Jump to content

Recommended Posts

Dinin insanlar arasındaki görüş ayrılıklarından köken aldığı kuşku götürmez. Bu Kuran'da bile yazar.

 

Fakat biz genelleme yerine güncelden de giderek kurban konusu üzerine spesifik bir konu açalım.

 

İnsanlar çok uzun bir süre avcı-toplayıcı olarak yaşadı. Avcılık bir çok meziyet gerektiriyordu ama biz konu itibariyle biraz daha mercekleme yapalım: Avcılık hayvanlarla araya duygusallığa yer bırakmayan bir duygusal mesafe koymayı gerektiriyordu. Hayvanlara acıyarak avcılık yapılamaz. Hayvanlara acımak demek onları öldürememek, av performansının düşmesi ve bu da yeterli et getirememe, bu da aileyi besleyememe demekti. Bu da avcının acımasız olmasını gerektiriyordu.

 

Fakat insanlar gözlemliyordu ki onlar da aile kuruyor, yavru ediniyor, yavrularını bakıyor, emdiriyor, aynı insan gibiler. Yavrularını emdiren bir anne hayvan görüp mızrağı kalkmayan acıyan çok avcı mutlaka oluyordu. Bir ikilemde kalıyordu, hayvanın ailesine acımak mı, kendi ailesine et götürememek mi?

 

Acıyan kadar acımayan ve mızrağını fırlatan, ailesinin hayatta kalmasının, beslenip güçlenmesinin en önemlisi olduğunu düşünen de oluyordu elbette. Hatta bunu bir fırsat olarak gören ve acımak aklına gelmeyen de çok oluyordu, yavrular daha çok ve taze et demekti.   

 

Fakat insan zihni geliştikçe acıma duygusu da gelişti. Ormanda başka hayvanlar da vardı. Bu zavallı aciz yavruların büyüyüp av hayvanı olmaları da mantıklıydı üstelik. Avcılar içinde acıma duygusu geliştirenlerin sayısı artmaya başladı.

 

Ve... O gün geldi. Kim bilir belki çocuğu olmayan bir kadın, veya onun avcı erkeği. Bir aslanın bile annesiz kalmış bir ceylan yavrusunu evlat edinmesi, onu diğer aslanlardan koruması ender de olsa görülüyor. Belki suçluluk, annesini öldürüp yetim bıraktığı bir hayvan yavrusuna acımak, kadınının da çocuğunun olmadığını düşünmek... Bir şekilde vahşi avcı insan, avı olan bir hayvanı koruması altına aldı.

 

Bu davranış insanlar arasında ikiliğe yol açtı. Avcılar hayvanlara acımaya başlarsa kabilenin gücü azalırdı. Bu davranış örnek alınır ve yaygınlaşırsa kabilenin beslenmesi sekteye uğrar, başka kabilelere karşı savaşma gücü azalırdı. Bu çok yersiz ve zararlı bir eğilimdi. Buna derhal bir son verip o yavru (belki tartışma devam ederken biraz büyümüştü) derhal kurban edilmeliydi.

 

Fakat bu kolay değildi. Belki de hayvan yavrusu insan sütüyle büyütülmüştü. Üvey insan annesi yavruya şiddetle bağlanmıştı. Onu canı pahasına öz evladı gibi seviyor ve koruyordu. Kurban kavramı kama gibi insan zihinlerine giriyordu. Bu gereksiz ve zararlı sevgi yok edilmeliydi. Fakat hayvanı öldürmek için onu evlat edinen aileyi de bertaraf etmek gerekiyordu. Çünkü aile tıpkı kendi yavrularını korumak için yaptıkları biçimde hayvanlarını öldürmek isteyenlere mızraklarını doğrultuyorlardı.

 

Habil - Kabil efsanesinin kökeninde bu şekilde çok sayıda olay olmalı. Belki hayvan öldürüldü ve hayvanı öldürülen adam çılgına dönüp hayvanını öldüreni öldürdü. Belki hayvan ve onu korumaya çalışan adam birlikte öldürüldü. Fakat hayvan için insanlar birbirine düştü, görüş ayrılığı çıktı ve cinayet işlendi.

 

Habil - Kabil anlaşmazlığını temelinde kurban olayının yattığı Kuran'da yazar. Tabii ki bu şekilde anlatmaz. Fakat kurban olayının sevilen hayvanın feda edilmesine dayandığı kuşku götürmüyor. Sonra bu sevilen insan evlatlarına da sıçratılmıştır.

 

Görüş ayrılıkları hayvanı öldürme öldürmeme ile de sınırlı kalmamış olmalı. Hayvanlarla aynı olduğunu düşünen insanlar evrimi o zamandan beri anlamış olmalılar. Fakat bu hayvanlarla kardeş olma anlamına geliyordu ve avcılar için zararlı bir fikirdi. Bir tanrının insanı hayvanlardan üstün yaratmış olması ve hayvanları insan için yaratmış olması daha yararlı bir fikirdi.

 

Ancak din kurumsallaşmak ve sosyalleşmek için tarım toplumunu bekleyecekti. O zaman kurban da yerleşik kurumsal bir ritüele dönüşecekti. Hâla bu çağda insanlar ilkel avcı dürtülerini kuşkusuz sürdürüyorlar. Çocuklarına acımasız olmayı hayvanları katledip kanlarını çocuklara sergileyerek öğretiyorlar. Bu, hayvanları acımasızca katletmek gibi gereğinde insanları da acımasızca katletmenin ön hazırlığıdır. 

 

Av ve savaş kardeştir. Avda hayvanların da bizler gibi olduğunu düşünmemek gerektiği gibi, savaşta da düşmanın bizim gibi olduğunu düşünmemek gerekiyor. Onların anneleri, sevgilileri yok, onlar Orklar gibi karanlık mağaralarda karanlık büyülerle klonlanıp savaş alanına sürüldüler. Hepsinin acımasızca öldürülmeleri gerekiyor!   

 

İnsanın bu ikilemleri hiç bir zaman ortadan kalkmayacaktır. Masum, kartopu gibi bembeyaz sevimli bir kuzu bir sevgi objesidir. Ama diğer yandan et kaynağıdır. Bizi bu ikilemde bırakan eğer bir tanrı olsaydı, o tanrının gelmişini geçmişini günde beş değil elli kere iterdim diye yeri geldikçe söylemem bu yüzden. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On ‎5‎.‎9‎.‎2017 at 22:03, malta erigi yazdı:

Bir belgeselde domuz yavrularını emziren kabile kadınlarını seyretmiştim. Hem süt annelik yapıp seviyorlar, hem de pişirip yiyorlar valla :)

 

İnsan türü büyük bir çeşitlilik sergiler. O yüzden her şeyi yapan insan görebilmek olanaklıdır. İnsan bunu da mı yapıyor diye hayret edeceğiniz daha çok şey var. Kendi ceninini insan yer mi, yer. Aslına bakarsanız ne kadar iğrenç gelse de mantıklı. Protein niye bakterilerin kursağına gitsin? Protein değerli.

 

Cenini hadi boşver, cenin ile birlikte gelen eş dedikleri plasenta yenir mi? İğrenç yani, düşünmek bile iğrenç. Ama bütün hayvanlar, otçullar da buna dahil, plasentayı boşa vermez, yerler. Otçul zaten eti sindirir. Etçil otu sindiremez. Yavrularının doğum sonrası ilk bakımı sırasında plasentayı yerler.

 

İnsan da evrim süreci göz önünde tutulduğunda insan olarak yaşadığının kat kat fazlasını hayvan olarak yaşadığına göre! Üstelik plasentayı yemek son derece mantıklı, çünkü protein! Protein değerlidir.

 

İnsan insanı yer mi, yer. Daha da bir şeye hayret etmeye gerek var mı? İnsan hayatta kalmak için çok zorlanmış ve zorlukla bunu başarmış bir türdür. Öyle ki, insan türlerinden tek bir tür hayatta kalmayı başarmıştır. Öylesine zorlu bir doğal seleksiyondan geçmiştir. Bütün diğer insan türleri yeryüzünden silinmiştir.

 

O yüzden insan, hayatta kalmak için her şeyi yapabilmeye programlıdır. Anneniz bile suda boğuluyorken kurtarmaya çalışmak çok risklidir. O anne ki çocuğu için ölümü göze alır. Ama boğulurken reptil beyni anne filan olduğunu hiç hatırlamaz. Boğulan birini kurtarmanız gerekirse arkadan yaklaşıp saçlarından tutup çekin. Denizciler bu yüzden saçını kestirmez. Başka türlüsü çok risklidir. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...