Jump to content

Recommended Posts

ÇEKİRGELER GİBİ

locusts-460x250.png

 

Hepsi de alçalmış bakışlarla mezarlarından çıkarlar. Tıpkı yayılan çekirgeler gibi. (54:7)

Çekirgelerin çıkmaları

Çekirgeler toprağın altından çıkmaları

 

Kitabımızın buraya kadar olan bölümlerinde Büyük Patlama ile Evren’in oluşumundan kıyametin gerçekleşip Dünya’nın ve Evren’in son bulmasına kadar olan süreci anlatan Kuran ayetlerinin mucizevi açıklamalarını ve bize düşündürdüklerini aktarmaya çalıştık. Kitabımızın ilk kısmının bu son bölümünde ise kıyametin gerçekleşmesinden sonra başlayacak ahiret sürecini anlatan alıntıladığımız ayetin mükemmel benzetmesini inceleyecek ve daha sonra ahiretin varlığı hakkında Kuran’ın bize düşündürdüklerine değinip kitabımızın ilk kısmını noktalayacağız.

Çekirge

Çekirge

Yukarıdaki ayette inkârcılara ahirette diriltilecekleri hatırlatılmakta, sonraki ayette ise bu günün inkârcılar için zor bir gün olacağı belirtilmektedir. Milyarlarca insanın topluca dirilişi ne kadar da müthiş bir sahnedir! Şaşkınlık… Pişmanlık… Korku… Herkes yalnız başına… Bir tek Allah’ın yardımının faydalı olabileceği bir gün… Dünya’da çok itibar edilen mevkilerin, ailelerin, paraların, mülklerin fayda etmediği bir gün… Geriye dönüşün olmadığı bir gün…

 

Çekirge sürüsü

Çekirge sürüsü

İşte o gün insanların mezarlarından çıkışı çekirgelere benzetilir. Peki neden çekirgelere? Allah neden bu örneği seçmiştir? Son yüzyılda haşereler üzerinde mikro kameralar ve sistemli gözlemle yapılan araştırmalar bize neden çekirgelerin örnek olarak gösterildiğini açıklamaktadır. Herşeyden önce çekirge sürüleri çok kalabalıktır. Milyarlarca çekirge bir araya gelerek kilometrelerce uzunluk ve genişlikteki kapkara bir yağmur bulutunu andırırlar. Bu sürülerin bazılarının 3-5 kilometre genişliğinde ve metrelerce derinlikte olduğu tespit edilmiştir.

Çekirgeler

Çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler.

Çekirgenin yumurtasını bırakması

Çekirgenin yumurtasını bırakması

Ayrıca çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler ve çekirge larvaları uzun bir müddet toprağın altında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkarlar. Nereden çıkarlar? Toprağın altından…

Şimdi örnek olarak Amerika’nın New England bölgesinde yaşayan çekirgeleri inceleyelim. Bu çekirgeler 17 yaşına bastıkları yılın Mayıs ayında, uzun yıllardan beri yaşadıkları yer altındaki karanlık yarıklardan toprak üzerine çıkarlar. Eğer insanlara “Sizi karanlık bir yere kapatacağız ve saatiniz olmadan, dış dünyayla bağlantınız olmadan 17 gün sonra hep beraber dışarı çıkacaksınız” deseniz, emin olun birçok insan 17 günlük süreyi bile doğru tahmin edemez. Dünya’dayken maddi bedeni mezara konmuş insanların, ahirette topluca yaratılmalarına bundan güzel örnek olur mu? Kısacası çekirgeler ve insanlar benzer şekilde

Yaprağın üzerinde bir çekirge

Yaprağın üzerinde bir çekirge

– Toprağın altında
– Uzun bir müddet kaldıktan sonra
– Topluca
– Çok kalabalık olarak
– Yeryüzüne çıkarlar

Kuran’da öğüt almamız için örnekler verilir. Bu örnekler üzerine düşünmemiz, hem Allah’ın verdiği örneklerin güzelliğini, hem de bu örneklerle kastedilen anlamları anlamamızı sağlayacaktır.

Rengarenk bir çekirge

Yaprağın üstünde rengarenk bir çekirge

İşte bunlar bizim insanlara verdiğimiz örneklerdir. Ancak bilgi sahiplerinden başkası bunlara akıl erdirmez. (29:43)

Gerçekten de insanlara, bu Kuran’da her türlü örneği verdik ki öğüt alsınlar. (39:27)

KURAN MUCİZELERİ AHİRETİN VARLIĞINI İSPATLAR

Kuran’ın çok büyük bir bölümü ahiretin varlığının anlatımına ayrılmıştır. Diyebiliriz ki; Allah’ın varlığı ve buna bağlı anlatımlardan sonra Kuran’ın en önemli haberi, ahiretin var olduğu, Dünya’da yaptıklarımızın, ahiretteki hayatımızı nasıl yaşayacağımızda etkili olacağıdır.

Kuran 1400 yıl önceden, hiç kimsenin o dönemlerde bilmesine imkan olmayan bilgileri, fizikten embriyoljiye, jeolojiden zoolojiye kadar vermektedir. Tüm bu birbirinden farklı konulara giren Kuran, hiçbir konuda kendi döneminin yanlış inançlarını, yanlış bilgilerini içermeden, her konuda tam isabetli, tam mükemmel olarak doğruları ortaya koymuştur.

İşte bu Kuran’ın en büyük iddiası, en büyük haberi Allah’ın varlığı, Allah’ın varlığının her şeyden daha önemli olduğu ve Allah’a ortaklar koşmamamızdır. İşte bu en önemli bilgi olan Allah’ın varlığını ortaya koyan Kuran’ın, yeryüzünde hiçbir alternatifi yoktur. Kuran, Allah’a inanç gibi en önemli konuyu ortaya koymuş ve insanların bu inancı kazanmasını sağlamıştır. Kuran, insanları inançsızlıktan, putperestlikten kurtarmış, aynı zamanda kendisinden önce gelen kitapları ve Peygamberleri de onaylamıştır. Kısacası Allah’ın varlığını ve Allah’ın varlığının önemini anlayanlar, bu konudaki inancı oluşturan Kuran’ın da önemini anlayacaklardır.

Hiçbir kitapta, hiçbir eserde, hiçbir yerde görülmeyen mucizeleri oluşturan Kuran, aynı zamanda en önemli görevi yerine getiren kitaptır. Kısacası Kuran;

1- Allah’ın varlığı gibi en önemli konuyu insanlara duyurur ve insanları Allah’a yöneltir.
2- Dünya’da eşi ve benzeri olmayan mucizeleri sergiler. Böylece hem kendisinin Allah’tan olduğunu, hem mesajlarının doğruluğunu ispatlar.

 

http://www.mucizeler.com/2011/03/cekirgeler-gibi/

Link to post
Sitelerde Paylaş

1400 yıl önce çekirgeler yumurtalarını emanetçiye mi bırakıyordu?Yine toprağın altına bırakıyordu..O çağda yaşayan insanlarında gözü ve beyni olduğuna göre çekirgenin topraktan çıkışını görmemeleri ve bilmemeleri imkansız..200.000 yıl doğayla iç içe yaşayan homo sapiens,çekirgelerin yerin altından çıktığını kuran mucizesi sayesinde öğrenmiş vay be..

Saçmalık..

Bu ayet'de bir mucize görebilmek için ölmüş çekirgenin toprağa gömülüp,tekrar dirilip çıktığını görmek gerekir.Mucize dediğin böyle olur,hemen iman ederiz.

 
Link to post
Sitelerde Paylaş

 

Emre: İşte o gün insanların mezarlarından çıkışı çekirgelere benzetilir.

Emre böyle mi oluyor kıyamet ?..

MÜSLÜMAN KIYAMETİ…..


 

Havada olağandışı bir ağırlık ve garip bir koku vardı. İnsan kendini derin bir yer altı mağarasında hissediyordu. Ovalara, savanalara, düz ve alçak yerlere koyu bir sis ve duman inmişti. Havada tek bir bulut bile yoktu. Etrafta  göz kamaştırıcı bir aydınlık vardı. Batıdan doğan güneş, gökyüzünde tepede hareketsiz duruyordu. Bütün ihtişamı ile dolunay doğmuş ve ay yarılmıştı. 

Yıldızların ışığının sönmesi ile birlikte gök de yarılmaya başlamış ve dağlar parça parça olarak etrafa savrulmuşlardı.  Gölgeler kaybolmuştu. Günler geceleri izlemiyordu artık. Birbirlerine çarparak parçalanan yıldızlarla beraber geceler de yok olmuştu. Güneşle ay bir araya gelmişti.

Rüzgarlar kesilmiş, büyük göller ve denizler durulmuştu. Büyük okyanuslar bile dalgasızdı. Bütün dünya derin bir sessizliğe bürünmüştü. Çalılar, çırpılar kıpırdamıyor, ağaçlarda dallar hareket etmiyor, yapraklar hışırdamıyordu. 

Hayvanlar alemi de derin bir sessizliği bürünmüştü. Kuşlar ötmüyor, cıvıldamıyor, kurtlar ulumuyor ve köpekler havlamıyordu. Olmadık yerlerde olmadık hayvanlar türemişti. 

Bir süre önce Dabbat-ül- arz yerden çıkmış ve insanlarla konuşmaya başlamıştı. Şehirlerin merkezlerinde aslan, kaplan, ayı ve diğer yırtıcı ve vahşi etobur hayvanlar küçük gruplar oluşturuyor, onlara eşlik eden geyik, ceylan, inek, koyun ve keçilerle birlikte omuz omuza dolaşıyorlardı.

Nesilleri çoktan tükenmiş bir takım garip hayvanlar peyda olmuştu. Dinozorlar geniş sürüler halinde nehir boylarında ve sahillerde ilerliyor, sonra ovalara yönelip, kalın sis tabakaları içinde kaybolup gidiyorlardı.  

Nehirler ters akıyordu! Balıklar başlarını sudan çıkarmış etrafı izliyor, bir çoğu kıyılarda ve nehir kenarlarında kuyrukları üzerinde dikiliyor ve yüzgeçleri üzerinde yürüyorlardı. Sudan çıkmaktan rahatsız olmuş görünmüyorlardı. Büyük balıklara, yunus ve balinalara okyanusların yanı sıra, nehir yataklarında,  büyük göl ve geniş su birikintilerinde de rastlanmaya  başlanmıştı. 

İnsanlar ortalıkta görünmüyorlardı. Herkes evine, barkına çekilmis, evsiz olanlar boş bina ve mağaralarda bir araya gelmişlerdi. Cadde ve sokaklar boştu. Hiç bir araç hareket etmiyordu. Uçaklar hava alanlarında hangarlara çekilmis, gemiler limanlarda ve açıklarda demirlemiş, trenler gar ve istasyonlarda uzun kuyruklar oluşturmuşlardı. Ne olduğunu ve daha nelerin olacağını henüz tam olarak idrak edememelerine rağmen insanlar, paniğe kapılmıyorlardı. Radyo ve televizyon istasyonları yayınlarını kesmişlerdi. Telefonlar ve diğer haberleşme araçları çalışmıyordu. İnsanlar birbirleri ile konuşmuyorlardı. Kimseden ses seda çıkmıyordu. Herkes bir köşeye çekilmis huşu içinde dua ediyordu. Dua ettiklerini gösteren tek belirti dudaklarının kıpırdamasıydı. Kimse acıkmıyor, susamıyor ve tuvalet gereksinimi duymuyordu. Bebekler ağlamıyor, çocuklar oyuncakları ile oynamadan sessizce bir kenarda oturuyor, kan ter içinde yüzen kadın ve erkekler korku dolu endişeli gözlerle etrafa ve birbirlerine bakıyorlar, bakışları ile etrafa dehşet saçıyorlardı. Cami, kilise, sinagog ve diğer mabed yerleri derin bir sessizliğe gömülmüştü. Ezan okunmuyor, kilise çanlari çalmıyor, gonglar Budist mabetlerini çınlatmıyordu. Bütün ibadet yerleri boştu. Hoca, imam, müezzin, papaz, haham ve budist rahipler ortadan kaybolmuşlardı. Papalıktan haber alınmıyordu. 

Bu olağanüstü durum altı gün sürdü. Bu süre içinde insanlar ve hayvanlar arasında doğan ve ölen olmadı. Ağaçlar tomurcuklanmadı, çimenler uzamadı. Hamile kadınlar ve dişi hayvanlar zamanları geldiği halde, doğurmadı. 

Yedinci gün güneş kararmaya başladı. 

İsrafil, sur-u İsrafil’in ilkini çaldı.

Bütün evrende yaşam sona ermek üzereydi. Azrail yeryüzüne inmiş, yaşayanların canını almaya başlamıştı. Kimse ölenlerin ardından ağlamıyordu. Anneler, bebek ve çocuklarını azraile bizzat teslim ediyorlar, kendi başlarına gelecek sonu sabır ve metanet içinde bekliyorlardı. 

Gün doğusundan, gün batısına kadar bütün gökyüzü önce sarı, sonra pembe, eflatun, mor ve kızıl bir renge büründü. Bu zemin üzeride beliren irili ufaklı, zifiri karanlık kara bulutlar, rüzgarsız havada büyük hızlarla hareket ediyorlardı. Arada bir şimşekler çakıyor ve yıldırımlar düşüyordu ama, hala ses çıkmıyordu.

 

Aniden, kızıl gökyüzünde kanatlı melekler belirdi. Geniş, beyaz kanatlarını çırpmadan havada uçuyorlardı. 

 

İsrafil, boruyu ikinci kere çaldı.

 

Bunu önce hafif bir mırıltı izledi. Bu mırıltı yayılmaya ve giderek gürleşmeye başladı. Bir süre sonra yerini derin bir uğultuya terketti. Sanki binlerce, yüzbinlerce, hatta milyonlarca insan hep bir ağızdan mırıldanıyor, konuşmaya ve birşeyler söylemeye çalışıyorlardı. Ne denildiği anlaşılmıyordu. İnsanlar dirilmeye, yerin dibinden yeryüzüne çıkmaya başlamışlardı. Önce eller toprağı yarıp yeryüzüne ulaşıyor, onu baş ve vücut izliyordu. Topraktan bitiyordu, insanlar. Yalnız mezarlıklardan değil, yerin hemen her arşınından çıkan bu insanlar, hep bereber mırıldana, homurdana, söylene,  bir yöne doğru ilerliyorlardı. Aralarında bebekler, çocuklar, her yaşta kadınlar ve erkekler vardı.  


 

Bir süre sonra yeryüzü ezan sesleri ile inlemeye başladı. Yalnız cami ve mescitlerden, Müslüman konutlarından değil, aynı zamanda kilise, sinagog ve mabetlerden de ezan sesleri yükselmeye başlamıştı. Artık kilise çanları çalmıyor, budist mabetlerinde gonga vurulmuyordu. Bütün insanlık hep bir ağızdan ezan okuyordu. Aralarında putataparların, ateistlerin, Yahudi, Hristiyan, Müslüman ve Budistlerin de olduğu, çoğu bugün için ölümden diriltilmiş milyarlarca insan, hep bir ağızdan topluca Allah-ü ekber çekerek, hesap verecekleri merciye doğru ağır adımlarla ilerliyorlardı.


 

Mahşer günü gelmişti……..    

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kim yazdı bilmiyorum ama güzel etkileyici bir tasvir olmuş. Tabii Kuran yazarları böyle şeyler yazmaktan son derece acizdirler. Kuran'da böyle edebi tasvirler sıfır denecek kadar azdır.

 

İncil bu konuda hiç fena değil:

 

Vahiy 6:1-8 – “Sonra Kuzu'nun[1] yedi mühürden birini açtığını gördüm. O anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, "Gel!" dediğini işittim. Bakınca beyaz bir at gördüm. Binicisinin yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı. Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın "Gel!" dediğini işittim. O zaman kızıl renkte başka bir at çıktı ortaya. Binicisine dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklar. Atlıya ayrıca büyük bir kılıç verildi. Kuzu üçüncü mührü açınca, üçüncü yaratığın "Gel!" dediğini işittim. Bakınca siyah bir at gördüm. Binicisinin elinde bir terazi vardı. Dört yaratığın ortasında sanki bir sesin şöyle dediğini işittim: "Bir ölçek buğday bir dinara, üç ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağına, şaraba zarar verme!" [2] Kuzu dördüncü mührü açınca, "Gel!" diyen dördüncü yaratığın sesini işittim. Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Binicisinin adı Ölüm'dü. Ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.”

 

[1] İsa'yı kastediyor. İsa tabii tekrar yeryüzüne dönüp mühürleri açmaya başlıyor.

[2] Bu anlaşılmaz gelebilir ama kıtlık ve fahiş piyasadan bahsediyor.

 

Beşinci ve yedinci mühürlerin kırılmasıyla zuhur eden olaylar giderek korkunçlaşıyor. Örneğin gökten sürekli kan yağıyor ve bütün sular kan oluyor, kimse su içemiyor filan. İncil kıyamet tasvirleri yönünden çok zengindir. İsa gökten inerken mühürleri açıp kıyameti başlatmasını, kendisinin mühletinin dolup cehenneme gitmesini önlemek için İblis İsa'yı engellemeye çalışır. Ejderha biçimine girerek önünü keser. Mikail yetişir ve İblise saldırır. Gökte korkunç bir savaş yaşanır. O hengamede İsa yeryüzüne iner.

 

Sade bunlar değil, Daniel tanrıya miraç yaptığında ona yedi mühür gösterilir. Tanrının maiyetinde 24 melek toplanıp görüşürler. Bu mühürleri kırma yetkisi kime verilecek? Kimseyi göremezler. Daniel de bu göreve layık görülmez. Tanrı bu görevi insanlar için kendini kurban edecek Kuzu'ya vereceğini meleklerden birine vahyeder ve o da açıklar.

 

Neyse, diyeceğim Kuran bu anlatımların yanına bile yaklaşamıyor. İlginç olan, Deccal imanı yeryüzünden kaldırıyor ve yeryüzünde refah, bolluk yaşatıyor. İnsanlar imansız ve refahtan şımarmışken kıyamet kopuyor. Anlatıma göre insanlar bütün kıyamet işaretlerine rağmen son bir suç daha işleyecekler: Aynen Kuzu'nun çarmıhta kurban edilmesi gibi ,bir masumu idam ediyorlar. Üstelik cellat da Kuzu'yu çarmıha geren idam mangasının komutanı. Kıyameti görmekle cezalandırılmış ve kıyamete kadar ömür verilmiş. Bu işkence bitsin de cezamı çekeyim diye bu son cinayetini de işleyecek. O masum can verdiği an son yedinci mühür de kırılıyor ve dünyanın artık sonunu getiren en korkunç olaylar oluyor. Çok uzak bir yörüngesi olan 12. gezegen Marduk yörüngesini anca kıyamette tamamlayabiliyor, hızla dünyaya yaklaşıyor ve çok yakın geçişiyle yeryüzünde ne var ne yok silip süpürüyor, hiç bir şey kalmıyor.

 

Kuran'da bunlar yeniden anlatılmak yerine, bunları onaylama yoluna gidilmiştir. Kuran edebi tasvirlerden yoksun bir düzenlemedir. 

 

Not: İncil kıyametinin filmi yapılmıştır. Yedinci İşaret. Başrolde Demi Moor. Ruhsuz doğacak son insan bireyini doğuracak kadın rolünde. Ruhsuz çocuk dünyaya gelir gelmez yedinci mühür kırılacak ve Marduk yeryüzünü süpürüp tümüyle yok edecek.

 

 

 


 

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

Konu sahibi pabucumun müslümanı yine taraflı, eksik bilgiler vermekten hiç gocunmuyor, muhtemelen yüzü de kızarmıyor.

Şimdi bu dindarın Tanrısının piyasada 25000(!) den fazla çekirge çeșidi olduğunu ve hemen hemen her ortamda hatta bazılarının tatlı suda bile yașadıklarını bilmediği kesin. Bunların içinde yumurtasını toprağın içine, dıșına ve bitkilere bırakan cinsler var.

Bunu da bilmediği kesin, bu yüzden çekirgelerin sadece toprağın altından çıktıklarını zannediyor.

Daha kaç kere söyleyeceğiz; kitabınız eksik ve yanlıș bilgilerden geçilmiyor.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Marduk ilk kez Babil kültüründe ortaya atılmıştır. Nerden çıkarıyorlarsa bu gezegenin 3661 yılda bir yörüngesini tamamlayıp dünyadan görülecek şekilde yakın geçiş yaptığını söylemişlerdir. Bu bilgiyi doğrulayan bir veri ortaya çıkmamıştır günümüze kadar.

 

Bu 3661 yılda bir geçişlerde dünyaya aşırı yakınlaşma olmamıştır fakat bazı olağan dışı gelişmeler olmuştur şeklinde bir inanç. Son geçişte ise yörüngede tanrı tarafından bir sapma ayarlanacak ve bu gezegen doğru dünya üzerine gelecek. Aşırı yakın geçişle korkunç kasırgalar dünya yüzeyini hallaç pamuğu gibi atacak. Yani ufuktan devasa bir gezegenin aniden doğup üzerimizden hızla geçip giderek battığını düşünürsek... Battığını göremeyiz! Dağlar ufalanıp kayalar yağacak, denizler havaya karışıp korkunç fırtınalar her yeri allak bullak edecek ve yeryüzü dümdüz olacak, dağ mağ okyanus mokyanus kalmayacak. Bu alan mahşer alanı olacak, dümdüz bir çöl. Güneş yakınlaşacak, yeryüzü kavrulurken insanlar diriltilecek. İnsanlar korkunç sıcağın altında oraya buraya koşturacaklar ama tek bir gölge bulamayacaklar. Her yer tıklım tıkış insanla dolu olduğu için koşuşturmadan dünya yüzü ter ile kaplanacak.

 

Çok zalimce anlatımlar değil mi... Bu tanrı üç dinde de psikopat bir manyak. Hayır  Deccal ne güzel yeryüzüne refah bolluk mutluluk getirmiş. Niye İsa mühür filan kırıp bu huzuru bozuyor değil mi ama! Deccal tek gözlü çok kudretli, mucize gibi işler yapan bir adam. İsa tarafından kılıçla öldürülecek.

 

Bazıları bunları İslamın anlatımları sanır. Hayır bunlar Hristiyan anlatımlarıdır. Anadolu'da Müslüm - Hrist kaynaşması ile islama aktarılan efsanelerdir. Müslümler buna bir de Mehdi eklemişledir.

 

Tabii Marduk olayında dünya düz olarak düşünülüyor. Ay Güneş gezegenler dünya etrafında dönüyor olarak düşünülüyor. Düz dünya yüzeyini Marduk yalayıp geçince ortalık birbirine giriyor. Tabii böyle bir çok yakın gezegen geçişi olsa, aksi taraftaki dünya yüzeyi de karmakarışık olur yani, onu da belirteyim. O yüzden bazı bilimciler böyle 3661 gibi net bir rakam verilmesinden de huylanıp bu Babilliler bir şey keşfetmiş olabilir mi ki diye uzaklarda güneş yörüngesinde bir gezegen arıyorlar ama bulunamadı. 

 

Eski pagan dinlerdeki Marduk tanrısı tek tanrı dinlerindeki Marduk meleği korkunç bir biçimde tasvir edilir. Bu genelde kızıl suratlı korkunç bakışlı uzun saçlı bir şeydir. Müslümler buna "müekkel melek" derler. Marduk gezegeninin yörüngesinden bu melek sorumludur. Tabii Müslümler resimli tasvir kullanmazlar. Bu onlara göre şirk ve büyük günahtır! :D Birileri çıkar Marduk meleğine tapar mapar şirk mirk olur aman resmini yapmayın! :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yedinci işaret filminin sonunu söylememek için kendimi zor tutuyorum, izlemeyen izleyecek olan olabilir diye. Final inançlı bir Hristiyanı yere serer, deli gibi ağlatır yani, İsa ile son ruhsuz çocuk bir arada! O sahne çok bitirim, Hristiyan olsam yere serilirdim o sahnede. Buna dayanacak bir Hristiyan yüreği düşünemiyorum, bu kadar vurucu sarsıcı film mi yapılır arkadaş! Ama tabii inançlı bir Hristiyan değilseniz sıradan gelir. Ben empati yeteneğime güvenen birisiyim, o yüzden bir Hristiyan yerine kendimi koyabiliyorum.

 

Yaptılar mı yapıyorlar, deli gibi kıskanıyorum. Bizde böyle şeyleri hayal etmek bile olanaksız. Bizde anca "baba! Annem nasıl bir kadındı!" "Senin nannen nbir nmelekti nyavrum!" :lol: "Ama o zaman niye bizi terketti?" "Nöyle ndeme nyavrum!" :D

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...