Jump to content

"Tanrı'yı kolayca bulmak" üzerine güzellemeler.


Recommended Posts

Ateistforuma verilen reklâmlar var. Kimi Hristiyan organizasyonlar da reklâm veriyor. Bu gün foruma göz atarken "Tanrı'yı kolayca bulmak" şeklinde bir cümleye rastladım. Cümlenin ihtivâ ettiği link'e tıkladığımda "Kampüs web" diye bir site çıktı. Aslında, ilân veya reklâmı verenelerin kimler olduğu ile ilgilenmiyorum. Sinekten yağ çıkarır gibi bu husus üzerinden siyâset yapacak değilim. Siyâsete ve Felsefeye kafam basmaz. İstesem de yapamam yani. Benim dikkatimi çeken, Tanrı'nın kolay bulunacağı şeklinde bir ifâde olmuştur. Tanrı saklanmıyor ki bulunsun !.. Ha, varlığına inanır, ya da inanmazsınız o ayrı.

 

Bu arada, kolay bulduğunu zannedenler yok mu ?

Var elbette.

Hem de milyarlarca.

İslâmi kültürde doğanlar müslüman, Hristiyan kültürde doğanlar da Hristiyan oluveriyor; otomatiğe bağlanmış gibi.

Fakat; şurası muhakkak ki kültürel miras yoluyla edinelemeyecek belki de tek şey inançtır.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

mesele tanrıyı bulmak değil, her insan tanrıyı bulduğunu yada bulamadığını zanneder., asıl mesele! tanrının insanları bulmasıdır. bulmak 

istemiyorsa kötü bir mantığı vardır. buılmak isteyipte bulamıyorsa gücü sınırlıdır yetmediği için bulamıyordur.

 eğer hem bulmak istemiyorsa hemde gücü yetmiyorsa ozaman tanrı tanrı değildir. eğer tanrı gizleniyorsa mutlaka bir planı. vardır. :)  

saygılarımla. 

tarihinde agnostik tanrı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Vefik Sâmi,

konu bașlığını görünce, birkaç sene  evvel konusu ișlenen Kirpicik ile Domuzcuğun dinlerle imtihanı geldi aklıma.

Yanılmıyorsam diğer forumda da gündeme gelmiști. Belki Siz de biliyorsunuzdur. :)

 

"Tanrıya nereden gidilir acaba?" diye sordu Domuzcuk. Arzu ederseniz, bu linkten okuyabilirsiniz.

http://ia600701.us.archive.org/11/items/KirpicikIleDomuzcuk/KirpicikIleDomuzcuk.pdf

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
53 dakika önce, kavak yazdı:

Sevgili Vefik Sâmi,

konu bașlığını görünce, birkaç sene  evvel konusu ișlenen Kirpicik ile Domuzcuğun dinlerle imtihanı geldi aklıma.

Yanılmıyorsam diğer forumda da gündeme gelmiști. Belki Siz de biliyorsunuzdur. :)

 

"Tanrıya nereden gidilir acaba?" diye sordu Domuzcuk. Arzu ederseniz, bu linkten okuyabilirsiniz.

http://ia600701.us.archive.org/11/items/KirpicikIleDomuzcuk/KirpicikIleDomuzcuk.pdf

 

Nereden aklınıza geldi bu? Nasıl duygulandım bilemezsiniz...

DreiMalAli çevirdi, bana gönderdi, ben de düzenleyip yazdım, sonra buradaki birkaç değerli arkadaş, orijinaline bire bir uygun olarak kitap haline getirdi.

Sevgili DreiMalAli sayesinde Türkçeye kazandırılmış bir kitaptır, çok da güzeldir...  Bütün çocuklara mutlaka okutulmalı.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

 

Nereden aklınıza geldi bu? Nasıl duygulandım bilemezsiniz...

DreiMalAli çevirdi, bana gönderdi, ben de düzenleyip yazdım, sonra buradaki birkaç değerli arkadaş, orijinaline bire bir uygun olarak kitap haline getirdi.

Sevgili DreiMalAli sayesinde Türkçeye kazandırılmış bir kitaptır, çok da güzeldir...  Bütün çocuklara mutlaka okutulmalı.

 

 

 

Hiç unutmadığım yapıtlardan birisi, o derece hoșuma gitmiști. Belki de ondan, hemen aklıma geliverdi.

Türkçe çevirisi de, Almanca orijinali kadar güzel ve düșündürücü.

Size ve emeği geçen herkese buradan tekrar teșekkür ediyorum.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, Vefik Sâmi yazdı:

Ateistforuma verilen reklâmlar var. Kimi Hristiyan organizasyonlar da reklâm veriyor. Bu gün foruma göz atarken "Tanrı'yı kolayca bulmak" şeklinde bir cümleye rastladım. Cümlenin ihtivâ ettiği link'e tıkladığımda "Kampüs web" diye bir site çıktı. Aslında, ilân veya reklâmı verenelerin kimler olduğu ile ilgilenmiyorum. Sinekten yağ çıkarır gibi bu husus üzerinden siyâset yapacak değilim. Siyâsete ve Felsefeye kafam basmaz. İstesem de yapamam yani. Benim dikkatimi çeken, Tanrı'nın kolay bulunacağı şeklinde bir ifâde olmuştur. Tanrı saklanmıyor ki bulunsun !.. Ha, varlığına inanır, ya da inanmazsınız o ayrı.

 

Bu arada, kolay bulduğunu zannedenler yok mu ?

Var elbette.

Hem de milyarlarca.

İslâmi kültürde doğanlar müslüman, Hristiyan kültürde doğanlar da Hristiyan oluveriyor; otomatiğe bağlanmış gibi.

Fakat; şurası muhakkak ki kültürel miras yoluyla edinelemeyecek belki de tek şey inançtır.

 

 

 

Bana pek öyleymiş gibi gelmiyor. Hatta tersi makul görünüyor.

İnanç da inanca ait ya da inanç kaynaklı ritüeller de somut olmayan kültürel mirasın içindedir. Kültür zaten tanımı gereği inancı da kapsamaz mı?

Biraz düşüneyim be bunu... Siz de düşünün Vefik Sâmi. Gerçi siz düşünmüş olmalısınız. Aksi takdirde böyle yazmış olmazdınız.

 

Bu arada, yazılarınızı, sizi beğendiğimi, içten ve gerçek bulduğumu ve rastladığımda mutlaka okuduğumu belirtmeden geçmek istemiyorum. 

Bir başlıkta "Ben kimsenin inancını sormam, kendiminkini de tartışmaya açmam, inançların tartışılabileceğine inanmam" gibi bir cümleniz vardı. Çok beğenmiştim. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, kavak yazdı:

 

Hiç unutmadığım yapıtlardan birisi, o derece hoșuma gitmiști. Belki de ondan, hemen aklıma geliverdi.

Türkçe çevirisi de, Almanca orijinali kadar güzel ve düșündürücü.

Size ve emeği geçen herkese buradan tekrar teșekkür ediyorum.

 

Ben de en az sizin kadar beğenmiş ve heyecanlanmıştım. DreiMalAli'nin heyecanı daha başkaydı tabii. Çok uğraştı ve sonunda oldu.

Evet, ona ve kitaplaştıran bütün arkadaşlara bir kere daha teşekkür etmiş, anmış olalım.

Güncellemeniz çok iyi olmuş. Çocuk çocuğu olan arkadaşlar okuturlar belki. Ne güzel olur...

Link to post
Sitelerde Paylaş

sn.kavak;

 

Tanrı'ya giden yol her insanın kendi içinden geçiyor. Bu itibarla, bırakın ateist birini imana getirmeyi, kendisini "inançlı" olarak tanımlayan insanların zihninde şekilelenen algıyı bile değiştiremiyorsunuz. Tabii, kişinin kendi istek ve tercihleri müstesnâ. Ben, inançsız insanları "hidâyete erdirme" amacıyla yapılan hâriçten gazel okumaları, yazılı veya sözlü sınavda arkadaşına kopya vermeye çabalamak gibi görmekteyim. Bahse konu "kopya"yı hoca görmemiş olsa da ya da görmüş ama görmezden gelmiş olsa da "cevap" kişinin kendi emeği değildir ve boştur. Okuldaki sınıfı geçeriz ama, hayat dersânesinde sınıfta kalırız.

 

Benim inanç anlayışım bana şunu söylüyor.

İnsan inanmayı istemedikçe veya inanma ihtiyâcı içinde olmadıkça değişim olmaz.

Fakat; buna rağmen, insandaki değişimi de ancak Tanrı gerçekleştirebilir !..

 

Bu itibarla "İsâ benim için öldü. Haleluyah" türü ezberleri tuhaf bulur, Tanrı'ya karşı saygısızlık olarak algılarım. Bir Tanrı var ve MESİH'in "çarmıh" da çektiği eziyet  günah kefâreti ise bu ancak büyük bir lütuf sonucudur. Temiz olan, pis-murdar olana kurban edilmez. Bu gerçek anlamdaki "temiz" algısına yapılacak en dehşetli hakârettir. MESİH'in "kurban"lığı Tanrı lütfunun bir sonucu olmalı ve böyle algılanmalıdır.

 

Geçenlerde insanlara teoloji öğreten bir vaiz şöyle diyordu:

"Ben İsa'ya iman ettiğim için, bu gün ölsem Cennet'e gideceğim."

 

Edeb Ya Hu !..

 

Yahu MESİH'e inanmış, O'nun öğrencisi olmuş herkes için ebedi hayat ve Cennet bir müjde-ödül olsa bile, insan bunu Tanrı irâdesine ipotek koyar gibi uluorta söylememelidir. En azından insan Tanrı'ya karşı işlediği günahları hatırlayıp, utanmalı, ölçülü konuşmaldır. Cennet'e gideceğinden bu kadar emin olmak yerine, evvelâ Tanrı lütfuna iman noktasında güven duygusu taşımalıdır.. İnançlılar olarak, bizim görevimiz budur. Tanrı'yı "konu mankeni" yapıp, postu kendi elimizle Cennet'e serme terbiyesizliği, esâsında kişide var olan ve inanç zannedilen algıyı da tartışılır hâle getirmektedir. Ben kendimi "MESİH öğrencisi" olarak tanımlarım ve herhangi bir mezhebe tâbiyetim yoktur. Özellikle de Protestanlığı bir inanç veya mezhepten ziyâde sosyo-ekonomik ve toplumsal aidiyet kültürü olarak görmekteyim. Ne zaman bir protestan vaiz-pastör dinlesem, ezberini tekrarladığına şâhit olurum. Halbuki; inanç idrak edilir, iman yaşanır. Ezberle yürümez inançtaki samimiyet. Bu muhteremler benim en basit-sıradan bir soruma dahi cevap vermeye üşenirken, hitâb ettikleri kitlelere "Bağışlayın" diyerek nutuk atıyorlar. Buna şâhit oldukça şiddetli bulantı ve kusma hâli peydâ oluyor bendenizde.

 

İslâm'a inanmam.

Peygamberine de.

Ama şu sözü gerçekten söylemişse ağzı bal yesin.

 

"Din, samimiyettir"

tarihinde Vefik Sâmi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, Hiçkimse... yazdı:

Tanrı'yı niye arıyoruz ki? O güzel zihmimizi saçma sapan Tanrı fikirleriyle, duygularıyla doldurunca nolacak? Ebedi mutluluğu bulacağım derken yalandan bir hayat yaşamanın anlamı nedir? 

Ben de buna anlam veremiyorum...

 

Elbette konu bu değil.

Ateist üyelerin çoğunluğu meydâna getirdiği bir ortamda "Tanrı inancının incelikleri" konulu güzllemeler yapmak abesle iştigâl olur.

Benim dikkat çekmek istediğim husus; aidiyet duygusu ve sosyo-kültürel kimlik ihtiyacını içine doğduğu kültüre biat ederek giderenlerin, bu hâllerini "iman" zennetmeleri, kendilerinin Tanrı'yı bulup-bulmadıkları meçhûl iken,  başkalarına "akıl" veriyor olmalarıdır.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
41 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

Bana pek öyleymiş gibi gelmiyor. Hatta tersi makul görünüyor.

İnanç da inanca ait ya da inanç kaynaklı ritüeller de somut olmayan kültürel mirasın içindedir. Kültür zaten tanımı gereği inancı da kapsamaz mı?

Biraz düşüneyim be bunu... Siz de düşünün Vefik Sâmi. Gerçi siz düşünmüş olmalısınız. Aksi takdirde böyle yazmış olmazdınız.

 

 

İnancın neden kültürel miras ile elde edilemeyeceğine dâir düşüncelerimi henüz toparlayabilmiş değilim.

Eksiklerim var.

İçine doğduğu toplumun sosyo-kültürel normlarını kültürel kimlik ihtiyâcının tetiklemesiyse sorgulamadankabul etmiş bireyler, bahse konu "biat"ı inanç zannedebilirler.

Ben  bunlara "kültür dindarı" demekteyim. 

Kültür dindarları da genellikle riyâkâr ve tehlikeli olurlar.

 

Samimi inançlı olan ise hayatında yığınla yanlış yapabilir.

Fakat; yanlış da yapsa doğruluğuna inanarak attığı her adımda samimidr.

Bunların içi-dışı genelde aynı olur ve kolaylıkla tanınırlar.

Samimiyetten kasdım; Cennet mukâbilinde dürüst ve ahlâklı görünmek değil elbette.

 

Dediğim gibi, düşüncelerimi derli-toplu hâle getirebilirsem ilgili bir başık açıp, paylaşacağım.

Saygılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 13.01.2018 at 16:26, Vefik Sâmi yazdı:

 

Fakat; şurası muhakkak ki kültürel miras yoluyla edinelemeyecek belki de tek şey inançtır.

 

 

 

sanırım kişisel arayışı (İnancı) kastediyorsunuz.

 

Tanrı varsa bile gerçekten kendisini aramamızı/inanmamızı istiyor mu?

 

İstiyorsa kendi adına uydurulan bunca dinin yeryüzünde yaşamasına neden izin veriyor?

 

hadi uydurulan yalanları aştık diyelim. ve irade ve istekle tanrıya ulaşmak istedik. bunu nasıl yapacağız? irade ve istekle bir inanca ulaşsak bile beynimizin çalışma sistemi gereği asla bu inancımızın kesinliğinden emin olamayacağız.

 

Öyleyse bu tanrı ne yapmak istiyor? başka bir deyişle kendi kaygı,korku,istek ve duygularımla bu inanca ulaşsam bile bu ne ifade eder ki? tanrı bizi burda bocalatmak mı istiyor? bize bunu neden yapıyor? burada neden oluyor:)

 

not: sorularım birebir cevap beklemek için değil tanrı inancınızı /anlayışınızı biraz daha anlayabilmek içindir hocam :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Burakey yazdı:

sanırım kişisel arayışı (İnancı) kastediyorsunuz.

 

 

Evet, kasdettiğim budur.

 

Bir saat önce, Burakey yazdı:

Tanrı varsa bile gerçekten kendisini aramamızı/inanmamızı istiyor mu?

 

"Tanrı'yı aramak" değil de "Kendini tanımak"  yahut, "Neden varım ?" sorusuna cevap aramak diyelim.

 

Bir saat önce, Burakey yazdı:

stiyorsa kendi adına uydurulan bunca dinin yeryüzünde yaşamasına neden izin veriyor?

 

Net olarak ne istediğini bilemem.

Peygamber değilim sonuçta. :) 

"Sarraf" olmak için "altın" ile bakır"ı 

24 ayar ile diğerlerini ayırd etmek gerekir değil mi ?

 

Tevrat'ın "yaratılış" bölümünde şöyle bir cümle var.

"Tanrı insanı kendi suretinde yarattı." (Yaratılış 1:27)

Tanrı'nın boyutlar üstü olduğunu farzedersek, üç boyutlu bizlerin Tanrı'ya benzemesi söz konusu değil.

Ben bu benzerliği "İlkesel ve ahlâki açıdan bir benzeyiş" şeklinde anlıyorum.

 

Her soruya bir cevâbım yok.

Varsayılan ya da inanılan bir şey hakkında münâkaşa havanda su dövmek gibidir.

"Doğru" kabul ettiklerini kendinden başka kimselere anlatamazsın.

Hatta kendisini "inançlı" görenlere bile.

 

Ben bunun "Tanrı'ya ulaşma"da muazzam bir yöntem olduğuna inanmaktayım.

Çünki; vardığın her aşama kendi alın terin oluyor.

Başkalarından "kopya" işe yaramıyor.

Saygılar.

tarihinde Vefik Sâmi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tabi Türkçe'de tanrıyı bulmak diye bir eylem yoktur. Bu İngilizce'den çeviridir. finding jesus...

 

Bizde "hak yolu bulmak". "hakka gelmek"... diye tabir ettiğimiz eylemler var. Bu da gerçeğe erişmek demek.

 

On 1/13/2018 at 16:26, Vefik Sâmi said:

İslâmi kültürde doğanlar müslüman, Hristiyan kültürde doğanlar da Hristiyan oluveriyor; otomatiğe bağlanmış gibi.

 

Bunun genel bir adı var; "halk dini"

 

Yani adam öyle okumaz etmez ama etrafına uyum sağlamak için halkın çoğunluğuna uyar. Uymazsa halk tarafından dışlanır, esnaf olsa mal satamaz, yoldan geçse selam vermezler. Öte yandan halkın korkuları vardır, bu korkulara karşı kalkan görevi gören inançları da... Bunlara da sarılmak mecburiyetinde kalır halk dininine inananlar.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, investor yazdı:

Kimsenin tanriyi bulmaya calistigi yok. Parayi bulmaya calisiyorlar.

 

Zâten biz insanlar para bulmak için gösterdiğimiz gayretin, çabanın onda birini; Tanrısal ahlâka ulaşma adına gösterebilmiş olsaydık, dünya çok daha yaşanılası bir yer olurdu. Ma'alesef dünyada sağlayamadığımıuz düzen nedeniyle kendimizi "Cennet" hayâlleri ile avutuyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 14.01.2018 at 00:42, Vefik Sâmi yazdı:

 

 

İnancın neden kültürel miras ile elde edilemeyeceğine dâir düşüncelerimi henüz toparlayabilmiş değilim.

Eksiklerim var.

İçine doğduğu toplumun sosyo-kültürel normlarını kültürel kimlik ihtiyâcının tetiklemesiyse sorgulamadankabul etmiş bireyler, bahse konu "biat"ı inanç zannedebilirler.

Ben  bunlara "kültür dindarı" demekteyim. 

Kültür dindarları da genellikle riyâkâr ve tehlikeli olurlar.

 

Samimi inançlı olan ise hayatında yığınla yanlış yapabilir.

Fakat; yanlış da yapsa doğruluğuna inanarak attığı her adımda samimidr.

Bunların içi-dışı genelde aynı olur ve kolaylıkla tanınırlar.

Samimiyetten kasdım; Cennet mukâbilinde dürüst ve ahlâklı görünmek değil elbette.

 

Dediğim gibi, düşüncelerimi derli-toplu hâle getirebilirsem ilgili bir başık açıp, paylaşacağım.

Saygılar.

İnanç sadece kültürel miras ile aktarılmaz. Sürekli etkileşir, değişir, dönüşür. Ve her nesilden alınanlar bir sonrakine çık farklı şekilde Aktarılır haliyle. 

Tanrı inancına değinecek olursak, Tanrı olmadığı gibi inancı da saçmadır doğal olarak. Ve sürekli değişen bir tanrı inancı. Tanrı inancının kendisi saçma olduğu için ne kadar değişirse değişsin saçma olacak, çünkü Tanrı yok!!! 

İçimizdeki tarif edemediğimiz, özünde ihtiyaç duyduğumuz birşey varsa bile bunun cevAbı Tanrı değil. Çünkü Tanrı yok!!!

bahsettiğiniz tipte insanlar bu inanç sistemlerinin unutulmamasını sağlıyorlar. Aslen bu inanışların kaybolmamasında dinamo görevi üstleniyorlar da diyebiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
22 saat önce, Vefik Sâmi yazdı:

 

Evet, kasdettiğim budur.

 

 

"Tanrı'yı aramak" değil de "Kendini tanımak"  yahut, "Neden varım ?" sorusuna cevap aramak diyelim.

 

 

Net olarak ne istediğini bilemem.

Peygamber değilim sonuçta. :) 

"Sarraf" olmak için "altın" ile bakır"ı 

24 ayar ile diğerlerini ayırd etmek gerekir değil mi ?

 

Tevrat'ın "yaratılış" bölümünde şöyle bir cümle var.

"Tanrı insanı kendi suretinde yarattı." (Yaratılış 1:27)

Tanrı'nın boyutlar üstü olduğunu farzedersek, üç boyutlu bizlerin Tanrı'ya benzemesi söz konusu değil.

Ben bu benzerliği "İlkesel ve ahlâki açıdan bir benzeyiş" şeklinde anlıyorum.

 

Her soruya bir cevâbım yok.

Varsayılan ya da inanılan bir şey hakkında münâkaşa havanda su dövmek gibidir.

"Doğru" kabul ettiklerini kendinden başka kimselere anlatamazsın.

Hatta kendisini "inançlı" görenlere bile.

 

Ben bunun "Tanrı'ya ulaşma"da muazzam bir yöntem olduğuna inanmaktayım.

Çünki; vardığın her aşama kendi alın terin oluyor.

Başkalarından "kopya" işe yaramıyor.

Saygılar.

 

eyvallah hocam benden yanada saygılar.

 

Baba Aziz diye bir film izlemiştim, Tanrıya ulaşmak için yaratılmışlar adedince yollar vardır. diyordu orada baba azizde. tasavvuf içerikli güzel bir film.  ancak onca çabama rağmen ben henüz kendi yolumu bulamadım:)

 

Kendimi neye bakıp tanımalıyım? cosmosa bakanlar ateist oluyor. cosmosun ötesine bakanlar deist. ikisine birden bakanlar panteist. kabaca bu 3 yol var  aslında. ve biz hangisine inanırsak aklımız inandığımız şeyi doğrulamak üzerine çalışmaya başlıyor. peki ama gerçek ne ?ve bu cendereden nasıl çıkacağız :) 

 

en akılcı zemin ateistlerin ki görünüyor. çünkü cosmosla rasyonel ilişki kurulabiliyor. peki ya Tanrı ile? sadece iman /inanç ilişkisi. bu yolda herkese açık. ve herkes bu yolda yalnız...yani aslında yalnız olmalı..toplumsallaşmış hatta kurumsallaşmış inançlar sizinde dikkat çektiğiniz gibi kopyadan ibaret veya başka bir deyişle sahte bir suret..

 

ve birde yedinci muhur filminden bir replik ekleyeyim. 

 

Ölüm: Neyi bekliyorsun?  

Şövalye: Bilgi istiyorum.

  Ölüm: Garanti istiyorsun.
 Şövalye: Her neyse.
 Şövalye: İnsanın duyularıyla Tanrı’yı kavrayabilmesi o kadar imkansız mı? O neden yarım vaatlerin ve görülmeyen mucizelerin ardına saklansın ki? Kendimize inancımız yoksa başkasına nasıl inanç duyabiliriz? Benim gibi inanmak isteyen ama yapamayanlara ne olacak? Ya inanmayan, inanamayanlar? İçimdeki Tanrı’yı neden öldüremiyorum? O’nu kalbimden atmak istememe rağmen neden alçaltıcı ve acı verici şekilde içimde yaşamaya devam ediyor. Neden her şeye rağmen bu gerçeklikten kurtulamıyorum?

tarihinde Burakey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
21 dakika önce, Burakey yazdı:

O neden yarım vaatlerin ve görülmeyen mucizelerin ardına saklansın ki?

 

Meşhur ve uzunca bir Nasreddin Hoca hikâyesidir. Hoca ağaçtan düşer ve öldüğünü zannederek hareketsiz kalır. Fıkra bu ya komşuları da öldüğünü zannedip, tabuta koyarak defin işi için kabristanın yolunu tutarlar. İleride yol çatallaşınca hangisinden gidilmesi gerektiği noktasında tartışma başlar.. İşler uzayınca da Hoca tabuttan başını kaldırır ve "Ben sağken şu yoldan giderdim" der.

 

Ben Hoca Nasreddin gibi ârif bir kimse değilim.

Her soruya bir cevâbım yok.

"Lâf ola, beri gele" türü yazmayı da sevmiyorum.

 

Dikkat ettiyseniz, hiç bir zaman net-somut hususların dışına çıkarak tartışmam. Genelde "kutsal" denen kitapların hükümleri ile ilgili çıkarımlar yapar gerektiğinde bunlar üzerine kafa patlatırım. Tanrı'ya giden nice yol var; bilemem. Ama, bildiğim şu ki öyle bir yol varsa o "yol" her insanın kendi içinden geçmekte.

 

Mûcize, Tanrı'ya inanmak için gerekli değildir.

Mûcizye inanan, Tanrı'ya değil, gördüğüne inanmış olur.

Mûcize denen şey, peygamberlik iddiasında olan kişi(ler)in bu iddialarını kanıtlamaları için gereklidir.

 

"Yahudiler'in Nikodim adlı bir önderi vardı. Ferisiler'den olan bu adam bir gece İsa'ya gelerek, “Rabbî, senin Tanrı'dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle olmadıkça kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz” dedi." (Yuhanna İncil'i 3:1-2)

tarihinde Vefik Sâmi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...