Jump to content

Ergenekon Agarta Mu kıtası


Recommended Posts

DERIN ERGENEKON GERÇEĞİ

 
Kurtlar vadisi, Ergenekon, Agarta
Önsöz

Ergenekon'un bulunduğu yer tamamen Kurtlar Vadisidir. Kurtlar Vadisine girmek bilgi ister, sabır ister, güven ister, enerji çakralarının tam çalışmasının yanında yediden onikiye çıkan çakralarının bilincinde olunmak ister, genetik aşılanmadan geçmek gerekirliliğini ister.
Sistemde anlatılan kurdun dört ayaklı dağlarda dolaşan kurt olduğu sanısının yıkılmasının bir gerekirlilik olduğunun da bilinmesi gerekir.
Derin Ergenekon...

Türk Milleti özel bir millettir. Bu özelliğini hem yaratılışından almış hem de sonradan eklenen üstünlüklerle onu cihanın efendisi haline getirmiştir. Bu efendilik asla kendini beğenmişlik veya başkalarını küçümsemek gibi bir oluşumu çağırmamıştır. Bu milletlerin kaderinin bir gerekirliliği durumunda olan bir oluşumu simgeler.
Türk Milletinin, Sirrus Misyonunun (8.6 ışık yılı uzaklıkta olan bir yıldız) yaratılış modu ile nasıl ve neden ilişkilendirilmesi ile ilgili bazı ezoterik bilgilerin ortaya çıkması sağlanacaktır.

"İşe Aydınlık ve Karanlık güçlerin Gizli Yeraltı Merkezleri olan Agarta ve Şamballa'dan başlamak gerekiyor. Kozmik kökenli bilgilerin Mu Kültüründen Atlantis'e geçtiğini söyleyerek konuya başlayalım. Atlantis'in yaşanan parlak dönemlerinden sonra, insanlığın aşağıya çekiliş süreçlerine uygun olan dejenerasyon gittikçe arttı. İyi ve kötü mücadelesi bütün hızıyla devam eder hale geldi. Atlantis iki kutba ayrıldı.

Kozmik bilgileri kötü bir şekilde insanlann zararına kullanmaya başlayan 'Belilal'in Oğulları' yoğun bir şekilde 'Kara Maji' uygulamalarına yöneldiler. Parapsişik yeteneklerini bu alanda kullanmaya başlamaları o denli yoğunlaştı ki, kıtaların fiziki ve atmosferik dengeleri ciddi bir şekilde bozulmaya başladı. Bir'in Oğulları'nın tüm iyi girişimleri sonuçsuz kaldı. Sonunda araları iyice açılan iki grup arasında, tarihte ilk kez majik yöntemlerin de kullanıldığı büyük bir savaş çıktı. Sayıca üstün olan Belial'in Oğulları yıllar süren savaştan galip çıktılar. Kazanan 'Karanlığın Oğulları' oldu.

Kıtaların fiziki ve atmosferik dengeleri bu savaşta iyice bozuldu ve sonunda birbiri arkasına tufanların yaşanmasına sebebiyet verdi. Kıtaların tamamen sulara gömülmesinden önce her iki grubun temsilcileri çevre kıtalara göç ettiler. Ve kendilerine iki ayrı yeraltı merkezi kurdular. Bir'in Oğullarının kurduğu merkez 'Agarta', Belilal'in Oğullarının kurdukları merkez 'Şambala' adıyla anılmaya başlandı.
Her iki grubun ellerinde bulunan bilgiler aynıydı ama kullanım alanları birbirlerinden son derece farklıydı.

(Ortaçağda yapılan ve şeytanı tasvir eden tablolardan birinin adı Belial'dir.)

Yeraltında merkezleşen bu iki ayrı grup, çalışmalarını buralarda sürdürdüler. Agarta bir çok inisiyeyi ve bazı peygamberleri gizli yeraltı merkezlerinde eğitti. Ezoterik bilgilerin tamamen unutulmaması için çeşitli inisiyatik merkezlerin kurulmasına ön ayak oldular.
Şamballa ise dünya üzerinde yaşayan insanların bilgiden uzaklaşması için çeşitli faaliyetlere girişti. Dünya üzerinde yaşayan bizim devremiz insanlarından bazılarıyla irtibata girerek, asıl amaçlarını gizleyerek, onları kendi felsefeleri doğrultusunda eğittiler. Çeşitli kurum, loca, grup ve derneğin kurulmasına ön ayak oldular. Tek bir amaçları vardı: İnsanları 'Ezoterik Bilgi'den uzak tutmak. Bu gruplar uluslararası örgütlendiler. Hemen her ülkede merkez oluşturdular. Bazı kilit noktaları ellerine geçirdiler.

Bütün bunlar olup biterken, dünyanın aşağıya iniş sürecinin de sonlarına gelindi. Bu süreçte 'Şambala' çok daha geniş taraftara sahip oldu. Bunun böyle olması dünyanın genel aşağıya iniş sürecine de uymaktaydı. Bunlar 'Kara Tarikat' üyeleridir. Bu tarikatın amacı şöyle bir gelişim gösterir.

İnsanları bilgiden uzak tutmak ve cahil bırakmak için, bir takım sırlarla insanların karşılaşmalarını önlemek amacıyla büyük bir organizasyon oluşturmuşlardır. Bu organizasyonun üyeleri tüm dünyaya yayılmış durumdadır. Bu tarikat ezoterik bilgileri ve belgeleri yöntemlice yok etme konusunda büyük bir başarıya ulaşmışlardır. Bu kara cüppelilerin uygarlık kadar eski olduklarıyla ilgili ezoterik manada ciddi belgeler bulunmaktadır.

Bunların üyelerine Kara Cüppeliler denir. Bu tarikat mensupları, tarih içinde yaptıkları inanılmaz komplolarla gündemde kaldılar. İskenderiye Kitaplığının birkaç kez yakıldığı ve ezoterik bilgiler içeren kitapların yok edildiğini ve eski Mu Kültürü ve sırlarını içeren belgelerin nasıl çeşitli entrikalarla ortadan kaldırıldığını tarih bilmektedir.
İnsanlığın aşağıya iniş sürecinde ilerlemesinde önemli bir fonksiyon gördüler. Ve bunda büyük bir başanya ulaştılar.

Bu açıdan bakıldığında büyük bir vazife gördükleri söylenebilir. Ama artık işlerin değişme vakti gelmeye başlamış durumdadır.
Şambala'nın etkinliğinin artık sonlanna gelinmiştir.
Yani insanlık, genel inişten genel çıkışa geçme arifesinin eşiğine gelmiş ve burada durmaktadır. Şambala ve onun uzantısı konumundaki grupların etkisinden insanlık yakasını kurtarmak zorunda olduğu günlere doğru hızla ilerlenmektedir."

Çok binlerce yıl önce başlayan ve günümüze kadar devam eden bu süreçten kuşkusuz ülkemiz de fazlasıyla nasibini almış durumdadır.
Türk Milletinin binlerce yıldır Agarta ve Şambala ile nasıl bir diyalogu olduğunun açıklamalarını yaparken tarihin derinliğine inmek gereği doğmuştur. Ezoterik bilgilerin bir kısmının sergilenmesi bile düşünce ufkumuza açılar kazandıracaktır. Bu anlatılan bölümlerin gerçekliğini ruhunda duyanlar, yeni ve gizli bilgilerin gelmesiyle kendi milletini daha yakından tanıyacaktır.

Türk Milletinin Tarihi Misyonunu incelerken genetiğine işlenen kahramanlık destanlarıyla dolu olduğu gerçeğini söylememize gerek yok sanırım. Dünya yüzünde Türk Milleti kadar düşmanı olan bir millet daha yoktur. Acılara çare olmuş, dertlilere şifa bulmuş, mazlumun yanında olmuş, güçsüzü korumuş, dünyada çok düzenler kurmuş ve bu düzenlerin adaletle pekişmelerini sağlamış, yani aklınıza gelecek ne kadar erdem varsa; Türk bunu yaşamış ve yaşatmıştır. Türk kelimesin anlam ve değerini bilen ve bunun gereğini yapan bu ulusun tek güvendiği yer İlâhi Sistem olmuş, Tek Tanrı fikrini genetiğine işleyen bir ulus olma özelliğini en önce Türk'ler yaşamıştır. İşte bu ayrıcalık O'nu destanlaştırmış, O'nu Tanrı'nın Kırbacı yapmıştır.

Şamballa her zaman Türk Milletinin bu özelliğine darbe vurmuştur. Ara ara başarır gibi görünse de Türk Genetiği bu olumsuzluklara set olmuştur.
Verilen örneklerden de görüleceği üzere Türkler kurdu bazen soylarının kökeninde, bazen de Tanrı ile insan arasında görmüşlerdir. Hatta kurdu, Tanrı'nın yeryüzündeki şekli olarak bile ifade eden metinlere rastlanz. Türk Kültüründe "Kurt"u Tanrı'nın bir elçisi gibi de gören anlayışın oldukça hakim olduğu da görülmektedir.

Dünya üzerinde bir çok toplumda kurt sembolünün karşımıza çıkması onun evrensel bir sembol olduğunu gösterir.
Bu sırlara sahip olduğunu bildiğimiz ve daha önce bahsettiğimiz Dogon'ların varlığıyla ilgili yine birkaç söz söylemek gerekiyor.
Dogon'lar, uzay gemisiyle inen mitolojik bir atalarının soylarından geldiklerini iddia ediyorlar ve bu uzaylı atalarının geldikleri yıldızın ismini de açıklıyorlardı Bu Sirius-B idi.

Ve konunun en ilginç tarafı da, bu yıldızı mitolojinin sembollerinde bir "Kurt Başı"yla sembolleştirmiş olmalarıydı.
Türklerin, gökyüzünden gelerek bir ışık huzmesinin içinden çıkan "Gök Kurt"u ataları olarak göstermeleriyle; Afrika'nın en ilkel kabilesi Dogonlar'ın uzaydan geldiğini söyledikleri mitolojik atalarını yine aynı şekilde bir kurt olarak ifade etmeleri arasında büyük bir benzerliğin ve paralelliğin olduğu böylelikle ortaya çıkmış bulunuyordu.

Aslında kurt ya da dik kulaklı köpek-kurt karışımı semboller başka ulusların mitolojilerinde ve inisiyatik bilgilerinde de karşımıza çıkmaktaydı. Ancak hiçbirinde, bu sembolün Sirius Takım Yıldızı ile ilintili olduğu, bu kadar açık bir şekilde dile getirilmemişti.
Siriusyen kültürüyle irtibat Gizli yeraltı merkezleri
Bu bilgileri efsaneler de doğrular... Günümüze kadar gelebilen bütün ezoterik bilgilerde de bu konu dile getirilmiştir. Himalayalar'ın Kuzey'inde, Hindikuş Dağları'nın altında bazı yeraltı kentlerinin bulunduğu açıkça ifade edilmiştir.

Bu kentin, yukarıda da aktarılmış olduğu gibi bir çok mitolojik kayıtlarda "Yeraltı Cenneti" olarak tanımlanmış olması ise, konunun asıl can alıcı noktasıdır...
Ezoterik bilgilere göre; bu "Yeraltı Cenneti"nde, dünyanın yüzeyi ile nadiren irtibat kuran "Altın İnsanlar Irkı" bulunmaktaydı. Bu kişilerin zaman zaman, çeşitli yönlerden yukarıya doğru uzanan tünellerden geçerek, dış dünyaya çıktıkları ve bazı insanları özel olarak eğitmek için yanlarına aldıkları söylenir.

İç Moğolistan'ın Moğol kabileleri arasında, bugün dahi, tüneller ve yeraltı dünyaları hakkında çok çarpıcı gelenekler mevcuttur. Bir Moğol Efsanesine göre: "Bu tüneller Afganistan içlerinde bir yerde ya da Hindikuş Bölgesi'nde bulunan ve Tufan öncesi nesilden gelen bir yeraltı dünyasına uzanır..." Efsane buraya bir isim de vermiştir: "Agharti."
Efsane, Agharti adını verdiği bu yeraltı uygarlığının dünyadaki diğer yeraltı uygarlıkları ile tüneller sistemleriyle bağlantılı olduğundan da söz etmektedir. Efsane bir başka önemli aynntıdan daha bahseder: Gizli yeraltı dünyası, tahılların büyümesini sağlayan ve insan sağlığına yararlı olan farklı bir tür yeşil parlak ışıkla aydınlatılmaktadır.

Efsanede geçen yeşil ışık kayda değer bir özelliktir. Çünkü bir çok araştırmacı bu yeşil ışığın dünyanın çeşitli yörelerinde bulunan diğer tünellerde de görüldüğüne dikkatleri çekmektedirler. (Ezoterizmde "Yeşil"in, inisiyatörlerin rengi olarak kabul edilmiş olması da ilginç bir paralellik gösterir.)"

Dağ anlatımının Türk Milleti için öneminin ne olduğunu anlattık. Dağ ve mağara başlı başına gizemlerin ilk oluşumunu bizlere anlatan bir külttür.
Şu anda Türkiye'miz Agarta'nın hızlı eğitimini tamamlamış bulunmaktadır. Şamballa'nın etkisinden büyük ölçüde kurtulmaya çalışmaktadır. Bu sebeple Türk Ulusu'nun üstün değerlerini anlamayan ya da anlamak istemeyenlere tavsiyelerimiz olacaktır. Ayıklanma döneminin en üst seviyelerine gelindiği bu çağda her şey aniden değişecek. Aniden ölen varlık gibi spatyomda asılı kalınmak istenmiyorsa, bu çağrılarımıza kulak verin. Atalarımızın hem genetik olarak hem de kültürel yapı olarak hangi köklere sahip olduğunu ele aldık.

Türk'lerin Kurt'tan Türeyiş Efsanelerinden bazılarını ele aldığımızda, Türk'lerin "Galaktik Uygarlıklar"dan biri olan Siriusyen Varlıklar'ca genetik bir aşılanmadan geçirilmiş olduğunu artık biliyoruz. Sirius ve Mu yani bu iki öge Türk Kültür Tarihinin temel yapı taşlarıdır. Bize bu konuda en büyük ipuçlarını veren tarihi kayıtlann başında Türkler' in ünlü "Ergenekon Efsanesi" gelmektedir.
Ergenekon'un sırrı

Bu yer, Tufan öncesine ait Mu Kıtasıdır. İşte Atatürk'ün 1930'lu yıllarda karşılaştığı en büyük gerçeklerden biri buydu...
Dikkat edilirse Mu göçleri sırasında Hunlular diye bir ulus henüz daha ortalarda yoktu... Bunun nedeni çok basit. Çünkü biz Mu Uygarlığından bahsederken fark etmiş olduğunuz gibi günümüzden 30.000 ila Mu'nun batış tarihi olarak bilinen en son 12.500 yıl öncesinden bahsettik. Buna karşılık eski tarih bilgilerimizi hatırlayacak olursak, resmi tarihlere geçmiş bilinen ilk Türk Devleti olan Hun İmparatorluğu'nun başlangıcı MÖ 3. yüzyıla dayanmaktadır. Yani günümüzden 2300 yıl öncesine...

Bütün bu destansı anlatımların direk olarak Türk Milletinin oluşumuna etkide bulunan diğer fikirleri de etkilemiş midir? diye sorulacak olursa alınacak cevap da evet olacaktır. Konunun bütünlüğü içinde birini öbüründen ayırdığınızda anlatım eksik kalacaktır.
Sirius Misyonunun Türk Milleti ile ilişkilendirmenin önemi Türk Destanlarında kendini nasıl bulduysa, Agarta ile de bizzat karşılıklı ilişkilerin en üst düzeyde olması bu değerli varlıkların bizlere vereceği mesajı daha ciddiye almamızı sağlayacaktır.

Türk Milleti'nin Sirrus kökenli bir millet olduğunu, mağaralarla olan ilişkilerini, nesilden nesile aktarılan destanlarının önemini, Agarta ile olan bağlantılarını anlatmaya çalıştık. Buna ek olarak, son zamanlarda anlatılan ya da anlatılmaya çalışılan Ergenekon Misyonunun özelliklerini okült bilgi olarak kısaca vereceğiz.

Ergenekon'un yukarıda anlatılan özelliklerin yanında, bilinmesi gereken en önemli yanını şöyle özetleyebilirim: "Agarta'nın merkezinde bulunan Ergenekon, bilgi işlem ve uygulama merkezi konumunda bir oluşumdur." Bunun nasıl ve neden oluştuğunun, kim ya da kimler tarafından kullanıldığının sorusu, anlatımların içinde yer alacaktır. Bu satırlar bana Ziya Gökalp'in bir dörtlüğünü hatırlatmıştı. Bu dörtlüğü de yazarak konularla olan bağlantısını sizlerin engin görüşlerinize sunacağım.

"Ergenekon yurdun adı,
Börteçine kurdun adı,
Dört yüz sene durdun hadi,
Çık ey yüz bin mızrağımız."

Evet yüz bin mızrağın çıkacağı zaman geldi. Hep beraber göreceğiz.
Bu satırları yazarken, yine on iki yıl öncesi bir gazetede Arslan Tekin'in kaleme aldığı Ankara İmparatorluğu adlı yazı, gerçekten çok ilginç bir konumla bizlere mesaj veriyor. Bu yazıyı da okuyalım ki, oturmamış zannettiğimiz taşların da yerine oturmasını sağlayalım.
"İşte şimdi Ankara merkezli Türkiye, bu sancıları çekiyor. Doğum saati yaklaştı, takdir, şu anda cenine sarılmış ipleri çözüyor. Filizin sürmesi için onu çevreleyen sert kabuğun çürümesi nasıl mukadderse, Ankara'da ruhundaki ilâhi mesajı sunmaya mani unsurları ayıklıyor."

Etrafımızda cereyan eden olaylar bize de kaos ve gelecek endişesi şeklinde yansıyor. Oysa acaba gerçekten bir kaosu mu yaşıyoruz, yoksa filiz sürmeye durmuş, çekirdeğin cidarını yırtma sancılarını mı?
Önce bir soru: Acaba insanoğlu tam plânladığı gibi gerçekleşmiş kaç olaya tanık oldu? Yahut insanlığın ulaştığı şu seviye, ne kadarıyla onun eseridir? Bu gelişen, değişen, yenilenen olaylarda, yaratıcının hiç mi dahli yok? Şans veya takdir de diyeceğimiz üçüncü faktörün bu olaylardaki yeri ne?

Ama olmadı. Bütün bir dünyanın ittifakına rağmen bu başarolamadı. Onlar bizi mahvetmek istedikçe, asıl plân sahibi, "üçüncü faktörle" olayları, gelişmeleri hep lehimize çevirdi.
Evet Ankara Başkentti Anadolu mukaddes vaatlere gebedir. Yaklaşmakta olan da sabahın ta kendisidir. Ufkumuzda parıldayan da Sabah Yıldızı...
Az sonra güneş doğacak. Çektiklerimiz ve daha bir müddet çekeceklerimiz de "Faluku'l-Habbi ve'n-Nevâ"nın bütün eşyaya vazettiği "doğuş" kanununun sancılarıdır. Sistem kendisine yapışmış yabancı unsurları ve ayrık otlarını temizliyor.

İyi ve kötü günler, Tann'nın takdiriyle, insanlar ve milletler arasında el değiştirir. Dün ümitsizlik ve cehalet yüzünden onlara kaptırdığınız "Talih Yıldızı", Tann'nın keremiyle yeniden bizim ufkumuza yöneldi. Artık tarih bizden yanadır. Kozmik takvimin baharı, bizim iklimimizde filizleniyor. Yeter ki biz ümit var olalım. Büyük bir İslâm Aliminin de belirttiği gibi "Artık Tann'nın adını yüceltmek için Mekke'de bile olunsa Anadolu'ya gelinmek gerekir."

Dünya enerjilerinin yeniden şekillendiğini ve bu şeklin sürekliliğini artık bilim bas bas bağırarak insanlara duyurmaktadır. Bu süreçte dünyada en yoğun enerji alanlarının Anadolu Toprağı olduğunu ifade edelim. Dünyaya yön verecek çok üstün bilgilerin ışığının da buradan yayılacağını hatırlatalım. Karaman-Konya-Akşehir üçgeninden yayılacak bu enerji bizleri farklı zaman boyutuna götürecek. Türkler'in bilinmeyen yurdu Ergenekon da bu üçgen içerisindedir. Bu üçgen içerisinde farklı boyutlara açılan sevk kapılan vardır. Bunun nasıl işlediğini kısa sürede hep beraber yaşayacağız.

Zaten Türk İnsanının şuurlu yaşayanlarının bundan haberdar olduğunu biliyoruz. Hz. Mevlâna'nın bu sırlar ve sevk kapılannm bilincinde bir varlık olarak, yerin altında farklı boyutlar içinde yaşayan ve bizim dünyamızdan iki milyon yıl ileri olan güneşi Sirius olan başka bir dünyaya gittiğini biliyoruz. Bu farklı dünyanın adı Agarta'dır. Agartalar Atlantis'in büyük varlığı, Atatürk tarafından da araştırılmış ve bununla ilgili birkaç kitabı da Türkçe'ye çevirterek Mu ve Atlantis'i Türkiye'nin gündemine soktuğunu biliyoruz.

Agarta'nın dünya ile iletişim kurduğu birçok merkezler vardır. Dünyadaki ezoterik, (içrek) okült, (sembolik) ve inisiyatik (gizli) merkezlerden alınan bilgiler bizim düşünce ufkumuzu genişletici özellikler taşır. İşte Anadolu ve Konya ezoterik ve inisiyatik merkezlerin odağında olan yerlerdir. Konya'nın bu yeni yüzyıldaki yeri çok önemlidir. İşlevler açısından görevlidir. Görevli bir şehir olan Konya bütün dünyaya ışığını buradan yayacak ve bu enerjisini herkes hissedecektir. Toplu tekâmülün kaçınılmaz sonucu olacak yüksek enerjili hayat boyut yükselişine kadar sürecektir.

Anadolu'ya Horasan'dan gelmiş olan Mevlâna'nın Mesnevilik İnisiyasyonunu oluşturacağı yer olarak Konya'yı seçmiş olması, tüm ezoterizmle ilgili araştırma yapanlarca bilinmektedir ki belirli bir spiritüel coğrafya bilgisine dayanmaktaydı.
Ergenekon Türk Milletinin yeniden doğuşudur. Türk sözünün aslının Tanrı'dan geldiğini bilen Türk İnsanı Ergenekon'u genetiklerinde bulduğunu bu asırda daha iyi anlayacaktır.
Oyun bitince
Kurtlar Vadisinin bulunduğu yerin özel adı Ergenekon'dur. Ergenekon Türk'ün milli duruşudur. Bu duruş Tann'nın özüne kadar gider. Ergenekon'a Anadolu topraklarından ulaşım, Karaman Konya Akşehir üçgeni içinden yapılır. Farklı bir zaman boyutundadır. Destan zamanlarındaki ulaşımın Asya'dan olduğu doğruydu. Ama bugün için Ergenekon'un Anadolu'ya geçmesi bir plânın gereğiydi. Yani zaman kaymaları mekânları da etkileyerek, farklı zaman boyutuna Anadolu'dan sağlandı.

Agartanın Bilgi İşlem ve uygulama Merkezi olan Ergenekon'un işlevi çok özel zamanlarda ortaya çıkar. Bu ortaya çıkış zamanlarını bilen varlıklar vardır. Türk'ün Yolunu aydınlatan bir özellikle mesajlar verirken de her gelişte genetiklerine bazı işlevleri eklerler. Bu mesajlar Bozkurt Sembolü ile verilir. Yol göstericiliğinin yanmda bazı aralarda yardımlarını bir ilâhilikle bu Millete Rahmet olarak verir. Bu Tanrısal bir oluşun gerçek yönüdür.

Agarta'da bu sistemin gönderilişi ve hazırlanışı üç kişilik bir Ruhsal İdari Evrim Üstadları tarafından Türkiye'de (Anadolu topraklarında) yedi kişiye ulaştırılır. Bu ökült ve ezoterik bir öğretidir. Bu evrimsel üstadlarının adı Türk'tür. Tanrı'yi Türk kelimeleriyle anlatan ezoterik bilgi çok az inisiye bilmektedir. Bu sebeple şöyle bir söylemi bizler kullanır olduk:

Çalış didin ve çalış yıldızlar kapacaksın,
Bir Tanrı'ya bir de Türklüğe tapacaksın!

Bu ulaşımın şifreleri çözülür. Alt Birimi olan kırk kişiye dağıtılır. Kırk görevli bu sistemin dağılımını teknik bir şekilde Türk İnsanına sunar. Bu öğretinin ve uygulamanın bizzat sahibi Ergenekon'dur. Ergenekon'un görev alanlarının içinde Türk Ordusu'nun çok önemli yeri vardır. Türk Ordusu içinde bu görevler ve görevliler Alpler ve Erenler olmak üzere iki misyona ayrılırlar.
Her birim Türk Ordusunun okült birimlerini oluşturur. Alpler, Özel Harp Dairesinin faaliyetlerini devam ettirir. Erenler ise işin Parapsikolojik spiritüel ya da başka bir anlatımla ilâhi yönünün sergilemesini yapar. Bu sistemin idarecileri çok özeldir. Sistemin başında görülmezler. Ve asla deşifre olmazlar.

O öz ve çekirdek asla kaybolmaz. Çünkü Kundalini gücü nasıl ki zor zamanlarda ortaya çıkarsa, Türk Milletinin zor anlarında da bu sistem olaylara direk el koyar. Sistem sürekli olmasına rağmen kendisini her zaman hissettirmez.

Konu Atatürk tarafından çok iyi bilindiği ve sistemi çok iyi ayarladığı da bazı ökült ve ezoterik kaynaklar söylemektedir. Atatürk de Mu ve Atlantis'ten gelme özellikleriyle Agarta'da dolayısıyla Ergenekon'da inisiye olmuş: sırasıyla Alp, Eren ve Mürşit olmuş bir Bozkurt'tur. Bu önemli konuyla ilgili bilgilerin deşifre olmaması zamanı gelmediği içindir.

Hatta Atatürk'ün Türk hakkında söylediği şu sözleri de ayrı bir değerdir:

"Bu memleket dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7.000 senelik (en aşağı) Türk Beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile dallandı, beşiğin içindeki çocuk, tabiatın yağmurları ile yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu. Şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk Budur. Yıldırımdır, Kasırgadır, Dünyayı aydınlatan güneştir."
Türk Sen'sin, Sen Türk'sün...

Şu çok iyi bilinmelidir: "Oyun bitince şah ve piyonlar aynı kutuya girerler." Devlet-i Ebed Müddet; Devlet ilelebet yaşayacaktır, kavramının altında yatan en büyük gerçek: Devlet yaşamak ve yaşatmak için oyun içinde oyunu sergiler. Çünkü devlet ilâhi bir organizasyondur. Öyle ki satranç oyunu içinde en büyük olan şah ve piyonlar kıyasıya emir komutayı yaşarlar. Ama oyun bittiğinde, en büyük ile en küçük aynıdır. Çünkü görev her şeyin üzerindedir.

Türk Milletinin güçsüz gibi göründüğü anlarda bile Devletin devamını sağlayan görünmeyen güçler, aynen görev başındadır.

Söylememiz gereken o kadar çok şeyler var ki, zamanı geldikçe bohçalar tek tek açılacak ve her şey ortaya dökülecektir.

Bugün için Amerika Dünyadışı bir çok misyon ile iletişim halindeydi. Bu misyonların pozitif olan düşünce ve planlarını uygulamak için yaptığı antlaşmaların hiçbirisine sadık kalmadıkları için, Amerika'nın bu gücü ellerinden alınmaya başlamıştır. Bunun örneklerini her geçen gün hissederek anlayacağız. Bu programın devamının Türk Milletine verildiğini ve uygulamanın nasıl olduğunu hep beraber yaşayacağız. Amerika bugün için üzerinde yaşayan bütün negatifliklere izin vermiş ve dünyayı ele geçirme politikasının temelini bu negatif güçler oluşturmuştur. Bu güçlerin arkalarında Musevilik ve İsevilik vardır. Hatta bu negatif güçleri nötrlemek isteyen yüksek boyutlu varlıklar bile bu kara majicilerle mücadele etmektedir.

Bunun bilinen örneklerini Esseniler Tarikatı iki bin yıl önce vermişti. Esseniler Kumran'da kurdukları merkeze İsa'dan çok önceleri gelmişler, İsa'nın doğumuna 30 yıl kalınca bir gecede kaybolmuşlardır. Yine Esseniler İsa doğduktan 6 yıl sonra aniden ve gizemli bir biçimde geriye dönmüşlerdir. Çalışmalarını tamamlayan Esseniler İseviliğin etkinliğinin arttığını görerek birkaç yıl sonra arkalarında hiçbir iz bırakmadan kaybolmuşlardır.
Essenilerin pozitif yaklaşımı bile negatif güçlerin Şambala'nın oyunlarını bozamamıştır. Şambala'nın oyunlarının bozulduğu anlar gün geçtikçe yaklaşmaktadır. Bu oyunu Bir'in Oğullarından olan Agarta'nm en güçlüsü yapacaktır. Bu güç Ergenekon'dur. İkinci Ergenekon'dan çıkış başlamıştır.1

(Ergenekon İddianamesi'nden alınmıştır. s.938-944)
Link to post
Sitelerde Paylaş

- Ra Bilgilerinin Türk versiyonu herhalde. 

Peki.

 

Ama bunların hepsine cevap yazacak vaktim yok. En önemli bulduğum şeyi söyleyeyim:

1) Harun Yahya'Nın "Masonik Düzen" kitabı da böyle fantastik iddialarla dolu.

2) Hitler'İn Nazi Almanyası da bu türden "yüzüklerin Efendisi" iddiaları ile doludur (ve insanlar bu efsanelere gerçekten inanmışlardır, Hatta iyilik güçleri SS'lerin ayinleri / ritüelleri bile vardır, Hitler de bu tür sebeplerle mistik tarihi eser hastasıdır [İndiana Jones filmleri bu açıdan abartılı değildir])

 

3) Wiki takılıyorsunuz. Medeniyetler bu topraklarda Çatalhöyük / Göbekli Tepe gibi yerlerde MÖ 6000 - MÖ 8000'de başlamıştır. İlk insan fosiller en çok MÖ 40,000'e gider. Neadertaller MÖ 20,000'de ortadan kalkar. MÖ 1,000,000'da Australopitekusların dönemi başlar. Homo Erectuslar MÖ 100,000 filandı sanırım.

 

Atlantis günümüzdeki Cirit adasından başka bir yer değildi diye biliyorum. Mios uygarlığı MÖ 1400 - MÖ 1200 yılları arasında var olmuşlar. Sanatta ve Bilimde ileriymişler.

 

Mu kıtası ve Güneş Dil teorisi, Ulus devlet kurmaya çalışan Atatüürk tarafından tabi ki ilgiyle karşılanmıştır. Ama bu varsayımlar çürütülmüştür (daha doğrusu geliştirilmiştir). Göçebelerin soyundan geliyoruz. o kadar. Aztek dili ile bağımız Taş devrinde Bering boğazını geçmeyi seçen, bizim de akrabası olduğumuz gruplardan kayaklanmaktadır (Hiç mi Discovery izlemediniz?)

 

"Kara majisyenler" terimini Harun yahya da kullanır. Sever daha doğrusu. 

Ama "Gücün karanlık tarafını kullanan Sitler" Yıldız savaşları filminde vardır. 

İnançlardan filan söz edilmiş. Bu inançları siz bilmiyorsunuz. Tabi kara-Şamanlar filan antropolojide vardır. 

Da saydığınız şeylerin bunlarla alakası yoktur. İçsel değişim amacı vardır. Sit Lordu diye bir şey edebiyat veya fantezi ürünüdür. 

 

Politize etmeye de başlanınca iyice "Kurtlar Vadisi" olmuş evet.

 

Ama bana sormamışsınız "Başka ne olsun?" diye.

 

Mesela Deccal'İn ordusu olmalı, isteyenler de buna katılabilmeli. Ben bunu istiyorum böyle bir hikayede. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
36 dakika önce, Ten Ten yazdı:

Ergenekon iddianamesinden alıntı.

Hangi sayfada olduğunu bilmiyorum. :)

 

https://ergenekonoperasyonu.wordpress.com/2008/08/21/ergenekon-iddianamesinin-tam-metni/

 

 

 

- O yüzden "Bu ne?" dedim zaten. 

Diziden alıntı olsa anlıycam da.

Neyse. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alıntı

 

şüpheli Sevgi ERENEROLa ait, OKY JAPAN marka, seri numarası K80LB033806 olan 24 numaralı CD üzerinde yapılan incelemede;

1 "SELÇUK 29-04-2005 sayfa l-24.doc" isimli bir MSword dosyası tespit edilmiştir. "SELÇUK 29-04-2005 sayfa l-24.doc" isimli belge incelendiğinde ülkemizde bulunan bir takım kamu kurum ve kuruluşunun milli direncimizin kırılması veya pasifize edilerek çökertilmesi amacıyla farklı görüşteki insanlar tarafından ele geçirilmeye çalışıldığı fikri savunularak Konya Selçuk Üniversitesi bu konuda örnek olarak verildiği görülmüştür. Söz konusu dokümanda gerek üniversitede profosör, doçent, yardımcı doçent vb unvanlara sahip öğretim üyeleri gerekse üniversitenin yönetim kadrosunda bulunan şahısların Köktendinci, Nurcu, İrancı, Hizbullahçı, Selefiyeci, Rifai, Fethullaçı, Vahhabi, Bin Ladinci, İrticacı, Hak Yolcu, Kaplancı, Ülkücü gibi sınıflandırmalara tabi tutulduğu anlaşılmıştır. Aynca şahıslann etnik kimlik ve kişisel bilgilerininde vurgulandığı belirlenmiştir.Rektör Prof. Dr. Süleyman OKUDAN'm katılmış olduğu bir açık oturum'da alman notlara ve üniversitede yolsuzluk iddialanna yer verilmiştir.

Türk Devletinin ve milletinin yok edilmesi, en azından pasifize edilerek çökertilmesi amacıyla hareket eden dış güçlerin stratejik misyonerlik faaliyetleri sürerken, her seferinde bu faaliyetleri başta demokrasi, din ve vicdan özgürlüğü, insan haklan gibi popüler söylemler ve yoğun medya ve sivil toplum örgüt ağıyla meşrulaştırmayı başarabilen işbirlikçi kesimler Türkiye Cumhuriyeti kurumlannı yeni ve daha modern bir örgütlenme modelini kullanarak bir süreç yönetimi çerçevesinde çökertmekte, çökertilen veya yönetimi ele geçirilen kurumlan hareketlerine ivme kazandıran birer atlama taşı olarak kullanmaktadırlar.

Yapılan çalışmanın sonuçlan Selçuk Üniversitesi'nin, Fatih Üniversitesi'nde bile yapılamayacak faaliyetlerin gerçekleştirilmiş olması sonucunda süratle çökertildiğini göstermektedir. Şebekenin ihtiyacı olan; hiçbir şekilde göze batmayacak bir Rektör adayı, tek amacı şöhret ve Rektörlük yapmak olan bir profesörün bulunmasıyla karşılandı ve Rektör adayı yavaş yavaş şebekenin ilişki ağına çekildi....

Bu anlamda Selçuk Üniversitesi'nde cemaatlerin izlediği stratejinin Erzurum Atatürk Üniversitesi, Niğde Üniversitesi (şimdi görevden alınmıştır), G.Antep Üniversitesi ve Fırat Üniversitesi'nde de izlendiği yönünde çeşitli duyumlar vardır. Bu nedenle adı geçen üniversitelerin de aynı açıdan izlenmesinde yarar görülmektedir.

Daha ilkokuldan başlayarak eğitim kurumlarında, esnaf örgütlerinde, yerel idarelerde hatta emniyet teşkilatlannda konferanslar ve sempozyum etkinlikleri düzenleyerek şebekelerinin gerektirdiği düşünceleri sessiz ve derinden dönüşüm üsluplanna uygun olarak işlemektedirler.

Selçuk Üniversitesi'ndeki ağ tarafından düzenlenen konferanslarda öğrencilere ve halka dünyadaki gelişmeler Türkiye'deki ulusal bütünlüğü zedeleyici bir tarzda anlatılmaktadır.

 
 


İşbirlikçiler, arada sırada ulusal bütünlükle uyuşan bir çerçevesi olan ATAM gibi topluluklara tanınmış ulusalcıları çağırarak diğer yıkıcı faaliyetlerini gölgelemekte, hatta onlan meşrulaştırmaktadırlar. Yıkıcı ekolleri kadrolaştıran ve üniversitenin karar mekanizmalanm onlara teslim eden Rektör bu arada sırada yapılan etkinlikler vasıtasıyla kendi vitrinini oluşturmaktadır. Böylece, bir taraftan vitrinde görünmeyenler gizlenip Rektörün işbirlikçi cemaatlerle ilişkisi saklanırken, diğer taraftan Rektör kendi konumunu ulusalcı çevrelerde güçlendirmeyi ummaktadır.

 

bir sürü yönetici ve görevlilerin ailevi durumlarından dini inanış ve sosyal yaşamlarının ayntılı olarak fişlendiği anlaşılmaktadır.

Şüpheli Sevgi ERENEROL dan elde edilen 20 nolu cd içinde bulunan DERİN ERGENEKON... isimli yazıda ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN gizli amaç ve hedefleri ile askeri makamlara sızılmasmm gerektiğini açıkça anlatmaktadır.

 

 

- Pardon. Burada Ergenekon Terör Örgütünün, CD'lerde görünen amaçlarından söz ediliyor.

Ben de ciddi bir şey zannetim.

 

-Doğrudur. Mesela Ağca'nın Papayı öldürmek istemesinin de arkasında bu tür inanışlar vardır muhakkak.

 

Anlamayanlar için: Ergenekon terör örgütünün kuruluş ilkelerini anlatan bölümün (Savcılık iddianamesindeki) Ön-sözü bu.

Sonra da daha somut olaylara geçiliyor.

Buradaki üçüncü metni indireceksiniz: https://www.memurlar.net/haber/115873/iste-ergenekon-iddianamesinin-tam-metni.html

 

Düzeltme de yapalım o zaman: 

Miliyetçi / dinci örgütlerin birçoğunda fantastiğe yakın unsurlar vardır.

 

Yine de teolojik açıdan düzeltelim. Zerdüştlükte böyle bir İyi Güç - Kötü Güç denklemi vardır.

Ancak Eski Mısır'dan itibaren, dünyanın olumlu güçler tarafından yaratıldığı ve sürekli bunlar tarafından kontrol edildiği kabul edilir. Eski Mısır'da Sekmet gibi, Seth gibi yıkıcı güçler de vardır. Fakat Mısırlılar bunlara da ibadet ederleşmiş çünkü hepsi "Büyük Düzen'in" parçası.

 

Yine antik Mısırda bu tür "kötü büyücü" hikayeleri var tabi.

Ama 20 yy öncesinde bu tür bir "sitler ordusu" düşüncesi hiçbir yerde yok. 

Sebep: "Şeytan" ilkesi bile Yahudilikten türetilmiş bir yanlış algıdır. Kökeni İran'daki bir "tüm kötülüklerin sorumlusu" Ahura Mazda'ya dayanır. Bu özünde teolojik bir hatadır fakat kitlelerin yönetilmesine fayda sağladığı için Kilise tarafında (ve sonra Müslümanlar tarafından) hızla benimsenmiştir.

 

O yüzden bu yazılar, gittikçe Harun yahya'nın yazdığı sapıklıklara benziyor. 

 

Yani "Şeytani Kabalacı / Rotshilg / mason" hakimiyetinde bir "Yeni dünya düzeni", şeytana tapan yeraltı güçleri, Sirius'tan Türklere yardıma gelen uzaylılar var. 

 

Birinde Müslümanlar deccal'İn gelişinden önce hazırlık yapıyorlar (kendilerini patlatarak, Yezidi katlederek, Yitirilmiş Filistin topraklarında onu bunu bıçaklayarak)

 

Diğerinde Papa öldürerek, Elçi öldürerek, İyi güçleri temsil eden Türk uygarlığını koruyacaklar.

 

Evet."Haplanmış mı bunlar?" dedirtiyor gerçekten.

 

Yine tekrar edeceğim: Nazilerde de vardı. Biraz araştırırsanız görürsünüz. Da üzülüyor tabi insan. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, democrossian yazdı:

Ergenekon iddianamesi özellikle kimse hepsini okuyup bitiremesin diye gereksiz yığınla ayrıntı ile doldurulmuştur. C/P sağolsun tabii, hazırlayanlar da okumamıştır! Bunu okumak, aklını kaçırmak anlamına geiir. :D

 

- Hakkaten 1500 sayfa metin, TenTen bu ilginç bölümü nereden buldu onu merak ediyorum. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

Alıntı

 

Türklerin üstün bir Ulus olduğu safsatasının yıkm

Atatürk' ün alevi kürt köylerini katletti gibi sözleri durdurun, Atatürk' ten başka kullanılacak neyimiz var.

Güneydoğuda bizimkiler postu deldirmesin, buna yönelik önlemler alın. Tayin dairesi mutlaka elimizde olmalı. Cepheye bizden olmayan o namussuzlan sürün.

Kürt konusunda öne çıkmayın, ordu alevi köy^çp^, boşaltı yor, devlet zulüm yapıyor deniliyormuş, bize aydın insan lazım bırak g^bersinler.

 

 

 

 

Alıntı

 

Alevi olan birlik komutanları, yoksa Laikleri sıkıştırın, çokça eğlence düzenleyin, dansöz ve içkiyi zorlayın.

Din ve milliyetçilik duygusunu zayıflatan yolların neler olduğu açık bunlan

kullanın.

 

Alıntı

Çetin DOĞAN'm, Türkiye'nin idaresi ordunun kontrolünde değil, darbe yapmayacağını yemin eden bir ordunun etkisi ne kadar olabilir, Tansu ÇİLLER şu anda dini söylemleriyle rol yapıyor da olabilir, ciddi de olabilir çünkü geberesi kadın Sünni, Mesut YILMAZ için de aynı şey geçerli, irtica tehlikesi iyice büyüsün, din bizim için zararlıdır, TÜRKLERİN ÜSTÜN BİR ULUS OLDUĞU SAFSATASINI YIKIN, hanımlannız dekolte giysin diğerlerinin hanımlannı açık giymeye teşvik etsin, ÇEVİK PAŞA' NIN YERİNE BİZDEN AKILLI BİRİ OLSAYDI, KARADAYI SÜNEPESİNİN DAHA VERİMLİ OLMASINI SAĞLARDIK, Arkadaşlar çok çalışsın Bizim olmayan bu devlet mutlaka bizim olacaktır, Biz Türkiye'de İslam ile bağlantılı görülen ama bu dini tamamen değiştirecek bir Türkiye Aleviliği yaratmak zorundayız,

 

 

 

Alıntı

 

Alevilik bu ülkede bir gurur kaynağı olana kadar, yani memleketi avucumuza

alana kadar herkes kendisini gizleyecek "Fisunoğlu, bana korgeneral iken, 'ben karımı

oynata zıplata bu noktaya geldim' demişti. Bizim için de ölçü bu olmalıdır"

Deşifre olmuş aleviler... Sevgi desinler insanlık desinler ama ülke için oynadığımız belli etmesinler.

Alevi dışında hiç kimse ateist olsa bile güvenilmeyecek...

Hal hatır soranlara, "Allah' a şükür" densin. Bizi dinci sansınlar...

PKK'ya karşı savaşanlara el altından şu mesajı gönderin, "sakın ha ölmeyin, bırakın Atatürkçü olsa da sunniler ölsün"

 

 

 

 

 

https://www.memurlar.net/common/news/documents/115873/25f5.doc

 

 

 

 

 

 

tarihinde Ten Ten tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
12 saat önce, Ten Ten yazdı:

 

- Memurlar.net'te gidip baktım. 

Paylaştığın metnin Ergenekon adlı grubun acayip inanışı ile ilgili olduğunu oradan anladım.

İlk gördüğümde başka bir şey zannetim. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ergenekon davası rezaleti konusunda duyarlılık göstermiş ve öfkeli yazmış olabilirim. Fakat haklıyım. Bu, tarihe geçecek ve nasıl adalet aygıtı kullanılıp alet edilerek zulüm yapılır konusunun tam ve tipik örneği. Bu örnek tarihe geçmeli ve hiç unutulmamalı ki bir daha zalimler adalet aygıtını ele geçirip zulüm yapmasınlar.

 

Güya Yassıada mahkemeleri adaletin yüz karası olarak gösterilmeye çalışılır ama o davaların hepsinin temeli vardır, dayanağı vardır. Sahte belgeler ve uydurma kanıtlara dayandırılmış değillerdir. Suçların hepsi gerçektir. Gerçekten işlenmiş suçlardır.

 

Bu kepazelikte ise suçlar önceden kararlaştırılmış, suçlular önceden belirlenmiş, kanıtlar uydurulmuş, sahte ve yalan. Her yanı kepazelik, her yanı rezillik ve har yanı skandal korkunç bir senaryo. Buna sahne olmak bir ülke için utançların en büyüğüdür. Bu utanca ne büyük bir yüz karası ki maruz kaldı bu ülke. Bu utanç, bu yüz karası silinemez, telafi edilemez. Bu iğrençlik ülkenin suratına yapışmıştır. Temizlenmesi, çıkması olanaksız. Bu utanç ülkenin suratı ile bütünleşmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 dakika önce, deney yazdı:

Yalçın küçük bir yandan kemalist olduğunu söylüyor bir yandanda PKK yı övüp duruyor. 

 

Komünistlerin tutarsızlığının, iki yüzlülüğünün ve ne kadar tehlikeli olabileceklerinin çarpıcı ve tipik bir örneği. Ama bu Y. Küçük gerçek bir ruh hastasıdır.

90'lı yıllarda kürtçü olmayanı komünist saymazlardı , o derece modaydı. O dönem koro halinde Atatürk'e küfreden bu sapıklar şimdi birden bire Kemalist, ulusalcı oluverdiler. 

İlerde ne olacaklarıysa meçhul.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biz Türkiye’de PKK’ya ilk şehit veren partiyiz. İl başkanlarımızı Zeki Ön, Adilbaş Turan, Mehmet Ongar, İnan Özdemir, Hasan Erkılıç’ı şehit verdik APO’culara. Hangi parti bunları yapabiliyor. CHP, MHP Türk bayraklarıyla Diyarbakır’da miting yapabiliyor mu?

http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/isci-partisi-turkiye-de-pkk-ya-ilk-sehitleri-vermistir-bizim-sucumuz-turkiye-yi-birlestirmektir-9192

 

Doğu perinçek de Pkk ilk şehitlerini işçi partisi vermiş diyor.Sonra gidip pkk lideri ile gidip roportaj yapıyor.

İki yüzlü bir adam şimdi kemalist takılıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, deney yazdı:

Biz Türkiye’de PKK’ya ilk şehit veren partiyiz. İl başkanlarımızı Zeki Ön, Adilbaş Turan, Mehmet Ongar, İnan Özdemir, Hasan Erkılıç’ı şehit verdik APO’culara. Hangi parti bunları yapabiliyor. CHP, MHP Türk bayraklarıyla Diyarbakır’da miting yapabiliyor mu?

http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/isci-partisi-turkiye-de-pkk-ya-ilk-sehitleri-vermistir-bizim-sucumuz-turkiye-yi-birlestirmektir-9192

 

Doğu perinçek de Pkk ilk şehitlerini işçi partisi vermiş diyor.Sonra gidip pkk lideri ile gidip roportaj yapıyor.

İki yüzlü bir adam şimdi kemalist takılıyor.

 

O zamanlar fraksiyon farkı olmaksızın istisnasız hepsi kürtçüydü bu komünistlerin. Ben bizim üniversitede "biji apo" diye slogan atan devsolcular biliyorum. Halbuki devsolun kurucu mahir çayan Kemalizme asla tavır almamıştır. Yani bunlar daha kendi ideolojilerinden habersiz dangalak adamlardı. Hala da öyleler. Dogmanın kaçınılmaz etkisidir bilincin yok olması.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Bi de Agarta / Mu çok güzel anlatmışlar. ABD'ye pozitif enerji gitmesi filan.

Böyle bir laf etmek tarih bilmemektir.

 

Hangi rejim olursa olsun amaç:

-Adaleti sağlamak

-Hukukun üstünlüğünü sağlamak

- Fikirlerin ve malların / üretimin iyi ve muntazam ve adil biçimde olmasını sağlamak.

- Düşünce ve inanç özgürlüğünün hukuki zeminini sağlamak.

- Yasa ile herkesin yasaya tabi olmasını sağlamak, dolayısıyla eşitlik sağlamak.

 

...

 

Bu gibi şeyler Orhun Abidelerinde / Eski Mısır'da da vardır. Bugün de vardır.

 

En önemli nokta tabi ki bu "Yasa"dır. Hukuk devletine benzer bir şey kurabilmişsen, insanların eşitliğini / özgürlüğünü gücünü kullanarak sağlayabilmişsen. Büyük devlet olursun. Güçlernirsin, insanlar da saygı duymaya başlar. Bu yükselen medeniyetin göstergesidir. (Tarih bilimi bu benim yaptığım, Götünce kurdu murdu yok)

 

Tam tersi: Rüşvet / adam kayırma artar. Toplumsal eşitsizlik büyür, bir kısım ekmek derdine düşer diğer kesim hava atma derdine düşer. Yasalar işlemez, yasalar alınıp satılır. Eşitlik söz konusu değildir, "doğuştan farklı" zümreler vardır, Ticarette dalavereler artar, üretilen malın kalitesine / güvenilirliğine dair inanç kalmaz, tüm bunları dünzenlemesi gereken çarklar bozulmuştur, Piyasa'da büyüklüğe / ihtişama dair söylentiler vardır, gerçekte ülke'nin gücü azalıyordur, yasalar kimsenin umurunda değildir, grubun / toplumun çıkarı bireyin çıkarından önce gelmemektedir, yalancılık artmaktadır, yalancılık sıradan hale gelmiştir, filan, işler de hiç iyiye gitmiyordur. Bu da çöküş sürecine girmiş ülkenin özelliğidir.

 

Tarihte çöküş sürecinin önüne geçme örnekleri aslında azdır. Genelde ya devrimle biter ya da ülkenin yıkılması ile biter. Acı gerçek de bu.

Tabi 20 yy biraz da farklı. Bizim çağımızda bu tür süreçlere giriliyor ve bunlarda çıkılabiliyor.

 

Ben tarihten söz ediyorum. Tarihte bu dediğim böyledir, Siriuslu Bozkurt filan da yok. Hepsini eleyip 1 tek şeye bakabilirsin: "Yasalar var mı ve Yasalar işliyor mu?"

- Cevap "Hayır" ise, O zaman zaten Bozkurt olmuşsunuzdur, sonuna kadar inanmaya devam edebilirsiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...