Jump to content

Özgürlük Üzerine


Recommended Posts

Liberalinden tut sosyalistine, IŞİD militanından kahvede oturup "büyük resmi" görerek "hain" yahudilerin komplolarını teker teker açığa vuran dayılara dek herkes özgürlükten bahseder durur. Burada ki esas sıkıntı insanların özgürlükten bahsetmesi değil, "özgürlük" kelimesinin içini boşaltıp anlamsız bir şekilde kullanmasıdır. O halde nedir bu "özgürlük"? Bir sınırı varmıdır? Peki ya birilerine faydası varmıdır? Bu yazıda bahsettiğim soruların cevaplarını ve az biraz fazlasını bulacaksınız. 

 
Herşeyden önce "özgürlük" kavramının ne olduğundan bahsetmem doğru olacaktır. Söz konusu özgürlüğün tanımı olduğunda genellikle Isaiah Berlin'in yaptığı iki konseptten birinden bahsedildiği görülebilir. Berlin'in ortaya koyduğu ilk tanım "negatif" özgürlüktür. Negatif özgürlük, bireyin seçim yapma ve eyleme geçme veya geçmeme konusunda dışsal bir engele sahip olmaması anlamına gelmektedir. Berlin negatif özgürlüğün insanın seçim yapabildiği alan olduğundan bahsetmiştir. Örneğin devlet sizin A ürününü satın almanızı yasaklayan bir yasa çıkardıysa o halde A ürününü satın alma konusunda negatif olarak özgür değilsiniz demektir. Isaiah Berlin'in ortaya koyduğu ikinci tanım ise "pozitif" özgürlüktür. Pozitif özgürlük ise bireyin yaptığı seçimi gerçekleştirebilme imkanına sahip olması anlamında özgürlüktür. Yani siz A ürününü devlet yasakladığından ötürü değilde cebinizde A ürününün fiyatı kadar paraya sahip olmadığınızdan ötürü satın alamıyorsanız negatif olarak özgür olsanız da pozitif olarak özgür değilsiniz demektir. Anlaşılabileceği negatif özgürlük konsepti gibi günlük dilde kullanılan özgürlük kelimesine denk düşerken pozitif özgürlük ise imkan sahibi olmak, kabiliyet sahibi olmak anlamına gelmektedir. Bu yazıda "özgürlük" dendiğinde negatif özgürlük ifade ediliyor olacaktır. 

 
İnsan doğası gereği özgürdür. Doğal durumda insan istediği her davranışı yapmaya çabaladığı için özgürlüğün insanın varsayılan konumu olduğu çıkarımı yapılabilir. Ancak yinede birey doğada tek başına hayatta kalamadığı ve dolayısıyla hayatta kalmak için öteki bireylerle işbirliği içine girmek zorunda olduğu için toplum oluşmuş ve birey her yapmak istediği davranışını gerçekleştiremeyerek sınırsız özgürlüğünden vazgeçmek zorunda kalmıştır. Peki bireyin öteki bireyler arasında ki ilişkilerinde gerçekleştirmeyi tercih ettiği eylemlerinin sınırı nedir? Özgürlük bireyin varsayılan konumu olduğu için bireyin özgürlüğünü sınırlandırmanın bir gerekçeye dayanması gerektiği açıktır. Bireyin özgürlüğünü sınırlandırmayı haklılaştıran bu gerekçe herhalde toplumsal işbirliğinin sağlanıp bireylerin hayatta kalmasını sağlamaktır. Bireyin özgürlüğünü sınırlandırıp toplumsal işbirliğini yaratan ilkeye "saldırmazlık ilkesi" adı verilmektedir. Bu ilke bireyin başka bir bireye veya onun sahip olduğu şeylere zarar vermediği müddetçe istediği her davranışı gerçekleştirmekte özgür olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla saldırmazlık ilkesi bize saldırmazlık ilkesini çiğnemeyen herkesin dokunulumaz olduğunu söylemekte ve saldırmazlık ilkesini çiğneyip başka bireylere zarar veren bir kişiye müdahale edip onu engellememizi meşru kılmaktadır. 

 
Özgürlüğün bireye faydaları olduğu su götürmez bir gerçektir. Öyle ki özgürlük bireye kendi arzu ve potansiyelini gerçekleştirme imkanı tanıyarak kendisine şu otorite veya bu düşünce sistemi tarafından dayatılan değilde kendine ait bir hayata sahip olmasını sağlamaktadır. Kendine ait bir hayata sahip olan kişi onu önemser, değer verir ve sağlıklı bir psikolojiye sahip olarak yaşamını sürdürmesini sağlar. Öteki taraftan özgürlük, bireye kendi hayatı hakkında karar alma imkanı tanır ve başka bireyler tarafından alınan kararların sonucunda suistimal edilmesini engeller. 

 
Bireyin özgürlüğü sanılanın aksine topluma da fayda sağlamaktadır. Pek çok kişi özgürlüğün toplumsal yapıyı çürüttüğünden falan bahseder. Ancak toplum zaten bireylerden oluşuyor ise ve bireylerin özgür olması hem hakları hemde kendilerine gayet faydalı ise o halde "toplumsal çürüme" adı verilen ne idüğü belirsiz şeyin ne önemi kalır ki? Gerçeği söylemek gerekirse bireysel özgürlük bireylerin geneline yani topluma fayda sağlamaktadır çünkü özgürlük bireylerin kendi arzu ve potansiyellerini gerçekleştirmesine imkan tanıyarak gelişimin önünü açmaktadır. Ayrıca piyasa mekanizması bireysel çıkarı kolektif faydaya çevirerek her ne kadar o kişiler öyle niyetlemese de sonuçta bireylerin birbirleri pahasına değil birbirleri için çalışmasını sağlamaktadır. Öyle ki piyasa mekanizması öteki insanların ihtiyaç ve isteklerini yani talebini karşılayan kişileri para ile ödüllendirdiği için bireyler özgür bırakıldığında sırf kâr elde etmeyi hedefleyerek toplumun faydasına davranışlarda bulunmaya başlarlar. 

 
Neden hep özgürlük derken bireyden bahsettiğim sorulabilir. Özgürlüğün tek anlamlı birimi birey olduğu için sürekli bireyden bahsetmekteyim. Yani devletin, toplumun veya sınıfın özgürlüğü olmaz çünkü bu bahsettiklerim gerçekte yoktur. Bu söylediğimi pek çok kişi garipseyecektir ve "devlet nasıl yok?" diye soracaktır. Ben burada "gerçek" derken nesnel gerçekliği kastetmekteyim. Örneğin biz insanlar olarak yerçekiminin varlığına inansakta inanmasakta onun etkisi altındayızdır. Ancak biz insanlar devletin varlığına inanmayı kestiğimiz anda devlet diye bir şey kalmaz çünkü devlet uzay ve zamanda mevcut değildir, o bizim bir soyutlamamızdan ibarettir ve biz onun gerçek olduğuna inandığımız müddetçe gerçektir. Dolayısıyla seçim yapabilecek, seçimini gerçekleştirebilecek ve sorumluluk sahibi olabilecek özgürlüğün anlamlı tek gerçek birimi birey olduğu için sürekli bireyden bahsetmekteyim. Birey dışında bir gerçeklik yoktur. 

 
Bireyin özgürlüğünün temeli nedir? Yani birey özgür olma hakkını kendinde nereden bulmaktadır? Buna "özsahiplik ilkesi" adı verilmektedir. Bu ilkeye göre her birey kendi kendisinin sahibidir. Örneğin ben düşünce özgürlüğümün olduğunu iddia edebilirim çünkü düşünen beyin bana aittir ve dolayısıyla onun ürettiği düşüncelerde benimdir, nasıl kullanacağım bana kalmıştır. Veya ben ifade özgürlüğüm olduğunu iddia edebilirim çünkü kendimi ifade etmemi sağlayan en basit araç olan ağzım bana aittir ve dolayısıyla onun ne tür sözcükler ürettiğini belirlemekte benim bileceğim iştir. Dikkat ettiyseniz hep bir "sahiplikten" bahsettim. Sahipliğin kendisine temel sağlayan hak mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet hakkı olmaksızın ne kişi kendi kendisinin sahibi olduğunu iddia edebilir ne de özgür olduğunu. Mülkiyet hakkı olmayan kişi kendi kendisinin sahibi de olamayacağından ötürü özgür olamaz. Tarihe bakıldığında bu tip kişilere kendi kendinin sahibi olmayan anlamında kısaca "köle" dendiği görülebilir. 

 
Bana göre devlet ancak negatif özgürlüğü garanti altına alıp sağlayabilir, onuda kısmen yapar. Ancak söz konusu pozitif özgürlük olduğunda devlet pozitif özgürlüğü sağlamada hem faydasız kalır, hemde ahlak dışı bir yolla bunu yapmaya çalışır. Devlet insanlara imkanlar tanıyarak pozitif olarak özgür kılma konusunda faydasız kalır çünkü devlet yaptığı işlerin verimli ve kaliteli olmasına özen göstermezken piyasa mekanizmasına dahil olan şirketler verimliliğe ve kaliteye önem verdikleri gibi eğer ki rekabet ediyorlarsa yaptıkları işin kalitesi artar ve fiyatı ise düşmeye başlar. Ayrıca devlet insanlara imkan tanıyıp pozitif olarak özgür kılmak için ortaya koyduğu projeleri gerçekleştirmek namına vergi mükelleflerinden topladığı paraların büyük kısmı zaten o paraları toplamakla görevli bürokrasinin içinde gerçekleşen işlemlerde eriyip gidecektir. Yani toplanan on kuruşun yedisi zaten o on kuruşu toplayan bürokrasi tarafından yutulacaktır. Geri kalan üç kuruş devlet adamları tarafından ceplenmez ise büyük ihtimal piyasanın kullandığından daha verimsiz kullanılıp israf edilecektir. Öteki taraftan bu pozitif özgürlüğü sağlamak için oluşturulan devlet programları ahlak dışıdır çünkü şu kişiden zorunlu olarak alınan parayı bu kişi için harcamaktadır yani bir nevi çakma robinhoodluk yapmakta -ancak yukarıda bahsettiğim gibi pekte başarılı olmamaktadır. Ben burada insanların birbirlerine yardım etmemesi gerektiğini söylemiyorum. Ben burada insanlar birbirlerine yardım edecekse, zengin fakire para verecekse bunu gönüllü olarak yapması gerektiğini, devletin zorbalığının ahlak dışı olduğunu ve zaten pekte işlevli olmadığını savunuyorum. Eğer ki fakirlere yardım edecek programlar lazımsa bu programlar devlet eliyle değil sivil toplum kuruluşları aracılığı ile gerçekleştirilmelidir, ben bunu savunuyorum. 

 
Sonuç olarak özgürlük bireyin varsayılan konumudur ve bir gerekçesi bulunmadığı müddetçe engellenmemelidir. Özgürlüğün tek anlamlı birimi bireydir ve özgürlük, hem bireyin kendisi için hemde toplum için faydalıdır. Ayrıca devlet tarafından garanti edilebilecek tek özgürlük çeşidi negatif özgürlüktür. 

 
http://ozgurzihinlervepiyasalar.blogspot.com/p/oncelikle-bloguma-hos-geldiniz-ben.html

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Neden hep özgürlük derken bireyden bahsettiğim sorulabilir. Özgürlüğün tek anlamlı birimi birey olduğu için sürekli bireyden bahsetmekteyim. Yani devletin, toplumun veya sınıfın özgürlüğü olmaz çünkü bu bahsettiklerim gerçekte yoktur. Bu söylediğimi pek çok kişi garipseyecektir ve "devlet nasıl yok?" diye soracaktır. Ben burada "gerçek" derken nesnel gerçekliği kastetmekteyim. Örneğin biz insanlar olarak yerçekiminin varlığına inansakta inanmasakta onun etkisi altındayızdır. Ancak biz insanlar devletin varlığına inanmayı kestiğimiz anda devlet diye bir şey kalmaz çünkü devlet uzay ve zamanda mevcut değildir, o bizim bir soyutlamamızdan ibarettir ve biz onun gerçek olduğuna inandığımız müddetçe gerçektir. Dolayısıyla seçim yapabilecek, seçimini gerçekleştirebilecek ve sorumluluk sahibi olabilecek özgürlüğün anlamlı tek gerçek birimi birey olduğu için sürekli bireyden bahsetmekteyim. Birey dışında bir gerçeklik yoktur. 

 

Özgürlük de nesnel değildir. Özgür olmadığına inanmayı kestiğinde de o artık yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şu forumda anarko-kapitalist bayrağı da gördüm ya, artık ölsem gam yemem. 

Yazıya gelince, gayet güzel. Tümüne katılıyorum. Aşırı özgürlük diye birşey olmaz. Özgürlük toplum için faydalıdır. Ben çocukken okulda bir şarkı söyletirlerdi, "cumhuriyeeeet, özgürlük demek". Aslında gercekten böyle olmalı ancak maalesef bazı monarşiler kadar bile özgürlüğümüz yok. Devrimimiz sonrası çok güzel bir yolda, batılılaşma ve medenileşme yolunda ilerliyorduk. Yazık ki gerek Atatürk'ün erken ölümü, gerek o dönem dünya siyasetindeki trend sebebi ile bu ilerleme durdu. Sonrasında ise her yeni hükümet bizleri bir öncekinden daha kötü bir hale getirdi.

tarihinde malta erigi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
3 hours ago, malta erigi said:

Şu forumda anarko-kapitalist bayrağı da gördüm ya, artık ölsem gam yemem. 

Yazıya gelince, gayet güzel. Tümüne katılıyorum. Aşırı özgürlük diye birşey olmaz. Özgürlük toplum için faydalıdır. Ben çocukken okulda bir şarkı söyletirlerdi, "cumhuriyeeeet, özgürlük demek". Aslında gercekten böyle olmalı ancak maalesef bazı monarşiler kadar bile özgürlüğümüz yok. Devrimimiz sonrası çok güzel bir yolda, batılılaşma ve medenileşme yolunda ilerliyorduk. Yazık ki gerek Atatürk'ün erken ölümü, gerek o dönem dünya siyasetindeki trend sebebi ile bu ilerleme durdu. Sonrasında ise her yeni hükümet bizleri bir öncekinden daha kötü bir hale getirdi.

 

Anarko-kapitalist mi? :0_80cbc_37a71a73_L:

 

Dünyanın en saçma ideolojisi bu olmalı. Anarşizm bütün tahakküm mekanizmalarını ret eder. Patronun olduğu bir dünyada anarşizm olur mu? Herkesin burjuva olduğu bir düzen hayal ediyorlar herhalde. Herkes general, herkes patron.

 

Hay göktengri tepenizden baksın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

 

 

 

Anarko-kapitalist mi? :0_80cbc_37a71a73_L:

 

Dünyanın en saçma ideolojisi bu olmalı. Anarşizm bütün tahakküm mekanizmalarını ret eder. Patronun olduğu bir dünyada anarşizm olur mu? Herkesin burjuva olduğu bir düzen hayal ediyorlar herhalde. Herkes general, herkes patron.

 

Hay göktengri tepenizden baksın.

Anarşizm tüm tahakküm mekanizmalarını reddediyor ise anarşizm için temeli gönüllülüğe dayanan şirketlerden daha iyi adaymı var?

tarihinde Liberte von Skepticus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 hours ago, Liberte von Skepticus said:

Anarşizm tüm tahakküm mekanizmalarını reddediyor ise anarşizm için temeli gönüllülüğe dayanan şirketlerden daha iyi adaymı var?

 

Sen saf mısın ya? Yaş kaç sende? Hayatında hiç birinin yanında maaşlı çalıştın mı?

 

Oğlum insanlar işe ske ske giderler. Ne gönüllülüğü? İşe gitmezsen aç kalırsın, afedersin kıçına don alamazsın. Ne gönüllüğü ya? 

 

Her mesajında saçmalamada kombo yapıyorsun.  Çıta giderek yükseliyor Skepticus.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

Sen saf mısın ya? Yaş kaç sende? Hayatında hiç birinin yanında maaşlı çalıştın mı?

 

Oğlum insanlar işe ske ske giderler. Ne gönüllülüğü? İşe gitmezsen aç kalırsın, afedersin kıçına don alamazsın. Ne gönüllüğü ya? 

 

Her mesajında saçmalamada kombo yapıyorsun.  Çıta giderek yükseliyor Skepticus.

Evet, insanlar modern dünyanın nimetlerinden yararlanmak istiyorlarsa ske ske işe giderler çünkü modern dünyanın nimetlerini allah yoktan varetmiyor, insanlar çalışarak ortaya çıkartıyorlar. Çalışmak istemeyen bir kişinin modern dünyanın nimetlerinden yararlanmaya ne hakkı var? Bu modern dünyanın sözleşmesidir. Çalışırsın ve faydalanırsın, çalışmazsın ve faydalanmazsın. Madem kişi çalışmak istemiyor, gidip mağarada yaşayabilir. Kimse onu zorlamıyor. 

 
Ben bir arkadaşımın evinde kalacaksam onun bana uymamı söylediği kurallara uyarım. Uymak istemiyorsam, o evde kalmam. Ben bir kadınla birlikte olacaksam onun isteklerine uyarım. Uymak istemiyorsam, onunla birlikte olmam. Modern dünyanın nimetlerinden faydalanmakmı istiyorsun? Tabii, o zaman çalışarak faydalanabilirsin, modern dünya bunu gerektiriyor. Çalışmazsanda mağarada alternatif bir dünya kurabilirsin. Zorlama yok, sözleşme var, karşılıklılık var. 

 
Boş beleş komünistlik yapıp goygoy yapacağına gidip hiç sevmediğin liboşların kitaplarını okuyup biraz ufkunu genişletsen? Haşa, bir sosyalist asla yanılmaz ama, hiç yanılmış olduğunu hiç düşünmüyormusun sen? Nereden geliyor bu özgüven?

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Liberte von Skepticus said:

Nereden geliyor bu özgüven?

 

Yok be. Öyle göründüğüm kadar kendinden emin bir adam değilim aslında ama sen çok uçuyorsun. Fantastik bir terminoloji oluşturmuşsun, hayal dünyanın herkesi etkileyeceğini sanıyorsun.

 

Bak, insanlar hayatları boyunca ekonomik sorunların kavgasını verirler ve en çok bu konuda acı çekerler. Senin fantazi dünyandaki konular insanların çok çok az bir kısmını ilgilendirir. Özgürlük deyip duruyorsun. Bugün en baskıcı ülkelere git sor, özgürlük konusu ilk sıralarda yer almaz. Adam karnını doyurmanın, barınacak yer ve diğer maddi ihtiyaçlarının karşılanmasını üst sıralara koyar. Özgürlük gibi felsefi bir konu ise toplumun çok az bir bölümünün gündemindedir. 

 

Biz sosyalistler insanların ekonomik sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken bazen gerçeklikten kopabiliriz ama sorun ve çözüm arayışı tamamen somut ve maddi konular üzerinde yürür. Oysa liberaller kendi uydurdukları bir soruna, fantazi evrenlerinden çözümler öneriyor. Bir bilgisayar oyunu gibisiniz. Gerçeklik ile bağınız çok zayıf. Paradoksal olarak da kendinizi realist falan sanıyorsunuz. Bütünüyle trajik bir haldesiniz yani.

 

Gelelim bu konuya. Sıradan insanların çok büyük yüzdesi, hayatları boyunca devlet ile hiç çatışmaz. Hangi devlet olursa olsun, yurttaşlarının çok az bir bölümü ile ihtilaf yaşar. Oysa insanların çok büyük bir bölümü işverenleri, müdürleri ile çatışma halindedir. Hayatları bu çatışmayı sürdürerek geçer. Ben sosyalistim. Hayatın sınıf çatışması üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Ki tek gerçek de budur aslında.

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

 

Yok be. Öyle göründüğüm kadar kendinden emin bir adam değilim aslında ama sen çok uçuyorsun. Fantastik bir terminoloji oluşturmuşsun, hayal dünyanın herkesi etkileyeceğini sanıyorsun.

 

Bak, insanlar hayatları boyunca ekonomik sorunların kavgasını verirler ve en çok bu konuda acı çekerler. Senin fantazi dünyandaki konular insanların çok çok az bir kısmını ilgilendirir. Özgürlük deyip duruyorsun. Bugün en baskıcı ülkelere git sor, özgürlük konusu ilk sıralarda yer almaz. Adam karnını doyurmanın, barınacak yer ve diğer maddi ihtiyaçlarının karşılanmasını üst sıralara koyar. Özgürlük gibi felsefi bir konu ise toplumun çok az bir bölümünün gündemindedir. 

 

Biz sosyalistler insanların ekonomik sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken bazen gerçeklikten kopabiliriz ama sorun ve çözüm arayışı tamamen somut ve maddi konular üzerinde yürür. Oysa liberaller kendi uydurdukları bir soruna, fantazi evrenlerinden çözümler öneriyor. Bir bilgisayar oyunu gibisiniz. Gerçeklik ile bağınız çok zayıf. Paradoksal olarak da kendinizi realist falan sanıyorsunuz. Bütünüyle trajik bir haldesiniz yani.

 

Gelelim bu konuya. Sıradan insanların çok büyük yüzdesi, hayatları boyunca devlet ile hiç çatışmaz. Hangi devlet olursa olsun, yurttaşlarının çok az bir bölümü ile ihtilaf yaşar. Oysa insanların çok büyük bir bölümü işverenleri, müdürleri ile çatışma halindedir. Hayatları bu çatışmayı sürdürerek geçer. Ben sosyalistim. Hayatın sınıf çatışması üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Ki tek gerçek de budur aslında.

Sen iyi birine benziyorsun, Robespierre. Haksizliga dayanamiyorsun. Ama, gerceklikten kopmamalisin. Haksizliklar her zaman olacak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bireylerin özgürlüğü önemli ama mevcut düzen için fikirsel özgürlük gerekli mecrada uygulanmalı ve önü açılmalı. Eylemsel özgürlükler bireylerden oluşan toplumlarda kontrol altında tutulmalıdır. Bir devletin özgürleşmesi demokrasi hukuk düzeninin ve eğitiminin kalitesiyle artar. Bu tür toplumlarda günümüz dünyasında bileylenmiş bireyler kazanç doygunlukları kadar özgürlüklerini artırırlar ve imtiyazlıdırlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 weeks later...
Bencillik, ac gozluluk ilkel cagda sinirlarin genislemesi ve kadin egemenligin yikilmasi ile basladi. Kabilenin yerini aile ve sahiplik kavraminin basi rolunu erkek egemen üstlendi.
 
Bu 3000 ila 4000 yillik amerikada ise kesifler ile başlayan surec; dunyadaki eylemlerin "sozlesme" ile sağlanması anlamina gelir.
 
Dort kadina sahip veya verimli topraga sahip "erkek" varlik hakimiyetini korumak icin ilk sozlesmeleri olusturmustur. Kisacasi sozlesmeye hakimin gucunun devamliligini esas almasi icin; olusan bir kavram olarak bakabiliriz.
 
Ornegin ilkel yunanda kabilenin icinden evlenmek yasaktir. Ancak kadinin mirasi olunce kabilenin disina cikacak ise evlenilebilir.
 
Kole efendi ve zengin fakir kavramlari; egemen gucun karsi tarafa olusturdugu sifatlardir. Egemenler, karsi tarafin yani kolenin veya fakirin devamliligini saglamak icin ozgurlugu iki sekilde tanimlar. 
 
Egemenlerin ozgurlugu ve halkin ozgurlugu. 
 
Halkin ozgurlugu; iste bu negatif ozgurluktur. 
 
Sozlesme negatif ozgurun kurala sadik kalmasi icin olusturulur. Gercekte ise egemenler sozlesmeye sadık kalmazlar.
 
Egemen birey evlenir ama sadik kalmak mantikli degildir. Cunku evliligin amaci mal varligini daim kilmaktir. 
 
Egemen olmayan esnaf servet sahibi olamaz cunku sozlesmeye uymasi gerekir. Esasen zengin olmak mumkun olmayan bu sistemde, servetinin rengi her zaman gri olan sirketler vardir.
 
Egemen devlet nukleere karsidir. Ama tum kimyasal silahlarinda ureticisidir.
 
Bu boyle surup gider. İste ozgurluk diye bahsedilen seyler bu iken gercek ozgurluk bunlara ait bir kandirmacadan cikabilmektir. Gercek ozgurluk zihinseldir.
 
 
tarihinde Rhodium tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Özgürlük bağımlı olmamaktır.İstediğini yapabilmektir.

Özgürlüğü vaad eden liberalizm hayaldir.

Eşit şartlarda doğmuyoruz.

Eşit şartlarda yaşamıyoruz.

Diğer insanların özgürlüğünü kısıtlamadan nasıl özgür olabiliriz?

İnsan hakları sözleşmesine uyunca özgür olunmuyor.

 

 

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...