Jump to content

Yanlis bilgiler


Recommended Posts

 

 

Açıklamasını da yapabilir misin rica etsem

 

Görüntü elde edebilmek için birden fazla fotonun dik açıdan farklı bir açıyla (yani kesişecek şekilde) yüzeye temas etmeleri gerekir. 

 

2 foton için düşünülürse, görüntü oluşması için 2 fotondan en az birinin dik açıdan farklı bir açıyla gelmesi gerekecektir. Bu durumda her yansımada dik açıyla gelmeyen foton aynadan çıkmaya bir adım yaklaşacak ve en sonunda 2 ayna arasından kaçacaktır. Bu durumda hesaplanabilir belli bir sayıda görüntü oluşur.

 

2 ayna arasında sonsuz görüntü oluşturmanın (sonsuza giden diyelim)  tek yolu aynaların boyunun sonsuz olmasıdır. 

tarihinde NotImportant tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
 

wordle-science-pseudoscince-demarcation.

 

O kadar cok yanlis bilgi var ki... Merak ediyorum, insanlar neden bu sekilde evrimlestiler? Bu neye yaramis olabilir ki?

 

Neden cok fazla yanlis bilgi var ve insanlar buna inanma egilimindeler?

 

/ Genç insanlar bu şekilde muhabbet etmeyi severler. O ondan duyar buna anlatır, bu ikincisi gider 3'üncü kişiye anlatır. Cahil zihin böyle bir şey.

 

Bunun ilacı:

1) Felsefedir. Siyaset/ekonomi yerine felsefede gelişirseniz zihniniz gelişir. Her anlatılana kefal gibi atlamazsınız.

2) Lise döneminde bazı çocuklara aşırı güven duygusu gelir. Her şeyi anladıklarını zannederler. Bunun için de Üniversiteye gitmek lazım. Dediğin gibi çok bilgi var. Mesela gazetede "bilim haberleri" var. Da Bilim-teknik okuyan adamın bence Marie-Claire okuyan hatundan farkı yoktur. Bunlar eğlence amaçlıdır. Bilgi amaçlı değil. O yüzden en azından bir alanda üniversite düzeyinde 4 senelik eğitim şarttır. 1 alanda uzmanlaşırsan, diğer alanları anlama kapasiten de artar.

 

3) Hep söylüyorum. Abuk sabuk TV programından, gereksiz basından, propaganda içeriğinden uzak durmak gerek. Bunlar hepten kafa karıştırıcıdır. Kendi beynini kendin ziker hale gelirsin (Maalesef birçok insan da bu durumdadır)

 

Yani yöntem budur. Bilimsel yöntem diye bir şey var. O da senin kendi işin. Kimse seni senin yerine eğitemez.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Neden boyle evrimlestigimizi soruyorum ben.

 

İnsanların neden çok fazla yanlış bilgiye inanacak şekilde evrimleştiğini mi soruyorsun ? 

 

Bende sütün neden beyaz olduğunu merak ediyorum ? Pembe olsaydı olmaz mıydı sanki ?

 

Bu pek mantıklı bir soru gibi gelmedi bana.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

İnsanların neden çok fazla yanlış bilgiye inanacak şekilde evrimleştiğini mi soruyorsun ? 

 

Bende sütün neden beyaz olduğunu merak ediyorum ? Pembe olsaydı olmaz mıydı sanki ?

 

Bu pek mantıklı bir soru gibi gelmedi bana.

Gelmez tabi, cunku kafan o kadar dolu ki okudugunu bile anlamiyorsun.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Gelmez tabi, cunku kafan o kadar dolu ki okudugunu bile anlamiyorsun.

 

 

Üzgünüm, amacım konuya saldırmak değildi, ciddi olarak anlamadım. Sorun belki bendedir veya konuya yazan diğer anlamayan kişidedir. (Yada yazmayanlardadır.) 

 

Açıklamanı rica ediyorum. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

Üzgünüm, amacım konuya saldırmak değildi, ciddi olarak anlamadım. Sorun belki bendedir veya konuya yazan diğer anlamayan kişidedir. (Yada yazmayanlardadır.) 

 

Açıklamanı rica ediyorum. 

Daha ne kadar aciklayabilirim ki? Konuyu okudun mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Neden boyle evrimlestigimizi soruyorum ben.

 

Bunun tek bir nedeni var, o da insanın kendi iyi hissetmek zorunda olması. 

 

Zeka evrimleşirken algımız da evrildi, hatta algı zekadan önce ortaya çıktı. Çevresini algılayabilmeye başlayan atalarımız, neden sonuç ilişkisi de kurmaya başladı ve ortaya çok önemli birtakım sorular çıktı. Güneş niye ısıtıyordu ve kaybolunca niye hem üşüyorduk hem karanlık oluyordu, depremler, seller neden oluyordu, yağmur neden yağıyordu vb bir dolu soru vardı. Yani bu insanımsı atalar sadece avcılarıyla değil, doğayla da mücadele etmek ve kendini korumak zorundaydı; korkuyordu.

 

Bu belirsiz ve korku içinde yaşama durumu, insanın hem mental hem de fiziksel yapısı için inanılmaz bir baskı unsuruydu, kısıtlayıcı bir faktördü. Zekamız bu yüzden de evrilmiştir zaten. Zeka, birçok parçadan oluşan bir bütündür, insan kendi zekasının evrilmesini sağlamış (doğal baskı nedeniyle tabii), etrafını daha başarılı biçimde algılamış ve hayatta kalma şansını artırabilmiş.

 

Beyin boşluklardan hiç hoşlanmıyor ve mutlaka tatmin edilmek istiyor. İç dengemiz, yani homeostatis için boşlukların doldurulması şart. Hala da öyleyiz, aklımıza takılan ve bizi meşgul eden bir sorun varsa huzursuz, gergin olur oluruz ve diğer şeylere konstantre olmakta zorlanırız. Böyle durumlarda bizi tatmin edecek bir yanıt veya çözüme ihtiyaç duyarız ve o yanıtı bulana dek huzursuzluktan çıkamayız. 

 

Bilginin, bilimin olmadığı çağlarda insan yanıtı kendisi uyduruyor ve ona inanıyordu. Buna mecburdu iç dengesi için. Ve bu davranış birkaç bin yüz yıl boyunca böyle sürdü. Bilim ise, en iyi bakışla 19. yüz yılın ikinci yarısından sonra hareketlendi, yani ömrü sadece 150 yıl. 

 

Dolayısıyla yanlış bilgiye, hurafelere, sahte bilime inanma eğilimi içinde olmamız kadar doğal bir şey yok. Yararı da açık. Bilgi yanlış da olsa farketmiyor, insanların beynindeki o boşluk kolayca dolmuş olduğundan tatmin oluyor. O nedenle bilimsel kuşkuculuk dediğimiz şeyi yaymak, insanların bilginin gerçeğini merak etmesini sağlamak ve hatta bilimsel gerçekler açıkça ortadayken bile ikna etmek bu denli zor. 

 

Çok güzel bir soru sormuşsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

Bunun tek bir nedeni var, o da insanın kendi iyi hissetmek zorunda olması. 

 

Zeka evrimleşirken algımız da evrildi, hatta algı zekadan önce ortaya çıktı. Çevresini algılayabilmeye başlayan atalarımız, neden sonuç ilişkisi de kurmaya başladı ve ortaya çok önemli birtakım sorular çıktı. Güneş niye ısıtıyordu ve kaybolunca niye hem üşüyorduk hem karanlık oluyordu, depremler, seller neden oluyordu, yağmur neden yağıyordu vb bir dolu soru vardı. Yani bu insanımsı atalar sadece avcılarıyla değil, doğayla da mücadele etmek ve kendini korumak zorundaydı; korkuyordu.

 

Bu belirsiz ve korku içinde yaşama durumu, insanın hem mental hem de fiziksel yapısı için inanılmaz bir baskı unsuruydu, kısıtlayıcı bir faktördü. Zekamız bu yüzden de evrilmiştir zaten. Zeka, birçok parçadan oluşan bir bütündür, insan kendi zekasının evrilmesini sağlamış (doğal baskı nedeniyle tabii), etrafını daha başarılı biçimde algılamış ve hayatta kalma şansını artırabilmiş.

 

Beyin boşluklardan hiç hoşlanmıyor ve mutlaka tatmin edilmek istiyor. İç dengemiz, yani homeostatis için boşlukların doldurulması şart. Hala da öyleyiz, aklımıza takılan ve bizi meşgul eden bir sorun varsa huzursuz, gergin olur oluruz ve diğer şeylere konstantre olmakta zorlanırız. Böyle durumlarda bizi tatmin edecek bir yanıt veya çözüme ihtiyaç duyarız ve o yanıtı bulana dek huzursuzluktan çıkamayız. 

 

Bilginin, bilimin olmadığı çağlarda insan yanıtı kendisi uyduruyor ve ona inanıyordu. Buna mecburdu iç dengesi için. Ve bu davranış birkaç bin yüz yıl boyunca böyle sürdü. Bilim ise, en iyi bakışla 19. yüz yılın ikinci yarısından sonra hareketlendi, yani ömrü sadece 150 yıl. 

 

Dolayısıyla yanlış bilgiye, hurafelere, sahte bilime inanma eğilimi içinde olmamız kadar doğal bir şey yok. Yararı da açık. Bilgi yanlış da olsa farketmiyor, insanların beynindeki o boşluk kolayca dolmuş olduğundan tatmin oluyor. O nedenle bilimsel kuşkuculuk dediğimiz şeyi yaymak, insanların bilginin gerçeğini merak etmesini sağlamak ve hatta bilimsel gerçekler açıkça ortadayken bile ikna etmek bu denli zor. 

 

Çok güzel bir soru sormuşsun.

Okuduklarini anlayip, analiz edebilen bir beyinden, boyle guzel bir cevap beklenirdi. ;) Simdi anladim neden bu kadar yanlis bilgi oldugunu, sagol.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim adamları bile yanlış bilgilere sahip oluyorlar.

Örnek

https://tr.wikipedia.org/wiki/Döngüsel_model

Döngüsel model

Vikipedi, özgür ansiklopedi
 

Döngüsel model, evrenin sonsuz kez, kendi kendini tekrarladığı iddiasındaki çok sayıda kozmolojik modelden biridir. Titreşen evrenler kuramı adıyla 1930 yılında Albert Einstein tarafından ortaya atılmıştır. Evrenin çok kereler büyük patlama yaşadığı, diğer bir deyişle; her büyük patlamanın ardından bir de büyük çöküş yaşayarak kendini yinelediğini ifade eder. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü profesörü Max Tegmark'a göre, eğer evren yeterince sabitse ya da enerjinin korunumu yasasındaki gibi sınırlıysa, Dünya'nın bütün Hubble hacminin tarihindeki özdeş durumlar yeniden görülebilir.[1]

 

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Devridaim_makinesi

 

Devridaim makinesi, kelimesi kelimesine alındığında kendi kendine sonsuza dek çalışan makineleri tanımlar. Ancak daha geniş tanımı, enerji girişinden daha fazla enerji çıkışı sağlayan sistemleri kapsar. Bu çeşit makineler, fiziğin temel yasalarından biri olan, enerjinin yoktan var edilemeyeceğini ve yok edilemeyeceğini belirten enerjinin korunumunu ihlal ederler. En sık rastlanan devridaim makineleri, sürtünme ve hava direncine rağmen hareketini sürdürebildiği iddia edilen makinelerdir. Enerjinin korunumu kanununa göre bu tarz makineler çalışamaz.

Max tegmark vb bilimadamlarına  göre evren devridaim makinesi gibi çalışıyor.:0_80cbc_37a71a73_L:

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Bilim adamları bile yanlış bilgilere sahip oluyorlar.

Örnek

https://tr.wikipedia.org/wiki/Döngüsel_model

Döngüsel model

Vikipedi, özgür ansiklopedi
 

Döngüsel model, evrenin sonsuz kez, kendi kendini tekrarladığı iddiasındaki çok sayıda kozmolojik modelden biridir. Titreşen evrenler kuramı adıyla 1930 yılında Albert Einstein tarafından ortaya atılmıştır. Evrenin çok kereler büyük patlama yaşadığı, diğer bir deyişle; her büyük patlamanın ardından bir de büyük çöküş yaşayarak kendini yinelediğini ifade eder. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü profesörü Max Tegmark'a göre, eğer evren yeterince sabitse ya da enerjinin korunumu yasasındaki gibi sınırlıysa, Dünya'nın bütün Hubble hacminin tarihindeki özdeş durumlar yeniden görülebilir.[1]

 

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Devridaim_makinesi

 

Devridaim makinesi, kelimesi kelimesine alındığında kendi kendine sonsuza dek çalışan makineleri tanımlar. Ancak daha geniş tanımı, enerji girişinden daha fazla enerji çıkışı sağlayan sistemleri kapsar. Bu çeşit makineler, fiziğin temel yasalarından biri olan, enerjinin yoktan var edilemeyeceğini ve yok edilemeyeceğini belirten enerjinin korunumunu ihlal ederler. En sık rastlanan devridaim makineleri, sürtünme ve hava direncine rağmen hareketini sürdürebildiği iddia edilen makinelerdir. Enerjinin korunumu kanununa göre bu tarz makineler çalışamaz.

Max tegmark vb bilimadamlarına  göre evren devridaim makinesi gibi çalışıyor.:0_80cbc_37a71a73_L:

Bunu buraya neden yazdin?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...