Jump to content

Zaman-zamansızlık ve Rabbin Katı


Recommended Posts

On 14.08.2017 at 12:19, mmmrkl said:

Sayın arkadaşlar,

Zaman ve mekândan bağımsız derken, insanla aynı ortamda değerlendilemeyeceği, insanoğlunda olan gücün çok üstünde olduğu kastediliyor.

Bin yıl, ellibin yıl...gibi ifadeler de Tanrı katındaki ölçekleme değil, insanlar seviyesinde bir anlaşılabilirlik olsa gerek.

 

İnsanoğlu gücünün çok üstünde olması yeterli değil. Sonsuz olması gerekli. Bu da temelde alim-i ve kadir-i mutlaklığa karşılık geliyor.  Bu noktada ise sıfatlar çelişiyor. Yani insan zinhninin dışında, yok ve olamaz.

 

Zamandan ve mekandan bağımsızlık mefhumu insan zihni için mümkün değil. Bu nedenle bu mefhuma dayanarak yaptığınız her açıklamada, açıkladığınızı zannettiğiniz şeyi aslen "açıklamamış" oluyorsunuz. Kasıt yeterli değil, izah gerekli. İzah yok. Yani insan zihninin dışında, yok ve olamaz. Ayrıca öyle olsa bile yaratım "anından" itibaren zamana ve fizik kurallarına dahil olması gerekiyor ki, bu da onu sistemin bir parçası yapar.

 

Tanrıyı bilime, aslen mantığa ve insan zihnine sığdırmak, mantık çerçevesinde açıklayabilmek zorundasınız. Neden? Çünkü elimizdeki alet çantası bu. Biz bunlarla düşünüyor, kanıt ya da tanıt/ispat yapıyoruz. Çünkü biz şeyleri mantığımızla varlyoruz, ya da yokluyoruz. Biri çıkıp da "ben bir evli bekar gördüm" dediği zaman olamaz diyoruz. Ya da kare üçgen. Sizin iddia ettiğiniz şeyler ise tam olarak bu düzlemde. Kare üçgen. Tebrikler! Az önce tanrı yok dediniz. Kaldıramayacağı taşı yaratması analojisi bu yüzden klişe, ama bir o kadar da etkilidir. Sizin de kabul ettiğiniz üzere, tanrı "mantıksızdır". Çıkış noktanız yok. Siz fideist olun oturun inanın ama insanların "halihazırda" akılları, mantıkları ve bilimle ulaştıkları yer bu. Ulaşılması gereken yer bu. Bunu inkar edemezsiniz.

 

Tanrıya aklımızla ulaşmamız gerekmiyor mu? Mesele bu ise eğer, yok işte, daha tutarlı olan biziz, biz haklıyız. Şaşırılması gereken ise sizlersiniz.

Mesele inanmak ise eğer; yani kesinliğin olmadığı bir durum ise, o vakit inanmamak da bir opsiyon, hatta daha tutarlı olan opsiyon olmalı. Bir suç ya da kabahat olmamalı. İnanmamak neden kötüdür sahi?

 

Biri "şu kibrit kutusunun içinde fil var ama göstermem. İnananlara kola ısmarlayacam, inamayanaları odunla dövecem" diyor. Sizin inancınız bundan ibaret işte.

 

Tekrar etmek gerekirse, bu iş "olsa gerek"lerle olmuyor. Kitabınızda zaman kıstasları gayet net bir şekilde verilmiş. Kalanı ise sadece sizin zan ve yorumlarınız. Son kertede sizin sanı ve yorumlarınız esas alacak isek eğer, kitap nerede kaldı? Ne işe yaradı?

 

Quote

Vahiy sayesinde, Tanrı kendisini insanlara tanıtmıyor mu?

Bilimin ulaştığı herbir bilinmezlik, Yaratıcı'nın bir âyetini ortaya çıkmasıdır; niçin Tanrı'yı yoketmek olsun?!

Doğru; yokluk bir insansı bir yanılsama sadece, bence yokluktan önce Tanrı vardı, sence varlık hep var mıydı?!

 

 

E vahyi kabul etmek için önce tanrıya inanmamız gerekiyor? Bu noktada ise yukarıda yazdıklarımıza dair bir kısır döngüye geri dönüyoruz. Vahiy yüzünden mi tanrı var, tanrı olduğu için mi vahyi kabul ediyoruz?

 

Hangi ayet?  Ayet yazmak çok zor bir iş mi? Tanrının neden varolması gerekiyor? Bir yazsanıza. Ben de karşılığında bilim ve beraberinde mantığın "onları" neden yok ettiğini göstereyim. İnsanlık tarih boyunca bilinmeyeni ve anlamadıklarını tanrı ile ikame etmiş. Bu bilinen bir vakıa. Şimşek tanrısı, öfke, güneş tanrısı bilmemne..Bunlar açıklandıkça tanrı bir adım daha geri atmış. Şimşeklerin tanrıların öfkesi değil, bir doğa olayı olduğu anlaşılmış, ya da güneşin ne olduğu. Bu en basit örnek.

 

Ben yokluk yoktur, var mıdır diyorum, siz halen "yokluktan" öncesinden bahsediyorsunuz. Yokluk mantıksal bir zorunluluk mudur? Ya da bir başlangıç? Varlık özel ve sonrasında gelen bir durum mudur? Hani nerede bunun mantıksal zorunluluğu, gösterilmiş mi? Hayır. Bunlar sadece insansı yanılgılarınıza bağlı tümevarımlarınıza istinaden yaptığınız hatalı çıkarımlar.

Başlangıç mantıksal bir zorunluluk değil. Bunu gösterebilen olmadı. Varlığın hep varolmasının önündeki engel nedir? Bana tümevarımla değil, mantıksal zorunlulukla gelin. Bu işin bencesi yok. Varsa bile sadece bence diyeni bağlar, geri kalanları değil. Bence süper zenci var. Haydi bunu yanlışlayın bakalım. Yokluğunu gösterin. Ahlaka mugayır bir şey, tanrı o. Mantıksız mı dediniz? E insan mantığı dışında ya işte, mantıksız. Size makul gelmek zorunda değil.

 

Quote

Küfredenler derken, saldırganlara bir hitap olsa gerek, çünkü İslâm'da saldırmayana saldırlmaz, fikirleri başka diye.

 

Siz işkenceyi nereden çıkardınız dediniz, ben de bu örneği getirdim. Saldırganlığı falan bir kenara bırakın. Ben şunca basit insanlığımla, beşeriyatımla dahi bana küfredeni affedecek, hoş görebilecek durumda iken, bu işkence, bunca işkence de nesi? İşte size kitabınızdan buz gibi bir gerçek. Tanrınıza dair. Açıklayabiliyorsanız açıklayın.

 

1-)Tanrı vardır.

2-)Tanrı kısıtsızdır.

3-)O zaman (herşey) tanrı böyle olmasını istediği için böyle.

4-)Cehennem var.

 

Zorunlu Çıkarım:

5-) O zaman tanrı açık ve de seçik şekilde "sadisttir."

 

Bunun hiçbir şekilde kaçarı göçeri yok.

 

Bir yolu daha var tabii:

 

6-)..Tanrı sadist olamaz.

7-) O zaman Tanrı yoktur....(1) no.lu öncülümüz hatalıymış

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 67
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

 

Bunlar Allah'ın insanlara öğütlediği bir dua olamaz mı?! Bunda şaşılacak ne var ki!

Alay, aciz insanlara yakışır, çok ayıp.

Kuran Allah kelmı deyilmi.  bildiyin ata zeytine incire çekirdeye sina dağına vs yemin ediyor bunlarmı Allah kelamı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
13 hours ago, bir_akil_insan said:

 

apaçık bir kitaptan iki farklı görüş çıkıyor. bunlardan biri olan sizinki de

olamaz mı? gibi bir olasılık içeriyor. yani siz de emin değilsiniz apaçık kitapta allahın ne demeye çalıştığından.

 

sizce de bir sıkıntı yok mu burada? kitap apaçıksa, burada ne demeye çalıştığını, kimin konuştuğunu açık biçimde biliyor olmanız gerekmez mi?

Tabi ki bu bir öğreti; 'olamaz mı' derken bir ihtimali değil, doğrudan doğruya ve kasden yapılan alayın doğru olmadğını belirtmek istedim, yoksa bir tereddüdüm olduğundan değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Tabi ki bu bir öğreti; 'olamaz mı' derken bir ihtimali değil, doğrudan doğruya ve kasden yapılan alayın doğru olmadğını belirtmek istedim, yoksa bir tereddüdüm olduğundan değil.

 

insanlara öğütlediği bir dua olabileceğini siz çıkartıyorsunuz. ne yazık ki orada bir dua bulunmuyor. orada diğer ayetlerden farklı olduğunu gösteren hiçbir şey bulunmuyor. bunu söyleyin, bunu yapın dediği bir şey bulunmuyor.

fatiha suresi kafaya göre yazılmış büyü sözleri gibi. allahtan 3 şahıs olarak söz ederken, sonra ikinci şahsa dönüyor. yani duaysa bile saçma sapan birleştirilmiş iki duadan oluşuyor.

 

lütfen, kuşku bırakmayacak şekilde, böyle dua edin dediği yeri gösterebilir misiniz surede?

 

çünkü kuran allah sözü ise, allahın kendi kendine dua ettiğini düşüneceğiz. yok eğer bunları böyle yapın diyorsa, o zaman emir olan yapın nerede?

diğer yandan, kuran bir öğüt kitabı mıdır, yoksa bir emir kitabı mıdır? neyin öğüt, neyin emir olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

birçok soru varmış gibi görünse de aslında tek bir soru soruyorum: sizin anladığınız şeyin yalnızca kendi yorumunuz olduğunun farkında mısınız?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
16 hours ago, teflon said:

 

İnsanoğlu gücünün çok üstünde olması yeterli değil. Sonsuz olması gerekli. Bu da temelde alim-i ve kadir-i mutlaklığa karşılık geliyor.  Bu noktada ise sıfatlar çelişiyor. Yani insan zinhninin dışında, yok ve olamaz.

 

Zamandan ve mekandan bağımsızlık mefhumu insan zihni için mümkün değil. Bu nedenle bu mefhuma dayanarak yaptığınız her açıklamada, açıkladığınızı zannettiğiniz şeyi aslen "açıklamamış" oluyorsunuz. Kasıt yeterli değil, izah gerekli. İzah yok. Yani insan zihninin dışında, yok ve olamaz. Ayrıca öyle olsa bile yaratım "anından" itibaren zamana ve fizik kurallarına dahil olması gerekiyor ki, bu da onu sistemin bir parçası yapar.

 

Tanrıyı bilime, aslen mantığa ve insan zihnine sığdırmak, mantık çerçevesinde açıklayabilmek zorundasınız. Neden? Çünkü elimizdeki alet çantası bu. Biz bunlarla düşünüyor, kanıt ya da tanıt/ispat yapıyoruz. Çünkü biz şeyleri mantığımızla varlyoruz, ya da yokluyoruz. Biri çıkıp da "ben bir evli bekar gördüm" dediği zaman olamaz diyoruz. Ya da kare üçgen. Sizin iddia ettiğiniz şeyler ise tam olarak bu düzlemde. Kare üçgen. Tebrikler! Az önce tanrı yok dediniz. Kaldıramayacağı taşı yaratması analojisi bu yüzden klişe, ama bir o kadar da etkilidir. Sizin de kabul ettiğiniz üzere, tanrı "mantıksızdır". Çıkış noktanız yok. Siz fideist olun oturun inanın ama insanların "halihazırda" akılları, mantıkları ve bilimle ulaştıkları yer bu. Ulaşılması gereken yer bu. Bunu inkar edemezsiniz.

 

Tanrıya aklımızla ulaşmamız gerekmiyor mu? Mesele bu ise eğer, yok işte, daha tutarlı olan biziz, biz haklıyız. Şaşırılması gereken ise sizlersiniz.

Mesele inanmak ise eğer; yani kesinliğin olmadığı bir durum ise, o vakit inanmamak da bir opsiyon, hatta daha tutarlı olan opsiyon olmalı. Bir suç ya da kabahat olmamalı. İnanmamak neden kötüdür sahi?

 

Biri "şu kibrit kutusunun içinde fil var ama göstermem. İnananlara kola ısmarlayacam, inamayanaları odunla dövecem" diyor. Sizin inancınız bundan ibaret işte.

 

Tekrar etmek gerekirse, bu iş "olsa gerek"lerle olmuyor. Kitabınızda zaman kıstasları gayet net bir şekilde verilmiş. Kalanı ise sadece sizin zan ve yorumlarınız. Son kertede sizin sanı ve yorumlarınız esas alacak isek eğer, kitap nerede kaldı? Ne işe yaradı?

 

 

E vahyi kabul etmek için önce tanrıya inanmamız gerekiyor? Bu noktada ise yukarıda yazdıklarımıza dair bir kısır döngüye geri dönüyoruz. Vahiy yüzünden mi tanrı var, tanrı olduğu için mi vahyi kabul ediyoruz?

 

Hangi ayet?  Ayet yazmak çok zor bir iş mi? Tanrının neden varolması gerekiyor? Bir yazsanıza. Ben de karşılığında bilim ve beraberinde mantığın "onları" neden yok ettiğini göstereyim. İnsanlık tarih boyunca bilinmeyeni ve anlamadıklarını tanrı ile ikame etmiş. Bu bilinen bir vakıa. Şimşek tanrısı, öfke, güneş tanrısı bilmemne..Bunlar açıklandıkça tanrı bir adım daha geri atmış. Şimşeklerin tanrıların öfkesi değil, bir doğa olayı olduğu anlaşılmış, ya da güneşin ne olduğu. Bu en basit örnek.

 

Ben yokluk yoktur, var mıdır diyorum, siz halen "yokluktan" öncesinden bahsediyorsunuz. Yokluk mantıksal bir zorunluluk mudur? Ya da bir başlangıç? Varlık özel ve sonrasında gelen bir durum mudur? Hani nerede bunun mantıksal zorunluluğu, gösterilmiş mi? Hayır. Bunlar sadece insansı yanılgılarınıza bağlı tümevarımlarınıza istinaden yaptığınız hatalı çıkarımlar.

Başlangıç mantıksal bir zorunluluk değil. Bunu gösterebilen olmadı. Varlığın hep varolmasının önündeki engel nedir? Bana tümevarımla değil, mantıksal zorunlulukla gelin. Bu işin bencesi yok. Varsa bile sadece bence diyeni bağlar, geri kalanları değil. Bence süper zenci var. Haydi bunu yanlışlayın bakalım. Yokluğunu gösterin. Ahlaka mugayır bir şey, tanrı o. Mantıksız mı dediniz? E insan mantığı dışında ya işte, mantıksız. Size makul gelmek zorunda değil.

 

 

Siz işkenceyi nereden çıkardınız dediniz, ben de bu örneği getirdim. Saldırganlığı falan bir kenara bırakın. Ben şunca basit insanlığımla, beşeriyatımla dahi bana küfredeni affedecek, hoş görebilecek durumda iken, bu işkence, bunca işkence de nesi? İşte size kitabınızdan buz gibi bir gerçek. Tanrınıza dair. Açıklayabiliyorsanız açıklayın.

 

1-)Tanrı vardır.

2-)Tanrı kısıtsızdır.

3-)O zaman (herşey) tanrı böyle olmasını istediği için böyle.

4-)Cehennem var.

 

Zorunlu Çıkarım:

5-) O zaman tanrı açık ve de seçik şekilde "sadisttir."

 

Bunun hiçbir şekilde kaçarı göçeri yok.

 

Bir yolu daha var tabii:

 

6-)..Tanrı sadist olamaz.

7-) O zaman Tanrı yoktur....(1) no.lu öncülümüz hatalıymış

İnsanoğlu gücünün çok üstünde olması yeterli değil. Sonsuz olması gerekli. Bu da temelde alim-i ve kadir-i mutlaklığa karşılık geliyor.  Bu noktada ise sıfatlar çelişiyor. Yani insan zinhninin dışında, yok ve olamaz.
 
Zamandan ve mekandan bağımsızlık mefhumu insan zihni için mümkün değil. Bu nedenle bu mefhuma dayanarak yaptığınız her açıklamada, açıkladığınızı zannettiğiniz şeyi aslen "açıklamamış" oluyorsunuz. Kasıt yeterli değil, izah gerekli. İzah yok. Yani insan zihninin dışında, yok ve olamaz. Ayrıca öyle olsa bile yaratım "anından" itibaren zamana ve fizik kurallarına dahil olması gerekiyor ki, bu da onu sistemin bir parçası yapar.

 

 

Bunlar dayanaksız kuru lâflar, gerçekliği yok, sonsuz olduğunu söylüyorum zâten.
İnsan zihninin içinde olması gerektiğini niçin, neye dayanarak söylüyorsun? '...öyle olsa bile...' diyorsun, bu bir çelişki!
Sistemin içinde niçin illâki olması gerekiyor?...

---------------------------------------------------------------------------
Tanrıyı bilime, aslen mantığa ve insan zihnine sığdırmak, mantık çerçevesinde açıklayabilmek zorundasınız. Neden? Çünkü elimizdeki alet çantası bu. Biz bunlarla düşünüyor, kanıt ya da tanıt/ispat yapıyoruz. Çünkü biz şeyleri mantığımızla varlyoruz, ya da yokluyoruz. Biri çıkıp da "ben bir evli bekar gördüm" dediği zaman olamaz diyoruz. Ya da kare üçgen. Sizin iddia ettiğiniz şeyler ise tam olarak bu düzlemde. Kare üçgen. Tebrikler! Az önce tanrı yok dediniz. Kaldıramayacağı taşı yaratması analojisi bu yüzden klişe, ama bir o kadar da etkilidir. Sizin de kabul ettiğiniz üzere, tanrı "mantıksızdır". Çıkış noktanız yok. Siz fideist olun oturun inanın ama insanların "halihazırda" akılları, mantıkları ve bilimle ulaştıkları yer bu. Ulaşılması gereken yer bu. Bunu inkar edemezsiniz.
 
Tanrıya aklımızla ulaşmamız gerekmiyor mu? Mesele bu ise eğer, yok işte, daha tutarlı olan biziz, biz haklıyız. Şaşırılması gereken ise sizlersiniz.
Mesele inanmak ise eğer; yani kesinliğin olmadığı bir durum ise, o vakit inanmamak da bir opsiyon, hatta daha tutarlı olan opsiyon olmalı. Bir suç ya da kabahat olmamalı. İnanmamak neden kötüdür sahi?
 
Biri "şu kibrit kutusunun içinde fil var ama göstermem. İnananlara kola ısmarlayacam, inamayanaları odunla dövecem" diyor. Sizin inancınız bundan ibaret işte.
 
Tekrar etmek gerekirse, bu iş "olsa gerek"lerle olmuyor. Kitabınızda zaman kıstasları gayet net bir şekilde verilmiş. Kalanı ise sadece sizin zan ve yorumlarınız. Son kertede sizin sanı ve yorumlarınız esas alacak isek eğer, kitap nerede kaldı? Ne işe yaradı?


Tanrı'yı ispatlamak çabası boşuna, Tanrı, klasik, bilimsel methotlara sığmaz, bilime sığmaz,Tanrı aşkındır; ancak sezgilerle, kişisel olarak kabul edilebilir.
Bilimin de bir tanrı olup olmadığını ispatlamak gibi bir uğraşısı da yok zâten.
İnanmamak kötü, niçin? Bunca olağanüstülüğe, bunca âyet, işarete rağmen, hâlâ üstün bir gücü kabul etmemek,edememek kötü olsa gerek.
'Olsa gerek' sözünü kullanıyorum, çünkü bu kişisel yorumumun bu olduğunu vurgulamak için.
'Kitap nerede kaldı' demişsin, Kitap'ı yorumluyorum zâten,okumasam nasıl yorumlarım?!

------------------------------------------------------------------------------------ 
E vahyi kabul etmek için önce tanrıya inanmamız gerekiyor? Bu noktada ise yukarıda yazdıklarımıza dair bir kısır döngüye geri dönüyoruz. Vahiy yüzünden mi tanrı var, tanrı olduğu için mi vahyi kabul ediyoruz?
 
Hangi ayet?  Ayet yazmak çok zor bir iş mi? Tanrının neden varolması gerekiyor? Bir yazsanıza. Ben de karşılığında bilim ve beraberinde mantığın "onları" neden yok ettiğini göstereyim. İnsanlık tarih boyunca bilinmeyeni ve anlamadıklarını tanrı ile ikame etmiş. Bu bilinen bir vakıa. Şimşek tanrısı, öfke, güneş tanrısı bilmemne..Bunlar açıklandıkça tanrı bir adım daha geri atmış. Şimşeklerin tanrıların öfkesi değil, bir doğa olayı olduğu anlaşılmış, ya da güneşin ne olduğu. Bu en basit örnek.
 
Ben yokluk yoktur, var mıdır diyorum, siz halen "yokluktan" öncesinden bahsediyorsunuz. Yokluk mantıksal bir zorunluluk mudur? Ya da bir başlangıç? Varlık özel ve sonrasında gelen bir durum mudur? Hani nerede bunun mantıksal zorunluluğu, gösterilmiş mi? Hayır. Bunlar sadece insansı yanılgılarınıza bağlı tümevarımlarınıza istinaden yaptığınız hatalı çıkarımlar.
Başlangıç mantıksal bir zorunluluk değil. Bunu gösterebilen olmadı. Varlığın hep varolmasının önündeki engel nedir? Bana tümevarımla değil, mantıksal zorunlulukla gelin. Bu işin bencesi yok. Varsa bile sadece bence diyeni bağlar, geri kalanları değil. Bence süper zenci var. Haydi bunu yanlışlayın bakalım. Yokluğunu gösterin. Ahlaka mugayır bir şey, tanrı o. Mantıksız mı dediniz? E insan mantığı dışında ya işte, mantıksız. Size makul gelmek zorunda değil.


Bütün evreni bir kitap olarak düşünüp yorumluyorum öncelikle, tıpkı Kur'an'ın istediği gibi.

Sana bir âyet yazayım, yani kopyalıyayım Diyanet'ten:

 

Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar. İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse, onun için nur diye bir şey yoktur. (Nur 40)

 

O günkü insanlar derin denizlerdeki karanlığı nereden bilecekler? Çok ilginç;belki de hayatında(bırak derin denizi!) bir deniz bile görmemiş insanların döneminde varolan Kur'an'da geçiyor bu!
-------------------------------------------------------------------------------------
Siz işkenceyi nereden çıkardınız dediniz, ben de bu örneği getirdim. Saldırganlığı falan bir kenara bırakın. Ben şunca basit insanlığımla, beşeriyatımla dahi bana küfredeni affedecek, hoş görebilecek durumda iken, bu işkence, bunca işkence de nesi? İşte size kitabınızdan buz gibi bir gerçek. Tanrınıza dair. Açıklayabiliyorsanız açıklayın.
 
1-)Tanrı vardır.
2-)Tanrı kısıtsızdır.
3-)O zaman (herşey) tanrı böyle olmasını istediği için böyle.
4-)Cehennem var.
 
Zorunlu Çıkarım:
5-) O zaman tanrı açık ve de seçik şekilde "sadisttir."
 
Bunun hiçbir şekilde kaçarı göçeri yok.
 
Bir yolu daha var tabii:
 
6-)..Tanrı sadist olamaz.
7-) O zaman Tanrı yoktur....(1) no.lu öncülümüz hatalıymış


Cennet-cehennem, insanları korkutmak için var bence ve mahiyetleri hakkında yorum yapılabilir, acaba gerçekten bir mekân mı yoksa bir hâli mi temsil ediyorlar? Emin değilim. Ama gerçeklikleri hakkında şüphem yok, hayatımızın içinde de acı-tatlı yaşamıyor muyuz?
 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, bir_akil_insan said:

 

insanlara öğütlediği bir dua olabileceğini siz çıkartıyorsunuz. ne yazık ki orada bir dua bulunmuyor. orada diğer ayetlerden farklı olduğunu gösteren hiçbir şey bulunmuyor. bunu söyleyin, bunu yapın dediği bir şey bulunmuyor.

fatiha suresi kafaya göre yazılmış büyü sözleri gibi. allahtan 3 şahıs olarak söz ederken, sonra ikinci şahsa dönüyor. yani duaysa bile saçma sapan birleştirilmiş iki duadan oluşuyor.

 

lütfen, kuşku bırakmayacak şekilde, böyle dua edin dediği yeri gösterebilir misiniz surede?

 

çünkü kuran allah sözü ise, allahın kendi kendine dua ettiğini düşüneceğiz. yok eğer bunları böyle yapın diyorsa, o zaman emir olan yapın nerede?

diğer yandan, kuran bir öğüt kitabı mıdır, yoksa bir emir kitabı mıdır? neyin öğüt, neyin emir olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

birçok soru varmış gibi görünse de aslında tek bir soru soruyorum: sizin anladığınız şeyin yalnızca kendi yorumunuz olduğunun farkında mısınız?

 

Evet, benim yorumum; herkesin bir yorumu olmalı, sen hiç yorum yapmaz mısın okuduğun şey hakkında?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Evet, benim yorumum; herkesin bir yorumu olmalı, sen hiç yorum yapmaz mısın okuduğun şey hakkında?

 

 

allahın sözleri yorumlanacak şeyler midir?

allah size, alın düşünün diye mi vermiş kuranı?

 

sanıyorum ki siz hiç kuran da okumamışsınız. kuranda düşünülecek bir şey yoktur. öyle seçimlik bir şey de yoktur. kuranı birebir uygulamanız gerekir. yorum diye bir şey olamaz.

 

bakınız:

maide 101

Ey inananlar, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur'ân indirilirken bunlara ait bir şey sorarsanız hükmü açıklanır size, halbuki Allah geçmişti ondan, ona ait hükmü bildirmemişti ve Allah, suçları örter, rahîmdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 17.08.2017 at 19:01, bir_akil_insan said:

allahın sözleri yorumlanacak şeyler midir?

allah size, alın düşünün diye mi vermiş kuranı?

Hlç Kuranı okumadıın mı, 'akıl etmez misiniz,hiç ddüşünmez misiniz....'gibi ibarelri   hiç ğörmedin mi?! Kuran aklını kulllanmaya çağıran bir kitaptır..

 

On 17.08.2017 at 19:01, bir_akil_insan said:

sanıyorum ki siz hiç kuran da okumamışsınız. kuranda düşünülecek bir şey yoktur. öyle seçimlik bir şey de yoktur. kuranı birebir uygulamanız gerekir. yorum diye bir şey olamaz.

Tefsir diye birşey duymadın mı hiç?! Piyasada binlerce var.

 

On 17.08.2017 at 19:01, bir_akil_insan said:

bakınız:

maide 101

Ey inananlar, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kur'ân indirilirken bunlara ait bir şey sorarsanız hükmü açıklanır size, halbuki Allah geçmişti ondan, ona ait hükmü bildirmemişti ve Allah, suçları örter, rahîmdir.

Bazıları Hz. Peygamber'e (s.a) ne dünyalık işler için pratik bir fayda taşıyan, ne de manevî yücelişe yol açacak olan yersiz gereksiz sorular sormaya alışmışlardı. İşte bu ayet bu tür soruların sorulmasını yasaklamaktadır. 

Tefsirlerde daha çok ayrıntı var, kopyala- yapıştır yapmııyayım şimdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Hlç Kuranı okumadıın mı, 'akıl etmez misiniz,hiç ddüşünmez misiniz....'gibi ibarelri   hiç ğörmedin mi?! Kuran aklını kulllanmaya çağıran bir kitaptır..

 

Tefsir diye birşey duymadın mı hiç?! Piyasada binlerce var.

 

Bazıları Hz. Peygamber'e (s.a) ne dünyalık işler için pratik bir fayda taşıyan, ne de manevî yücelişe yol açacak olan yersiz gereksiz sorular sormaya alışmışlardı. İşte bu ayet bu tür soruların sorulmasını yasaklamaktadır. 

Tefsirlerde daha çok ayrıntı var, kopyala- yapıştır yapmııyayım şimdi.

 

İşte sıkıntı burada başlıyor. Siz dini bırakmış, sizi rahatlatan tefsirlere kaymışsınız.

 

kuran diyor ki: açıklandığında, hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın.

 

siz diyorsunuz ki: yersiz sorular soruyorlardı.

 

kuran diyor ki: açıklanır, ama hoşunuza gitmez.

 

kuran diyor ki: sorduğun sorunun yanıtı, senin hoşuna gitmez. sorma.

 

bu kitabı yazdığını sandığınız tanrınız, diyor ki: öğrenmek için bir şey sormak istediğinde, alacağın yanıtı da bilmiyorsun. ama ben biliyorum ve bu yanıt senin hoşuna gitmez. o yüzden en iyisi sorma.

 

tabii ki, şunun da farkında değilsiniz. tanrı sandığınız arap şöyle devam ediyor: indirilirken sorun, o zaman açıklanır.

 

kuran indirilmiş bitmiş. indirilirken soramayız artık. artık demek ki hiçbir şey soramayız. soru sorma devri muhammedin ölümü ile bitmiş.  artık bir şey sormak yok.

 

gerçekte ise olan şu görünüyor: uydurulmuş din üzerine sorular sorulmaya başlanmış ve birisinin bu soranları korkutması gerekmiş. Çünkü sorular, bu uyduruk inancın temelini sarsabilecek yerlere gitmeye başlamış. Ne de olsa hiçbir tanrısallığı bulunmayan uydurukçular, bir yerden sonra, kara cahil arabın bile anlayabileceği şekilde saçmalamaya başlayacaklarından ya da kara cahil arabın ayıkacağından çekinmiş. e be çingen arap; uydurduğun dinin tek bileni ve allahla aradaki tek hat da sensen, tabii ki millet gelip sana soru yağdıracak, ne sandındı? 

 

 

kuranda akıl etmek ya da düşünmek diye söyledikleri kısımların hepsi inanmak üzerinedir.

 

Örneğin:

 

Muminun 80

 

O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

 

Yukarda yazılanların hiçir ilişkisi bulunmuyor. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi diye bir şey yoktur. Gece, dünyanın dönmesi nedeni ile güneş ışığından uzak kalınan zaman dilimidir ve bir yerde gece iken, diğer yerde gündüzdür. Ama kurana göre, gece ile gündüz farklı varlıklardır. Allahın dirilttiğini de göremedik. Tarihte bilimsel olarak  dirilen (ölümden kısa süre sonrası olaylar dışında) kimse bulunmuyor ve yine öldürmek de oldukça kolaydır. Bir insanı öldürmek için yeterli eylemi gerçekleştirdiğinizde, arap tanrısı bu konuda ileri ya da geri yönde hiçbir şey yapamaz. Kafası, boynundan kesilmiş birini, ibret olarak canlı tutamaz ya da canlandıramaz (bilimsel gelişmeleri beklerse, belki birkaç on yıl saonra yapabilir ama) 

 

Asla olmamış ve olmayacak ve bilimsel olarak tümden yanlış şeyleri öne sürerek akıl etmemizi bekleyen bir tanrı var diyorsunuz. Hayır, kuranda akıl etmek diye bir şey yoktur.

Çünkü akıl ile kastettiği, düşünmek değildir. Buyrun, biraz etimoloji:

 

http://www.islamiyorumdergisi.com/kuranda-akil-kavrami-hamdi-tayfur/

 

İsfehani, Müfredat’ta kelimenin kök anlamını şu şekilde vermektedir: “(Bir nesneyi) yakalamak veya bırakmamak üzere tutmak, alıkoymak, korumak veya ona yapışmak ve(ya)  bunları istemek ya da bunlara yönelmek.”[1] Örneğin, “devenin, ön baldırıyla kolunu katlayıp bunları kolunun ortasından köstek bağıyla ya da ipiyle (ıkalun) bağlanması (aklü el baırı bil ıkal) ve ilacın karnı sıkıca tutması, kavraması ele geçirmesi ya da yakalaması (akli eddeveei elbatne)” gibi. Aynı şekilde “dilin tutulması”, “saçın taranması” bu kelimeyle ifade edilir. Kaleye de “ma’kıl” denmiştir. Diyeti ve koyun-kuzudan alınan yıllık zekatı ifade etmek için de kelimenin türevleri kullanılmaktadır.[2] İlk Arap filologlarından Sa’leb kelimeye “imtina etmek” anlamını verirken, Cevheri ise “sığınak” manasını vermektedir.[3]

 

Kelimenin kök anlamıyla ilgili kullanılışlarına dair Arap dilinden pek çok örnek verilmektedir. Biz bunların tümünü burada sıralamayacağız. Aslında yukarıda verilen örneklerle birlikte tüm kullanımlar temel iki anlama işaret etmektedir; bunlardan birincisi “bağlamak”, ikincisi ise “engellemek veya korumak” tır. Engelleme veya koruma olumsuz ve zararlı bir duruma karşı yapılır. Aslında her iki kök anlamının da birbirine yakın veya birbirini gerektiren anlamlar olduğunu söyleyebiliriz. “Bağlamak”  bağlananın kendisine ve dışındakilere vereceği zarardan korunması ve engellenmesi amacıyla “tutulması”; “engellemek ve korumak” ise dışarıdakilerin içerdekilere vereceği zararı ortadan kaldırmak için “tutulması” anlamına gelmektedir. İp yani “ıkal” devenin hem kaçmasını hem de çevresindekilere zarar vermesini, kale yani “ma’kıl” ise dışarıdakilerin kale içindekilere zarar vermesini engeller.

 

 

Akıl kavramı, bağlamak ve engellemek ya da korumak şeklinde geçiyor. Yani, bir şeye bağlanmak, tutunmak ya da sakınmak anlamı var. Bu durumda, kurandaki akıl etmiyor musunuz denilen kısımlar aslında, hala islama/allaha bağlanmaz mısınız ya da hala allahtan sakınmaz mısınız anlamlarına geliyor.

 

Bu akıl konusu, tıpkı oku emrine benziyor. Okuma sözcüğünün, sesli olarak duyurma ve tekrarlama olan asıl anlamından kayması nedeni ile bugünkü anlamı ile alınarak aaa allah bize araştırmayı emrediyor gibi bir yanlış inanç türetilmesi gibi, akıl sözcüğünün asıl anlamından kayması ile aa allah düşünmeyi emrediyor inancı türetilmiş. İlgisi yoktur. Kurana göre, düşünmek zararlıdır.Kuranda, düşünmekle gerçekten ilgili ayetler de bulabilirsiniz ve fakat bunlar da yine hoşunuza gitmeyecektir :)

 

Mudessir 18-26

Şüphe yok ki o, iyice bir düşündü de kendince ölçtü biçti.

Geberesice nasıl da ölçtü biçti.

Sonra gene de geberesice, nasıl da ölçtü biçti. (allah u mad? ye he mad!)

Sonra baktı.

Sonra kaşını çattı, suratını astı,

sonra ardını döndü ve ululanmaya kalkıştı.

Derken bu, ancak dedi, eskiden beri söylenegelen bir büyü.

Bu ancak insan sözü.

Onu yakıcı cehenneme atarım.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu mekansiz allah mekanları yaratirken dunyadaki tum kum taneleri kadar gezegen yaratıp, sadece tek kum tanesi uzerinde tum oyununu kurmuş. Ustelik de butun kum tanelerini, bu tek kum tanesinin icinde yaşamış bir sapık arapın yuzu suyu hurmetine yaratmış. Bu allah, kendisine inananlar kadar gerizekali.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, bir_akil_insan said:

 

İşte sıkıntı burada başlıyor. Siz dini bırakmış, sizi rahatlatan tefsirlere kaymışsınız.

Bir önceki yazında, İslam'da yorum yoktur diyordun şimdi de tefsirlerden şikayet  ediyorsun. Bir sürü yorum var,  seç, son karar senin.

 

Just now, bir_akil_insan said:

kuran diyor ki: açıklandığında, hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın.

 

siz diyorsunuz ki: yersiz sorular soruyorlardı.

 

kuran diyor ki: açıklanır, ama hoşunuza gitmez.

 

kuran diyor ki: sorduğun sorunun yanıtı, senin hoşuna gitmez. sorma.

 

bu kitabı yazdığını sandığınız tanrınız, diyor ki: öğrenmek için bir şey sormak istediğinde, alacağın yanıtı da bilmiyorsun. ama ben biliyorum ve bu yanıt senin hoşuna gitmez. o yüzden en iyisi sorma.

 

tabii ki, şunun da farkında değilsiniz. tanrı sandığınız arap şöyle devam ediyor: indirilirken sorun, o zaman açıklanır.

Bak son cümle sormanı istiyor,önceki sormamanın bir sebebi var,tefsirden anlaşılmıyor mu?

 

Just now, bir_akil_insan said:

 

kuran indirilmiş bitmiş. indirilirken soramayız artık. artık demek ki hiçbir şey soramayız. soru sorma devri muhammedin ölümü ile bitmiş.  artık bir şey sormak yok.

 

gerçekte ise olan şu görünüyor: uydurulmuş din üzerine sorular sorulmaya başlanmış ve birisinin bu soranları korkutması gerekmiş. Çünkü sorular, bu uyduruk inancın temelini sarsabilecek yerlere gitmeye başlamış. Ne de olsa hiçbir tanrısallığı bulunmayan uydurukçular, bir yerden sonra, kara cahil arabın bile anlayabileceği şekilde saçmalamaya başlayacaklarından ya da kara cahil arabın ayıkacağından çekinmiş. e be çingen arap; uydurduğun dinin tek bileni ve allahla aradaki tek hat da sensen, tabii ki millet gelip sana soru yağdıracak, ne sandındı? 

Hz Muhammed öldükten sonra kime sorcan?

Eldeki verilerle  akıl yürütmelisin.

 

Just now, bir_akil_insan said:

kuranda akıl etmek ya da düşünmek diye söyledikleri kısımların hepsi inanmak üzerinedir.

 

Örneğin:

 

Muminun 80

 

O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

 

Yukarda yazılanların hiçir ilişkisi bulunmuyor. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi diye bir şey yoktur. Gece, dünyanın dönmesi nedeni ile güneş ışığından uzak kalınan zaman dilimidir ve bir yerde gece iken, diğer yerde gündüzdür. Ama kurana göre, gece ile gündüz farklı varlıklardır. Allahın dirilttiğini de göremedik. Tarihte bilimsel olarak  dirilen (ölümden kısa süre sonrası olaylar dışında) kimse bulunmuyor ve yine öldürmek de oldukça kolaydır. Bir insanı öldürmek için yeterli eylemi gerçekleştirdiğinizde, arap tanrısı bu konuda ileri ya da geri yönde hiçbir şey yapamaz. Kafası, boynundan kesilmiş birini, ibret olarak canlı tutamaz ya da canlandıramaz (bilimsel gelişmeleri beklerse, belki birkaç on yıl saonra yapabilir ama) 

 

Asla olmamış ve olmayacak ve bilimsel olarak tümden yanlış şeyleri öne sürerek akıl etmemizi bekleyen bir tanrı var diyorsunuz. Hayır, kuranda akıl etmek diye bir şey yoktur.

Çünkü akıl ile kastettiği, düşünmek değildir. Buyrun, biraz etimoloji:

 

http://www.islamiyorumdergisi.com/kuranda-akil-kavrami-hamdi-tayfur/

 

İsfehani, Müfredat’ta kelimenin kök anlamını şu şekilde vermektedir: “(Bir nesneyi) yakalamak veya bırakmamak üzere tutmak, alıkoymak, korumak veya ona yapışmak ve(ya)  bunları istemek ya da bunlara yönelmek.”[1] Örneğin, “devenin, ön baldırıyla kolunu katlayıp bunları kolunun ortasından köstek bağıyla ya da ipiyle (ıkalun) bağlanması (aklü el baırı bil ıkal) ve ilacın karnı sıkıca tutması, kavraması ele geçirmesi ya da yakalaması (akli eddeveei elbatne)” gibi. Aynı şekilde “dilin tutulması”, “saçın taranması” bu kelimeyle ifade edilir. Kaleye de “ma’kıl” denmiştir. Diyeti ve koyun-kuzudan alınan yıllık zekatı ifade etmek için de kelimenin türevleri kullanılmaktadır.[2] İlk Arap filologlarından Sa’leb kelimeye “imtina etmek” anlamını verirken, Cevheri ise “sığınak” manasını vermektedir.[3]

 

Kelimenin kök anlamıyla ilgili kullanılışlarına dair Arap dilinden pek çok örnek verilmektedir. Biz bunların tümünü burada sıralamayacağız. Aslında yukarıda verilen örneklerle birlikte tüm kullanımlar temel iki anlama işaret etmektedir; bunlardan birincisi “bağlamak”, ikincisi ise “engellemek veya korumak” tır. Engelleme veya koruma olumsuz ve zararlı bir duruma karşı yapılır. Aslında her iki kök anlamının da birbirine yakın veya birbirini gerektiren anlamlar olduğunu söyleyebiliriz. “Bağlamak”  bağlananın kendisine ve dışındakilere vereceği zarardan korunması ve engellenmesi amacıyla “tutulması”; “engellemek ve korumak” ise dışarıdakilerin içerdekilere vereceği zararı ortadan kaldırmak için “tutulması” anlamına gelmektedir. İp yani “ıkal” devenin hem kaçmasını hem de çevresindekilere zarar vermesini, kale yani “ma’kıl” ise dışarıdakilerin kale içindekilere zarar vermesini engeller.

 

 

Akıl kavramı, bağlamak ve engellemek ya da korumak şeklinde geçiyor. Yani, bir şeye bağlanmak, tutunmak ya da sakınmak anlamı var. Bu durumda, kurandaki akıl etmiyor musunuz denilen kısımlar aslında, hala islama/allaha bağlanmaz mısınız ya da hala allahtan sakınmaz mısınız anlamlarına geliyor.

 

Bu akıl konusu, tıpkı oku emrine benziyor. Okuma sözcüğünün, sesli olarak duyurma ve tekrarlama olan asıl anlamından kayması nedeni ile bugünkü anlamı ile alınarak aaa allah bize araştırmayı emrediyor gibi bir yanlış inanç türetilmesi gibi, akıl sözcüğünün asıl anlamından kayması ile aa allah düşünmeyi emrediyor inancı türetilmiş. İlgisi yoktur. Kurana göre, düşünmek zararlıdır.Kuranda, düşünmekle gerçekten ilgili ayetler de bulabilirsiniz ve fakat bunlar da yine hoşunuza gitmeyecekti

sevgili kardeşim,,

İyi  ya,  hayat  ve sorunlarıyla bağ kuruyorsuun ya!

Âyet'e gelince: gece-gündüz ihtilâfını araştır demek istiyor, böylece Allah'ın bir âyetini görebilrsin;

böyle olmuş olmalı ki; Emeviler daha 9. yy'da  Dünya'nın kendı ekseni  etrafında döndüğünü  öğrenmişlerdi..

 

Aklın etimolojik  kökeninden çok, varlığı ve gerçekliği daha önemli.

Kur'an'da bir çok  yerde, 'tefekkür,  tezekkür, tedebbür...öğütleri var, bütün bunlar aklın faaliyeti değil mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, malta erigi said:

Bu mekansiz allah mekanları yaratirken dunyadaki tum kum taneleri kadar gezegen yaratıp, sadece tek kum tanesi uzerinde tum oyununu kurmuş. 

Sadece     Dünya üzerinde değil,akıllı  hayat  evrende   başka yerlerde de var ve onların da Resulleri  var, Nahl 49 (16/49) başka canlıların olduğunu söylüyor.

 

Just now, malta erigi said:

Üstelik de butun kum tanelerini, bu tek kum tanesinin icinde yaşamış bir sapık arapın yuzu suyu hurmetine yaratmış. Bu allah, kendisine inananlar kadar gerizekali.

''Levlâke levlâk'' Hadis'inden bahsediyorsun sanırım, tümüyle uydurma bir söz, Hadis bile sayılmıyor, kuru bir hurafe..

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Sevgili skeptikal,

Bu yazdıkların hep evren dahilinde bulunan ve evrenin işleyiş yasalarına tâbi olan bir tanrı düşünmenden kaynaklanıyor, klasik fizik kuralları da, kuantum fizik kuralları da(ya da belirsizlikleri de)bir kanun koyucuyu gösteriyor.

 

Sanki şu âyette olduğu gibi:

 

''O yarattı, düzene koydu, takdir etti de,doğru yolu gösterdi. (Alâ suresi 2)

 

Dinler dememek lazım, çünkü birtek din var; diğerleri hep insan elinin karıştığı, insanın bozduğu,aslını yitirmiş din.

Sayın mmmrkl. Ben öyle düşünmüyorum, siz ilahınıza evren dahilindeki varlıkların özelliklerini yüklüyorsunuz, akıl-irade gibi, sorun burada. Bana zamansız, hiç değişmeyen bir varlığın nasıl düşünme eylemini gerçekleştirebileceğini açıklayabilir misin? Bu, "tekerlek hareket etmeden yuvarlanabilir" demeye benziyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'ı esas alarak bu tanrıyı yorumlayacak isek, zaten Allah için zaman kavramı vardır. o da, bin yıl / 50 bin yıl şeklinde, çelişkili olarak belirtilmiştir.

Allah'ın katı ise, "arş" denilen semanın üst katıdır. 

 

 

tarihinde Mindsurfer tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Birinci paragraftan anladığım kadarıyla, sen ''Tanrı yoktur'' demiyorsun,sadece o planlayıcıya Tanrı demiyorsun.

İşkence-kölelik falan filan... Nerden çıkartıyorsunuz bunları?!

 

Birşeyleri planlamak kişiyi tanrı yapıyorsa, insan neden tanrı değildir....?

Evreni oluşturacak unsurların tanrı olması gerektiğine nasıl karar verdik...?

Herşeyin ilk etkeninin mutlaka tanrı olması gerektiğine.... yani bunun tek, ölümsüz, inanılmaz güçte ve hayalet niteliğinde bir varlık olması gerektiğine hangi bilimsel ve mantıksal bulgularla ulaştık....?

 

"Kölelik işkence nereden çıkartıyorsunuz" gibi garip sorulardan önce kuran'ı okumanızda fayda var...;

Kuran'daki işkence emirlerine, cehenneme filan inanmıyorsanız müslüman değilsiniz demektir zaten....

"Rabbimiz" "Allahın kulları" gibi kelimeler bile köleliği ifade eder. yarattıklarının kendisine kölelik yapmasına muhtaç bir tanrı !!?

 

"Köleleriniz sizinle nasıl eşit olamıyorsa, ben de eşit olamam" gibi örneklemeler yapacak kadar, cahil cühela bir tanrı bozuntusunun evreni yarattığını iddia etmek, tüm evrene ve insanlığa hakarettir.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 hours ago, mmmrkl said:

Sadece     Dünya üzerinde değil,akıllı  hayat  evrende   başka yerlerde de var ve onların da Resulleri  var, Nahl 49 (16/49) başka canlıların olduğunu söylüyor.

 

''Levlâke levlâk'' Hadis'inden bahsediyorsun sanırım, tümüyle uydurma bir söz, Hadis bile sayılmıyor, kuru bir hurafe..

Yine bir reformist muslum. Nedense bize hep bunlardan geliyor. Nahl 49'u uzaylilardan bahsediliyormus gibi tefsir ediyor. Cunku 14 asırdır herkes salak, bir sen akillisin. Bakalim ayet ne diyor:

 

1.ve li allâhi: ve Allah'a

2.yescudu: secde ederler

3.mâ fî es semâvâti: semalarda olanlar

4.ve mâ fî el ardı: ve yeryüzünde olanlar

5.min dâbbetin: dabbelerden (yürüyen canlılardan)

6.ve el melâiketu: ve melekler

7.ve hum: ve onlar

8.lâ yestekbirûne: büyüklenmezler, kibirlenmezler

 

Min dabbetin (yuruyenler) kelimesi var. Bizdeki debelenme kelimesi de buradan geliyor. Bunlar yerdeki canlılar. Semavattakiler dedigi uçan hayvanlar, yani kuşlar. Dunya dışı olarak da melekleri ayrıca belirtiyor zaten. Baska galaksilerden bahsetmek icin zaten semavat demek uygun degil. Kıytırık arap kitabından ne anlam çıkaracağınızı şaşırdınız iyice.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, malta erigi said:

Yine bir reformist muslum. Nedense bize hep bunlardan geliyor. Nahl 49'u uzaylilardan bahsediliyormus gibi tefsir ediyor. Cunku 14 asırdır herkes salak, bir sen akillisin. Bakalim ayet ne diyor:

 

1.ve li allâhi: ve Allah'a

2.yescudu: secde ederler

3.mâ fî es semâvâti: semalarda olanlar

4.ve mâ fî el ardı: ve yeryüzünde olanlar

5.min dâbbetin: dabbelerden (yürüyen canlılardan)

6.ve el melâiketu: ve melekler

7.ve hum: ve onlar

8.lâ yestekbirûne: büyüklenmezler, kibirlenmezler

 

Min dabbetin (yuruyenler) kelimesi var. Bizdeki debelenme kelimesi de buradan geliyor. Bunlar yerdeki canlılar. Semavattakiler dedigi uçan hayvanlar, yani kuşlar. Dunya dışı olarak da melekleri ayrıca belirtiyor zaten. Baska galaksilerden bahsetmek icin zaten semavat demek uygun degil. Kıytırık arap kitabından ne anlam çıkaracağınızı şaşırdınız iyice.

Yerde olanlar demiş, melekler de demiş zaten, ayrıca dabbe diyor,dikkat et, baştan alaycı ve önyargılı yaklaşıyorsun,  böylece zaten kabul etmeyeceğini kendine en baştan telkin etmiş oluyorsun.

 

Reformist demişsin; zaman geçtikçe, yeni veriler ışığında yeni  yorumlar yapmak yanlış mı, sence?

tarihinde mmmrkl tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, skeptikal said:

Sayın mmmrkl. Ben öyle düşünmüyorum, siz ilahınıza evren dahilindeki varlıkların özelliklerini yüklüyorsunuz, akıl-irade gibi, sorun burada. Bana zamansız, hiç değişmeyen bir varlığın nasıl düşünme eylemini gerçekleştirebileceğini açıklayabilir misin? Bu, "tekerlek hareket etmeden yuvarlanabilir" demeye benziyor.

Soru aynı, dolayısıyla cevap ta aynı olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Mindsurfer said:

 

Kuran'ı esas alarak bu tanrıyı yorumlayacak isek, zaten Allah için zaman kavramı vardır. o da, bin yıl / 50 bin yıl şeklinde, çelişkili olarak belirtilmiştir.

 

Aksine bu sayıların zamanın göreceli ve çokluktan kinaye olduğunu, daha önce de yazmıştım.

 

Just now, Mindsurfer said:

Allah'ın katı ise, "arş" denilen semanın üst katıdır. 

 Bunu  nasıl bilebiliyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Mindsurfer said:

 

Birşeyleri planlamak kişiyi tanrı yapıyorsa, insan neden tanrı değildir....?

İnsanın herşeye gücü yetiyor diyebiliyorsan tanrı odur.

 

Just now, Mindsurfer said:

Evreni oluşturacak unsurların tanrı olması gerektiğine nasıl karar verdik...?

Bir tasarım görüyorsan, tasarımcıya 'tanrı' demek yanlış olmaz.

 

Just now, Mindsurfer said:

Herşeyin ilk etkeninin mutlaka tanrı olması gerektiğine.... yani bunun tek, ölümsüz, inanılmaz güçte ve hayalet niteliğinde bir varlık olması gerektiğine hangi bilimsel ve mantıksal bulgularla ulaştık....?

Buna sezgilerimle ulaşıyorum..Bazı Kur'an âyetlleri bana inanmayı telkin ediyor. Örneğin:

47- Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz biz, (onu) genişletici olanlarız. (Zariyat 47)

Just now, Mindsurfer said:

"Kölelik işkence nereden çıkartıyorsunuz" gibi garip sorulardan önce kuran'ı okumanızda fayda var...;

Bunlar İslam'ın kaldırmaya uğraştığı, Cahiliiye dönemi insanının uygulamaları,  Allah'ın istemediği şeyler.

 

Kur'an'ı oku demişsin; ellbette Kur' an'ı okuyup yorumlamaya çalışıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...