Jump to content

Tomurcuklanmış!


Recommended Posts

Nebe-33...

 

33-Dolgun, gözkamaştırıcı ve cennet ahalisinin kalitesine denk (ağzına layık)
(Bu ayet de Kur'an'ın en çok eziyet edilen ayetlerinden birisidir. Bağlamının 32. ayetteki "bahçeler ve üzüm bağları" olmasına rağmen, o bağlamdan tamamen koparılıp "göğüsleri yeni tomurcuklanmış genç kızlar" gibi saçma sapan bir bağlama oturtularak yıllarca ayete adeta işkence edilmiştir. Ayet aslında basit ve sadece üç kelimedir; (latin harfleri ile yazılışıyla) "ve kavâibe etraben" (ve) kevaibe = dolgun, gözkamaştırıcı (Türkçe tam karşlığı "dört dörtlük". Kabe de bu kökten gelir. "Kübik / her tarafı eş" demektir) etraben = yaşıt, denk (gibi) Ayetin hiç bir yerinde "kadın, kız, dişi vs geçmez. Önceki ayette geçmediği gibi, sonraki ayette de geçmemektedir. Sadece cennet tasvirine yönelik edebi bir tavrı vardır. Kadın - erkek farketmeksizin aralarından hiçbirine zerre haksızlık yapılmadan cennete alınacağını açık bir biçimde yazan Nisa 4/124'e rağmen sanki cennette sadece erkeklere hizmet verilecekmiş ve ilahi bir metnin bu uslubu kullanması mümkünmüş gibi, Arap dil ve edebiyatı bir kenara bırakılıp Kur'an'a yıllarca haksızlık yapılmıştır, yapılmaya da devam edilmektedir. "Zevc" ve "Hur" kelimelerinin başına gelenlerin bin beteri bu ayetin başına gelmiştir.
(Bu ayet için, Mehmet Okuyan hocamın ilmine minnettarım
34-Ve içi dolu kadehler bekliyor olacaktır. 

 

http://kuranadresim.blogspot.com.tr/2017/06/kuran-80-78-nebe-suresi-turkce-ozu.html

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 350
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Tanrı, o kadar elçi(!) göndermesine rağmen,  neden bir türlü sözünü geçiremediğinin resmidir, bu ve benzeri pasajlar.

İnsanların doğru düzgün anladığı șekilde bir türlü derdini anlatamamıș.

Gelmișiz 21. yüzyıla, hâlen onun ne istediğini bilene așkolsun.

Bu durumda Tanrı mı, yoksa müritleri mi beceriksiz oluyor ?

 

Foruma hoșgeldiniz Huuu Efendi, yoksa Nero mu desek ?!:)

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, kavak yazdı:

Tanrı, o kadar elçi(!) göndermesine rağmen,  neden bir türlü sözünü geçiremediğinin resmidir, bu ve benzeri pasajlar.

İnsanların doğru düzgün anladığı șekilde bir türlü derdini anlatamamıș.

Gelmișiz 21. yüzyıla, hâlen onun ne istediğini bilene așkolsun.

Bu durumda Tanrı mı, yoksa müritleri mi beceriksiz oluyor ?

 

Foruma hoșgeldiniz Huuu Efendi, yoksa Nero mu desek ?!:)

 

Diyebilirsin tabii ki. Ama bu forumda değil de öbüründe desen daha mantıklı olur. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Memeleri tomurcuklanmış sübyanlar ile dolgun yaşıt (cennet ahalisinin kalitesine denk) üzümler birbirine karışmış demek.

 

Cennetteki bakireler uğruna cihat eden bunca müslüman dallama meğer dolgun ve yaşıt (ağızlarının kalitesine denk) üzümler için şehit olmuş.

 

Robin Williams amca anlatmış bu işi....

 

Üzüm ha!? 

 

 

Hahahahahah

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mehmet Okuyan ve benzeri kişiler, 14 asır sonra gelip kuran'a ayar vererek, aslında kuran'ın canını okuyor:)

Ayet ne diyorsa odur. "o öyle demek istemedi" şeklinde insanın açıklamasına ve düzeltmesine muhtaç metinler varsa, zaten kuran bilge varlıktan gelen bir kitap olamaz.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
19 saat önce, teflon yazdı:

Ayet aslında basit ve üç kelime ise, yüzyıllardır onca islam alimi tarafından neden diğer türlü çevrilmiş?

 

Pardon, gözümden kaçmış. Yüzyıllardır erkek egemen din sahipleri işlerine geldiği, hayal güçleri yettiği gibi çevirmiş. Kadını seks objesi gibi görüp öyle yansıtmışlar. Oysa cennet kadın-erkek herkese vaad ediliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Huuu said:

 

Pardon, gözümden kaçmış. Yüzyıllardır erkek egemen din sahipleri işlerine geldiği, hayal güçleri yettiği gibi çevirmiş. Kadını seks objesi gibi görüp öyle yansıtmışlar. Oysa cennet kadın-erkek herkese vaad ediliyor.

 

Yani o tefsirleri yapan alim ya da kişilerin her biri eksik, yetersiz, art niyetli -hani tabiri cazise- şeytanın oğlu damien tipi insanlar mı oluyor?

Yoruma meşruiyet kazandırmak için nerede ise tüm bir islam tarihi ve alimlerine çamur atmanız farz düşüyor.

 

Ayrıca bu kadar açık(!) olduğu söylenen bir ayet için o hocanın ilmine -teşekkür edecek kadar- neden gerek duyuluyor?

Yine ayrıca bu kadar açık bir ayet herhangi bir art niyetle çevrilmiş olsa dahi, eğer gerçekten bu derece açıksa, anlayacak olan kişiye bunu böyle yedirmek imkansız olmalı. Güneş balçıkla sıvanmaz.

E o vakit bu ayet (ve daha niceleri) neden yüzyıllar boyu, sadece öyle çevrilmek bir yana dursun, aynı zamnda çevrildiği gibi de anlaşılıp, o şekilde uygulanıyor?

Kuran böyle bir arızaya nasıl olup da "mahal" veriyor?

 

Her daim olageldiği üzere, kitaba  bir cepheden bakarken, sizi hokka altına götüren diğer tarafa gözünüzü kapatıyor, veyahut başkaları adına sadece sizi bağlayacak niyet okuma girişimleri üzerinden çamurlama yaparak aklama girişiminde bulunuyorsunuz.

 

Ama gerçek olan şu ki; ayeti ilk hali ile kabul etseniz bir türlü, ikinci hali kabul ettiğiniz durumda ise başka bir türlü patlıyor, çıkmaza girmiş oluyorsunuz.

Bu, çıkışı ve kurtuluşu olmayan bir açmaz.

 

Öyle cümleler kurulabilir ki, anlamı zaten kendisinde, biçimindedir. Semantik bir karmaşaya ve suistimale mahal vermez. Anlamak için de türlü şekilde teşekkür gerektiren ilim ya da yoruma gerek kalmaz. Bunu beşeriyat dahi becerebilir. Becermiştir de.

 

Ne var ki kuranın yazarı bunda başarılı olamamış.

Kuranın gol yediği ve tüm müslümanların gözünü kapatıp öte yöne bakarak inkar ve görmezden gelme yolunu seçtiği en önemli açıklardan biri bu. Kitabın yazarı alim-i ve kadir-i mutlak. Beşeriyatın acziyeti ona ve kitabına mutlak olamaz. Ama olmuş.

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 dakika önce, teflon yazdı:

 

Yani o tefsirleri yapan alim ya da kişilerin her biri eksik, yetersiz, art niyetli -hani tabiri cazise- şeytanın oğlu damien tipi insanlar mı oluyor?

Yoruma meşruiyet kazandırmak için nerede ise tüm bir islam tarihi ve alimlerine çamur atmanız farz düşüyor.

 

Ayrıca bu kadar açık(!) olduğu söylenen bir ayet için o hocanın ilmine -teşekkür edecek kadar- neden gerek duyuluyor?

Yine ayrıca bu kadar açık bir ayet herhangi bir art niyetle çevrilmiş olsa dahi, eğer gerçekten bu derece açıksa, anlayacak olan kişiye bunu böyle yedirmek imkansız olmalı. Güneş balçıkla sıvanmaz.

E o vakit bu ayet (ve daha niceleri) neden yüzyıllar boyu, sadece öyle çevrilmek bir yana dursun, aynı zamnda çevrildiği gibi de anlaşılıp, o şekilde uygulanıyor?

Kuran böyle bir arızaya nasıl olup da "mahal" veriyor?

 

Her daim olageldiği üzere, kitaba  bir cepheden bakarken, sizi hokka altına götüren diğer tarafa gözünüzü kapatıyor, veyahut başkaları adına sadece sizi bağlayacak niyet okuma girişimleri üzerinden çamurlama yaparak aklama girişiminde bulunuyorsunuz.

 

Ama gerçek olan şu ki; ayeti ilk hali ile kabul etseniz bir türlü, ikinci hali kabul ettiğiniz durumda ise başka bir türlü patlıyor, çıkmaza girmiş oluyorsunuz.

Bu, çıkışı ve kurtuluşu olmayan bir açmaz.

 

Öyle cümleler kurulabilir ki, anlamı zaten kendisinde, biçimindedir. Semantik bir karmaşaya ve suistimale mahal vermez. Anlamak için de türlü şekilde teşekkür gerektiren ilim ya da yoruma gerek kalmaz. Bunu beşeriyat dahi becerebilir. Becermiştir de.

 

Ne var ki kuranın yazarı bunda başarılı olamamış.

Kuranın gol yediği ve tüm müslümanların gözünü kapatıp öte yöne bakarak inkar ve görmezden gelme yolunu seçtiği en önemli açıklardan biri bu. Kitabın yazarı alim-i ve kadir-i mutlak. Beşeriyatın acziyeti ona ve kitabına mutlak olamaz. Ama olmuş.

 

Bu dediklerin daha farklı bir tartışma konusu. Kuran'a yüklenilen anlamla ilgili. Kuran o dönemin arap toplumuna gelmiş bir kitap ve onların günlük problemlerine çareler, çözümler üretiyor bir çok ayetiyle. Onun dışında da genel teolojik sorunlara cevaplar veriyor, teolojik efsanelere dâir soruları cevaplıyor.

 

O dönem anlaşılabilir bir dili varmış. Ama sonradan anlaşılmakta zorlanması doğal. Bu tüm diller için geçerli. Biz de Türkçeyi bürkaç yüzyıl önceki hâliyle bugün anlamakta zorlanırız. Üstelik Arapça çok karmaşık bir dil. Herekeler o zaman kullanılmıyormuş, vb...

 

Ama dediğim gibi, bu başka bir tartışma konusu. Biz sadede gelelim. Bu ayette kadın lafı geçmiyor, bakire lafı geçmiyor. ama erkek milleti tutup o anlamı bulmakta mahir. Belki de hiç aklından çıkmamasıyla ilgisi olabilir. :)

 

Ayetin memesi tomurcuklanmış kızları kastetmediği çok açık.

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 dakika önce, Huuu yazdı:

 

Bu dediklerin daha farklı bir tartışma konusu. Kuran'a yüklenilen anlamla ilgili. Kuran o dönemin arap toplumuna gelmiş bir kitap ve onların günlük problemlerine çareler, çözümler üretiyor bir çok ayetiyle. Onun dışında da genel teolojik sorunlara cevaplar veriyor, teolojik efsanelere dâir soruları cevaplıyor.

 

O dönem anlaşılabilir bir dili varmış. Ama sonradan anlaşılmakta zorlanması doğal. Bu tüm diller için geçerli. Biz de Türkçeyi bürkaç yüzyıl önceki hâliyle bugün anlamakta zorlanırız. Üstelik Arapça çok karmaşık bir dil. Herekeler o zaman kullanılmıyormuş, vb...

 

Ama dediğim gibi, bu başka bir tartışma konusu. Biz sadede gelelim. Bu ayette kadın lafı geçmiyor, bakire lafı geçmiyor. ama erkek milleti tutup o anlamı bulmakta mahir. Belki de hiç aklından çıkmamasıyla ilgisi olabilir. :)

 

Ayetin memesi tomurcuklanmış kızları kastetmediği çok açık.

Sana göre bu ayatlarin hepsi yanlış çevlmiş

 

Vakia Suresi (35-37) Gerçekten biz hurileri apayrı biçimde yeni yarattık. Onları, bakireler kıldık. Eşlerine düşkün ve yaşıt.

Nebe Suresi (31-34) Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış turunç göğüslü yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.

Durhan Suresi 54- Ayet İşte, böyle. Ve onları, iri gözlü huriler ile evlendiririz.

 Tur Suresi 20- Takva sahipleri, sıralanmış tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır ve onları güzel gözlü huriler ile evlendirdik.

Link to post
Sitelerde Paylaş
34 minutes ago, Huuu said:

 

Bu dediklerin daha farklı bir tartışma konusu. Kuran'a yüklenilen anlamla ilgili. Kuran o dönemin arap toplumuna gelmiş bir kitap ve onların günlük problemlerine çareler, çözümler üretiyor bir çok ayetiyle. Onun dışında da genel teolojik sorunlara cevaplar veriyor, teolojik efsanelere dâir soruları cevaplıyor.

 

O dönem anlaşılabilir bir dili varmış. Ama sonradan anlaşılmakta zorlanması doğal. Bu tüm diller için geçerli. Biz de Türkçeyi bürkaç yüzyıl önceki hâliyle bugün anlamakta zorlanırız. Üstelik Arapça çok karmaşık bir dil. Herekeler o zaman kullanılmıyormuş, vb...

 

Ama dediğim gibi, bu başka bir tartışma konusu. Biz sadede gelelim. Bu ayette kadın lafı geçmiyor, bakire lafı geçmiyor. ama erkek milleti tutup o anlamı bulmakta mahir. Belki de hiç aklından çıkmamasıyla ilgisi olabilir. :)

 

Ayetin memesi tomurcuklanmış kızları kastetmediği çok açık.

 

Ayetin gerçekte ne dediği ya da ne demediği ile ilgili kısma hiç girmedim dikkat edersen. Orası da ayrıca tartışılabilir.

Çünkü ayete getirdiğiniz bu yorum, en az ilk anlaşıldığı şekli kadar, hatta ondan da öte ve "daha büyük" bir problemi beraberinde getiriyor.

Yani kaş yaparken göz çıkarıyorsunuz. Sorunca da üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

 

Hayır, bize ne cevap verebildiğiniz de önemli değil, kendinize ne cevap verebiliyorsunuz, o merak konusu..

Bu öyle basit bir konu değil. İki tarafa birden aynı anda izah getirmek zorunluluğu olan, aslen "tümleşik" bir konu.

 

Haddizatında benim sorduğum soruya net bir cevap vermemişsiniz.

Önce art niyetli erkek egemen, işine geldiği gibi kısmına yaptığınız vurgu, takiben verdiğiniz cevapta ortadan kalkmış görünüyor.

Cevabınızdaki vurgu "zorlanma" kısmına yöneldi.

Kaldı ki bunu da daha önce belirttim:

 

Zorlanma hereke mereke o tarih bu tarih vb. dediğiniz hususlar, ancak beşeriyat için, aciz insan ve onun ürünleri için söz konusu olabilir.

Herekesi, o dönemi bu dönemi vb. kadiri ve alimi mutlak bir "şeyi" bağlamaz. Tulum gibi çıkartır kitabı. Her dönem ve her daim doğru düzgün anlaşılacak şekilde.

 

Bu tarz bahanelere saptığınız vakit, tanrınız ve kitabını insansı eksikliklere "edilgin" kılmış oluyorsunuz.

Bu ise tanımı gereği mümkünsüz bir şey.

Bu bağlamda savununuz da kendi içinde tutarsız ve de geçersiz oluyor.

 

Hasan Akçay'a sayfalar dolusu anlatmaya çalıştığım şeyin aynısı.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Desert Wind yazdı:

Hep mışlı mışlı anlattığına göre âlimlerinin anlattıklarına güveniyorsun ama böyle ayetlere gelince tu kaka âlimler. 

 

Ayrıca Kuran'ın Arapça yazıldığını kim söyledi?

 

Yâni?.. Nece yazıldı peki?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, güven yazdı:

Sana göre bu ayatlarin hepsi yanlış çevlmiş

 

Vakia Suresi (35-37) Gerçekten biz hurileri apayrı biçimde yeni yarattık. Onları, bakireler kıldık. Eşlerine düşkün ve yaşıt.

Nebe Suresi (31-34) Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış turunç göğüslü yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.

Durhan Suresi 54- Ayet İşte, böyle. Ve onları, iri gözlü huriler ile evlendiririz.

 Tur Suresi 20- Takva sahipleri, sıralanmış tahtlar üzerinde yaslanmış olanlardır ve onları güzel gözlü huriler ile evlendirdik.

 

Nebe'yi yazdım zaten, o dediğin gibi değil. Niye hâlâ yanlış mealle gösteriyorsun ki?

 

Diğerleri de yanlış olabilir, onlara da bakayım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
59 dakika önce, teflon yazdı:

 

Ayetin gerçekte ne dediği ya da ne demediği ile ilgili kısma hiç girmedim dikkat edersen. Orası da ayrıca tartışılabilir.

Çünkü ayete getirdiğiniz bu yorum, en az ilk anlaşıldığı şekli kadar, hatta ondan da öte ve "daha büyük" bir problemi beraberinde getiriyor.

Yani kaş yaparken göz çıkarıyorsunuz. Sorunca da üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

 

Hayır, bize ne cevap verebildiğiniz de önemli değil, kendinize ne cevap verebiliyorsunuz, o merak konusu..

Bu öyle basit bir konu değil. İki tarafa birden aynı anda izah getirmek zorunluluğu olan, aslen "tümleşik" bir konu.

 

Haddizatında benim sorduğum soruya net bir cevap vermemişsiniz.

Önce art niyetli erkek egemen, işine geldiği gibi kısmına yaptığınız vurgu, takiben verdiğiniz cevapta ortadan kalkmış görünüyor.

Cevabınızdaki vurgu "zorlanma" kısmına yöneldi.

Kaldı ki bunu da daha önce belirttim:

 

Zorlanma hereke mereke o tarih bu tarih vb. dediğiniz hususlar, ancak beşeriyat için, aciz insan ve onun ürünleri için söz konusu olabilir.

Herekesi, o dönemi bu dönemi vb. kadiri ve alimi mutlak bir "şeyi" bağlamaz. Tulum gibi çıkartır kitabı. Her dönem ve her daim doğru düzgün anlaşılacak şekilde.

 

Bu tarz bahanelere saptığınız vakit, tanrınız ve kitabını insansı eksikliklere "edilgin" kılmış oluyorsunuz.

Bu ise tanımı gereği mümkünsüz bir şey.

Bu bağlamda savununuz da kendi içinde tutarsız ve de geçersiz oluyor.

 

Hasan Akçay'a sayfalar dolusu anlatmaya çalıştığım şeyin aynısı.

 

"Tümleşik konu" kısmını anlamadım.

 

Kuran monoteist bir tanrı vahyi değil, yaratıcı adına melek varlıkların getirdiği ve Muhammed'e aktardığı bir kitap. Üstelik ona başka unsurlar da karışmış. Saf bir kaynak değil bu anlamda.

 

Ancak sizlerin, monoteist dinlerin kadîr-i mutlak tanrı konseptini esas alıp ona cevap vermeniz, ona itiraz etmeniz doğru olmuyor. Sizler açısından yanıltıcı oluyor. "Tanrı neden yanlış anlaşılmaya izin vermeyen bir kitap göndermemiş" türü eleştirilerin altında bu konumlanışınız var. 

 

Bunu monoteist dinlere ve onun savunucularına yapın. Ama bence onlara da yapmayın. Çünki yanlışa yanlışla cevap verilmemeli.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 minutes ago, Huuu said:

 

"Tümleşik konu" kısmını anlamadım.

 

Kuran monoteist bir tanrı vahyi değil, yaratıcı adına melek varlıkların getirdiği ve Muhammed'e aktardığı bir kitap. Üstelik ona başka unsurlar da karışmış. Saf bir kaynak değil bu anlamda.

 

Ancak sizlerin, monoteist dinlerin kadîr-i mutlak tanrı konseptini esas alıp ona cevap vermeniz, ona itiraz etmeniz doğru olmuyor. Sizler açısından yanıltıcı oluyor. "Tanrı neden yanlış anlaşılmaya izin vermeyen bir kitap göndermemiş" türü eleştirilerin altında bu konumlanışınız var. 

 

Bunu monoteist dinlere ve onun savunucularına yapın. Ama bence onlara da yapmayın. Çünki yanlışa yanlışla cevap verilmemeli.

 

Tümleşik= Her iki yanıyla bir bütün. İlişkili. Bir tarafa getirdiğin bir açıklama, öbür taraf için de bir diğer açıklamayı "zorunlu kılıyor"..

Hem kitap yanlış anlaşılma ve semantik olarak tahrif edilmeye müsait deyip, hem de kadir-i mutlak bir tanrıyı "aynı anda" savunamazsınız.

Mantıksal bir çelişki bu.

Bu çelişkiyi aşmak için aklı selim bir insanın doğal olarak beklediği ve alması gereken cevaplar var.

 

Şimdi, kitabınızın içeriği ve allah'ın sıftalarından yola çıkacak olursak, onun her şeye gücünün yetmesi gerektiği aşikar.

 

Bu bağlamda mesele, bahsettiğiniz monoteist tanrı konseptinin "ne?" ve sizinkinin "ne?" olduğuna gelip düğümleniyor.

Üstteki cevabı verirken bu kısımların da içini doldursanız iyi olurdu.

 

Onu da bir dahaki sefere bekliyoruz o zaman diyeyim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...