Jump to content

Fiziksel Sorunlarım


Recommended Posts

5 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

 

Bunlar hitap ederken, seslenirken kullanılan sözcükler değil. Kullanan vardır belki, bilmiyorum. Ben "Sevgilim"i çok seven ve kullananlardanım.

Bu iki sözcük kişiye göre yeri geldiğinde "Seni seviyorum, sevdiğimsin, seninim, benimsin" anlamı taşır, bunları kısaca ifade etmek için kullanılır. En azından benim için öyle.

 

Şu şarkı (şiir), dünya üzerinde bir kadına yazılmış en etkileyici, en büyüleyici şarkıdır mesela... 

Fazla eski model di mi? E Bedri Rahmi de eski model adam. Ama hani "Aşkıaam" filan dese modern olacaktı...

 

 https://www.youtube.com/watch?v=uP7GCIh015Q

 

"Askim" demek bana cok yapmacik gelir. Sevgilim guzel ama.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 475
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Just now, Cold storage said:

"Askim" demek bana cok yapmacik gelir. Sevgilim guzel ama.

 

Sen, seni bağlarsın, herkes sevdiğine ne isterse onu der. Seni ve kimseyi ırgalamaz, o ikisinden başka. 

 

Sevgilisine her gün mektup yazan ve 3 günde bir 3 tane mektup alan asker arkadaşları gördü bu gözler, yan ranzada yatan hem. Biribine "itim" demeleriydi tabi  asıl akılda kalmasına vesile olan. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 dakika önce, anibal yazdı:

 

Sen, seni bağlarsın, herkes sevdiğine ne isterse onu der. Seni ve kimseyi ırgalamaz, o ikisinden başka. 

 

Sevgilisine her gün mektup yazan ve 3 günde bir 3 tane mektup alan asker arkadaşları gördü bu gözler, yan ranzada yatan hem. Biribine "itim" demeleriydi tabi  asıl akılda kalmasına vesile olan. 

Sen konusma.

 

"Pazar gunu altinlari al, oyle git" diyen biri benim icin bitmistir. Insanlar dugun var diye altin goturecek. Onlar gercek bir dugun var saniyor tabi, ama sozde bir dugun olduklarini bilmiyorlar. Insanlari zarara sokuyorsun, bir de buna "öğüt" diyorsun. Pic.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Cold storage said:

Sen konusma.

 

"Pazar gunu altinlari al, oyle git" diyen biri benim icin bitmistir. Insanlar dugun var diye altin goturecek. Onlar gercek bir dugun var saniyor tabi, ama sozde bir dugun olduklarini bilmiyorlar. Insanlari zarara sokuyorsun, bir de buna "öğüt" diyorsun. Pic.

 

 

Zavallı ezik... Dünya senin o masal dünyan değil, bunu öğren ki, böyle kulak arkana varana kadar şeyedilmeden yaşayabil.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, anibal yazdı:

 

 

Zavallı ezik... Dünya senin o masal dünyan değil, bunu öğren ki, böyle kulak arkana varana kadar şeyedilmeden yaşayabil.

 

Hirsiz. Potansiyel bir hirsizsin.

 

Merak etme, ben senin gibi boyle yaparak degil, zekamla gayet guzel para kazandim, kazaniyorum.

 

Uc kurusluk beyninle ancak "pazar gunu dugun var, altinlari gotuuuuur" diye dusunursun. ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, anibal yazdı:

 

 

Zaten milletin anlayış kıtlığı malum...

 

Kadın aşık olmaz. Ama kaç kere söyledik, teslim olacak adam arar. Nasıl kıt bir akılsa, aradaki farkı anlamaktan aciz işte. Kadın teslim olduysa, bağlandı ve onun malı olduysa, bu aşk demek değil.

 

Aşk ne peki? İşte bunu bilmeyen bir takım zerzevat, aşk üzerine yazıyor. Efenim, fisher demişte, şöyleymişte, amanda işte MRI'da, dopamin selective bölge şöyle aktifmişte... Yahu lavuk, sen kadına bir çikolata yedir, sok MRI'a, aynı resmi görürsün zaten. 

 

Çocukluğundan itibaren, çeşitli sebeplerle hormon seviyeleri, beyin fizyolojileri falan takip edilen bir sürü insan var. Ve aşık olmaları, terkedilmeleri, flörte başlamaları falan hepsi hormonlarından, MR'larından okunabiliyor. Bunu farkedenler de, üzerine tonla çalışma yayınlıyor. Ve şöyle bir şey var, kadınlarda, bir erkekle beraberlik, seviyorum falan teraneleri olduğunda, görülen etki, yeni bir çizme alınınca veya çikolata yenince görüne etkiden farklı değil.

 

Ama erkeklerde durum değişik. Erkekte beyin kimyası değişimi ciddi seviyede oluyor, testesteron artıyor, endorfin salgılama kapasitesi yükseliyor. Böbrek üstü bezleri daha çalışıyor. Basitçe, erkek daha erkekleşiyor. Acı duymaz, yağmur, çamur falan takmaz hale geliyor. Bilişsel kabiliyetleri bloke oluyor. İlerleyen süreçte, beyin alışıyor, bilişsel kabiliyetler geri kazanılıyor genelde, ama diğer haller devam ediyor. İşte o yüzden, abuk sabuk iş yapana "Aşık mısın nesin" diyor millet. Ama bir kız, hiç bir zaman bu hale girmiyor. 

 

 

Aşık olma durumunda, sanıyorum amigdala da biraz baskılanıyor ve erkek daha cesur, daha korkusuz davranabiliyor. Kadında da aynı şey oluyor mu veya ne kadar oluyor, bilmiyorum. Kadınlar her durumda biraz daha mantığa dayalı davranmayı yeğlediği ve amigdalası daha küçük olduğu için emin olamadım. Erkeklerin görerek uyarılabilmesi, bunun karşılığında kadının görerek değil dokunarak uyarılması da epeyce bir amigdalayla ilgili. Ya da, vazopresin ve oksitosin şahane şeyler yaparken aynı anda frontal lobda mantık, muhakeme ve dürtü yönetiminin gerçekleştiği bölgede fonksiyon azalmasına neden oluyor. Acaba amigdalalarının farkı, kadın tarafında bu durumu biraz dengeliyor olabilir mi? Erkek her bir deliliği göze alacak eşiğe gelirken kadının daha kontrollü ve biraz daha mantık kullanabilir halde kalması, oksitosin ve vazopresinin şelaleler gibi salgılanmasına rağmen amigdala nedeniyle olabilir mi? Veya oksitosin, vazopresin, testosteron, dopamin vs erkeği genel olarak daha fazla ele geçiriyor ve etkiliyor, kadın için daha önemli olduğu halde. Oksitosin ve vazopresin kadın için çok önemli. Orgazm anında üretiyor. Doğum sırasında üretiyor. Literatürde, doğururken orgazm olan kadınlar yer alır mesela. Yalnız eşe değil, bebeği emzirme ve bebeğe bağlılıkta da önemli bu ikisi.

 

Bir de "aşkın gözü kördür" dedikleri, aşık olunan kişinin negatif yanlarının görülmediği gibi bir gerçek var önümüzde. Aşk başladığında, frontal ve temporal lobların, negatif duygulanımın başladığı yörelerinde de aktivite eksikliği oluyor. O yüzden karşıdakinin kötü şeylerini görmüyor, görsek de "Ne yapayım, vazgeçemiyorum, kızamıyorum, ne yaparsa yapsın görmezden geliyorum" diyoruz.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Türk Ateist said:

 

Aşık olma durumunda, sanıyorum amigdala da biraz baskılanıyor ve erkek daha cesur, daha korkusuz davranabiliyor. Kadında da aynı şey oluyor mu veya ne kadar oluyor, bilmiyorum. Kadınlar her durumda biraz daha mantığa dayalı davranmayı yeğlediği ve amigdalası daha küçük olduğu için emin olamadım. Erkeklerin görerek uyarılabilmesi, bunun karşılığında kadının görerek değil dokunarak uyarılması da epeyce bir amigdalayla ilgili. Ya da, vazopresin ve oksitosin şahane şeyler yaparken aynı anda frontal lobda mantık, muhakeme ve dürtü yönetiminin gerçekleştiği bölgede fonksiyon azalmasına neden oluyor. Acaba amigdalalarının farkı, kadın tarafında bu durumu biraz dengeliyor olabilir mi? Erkek her bir deliliği göze alacak eşiğe gelirken kadının daha kontrollü ve biraz daha mantık kullanabilir halde kalması, oksitosin ve vazopresinin şelaleler gibi salgılanmasına rağmen amigdala nedeniyle olabilir mi? Veya oksitosin, vazopresin, testosteron, dopamin vs erkeği genel olarak daha fazla ele geçiriyor ve etkiliyor, kadın için daha önemli olduğu halde. Oksitosin ve vazopresin kadın için çok önemli. Orgazm anında üretiyor. Doğum sırasında üretiyor. Literatürde, doğururken orgazm olan kadınlar yer alır mesela. Yalnız eşe değil, bebeği emzirme ve bebeğe bağlılıkta da önemli bu ikisi.

 

Bir de "aşkın gözü kördür" dedikleri, aşık olunan kişinin negatif yanlarının görülmediği gibi bir gerçek var önümüzde. Aşk başladığında, frontal ve temporal lobların, negatif duygulanımın başladığı yörelerinde de aktivite eksikliği oluyor. O yüzden karşıdakinin kötü şeylerini görmüyor, görsek de "Ne yapayım, vazgeçemiyorum, kızamıyorum, ne yaparsa yapsın görmezden geliyorum" diyoruz.

 

 

Karmaşık bir mekanizma..

 

Fakat basit bir özeti mümkün. 

 

Kadın, seçici olan. Ve son ana kadarda seçici kalmak zorunda ki doğru seçebilsin. Bu nednele beyne resmen uyuşturucu gibi etkileyen o hormonlara karşı zayıf değil.

 

Ama erkek öyle değil. Bir şekilde bir şey olmuş, kadın seçmiş, öyle titizlik ediyorum zart zurt diyerek nadir fırsatı kaçırmaması gerekiyor. O nedenle, güzel gördüğü şeye lam diye vuruluyor. Ondan kendini alamıyor, ki onun bir açık anına denk gelirse, işi halledebilsin. 

 

Tabi anlayışı kıt olan tayfamız gene bunu, amanda tenha yerde denk getirip tecavüz falan gibi algılayacaktır, öyle değil işte, elbette, angut sürüsü...

 

Olay şöyle, bu mekanizma devreye girince kur yapma falan filan gibi şeyler gerçekleşiyor, akla ziyan olsa da.. Zira üreme hala aklın fikrin pek olmadığı ilkel devirlerde geliştiği şekliyle sürüyor. Bunu çevrenizde çok görürsünüz, kızlar ortada olunca kasılanlar falan neyse. Ama hazır ilginç kayıtlar var:

 

 

Bir bakın bakalım, daha akla ziyan ne olabilir?

 

Herneyse, olay belli aslında, gene özetle, kadın seçici, mutlak, son ana kadar, yani orgazm olma anına kadar. Sahibini kendi seçiyor. Erkek ise kadını ikna etmek zorunda. O yüzden aşka dair hormonları daha ilişki başlamadan da devrede oluyor. Bu sayede, şekil birde görüldüğü gibi kur yapma yada öküzlerin yaptığı gibi birbirini öldüresiye toslaşma gibi aktiviteleri yapıyor. Sonuçta, aşk hormonları, onları bu halde tutan şey, erkeklerde her zaman istim üstünde oluyor. Bazen abarıyor, bazen normal oluyor, ama hep işbaşında. Kadın ise, doğru seçimi yapabilmek üzere, son ana kadar aklı başında kalmak, durumu değerlendirmek zorunda, o son anı da biyoloji orgazm olmakla belirliyor. Bunun dışında kadının insana aşk hissettiren hormonlarla işi olmuyor.

 

İşte o yüzden erkekler aşık olurken, kadınlar olmuyor. Ama gelde anlat nasıl anlatırsan bizim angut sürüsüne. Mevzu 3 gün yazmakla yazılacak derin bir mesele, ama en kaba özeti bu

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hazır mevzuya girmişken, bir kaç şeyi netleştirmekte makul olacak sanki.

 

Bir önceki mesajdaki videoya bakalım. Ne yapıyor bu dallamalar? Ne yapacak kız tavlıyor...

 

Mekanizma şöyle. Erkekler böyle dizilip kur yapıyor. Kızlarda karşıda, oturup yada ayakta neyse, oradan erkek seçiyor. Kız, bir erkeği beğenirse, kaş göz ile haberleşip çalılıklara gidiyor. Erkekte arkasından. Orada malum, çalılık seyran oluyor. Fakat, kız oradan istediği anda geri kızların arasına dönme hakkına sahip. Bir şeyler olur, olmaz, hiç farketmiyor. Diğer yandan kız isterse, erkekle kaçabiliyor, yani erkeğin evine (diyelim) gidebiliyor. Erkek, kızı gideceğim derse götürmek zorunda. Fakat erkeğin de seyran olayı bitince sıraya dönme hakkı var, fakat olay dağılınca kızı da beraber götürmek zorunda. Böyle yapıp, 3-4 kızı alıp giden erkekler olabiliyor. Kızlar açısından genel olarak, çalılıklara gittikten sonra, ya nadir şekilde hemen geri dönme, ya da daha çok erkekle kaçma olgusu görülüyor. Yani kız gidiyor, gidiş o gidiş genelde. 

 

Bu işin olayı bu. Peki kızlar nasıl oluyor da erkekleri seçiyor? Bin kere dedik, diyoruz, kızlar gözleriyle seçmez. O zaman bu bir çelişki midir?

 

Öncelikle bu erkeklerin tavır ve duruşlarına dikkat edin. Hiçbiri sakallı, bıyıklı falan değil. Acayip çekilde süslenmişler. Boynamışlar ve farkettiyseniz, kız gibi duruyor, salınıyorlar, erkeksi tavırları yok pek. Ve kaç kere de ne dedik, kız, kendi gibi olanı tercih eder. Dikkat edin, dır dır dır eder şeklinde boyuna konuşur gibi çene hareketleri, kızlar gibi başını ikide birde yana yöne eğmeler ve özellikle fıldır fıldır gözler. 

 

Başka konularda bahsetmişizdir eminim. Bazı kızlar, bazı derken en az yarısı kızların belki, konuşurken, sohpet ederken falan muhatabının gözüne, yüzüne bakar. Ama bazıları ise, boyun sağa sola bakar, gözler fıldır fıldırdır genel olarak. İlk tip kızlar, kendisiyle ilgilenen, tek olacak erkek arayışı içindedir. Ama gözler öyle fıldır fıldır olanlar için, tama o kadar fırıldak gibi olmasa da, bilhassa konuştuğu erkeğe odaklanmayan, sağa sola bakınan bir kız için, hangi erkekten ne alınırsa kardır. Bu tür kızlar genelde erkeleri alınacak bir şeyi var olarak görür, öyle erkeğin detayları ile pek ilgilenmez, zira onun eksiğini kapatacak başka bir erkek nasılsa vardır ortalıkta.

 

İşte bu erkeklerin taklit ettiği kızda budur. Bunalmış çok konuşan. Sağını solunu kıvırıp bir tür feromon salan, erkeklerin dikkatini çekmeye çalışan. Erkekte özel bir şeyler aramayıp, alınacak bir şey varsa hay hay diyen. Bu erkeklerin çoğu, bu tür kızları taklit etmekte. Çünkü onlar, çok fazla şey önemsemediği için, daha kolay çalılıklara gitmeye müsait. Ve dedik ya, kadınlar kendine benzeyeni tercih eder. Bu erkeklerde, kendilerini özellikle bu tip kızlara benzetip, o kızları etkileyip malı götürme derdindeler. 

 

Şöyle böyle diyebilirsiniz, ama bu mevzu binlerce yıl denenmiş bir mevzu. Ve bu davranışlarda elbette binlerce yıl boyunca süzülüp gelmiş, en fazla başarıyı garanti eden davranışlar, haliyle. Aslında gayet iyi bir strateji, kıza ona benzediğini göster, hedef kitlen, erkeklere en kolay, ince eleyip sık dokumadan takılabilenler olsun, direk onlara oyna ve malı götür. 

 

Bu toplumda, bu geleneksel süreç devam ediyor. Fakat her evlilik burada olup bitmiyor. Daha aklı başında, görüşüp, yoklaşıp falan erkekle giden kadınlar da var. Ama şu bir kaide, kadın, erkeğin evine, mekanına gidiyor, onun malı oluyor bir yerde. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu mevzuda, bir takım ayran ağızlıların anlamadığı şey de şu.

 

Kadın aşık olmaz. Olmaz, bilimsel bir gerçek. Ama öyle kalır mı, yani bahar gelmiş diye kırda bayırda gülüp oynayan bir kızla, bir erkek sahibi olan, ya da erkeği elde etmeye çalışan bir kız aynı şey midir? Kadınlar erkeklere karşı hissiz, mekanik şeylerdir midir?

 

Elbette öyle değil. Bu işte, şöyle bir durum sözkonusu. Erkek, kadını etkileyecek, bir şekilde. Onu yatmaya ikna edecek. İkan derken, kur yapar, şunu eder bunu eder, hatta hiç bir şey yapmamış bile olabilir, kadından habersiz bile olabilir, ama farketmez, kadın bir şekilde onu mercek altına alacak, ona ikna olacak. Bu genelde bir anlık bir şey olmaz. En çok karıştırılan şey şudur. Özellikle devir değişti. Artık gebelik sorunu çok fazla yok, ertesi gün hapı, kürtaj falan bilenen sıradan şeyler, prezervatifi falan saymadan daha. 

 

İşte burada iki şey karışır. Bazı kadınlar için seks hoş bir şeydir, normal, sıradan bir şeydir. Yemek falan gibi bir şeydir. Diğer kadınlar için acayip mahrem ve çok özel bir şey. bu noktada şu gözden kaçar, bazı kadınlar, erkek değil, seks arıyor olabilir. Zira seks, kadın içinde gayet zevkli, hatta erkeğe göre daha çok zevkli bir şeydir. Diğer yandan bir kadın erkekten sadece seks olarak istifade etmez, onun kendini dinlemesi, yanında hissetmesi falan gibi pek çok tatmin aracı vardır kadınlar için erkeklerde. Yani, kadınlar, tabiri caizse erkeğin etinden, sütünden, dölünden falan herşeyinden faydalanabilir. Buna cebindeki para da dahildir elbette erkeğin. 

 

İşte bu noktada şu karışır. Bir kadın, korunmuş olma hissi, ekonomik baskı veya seks için bir erkek arıyor olabilir. Ama birde asıl "erkek" olarak aradığı erkek vardır. Her ikisini eş zamanlı olarak arar genelde. Fakat, dişilik güdüleri, onu "erkek" bulduğu zaman ona yönelmeye zorlar. 

 

Bu noktada, kadının erkek arama sürecinde, dikkat edin, başka ihtiyaç için bulduğu erkek değil, bu doğru erkek demesi durumunda, aşka dair olmayan, ama onu baştan çıkarmak, ona kendini kabul ettirmek triplerine girer. Bu aşk değildir. Öyle ki, bu kadın gayet normal şekilde, gündüz etkilemeye çalıştığı erkekten ayrılınca, gayet razı bir şekilde gece başka biriyle uyuyabilir. 

 

Bu noktada daha çok, inat gibi huylar, davranışlar görünür. Kız sanki inat etmiş, bir keki illa pişirecekmiş gibi zorlamaktadır. Ama dediğimiz gibi iş aşk değildir. Bazen, erkek kadında başka şeyleri ateşler, yani cinsel arzular. Dediğimiz gibi, kadınların da seksten zevk almaları ve erkek olayı olmadan seks istemeleri gayet olası ve haktır. 

 

Velakin, her halükarda, erkeğin bir şekilde kadını ikna etmesi elzem olan durumdur, yani erkek ama duruşu, ama konuşması ama başak bir şeyiyle kadının güvenini falan kazanacak, onu yatmaya ikna edecek. Bu ana kadar mesele erkeğin omuzlarında. İşte o yüzden, aşık oluyor, oluyor ki, kadını iknaya hem uğraşsın, hem de fırsatı kaçırmasın.

 

Yatak olayından sonra... O zaman işin rengi değişiyor. Kadın, gene aşık olmuyor, olay esnasında erkeğin hissettiği aşkı falan hisseder genelde, ama ardından geçer. Fakat, enteresan başka bir şey oluyor. Kadın erkeğe teslim oluyor. 

 

Pek çok filmde falan görürsünüz, kadın der ki, "Bana sahip oldu".. İşte mevzu budur, kadın eğer yatarken erkeğin doğru olduğunu hissetmişse, kendini onun malı gibi hisseder, erkeğin kendinin sahibi olduğunu kabullenir. Aşk var mı aşk, gene yoki ama teslimiyet var. Erkeğin onu yönlendirmesi gerekir. Bu, onun gebelik vs. sürecinde korunması için elzem önem taşır. KAdın düşünmeden, itiraz etmeden erkeğin dediğini yapmalıdır ki, hem saldıran yırtıcıdan korunsun, hemde, erkeğe kendi mesuliyetini yüklemiş olsun. Malum kezban sözleri bunu çok çok iyi anlatır: "Ben bilmem kocam bilir". 

 

işte bu yükü erkeğin omzuna sarıp, hayat meşgalesini, bir sürü karar verme falan derdini atıp, artık üreme işiyle, yani asli görevi ile ilgilenebilir. Buradan gene bizi angut tayfa kıçıyla anlama moduna girecektir. Üreme, hayatın anlamıdır, hem kadın, hem erkek için. Kadın bebeğe dair faaliyetleri yaparken, erkekte onun güvenlik ve sağlığını sağlayacaktır. Zira o orgazm vs. hormonları, aşk hormonları erkektede bu değişimi yapar. İyi de, vurup kaçma derdinde olan çokları var, evet var. Bu bir tezat mı? Pesss... Demedik mi, kadın safi seks isteyebilir, bir zevk, bir keyf nasılsa, peki erkeğin başı kel mi? Tamam kel olabiliyor bazen ama, şöyle diyelim, erkeğin neyi eksikte gidip safi seks, keyf falan istemesin? 

 

Ama her durumda şu gözden kaçar, yatana kadar, kadını ikna edip yatmaya razı edecek olan, yatkata da kadının arzular şelale olup, kendi denizine çağlayan gibi boşalmasını sağlamak sorumluluğu erkekte. Ama bu andan sonra, nehrin yatağını değiştirip başka denizlere akmamasını sağlamak, nehre sağlam yataklık yapması gereken kadında. Kadın, erkeğini bağlayacak, ona hizmet falan edecek, yemektir, temizliktir, erkek onsuz olmayı gözüne kestiremeyecek, yatakta erkeğini resmen emip bitirecek. 

 

İşte olay temel olarak bu. Zola'nın germinali miydi, kadın fakir, evliler, kocası maden işçisi. İç çamaşırı falan alacak parası yok. Onu mutlu etmek için kendisi oturur dantelden kendine kırmızı iç çamaşırı örer falan. 

 

Bu gene aşk değildir, maalesef. Fakat, bu bir teslim olma ve kendini onun sırtına yükleme çabasıdır. Aşk ise daha başka bir şeydir. 

 

Kediler sahibin sever mi? aşık olur mu? Gelip ayağınıza sürtünüp sizi okşuyor di mi kediniz? Oysa kedinin sizi sevdiği falan yok, yaptığı kokusunu sürüp sizi işaretlemek, benim bu diyerek, hepsi o. Sizde kadınların bu davranışlarını erkek kafası düşünüp aşk maşk sanıyorsunuz, mesela şunu görmezsiniz, kadın kırmızı iç çamaşırını takıp adamı kudurtunca, adam gidip komşu kızı suzanna'yı mesutr edip gelmeyecek ki. Yazık nefes nefese kalmacasına, kadını mutlu etmek için gene çırpınacak. Yani gene kadın karlı çıkacak. Eee, erkeğe himzet edip yemek pişirecek ya, eh, kendi karnıda doyacak zaten gayet güzelce, bu neden atlanır?

 

Mesele, aşık olup olmamak değildir. Kadın ve erkek hayatı, evrimsel süreçte böyle şekillenir ve birbirine muhtaç simbiyotik canlılar olmuşuz. Burada sorun, kadının aşık olacağını falan sanmak. Seveceğini sanmak. Geçin bunları, hataya düşmeyin. Kadın sevmez, maalesef, bağlanrı, teslim olur ama sevmez. Yani, onun için doğru erkek olmayı bıraktığınız anda, bir şişe şarap ve şunları mırıldanmakla başbaşa kalırsınız:

 

Ne söyledim ne söyledim sana ne söyledim ki, Vurdun kapıyı gittin, Be vicdansız be insafsızın kızı be nankör kedi, İnsan birşey söyler ....

 

 

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, anibal yazdı:

 

Bak zavallı şapşal, benim kaldırdığım yazı falan yok, nerenden uyduruyorsun, onu da bilmiyorum. Kaldırılacak şeyi de yazmam.

 

Bir kaz kafalı dangalak olduğun için, hala kıçından sayıklıyorsun. Kadının nedne aşık olmayacağını, nasıl bağlanacağını da bin kere yazdık. Bizzat kadınlarda burada bunu onaylıyor, sen ise gelmiş amanda şöyle böyle. 

 

Süper zenci mi? Buyur yokluğunu ispat et o zaman. Bir tanrı denen uydurma sallayıp, sonra gelip yokluğunu ispat etmemizi bekleyen adama yapılacak bir şey biliyorsan, buyur sen yap.

 

Geri zekalı bir moron olarak kaç kere söyledik, kadınlarda aşk hormonları sadece seks esnasında salgılanır, etkisi de bir kaç güne geçer. Sana gayet bilimsel olarak söylüyoruz, ama o kaz kafan hala anlamıyor.

 

Hakaret mi? Evet, sana hakaret ediyorum, çünkü ancak öyle yapılacak kadar hakirsin, zavallı, ahmak ve kendini bir bok sanan madrabazın tekisin.

 

Bilimsel şey mi istiyorsun, al sokarsın münasip taraflarına:

 

https://scholar.google.com.tr/scholar?hl=en&as_sdt=0%2C5&as_vis=1&q=human+bonding+oxytocin+vasopressin&btnG=&oq=human+bonding+oxytocin+vasopres

 

 

 

Yazıyı sildin ya dün, o kadar bunamışsın ki demek hatırlamıyorsun. Farkında olmadan "Gerizekalı moron" olduğunu itiraf etmişsin, bak kırmızı renkli bölüme, demek ki neymiş hem Türkçe bilmiyormuşsun hem gerizekalı moronmuşsun ve bu tanımlama bizzat sana ait, bana yazacak başka söz bırakmadın.

9 saat önce, Türk Ateist yazdı:

l

Anibal babamın oğlu değil, adam dibine kadar doğruları söylediği için destekliyorum. Sizin kafanız aman da kadın aşağılanıyor burada, ben erkeğe muhtaç kadın istemem, sahiplenmek sahiplenilmek sorunlu yaklaşımdır, siz hayatınızda aşık olmamışsınız, kadınlar size hiç aşık olmamış vs vs deyip duruyorsunuz.

 

Aynen, ben gayet sıradan, doğal, normal, içgüdüleriyle son derece barışık bir kadınım, sizin gibi kadın-erkek eşitliği üzerinden girip de "ben şöyle kadın isterim, kadın böyle olmalı" diyen erkekleri de acayip zavallı bulurum. Kadınları dibine dek aşağılayan, kafasındaki kadın modeli zaten olması gereken normal kadın olduğu halde onu "özel"miş gibi tarifleyip kendini özel kılmaya çalışan erkekleri de pek küçümserim.

 

Başlığa gelip de sonuna dek kişiselleştiren, sağa sola çirkince suçlamalarda bulunup duran sizden başkası değil.

Siz evvela gidip azıcık evrim öğrenin. Aşkın bilimsel tanımı da sizin sandığınızdan çok başkadır mesela, hiç öyle kadına övgü yoktur, direkt hormonlara vs indirger.

 

Siz gidip kezban kezban "güçlü kadın" arayın, "ben güçlü kadınım" diyen ve bunu kendi ayaklarının üstünde durmak ve bir erkeğin parasına ihtiyaç duymamak şeklinde açıklayan, kadın olmak için bunun yettiğini zanneden, bunu ayrıcalık zanneden modern kezbanlarla tartışın. Onlar sizin gibilere bayılır, şakşaklar bolca. 

Yazdıklarınızı dikkate almıyorum çünkü seviyeyi çok aşağıya çekmeye ve beni anlamsız bir tartışmaya dahil etmeye çalışıyorsunuz fakat üzgünüm ego savaşınız ya da kişisel sempati ve antipatileriniz ilgi alanıma girmiyor, yazdıklarınız da zerre kadar umrumda değil.

1 saat önce, anibal yazdı:

Bu mevzuda, bir takım ayran ağızlıların anlamadığı şey de şu.

 

Kadın aşık olmaz. Olmaz, bilimsel bir gerçek. Ama öyle kalır mı, yani bahar gelmiş diye kırda bayırda gülüp oynayan bir kızla, bir erkek sahibi olan, ya da erkeği elde etmeye çalışan bir kız aynı şey midir? Kadınlar erkeklere karşı hissiz, mekanik şeylerdir midir?

 

Elbette öyle değil. Bu işte, şöyle bir durum sözkonusu. Erkek, kadını etkileyecek, bir şekilde. Onu yatmaya ikna edecek. İkan derken, kur yapar, şunu eder bunu eder, hatta hiç bir şey yapmamış bile olabilir, kadından habersiz bile olabilir, ama farketmez, kadın bir şekilde onu mercek altına alacak, ona ikna olacak. Bu genelde bir anlık bir şey olmaz. En çok karıştırılan şey şudur. Özellikle devir değişti. Artık gebelik sorunu çok fazla yok, ertesi gün hapı, kürtaj falan bilenen sıradan şeyler, prezervatifi falan saymadan daha. 

 

Bu gene aşk değildir, maalesef. Fakat, bu bir teslim olma ve kendini onun sırtına yükleme çabasıdır. Aşk ise daha başka bir şeydir. 

 

Kediler sahibin sever mi? aşık olur mu? Gelip ayağınıza sürtünüp sizi okşuyor di mi kediniz? Oysa kedinin sizi sevdiği falan yok, yaptığı kokusunu sürüp sizi işaretlemek, benim bu diyerek, hepsi o. Sizde kadınların bu davranışlarını erkek kafası düşünüp aşk maşk sanıyorsunuz, mesela şunu görmezsiniz, kadın kırmızı iç çamaşırını takıp adamı kudurtunca, adam gidip komşu kızı suzanna'yı mesutr edip gelmeyecek ki. Yazık nefes nefese kalmacasına, kadını mutlu etmek için gene çırpınacak. Yani gene kadın karlı çıkacak. Eee, erkeğe himzet edip yemek pişirecek ya, eh, kendi karnıda doyacak zaten gayet güzelce, bu neden atlanır?

 

Mesele, aşık olup olmamak değildir. Kadın ve erkek hayatı, evrimsel süreçte böyle şekillenir ve birbirine muhtaç simbiyotik canlılar olmuşuz. Burada sorun, kadının aşık olacağını falan sanmak. Seveceğini sanmak. Geçin bunları, hataya düşmeyin. Kadın sevmez, maalesef, bağlanrı, teslim olur ama sevmez. Yani, onun için doğru erkek olmayı bıraktığınız anda, bir şişe şarap ve şunları mırıldanmakla başbaşa kalırsınız:

 

Ne söyledim ne söyledim sana ne söyledim ki, Vurdun kapıyı gittin, Be vicdansız be insafsızın kızı be nankör kedi, İnsan birşey söyler ....

 

Belli ki senin sahte biyolog olmak dışında bir de kadınları cinsellik dışında etkileyebilecek vasıfların yok ( hatta cinsellik bile şüpheli) hal böyle olunca iki lafından birisi "kadın aşık olmaz, kadın teslim olur, kadın malınız olur." v.s gibi akıllara zarar ve asla bilim ile alakası olmayan, kendi zehirli-hastalıklı düşüncelerini insanlara empoze etmeye çalışıyorsun.

 

Sahte bir biyolog olarak kaçırdığın bazı detaylar var, sen insanı biyolojik bir makine olarak kabul eden gruba dahil olabilirsin fakat her insan senin gibi  "gerizekalı moron" değil. ( Bu tanımlamayı yukarıda kendin yaptın, ben değil.)

 

Uzaktan aşık olan bir kız var mesela daha dün bir yerde kahve içtik. İki yıldır sadece uzaktan gördüğü birisine deli gibi aşık, onu gördüğü an eli ayağı boşanıyor ve kazara o şahsın yanında bir kız görse saatlerce ağlıyor. Bu durumu anlayabilecek beyin yapısına sahip misin acaba? Kız elini bile tutmadığı birine iki yıldır aşık, bu durumu algılayabiliyor musun? Kaldı ki kadınlar duygusal varlıklardır ve bazı kadınlar bir erkeği cinsel temas olmadan da, uzaktan da sevebilirler. Bedensel engelli eş seçen milyonlarca kadın var. Gözleri görmeyen ve görmeden aşık olan kadınlar var, sen ne saçmalıyorsun halen? Cinsellikle kafayı bozmuşsun.

 

Dünyanın hiç bir yerinde "Kadın aşık olamaz." diye bir bilimsel kanıt yok, kendi deli saçmalarını, hasta fikirlerini millete yutturmaya çalışma ayrıca hayvanlar da aşık olabilir daha önce eklediğim videoda da var. 

 

Sana son kez bilimsel bir makale ekliyorum, o geç anlayan beynin umarım artık idrak eder ve şarlatanlıktan vazgeçersin. Uğraşamayacağım senle çünkü aklın basmıyor bazı şeyleri, zavallıca aynı saçmalıkları tekrarlayıp duruyorsun. Karşına sana aşkı yaşatacak kadın da çıkamaz, bu kafa ile seni öyle bir kadın tercih etmez, bu sebeple bahtına küsüp böyle yaşamaya devam edeceksin.

 

Son kez söylüyorum kadınlar aşık olamaz diye bilimsel bir kanıt yok ve olamaz da...Bu arada yazdıklarının hepsi saçmalık değil, yiğidi öldür hakkını yeme demişler fakat kadınlar aşık olamaz dayatman tam bir şarlatanlıktır tıpkı sprey önerin gibi. 

 

Aşkın Psikobiyolojisi

 

Fiziksel çekiciliğin biyolojik alt yapısını incelemek için yaptığı sayısız araştırmaya dayanarak, Prof. Dr. Helen Fisher, kime aşık olduğumuzu dört hormonun yönettiğini söylüyor: dopamin, serotonin, testosteron, östrojen.

Aşk DNA’mızda

Bir biyoantropolog olan Helen Fisher, aşkın, aynı açlık ve susuzluk gibi iç güdüsel bir ihtiyaç olduğunu savunuyor. Hayatın neresinde olursa olsun, bu “aşk sarhoşluğu” herkesi çarpabilir. Aşkın bağımlılık yapan etkisini Fisher şöyle dile getiriyor, “Coşku ve enerjiyle dolup taşan aşık biri, en ufak tatsızlıkta hemen çaresizliğe kapılıverir.” Bir başka deyişle, aşık beynin yönettiği duygular aynı lunaparktaki heyecan trenleri gibi inip çıkar.  

 

Sizinle benzer:

  • sosyoekonomik statüye
  • etnik kökene
  • eğitim düzeyine
  • fiziksel çekiciliğe
  • dini görüş ve sosyal değerlere

sahip kişileri çekici bulmaya daha yatkınsınızdır.

 

Tabii yukarıda söz edilen özelliklere sahip birine illa aşık olacaksınız diye bir kural yok; çünkü aşık olmanız için bunlardan daha fazlası gerekir. Kişiliğin biyolojik temelini oluşturan karakteristik özelliklerle bazı genler, hormonlar ve/veya sinir hücre sistemleri arasında partner seçiminizi etkileyen bir bağ vardır. Fisher, her defasında kişilikle eşleşen dört sinirsel sistemin var olduğunu söylüyor. Örneğin, yenilikçi, maceraya açık ve kolayca sıkılan yapıdaki karakterlerin dopamin sistemlerinden kaynaklanan bir farklılığa sahip olduğu saptanmış. Diğer yandan, sosyallik, zarar verici durumlardan sakınmak, kurallara uymak ve öz disiplinli olmak serotonin sistemlerindeki hareketlilikle ilişkilendirimiş. Fisher’ın “direktör” olarak adlandırdıklarıysa testosteron ağırlıklı olup, sosyal farkındalık ve duyguları tanıma bakımından zayıf kalıyorlar. Ama direktörler özgüveni oldukça yüksek, ısrarcı ve duygularını kontrol edebilen kişilerdir. Son olarak, bütünsel düşünme tarzı, dilsel beceri, anlaşılabilirlik ve empati kurma kabiliyeti östrojen hormonundaki hareketlilikle bağdaştırılmış.

 

Fisher, insanların tercih ettikleri partnerlerin hangi kişilik özellikleriyle eşleştiklerini incelediğinde, zıt kişiliklerin birbirini çektiklerini gözlemledi. Meraklı ve yeniliğe açık kadın ve erkekler (dopamin ilintili) birbirlerini tercih ederken, analitik düşünen şüpheciler (testosteron ilintili), hayalperest ve sempatik (östrojen ilintili) yapıdaki zıt kişileri çekici buldular.

 

Romantik aşk

Fisher ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada 40’tan fazla kadın ve erkek beynini fMRI (Fonsiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme Tekniği) ile aşk için taradılar. Çalışma sonucunda sevgililerinin fotoğraflarına bakanların beyinlerinde dopamin aktivitesi saptandı. Dopaminin harekete geçirici, dikkati artırıcı ve haz veren ödüllerle ilintili olduğu düşünüldüğünde araştırma sonuçları oldukça mantıklı.

Dopamin sistemindeki bu hareketlilik kuşlar dahil çoğu hayvanda da gözlemlendi. Hayvanlar kur yaparken tek bir eşe odaklanıp, sürekli onu takip ederler ve ona karşı oldukça hassas davranırlar. Yani aynı bizim gibi “deli divane” olurlar! Ve eşlerini tavladıklarında, hayvanlar aleminde kazanan onlardır.

Bulguların ışığında modern beyinlerimizin aşık olmaya kurulu olduğu ve hatta sevilmeyi beklemeye de “programlı” olduğu söylenebilir. Ancak, hayatta “kazanan” olmak için romantik aşk şart mı? Sürekli değişen sosyal normlar romantik ilişkilere bakışımızı nasıl etkiler? Bu soruların yanıtlarıysa hâlâ tartışmaya açık. 

 

KAYNAKLAR

https://kurious.ku.edu.tr/tr/makaleler/askin-psikobiyolojisi

 

http://sauaktuel.sakarya.edu.tr/?p=2019

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 minutes ago, Gerçeksiz said:

Yazıyı sildin ya dün, o kadar bunamışsın ki demek hatırlamıyorsun. Farkında olmadan "Gerizekalı moron" olduğunu itiraf etmişsin, bak kırmızı renkli bölüme, demek ki neymiş hem Türkçe bilmiyormuşsun hem gerizekalı moronmuşsun ve bu tanımlama bizzat sana ait, bana yazacak başka söz bırakmadın.

 

 

Bak gerizekalı moron, bir de sana senin niteliğinle hitap edince bir de alınmaya falan çıkıyon güya.. Dangalak, bak bakalım forumun mesaj silme diye bir şeysi var mı? La havleeee.... MAnyağa bak ya, silmesi olmayan forumda mesajı sildin diye caz yapan dangalağın biri. Gelde buna biyoloji anlat, manyak....

 

Bir tonda manyak manyka lakırdı etmiş, biyolojiyi magazin programlarından mı öğrenecez, budala. Efenim dopamin aktivitesi varmışta... Lan şapşal, demiyor muyuz sana, otur bir çkolata ye, gör aynı dopamin aktivitesini... Dangalak, dopamin aktivitesi, mutlu olmaya işaret eder, aşık olmaya değil, kazma... Kaç defa daha söyleyeceğiz, aşk horomlanrı vazopressin ve oksitosindir diye? 

 

Sen kim biyoloji kim, manyak herif...

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, anibal yazdı:

 

 

10 saat önce, anibal yazdı:

 

Geri zekalı bir moron olarak kaç kere söyledik, kadınlarda aşk hormonları sadece seks esnasında salgılanır, etkisi de bir kaç güne geçer. Sana gayet bilimsel olarak söylüyoruz, ama o kaz kafan hala anlamıyor.

 

1 saat önce, anibal yazdı:

 

Bak gerizekalı moron, bir de sana senin niteliğinle hitap edince bir de alınmaya falan çıkıyon güya.. Dangalak, bak bakalım forumun mesaj silme diye bir şeysi var mı? La havleeee.... MAnyağa bak ya, silmesi olmayan forumda mesajı sildin diye caz yapan dangalağın biri. Gelde buna biyoloji anlat, manyak....

 

Bir tonda manyak manyka lakırdı etmiş, biyolojiyi magazin programlarından mı öğrenecez, budala. Efenim dopamin aktivitesi varmışta... Lan şapşal, demiyor muyuz sana, otur bir çkolata ye, gör aynı dopamin aktivitesini... Dangalak, dopamin aktivitesi, mutlu olmaya işaret eder, aşık olmaya değil, kazma... Kaç defa daha söyleyeceğiz, aşk horomlanrı vazopressin ve oksitosindir diye? 

 

Sen kim biyoloji kim, manyak herif...

 

 

Hormonları bilmeyen kaldı mı, defalarca yazdık zaten bir daha yazalım. Konu hormonlar değil "Kadınlar aşık olamaz." dayatman, tek bir hormon devreye girmiyor ki hepsi bir arada faaliyette sen takılmışsın sadece Oksitosin ve Vazopressin hormonlarına ve buna göre konuşup duruyorsun. Beynin işleyişi hakkında hiç bir fikrin yok. Biyoloji benim işim değil zaten sen biliyorsun da ne oldu, bana kalırsa diploman iptal edilmeli. 

 

Kadınlar aşık olamaz diye dünyada tek bir biyolog, antropolog ya da başka bir bilim çevresi açıklama yapmamışken, Türkiye'den anibal diye bir sivri akıllı çıkıyor, iki hormon üzerinden kadınlar aşık olamaz diyor, komedisin sen ya, seni mevzun eden akademisyenlerin aklına şaşayım.

 

Milyonlarca kadın aşk yaşamıyor zaten sadece bir erkeğin malı olma hayali ile yanıp tutuşuyor, aşık olduğunu iddia edenler hayal görüyor, uzaktan sevenler kendini kandırıyor, ilk görüşte aşık olanlar var fakat hepsinin tek bir derdi var; "bir erkeğin malı olmak." Hadi git işine ya, kafayı yemişsin sen.

 

 

Aşkın Sinirbilimsel Temelleri

 

Aşkın sinirbilimsel temelleri, bize o sırada neleri, neden hissettiğimize dair çok net veriler sunmaktadır. Öncelikle, aşkındiğer tüm duygular gibi tamamen hormonal bir sürecin sonucunda vücudumuzda oluşan tepkilerin toplamında hissedilen bir duygu olduğunu hatırlayalım. Yani aşkı anlamak istiyorsak, arkasındaki nörokimyasal temelleri anlamamız gerekmektedir.

 

Bilimsel açıdan baktığımızda, aşk duygusuna neden olan temel hormonlar ve kimyasallar olarak karşımıza sinir büyüme faktörü, testosteron, östrojen, dopamin, norepinefrin (noradrenalin), serotonin, oksitosin ve son olarak vazopressin çıkmaktadır. Görülebileceği gibi aşkın bize karmakarışık hisler yaşatmasının nedeni, oldukça karmaşık bir hormonal dengeye dayalı olmasıdır.

 

Şimdi, evrimsel biyoloji ile ilgili açıklamalarımızdan da yola çıkarak, kendimize uygun gördüğümüz (biyolojik veya kültürel olarak) bir bireyle karşılaştığımızda, bu sayılan hormonların vücudumuzda ne gibi değişimler yarattığına bir göz atalım:

 

Testosteron: Özellikle ilk aşık olma anında ve yakın çevresinde etkili bir cinsiyet hormonudur. İlgi duyduğunuz cinsiyete karşı şehvet ve istek duymanıza, bu cinsiyeti arzulamanıza neden olur. Dişilerde az miktarda bulunur ve bu görevleri vardır; ancak bunun haricinde erkeklerde, aşkın ilk evrelerinde penisin ve testislerin muhtemel bir cinsel birleşmeye hazırlanmasını sağlar. Cinsel dürtü uyandıran bireylere karşı penisin dikleşmesine neden olur. 

 

Oksitosin: Sinir Büyüme Faktörü'nde aşkın ömründen biraz bahsetmiştik ve teknik olarak aşkın bitmesine rağmen çiftlerin genelde uzun yıllar bir arada kalabildiklerini söylemiştik (esasen birçok ülkede evliliğin ortalama süresi 7-10 yıl olarak verilmektedir). İşte bu uzun süreler birlikte kalabilmemizi sağlayan, aşkın bir diğer unsuru olarak gösterdiğimiz bağ duygusudur. Oksitosin, bağlılık duygumuzu güçlendirerek eşimizden ayrılmamamızı sağlamaktadır. Oksitosin seviyesinde anormallikler olan bireylerin evliliklerinin de başarısız olduğu düşünülmektedir. Ayrıca oksitosinin ebeveyn-yavru ilişkilerinde de üst düzeylerde salgılanıyor olması, aşkın evrimsel kökenleriyle ilgili argümanlara destek olmaktadır. Bunun haricinde oksitosin, yanı zamanda cinsel orgazm sırasında da doruk düzeyde salgılanmaktadır. Bu da, aşk ile cinsellik arasındaki bağ hakkında fikirler vermektedir. 

 

Vazopressin: Tıpkı oksitosin gibi vazopressin de uzun dönem bağlı kalmayı sağlayan hormonlardan biridir. Ebeveyn-yavru arasında kurulan ve ömür boyu sürmesinin avantajlı olduğu bu bağlar, cinsiyetler arasında da kurulduğunda, toplumsal bir başarı ve istikrar sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu sebeple evrimsel süreçte bu tip bir bağlılık duygusunun evrimleştiği düşünülmektedir. Ayrıca vazopressin, seks sonrasında salgılanmaktadır. 

 

Dolayısıyla, aşkın evrimsel ve biyolojik kökenlerine bakıldığında, son derece sıradan ve anlaşılır bir duygu olduğunu görebiliriz.

 

Elbette kültürel evrimimiz dahilinde aşka ve diğer duygulara anlamlar yüklememiz son derece olağandır. Ancak bunları abartarak, bilime dahil etmeye çalışmak, akıl dışı olacaktır. 

 

Östrojen: Özellikle ilk aşık olma anında ve yakın çevresinde etkili bir cinsiyet hormonudur. İlgi duyduğunuz cinsiyete karşı şehvet ve istek duymanıza, bu cinsiyeti arzulamanıza neden olur. Erkeklerde az miktarda bulunur ve bu görevleri vardır; ancak bunun haricinde dişilerde, vajinanın ve döl yatağının olası bir cinsel çiftleşmeye hazırlanmasını sağlar. İlgi duyulan bireye karşı vajinanın ıslanmasına neden olabilir.

 

Sinir Büyüme Faktörü: Aşk hormonları arasına göreceli olarak yeni katılan bu kimyasal, özellikle ilk aşık olduğumuz zamanlarda hızla artışa geçmekte, 1 seneden sonra ise kademeli olarak azalmakta ve eski haline dönmektedir. Dolayısıyla bilim insanları, gerçekte aşkın ömrünün 1-2 sene civarında olduğunu düşünmektedirler. Bu da esasen mantıklıdır; zira insanın tek bir bireye takılı kalması, evrimsel çeşitlilik önünde engel arz etmektedir. Ne var ki insanın kültürel yapısı, onu tekeşli bir sosyal yaşantıya itmiştir; bu sebeple ilk zamanki gibi bir aşk duygusu olmasa bile çiftler hem sosyal sorumluluklar nedeniyle, hem de birbirlerine duydukları bağlılık ve sevgi/saygı ilişkilerinden ötürü onlarca yıl birlikte kalabilmektedir. Ancak tekrar etmek gerekir ki, hem insan, hem de yakın akrabaları, sosyal olarak tekeşli olsalar bile, cinsel olarak çokeşli olacak şekilde evrimleşmiş türlerdir.

 

Dopamin: Sinirsel bir iletim kimyasalı olan dopamin, salgılandığı zaman vücutta mutluluk ve huzur hislerini uyandırır. Bireye ek bir enerji ve dikkat katar. Bu sayede, aşık olunan birey üzerine odaklanılır ve ona ulaşılmak için gereken ek enerji ve dikkat sağlanabilir. Bu da, evrimsel açıdan ileri sürülen argümanları desteklemektedir. Ayrıca, aşık olmaktan hoşlanmamızın sebebi, bu güzel duygulardır. Çeşitli uyuşturucu ve sakinleştirici ilaçların yarattığı etkiyle aynı etkiye neden olur.

 

Noradrenalin: Aşık olduğumuzda duyduğumuz strese karşı salgılanan bir hormondur. Stres, birey üzerinde oluşturulan her türlü çevresel baskıdan kaynaklanabilir ve aşk, bu baskılardan sadece biridir. Ancak noradrenalinin salgılanması sebebiyle kalp atışları hızlanır, dudaklar ve ağız kurur, kaslara giden kan artar, mide ve bağırsak kasları gevşer. Bu da yine, olası bir çiftleşmeye hazırlık evresi olarak görülebilir. Ancak daha önemlisi, aşkın tarih boyunca hep kalp ile eşleştirilmesi yanılgısının ana sebebi budur. Noradrenalin nedeniyle, aşık olduğumuzda kalbimiz hızlandığından ve midemizdeki kaslar gevşediğinden, "kalp ile aşık olduğumuzu" ve "karnımızda kelebeklerin uçuştuğunu" hissederiz. Bu, bilimsel olarak saçmalıktır. Aşık olan tek organ beyindir.

 

Serotonin: Başlıca mutluluk hormonu olan serotonin, aşkın da temel hormonları arasında yer almaktadır. Ancak serotonini aşk açısından özel kılan, bu mutluluk hissinden çok, obsesif-kompulsif davranış bozukluğuna sahip, bir diğer deyişle "takıntılı" insanlarda bu hormonun aktivitesindeki sorundan kaynaklanan bir açıklamanın bulunuyor olmasıdır: Aşık olduğumuzda, tek bir kişiden başkasını düşünememe sebebimiz, serotonin düzeylerindeki dalgalanmadır. Kısaca aşık olduğumuzda, tıpkı ciddi bir hastalık olan obsesif-kompülsif davranış bozukluğunda olduğu gibi, takıntılı bir hal alırız. Bu da yine, arzulanan hedefe ulaşmak için evrimsel avantaj sağlayan bir hormonal düzenlemedir.

 

https://evrimagaci.org/article/tr/askin-evrimi-ve-neden-nasil-asik-oldugumuz-uzerine

tarihinde Gerçeksiz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
49 minutes ago, Gerçeksiz said:

 

 

Hormonları bilmeyen kaldı mı, defalarca yazdık zaten bir daha yazalım. Konu hormonlar değil "Kadınlar aşık olamaz." dayatman, tek bir hormon devreye girmiyor ki hepsi bir arada faaliyette sen takılmışsın sadece Oksitosin ve Vazopressin hormonlarına ve buna göre konuşup duruyorsun. Beynin işleyişi hakkında hiç bir fikrin yok. Biyoloji benim işim değil zaten sen biliyorsun da ne oldu, bana kalırsa diploman iptal edilmeli. 

 

Kadınlar aşık olamaz diye dünyada tek bir biyolog, antropolog ya da başka bir bilim çevresi açıklama yapmamışken, Türkiye'den anibal diye bir sivri akıllı çıkıyor, iki hormon üzerinden kadınlar aşık olamaz diyor, komedisin sen ya, seni mevzun eden akademisyenlerin aklına şaşayım.

 

Milyonlarca kadın aşk yaşamıyor zaten sadece bir erkeğin malı olma hayali ile yanıp tutuşuyor, aşık olduğunu iddia edenler hayal görüyor, uzaktan sevenler kendini kandırıyor, ilk görüşte aşık olanlar var fakat hepsinin tek bir derdi var; "bir erkeğin malı olmak." Hadi git işine ya, kafayı yemişsin sen.

 

 

Aşkın Sinirbilimsel Temelleri

 

Aşkın sinirbilimsel temelleri, bize o sırada neleri, neden hissettiğimize dair çok net veriler sunmaktadır. Öncelikle, aşkındiğer tüm duygular gibi tamamen hormonal bir sürecin sonucunda vücudumuzda oluşan tepkilerin toplamında hissedilen bir duygu olduğunu hatırlayalım. Yani aşkı anlamak istiyorsak, arkasındaki nörokimyasal temelleri anlamamız gerekmektedir.

 

Bilimsel açıdan baktığımızda, aşk duygusuna neden olan temel hormonlar ve kimyasallar olarak karşımıza sinir büyüme faktörü, testosteron, östrojen, dopamin, norepinefrin (noradrenalin), serotonin, oksitosin ve son olarak vazopressin çıkmaktadır. Görülebileceği gibi aşkın bize karmakarışık hisler yaşatmasının nedeni, oldukça karmaşık bir hormonal dengeye dayalı olmasıdır.

 

Şimdi, evrimsel biyoloji ile ilgili açıklamalarımızdan da yola çıkarak, kendimize uygun gördüğümüz (biyolojik veya kültürel olarak) bir bireyle karşılaştığımızda, bu sayılan hormonların vücudumuzda ne gibi değişimler yarattığına bir göz atalım:

 

Testosteron: Özellikle ilk aşık olma anında ve yakın çevresinde etkili bir cinsiyet hormonudur. İlgi duyduğunuz cinsiyete karşı şehvet ve istek duymanıza, bu cinsiyeti arzulamanıza neden olur. Dişilerde az miktarda bulunur ve bu görevleri vardır; ancak bunun haricinde erkeklerde, aşkın ilk evrelerinde penisin ve testislerin muhtemel bir cinsel birleşmeye hazırlanmasını sağlar. Cinsel dürtü uyandıran bireylere karşı penisin dikleşmesine neden olur. 

 

Oksitosin: Sinir Büyüme Faktörü'nde aşkın ömründen biraz bahsetmiştik ve teknik olarak aşkın bitmesine rağmen çiftlerin genelde uzun yıllar bir arada kalabildiklerini söylemiştik (esasen birçok ülkede evliliğin ortalama süresi 7-10 yıl olarak verilmektedir). İşte bu uzun süreler birlikte kalabilmemizi sağlayan, aşkın bir diğer unsuru olarak gösterdiğimiz bağ duygusudur. Oksitosin, bağlılık duygumuzu güçlendirerek eşimizden ayrılmamamızı sağlamaktadır. Oksitosin seviyesinde anormallikler olan bireylerin evliliklerinin de başarısız olduğu düşünülmektedir. Ayrıca oksitosinin ebeveyn-yavru ilişkilerinde de üst düzeylerde salgılanıyor olması, aşkın evrimsel kökenleriyle ilgili argümanlara destek olmaktadır. Bunun haricinde oksitosin, yanı zamanda cinsel orgazm sırasında da doruk düzeyde salgılanmaktadır. Bu da, aşk ile cinsellik arasındaki bağ hakkında fikirler vermektedir. 

 

Vazopressin: Tıpkı oksitosin gibi vazopressin de uzun dönem bağlı kalmayı sağlayan hormonlardan biridir. Ebeveyn-yavru arasında kurulan ve ömür boyu sürmesinin avantajlı olduğu bu bağlar, cinsiyetler arasında da kurulduğunda, toplumsal bir başarı ve istikrar sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu sebeple evrimsel süreçte bu tip bir bağlılık duygusunun evrimleştiği düşünülmektedir. Ayrıca vazopressin, seks sonrasında salgılanmaktadır. 

 

Dolayısıyla, aşkın evrimsel ve biyolojik kökenlerine bakıldığında, son derece sıradan ve anlaşılır bir duygu olduğunu görebiliriz.

 

Elbette kültürel evrimimiz dahilinde aşka ve diğer duygulara anlamlar yüklememiz son derece olağandır. Ancak bunları abartarak, bilime dahil etmeye çalışmak, akıl dışı olacaktır. 

 

Östrojen: Özellikle ilk aşık olma anında ve yakın çevresinde etkili bir cinsiyet hormonudur. İlgi duyduğunuz cinsiyete karşı şehvet ve istek duymanıza, bu cinsiyeti arzulamanıza neden olur. Erkeklerde az miktarda bulunur ve bu görevleri vardır; ancak bunun haricinde dişilerde, vajinanın ve döl yatağının olası bir cinsel çiftleşmeye hazırlanmasını sağlar. İlgi duyulan bireye karşı vajinanın ıslanmasına neden olabilir.

 

Sinir Büyüme Faktörü: Aşk hormonları arasına göreceli olarak yeni katılan bu kimyasal, özellikle ilk aşık olduğumuz zamanlarda hızla artışa geçmekte, 1 seneden sonra ise kademeli olarak azalmakta ve eski haline dönmektedir. Dolayısıyla bilim insanları, gerçekte aşkın ömrünün 1-2 sene civarında olduğunu düşünmektedirler. Bu da esasen mantıklıdır; zira insanın tek bir bireye takılı kalması, evrimsel çeşitlilik önünde engel arz etmektedir. Ne var ki insanın kültürel yapısı, onu tekeşli bir sosyal yaşantıya itmiştir; bu sebeple ilk zamanki gibi bir aşk duygusu olmasa bile çiftler hem sosyal sorumluluklar nedeniyle, hem de birbirlerine duydukları bağlılık ve sevgi/saygı ilişkilerinden ötürü onlarca yıl birlikte kalabilmektedir. Ancak tekrar etmek gerekir ki, hem insan, hem de yakın akrabaları, sosyal olarak tekeşli olsalar bile, cinsel olarak çokeşli olacak şekilde evrimleşmiş türlerdir.

 

Dopamin: Sinirsel bir iletim kimyasalı olan dopamin, salgılandığı zaman vücutta mutluluk ve huzur hislerini uyandırır. Bireye ek bir enerji ve dikkat katar. Bu sayede, aşık olunan birey üzerine odaklanılır ve ona ulaşılmak için gereken ek enerji ve dikkat sağlanabilir. Bu da, evrimsel açıdan ileri sürülen argümanları desteklemektedir. Ayrıca, aşık olmaktan hoşlanmamızın sebebi, bu güzel duygulardır. Çeşitli uyuşturucu ve sakinleştirici ilaçların yarattığı etkiyle aynı etkiye neden olur.

 

Noradrenalin: Aşık olduğumuzda duyduğumuz strese karşı salgılanan bir hormondur. Stres, birey üzerinde oluşturulan her türlü çevresel baskıdan kaynaklanabilir ve aşk, bu baskılardan sadece biridir. Ancak noradrenalinin salgılanması sebebiyle kalp atışları hızlanır, dudaklar ve ağız kurur, kaslara giden kan artar, mide ve bağırsak kasları gevşer. Bu da yine, olası bir çiftleşmeye hazırlık evresi olarak görülebilir. Ancak daha önemlisi, aşkın tarih boyunca hep kalp ile eşleştirilmesi yanılgısının ana sebebi budur. Noradrenalin nedeniyle, aşık olduğumuzda kalbimiz hızlandığından ve midemizdeki kaslar gevşediğinden, "kalp ile aşık olduğumuzu" ve "karnımızda kelebeklerin uçuştuğunu" hissederiz. Bu, bilimsel olarak saçmalıktır. Aşık olan tek organ beyindir.

 

Serotonin: Başlıca mutluluk hormonu olan serotonin, aşkın da temel hormonları arasında yer almaktadır. Ancak serotonini aşk açısından özel kılan, bu mutluluk hissinden çok, obsesif-kompulsif davranış bozukluğuna sahip, bir diğer deyişle "takıntılı" insanlarda bu hormonun aktivitesindeki sorundan kaynaklanan bir açıklamanın bulunuyor olmasıdır: Aşık olduğumuzda, tek bir kişiden başkasını düşünememe sebebimiz, serotonin düzeylerindeki dalgalanmadır. Kısaca aşık olduğumuzda, tıpkı ciddi bir hastalık olan obsesif-kompülsif davranış bozukluğunda olduğu gibi, takıntılı bir hal alırız. Bu da yine, arzulanan hedefe ulaşmak için evrimsel avantaj sağlayan bir hormonal düzenlemedir.

 

https://evrimagaci.org/article/tr/askin-evrimi-ve-neden-nasil-asik-oldugumuz-uzerine

 

 

Başka hormon kaldı mı, manyak, TSH, T3 ve T4'ü falan da ekleseydin ya?

 

 

Dangalak herif... Biyolog değilsen, neyine güvenip ordan sallayıp duruyorsun madem, lale?

 

AL şurdan okumaya başla, geri zekalı manyak...

 

https://www.wikiwand.com/en/Vasopressin

 

Sen hiç dizilerden falan başka yerde kadın gördün mü, yok aşığım, değilim falan filan hiç oturup konuştun mu ki, sayıklıyorsun oradan, dangalak...

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
19 saat önce, anibal yazdı:

 

Karmaşık bir mekanizma..

 

Fakat basit bir özeti mümkün. 

 

Kadın, seçici olan. Ve son ana kadarda seçici kalmak zorunda ki doğru seçebilsin. Bu nednele beyne resmen uyuşturucu gibi etkileyen o hormonlara karşı zayıf değil.

 

Ama erkek öyle değil. Bir şekilde bir şey olmuş, kadın seçmiş, öyle titizlik ediyorum zart zurt diyerek nadir fırsatı kaçırmaması gerekiyor. O nedenle, güzel gördüğü şeye lam diye vuruluyor. Ondan kendini alamıyor, ki onun bir açık anına denk gelirse, işi halledebilsin. 

 

Tabi anlayışı kıt olan tayfamız gene bunu, amanda tenha yerde denk getirip tecavüz falan gibi algılayacaktır, öyle değil işte, elbette, angut sürüsü...

 

Olay şöyle, bu mekanizma devreye girince kur yapma falan filan gibi şeyler gerçekleşiyor, akla ziyan olsa da.. Zira üreme hala aklın fikrin pek olmadığı ilkel devirlerde geliştiği şekliyle sürüyor. Bunu çevrenizde çok görürsünüz, kızlar ortada olunca kasılanlar falan neyse. Ama hazır ilginç kayıtlar var:

 

 

Bir bakın bakalım, daha akla ziyan ne olabilir?

 

Herneyse, olay belli aslında, gene özetle, kadın seçici, mutlak, son ana kadar, yani orgazm olma anına kadar. Sahibini kendi seçiyor. Erkek ise kadını ikna etmek zorunda. O yüzden aşka dair hormonları daha ilişki başlamadan da devrede oluyor. Bu sayede, şekil birde görüldüğü gibi kur yapma yada öküzlerin yaptığı gibi birbirini öldüresiye toslaşma gibi aktiviteleri yapıyor. Sonuçta, aşk hormonları, onları bu halde tutan şey, erkeklerde her zaman istim üstünde oluyor. Bazen abarıyor, bazen normal oluyor, ama hep işbaşında. Kadın ise, doğru seçimi yapabilmek üzere, son ana kadar aklı başında kalmak, durumu değerlendirmek zorunda, o son anı da biyoloji orgazm olmakla belirliyor. Bunun dışında kadının insana aşk hissettiren hormonlarla işi olmuyor.

 

İşte o yüzden erkekler aşık olurken, kadınlar olmuyor. Ama gelde anlat nasıl anlatırsan bizim angut sürüsüne. Mevzu 3 gün yazmakla yazılacak derin bir mesele, ama en kaba özeti bu

 

Mekanizmanın epeyce bir karmaşık olduğu kesin. 

 

Ama bu Wodaabe kabilesi çok ilginçmiş. Dün sen bu videoyu koyduktan sonra biraz bakındım ve hakikaten şaşırdım. Akla ziyan olduğu kadar hoş bence. İlk dikkatimi çeken, dişlerinin parlak beyazlığı, gözlerinin parlaklığı ve burun başta olmak üzere yüzlerinin düzgün erkeksi hatlarını vurgulamak için gösterdikleri deli çaba oldu. Çok önemli. Bununla bitmiyor tabii.

Diğer yandan kadınların özgürlüğü, seçici olmalarının doğal biçimde kabul görmesi ve geleneklerin buna göre şekillenmiş olması, hatta evli kadınların bile başka birini seçme hakkının olması vs enteresan. Evli de olsalar, rekabet bir şekilde bitmiyor ve onlar bunu doğal biçimde kabullenmiş, çok acı gelse de. Hatta (eğer çarpıtılmamışsa veya abartılmamışsa ) okuduklarıma göre, bir kadının birkaç kocası filan da olabiliyor. 

Diğer açıklamalar için de teşekkürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
16 saat önce, Gerçeksiz yazdı:

Yazdıklarınızı dikkate almıyorum çünkü seviyeyi çok aşağıya çekmeye ve beni anlamsız bir tartışmaya dahil etmeye çalışıyorsunuz fakat üzgünüm ego savaşınız ya da kişisel sempati ve antipatileriniz ilgi alanıma girmiyor, yazdıklarınız da zerre kadar umrumda değil.

 

Geldiğinizden beri "seviye" dediğiniz şeyi dibe çeken ve işi kişilik savaşına çevirip bilmediği halde yazıp duran sizden başkası değil. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 minutes ago, Türk Ateist said:

 

Mekanizmanın epeyce bir karmaşık olduğu kesin. 

 

Ama bu Wodaabe kabilesi çok ilginçmiş. Dün sen bu videoyu koyduktan sonra biraz bakındım ve hakikaten şaşırdım. Akla ziyan olduğu kadar hoş bence. İlk dikkatimi çeken, dişlerinin parlak beyazlığı, gözlerinin parlaklığı ve burun başta olmak üzere yüzlerinin düzgün erkeksi hatlarını vurgulamak için gösterdikleri deli çaba oldu. Çok önemli. Bununla bitmiyor tabii.

Diğer yandan kadınların özgürlüğü, seçici olmalarının doğal biçimde kabul görmesi ve geleneklerin buna göre şekillenmiş olması, hatta evli kadınların bile başka birini seçme hakkının olması vs enteresan. Evli de olsalar, rekabet bir şekilde bitmiyor ve onlar bunu doğal biçimde kabullenmiş, çok acı gelse de. Hatta (eğer çarpıtılmamışsa veya abartılmamışsa ) okuduklarıma göre, bir kadının birkaç kocası filan da olabiliyor. 

Diğer açıklamalar için de teşekkürler.

 

 

Bir kadının bir kaç kocası değilde, kadın birini bırakıp ötekine gidebiliyor. Doğrusu bu bir kural mı, yoksa kadınların kendi tercihi mi bundan emin değilim. Fakat tersini yapıp başka koca bulanda recm edilmiyor. Ama terk etmeler falan çok nadir. Çok kadınlı erkekler de bir hayli yaygın. Fakat, yaygın maygın diyoruz da, %5 falandır en fazla. Genel olarak, tek eşlilik söz konusu, antropolojik olarak bakarsak. Ve pek çok kadında, kocasını bu törenlerde seçmemiş oluyor.

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayrıyeten yazayım, bu kabilede, kadın kocasını aldatırsa ne olur? Pek çok afrika kabilesinde olan olur. Öteki erkek, kadının kocasına hediyeler falan verir, öyle devam edilir.  Tabi, yer afirka olunca, verilen hediye kravat olmuyor, bir ev, bir inek falan gibi, ciddi anlamı olan şeyler oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
21 dakika önce, anibal yazdı:

 

 

Bir kadının bir kaç kocası değilde, kadın birini bırakıp ötekine gidebiliyor. Doğrusu bu bir kural mı, yoksa kadınların kendi tercihi mi bundan emin değilim. Fakat tersini yapıp başka koca bulanda recm edilmiyor. Ama terk etmeler falan çok nadir. Çok kadınlı erkekler de bir hayli yaygın. Fakat, yaygın maygın diyoruz da, %5 falandır en fazla. Genel olarak, tek eşlilik söz konusu, antropolojik olarak bakarsak. Ve pek çok kadında, kocasını bu törenlerde seçmemiş oluyor.

 

İnternetteki bilgiler, özellikle de böylesi enteresan durumlar söz konusu olduğunda genellikle çarpıtılmış ve abartılmış oluyor. Hele bir de Türkçeye çevrilmişse... 

Etnografik çalışmalar vardır herhalde. Detaylar onlardadır.

 

Kabaca, bu kabilede kadınlar, modern dünyanın hala ulaşamadığı oranda rahat. Evlenmeden seks yapmak hiç sorun değil, eşlerini kendileri seçiyor ve genel olarak tek eşli yaşıyorlar.


 

Alıntı

 

Ayrıyeten yazayım, bu kabilede, kadın kocasını aldatırsa ne olur? Pek çok afrika kabilesinde olan olur. Öteki erkek, kadının kocasına hediyeler falan verir, öyle devam edilir.  Tabi, yer afirka olunca, verilen hediye kravat olmuyor, bir ev, bir inek falan gibi, ciddi anlamı olan şeyler oluyor.


 

 

 

Bu da ilginçmiş.

Devam edilme şekli hakkında bilgin var mı peki? Kadın ilk kocasıyla kalmaya devam edip diğeriyle de ilişkiyi sürdürüyor mu yoksa kocayı bırakıp diğerine mi gidiyor?

 

tarihinde Türk Ateist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
13 minutes ago, Türk Ateist said:

 

İnternetteki bilgiler, özellikle de böylesi enteresan durumlar söz konusu olduğunda genellikle çarpıtılmış ve abartılmış oluyor. Hele bir de Türkçeye çevrilmişse... 

Etnografik çalışmalar vardır herhalde. Detaylar onlardadır.

 

Kabaca, bu kabilede kadınlar, modern dünyanın hala ulaşamadığı oranda rahat. Evlenmeden seks yapmak hiç sorun değil, eşlerini kendileri seçiyor ve genel olarak tek eşli yaşıyorlar.


 

 

 

Bu da ilginçmiş.

Devam edilme şekli hakkında bilgin var mı peki? Kadın ilk kocasıyla kalmaya devam edip diğeriyle de ilişkiyi sürdürüyor mu yoksa kocayı bırakıp diğerine mi gidiyor?

 

 

Her ikisi de olabiliyor. Afrika kabileleri, sosyal hayat yönünden son derece enteresan olabiliyor. Örneğin, pek çok kabilede, evlilik töreni, köy meydanında yapılır, erkek kadına herkesin gözü önünde sahip olup vaziyeti öyle ilan eder. 

 

Aman ne ayıp diyebiliriz de, önce, zaten o insanların doğal olarak sürekli çıplak yaşadıklarını atlamamak gerekir. 

 

Ama şunu da atlamamak lazım, Afrika o eski el değmemiş afrika değil. Güney afrikada mesela, safaricilik ciddi turizm geliri getirir. Turlar, hayvanları göstermeye giderken, ilkel kabile köylerinin arasından geçerler falan. Ama bir şekilde durup, köydeki o ilkel saz evin içine girerseniz, o ilke kabile adamını klimanın önüne yayılıp birasını açmış maç izlerken bulursunuz. 

 

Bu nedenle, eski gelenekleri ile yaşayan kabileler gerçekten çok ücra olan kabileler, çok fazla çalışma bulmak pek kolay değil.

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Misafir
Bu konu kapalıdır ama konuya cevap yazmaya yetkiniz var görünüyor.
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...