Jump to content

İşçi sınıfı ilerici mi?


Recommended Posts

3 saat önce, Türk Ateist yazdı:

 

Bırak sınıf bilinci dediğin şeyin oluşmasını istemek, insanları iş ve eğitim durumlarına göre sınıflandırmak ve onlardan bu sınıflandırmaya uygun davranmalarını ya da yerlerini bilip kabul etmelerini beklemek bile korkunç bir şey.

 

Size bu ezberleri nerelerde öğretiyorlar, nasıl başarıyorlar böyle empoze etmeyi bilmiyorum ki...

 

İnsan insandır. Sınıfı, şusu busu yoktur, olmaz, olmamalıdır da. Herkes kendi beceri ve ilgisi yönünde eğitilmeli, yaptığı iş her ne ise onu en iyi biçimde yapması gerektiğini öğrenmelidir.

İnsanları patron ve işçi diye sınıflamak, bu ikisinin sonsuza dek çatışması ve birbirini düşman olarak görmesi demektir. Durum bunu gerektirir. 

 

Şu Atatürk var ya, sandığımızdan çok daha zeki ve bilimsel düşünen bir adam. Sınıfların çatışmasını değil, birlik içinde yaşayıp üretmesini sağlayacak bir sistem hedeflemiş. Zengin de olacak fakir de elbette, herkes zengin olamaz, herkes en iyi üniversiteleri kazanamaz, herkes doktor mühendis olamaz ama herkes yaptığı işi iyi yapabilir, işi ve kendisiyle barışık olup ezilmeden varlık gösterebilir. Sistem buna tamamen izin verir, hatta teşvik eder. Sendika vb örgütler ve haklar bunun için vardır. Ama gör bak, nelere hizmet ediyorlar bunlar... 

 

Bizde de bu sınıf bilinci yoktur zaten, işçi dediğimiz kesim patronunun kulu kölesi, yalakasıdır. Şuurlu olanı çok az. Bu böyledir de geri kalan kesim çok mu doğrudur, aklı başındadır, işini iyi yapar, kendine güveni tamdır? Bu bir sınıf meselesi değildir velhasıl. 

 

Öğrenciyim, işçiyim, çiftçiyim vb demek sınıfını değil, yaptığı işi tanımlamalıdır insanın. İşçi de gidip zengin bir patron olabilir, çiftçi de mühendis de.

Sınıf ayrılıkları yaratmak ve insanları oralara hapsetmek sadece ve mutsuzluk ve çatışma getirir. İlkellikten başka bir şey değildir bu sınıf işi. Ondan sonra "İşçisin sen, işçi kal" diye ezik ezik türküler şarkılar yapar durur, romantik romantik ağlarız...

 

 

- Bu dediğini anladım. Ama sınıf savaşı denen şey her zaman vardır. Bunu yok saymak sorun yaratır ve insanlar sınıf bilincine göre birleşmelidir. BU "çatışma" sürekli olmalıdır çünkü bu vardır ve çeşitli sınıfların çıkarlarının örtüşmemesi ile ilgilidir. Bunu yok sayarsak ne olur? - Patronların dediği gibi olur, sonunda her şeyin suyu çıkar. İşçinin çalışma saatleri gözetilmez, eğitim sistemi dağılır / özelleştirilir, parası olmayan veliler çocukları dershaneye gönderemezler, tarikatlar devreye girip bu çocuklara kol kanat gerer, hastalık izinleri olmaz, uzun süreli hasta olursan işten atılırsın, abidik gubidik, kara para aklama amaçlı "üniversiteler" açılır, devlet'in iyi üniversitelerin birçok bölümü kendi haline bırakılır, devlet tiyatroları kapatılır / oyunların sayısı azalır, olursa özel tiyatroya gidersin, sağlık sistemi olmaz. Paran varsa Amerikan hastanesi, yoksa "devlet" hastanesi. Tam tersine. Bize bu bilinci aşıladılar. dünya böyle. büyük şirketlere kalsa çocukları tekrar madene bile sokarlar, büyük şirketlere kalsa devletin kendisini satıp özel şirket yaparlar. Modern dünyada bu böyle. O yüzden sınıf bilincinin olması lazım. Sadece burjuva sınıfı için de söylemiyorum. Mesela "memur sınıfı" denen bir şey de var. Bazen postaneye filan gidiyorum, olumsuz davranışla karşılaşıyorum örneğin, veya bir devlet kurumunda. Bu nedir? - yine sınıf çatışması. O kişi de devletin gücünü (benim gücümü) bana karşı kullanıyor. 

 

"Öğrenci sınıfı" dedik. Bu vardır. Mesela Chomsky'nin zamanında ABD Üniversitelerine sadece harç ödenirmiş. İsteyen girip okurmuş. 90'larda 5000 $ idi, şimdi gidenlerin 40,000 $ güvence göstermeleri gerekiyor (1 senelik ücret)

 

Peki Fransa'da nasıl? - Birçok olay yaşanıyor (bazı okullar çok kalabalık), protestolar oluyor, öğrenciler yürüyor, sonunda daha çok yer açılıp imkan sağlanıyor ve harç ile gidip istediğin bölümde, aşırı kalabalık olmayan sınıflarda okuyabiliyorsun. Bırakırsan ne olur? okulların hepsi sırayla satılır, onlarda da İngiltere gibi 50,000 pound'luk okullar olur, devlet okulları çürümeye bırakılır, içten içe özelleştirilir. Niye?

- Zengin iş adamı kendi oğlunu / kızını Oxford'a, harward'a göndermek ister. Devlete vergi vermemek ister. Bu yüzden meclise soktuğu adama "Ben başkasının eğitim/sağlık hizmeti için devletin para harcamasını istemiyorum" dedirtir.

 

Her şey de bu şekilde işliyor. Çocukken yerel eğitim sistemindeki arkadaşlarımla tartışıp "sizi çok koyun yetiştiriyorlar" derdim. hepsi birden "aaaaa hayır" derlerdi. Şimdi senbana resmen "sınıf savaşı yoktur" dedin. Nasıl yoktur?

 

Çiftçiyi düşün. Büyük şirketlere kalsa GDO'lu yeniden üreyemeyen bitkilerle çiftçiyi sürekli kendilerinden tohum satın almak zorunda bırakacaklar ve piyasa yaşaları işleyecek. Piyasa sistemi.

 

Belki "sınıf" değildir. Ama kadınlarla ilgili Laura NAder'İn çalışmaları vardır. Bunlara göre, size ideal vücut satmak istiyorlar. Belirli göğüs / kalça / yüz görünümü olmadan rahat etmeyin diye ABD'de filan film endüstrisi ile beraber çalışıp bir beyin yıkama politikası başlatmışlar (en azından Laura Nader böyle söylüyor). Ne olacak o zaman? Kadın olmak için ekstra para ödeyeceksiniz. Şaka da yapmıyorum.

 

"DÜşman" anlamında da söylemiyorum. Ama para yapmak isteyen, para yapmak konusunda aşırı hırslı insanlar var. DÜnyayı bunların hırsına teslim edemezsin onu diyorum. 

 

Dİğer bir olay facebook. Bizim zamanımızda yoktu, sosyal hayatımız da vardı. Şimdi milleti oraya çekip çekip kişisel bilgileri satıp zenginlik olarak Bill Gates'e yetişmeye çalışıyorlar.

 

İndirdiğiniz App'lerin yarısı, gittiğiniz yerlere kadar takip edip kim para verirse bu bilgileri ona satıyorlar (KGB, CIA, Sudi Arabistan Muhaberatı dahil).

 

Bunlar hep sınıf çatışmasıdır. Mesela AB Google'u mahkemeye vermiştir, ve Google'u mahkemeye vermediği için İrlanda hükümetini mahkemeye vermiştir. demek oluyor ki çıkar çatışmaları var. Her keze bir yerde "dur" deme gerekliliği var.

 

İşçi sınıfına da "dur" diyebilirsin. Almanya'da Nazi sembolleri, Hitler kitapları bulundurmak, ırkçı gösteri yapmak, insanların etnik kökenine, dini inancına hakaret eden gösteri düzenlemek, bu yönde konuşma yapmak / yazı yazmak yasak örneğin. Fransa'da kamusal alana dini sembol koyamıyorsun, 1 sene önce Hz Meryem heykelini parktan kaldırdılar örneğin. Başörtüsü de okullarda yasak diye biliyorum. "Tamam öyle istiyorsun ama yasak, her şeyin bir sınırı var" diyebilirsin yani. 

 

- O yüzden, parti tutmaktan bile daha önemli bu söylediğim. Millet 1400'e çalışıyor, ülkede lüks arabadan bol bir şey yok.

Bu darbeler döneminden beri, Türkiye'de bir sürü bilinç yok edildi. Bu bilinç yok edildiği için AKP / feto geldi zaten. O yüzden "hay elinize sağlık" lafını hak edenler bunların kendileri değildir. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, bilgivehis yazdı:

 

Yaramı deştin, 40 yıl öncesine götürdün, neredeyse ağlayacağım...

Ben bunu savunurken, oportünistlikle, revizyonistlikle, faşistlikle suçlanıyor ve hatta silahlı saldırıya dahi uğruyordum

İşçinin her an patron olabileceği, çok zeki işçilerin işçi konumundan çıkabileceği ve işçinin kendini aşmasında sakınca olmadığını söylüyordum.

Vay söyleyen sen misin...

 

- Ben size siyasetten bahsediyorum tabi. "memur işçiden üstündür" filan demiyorum. O dediğiniz doğru, otel ansansöründe düğmeye basan adam da orada iş yapıyor. zaten bu böyle olduğu için sınıf bilincini korumalıyız. modern deodalizm değil benim anlattığım.

 

2 saat önce, Türk Ateist yazdı:

 

İlkeller de ondan. Bak tipik İslamcılar gibi tepki göstermişler, hemen bir suçlama, saldırı, dışlama...  İyi kurtulmuşsun.

Berbat ezberler bunlar. Hümanizm, eşitlikçilik, hak arama vb ulvi amaçlar peşinde olduğunu zannedip basbayağı ilkel ve çok da zararlı bir sistem kurmaya çalıştıklarının farkında değiller.

 

- Benim dediğim: siyasetin gerçeğini değiştiremezsin. Taraflar vardır, olmalıdır ve bunlar sürekli sürtüşme (sürekli diyalog içinde) olmalıdır. Yoksa İran'da sınıf mücadelesi yok veya Türkiyede yok. Tamam. Ne oluyor o zaman, bir grup başı çekiyor. hatta iki grup başı çekerse, bunlar birbirini yiyor (15 Temmuz olayında olduğu gibi).

 

Bu dediğim de marksizm değildir. Marks bunu daha ileriye taşıyan insandır. Bunun tanımını yapan ideoloji  sosyalizmdir. Sosyolojik gerçek bu. Sınıflar vardır.

 

2 saat önce, Charlotte yazdı:

Hayır başlamıyor. Bu haklar şuan yasada mevcut sorun patron milletinin yasaya uymaması. İşçiler dalkavuk olduğu sürece düzen böyle devam eder. Örgütlenmiş bilinçli bir işçi sınıfı patroncukların işine gelmez. Toprak ağası Adnan Menderes köy enstitülerini, halk evlerini boşuna kapatmadı ya.

 

Patronlar da eğitimli, kültürlü olmalı varoşlardan gelme, aşağılık komplekslerinin esiri olmuş, sonradan görme tipler o konuma hiç mi hiç yakışmıyor.

 

 

- İşte burada yanılıyorsunuz. Sağlıklı demokrasilerin hepsinde bu durum böyledir. Bütün bu söylediklerim yine toplumun kendisine hizmet eder. Yine eğitimden girelim. Bir ülke için okulun parasız / sınavsız olduğu, amele çocuğunun bile isterse doktor olabildiği, Almanya gibi ucuz üniversite kantinlerinin filan olduğu derli toplu bir düzen mi daha iyi. Yoksa eğitimin her bir tarafının bi tarafa gittiği Feto yurdundan çıkmış adamların Savcı / hakim olduğu ve gayet zeki çocukların sistem yüzünden lise diploması ile kaldıkları düzen mi daha iyi? Hesabı siz yapın.

 

Diğer örnek: Kent mimarisi / Çevre düzenlemesi. Etyopya'nın Başkentine gidin. Parkları bile satıp imara açıyorlar. Her yeri satmışlar. kentin tamamı koca bir beton ormanı. Yapıp yapıp "ev" diye satıyorlar. 

Amerika'ya bakın. Orman işçisinin Türkiye'de "müstakil ev" denen önünde bahçeli köpekli evi var. 

Düzenleme olmasın. park, spor alanı, festival salonu, tabiat parkı, çocuk bahçesi, basket sahası, beysbol sahası, hayvanat bahçesi, botanik bahçesi, bisiklet yolu, oyun alanı olmaz.

 

Gezi parkı gibi: İçinde Cami + AVM olan + lüks havuzlu otel olan "Topçu kışlası" yapar.

 

Yani kalabalıksınız ama büyük pot kırdınız akşam akşam.

 

2 saat önce, bilgivehis yazdı:

 

Maalesef öyle.

İki defa silahlı bir defa da dayak saldırısından kurtuldum.

Kurtulmam o zamanlar iyi bir koşucu olmamdan kaynaklıydı, bu yüzden üçünden de jet gibi kaçarak kurtuldum.

Ama silahlı saldırının birinde essahtan çok feci şekilde kıstırılmıştım, benim koşucu olduğumu biliyor olacaklar ki, etrafımı kaçamayacak şekilde sarmışlardı, onlara çok yakın olmam işi kurtardı, birinin ayak kısmına aniden atlayınca hepsinin dengesi ve bilinçleri bir anlık şaşkınlık içine girdi, o anda ben çoktan toz olmuştum...

 

- NİHAHAHA kapitalist seni :) 

 

2 saat önce, Türk Ateist yazdı:

 

Hani bunları yapanlar ülkücülerdi desen sıradan bir şeymiş gibi okuyacağım, alışığız ama resmen dava arkadaşların, üstelik de bir konuda onlardan farklı düşündüğün için yapmışlar. 

40 yıl gecikmeli olsa da geçmiş olsun diyeyim. :) Ucuz kurtulmuşsun diyeceğim, pek ucuz da olmamış.

 

- Şaka bir yana onlar bence (ben görmedim o dönemi) beni de, belki haklı olarak, birçok konuda döverlerdi. Tek sorun, onlara izin verilseydi, yaşam hakkı tanınsaydı, yaşananlar yaşanmasaydı, ilkellik, hayvanlık, osmanlı Paşa'sının Yunanistan bağımsızlık hareketi sırasında yaptığına benzeyen şeyler yapılmasaydı, Kişiler, böyle olmasaydı, şimdi benim bu anlattıklarımı anlatacak daha çok insan olurdu. Ülke biraz daha Yunanistan çizgisine yakın olurdu. İran / Azerbeycan çizgisinden daha uzak bir çizgide olurduk. Ben öyle diyorum. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, Türk Ateist yazdı:

Bırak sınıf bilinci dediğin şeyin oluşmasını istemek, insanları iş ve eğitim durumlarına göre sınıflandırmak ve onlardan bu sınıflandırmaya uygun davranmalarını ya da yerlerini bilip kabul etmelerini beklemek bile korkunç bir şey.

...

Bizde de bu sınıf bilinci yoktur zaten, işçi dediğimiz kesim patronunun kulu kölesi, yalakasıdır. Şuurlu olanı çok az. 

 

 

Hem sınıf bilinci oluşmasını istemeyi korkunç bir şey olarak görüyorsun, hem de sınıf bilinci oluşmayan işçilerin patron yalaması olduğundan dem vurup yakınıyorsun. Hem de bu ayanı mesajın içinde oluyor.  Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Huuu yazdı:

 

Hem sınıf bilinci oluşmasını istemeyi korkunç bir şey olarak görüyorsun, hem de sınıf bilinci oluşmayan işçilerin patron yalaması olduğundan dem vurup yakınıyorsun. Hem de bu ayanı mesajın içinde oluyor.  Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? :)

 

Patron yalakası olmalarının nedeni sınıf bilinci taşımamaları değil. İhtiyaç olan sınıf bilinci değil, bireysel bilinç sahibi olmaları. Etrafında olup bitenleri nesnel olarak farkeden, gerçeği farketme yetisi olan bireyler değiller. Esas mesele de bu. Birey olduğunun farkında olsa hakkını hukukunu bilir ve peşine düşüp kısa vadeli çıkarlarla esas çıkarına olanı ayırt eder.

Ümmet bilinci vardır bizim işçimizde. El etek öpme, iki kuruş vereni velinimet sayma, ekmeğimi patron veriyor davranışları buradan gelir. Sanki bedava veriyor patron.

 

Hakkını hukukunu bilmeyen, örgütlenme nedir haberi olmayan, grev kırıcısı bolca bulunan, ley ley loy loy halay çekip protesto ettiğini sanan ve sonunda gidip patronla tıpış tıpış patronun çıkarına anlaşan insanlar bunlar. Çoğunluğu böyle. 

 

Kısaca, çözümü kolay olmayan, hatta politik olmayan köklü bir sorundur bu. Ve sadece işçi kısmına ait bir sorun da değildir.

 

Bu arada, bizde burjuva sınıfı da yoktur. Burjuvamız yoktur hatta.

tarihinde Türk Ateist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

 

Patron yalakası olmalarının nedeni sınıf bilinci taşımamaları değil. İhtiyaç olan sınıf bilinci değil, bireysel bilinç sahibi olmaları. Etrafında olup bitenleri nesnel olarak farkeden, gerçeği farketme yetisi olan bireyler değiller. Esas mesele de bu. Birey olduğunun farkında olsa hakkını hukukunu bilir ve peşine düşüp kısa vadeli çıkarlarla esas çıkarına olanı ayırt eder.

Ümmet bilinci vardır bizim işçimizde. El etek öpme, iki kuruş vereni velinimet sayma, ekmeğimi patron veriyor davranışları buradan gelir. Sanki bedava veriyor patron.

 

Hakkını hukukunu bilmeyen, örgütlenme nedir haberi olmayan, grev kırıcısı bolca bulunan, ley ley loy loy halay çekip protesto ettiğini sanan ve sonunda gidip patronla tıpış tıpış patronun çıkarına anlaşan insanlar bunlar. Çoğunluğu böyle. 

 

Kısaca, çözümü kolay olmayan, hatta politik olmayan köklü bir sorundur bu. Ve sadece işçi kısmına ait bir sorun da değildir.

 

Bu arada, bizde burjuva sınıfı da yoktur. Burjuvamız yoktur hatta.

 

- Çok şükür ki var. İran'da da var. Oradaki bazı reform hareketleri de yavaş yavaş buradan kaynaklanıyor diyebiliriz.

 

- O kadar da Osmanlı değiliz. Hepsini sürekli ters düz etmiş olsalar da bir yerlere varılmış. 

 

Asıl mesele bu değişim korkusu. Modern hayata / Batılılaşmaya karşı insanlarda korkuyu körükleyen unsur neyse onu bulup ortadan kaldırmak lazım. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

 

Patron yalakası olmalarının nedeni sınıf bilinci taşımamaları değil. 

 

Demek istediğini anladım ama ilk mesajından benim alıntıladığım türde bir anlam çıkıyor. Şundan yani:

 

"Bizde de bu sınıf bilinci yoktur zaten, işçi dediğimiz kesim patronunun kulu kölesi, yalakasıdır. Şuurlu olanı çok az."

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 dakika önce, Huuu yazdı:

 

Demek istediğini anladım ama ilk mesajından benim alıntıladığım türde bir anlam çıkıyor. Şundan yani:

 

"Bizde de bu sınıf bilinci yoktur zaten, işçi dediğimiz kesim patronunun kulu kölesi, yalakasıdır. Şuurlu olanı çok az."

 

İlk mesajımı bütün olarak okuyunca ne dediğim gayet net anlaşılıyor. "Bizde bu sınıf bilinci zaten yoktur" dedikten sonra daha açıklamalı yazabilirmişim. Cümleyi tek başına okuyunca ilk cümle ikincinin nedeniymiş gibi duruyor. Benim hatam.

Ama dediğim gibi, bütün olarak okuyunca ve senin sorun nedeniyle tekrar açıklamış olunca bundan böyle yanlış anlaşılmaz sanıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hepsini geçtim de, ileri - geri diye bir kavramlaştırma niye var yani? İlerici olmak nasıl bir misyon? Aynı tarihi ve uygarlık biçimini bütün insan toplumlarına dayamak ilericilik mi? Galiba, tam da bu. O zaman ben ilerici değilim. İlerlemek istemiyorum. Bu kavram sosyalistlerin burjuvalardan devraldığı ve altında kaldığı bir kavramdır. Yola böyle devam edilemez.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 dakika önce, isabettin yazdı:

Hepsini geçtim de, ileri - geri diye bir kavramlaştırma niye var yani? İlerici olmak nasıl bir misyon? Aynı tarihi ve uygarlık biçimini bütün insan toplumlarına dayamak ilericilik mi? Galiba, tam da bu. O zaman ben ilerici değilim. İlerlemek istemiyorum. Bu kavram sosyalistlerin burjuvalardan devraldığı ve altında kaldığı bir kavramdır. Yola böyle devam edilemez.

 

Biraz açar mısın, ne demek istediğini anlayamadım:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 saat önce, isabettin yazdı:

Hepsini geçtim de, ileri - geri diye bir kavramlaştırma niye var yani? İlerici olmak nasıl bir misyon? Aynı tarihi ve uygarlık biçimini bütün insan toplumlarına dayamak ilericilik mi? Galiba, tam da bu. O zaman ben ilerici değilim. İlerlemek istemiyorum. Bu kavram sosyalistlerin burjuvalardan devraldığı ve altında kaldığı bir kavramdır. Yola böyle devam edilemez.

 

- Evet edilir. AKP Gericidir. CHP ilericidir. Mangandalar gericidir. Daha entel / sol görüşlü kişiler ilericidir.

 

"ilerlemekle ilgili" Mesela Kız çocuklarını okutmamak gericiliktir. Okulları yeniden laik yapmak ilericiliktir.

 

Modernleşmek mi istiyorsun? Yoksa geleneğe, batıl inançlara, alışkanlıklara bağlı mı kalmak istiyorsun?

Kimseden devralmadık. Ama kapitalizm de gerici bir düzen değil. Ama daha çok sol görüşlüler bu lafı kullanır.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlericilik kavramı Batı'da ortaya çıktı. Başka toplumların zenginliklerine el koymak ve kendi uygarlıklarını dünyaya yaymak için bir meşruiyet arayışı içindeydiler. Bu arayışın karşılığını başlarda İspanyollar ve Portekizliler Hıristiyanlıkta buluyorlardı. Güç bakımından üstün geldikleri Yeni Dünya'daki insanlarla yaptıkları savaşları "Onlara Tanrı'nın hak dinini götürüyoruz" söylemiyle meşrulaştırıyorlardı. Böylece "onları barbarlıktan, günahkarlıktan kurtarıyoruz" diyor, bir yandan da altınlarını alıyorlardı. Bu arada kendi aralarında Avrupa'da yaptıkları din savaşlarından yorulunca, bu iş böyle olmuyor deyip laikliği geliştirdiler. Teknolojinin savaşlarda ve başka coğrafyaları boyunduruk altına almada sağladığı üstünlüğü görünce, bilimin önünü açtılar ve aynı niyetlerle, bu kez akılcılık-ilericilik misyonu taşıma ve barbarlığı yok etme adına aynı yürüyüşü sürdürdüler. Ama bu kez altınlarını alıp giderek değil, oraya yerleşerek, oradaki insan gücünü üretken sermaye yaratmakta kullanarak. Bu, İspanyollar ve Portekizlilerin hakim olduğu altın çalma döneminden çok daha acılı bir süreç demekti. Aklın ve bilimin elinin değmediği hiç bir yer kalmıyordu, din akıl dışı oldu, ama üretim toplumun eseri olduğu halde üretim araçlarının ve sermayenin özel mülkiyette olması akıl dışı olmadı ne hikmetse. Sosyalistler, özellikle de Marks, dehşetini yer yer ayıplayarak da olsa, bu gidişatı hayra yordu, dünya tek pazar haline geliyor, insanlık tarihi herkes için ortaklaşıyor, burjuvazi ilerici bir misyon oynuyor dedi. Burjuvazi neden ilericiydi? Çünkü, ileride kurulacak ve komünizmin yolunu açacak dünya işçi devletinin ön koşullarını gezegene yayıyordu. O yüzden de ilericiydi. O sırada gidip Marks'a "Ama bu arada doğa tahribata uğruyor, İngilizler Mançester'deki dokuma fabrikaları iş yapacak diye Hindistan'da elini kesmedik dokumacı bırakmadı" deseydiniz, Marks büyük ihtimalle size "Lan olum git, gerici misin nesin" diyecekti. Dedi de. Zamanın burjuva gazetelerine yazdığı yazılarda İngilizleri, 1700'lerin sonlarına doğru Hindistan'da giriştikleri yıkımdan dolayı alkışladı. Ya da 1853'te dünya genelinde iktidara el koysaydı, Marks, işçi sınıfına, Hindistan'a dair ne önerecekti acaba? Artık dokumacılardan parmakları kesilmemiş olanlar işlerine dönebilirler, tek dünya pazarını kaldırıyoruz mu diyecekti, yoksa sosyalizm ayağına Hindistan'ın henüz girilmemiş bölgelerine de Avrupalı ayağı basmaya devam mı edecekti? İkincisi daha ağır basan bir olasılık bence.

 

Peki, öyle mi oldu, dünya pazarının ortaya çıkması gezegeni kurtaracak olan işçi sınıfının "ilerici misyonunu" gerçekleştirmesine mi hizmet etti? Pek de etmedi. Marks'ın 1848'de Komünist Manifesto'da yazdığına göre işçi sınıfı kendini kurtarmak için tüm toplumu beraber kurtarmak zorunda olan, bunu sağlamak için de tüm sınıfları ortadan kaldırmak zorunda olan sınıftı. üzerinden daha 10 yıl geçmişti ki, Engels Marks'a 1858'de yazdığı mektupta İngiltere işçi sınıfının burjuvalaştığından dert yanıyordu. Hesapta işçi sınıfı burjuvaziyi yenip bütün sınıfları ortadan kaldıracağına, işçi sınıfını burjuva yaparak adeta ortadan kaldıran burjuvazi olmuştu. Engels bunun nedenini aynı mektupta şöyle açıklıyor: "Açıktır ki, tüm dünyayı sömüren bir ulus için bu normal bir durum." Hani burjuvalar işçileri sömürüyordu, İngilizler de dünyaya uygarlık götürüyordu? İşçiler 10 yılda burjuva oldu, Marx'ın 1853 yılında köşe yazılarında Hindistan'a uygarlık götürüyor diye övdüğü İngilizler de 5 yıl sonra "bütün dünyayı sömüren ulus" oldular. Tabi ben olayı biraz çarpıtıyorum, ama gene de Marks ve Engels'in Avrupa, uygarlık, kurtuluş ve özgürlük konularında kafaları karışıktır, aynı yazının içinde hem burjuvaziyi överler, hem de vahşetini kınarlar, böyle yaparak objektif olduklarını düşünürler. Nasıl olsa tarihte benzer vahşetler oldu, bari İngilizler bu işi geri dönülmez bir biçimde yapıp Hindistan'ı dünyaya bağladılar da, küresel bir dünya yarattılar, bu da zaten mecbur böyle olacaktı, "tarihsel bakımdan zorunluydu" diyerek sosyalistleri yatıştırırlar.

 

Bu "tarihsel olarak zorunlu olma" muhabbeti de ayrı konu zaten. O da Hegel'den geliyor. Hegel idealisttir ve erekçidir, tarihin bir amacı olduğunu düşünür, bütün tarihin akışının "mutlak ruh"a erişmek için bir açılım olduğunu işler felsefesinde. Marks bunu görünürde tersine çevirmiş ve materyalist yapmış, ama özüne dokunmamıştır. Gizli erekçidir hala. Erekçiliğini mantıksal hale getirmek için bin türlü çember sallar, işçi sınıfının nasıl da kapitalizmin bağrından çıkıp onun bizzat onun mezar kazıcısı haline geldiğini, burjuvazi dünyayı talan ettikçe sosyalizmin şartlarının "tarihsel bir zorunluluk olarak" nasıl daha da fazla olgunlaştığını anlatır durur. Bilindiği gibi, Marks'ın en önemli keşfi artı değer. Artı değer sömürüsü işçide bir bilinç yaratmalıdır Marks'a göre. Bu bilinçle de işçiler burjuvaziyi devirmelidir ve hazır devirmişken, bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına varacak bir sürecin lokomotifi olmalıdır. Bu potansiyel bu sınıfta vardır, yapsa yapsa işçi sınıfı yapar, aslan işçi sınıfı, şu bu derken on yıl sonra işçi sınıfı İngiltere'de, ondan birkaç on yıl sonra da bütün Avrupa'da burjuvalaşır. 

 

Avrupa'da bunlar olduktan sonra, olay Asya'ya, Afrika'ya kayınca işin rengi ortaya çıkmaya başladı. Bu, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki bir kavga değil, işçisiyle burjuvasıyla, monarkıyla birleşmiş Avrupa'nın dünyanın uygarlığına girmeye zorladığı geri kalanıyla olan kavgasıydı. Türkiye'de Atatürk'ün önderliğinde hem silahlı direniş hareketi, hem de Batı normlarına maddi - manevi entegrasyon manevrasıyla adeta "Yav he he" diyerek bu manyak orospu çocuklarından biraz kendimizi koruduk da bugünlere geldik. Ama, biz de onlar gibi ulus olacağız diye ulus olmak isteyen Kürtlerle ve Ermenilerle birbirimizi boğazladık, çok kan döküldü. Kimse de demedi ki, bu ulus ne? Ulus, esasında, Batı'nın Doğu'ya giydirdiği deli gömleğidir. Nasıl o uğruna binlerce lira kredi çekilen, ödemesi yıllar süren kümes gibi apartman daireleri modern insanın gönüllü giydiği deli gömleği ise, bu da öyledir. Fırsatını bulan herkes bu deli gömleğinin içine girmek için can atıyor. Bağımsız olmak istiyorsan, bağlı olduklarından olduğu kadar, kendine bağlı tuttuklarından da çözeceksin kendini. Neyse, konu acayip yerlere gidiyor, ben en iyisi işçi sınıfı olayına geri döneyim :89:

 

Hayır, bu işçi sınıfı iktidarı ele geçirip tüm dünyada egemenlik sağlasa ne olacak, Avrupa'nın dünya üzerindeki tek tipçi, tek uygarlıkçı dayatması son bulacak mı? İkna edilmeye açık olarak soruyorum. Yoksa, sosyalizmi dünyanın her bir santimetrekaresine yayacağız diye bütün kıtaları sanayi tarlasına mı çevirecekler? Yoksa, kendi halinde köylerden mi oluşacak yeni uygarlık? Bu konuda siciller çok karanlık efendim. Çok iyi tahminlerde bulunamıyorum. Bir tür olarak dünyanın kaynaklarını aşırı tüketen ve onu aşırı fazla nüfusla dolduran insan soyu olarak İNSANI DEĞİL, DOĞAYI MERKEZİNE ALAN bir kurtuluş hareketi göremiyorum ufukta. Demek ki insan bilinci sadece belli bölümlere ayrılmış insan topluluklarını diğer insanlar ve diğer hayvanlar karşısında üstün konuma geçirmekten öte bir şeye yaramıyormuş, zeka ancak bunu sağlayabilen bir enstrümanmış sonucuna ulaşıyorum. 

 

İşçi sınıfı ilerici midir, onu bilmiyorum, ama ilericiyse yandık demektir. Dilerim, yerinde sayıcı ya da gericidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşçi sınıfını bu kadar önemsemeye, ideolojileştirmeye filan gerek yok. İşçi bu, emeğinin karşılığını alırsa her işi yapar. Alamazsa homurdanır. Bu çok doğal. Emeğinin karşılığını almasın mı? Çalışmış, çabalamış, emek harcamış. Hakkının derhal ödenmesi gerekir. Ödememek çok büyük zulümdür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 dakika önce, democrossian yazdı:

Alamazsa homurdanır. 

 

Bütün sorunların püf noktası işte burası...

 

Alamazsa homurdanır mı?

Alamazsa dahi hangi koşullarda homurdanmaz?

Homurdanırsa bunu nasıl gösterir?

Alamamak homurdanması için tek neden mi?

Homurdanması onu ilerici yapar mı?

...?

 

Toplumların yüzde yirmi beşi işçi, yüzde altmışı işçi ailesidir, bu da ortalama yüzde seksen demektir.

Bir ülkenin bütün cevherini oluşturan işçidir, bütün her şey onun iş-gücü sayesinde döner.

Ülkenin varlığını bu derece üzerinde taşıyan işçinin sömürülmesi, ona hiç bir değer verilmemesi ve kendisinin duruşu asıl sorunun da kaynağıdır.

İşçi ne kadar sürüleşirse o ülke o kadar geriye gider, işçi ne kadar varlığını hissettirirse o ülke o kadar ileriye gider.

Bu yüzden yukarıdaki soruların cevapları önem kazanıyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 dakika önce, bilgivehis yazdı:

Bütün sorunların püf noktası işte burası...

 

Aynen öyle. Sorduğun sorular çok önemli ve belirleyici sorular. Bunlar öyle sorular ki sorarken yanıtı da işaret ediyor. Biraz düşünürsen yanıtı bulursun diyen sorular. İletinin altını imzalıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ama işte aç kalmıyorum karnım doyuyor çok şükür diyor, çalışmasam da kömürüm makarnam geliyor diyor, gerisi umrum değil, uçuruma da gitsek velinimetimiz efendimiz götürür derse... ...... (Ne diyeyim, diyecek laf da bitti... Daha doğrusu dilimizde fesleğen bitti, yine dinletemedik, anlatamadık. Artık bundan sonra biz değil biraz da başkaları başka bir dille anlatsın.)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunların müfredata koydukları masallara bakıyorum, açlıktan nefesin de koksa yarappi şükür de, gece aç yat karnının gurultusundan uyuyama ama allağım sana şükürler olsun de... Bunları anlatıyorlar çocuklara... Anlattıkları masallar uyu uyu yat uyu allağına şükret afyonları... Utanç yani, bu hallere düştüğümüze inanamıyorum. Bir kabusta gibiyim. Walking Dead'in göbeğinde gibi hissediyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...