayı Eylül ayına erteledi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

cinsiyetsizleştirilmiştir"

page_odtude-cinsiyetsiz-tuvalet-donemi_4
 
400'den fazla öğrencinin verdiği imza ile ODTÜ'de cinsiyetsiz tuvalet uygulaması hayata geçirildi.

Cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekmek isteyen öğrenciler karma tuvalet talebinde bulundu. Öğrencilerin bu talebini yanıtsız bırakmayan üniversite yönetimi cinsiyetsiz tuvalet uygulamasını hayata geçirdi.

Üniversite yönetimi, karma tuvalet uygulamasına geçtiklerini okulun girişine astıkları "Bu binadaki tuvaletlerin hepsi 400+ öğrencinin talebiyle cinsiyetsizleştirilmiştir" afişleri ile duyurdu.

Benzer uygulama geçen sene Boğaziçi Üniversitesi'nde başlamıştı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 month later...

CHP'li Özgür Özel: Müftülere arabuluculuk yetkisi verilmesi planlanıyor

"Ayhan Oğan aslında AKP’de gerçeği söyleyen tek kişi"

page_chpli-ozgur-ozel-muftulere-arabuluc

Hükümetin, müftülere nikâh kıyma yetkisi veren tasarıyla ilgili tartışmalar sürerken CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, iktidarın “müftülere arabuluculuk yetkisi” vermeyi de planladığını iddia etti.

Birgün'den Sebahat Karakoyun'un haberine göre, AKP’nin Meclis tatile girmeden apar topar gündeme getirdiği “müftülere nikâh kıyma” yetkisi veren tasarısına yönelik tepkiler artarak devam ediyor. Verilen yetkinin il ve ilçe müftülükleriyle sınırlı kalmayacağı, iktidar cephesinde nihai aşamada bu yetkinin imam ve müezzinlere devredilmesi planları yapıldığı belirtilirken, CHP’den tartışma yaratacak bir iddia gündeme geldi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, iktidarın Arabuluculuk Kanunu değişikliğiyle “müftülere arabuluculuk yetkisi” vermeyi planladığını iddia etti. Özel, İş Mahkemeleri Kanunu’nda değişiklik öngören tasarının genel kurul gündemine gelmesini beklerken Meclis’in tatile girdiğini anımsattı. Tasarının “arabuluculuk” ile ilgili bir ekleme yapılacağı için bekletildiği yönünde bilgi aldıklarını aktaran Özel, “İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı’nı komisyondan geçtiği halde Meclis gündemine almadılar. Hukukçular dışında farklı meslek kesimlerine de ‘arabuluculuk’ yetkisi verilmesiyle ilgili bir değişikliğe gidileceği o nedenle tasarının beklemeye alındığı söyleniyordu. Bürokrasiden gelen bilgilere ve duyumlarımıza göre, bir sonraki hamle ‘imamlara arabuluculuk yetkisi’ verilmesi olabilir. Din adamlarına arabuluculuk yetkisi vermeyi planladıklarına yönelik duyumlarımız, bu son gelişmeden sonra kuvvetli bir şüpheye dönüştü” dedi.

Cumhuriyet’e yönelik müthiş bir saldırı 

AKP’nin “gizli ajandasına” uygun adımlarına her geçen gün bir yenisini eklediğini, Cumhuriyet’in tüm kurumlarına ve kazanımlarına karşı müthiş bir saldırı başlattıklarını kaydeden Özel, şunları söyledi: “Bir yandan eğitimi sabıkalı vakıflara devrederek ‘dindar ve kindar nesil’ yetiştirmek için hamle yaparken, bir yandan da sanki ülkede evlendirme hizmetleriyle ilgili bir aksama varmış gibi müftülüklere nikâh kıyma yetkisi vermek gibi akıl almaz bir işe girişiyorlar. İl ve ilçelerde belediye başkanları ve onların yetkilendirdiği kamu görevlilerinin yanı sıra köy muhtarlarının da nikâh kıyma yetkisi vardı zaten. Hal böyle iken müftülere nikâh kıyma yetkisi vermekteki asıl amaçlarının ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Amaçları paralel bir kamu düzeni yaratmak. Bir adım sonrası müftülere verilen yetkinin imamlara devredilmesidir. Asıl amacı din hizmeti vermek ve ibadete yardımcı olmak olan imamlara böyle bir yetkinin verilmesi, kamu hizmetinin sunumunda iki başlılığa yol açmanın ötesinde ülkeyi ikili bir hukuk sistemine götürür. ‘Ne var bunda papazlar da nikâh kıyıyor’ açıklamalarıyla yapmak istediklerini masum göstermeye çalışsalar da nihai hedefleri olan şeriat hukukuna doğru yol almaya çalışıyorlar.”

‘Paralel bir hukuk yaratmak istiyorlar’

Cumhuriyet’in en büyük başarısının eğitimde, hukukta birliği sağlamak olduğunu vurgulayan Özel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çok hukukluluk ülkeyi felakete götürür. Amaçlarının kendi devletlerini kurmak olduğunu açıkça ifade eden Ayhan Oğan aslında AKP’de gerçeği söyleyen tek kişi. Asıl amaçlarını bir tek o ifşa etti. Devletin tüm kurumlarını tahrip etmeyi, şeriat hukukuna dayalı paralel bir hukuk yaratmayı hedefliyorlar. Parçalanma sürecindeki ülkelere bakıldığında çoklu hukuk sisteminin nelere mal olduğu açıkça görülür.”

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dinci müfredat ve Cem Vakfı 

 

MEB ilk ve ortaöğretimde zorunlu okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi müfredat taslaklarını yayınlayıp, 31 Temmuz'a kadar öneriler topladı. AKP’nin laik, demokratik ve bilimsel eğitim doğrultusundaki görüş ve önerileri dikkate almadığını, geçmiş tecrübelerimizden biliyoruz.
Çünkü AKP laik eğitim değerlerini savunan sivil toplum örgütlerinin görüşlerine değil, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, Ensar Vakfı, TÜRGEV, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İHH, Furkan Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi İslamcı dini vakıflara görüşlerine, önerilerine ve katkıları kucak açıyor. Bu yandaş dinci kurum ve vakıflarla “eğitimde işbirliği” protokolleri imzalıyorlar.
Bu cemaatler ve dinci vakıflar kamu okullarına serbestçe girip “değerler eğitimi” adı altında paneller, dersler ve seminerler veriyorlar. Bağışlar topluyorlar ve kendi dinci yayınlarını dağıtıyorlar. Siyasal İslamcı toplumsallaşmayı kamu okulları üzerinden sağlıyorlar.
AKP iktidarı kendi ideolojisine uygun nesiller yetiştirmek için, mezhep temelli bir eğitim programına sahiptir. İktidar merkezli dinselleştirme ve mezhepçi eğitim sisteminde, Aleviliğin evrensel öğretilerine, ulu ozanlarına, laik ve bilimsel eğitimden yana tutumuna yer verilmez. Türk İslam Sentezi çerçevesinde yazılmış bir Alevilik anlatımı ise Alevilerin değil, iktidarın işine yarar.

 

Peki Cem Vakfı ne istiyor?
Cem Vakfı, Türk İslam Sentezci Alevilik anlayışı ile laik ve bilimsel eğitim talebini sulandırıyor ve arsa talebiyle de laik eğitimi pazarlık konusu haline getiriyor.
Alevilerin laiklik, demokrasi ve hukuk zemindeki hak ve taleplerini, teolojik müfredat tartışmasının içine çekerek, hem hakikatleri saptırıyor, hem de laik eğitimde olmayan bir teolojik tanımlar manzumesini, 3-5 kişi ile hazırlayıp, eğitimdeki laiklik karşıtı sürecin ortağı olmayı tercih ediyor. Bu durum ise AKP’nin dinci eğitimini meşrulaştırıyor.
Cem Vakfı dün FETÖ ile kurdukları “Cami ile Cemevi” projesini, şimdi AKP’nin din eğitim müfredatlarında “Namaz ile Cem, Ramazan ile Muharrem” ünitesi içinde birleştirerek eritme derdinde.
Nasıl mı? Cem Vakfı yetkilileri, 27 Temmuz günü, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ile yaptıkları görüşmede, hükümete iki dosya sundular.
Birinci dosya da; Zorunlu din dersi müfredatında yer almasını istediği, Alevilik hakkında öneriler hazırlamışlar. 20 milyon Alevi adına 3-5 kişi tarafından hazırlanan bu önerileri MEB’e sunmuşlar.
Aleviler adına ikameci yaklaşımla ele alınan metinlerin, Türk İslam Sentezci yaklaşımla kaleme alındığı gözden kaçmıyor. Cem Vakfı AKP’nin mezhepçi din müfredatına, Aleviliğin eklenmesini talep ederek, laik olmayan eğitimi meşrulaştırma stratejisini benimsemiştir.

 

Cem Vakfı, yeni müfredata ilişkin özetle şu önerilerde bulunmuş;
4. Sınıfta “Kelime-i Tevhit ve Kelime-i Şahadet” getirirken, “Aliyyen Veliyyullah” ifadesinin eklenmesi, “Besmele ile birlikte Bismişah” ifadesinin yer alması, “Salâvat konusu işlenirken Ehl-i Beyt’e ve On İki İmamlara salât ve selamlamanın” yer alması ve “Alevi dualarının sonunda söylenen Allah Allah” ifadesinin dahil edilmesi talep edilmiş.
Ayrıca “Alevi ve Bektaşi kültürü” kavramı, “Alevi inancı” olarak değişmesi ve “Muharrem orucu İslam orucu ve farz ibadeti” olarak anlatılması istenmiş. 6. sınıfta ise “Gadir Hum Bayram, Sultan Nevruz ve HıdırEllez” Bayramlarımız olarak eklenmesi, 7. Sınıfta, “Alevilik” yerine, “İslam inancında Alevilik” adıyla okutulması, 8. Sınıfta, “Ahiret hayatı” ünitesinde “Alevilikte ölüm sonrasına ilişkin inançlar ele alınmalı; devriye, don değiştirme, hakka yürüme gibi..”, “Milletimizin İslam anlayışının oluşmasında etkili olan gönül Erenleri başlığı altına, 8. İmam Ali Rıza’nın” eklenmesi, 9. sınıfta ele alınan “İslam’da İbadetler” ünitesindeki “Cihad” kavramının çıkarılıp, yerine “Cem İbadeti” konulması ve 12. Sınıfta da “Ayn-i Cem ifadesi yerine Cem ibadeti kullanılması” talep edilmiştir. Bu önerilerin içeriğine dair teolojik tahribatları ve tartışmaları bu köşede ele almayacağım. Çünkü ne yeri ne zamanı!
İkinci dosya da ise, MEB Müfredat değişikliğine meşruluk kazandıracak “Alevi desteği” resmine karşılık olsa gerek, 12 dönümlük arazi talebi var. Laikliğe yönelik böylesine kritik bir süreçte Cem Vakfı’nın “MEB’ Müfredat Önerisi” görüşmesinde, AİHM kararlarını hatırlatmak yerine, 12 dönümlük arazi talebi nasıl okunmalı?

 

Cem Vakfı ne yapmaya çalışıyor?
Hakkını teslim etmek lazım, Cem Vakfı, zorunlu din derslerine karşı hukuk mücadelesinde tarihsel bir kazanım elde etti. Zorunlu Din Dersine açtığı davayı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi düzeyinde kazandı. Karar 16 Şubat 2015’te kesinleşti. AKP hükümeti ve MEB ise kaybettiği bu dava için, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne “kararı uygulayacağız” diye görüş bildirmişken, Cem Vakfı’nın, sanki AİHM böyle bir kararı ve AKP hükümetinin de “uygulayacağız” cevabı yokmuş gibi davranarak, mevcut zorunlu din derslerinde AİHM doğrultusunda hiç bir değişiklik yapılmadan, Aleviliğin yeni müfredatta güncellenerek eklenmesini talep etmesi kadar, yanlış, hukuk dışı ve laiklik karşıtı bir tutum olamaz.
Cem Vakfı’nın yapması gereken şey, AİHM’nin verdiği, Türkiye hükümetini yapmakla hükümlü kıldığı “zorunlu din derslerini zorunlu olmaktan çıkarmalı, muafiyet mekanizması olmalı, devlet dinlere karşı tarafsız olmalı, Din kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin objektif, çoğulcu ve nesnel bilgilerle öğretilmesi ve Dersin, ebeveynlerin inançlarını dikkate alarak, o inançlara saygı gösterilecek biçimde verilmeli” konularında göreve davet etmelidir.

 

Turan Eser

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, MİT TIR'ları davasında tutuklu yargılanan CHP milletvekili Enis Berberoğlu ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili "Yakında Kılıçdaroğlu’nun içerdeki zatla bağlantısı çıkarsa şaşırmayın" sözlerini köşesine taşıdı.

Hakan'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:

"Bir haftadır Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı bir kampanya yürütülüyor.

 

Kampanyayı yürütenler, aşağı yukarı şunları söylüyor:

 

- Enis Berberoğlu'na MİT TIR'larıyla ilgili belgeleri veren Kemal Kılıçdaroğlu idi.

- Hüküm giyip hapse atılan Enis Berberoğlu, bunu açıklayacağını söylüyor.

- Enis Berberoğlu böyle bir şey yaparsa… Kılıçdaroğlu tutuklanır.

*

Pek ciddiye almamıştım bu kampanyayı…

Ne de olsa kampanyayı yürütenler, aslı astarı pek çıkmayan bu türden kampanyalar yürütmekle meşhur tiplerdi.

*

Fakat o da ne!

Aynı şeyleri Cumhurbaşkanı Erdoğan da söylemesin mi?

*

Eğer Erdoğan…

- Bir zemin yoklaması yapmaya çalışmıyorsa…

 

- CHP'nin kimyasını bozmaya çalışmıyorsa…

 

- Kılıçdaroğlu'nu korkutmaya çalışmıyorsa…

Yani gerçekten de ciddiyse…

Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik bir tutuklama girişimi söz konusu olabilir.

*

"Böyle bir şey neye yol açar?

Neye yol açmaz ki?

*

En basitinden…

- Huzursuzluğun daha da artmasına…

- Gerginliğin daha da tırmanmasına…

- Cepheleşmenin daha da keskinleşmesine…

- Demokrasinin daha da zedelenmesine…

Yol açar.

*

Hani eski bir reklam filminde 'Aklından bile geçirme' diye bir slogan vardı ya…

Türkiye'yi, Türkiye'nin barışını, Türkiye'nin bütünlüğünü düşünen bütün aklıselim sahibi insanlara sesleniyorum:

Akıldan bile geçirilmesin! Aman ha aman!

CHP'NİN CEVABINA ELEŞTİRİ

 

"Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kuvvetlendirdiği 'Kemal Kılıçdaroğlu tutuklanabilir' kampanyasına…

 

CHP'nin verdiği, verebildiği tek yanıt şu oldu:

"Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun karşısına çıksın. Televizyonda tartışsınlar."

*
Bu mudur yani?

Bulabildikleri tek cevap bu mudur?

*
Silahını çeken kovboya, 'Yiğitsen gel televizyonda tartışalım' diyen kovboyun fıkrası gibi bir şey bu!

Link to post
Sitelerde Paylaş

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Enis Berberoğlu'nu kastederek "İçerideki zatla Kılıçdaroğlu'nun bağlantısı çıkarsa şaşmayın" açıklamasının ardından doğan tutuklanma ihtimali için "Her şeye hazırlıklıyım" dedi.

 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Hürriyet Daily News muhabiri Barçın Yinanç'a konuştu.

 

'ANA MUHALEFET PARTİSİNİN LİDERİNİN TUTUKLANDIĞI BİR SENARYOYU DÜŞÜNMEK İSTEMİYORUM'

'Türkiye'nin ana muhalefet partisinin liderinin tutuklandığı bir senaryoyu düşünmek istemiyorum" diyen Kılçdaroğlu, adalet konusunun tüm boyutlarının gelecek hafta Çanakkkale'de gerçekleştirilecek 'Adalet Kongre'sinde ele alınacağını vurguladı.

Kılıçdaroğlu "Adalet konusunda sorunlar yaşayanların ve çözüm arayan insanların bir araya gelebileceği bir platform kurmak istiyoruz" ifadelerini kullandı.

'HİÇ KİMSENİN CAN VE MAL GÜVENLİĞİ YOK DERKEN BUNA BEN DE DAHİLİM'

 

Kılıçdaroğlu röportajın başında "Hükümet yargının bağımsız olduğunu söylüyor. Ancak yargının bağımsız olduğunu iddia eden kişi, yargı vasıtasıyla ana muhalefet liderine parmak sallıyor. Darbe girişiminden 5 gün sonra OHAL ilan edildi. Biz buna sivil darbe diyoruz. Her darbe kendi hukukunu yaratır; kendi mahkemesi, kendi polisleri gözaltına alıp tutuklatabilir de. Gayri ciddi bir söz olarak bunu görmek doğru değil. Daha önce de dedim; Türkiye'de hiç kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Hiç kimsenin derken buna ben de dahilim" dedi.

 

Kılıçdaroğlu, Yinanç'ın "Yani 'Ben her şeye hazırlıklıyım' diyorsunuz" sözlerine "Elbette" diyerek karşılık verdi.

'TÜRKİYE BU YÜKÜ KALDIRAMAZ'

 

Olası tutukluluğunun CHP'nin muhalefetini daha güçlü hale getireceğini savunan ve partisi CHP'nin 'dünyanın en eski 4 partisinden biri olduğunu' belirten Kılıçdaroğlu, "Türkiye bu yükü kaldıramaz" dedi.

 

'AK PARTİ'DE METAL YORGUNLU DEĞİL, METAL YIĞILMASI VAR'

Kılıçdaroğlu AK Parti içinde 'büyük moral bozukluğu' olduğunu ve Erdoğan'ın 'metal yorgunluğu' tabirinin aslında ‘metal yığılması' olarak açıklanabileceğini de söyledi.

CHP Genel Başkanı "O tarafta büyük moral bozukluğu var. İtiraf ediyorlar metal yorgunluğu diye ama metal yığılması var. Bizim tarafta ise kaybedilen demokrasi, yok olan adalet nedeniyle bunları geri getirmek için bir heyecan var ve yarın seçim olacakmış gibi çalışıyoruz" dedi.

'DIŞ POLİTİKA, İÇ POLİTİKA MALZEMESİ OLARAK KULLANILAMAZ'

Kılıçdaroğlu ""AB ile kopuşa doğru gidiyoruz ve bu son derece riskli. Dış politika, iç politika malzemesi olarak kullanılmaz. Dış politika tüm ülkelerde millidir; iktidar ve muhalefet aynı dış politikayı savunurlar; bizde de Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana böyle gitmiştir. Ama ilk kez AKP iktidarında iktidarla muhalefet arasında kopuş olmuştur" ifadelerini kullandı.

 Erdoğan, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun 'casusluk' iddiasıyla tutuklandığı MİT TIR'ları soruşturmasının, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na uzanabileceğini ima etmişti.

Erdoğan, Berberoğlu'nun "Buradan çıktım çıktım. Çıkmadığım takdirde açıklamalarda bulunacağım" dediğini öne sürerek, "İçerdeki zatla Kılıçadaroğlu'nun bağlantısı çıkarsa şaşmayın" demişti.

Cumhurbaşkanının bu ifadeleri üzerine CHP'den yapılan açıklamada Kılıçdaroğlu'na ‘kumpas kurulduğu' savunulmuştu.

AK Parti sözcüsü Ünal, kumpas iddialarını reddederek "Kimsenin haksız tutuklanması ya da gözaltına alınmasından yana olamayız. Kılıçdaroğlu'nun CHP'si suçüstü yakalanmanın paniğini yaşamaktadır" demişti.

CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel ise, Ünal'ın bu sözlerinin ardından AK Parti sözcüsünü canlı yayında tartışmaya çağırmıştı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sinoplu Diyojen heykelini 'Yunanlı' diye kaldırmak istediler

"Yunan ideolojisini Sinop’a yapıştırmalarına karşıyız”

page_sinoplu-diyojen-heykelini-yunanli-d
 
-

Erbakan Vakfı Sinop il temsilcisi İsmail Teziç, Sinop'un girişinde bulunan ve kaldırılmasını istedikleri Diyojen heykeli için basın açıklamasında bulundu.

Teziç açıklamasında “Biz sanata ve heykellere karşı değiliz. Heykelin arkasına sığınarak Yunan felsefesini, Yunan ideolojisini Sinop’a yapıştırmalarına karşıyız” diyen gerici vakıf temsilcisi “Diyojen heykelinin Sinop’un girişinden alınmasını ve Balatlar yapısına götürülmesini istiyoruz. Bunun olması için çabalayacağız. Gerekirse imza kampanyası, gerekirse devamlı burada basın toplantısı yaparak sonuna kadar mücadelesini vereceğiz” dedi.

Diyojen heykeli

Diyojen’in anısını yaşatmak için 2006 yılında Sinop’un girişine heykeli dikilmiştir. Elinde fener ve yanında köpeğiyle birlikte tasvir edilen yaklaşık altı metrelik mermer Diyojen heykeli, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü öğretim görevlisi Turan Baş önderliğinde 25 kişilik ekip tarafından altı ayda hazırlanmıştır.

Diyojen kimdir?

Diyojen (Diogenes), MÖ 412 (ya da MÖ 404) – MÖ 323 yılları arasında yaşamış Kinik felsefesinin öncüsü ünlü filozoftur. Sinop’ta doğmuş Korint’de ölmüştür. “Sinoplu Diyojen” ve “Kinik Diyojen” olarak da bilinmektedir. Diyojen, medeniyeti reddetmiş ve medeniyet içerisinde medeniyetten uzak bir şekilde yaşamaya çalışmış bir antik çağ filozofudur.

 

Sıklıkla 10.- 11. yüzyılda aynı bölgelerde yaşamış Bizans subayı, dönemin prensesi Evdoksia ile evlenerek imparator olan 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Alparslan’a yenilen Romen Diyojen (IV. Romanos Diogenes) ile karıştırılmaktadır.

Diyojen yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermeyi amaçlamıştır. İnsanın kendi kendine yeterli olabilmesi gerektiğini savunmuştur. Uygarlaşmanın getirdiği kurallara ve araçlara bağlı olan bir yaşamı reddetmiş, yaşamın doğal ve sade olması gerektiğine inanmıştır.

Kendi açısından sade ve doğal, toplumsal değerler açısından ise sefil denebilecek bir yaşam sürer. Ona göre, sade bir yaşam tarzı, sadelikten başka, örgütlenmiş, dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve yasalarını da önemsememek anlamına gelir. Diyojen, doğaya aykırı bir kurum olan ailenin yerini, kadınların ve erkeklerin tek bir eşe bağlı olmadığı, çocukların ise bütün toplumun sorumluluğunda bulunduğu doğal bir durumun alması gerektiğini savunmuştur.

Atina’da tanıştığı Sinizm öğretisinin kurucusu Antisthenes kendi felsefe ve öğretisini Diyojen’e öğretmiştir. Sokrates’den ders alan Antisthenes, Sokrates’in ölümünden sonra kendi okulunun başına geçip gerçek erdemin kişinin kendine egemen olmasına, tutkularından ve öbür insanlara bağımlılıktan kurtulmasına dayanan kinik felsefesinin kurucularından olmuştur. Diyojen, Atisthenes’in doğaya uygun yaşam çağrısına uymuştur. Hayatını son derece fakir olarak geçiren Diyojen’in içinde yaşadığı bir fıçısı ve bir çanağı vardır. Rivayetlere göre bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu gördüğünde “Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti” diyerek elindeki çanağı da atmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gabriel: Erdoğan nedeniyle eşim tehdit edildi

Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile arasındaki tartışma nedeniyle eşinin tehdit aldığını belirtti. Gabriel, "Erdoğan'ın tavrının bazılarını motive ettiği açık" diye konuştu.

Deutschland Außenminister Sigmar Gabriel (Reuters/H. Hanschke)

 

Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile arasındaki tartışmayla bağlantılı olarak ailesinin tehdit edildiğini ifade etti.

Gabriel Alman haber ajansı dpa'ya yaptığı açıklamada, "Erdoğan'ın tarzı, belli ki bazılarını eşimi sıkıntıya sokmak, rahatsız etmek yönünde motive ediyor" diyerek, "bunun kötü bir sonuç" olduğunu kaydetti.

Dışişleri Bakanı, "Bir devletin zirvesi, kişilere yönelik böyle bir tavır sergilemeye başlarsa, bizzat kişileri rahatsız etme hakkını kendinde görenler de maalesef çıkabiliyor" dedi.

Gabriel'in ailesine yönelik tehditlere daha önce de Rheinpfalz gazetesi yer vermişti. Bakanın, pazartesi günü seçim kampanyası kapsamında bulunduğu Ludwigshafen'da yaptığı açıklamada, kendisinin Erdoğan ile yaşadığı tartışma bağlamında eşinin tehdit edildiğini aktardığı belirtilmişti.

 

"Eşimin telefonuna tehdit mesajları bırakıldı"

Rheinpfalz gazetesinin haberine göre Gabriel Ludwigshafen'daki konuşmasında "diş hekimi olan eşinin muayenehanesindeki telesekretere tehdit mesajları bırakıldığını" belirtti.

Erdoğan'ın "Türkiye'yi demokratik olmayan bir devlete dönüştürdüğünü" belirten Gabriel, "Bir yıl önceki darbe girişimi kötüydü. Ama şimdi Erdoğan kendi darbesini yapıyor" dedi.

Türkiye'deki demokrasi hareketine destek

Almanya Dışişleri Bakanı diğer yandan, "Erdoğan ile aynı tarafta yer almayanlarla gelecekte daha sıkı bir işbirliği yapılması gerektiğini" söyledi. "Türkiye'nin yarısından fazlasının demokrasiden yana olduğunu ve Erdoğan'ı desteklemediğini" belirten Gabriel, "İnanıyorum ki Türkiye'de de birçok insan Avrupa ve Almanya'nın, Türkiye'de demokrasiyi desteklemesini ve öylece seyirci kalmamasını istiyor" diye konuştu.

Recep Tayip Erdogan hält Rede in Ankara (picture alliance/AP Photo)

Recep Tayyip Erdoğan

"Türk-Alman dostluğu büyük bir hazine"

Türk-Alman ilişkilerini "büyük bir hazine" olarak tanımlayan Dışişleri Bakanı Gabriel, "Erdoğan'ın milliyetçiliği körüklemek adına Almanya ile Türkiye arasındaki böylesi bir tarihi dostluğu tehlikeye atmasının son derece acı olduğunu" belirtti.

Erdoğan Almanya'da yaşayan Türk kökenlilere genel seçimlerde, "Türkiye'ye yönelik düşmanca tutum içindeki partilere oy vermeme" çağrısı yapmış, Gabriel sert tepki göstererek, "Bu, ülkemizin egemenliğine yönelik eşi benzeri görülmemiş bir müdahaledir" ifadesini kullanmıştı.

Erdoğan "Haddini bil" demişti

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gabriel'in açıklamasına da yanıt vererek, " Sen kimsin ki Türkiye'nin Cumhurbaşkanına konuşuyorsun, sen Türkiye'nin Dışişleri Bakanı ile konuş. Haddini bil. Kalkıp bize ders vermeye kalkıyor. Senin siyasetteki geçmişin ne, kaç yaşındasın?" ifadelerini kullanmıştı.

Almanya Dışişleri Bakanı sözkonusu tartışma sonrası açıklama yapmamış, Almanya'da Funke Medya Grubu'nun Dışişleri Bakanı Gabriel'e yakın çevrelere dayanarak verdiği haberinde ise, Erdoğan'ın Gabriel'e ilişkin açıklamalarının "hayretle karşılandığı" ve "bu ifadelerin sahibi hakkında fikir verdiği" belirtilmişti.

© Deutsche Welle Türkçe

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredat kapsamında hazırladığı ders kitabında'evlilikte, 'kocaya itaat' 'ibadet' olarak yer aldı, 'ateistle evlenmeyin' dendi. Kitapta, "Bekarlık sultanlık değil, henüz karar verilememiş bir sürecin sancılı bekleyişidir" ifadelerine yer verildi.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 'Hz. Muhammed'in Hayatı' ders kitabında evliliğe ilişkin önerilerde bulundu. Cumhuriyet'ten Ozan Çepni'nin haberine göre bakanlık, "Bekarlık sultanlık değil, sancılı bekleyiştir" diyerek gençleri evlenmeyi teşvik ederken, nişan, nikah ve eşlerin birbirine karşı görevleri başlıklarında değerlendirmelerde bulundu.

 

MEB'in yeni müfredat kapsamında 2017-2018 eğitim öğretim döneminde okutulacak ders kitaplarında tartışma yaratan başlıklar yer aldı.

 

Toplumsal cinsiyet rollerini dini motiflerle 11. ve 12. sınıflarda çocuklara anlatmaya hazırlanan bakanlık, evlilik öğütlerine de 'Evlilik' ve 'Ailede eşlerin görevleri' üniteleri kapsamında 'Hz. Muhammed'in Hayatı' dersinde yer verdi. Kitapta "Bekarlık sultanlık değil, henüz karar verilememiş bir sürecin sancılı bekleyişidir. Evlilik, zihni sürekli meşgul eden gönlün sesini dindirmektir. İnsan fıtratı gereği karşı cinsiyle birlikte yaşamaya muhtaçtır. Bunun dışındaki bir hayat insana saadet ve huzur vermekten uzaktır" ifadeleri kullanıldı.

'GÖZÜNÜZ DIŞARDA OLMASIN'

Yeni kitapta, kadın ve erkeklerin evlenerek ‘iffet'lerini korudukları, bunun 'geçici bir heves olmadığı' belirtilirken, "Gözü dışarıda olmayan, huzuru mutluluğu yakalamaya çalışarak evinden razı olan ve razı olunan kimseler olurlar. Nesillerini teminat altına alırlar" tarifi yapıldı. Çocukların ‘ahirete yatırım' olduğunu anlatan bakanlık, evliliği 'iffetli bir toplum modeli olma yolunda önemli bir adım' olarak anlattı.

'GÖNÜL EĞLENDİRMEYİN'

Evlenecek kişilerin bazen kendilerinin tanıştığını, bazen de tanıdıkları tarafından tanıştırıldığını belirten MEB, 'tanışma süreçlerinde dikkatli olmalı, kutsal bir birliktelik olan aile müessesesine zarar vermeyecek yaklaşımlarda bulunmalıdırlar. Çünkü her tanışma evlilikle noktalanmayabilir. Bu bağlamda birbirilerini tanıma ve karar verme süreçlerinde gönül eğlendirmeyin ya da hoşça vakit geçirmeyin" uyarısında bulundu.

'NİŞAN SÜRESİNİ UZATMAYIN'

 

Bakanlık ‘kız isteme', 'söz', 'nişan' ve 'nikâh' süreçlerini de değerlendirdi. Söz ya da nişanın, dini bir gereklilik değil örfi bir ‘ihtiyaç' olduğunu belirten MEB, bu dönemde "henüz evli olmadıklarından mahremiyet konularında dikkatli olmalı ve görüşmelerini meşru çerçeve içerisinde sürdürmelidirler. Söz ve nişan dönemlerinde çiftler birbirilerini, dünyevi isteklere boğarak ya da törensel günleri abartarak yılgınlığa düşürmemelidirler" uyarısında bulundu.

 

Evlilik yüzüğünün 'esaret halkası değil bir hürriyet nişanesi' olduğunu söyleyen bakanlık, evlenmeye karar verenlerin nişan sürelerini de çok fazla uzatmamalarını istedi.

'KİŞİ EVLİLİĞE KADAR İFFETİNİ MUHAFAZA ETMELİ'

 

Bakanlık evlilikte dini bir gereklilik olarak ‘mehir' konusunun da altını çizdi. Cahiliye Dönemi'nde; ezilen, hor görülen, pek çok sosyal haklardan mahrum kalan kadın için bir düzenleme olarak anlatılan ‘mehir' başlığında kadının yasal hakları yerine 'erkeklerin cimrilikle değil gönül hoşluğuyla ve cömertçe' vereceği ‘hibe' ve ‘bağış' ile tarif edilen mehiri sundu.

 

'Nikâhsız birliktelik' başlığı altında da nikah dışı ilişkilerin din tarafından yasaklandığı ve bu durumun zina olarak nitelendirildiği anlatılarak "Kişi evliliğe kadar iffetini muhafaza etmeli; sadece nikâhın koruyucu şemsiyesi altında karşı cinsle bir araya gelmelidir. Unutulmamalıdır ki temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktırlar" ifadelerine yer verildi.

ÖNCE DİN EĞİTİMİ

Bakanlık 'Ailede eşlerin görevleri' ünitesinde ise çocuk ve düşünülen aile yapısını anlattı. Her şeyden önce dini eğitimin geldiğini anlatan MEB, "Müslüman her şeyden önce dini bilgileri ve ilmihalini öğrenmeli ve ailesine öğretmelidir" dedi.

'KOCAYA İTAAT İBADETTİR'

 

Dinin aileyi lidersiz bırakmadığını belirten bakanlık, "Erkekler güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan, ailenin sorumluluğunu birinci derecede onlara yüklemiştir" dedi. Anne kavramının görevleri ise 'kocasına karşı görevlerinde titiz davranması, evine ve çocuklarına sahip çıkması gerekir. Sabırlı ve kanaat ehli olmalı, israftan kaçınmalı' olarak sıralandı.

 

Ayrıca "İslam, erkeğin üstlendiği mesuliyetlere karşılık kadının da kocasına itaat etmesini istemiş ve bu itaati ibadet saymıştır. Ailede çocukların büyütülüp terbiye edilmesi daha çok anne tarafından yerine getirilir. Ailede erkek vazifesini yapar, ailesine karşı güzel davranır; kadın da ona karşı gereken muhabbet, hürmet ve itaati gösterirse aile içinde düzen ve uyum sağlanmış olur" değerlendirmesi yapıldı.

'MÜRTEDLE EVLENMEYİN'

MEB'in kitabında, 'Kabul Edilemez Evlenme Çeşitleri' başlığında da skandal ifadeler yer aldı. Çocuk yaşta evlilik ve çok eşlilik konularına değinmekten kaçınan bakanlık, 'ateist, müşrik, mürtedle yapılan evliliklerin' yasak olduğunu duyurdu. Ayrıca zorla evlendirme ve berdel uslünün de kabul edilemez olduğu vurgulandı. Ayrıca yalnızca erkekle kadının karşılıklı rızaları ve irade beyanları ile yapılan evlenme akdinin yani ‘gizli nikâh'ın ise zina olduğu belirtildi. Ailelerin haberi olmaksızın sadece iki şahitle gizli saklı kıyılan nikâhların da uygun olmadığı ve yapılmaması istendi.

'KÜÇÜK GELİNLER ÖRFE DAYALI'

İnsanların eş arama durumundan başlayarak bütün süreçlere yer veren MEB, küçük yaşta evliliği de örf kapsamına aldı. Bakanlık, evliliğin 'insanın fıtratında var olan bir güdü' olduğunu belirterek "Ülkemizde örfe dayalı olarak genç yaşlarda evlenildiğini düşünürsek…" değerlendirmesi yaptı.

'DİNDAR AİLE KURUN'

Dinin güzel yaşanabilmesi için önce ailenin gerek olduğunu aktaran bakanlık, yeni kitapta "Evlenirken dindar, güzel ahlak sahibi eşleri seçmek ve dindar bir aile kurmaya çalışmak gerekir" tavsiyesinde bulundu.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atheists Tell School to Stop Playing Hallelujah Chorus

Todd Starnes
|
Posted: Sep 13, 2017 11:15 AM
 
 
Atheists Tell School to Stop Playing Hallelujah Chorus
 

A gaggle of disgruntled atheists are doing a whole lot of hollering about the Hallelujah Chorus in Oak Ridge, Tennessee.

The Freedom From Religion Foundation’s local chapter is angry after a teacher at Linden Elementary School played a portion of the “Hallelujah Chorus”  during morning announcements.

“While this music may be beautiful and even inspirational for Christians, it is not acceptable for broadcasting to the entire student body at Linden Elementary,” Aleta Ledendecker wrote in a letter to the school district that was obtained by the Oak Ridger.

The aggrieved atheist group said they were acting on behalf of two parents who had children enrolled in the school.

“In consideration of all the possible choices of music, this piece with its distinctly religious content can be interpreted as proselytizing,” Ledendecker wrote.

For the record, there have not been any reports of children spontaneously converting to the Christian faith as a result of George Handel’s beautiful song.

“This is the litmus test I use: if I were a Christian parent walking in the school, and I heard over the PA system during morning announcements music with the words ‘Praise Allah. Allah is king on high. Bow down to Allah,’ how would I feel as a Christian parent with that being broadcast to all the children in the schools,” Ledendecker told the Oak Ridger.

The school district told the Todd Starnes Show that a teacher had a good reason for playing a 20 second excerpt from Handel’s Messiah.

“The passage was selected to correspond with the school’s overall music curriculum that, for that particular week, featured the musical works of George Handel,” the school spokesperson told me.

Long story, short – Handel is not going anywhere.

“The school system strongly disagreed with her position and, through our school board’s attorney, we responded promptly to the writer suggesting that she was in error,” the spokesperson told me.

“The criticisms articulated by Ms. Ledendecker appear to have been based upon insufficient information taken entirely out of context, incorrect assumptions about the school’s music curriculum and a fundamental misunderstanding of the First Amendment’s relationship with historically sacred classical music compositions being taught in a public school music curriculum,” the spokesperson added.

Yeah, that response is probably going to jingle the atheists’ bells.

It’s about time a school district stood up to those godless bullies and politely told them to blow it out their piccolo.

As George Handel would say, Hallelujah!

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 16.09.2017 at 05:52, Abdul Alhazred said:

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredat kapsamında hazırladığı ders kitabında'evlilikte, 'kocaya itaat' 'ibadet' olarak yer aldı, 'ateistle evlenmeyin' dendi. Kitapta, "Bekarlık sultanlık değil, henüz karar verilememiş bir sürecin sancılı bekleyişidir" ifadelerine yer verildi.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 'Hz. Muhammed'in Hayatı' ders kitabında evliliğe ilişkin önerilerde bulundu. Cumhuriyet'ten Ozan Çepni'nin haberine göre bakanlık, "Bekarlık sultanlık değil, sancılı bekleyiştir" diyerek gençleri evlenmeyi teşvik ederken, nişan, nikah ve eşlerin birbirine karşı görevleri başlıklarında değerlendirmelerde bulundu.

 

MEB'in yeni müfredat kapsamında 2017-2018 eğitim öğretim döneminde okutulacak ders kitaplarında tartışma yaratan başlıklar yer aldı.

 

Toplumsal cinsiyet rollerini dini motiflerle 11. ve 12. sınıflarda çocuklara anlatmaya hazırlanan bakanlık, evlilik öğütlerine de 'Evlilik' ve 'Ailede eşlerin görevleri' üniteleri kapsamında 'Hz. Muhammed'in Hayatı' dersinde yer verdi. Kitapta "Bekarlık sultanlık değil, henüz karar verilememiş bir sürecin sancılı bekleyişidir. Evlilik, zihni sürekli meşgul eden gönlün sesini dindirmektir. İnsan fıtratı gereği karşı cinsiyle birlikte yaşamaya muhtaçtır. Bunun dışındaki bir hayat insana saadet ve huzur vermekten uzaktır" ifadeleri kullanıldı.

'GÖZÜNÜZ DIŞARDA OLMASIN'

Yeni kitapta, kadın ve erkeklerin evlenerek ‘iffet'lerini korudukları, bunun 'geçici bir heves olmadığı' belirtilirken, "Gözü dışarıda olmayan, huzuru mutluluğu yakalamaya çalışarak evinden razı olan ve razı olunan kimseler olurlar. Nesillerini teminat altına alırlar" tarifi yapıldı. Çocukların ‘ahirete yatırım' olduğunu anlatan bakanlık, evliliği 'iffetli bir toplum modeli olma yolunda önemli bir adım' olarak anlattı.

'GÖNÜL EĞLENDİRMEYİN'

Evlenecek kişilerin bazen kendilerinin tanıştığını, bazen de tanıdıkları tarafından tanıştırıldığını belirten MEB, 'tanışma süreçlerinde dikkatli olmalı, kutsal bir birliktelik olan aile müessesesine zarar vermeyecek yaklaşımlarda bulunmalıdırlar. Çünkü her tanışma evlilikle noktalanmayabilir. Bu bağlamda birbirilerini tanıma ve karar verme süreçlerinde gönül eğlendirmeyin ya da hoşça vakit geçirmeyin" uyarısında bulundu.

'NİŞAN SÜRESİNİ UZATMAYIN'

 

Bakanlık ‘kız isteme', 'söz', 'nişan' ve 'nikâh' süreçlerini de değerlendirdi. Söz ya da nişanın, dini bir gereklilik değil örfi bir ‘ihtiyaç' olduğunu belirten MEB, bu dönemde "henüz evli olmadıklarından mahremiyet konularında dikkatli olmalı ve görüşmelerini meşru çerçeve içerisinde sürdürmelidirler. Söz ve nişan dönemlerinde çiftler birbirilerini, dünyevi isteklere boğarak ya da törensel günleri abartarak yılgınlığa düşürmemelidirler" uyarısında bulundu.

 

Evlilik yüzüğünün 'esaret halkası değil bir hürriyet nişanesi' olduğunu söyleyen bakanlık, evlenmeye karar verenlerin nişan sürelerini de çok fazla uzatmamalarını istedi.

'KİŞİ EVLİLİĞE KADAR İFFETİNİ MUHAFAZA ETMELİ'

 

Bakanlık evlilikte dini bir gereklilik olarak ‘mehir' konusunun da altını çizdi. Cahiliye Dönemi'nde; ezilen, hor görülen, pek çok sosyal haklardan mahrum kalan kadın için bir düzenleme olarak anlatılan ‘mehir' başlığında kadının yasal hakları yerine 'erkeklerin cimrilikle değil gönül hoşluğuyla ve cömertçe' vereceği ‘hibe' ve ‘bağış' ile tarif edilen mehiri sundu.

 

'Nikâhsız birliktelik' başlığı altında da nikah dışı ilişkilerin din tarafından yasaklandığı ve bu durumun zina olarak nitelendirildiği anlatılarak "Kişi evliliğe kadar iffetini muhafaza etmeli; sadece nikâhın koruyucu şemsiyesi altında karşı cinsle bir araya gelmelidir. Unutulmamalıdır ki temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara layıktırlar" ifadelerine yer verildi.

ÖNCE DİN EĞİTİMİ

Bakanlık 'Ailede eşlerin görevleri' ünitesinde ise çocuk ve düşünülen aile yapısını anlattı. Her şeyden önce dini eğitimin geldiğini anlatan MEB, "Müslüman her şeyden önce dini bilgileri ve ilmihalini öğrenmeli ve ailesine öğretmelidir" dedi.

'KOCAYA İTAAT İBADETTİR'

 

Dinin aileyi lidersiz bırakmadığını belirten bakanlık, "Erkekler güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan, ailenin sorumluluğunu birinci derecede onlara yüklemiştir" dedi. Anne kavramının görevleri ise 'kocasına karşı görevlerinde titiz davranması, evine ve çocuklarına sahip çıkması gerekir. Sabırlı ve kanaat ehli olmalı, israftan kaçınmalı' olarak sıralandı.

 

Ayrıca "İslam, erkeğin üstlendiği mesuliyetlere karşılık kadının da kocasına itaat etmesini istemiş ve bu itaati ibadet saymıştır. Ailede çocukların büyütülüp terbiye edilmesi daha çok anne tarafından yerine getirilir. Ailede erkek vazifesini yapar, ailesine karşı güzel davranır; kadın da ona karşı gereken muhabbet, hürmet ve itaati gösterirse aile içinde düzen ve uyum sağlanmış olur" değerlendirmesi yapıldı.

'MÜRTEDLE EVLENMEYİN'

MEB'in kitabında, 'Kabul Edilemez Evlenme Çeşitleri' başlığında da skandal ifadeler yer aldı. Çocuk yaşta evlilik ve çok eşlilik konularına değinmekten kaçınan bakanlık, 'ateist, müşrik, mürtedle yapılan evliliklerin' yasak olduğunu duyurdu. Ayrıca zorla evlendirme ve berdel uslünün de kabul edilemez olduğu vurgulandı. Ayrıca yalnızca erkekle kadının karşılıklı rızaları ve irade beyanları ile yapılan evlenme akdinin yani ‘gizli nikâh'ın ise zina olduğu belirtildi. Ailelerin haberi olmaksızın sadece iki şahitle gizli saklı kıyılan nikâhların da uygun olmadığı ve yapılmaması istendi.

'KÜÇÜK GELİNLER ÖRFE DAYALI'

İnsanların eş arama durumundan başlayarak bütün süreçlere yer veren MEB, küçük yaşta evliliği de örf kapsamına aldı. Bakanlık, evliliğin 'insanın fıtratında var olan bir güdü' olduğunu belirterek "Ülkemizde örfe dayalı olarak genç yaşlarda evlenildiğini düşünürsek…" değerlendirmesi yaptı.

'DİNDAR AİLE KURUN'

Dinin güzel yaşanabilmesi için önce ailenin gerek olduğunu aktaran bakanlık, yeni kitapta "Evlenirken dindar, güzel ahlak sahibi eşleri seçmek ve dindar bir aile kurmaya çalışmak gerekir" tavsiyesinde bulundu.

 

3.sinif ders kitabi;

 

DKHlYYrWsAAlxXY.thumb.jpg.14fde14f59d55876eeb1160360d92bd9.jpgDKHkq1mX0AYH1s4.thumb.jpg.ee7e8cc5f8cab128cf7a26b1ba81f437.jpgDKHdtd_WsAAFApz.thumb.jpg.b98054e3047ef4db78ad4da15a25f81f.jpgDKHosF7WAAA3dgi.thumb.jpg.f774bda4e7260533c03f7866ea04bd87.jpgDKHnIezXkAER16Z.thumb.jpg.278843b46b5a4655b86aa307d19929aa.jpgDKHnVTtXoAEvCju.thumb.jpg.26e965216f982218f57fd6869a8d6659.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...
gönderildi (düzenlendi)

Kirli camasirlar,

 

 
 
 
 
BÖLÜMLER
COPYRİGHT 2017 ODATV.COM
bu-ifade-akpyi-de-devleti-de-sallar-0710171200_m2.jpg

Bu ifade AKP'yi de devleti de sallar

İddia ediyoruz

 
 
 
 
 
increase_font.png
decrease_font.png
 

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra hemen hemen tüm devlet kurumlarında “FETÖ” operasyonu yapıldı.

Bunlardan birisi de Maliye Bakanlığı'ydı. Geçen yılki operasyonda 60 dolayında çalışan gözaltına alındı, bir kısmı tutuklandı, bir kısmı bırakıldı.

İşin ilginç yanı bu soruşturmada toplu değil, tek kişilik iddianameler hazırlanması yoluna gidildi.

İşte bu iddianamelerin birisinde bırakın Maliye Bakanlığı'nı, doğrudan AKP'yi, devleti ve ekonomi dünyasını sarsacak öyle bir “itirafçı” ifadesine yer verildi ki, “Türkiye AKP'li belediyeleri değil, bu iddiaları konuşacak” dense yeridir.

Çünkü iddialar yenilir yutulur, isimler de inanılır gibi değil...

Çünkü alenen bir eski Cumhurbaşkanının, AKP'li bir milletvekilinin, daha önemlisi halen görevde olan iki bakanın ve de onlarca bürokratın “FETÖ'cü” olduğu öne sürülüyor... 

 

F.K. isimli itirafçının, APS ile İstanbul'dan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği dilekçe, ifade veya “itirafname”deki iddiaları aktarmadan önce bildirdiği telefon numarasının kullanılmayan bir numara olduğuna dikkat çekelim.

FETÖ'YÜ “KORUYUP-KOLLAYAN” CUMHURBAŞKANI

“Muhterem Başsavcım” hitabıyla başlayan ifadesinin girişinde F.K., “Ömrümün mühim bir kısmını bugün memleketimizin başına kara bulut gibi çöken fitne FETÖ terör örgütüne vakfettim. Ergenekon kumpasında büyük şüphelere gark oldum. 17-25 Aralık kumpasından sonra ise bütünüyle bunlarla yolumu ayırdım. Aşağıda adlarını verdiğim başta Sayın Abdullah Gül olmak üzere bu çeteye mensupinsanlara çok yakın vaziyette bulundum. Dilekçemi muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dan cesaret alarak yazmaya karar verdim. Aşağıdaki detayların tamamı hakikattır. Bizlerden bu vatan hainlerini size bildirmek, sizlerden de icabına bakmak vazifesini beklemektir. Derin hürmetlerimle” diyor ve ilk sırada Abdullah Gül hakkında şu iddialarda bulunuyor:

“Sn. Gül, gerek Başbakanlığı ve gerekse Cumhurbaşkanlığı sırasında FETÖ'cülerin koruyucu ve kollayıcısı olarak görev yaptı. Maliye, Milli Eğitim, Adalet, Sağlık ve Hazine Sn. Gül'e bağlı olarak çalıştı. Sn. Erdoğan'ın emirleri, bizzat Sn. Gül'ün bilgi ve talimatları doğrultusunda bu bakanlık bürokratları tarafından dinlenmedi. Hatta Sn. Erdoğan'ın Maliye ve Hazine'ye gönderilen işadamlarına üst düzey FETÖ'cü bürokratlar tarafından, 'Bize yanlış kişiden geliyorsunuz. Bize Çankaya'dan gelmelisiniz' mesajları verildi. Söz konusu bakanlıklarda Sn. Gül'ün bilgisi ve koruması dahilinde FETÖ'cü kadrolaşma bizzat bakanlar ve müsteşarlar tarafından organize edilmiştir.”

“PENSİLVANYA'YA GÖBEĞİNDEN BAĞLI” VE ERDOĞAN'I “KANDIRAN” MİLLETVEKİLİ

İtirafçının hedefindeki ikinci isim, AKP Milletvekili eski Dışişleri ve Ekonomi Bakanı Ali Babacan. Babacan ve bürokratları hakkında da şunları söylüyor:

“Sn. Babacan, Sn. Gül'ün asla emrinden çıkmayan, onun prensi ve Pensilvanya'ya göbeğinden ve beyninden bağlı bir genç adamdır. Uzun bakanlığı döneminde özellikle ABD'nin (FETÖ'nün) etkisiyle tüm dünya finans çevrelerinde güven unsuru olarak sunulmuştur. Bu durum adeta ona hükümet içinde dokunulmazlık zırhı yaratmıştır. Bu zırh kendisine bağlı birimlerde FETÖ'cü örgütlenmeyi alabildiğine yapması imkânı vermiştir. Sn. Ahmet Necdet Sezer'in FETÖ'cü olması nedeniyle TCMB'nın başına atamak istemediği Sn. Başçı'nın (Erdem Başçı) kararnamesini defalarca Köşk'e göndermiştir. Sn. Sezer bu kararnamelere kararlılıkla direnmiş ve Başçı'nın TCMB Başkanlığını engellemiş ve Sn. Durmuş Yılmaz temiz, dini bütün Müslüman bir tecrübeli merkez bankalı olarak Başkan olmuştur. Bunu içine hiç sindiremeyen Sn. Babacan, Sn. Başbakan Erdoğan'ı kandırarak, Sn. Yılmaz'ın süresinin dolmasından sonra FETÖ'nün talimatını ifa etmiş ve FETÖ müridi Sn. Başçı'yı TCMB Başkanı olarak atamayı başarmıştır. Böylelikle TCMB'da FETÖ'cü kadrolaşma başlamıştır. Sn. Başçı döneminde TCMB'da yapılan tüm üst düzey atamalar Pensilvanya talimatlıdır. Sn. Babacan'ın Hazine'deki FETÖ'cü örgütlenme işlemlerini, Hazine Müsteşarı yaptığı İbrahim Halil Çanakçı birinci elden yürütmüş ve Pensilvanya'nın emrinden hiç çıkmamış ve bu sayede on yıla yakın Hazine Müsteşarı kalmış, sonrasında da Pensilvanya ve ABD desteği ile IMF İcra Direktörlüğüne atanmıştır. Orada da FETÖ örgütü adına icraata devam etmektedir. Sn. Babacan'a bizzat FETÖ tarafından adı verilerek TMSF Başkanı yapılan Ahmet Ertürk, TMSF içinde terör örgütü yararına büyük işlere imza atmış, kanuni süresini tamamladıktan sonra FETÖ mensubu Sn. Gül'ün himayesine geçerek, Cumhurbaşkanı Danışmanı olmuştur.”

“EN BÜYÜK VATAN HAİNİ”

Evet, bu iddialar yıllarca kamuoyunda konuşulan ve Erdoğan'ın belirlediği “17/25 Aralık miladı” öncesine ait konular. Ancak devamı var. İtirafçı F.K. sonraki Hazine Müsteşarlarının, Personel Daire Başkanı, Hazine Hukuk Müşaviri vs.'nin neler yaptığını, Hazine Kontrolörleri Başkanı'nın Bank Asya'yı nasıl koruyup, kolladığını da anlatıyor. Dahası halen görevde olan Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürü hakkında, 1 TL'nin üzerinden Atatürk'ü çıkarıp, Türkçe Olimpiyatları logosunu koyduğu için “en büyük vatan haini” ifadesini kullanıyor. Yine halen Ticaret Üniversitesi Rektörlüğü görevini yürüten AKP'li eski Bakan Nazım Ekren'in, “FETÖ teşkilatında mühim bir pozisyona sahip” olduğunu bildiriyor.  

“İMAMLIK DÜZEYİNDE KIYMET VE KIDEMİ” OLAN BAKAN   

F.K'nın ifadesinin asıl önemli kısmına gelirsek; Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın da isimleri geçiyor.

İşte Şimşek hakkındaki o iddialar:

“Uluslararası güçlerin FETÖ'cü propaganda ile T.C.'nin en saygın ve önemli bakanlığı olan Maliye'ye bakan yapılan Mehmet Şimşek, FETÖ'nün çok önemli adamlarından biridir. İmamlık düzeyinde kıymet ve kıdemi vardır. İngiltere ile FETÖ örgütü arasındaki en önemli bağlantılardan biridir. Ayrıca FETÖ'nün Kürt cenahına yönelik aracılarından biridir. Kürdistan'da önemli vazifelere hazırlanmıştır.”

“MALİYE BAKANI FETÖ'CÜ DEĞİL AMA”

Mevcut Maliye Bakanı Naci Ağbal'a gelince;

F.K., Maliye ve diğer ekonomi birimlerindeki örgütlenmenin, “Gül'ün desteklediği ve belirlediği FETÖ'cü Kayseri ekibi” dediği bürokratlar, “Adnan Ertürk, Mehmet Kilci, Metin Kilci ve Hacı Abdullah Kaya” tarafından yerine getirildiğini öne sürdükten sonra şöyle devam ediyor:

“Maliye Bakanlığında çok kuvvetli olan bu Kayseri ekibi, gelecek kaygısı ve çıkarcı yaklaşımı sebebiyle Sn. Naci Ağbal tarafından da desteklenmiş ve desteklenmeye de devam edilmektedir. (Örneğin Hacı Abdullah Kaya bizzat Ağbal'ca Müsteşar, Adnan Ertürk ise Gelir İdaresi Başkanı yapılmıştır. Sivaslı FETÖ'cü Hüseyin Karakum da bizzat Sn. Ağbal'ın koruması altında Vergi Denetim Kurumu Başkanı olarak çok önemli FETÖ talimatlı işlere imza atmaktadır. Sn. Maliye Bakanı Naci Ağbal, FETÖ'cü olmadığı halde ikbal kaygısı, yükseliş hırsı sebepleriyle FETÖ ve FETÖ'cülerle işbirliği yapmış ve onların işini kolaylaştırmak suretiyle kendi kariyer planlamasını garantilemiştir. Bu zirvenin bedelini FETÖ'ye kat be kat ödemiştir. Maliye Bakanlığının bütün birimlerini onlara bırakmış, Milli Emlak'tan büyük çıkarlar temin edilmiş, VDK aracılığıyla Adnan Ertürk ve Hüseyin Karakum gibi FETÖ imamlarınca rakipler ve FETÖ muhalifleri acımasız incelemelere, yönetici ve memurlar korkunç kendi hazırlattıkları senaryo iftira dilekçelerine dayanarak haksız ve hukuksuz soruşturmalara maruz bırakılmıştır. Bunların döneminde alınan müfettişlerin en az yüzde 80'ni FETÖ mensubudur.”

SABANCI'LARIN DESTEĞİ İDDİASI

F.K.'nın ifadesinde sadece siyasiler ve bürokratlar yok. İş dünyasından iki isme de şu suçlamalar yöneltiliyor:

“Ülkenin Maliye, Hazine, Kalkınma ve ekonomisinin tamamen FETÖ'nün eline geçmesine, çeşitli çıkar işbirlikleri sebebiyle Sn. Güler Sabancı ve Ali Sabancı da açıktan destek vermişlerdir. Bu ikili değişik zamanlarda FETÖ'yü ABD'de ziyaret etmiş ve kendisine cömert maddi desteklerde bulunmuşlardır.”

İfadesini, “Kendileri bizzat FEÖ'cü olan bu ekip tarafından Maliye Bakanlığı'nda Sn. Cumhurbaşkanımızın istediği FETÖ ayıklaması yapılabilir mi?.. Bu şahısların bu dünyada da öbür dünyada da yatacak yerleri yoktur” sözleriyle bitiren F.K., “Ekonomideki FETÖ'cülerin bir kısmı”diyerek, büyük bölümü halen görevde olan 33 bürokratın ismini de sıralıyor.

Doğru mudur, iftira mıdır bilinmez, ama iddialar kadar dilekçede kullanılan “saygın” dil, daha önemlisi bu kadar siyasinin adının geçtiği bir ifadenin iddianameye konulabilmiş olması çok dikkat çekici değil mi?

Savcıların bir dikkatsizliği midir, yoksa “sıra siyasiler” ve “iş dünyasında” mesajı mı?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

 

 

tarihinde Abdul Alhazred tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...