Jump to content

nasıl ateist oldum


Recommended Posts

18 dakika önce, Getaf yazdı:

 

 

Felsefe çok yönlü düşünme sanatıdır. Kaynağını, anlamını, nedenini sorgularsın. Felsefe deyince aklımıza sadece yıldızlara bakıp hayallere dalan insanlar gelmesin!!. Sorgulamanın yapıldığı yerde felsefe vardır. Her şeyden önce isabetli sorular sorar felsefeci. Ve buna mantıklı cevaplar arar...

 

Felsefe bizi daima uyanık tutar. Eğer felsefeyi kötülersek, bu mantıkla bilimi de kötüleyebiliriz. Kötü felsefeciler de vardır kötü bilimciler de. Ama bu ikisini de rehber edinmemizi engellemez/engellememelidir. Felsefe-bilim ilişkisi din-bilim ilişkisi gibi değildir. Birinci ilişki zorunlu, ikinci ilişki ise sorunludur! Felsefe amacı sorgular, bilim olguyu açıklar.

 

İhtiyacını belirlerken bile felsefeye başvurursun. İngilizce öğrenmeli miyim? İngilizce ne işime yarar? diye sormadan yabancı dil eğitimine başlamazsın. İhtiyacın olmadığını görürsen, ya da öğrenmek için harcayacağın çabayı yabancı dilin sana katacaklarından fazla görürsen öğrenmekten vazgeçersin. Çünkü mantıklı olan budur. Çok çabayla az kazanç değil, az çabayla çok kazanç organizmayı harekete geçirir. Ancak sorgulama sürecinde İngilizce öğrenmeyi her durumda ihtiyaç olarak görürsen bu durumda bilimsel yayınlardan, kurslardan vs bu dili öğrenir, haliyle bilimden yararlanırsın. İşte felsefe-bilim ilişkisi böyledir. Yoksa felsefe laboratuvarda yapılan test sonuçlarına bakıp üzerine saçma sapan fikirler inşa etmek değildir. Ama bilimcinin bir araştırma yapmadan önce amacını belirlemesine felsefe yardım eder. Bu araştırma gerekli midir, yararlı mıdır, toplum için öncelikli midir? Devletler bu sorgulamayı yaparak önceliklerini belirler ve yatırım bütçelerini planlarlar. Yoksa sen git boyuna deney yap. Bilim mi bilim! Peki senin yaptığın deney toplumun ihtiyacına cevap veriyor mu? Gerekli midir? Öncelikli midir? Felsefe bütün bu soruları sordurur sana. Böylelikle amacını belirlersin. Siz felsefeyi dağ başında kaval çalarken otlara bakıp düşüncelere dalmakla kafanızda eşleştirmişsiniz! Felsefe bu şekilde insanlığa ufuk açar mı? Gelişmeye olanak sağlar mı? Felsefe ilkeli, amaçlı ve tutarlı düşünmektir.

 

İhtiyaçları belirleyen şeyler maddesel süreçlerdir. ingilizce öğrenmenin getirdiği faydaları biz maddi olarak ölçer maddi faydalarla karar veririz. düşünme sürecini belirleyen şeyler ego'ya bağlıdır örneğin. korkarken düşündüğünüz şey ingilizce öğrenmek olmaz. korkan bir insana yanılsama içindesin sen ingilizce öğrenmeyi düşün derseniz o adamı aslan yer. ego'nun temel yaşam bilgisi olduğunun farkında değilsiniz. işte bu yanılsama söylemi ile felsefe yapıyorsunuz. felsefe geviş getirmektir dediğim şey budur işte. verimsizdir. çok konuşur ve çok saçmalarsınız felsefeyle.  bunun için modern bilim ile son 100 yılda yaptığımız atılımı hiçbir geçmiş dönemde yapamadık. artık doğa ile onunla anlaşabildiğimiz en iyi dil olan matematik ile konuşuyoruz. matematik bile yetmiyor gidip doğada matematik ile bulduğumuz şeyler gerçekten öyle mi diye ölçüp bakıyoruz. bilimciler bilimi ego ile yaparlar, amaç belirleyerek değil. amaç ile yapılan şey teknolojidir. merak, yanılsama dediğiniz  ego'ya da bağlıdır. siz egoyu yanılsama olarak alıp tartıştığınız ve felsefe ile bunun üzerine çıkarımlar yaptığınız için boş laf üretiyorsunuz. verimsiz ve gereksiz çıktılarınız var.  tutarlı ve ilkeli düşünecekseniz doğayı bilimle okuyacaksınız önce. bunu yapabildiğinizi bu başlıkta göremedik neticede. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 190
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

23 saat önce, Türk Ateist yazdı:

Bilimcileri ve bilimi reddediyorsun resmen. "Hayvanlar üzerinde yapılan sınırlı sayıdaki deney" ne demek be? Hangi sıfatla, hangi kimlikle yapılan binlerce araştırmayı, gözlemi vs vs reddedebiliyorsun sen? 

 

Gerçek nedir hala konuşulur, birkaç tanımı vardır; hatta canlılık ile cansızlık arasındaki fark bile bilinmiyor dedin... Bunları sen söyledin. Ben sana dedim mi kafası karışmış, bilimden uzaklaşmışsın! Geçmiş bütün yazılarını didikleyerek bilim dışı birçok anlayışa argüman bulabilirim. Ama ben senin nerede durduğunu biliyorum. Benim de durduğum yer bellidir. Yapılan bazı araştırmaları şu aşamada yetersiz bulabilirim, bir kısmının geliştirilmesini bekleyebilirim, bir kısmına hepten gülüp geçebilirim. Ben Nazım'ın durduğu yerdeyim. Yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemiyorum..

 

Fakat her zaman bir çelişki içinde miyim diye de kendime sorarım. Yani senin bu yöndeki uyarılarını dikkate alırım. Bana bunu yaptıran da felsefedir. Felsefe kendi içinde tutarlı bilgi demektir. İlkeli düşünmektir. Bunlar da lise 1 felsefe bilgileridir! Sen beni ilkokul 2. sınıf yaptın, ben seni lise 1'den başlattım! Tesadüfe bak ki sen lise 1'deyken ben de ilkokul 2. sınıftaydım! Çelişkilerime dönecek olursak.. Şu günlerde yaşadığım derin bir çelişki var. Bahçemizde odunluk tarzı kulübede fare olduğunu fark ettim. Ne yapayım diye düşünürken malum güçlü yapıştırıcıdan satın aldım. Aldım almasına da elim yapıştırıcıyı kartona sürmeye gitmiyor! Çünkü bu yapıştırıcıya baktığımda kendimi kocaman bir kartonda ve bolca sürülmüş yapışkana saplanmış halde çırpındıkça etimin koptuğu bir halde düşünüyorum! Yıllar evvel bir komşumuzun karanlık cepheye bakan mutfağında kuş seslerini andıran küçük farelerin çığlıklarını hatırlıyorum. Komşumuz yapışkanlı tuzağı kurup birkaç günlüğüne evinden ayrılmış olmalı ki balkonundan gelen sesler uzun bir süre devam etti. O anlarda yerimde duramadığımı hatırlıyorum. Yaz günüydü ve bütün ses odama kadar geliyordu. Ne yapsam diye düşünüyor, çaresizlikten sesleri duymazdan geliyordum. Öyle öyle öldü fareler!.. Şimdi ben aynı katliama hazırlık yapıyorum. Bugün yarın diye bilerek erteliyorum. Ama bir karar vereceğim kesin. Şimdi soruyorum: Bir yandan farelerden iğrenmem, bir yandan duyduğum acıma hissi! Bu çatışmayı nasıl çözeceğim?

 

Çocukluğumdan itibaren farelerin içinde yetişsem iğrenir miydim? Ya da Afrikalı bir kabilenin üyesi olsam farelere acır mıydım? Nedir iğrenme ve acıma duygularımın sebebi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 saat önce, deadanddark yazdı:

Tum yazilanlari okumadim. Mausun roll tusu beni Getafin yorumuyla göz göze getirdi. ... o zaman ben derimki felsefenin kapsama alani biraz daralmis olmali. Cunku bir cok sorunun cevabini aldik, en azindan bilim konusunda. Aklima paralel evrenler kuramini getirdiniz. Democrassian in uzaylilar ile ilgili Drake denklemi yorumu bunu yapti. Bulabilirmiyiz, acaba bu konu ilk kez nasil ve kim tarafindan ortaya atilmistir. Bir felsefeci miydi yoksa bilim adami miydi.

 

Drake Denklemi konusundaki yorumunu hiç bilmiyorum, okumadım. Bu denklemi benim bildiğim 1960'larda Drake soy adlı biri tarafından bizim galaksimizdeki akıllı medeniyetlerin sayısına ulaşmak için kurulmuş, keşfedilmiş. Sonra da çok sevdiğimiz Carl Sagan bunu biraz değiştirip kullanmış. Detayını bilmiyorum, SETI ile ilgilenmeye başladığım dönem biraz ilgilenmiş ve evrende başka akıllı canlı veya medeniyetler arama çalışmalarına minicik de olsa katkıda bulunabilmek için bilgisayarımı kullanımlarına açmıştım. Evdeki bütün bilgisayarlarda kuruludur sistem, çalışır. 

 

Bunun dışında onun yorumu nedir, ne düşünmüş, neyi öne sürmüş bilmiyorum, açıkçası merak da etmiyorum. Adam son zamanlarda forumu kafayı bozduğu bilimkurgu bir filmi anlattığı iletilerle doldurmuş. Saçma sapan, bayağı, akıl dışı bir sürü zırva.. Daha doğrusu sayıklama. Kendi iletilerini alıntılayıp kendi kendine sayıklayıp durmuş. İşin yoksa takip et, hepsini temizle...

 

Felsefenin kapsama alanı daraldı evet. Bilim felsefesini önemli ve gerekli buluyorum. Bunu çok başarılı biçimde yapan ve bizi aydınlatan çok değerli felsefeciler var. Ancak tamamen bilimsel düşünür, bilimi de bilirler. Bizi ilgilendiren burasıdır, yoksa felsefe tarihi değerli olandan çok çöple doludur.

Mesela kim kalkıp Dainiel Dennett'e, Carl Popper'e boş iş yapıyorsunuz diyebilir... Daniel Dennett'in ben, bilinç, zihin konusundaki araştırmaları o kadar önemli ve açıklayıcıdır ki..

Burada yazılan "ego da duygular da yanılsamadır" iddiasını görse bunlar deli der, kaçar giderdi herhalde.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 dakika önce, Getaf yazdı:

 

Gerçek nedir hala konuşulur, birkaç tanımı vardır; hatta canlılık ile cansızlık arasındaki fark bile bilinmiyor dedin... Bunları sen söyledin. Ben sana dedim mi kafası karışmış, bilimden uzaklaşmışsın! Geçmiş bütün yazılarını didikleyerek bilim dışı birçok anlayışa argüman bulabilirim. Ama ben senin nerede durduğunu biliyorum. Benim de durduğum yer bellidir. Yapılan bazı araştırmaları şu aşamada yetersiz bulabilirim, bir kısmının geliştirilmesini bekleyebilirim, bir kısmına hepten gülüp geçebilirim. Ben Nazım'ın durduğu yerdeyim. Yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemiyorum..

 

Fakat her zaman bir çelişki içinde miyim diye de kendime sorarım. Yani senin bu yöndeki uyarılarını dikkate alırım. Bana bunu yaptıran da felsefedir. Felsefe kendi içinde tutarlı bilgi demektir. İlkeli düşünmektir. Bunlar da lise 1 felsefe bilgileridir! Sen beni ilkokul 2. sınıf yaptın, ben seni lise 1'den başlattım! Tesadüfe bak ki sen lise 1'deyken ben de ilkokul 2. sınıftaydım! Çelişkilerime dönecek olursak.. Şu günlerde yaşadığım derin bir çelişki var. Bahçemizde odunluk tarzı kulübede fare olduğunu fark ettim. Ne yapayım diye düşünürken malum güçlü yapıştırıcıdan satın aldım. Aldım almasına da elim yapıştırıcıyı kartona sürmeye gitmiyor! Çünkü bu yapıştırıcıya baktığımda kendimi kocaman bir kartonda ve bolca sürülmüş yapışkana saplanmış halde çırpındıkça etimin koptuğu bir halde düşünüyorum! Yıllar evvel bir komşumuzun karanlık cepheye bakan mutfağında kuş seslerini andıran küçük farelerin çığlıklarını hatırlıyorum. Komşumuz yapışkanlı tuzağı kurup birkaç günlüğüne evinden ayrılmış olmalı ki balkonundan gelen sesler uzun bir süre devam etti. O anlarda yerimde duramadığımı hatırlıyorum. Yaz günüydü ve bütün ses odama kadar geliyordu. Ne yapsam diye düşünüyor, çaresizlikten sesleri duymazdan geliyordum. Öyle öyle öldü fareler!.. Şimdi ben aynı katliama hazırlık yapıyorum. Bugün yarın diye bilerek erteliyorum. Ama bir karar vereceğim kesin. Şimdi soruyorum: Bir yandan farelerden iğrenmem, bir yandan duyduğum acıma hissi! Bu çatışmayı nasıl çözeceğim?

 

Çocukluğumdan itibaren farelerin içinde yetişsem iğrenir miydim? Ya da Afrikalı bir kabilenin üyesi olsam farelere acır mıydım? Nedir iğrenme ve acıma duygularımın sebebi?

 

Felsefe yapabilmek için bilim, en çok da bir doğa yasası olan evrim bilmek gerekir. Özür dilerim ama bu konularda tamamen boşsun, o yüzden akıl yürütebilmen bile mümkün değil. 

Düşünmek demek felsefe yapmak demek değildir. 

 

Fareler konusundaki yaşadığın çatışmayı da felsefe yaparak değil, bilimsel bilgiyle açıklayabilirsin. Psikolojiyle. Açıklamanın önemli bir kısmını çocukluğunda yaşadığın travmatik kötü anı, diğer bir kısmını da evrimsel psikoloji kapsar. 

Bu sorunun da yukarıda örneğini verdiğin İngilizce öğrenme süreçlerine ilişkin yorumlarının da feselfeyle uzaktan yakından ilgisi yok. AdamOre çok güzel açıklamış onu da. 

 

Benim eski iletilerimi tarayıp bilim dışı argüman bulabilirsin demek... 

Bilimsel bir konuya bilimsel bakar, ondan uzaklaşmamaya mutlaka dikkat ederim. Bilmediğim bir bilim dalı hakkında da yorum yapmam, asla bir iddiada bulunmam. Buna hayatım boyunca dikkat etmişimdir. O yüzden bilimsel olduğu bilinen bir bir konuda bilimsel olmayan bir yaklaşımımı bulamazsın. En fazla yanlış bulabilirsin, onu da getirip bana "Bak bu yanlış" der ve düzeltirsen sana teşekkür eder, bilgimi düzenlerim.

 

Sen bundan çok uzaksın, bütün bilim dünyasının iyi bildiği, hatta bilim dünyasını geç, biz sıradan insanların da çok iyi bildiği bir şeyi açıkça reddediyorsun. Gerekçen reddetmenden daha korkunç ki ona hiç girmiyorum.

O yüzden evet, sen felsefe de yapamazsın. Diğer hayvanlarda da ahlak, duygu vb olduğunu kabul etmeyen, insana bu duyguların önemli bir bölümünün onlardan geldiğini öfkeyle reddeden birinin düşünceleri de değersizdir benim için. Dikkate almak hata olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Getaf yazdı:

 

 

 

Çocukluğumdan itibaren farelerin içinde yetişsem iğrenir miydim? Ya da Afrikalı bir kabilenin üyesi olsam farelere acır mıydım? Nedir iğrenme ve acıma duygularımın sebebi?

Kafes seklinde tuzaklar var, uzunlamasina bir kafes. Fare iceri girer, kafesin dibindeki yeme uzandiginda kapagi kapanir. Canli yakalayabilirsin. Youtube da fareye ve kendine zarar vermeden yakalayabilecegin düzeneklerin yapimini gösterir videolar mevcut. Öyle masrafta gerektirmeyen calismalar. Tavsiye ederim.

Senin sorunun bence ayna nöronlarinin cok aktif ve kusursuz calismasi. Biri yere düstügünde tüylerin dikilir mi? Düsenin halinden anliyorsun, duygusal zekan tavan yapmis. Duymayi sevdigim seyler bunlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Türk Ateist yazdı:

 

Drake Denklemi konusundaki yorumunu hiç bilmiyorum, okumadım. Bu denklemi benim bildiğim 1960'larda Drake soy adlı biri tarafından bizim galaksimizdeki akıllı medeniyetlerin sayısına ulaşmak için kurulmuş, keşfedilmiş. Sonra da çok sevdiğimiz Carl Sagan bunu biraz değiştirip kullanmış. Detayını bilmiyorum, SETI ile ilgilenmeye başladığım dönem biraz ilgilenmiş ve evrende başka akıllı canlı veya medeniyetler arama çalışmalarına minicik de olsa katkıda bulunabilmek için bilgisayarımı kullanımlarına açmıştım. Evdeki bütün bilgisayarlarda kuruludur sistem, çalışır. 

 

 

Drake denklemi cagrisimi yaptiran bir yorumu oldu, Drake denklemi ismini ben kullandim. "Bu dünyada canlilar varsa neden baska gezegenlerde de olmasin" dedi ve bunun felsefik oldugunu belirtti. Bence bu basit mantik yürütme, felsefenin ne oldugunu hala bilmem(anlamis degilim). Sevmem ve ilgilenmem. Belki meraktan arastirip ne oldugu konusunda bilgilerimi kalinlastirabilirim.

tarihinde deadanddark tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, Türk Ateist yazdı:

Felsefe yapabilmek için bilim, en çok da bir doğa yasası olan evrim bilmek gerekir. Özür dilerim ama bu konularda tamamen boşsun, o yüzden akıl yürütebilmen bile mümkün değil. 

Düşünmek demek felsefe yapmak demek değildir. 

 

Valla çok şey bildiğimi hiç iddia etmedim. Biraz bilim, biraz felsefe, biraz psikoloji bilgimle zihnimi çağ dışı anlayışlardan temizlemeyi becerdim. Burda kimseye evrim dersi de vermedim. Ama yapılan her araştırmaya da olmuş bitmiş gözüyle bakmam. Karıncaların konuştuğunu da araştırmış bilimciler. Ama ben hemen üzerine atlamam. Yani yeryüzünde herkese yetecek kadar argüman vardır. Ben felsefeyle doğruyu yanlışı ayırt ederim. Müslimler de bilimle çıkıyorlar karşına! Felsefe neyin gerçek bilim olduğunu, neyin manipülasyon amacıyla kullanıldığını gösterir bana. Beni uyanık tutar. Biraz bilgiyle çok temizlik yapılmaz ama felsefe benim en önemli süzgecim olunca bilim dışı fikirlerden arınmak da zor olmuyor. Varsa kalıntıları onların da tutunma ihtimali pek mümkün değildir. 

 

Felsefeye ilişkin düşüncelerimi birkaç iletimde anlattım. Felsefeyle bilim arasında sıkı bir ilişki vardır. Sen de kısmen bunu söylüyorsun ama yarım ağız! Bilimin bazı konuları aydınlatması insanlığın bütün meselelerinin bittiği anlamına gelmez. Her gelişme yeni soru ve sorunları beraberinde getiriyor. Ayrıca muhtemelen yüzyıl sonra bilim çok daha büyük sıçramalar yapacak ve bizim bugünkü bilgilerimiz, yeni buluşların yanında çok ilkel kalacak. Ancak elimizdeki veriler sınırlı olduğu için felsefeyle öngörüde bulunuruz, akıl yürütürüz, olasılıkları ortaya koruz. Yararını sorgularız. Hem mevcut hem de olası sorunlara çözüm ararız. Bilim de bundan yararlanır sinema da edebiyat da. Felsefe, edebiyat yani sanat, bilim bunlar biten şeyler değildir. Ne sanat biter ne felsefe ne de bilim. Bunlar birbirini besleyen alanlardır. Birbirinin rakibi değil, destekçisidir. Bilim gelişti, sanata ne gerek var diyor muyuz? Bilim bu kadar gelişmiş ve Mars'a gitme hazırlıkları yapıyorken edebiyatçılar ne gereksiz işle uğraşıyorlar diyor muyuz?

 

Felsefe amaçlı, tutarlı, ilkeli düşünmektir. İlkel değil ilkeli! Felsefe, tam da İngilizce örneğinde anlattığım gibi hayatın her alanıyla ilgilenir:

Bilgi felsefesi (epistemoloji)

Varlık felsefesi (ontoloji)

Ahlak felsefesi (etik)

Sanat felsefesi (estetik)

Din felsefesi

Bilim felsefesi 
Siyaset felsefesi    

Bunları gugıldan kopyala yapıştır yaptım! Bunları zaten biliyorsun. Bu listeyi AdamOre için astım.! Adamolene çok bile! Ama önemli bir felsefe alanı bu listede yok. Bil bakalım hangisi? O kadar önemli ki! İşte onu bilmezsin, biliyorsan da öneminin farkında değilsin; eğitim felsefesi! Eğitim felsefesi öyle eğitim ve felsefe sözcüklerinin gelişigüzel yan yana getirilmesinden ibaret değil! Bunu sana gugıldan değil, kendi alanım olduğu için, birinci ağızdan ne kadar önemli olduğunu anlatayım. Yani diğer söylediklerimi ciddiye almıyorsan bu konuda belki önemsersin. Öğretim programları laboratuvarlarda hazırlanmaz. Öğretim programları yani müfredat ve kazanımlar, seçilen eğitim felsefesine göre şekillenir. Hani herkesin şikayet ettiği ezberci sistem, sorgulamayan birey, bilinçli yurttaş özlemi... İşte sorunların temelinde bizim çağdaş bir eğitim felsefemizin olmaması yatıyor. Eğitim felsefesi bireyin hangi değerlerle yetişmesi gerektiğine karar verir. Yani çağdaş anlayış, bilimsel düşünce, laik-demokratik değerler... Bu ilkeleri baz alırsın ve tek tek altlarını doldurursun. Eğer çocuklar bu değerlerle donanmıyorsa ya eğitim felsefemiz çağ dışı ya da bu değerler dosyalarda kalmış, uygulamada dogmatik bir eğitim veriliyor! İşte ilerlemeci eğitim felsefesi bunun için var.

 

Sonra bilmem hatırlar mısın, bir dönem ilahiyat fakültelerinde felsefe dersleri kaldırılacak dendi. Bir tartışma koptu. Sonrasını takip edemedim. Felsefe dersine ne gerek var demişlerdi de işin bilincinde olanlar çıkıp tepki göstermişlerdi. Şimdi sana desem ki onlarla aynı görüştesin...

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, deadanddark yazdı:

Senin sorunun bence ayna nöronlarinin cok aktif ve kusursuz calismasi. Biri yere düstügünde tüylerin dikilir mi? Düsenin halinden anliyorsun, duygusal zekan tavan yapmis. Duymayi sevdigim seyler bunlar.

 

Teşekkür ederim dostum.

Ben bu işlerde geriliyorum. Üstelik de beceriksizim. O fare beni kartona yapıştırmazsa iyi! 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 24.12.2018 at 20:39, Getaf yazdı:

 

Yukarıda da söyledim. Dünyanın en mutlu insanı bana sorarsan en cahil insanıdır. Çünkü mutluluk da yanılsamadır. Biz ateizmi mutlu olduğumuz için seçmedik. En azından kendi adıma konuşayım, mutlu/mutsuz olmaktan bağımsız olarak gerçeği aradığımdan ateist oldum. Ama insanlar daha mutlu olduklarını hissettikleri için saçma sapan dinlere inanırlar. Çünkü mutluluk bir yanılsamadır. Sen öyle hissedersin, öteki böyle hisseder... Bataklıkta yaşayan bir insanın mutlu olabilmesine olanak var mı? Yani pislik içindeyken.. Ama bakıyorsun senden benden mutlu! Onun hormonları da böyle çalışıyor! Ne kadar pislik, o kadar mutluluk! Çünkü onun egosu onu mutlu hissettiriyor. O yüzden diyorum ego, bizim algılarımızla örülüdür. Ben bataklıktaki adama göre daha gerçekçiyim ama bu da benim egomu büsbütün gerçek yapmaz. Çünkü benim de kendi tanımlamalarım var, tıpkı sizin gibi. Yaşanmışlıklarım, zevklerim, yeteneklerim egomu oluşturdu. Bu benim gerçeğim. Egomuz, bizim yarattığımız öznel bir dünyadır. Bu yüzden sanaldır. Bunu yaparken beynini ve bütün vücut fonksiyonlarını kullanırsın. Kendine bir kimlik biçersin. Zaten egoyu özel kılan da budur. Sürünün herhangi bir üyesiyken kafanda kurduğun dünyayla diğerlerinden farklılaşırsın. Bunu bir üstünlük aracı yaparsan işte o zaman "egoist" olursun! Daha çocuklukta şekillenmeye başlar ego. Sürekli kendini dış dünyadan ayırırsın. Egonun olumsuz çağrışımlarının sebebi de işi abartıp gitgide bencilleşmen ve kendi dünyanı artık başkalarına dayatmaya başlaman! Başlangıçta kendini ayırırsın, sonrasında onları yok sayarsın! Bir tek sen varsındır! Dünyanın merkezi olmak yani..

 

Mistisizmde, tasavvufta, panteist anlayışlarda en büyük düşman olarak egonun, nefsin görülme sebebi budur. Onlara göre egoyu yok edebilirsen özgürleşirsin. O zaman özüne dönersin, tekâmül edersin! Özgürleşmenin şartı budur. Ancak bireyin kendisini savunan hümanistik/varoluşçu anlayışta birey saygındır. İhtiyaçlarının giderilmesi esastır. Aslolan bireyin özgürlüğü ve kendini gerçekleştirmesidir. Diğerlerinde ise bu ihtiyaçlar göz ardı edilir; dünyevi bulunarak dışlanır, reddedilir. Onlara göre insanın amacı da ihtiyacı da özüne dönmesidir ki tekâmül edebilsin! 

 

 

Klasik bir yanılgı, 

 

Mutluluğu (veya benzer duyguları) tabanlandırılamadığı için yanılgı kabul etmek. 

 

Tekrar yazıyorum;

 

tamamen sahte, yalan, gerçek olmayan, kişiden kişiye değişen şeylerden etkilenip mutlu olmak bir yanılsama değildir. 

 

o Hissini, hissedilmesi onu gerçek yapan şeydir. Kendinden ispatlıdır. 

 

Zaten her şey insan algısına göre oluşturulmuştur. 

 

Tecavüz kötüdür.. Kime göre ? Bütün insanlara göre mi ? Buda yetersiz bir temellendirme, bir bağlayıcılığı yok. O zaman tecavüzün kötü olması da bir yanılgıdır. 

 

Yola bu şekilde çıkarsan hiç bir şeyi temellendiremezsin. 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
22 saat önce, Getaf yazdı:

 

Valla çok şey bildiğimi hiç iddia etmedim. Biraz bilim, biraz felsefe, biraz psikoloji bilgimle zihnimi çağ dışı anlayışlardan temizlemeyi becerdim. Burda kimseye evrim dersi de vermedim. Ama yapılan her araştırmaya da olmuş bitmiş gözüyle bakmam. Karıncaların konuştuğunu da araştırmış bilimciler. Ama ben hemen üzerine atlamam. Yani yeryüzünde herkese yetecek kadar argüman vardır. Ben felsefeyle doğruyu yanlışı ayırt ederim. Müslimler de bilimle çıkıyorlar karşına! Felsefe neyin gerçek bilim olduğunu, neyin manipülasyon amacıyla kullanıldığını gösterir bana. Beni uyanık tutar. Biraz bilgiyle çok temizlik yapılmaz ama felsefe benim en önemli süzgecim olunca bilim dışı fikirlerden arınmak da zor olmuyor. Varsa kalıntıları onların da tutunma ihtimali pek mümkün değildir. 

 

Felsefeye ilişkin düşüncelerimi birkaç iletimde anlattım. Felsefeyle bilim arasında sıkı bir ilişki vardır. Sen de kısmen bunu söylüyorsun ama yarım ağız! Bilimin bazı konuları aydınlatması insanlığın bütün meselelerinin bittiği anlamına gelmez. Her gelişme yeni soru ve sorunları beraberinde getiriyor. Ayrıca muhtemelen yüzyıl sonra bilim çok daha büyük sıçramalar yapacak ve bizim bugünkü bilgilerimiz, yeni buluşların yanında çok ilkel kalacak. Ancak elimizdeki veriler sınırlı olduğu için felsefeyle öngörüde bulunuruz, akıl yürütürüz, olasılıkları ortaya koruz. Yararını sorgularız. Hem mevcut hem de olası sorunlara çözüm ararız. Bilim de bundan yararlanır sinema da edebiyat da. Felsefe, edebiyat yani sanat, bilim bunlar biten şeyler değildir. Ne sanat biter ne felsefe ne de bilim. Bunlar birbirini besleyen alanlardır. Birbirinin rakibi değil, destekçisidir. Bilim gelişti, sanata ne gerek var diyor muyuz? Bilim bu kadar gelişmiş ve Mars'a gitme hazırlıkları yapıyorken edebiyatçılar ne gereksiz işle uğraşıyorlar diyor muyuz?

 

Felsefe amaçlı, tutarlı, ilkeli düşünmektir. İlkel değil ilkeli! Felsefe, tam da İngilizce örneğinde anlattığım gibi hayatın her alanıyla ilgilenir:

Bilgi felsefesi (epistemoloji)

Varlık felsefesi (ontoloji)

Ahlak felsefesi (etik)

Sanat felsefesi (estetik)

Din felsefesi

Bilim felsefesi 
Siyaset felsefesi    Bunları gugıldan kopyala yapıştır yaptım! Bunları zaten biliyorsun. Bu listeyi AdamOre için astım.! Adamolene çok bile! Ama önemli bir felsefe alanı bu listede yok. Bil bakalım hangisi? O kadar önemli ki! İşte onu bilmezsin, biliyorsan da öneminin farkında değilsin; eğitim felsefesi! Eğitim felsefesi öyle eğitim ve felsefe sözcüklerinin gelişigüzel yan yana getirilmesinden ibaret değil! Bunu sana gugıldan değil, kendi alanım olduğu için, birinci ağızdan ne kadar önemli olduğunu anlatayım. Yani diğer söylediklerimi ciddiye almıyorsan bu konuda belki önemsersin. Öğretim programları laboratuvarlarda hazırlanmaz. Öğretim programları yani müfredat ve kazanımlar, seçilen eğitim felsefesine göre şekillenir. Hani herkesin şikayet ettiği ezberci sistem, sorgulamayan birey, bilinçli yurttaş özlemi... İşte sorunların temelinde bizim çağdaş bir eğitim felsefemizin olmaması yatıyor. Eğitim felsefesi bireyin hangi değerlerle yetişmesi gerektiğine karar verir. Yani çağdaş anlayış, bilimsel düşünce, laik-demokratik değerler... Bu ilkeleri baz alırsın ve tek tek altlarını doldurursun. Eğer çocuklar bu değerlerle donanmıyorsa ya eğitim felsefemiz çağ dışı ya da bu değerler dosyalarda kalmış, uygulamada dogmatik bir eğitim veriliyor! İşte ilerlemeci eğitim felsefesi bunun için var.

Sonra bilmem hatırlar mısın, bir dönem ilahiyat fakültelerinde felsefe dersleri kaldırılacak dendi. Bir tartışma koptu. Sonrasını takip edemedim. Felsefe dersine ne gerek var demişlerdi de işin bilincinde olanlar çıkıp tepki göstermişlerdi. Şimdi sana desem ki onlarla aynı görüştesin...

 

Felsefenin alanları doğal olarak biliyorum. Şaşıracaksın ama eğitim felsefesi dediğin şeyi de biliyorum.

Açıkçası felsefeden çok hoşlanmıyorum, belli başlı birkaç filozofu (ki onların çoğu aynı zamanda bilimcidir) sever ve onlardan çok şey öğrenirim. Daha önce adını andığım Danniel Dennett bunların başında gelir mesela.

Bir kere doğru ve yanlışı felsefeyle değil, doğru/bilimsel bilgiyle ayırt edebilirsin. Bir şeyin doğru mu yanlış olduğun anlamak için elinde bir referans değerin olmalı. Bu bilgi her ne olursa olsun, kaynağına ulaşmalı ve onu öğrendikten sonra düşünme süreçlerini devreye sokmalısın. Düşünmek demek felsefe yapıyor olmak değildir. 

Felsefeyle bilim arasında sıkı bir ilişki var demedim, böyle düşünmüyorum. 

 

Felsefeyi zaten küçümsemiyorum, ama onu yapmak için bile belli bir donanım, ciddi bir bilgi sahibi olmak gerektiğini biliyorum.

Bunlar olmayınca ortaya arabesk zırvalar çıkıyor, kusura bakma. Mesela şu cümlelerin buna örnek:

 

"Ama yapılan her araştırmaya da olmuş bitmiş gözüyle bakmam. Karıncaların konuştuğunu da araştırmış bilimciler. Ama ben hemen üzerine atlamam. Yani yeryüzünde herkese yetecek kadar argüman vardır. Ben felsefeyle doğruyu yanlışı ayırt ederim."

 

Burada yaptığın şey bilimi reddetmek, bilimden şüphe etmek. Bilimsel şüphecilik adı altında felsefe yapmanın dayanılmaz hafifliğine kapılıyor ve bilimden şüphe ediyorsun. Sana verdiğim o bilgi var ya? Kesindir. Tartışılmaz. Net bir konsesus vardır o bilimde. Duygu ve dolayısıyla ahlakın diğer hayvanlarda da olduğu, bizim ahlaki duyarlıklarımızın bir kısmının memeli bile olmayan atalarımızdan geçtiği, bir kısmının memeleri, bazılarınınsa primat atalardan geçtiği net olarak bilinir. Yani hayvanlarda da duygu ve ahlaki duyarlıklar olduğu konusu tartışılmaz bir gerçektir, herkesçe (özellikle ateistlerce ve bilime yakın diğer herkesçe) bilinir. 

 

Sen çıktın ve bana, duygudan yola çıkıp ahlaka ulaştığımızda "duyguyu da ahlakı da bilmiyorsun, şunları oku bence" deyip link getirdikten sonra "Ego, gelişmiş bir organizmaya özgüdür; o da insandır. Hayvanlar üzerinde yapılan sınırlı sayıdaki deneyler ya da bazı ilginç gözlemler onları ilkel dünyalarından çıkarmadığı için onlarda ego da olamaz ahlak da!" dedin.

 

Bu felsefi olmak değil. Bu hiçbir şey değil. O yüzden bana felsefe neymiş, alanları hangileriymiş, boşuna anlatma. 

 

Bak dediğiniz şey şu: "İçinizde yaşayan bir varlık yoktur, ruh, ego, nefis, benlik ne derseniz deyin. Cisimsel bedeninize yaslanan ve ondan varlık bulan sanal bir varlıktır ego."

 

Bu ruhçuluktur arkadaşım. Metafiziktir. Cisimsel beden nedir, egoyu "varlık" diye tanımlamak nasıl bir aklı işaret eder, kendiniz düşünün. İnsan ölünce ego da ölüyor deyince o ruhçu kafadan çıkılmış olunmuyor. 

 

Ego ve duygular yanılsama da değildir sanal da. Bu iddiayı ne biyolog, ne psikiyatr, ne nörolog, ne psikolog ne de bir fizikçi kabul eder. Kabul etmemek için profesyonel olmaya da gerek yok, beynin nasıl çalıştığını ve onun ürünlerinin ne olduğunu bilen herkes bilir. Felsefe yaptığını zannedip egoyu bilinçle, kişilikle, kimlikle karıştıranlar bilmez. Duygunun ne olduğunu nasıl evrildiğini, soyut kavramların bazılarının ve belki de en önemlilerinin somut karşılıklarının olduğunu bilir ve gerçekliğini görür. 

 

Siz zihin, ego, bilinç konusunda çalışan bilimcilerin "Makinedeki Hayalet" adını verdiği ve baştan sona "dogma" olduğunu söylediği -ki elbette öyle- saçmalığın içine düşmüşsünüz. Aslında sizin gibilerin düşüncesini tanımlamak için kullanılmış bir ifadedir bu.

 

Gerçek olan makine. Yani senin başından beri söylediğin şey. Gerçek; insanın görünen bedeni. Bizzat sen dedin bunu. 

Yanılsama olansa ego, ben, duygular vs... Bunlar nereden ve nasıl çıkıyorsa gelip makinenin içine giriyor (arkadaşın buna bir de varlık diyor) biz iki ayrı bölümden ibaret bir şey oluyoruz...

 

Sen buradaki yarılmışlığı, bölünmüşlüğü, ikiliği dert etmezsin çünkü felsefe yaparak ondan kurtulman mümkün. Oysa bilime, bilimsel bilgiye, insan beynin çalışma prensiplerine, ortaya koyduğu ürünlerin işlevselliğine ve "gerçeğe" tamamen aykırıdır. O yüzden "dogma" der bilimciler.

 

Demek istediğim, sizin bu argümanlarınız aslında ruhçuların, dincilerin argümanlarıdır ve defalarca yanlışlanmışlardır.

Felsefeye değil, bilime bakacağız önce. En başta "felsefe insanı metafiziğe götürür" deme nedenim bunlardı ama ne anlatıldığını zaten bilmediğiniz için anlamadınız.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, sağduyu yazdı:

Şu dünyaya, canlılara bakıp da adalet görebilen var mı acaba? Daha baştan adalet yok, ortada ve sonda nasıl adalet olacak?

 

Ayrıca her şey bildiği iddia edilen bir varlık neden sınav yapar? Tamamen kendi tasarımı olan bir ürünün nasıl çalışacağını bilmiyor mu bu tanrı denen zımbırtı? Mesela kendisinin tasarladığı bir insanın A ve B seçeneklerinden A'yı seçeceğini daha o insanı yaratmadan önce bilmiyor mu? Bir sürpriz falan mı bekliyor? 

 

Bir insanı sonsuza kadar yakacağını bile bile yine de o insan yaratmanın amacı ne? Bir tanrı neden kendi tasarlayıp yarattığı insanı sonsuza kadar yakar? Ne gerek var bu maskaralığa?

 

Bir de melekler konusu var. Koskoca, hiç bir şeye muhtaç olmayan, her şeyi bilen, kudreti sonsuz bir tanrı sürüyle melek yaratıp sonra da onlardan sürekli kendisini övmelerini, kendisini yüceltmelerini ve kendisine ibadet etmelerini istemesi çok saçma. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyar hiç bir şeye ihtiyacı olmayan bir tanrı? Nedir bu övülme ve yüceltilme ihtiyacı? Bu aşağılık kompleksine sahip bir kuklacının bir sürü kukla yaratıp "En büyük kuklacı bizim kuklacı" diye konuşacak şekilde kukla üretmesine benziyor. Acınacak bir durum aslında.

 

7 saat önce, Türk Ateist yazdı:

Bir kere doğru ve yanlışı felsefeyle değil, doğru/bilimsel bilgiyle ayırt edebilirsin. Bir şeyin doğru mu yanlış olduğun anlamak için elinde bir referans değerin olmalı. Bu bilgi her ne olursa olsun, kaynağına ulaşmalı ve onu öğrendikten sonra düşünme süreçlerini devreye sokmalısın. Düşünmek demek felsefe yapıyor olmak değildir. 

 

Yukarıda Sağduyu ne yapmış?

Sorduğu sorularla bilim mi yapmış felsefe mi?

Sağduyu doğruyu yanlışı ayırt edebilmiş mi?

Bunu başarmışsa hangi referansa göre başarmış?

Sağduyu bu şekilde düşünerek felsefe yapmamış mı?

Sağduyu farkında olmadan metafiziğe mi kaymış?

Sağduyu da doğada adalet yok diyerek 

bilimi reddetmiş, arabesk zırvalar mı sarf etmiş?

 

Not: Lütfen soruları cevaplarken Sağduyu ismini kapatarak mesela Ali diyelim.. Çünkü Sağduyu başka bir topicte başka bir konuya cevap vermiş. Amacım onu bu konuya katmak değil, iletisini örnek bir okuma parçası gibi ele aldım ve metin üzerinde anlama-anlatma çalışması yapalım istedim. En iyi yöntemin bu olduğuna karar verdim. Çünkü ben ha bire felsefe şu demek, şöyle faydaları var, felsefe şöyle yapılır diye tekrar tekrar anlatsam da belli ki havada kalıyor. Seçtiğim bu metnin türünün tartışmamıza tam denk düştüğünü gördüm. Ama bu benim düşüncem tabii. Ben senin cevaplarını merak ediyorum. Sence bu metin bir felsefe metni midir, bilim metni midir yoksa edebî bir metin midir? Bir ricam da şu ki, lütfen cevaplarına ben felsefe gereksizdir demedim diye başlama...

 

Ha bu arada senin felsefeyle ilgili düşüncelerini de okullarda örnek metin diye okutmak lazım. Yani felsefe ne değildir sorusuna cevap olarak!

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, Getaf yazdı:

 

 

Yukarıda Sağduyu ne yapmış?

Sorduğu sorularla bilim mi yapmış felsefe mi?

Sağduyu doğruyu yanlışı ayırt edebilmiş mi?

Bunu başarmışsa hangi referansa göre başarmış?

Sağduyu bu şekilde düşünerek felsefe yapmamış mı?

Sağduyu farkında olmadan metafiziğe mi kaymış?

Sağduyu da doğada adalet yok diyerek 

bilimi reddetmiş, arabesk zırvalar mı sarf etmiş?

 

Not: Lütfen soruları cevaplarken Sağduyu ismini kapatarak mesela Ali diyelim.. Çünkü Sağduyu başka bir topicte başka bir konuya cevap vermiş. Amacım onu bu konuya katmak değil, iletisini örnek bir okuma parçası gibi ele aldım ve metin üzerinde anlama-anlatma çalışması yapalım istedim. En iyi yöntemin bu olduğuna karar verdim. Çünkü ben ha bire felsefe şu demek, şöyle faydaları var, felsefe şöyle yapılır diye tekrar tekrar anlatsam da belli ki havada kalıyor. Seçtiğim bu metnin türünün tartışmamıza tam denk düştüğünü gördüm. Ama bu benim düşüncem tabii. Ben senin cevaplarını merak ediyorum. Sence bu metin bir felsefe metni midir, bilim metni midir yoksa edebî bir metin midir? Bir ricam da şu ki, lütfen cevaplarına ben felsefe gereksizdir demedim diye başlama...

 

Ha bu arada senin felsefeyle ilgili düşüncelerini de okullarda örnek metin diye okutmak lazım. Yani felsefe ne değildir sorusuna cevap olarak!

 

Arkadaşım, senin aklından zorun falan mı var? Ne dediğimi anlamıyor musun da ilkokul öğrencisi gibi metin analiz edelim hadi diyorsun bana?

 

Sağduyu felsefe yapmış, referansı da bilim, akıl ve mantık. Felsefe yapacaksan bilim bileceksin. O alan hangi alan olursa olsun bileceksin. Akılla, zihinle, egoyla, bilinçle ilgili yaptığın felsefede bilimsel bilgiye aşağı yukarı hakim olacaksın ki doğru akıl yürüt.

 

Sen ve diğerinin yapamadığı bu. Siz zihinle, bilinçle, kişilikle, kimlikle, egoyla ilgili "sözde" felsefe yapıyorken metafiziğin kucağına oturuyor, metafizik zırvaları bilimsel şüphecilik adı altında eğip büküyorsunuz.

 

Ruhçusunuz. Bilgiye dayanmayan, bilimsel bilgiyi çarpıtan felsefenin götüreceği nokta kaçınılmaz olarak budur. Sen zaten hepten yapamazsın, çünkü bilimsel bilgileri alabildiğine cahilce reddediyorsun. Yukarıda gösterdim onu. Benim konum da bu. 

 

Git sağduyu'ya "ego yanılsama, ahlak yanılsama, zaten ahlak hayvanlarda olmaz, onlarda ahlak olduğunu gösteren çalışmalara da inanmak zorunda değilim çünkü ben sorgulayan, düşünen, her bilgiye atlamayan süper bir adamım" de bakalım. 

 

Sağduyu sana verdiğim o bilgileri hatmetmiş adamdır, kafası doğru çalışır; duygular, ahlak, ego yanılsamadır, tek gerçek fizik bedenimizdir diyen adamı çöpe çevirir. Bunları da bilir, doğada adalet aranmayacağını da. Yoktur çünkü. Evrim bilen adam bunu doğal olarak bilir ve bunda herhangi bir anlam aramaz, bunun felsefesini de yapmaz. Bir bilgidir bu. 

 

Bu arada, ben çok iyi çocuk yetiştiririm. Sizin burada tartışıp da ruhçuluğa ulaştığınız soruları benim çocuğum beş yaşında sordu ve yanıtı da kendisi verdi. Beş yaşına girmemişti, "Biz Hücreyiz" kitabını okudu, bu kitabı da kitapçıda kendisi seçip aldı. Çünkü biz neyiz, kimiz, nereden geldik, nasıl olduk, bütün bu işleri nasıl yaptık diye soruyordu. Ne güzel sorular di mi? O yaşta hayvanat bahçesine gittiğimizde ve şempanzeleri gördüğünde heyecan ve neşeyle "Anne koş, kuzenlerimizin yanına gidelim" diye koşmaya başladı.

Biz primatız çünkü. Hayvanız. "Ahlak yalnız insanda olur, ilkellikten çıkamamış hayvanda ahlak olmaz!" diyen sen de hayvansın. 

 

Sizi bilimsel bilgiyle, doğayla, maddeyle tanıştırmadan büyüttükleri, soru nasıl sorulur ve yanıtlar nerede aranır diye öğretmedikleri için bu haldesiniz zaten. Kendi varlığınıza "yanılsama" diyecek kafalara erişmiş olmanızın nedenlerini bilmiyor değiliz ki...

Yalnızca artık büyüdüğünüz ve güya ateist olup özgürleştiğinizi falan söylediğiniz için biraz şaşıyoruz.

Kendini "yok"lamak özgürleşmekse demek... 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Türk Ateist yazdı:

Sağduyu felsefe yapmış, referansı da bilim, akıl ve mantık. Felsefe yapacaksın bilim bileceksin. O alan hangi alan olursa olsun bileceksin. Akılla, zihinle, egoyla, bilinçle ilgili yaptığın felsefede bilimsel bilgiye aşağı yukarı hakim olacaksın ki doğru akıl yürüt.

 

Yukarıda söyledim. Dedim ki Sağduyu'yu Ali diye okuyalım. Yani biz Ali'yi tanımıyor, biyoloji bilgisinin fizik bilgisinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ali fizik profesörü de olabilir, tarih öğretmeni de, Tekirdağspor'un üçüncü yedek kalecisi de! Hiç önemi yok. Sen bana Sağduyu'yu anlatıyorsun! Oysa ben sana örnek bir okuma parçası gösterdim ve şunu sordum; bu metin bir felsefe metni midir? Bu metinde fizik nerede? Kimya nerede? Biyoloji nerede? Zaten direkt bunları anlatsa o zaman bilim metni olur işte! Bilim metni olması yazıyı değersizleştirir miydi? Hayır. Ama Ali burada felsefe yapmış! Bunu çok yalın bir şekilde sistematik düşünerek ve düşündürerek, sorgulamaya giderek yapmış!

 

Sen beni ilkokul 2. sınıf öğrencisi yapıyorsun ama! Ben sana herhangi bir sınıf biçme derdinde değilim. Dedim ki en basit lise felsefe kitabına bakarsan felsefenin ne olduğunu, neden biten bir şey olmadığını, neden gerekli olduğunu anlarsın dedim. Sen bir öyle bir böyle ne dediğin belli değil! Felsefeyi miadı dolmuş bir şey gibi gösterip sonra ama felsefe için de donanımlı olmak lazım.. nevinden sözlerle bir felsefeyi hedef alıyorsun bir beni! Konuyu dağıtmamak için ego meselesini kenarda tutuyorum. Git egoyu Sağduyu'yla konuş diyorsun. Felsefe meselesi anlaşıldıysa bir sonraki iletide ego konusunda devam edelim. Şu gereksiz felsefe tartışmasını bitirelim yani. Evet gereksiz olan felsefe değil tartışması! Felsefeyle ilgili önce bir karar ver. Miadı dolmuş değildir. Donanımsız felsefe yapılmaz diyerek beni hedef alıyorsan, burda mesele ben değilim mesele felsefe. Bilgisiz ne yapılabilir ki felsefe de yapılabilsin. Ama bilgi, donanım diye diye felsefeye övgüde mi bulunuyorsun, çöpe mi atıyorsun belli değil! Bak Ali diye birinin kaleme aldığı örnek felsefe metninde bizim kaç gündür tartıştığımız felsefenin ne işe yaradığı, bunun için fizik profesörü olmaya gerek olmadığı, saf akılla, önyargısız bir bakış ve tutarlı bir düşünceyle milyarlarca insanın inandığı tanrı fikri öyle bir basitlikte öyle bir güzellikte yerle bir edilmiş ki! Ama bunu algılayabilmeleri için inanırların azıcık felsefe yapmaları gerekir! Maalesef o da yok...

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, Getaf yazdı:

 

Yukarıda söyledim. Dedim ki Sağduyu'yu Ali diye okuyalım. Yani biz Ali'yi tanımıyor, biyoloji bilgisinin fizik bilgisinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ali fizik profesörü de olabilir, tarih öğretmeni de, Tekirdağspor'un üçüncü yedek kalecisi de! Hiç önemi yok. Sen bana Sağduyu'yu anlatıyorsun! Oysa ben sana örnek bir okuma parçası gösterdim ve şunu sordum; bu metin bir felsefe metni midir? Bu metinde fizik nerede? Kimya nerede? Biyoloji nerede? Zaten direkt bunları anlatsa o zaman bilim metni olur işte! Bilim metni olması yazıyı değersizleştirir miydi? Hayır. Ama Ali burada felsefe yapmış! Bunu çok yalın bir şekilde sistematik düşünerek ve düşündürerek, sorgulamaya giderek yapmış!

 

Sen beni ilkokul 2. sınıf öğrencisi yapıyorsun ama! Ben sana herhangi bir sınıf biçme derdinde değilim. Dedim ki en basit lise felsefe kitabına bakarsan felsefenin ne olduğunu, neden biten bir şey olmadığını, neden gerekli olduğunu anlarsın dedim. Sen bir öyle bir böyle ne dediğin belli değil! Felsefeyi miadı dolmuş bir şey gibi gösterip sonra ama felsefe için de donanımlı olmak lazım.. nevinden sözlerle bir felsefeyi hedef alıyorsun bir beni! Konuyu dağıtmamak için ego meselesini kenarda tutuyorum. Git egoyu Sağduyu'yla konuş diyorsun. Felsefe meselesi anlaşıldıysa bir sonraki iletide ego konusunda devam edelim. Şu gereksiz felsefe tartışmasını bitirelim yani. Evet gereksiz olan felsefe değil tartışması! Felsefeyle ilgili önce bir karar ver. Miadı dolmuş değildir. Donanımsız felsefe yapılmaz diyerek beni hedef alıyorsan, burda mesele ben değilim mesele felsefe. Bilgisiz ne yapılabilir ki felsefe de yapılabilsin. Ama bilgi, donanım diye diye felsefeye övgüde mi bulunuyorsun, çöpe mi atıyorsun belli değil! Bak Ali diye birinin kaleme aldığı örnek felsefe metninde bizim kaç gündür tartıştığımız felsefenin ne işe yaradığı, bunun için fizik profesörü olmaya gerek olmadığı, saf akılla, önyargısız bir bakış ve tutarlı bir düşünceyle milyarlarca insanın inandığı tanrı fikri öyle bir basitlikte öyle bir güzellikte yerle bir edilmiş ki! Ama bunu algılayabilmeleri için inanırların azıcık felsefe yapmaları gerekir! Maalesef o da yok...

 

Felsefe beni hiç ilgilendirmiyor, hiç de hoşlanmıyor ve başvurmuyorum. Anlamıyor musun arkadaşım? Bunu seninle tartışmam ki. Sevdiğim bir iki adam vardır, onlar da zaten bilimsel disiplinlerden geçmiş oldukları için direkt bilim temelli düşünür ve yazarlar. Dennett örneğini kırk kere verdim.

 

Ne istiyorsun, oturup felsefe çok lazımdır, çocuklara felsefe öğretilmelidir falan dememi mi? Demem bunu, çünkü önce bilim diyen ve bilimsel olmayan bir kafanın yaptığı yapacağı felsefeden ortaya çöp, zırva, metafizik çıktığını bilenim ben. Sizin ruhçu, metafizik çıkarımlarınızın nedenini, "felsefe yapıyoruz" demenize bağlayanım zaten. 

 

Felsefe hiçbir sorunu çözmez, hiçbir soruya da sağlıklı yanıtlar bulmamızı sağlamaz. Bu çağda bu olmaz artık. Felsefe bizi tutarlı ve ilkeli yapar diyorsun mesela.

Zinhar yapmaz. Felsefeye bakarsan sürekli birbirini çürüten, birbirinin fikrini alt etmeye çalışan birtakım adamlar görürsün. Bir bakarsın o haklı, bir bakarsın öteki... Felsefenin nesine dayanıp da tutarlı ve ilkeli olabilirsin? Mümkün değil.

Bunu ancak doğru, bilimsel bilgiyle sağlayabilirsin. O yüzden ahlak meselesine sonunda bilim el atmıştır mesela... 

 

Din ve felsefe ayrılmaz ikilidir. Din nedir sanıyorsun? Din de ilkel bilimdir bir yerde. Dinler bize canlılık, insan ve hatta evren hakkında açıklamalar sunar. O açıklamalardan tatmin olan insandır dindar. 

Din insanlığın bebek çağıdır, felsefe çocukluk/ergenlik, bilimse yetişkin çağıdır. Felsefenin sorduğu soruları artık bilim soruyor ve bilimsel yöntemlerle yanıtlıyor. Bilmediğine bilmiyorum diyor. Sana çocuğumla ilgili yazdığım o paragraf bununla da ilgilidir mesela. Bir çocuğun sorduğu doğal ve sorulması gerekli sorulardır onlar. Hemen bütün çocuklar o soruları sorar ve ebeveyneden yanıt bekler.

Çocuk felsefeyi, ebeveyn de bilimi temsil eder burada. 

 

Gelelim sağduyu'ya...

Onun yazdığı o metin, yazan hakkında yeterince bilgiyi iletiyor zaten. Tanımlanmış bir Tanrı modelini, çelişkilerini göstererek eleştiriyor ve bunu yaparken bilimsel bilgiyi, aklı ve mantığı kullanıyor. O yazıyı yazan, yazdığı satırlardan ibaret değil, öyle olmadığını da yorumu ve bakış açısından anlamak hiç zor değil. 

 

Sen benimle ego falan tartışamazsın. Düşüncelerini, nasıl yorumladığını sayfalarca yazdın, ben de onların hepsinin zinhar yanlış, bilim dışı, çarpık vb olduğunu söyledim ve gösterdim.

Bilimsel bilgiyi reddeden adamlarsınız siz. Metafizik içinde kaybolmuşsunuz, adına da felsefe diyorsunuz.

 

Ben de diyorum ki elbette felsefe yapın ama önce doğru düzgün bilgilenin azıcık. Bilgiyi reddetmeyin. Ayıptır. Bu sizi küçük düşürür.

 

Ruhçusunuz siz arkadaşım. Bu ortada. Hiç öyle aman da sen felsefeye laf ettin, felsefeye lüzumsuz dedin falan diye konuyu değiştirme. Çok matah bir şeymiş gibi...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mutsuzluk: Bazı fiziksel maddelerin insan vücudunda eksik olması. Bilim bunu söylüyor. Felsefe ise mutsuzluğun anlamını sorguluyor. İnsanlar anlam arayışına devam ettikleri sürece bilim ne kadar gelişmiş olursa olsun, felsefe değerini kaybetmeyecek. İnsan bilimle ancak madde hakkında bilgi edinebilir. Tecavüzün bilimsel tanımı: Bir madde grubunun zorlanarak başka bir madde grubuna fayda sağlaması. Felsefik tanımı: Bir canlının isteği dışında gerçekleşen iğrenç olay. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 saat önce, Nuri Kara yazdı:

Mutsuzluk: Bazı fiziksel maddelerin insan vücudunda eksik olması. Bilim bunu söylüyor. Felsefe ise mutsuzluğun anlamını sorguluyor. İnsanlar anlam arayışına devam ettikleri sürece bilim ne kadar gelişmiş olursa olsun, felsefe değerini kaybetmeyecek. İnsan bilimle ancak madde hakkında bilgi edinebilir. Tecavüzün bilimsel tanımı: Bir madde grubunun zorlanarak başka bir madde grubuna fayda sağlaması. Felsefik tanımı: Bir canlının isteği dışında gerçekleşen iğrenç olay. 

 

 

Hiç bu kadar aydınlanmamış, ufkumun hiç bu kadar genişlediğini hissetmemiştim... 

Bu tanımların eşi benzeri yok...

Ne kadar teşekkür etsek az. 

 

Bu başlıktaki kimi yorum ve tanımları, karşılığında para versek yazdıramazdık. Ama işte yalnız forumda değil, toplumda da böyle insanlara yaşıyoruz ve sayıları hiç de az değil. Koyu dindar veya dindarlar genel olarak bu tip konularla böyle ilgilenmez ve düşünmezler zaten, onlara bir şey dediğimiz de yok ama sözde dinden çıkmış, bilimsel olduğunu söyleyen insanların da cehaletlerini ve düşüncelerindeki çarpıklığı "felsefe yapıyoruz" adı altında rahatça, çekinmeden savunmaları ve ille de iddialaşmaları büyük sıkıntı.

 

Bizler utanırdık. Utanmak iyi bir duygudur, çok gereklidir. İnsanı insan yapan en önemli duygulardan biridir. Bir bilgimiz yanlışsa ve onu düzelten bizi kaynak bilgiyle düzeltmişse hemen kendi bilgimizi de düzeltirdik. İddia etmek yerine okur, anlamaya çalışırdık.

 

İnsanlar şimdi çok cesur... AKP ile bu durum iyice ayyuka çıktı. Ortalıkta bilim, ahlak, etik vb kalmayınca ve cehalet kutsanınca cahil artık iyice cesaretlendi, kimsede utanma kalmadı.

Senelerdir şu forumda yazan ve ateist olduğu bilinen biri "ben" için yanılsama dedikten sonra "Cisim bedene yapışan ve ondan varlık bulan bir varlık" diyebiliyor ve birileri onun ardından düşünmeden gidebiliyor mesela. Cisim ne? Varlık ne? Bir bedende iki ayrı varlık mı var bu durumda? Ölünce o da ölüyor ama. Bu ikinci varlığa da "sanal" diyorlar bir de.

Sanal nedir, ne demektir, onu da bilmiyorlar. "Gerçekte var olmayan, gerçekte yeri bulunmayan, yalnızca zihinde tasarlanan" diye tanımlanır sanal. "Ben" zihinde tasarlanmaz ki. O zaten vardır, genetik toplamından doğal olarak edindiğin bir bilgidir (information veya data değil; knowledge daha yakın olur). Bu bilgiyi doğru işleyemeyen insandır örneğin şizofren. 

 

Duygular sanaldır, yanılsamadır yerine soyut kavramlardır deseler belki biraz anlaşılır ve tartışmaya değer bir ortam olur. Duygular soyut da değildir, direkt somuttur çünkü kavram bile değillerdir der, tartışırız; ama kendini "yok"layan, genlerinden gelen en temel bilgi olan "ben"e bile yanılsama veya sanal diyerek aslında kendi varlığını tıpkı dinlerdeki tanımlara dayanarak reddeden bir düşünce tartışılamaz da.

 

Biz ateistiz ve elbette dinleri, dinli veya dinsiz tanrıları çürütüyoruz. Yoklar çünkü. 

Ancak o gazla kendimizi de yoklamak noktasına gelmek ve o düşünceleri tutkuyla savunmak için beynin epeyce bir sakatlanmış olması lazım. Ve bu saçmalıkları iddia eden insanlara baktığımızda düşüncelerindeki açıkça bilim dışılığı, gerçeklerden kopmuşluğu, kısacası maddi zeminden tamamen kaymışlığı görürüz. İnsan bedenine cisim beden, ben'e de ona yapışıp varlık bulan varlık diyen kişinin rüyaya yatıp gelecek okuduğunu, determinizmin onu çağın Nostradamus'u yaptığına inandığını ve fal baktığını görürüz mesela.

Kişilik bütünlüğü yoktur, insanı tıpkı dinlerin yaptığı iki ayrı parçaya ayırır ve bu yarılmadan rahatsız olmaz. 

 

Akıl sağlığı çok önemlidir. Kimi akıl sağlığını yitirdiğinden, kimi de ateizmin din ve tanrıları yoklama motivasyonundan aldığı haz ve gazla daha özel ve aşmış insan olduğuna inanmak isteme dürtüsünden bu noktaya varıyor.

 

Tanrı yok, ama biz varız. Tanrı bizim yarattığımız soyut bir kavram, sığındığımız bir hayal. Biz bunu biliyor ve anlatıyoruz.

Duygularımızsa genetik, nörobiyolojik alt yapısını net olarak bildiğimiz gerçekler. Duygu ve duyarlıklardan ortaya çıkardığımız "ahlak" da öyle. 

Ben, duygular vs yanılsama dediğin anda tüm insanlık pratiğini, yarattığın medeniyeti, kendi varlığını yokluyorsun. İnsanın duyguları, doğada gördüğü baskı ve desteğe gösterdiği tepki, tek itici güçtür. Ve korku gibi en önemli duygular, en ilkel beyinde gerçekleşir. Daha bilinç oluşmadan, memeli bile değilken edindiğimiz duygulardan biridir.

Duygu deyince romantik safsatalardan bahsedildiğini, ego deyince narsizim anlatıldığını zannedenler elbette felsefe yapıp metafiziğe kayacak, elbette zırvalayacak.

Link to post
Sitelerde Paylaş
26 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

Bir bedende iki ayrı varlık mı var bu durumda? Ölünce o da ölüyor ama. Bu ikinci varlığa da "sanal" diyorlar bir de.

 

Evrende bana ego gösterebilir misin? Biz öldükten sonra bedenimiz toprak olacak. Doğaya karışacak yani. Egomuz nereye karışacak?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Düşünmek nöronların hareketleriyle mümkün oluyor. Bu fiziksel işle insan düşüncenin nöronların hareketinden bağımsız olarak var olduğunu nasıl hayal edebiliyor? Bilim bu sorunun cevabını hiçbir zaman veremeyecek.

 

Bilim hislerin fiziksel sebeplerle oluştuğunu söyler ama hissetmenin ne olduğunu hisseden bilir. Bilim hayvanların hislerinin fiziksel sebeplerini açıklayabilir ama bir hayvan gibi hissetmenin ne olduğunu söyleyemez. 

 

Görmek, duymak, tatmak, dokunmak, koklamak bilim bunların nasıl mümkün olduğunu açıklayabilir ama görmenin..., koklamanın ne olduğunu açıklayamaz.

 

Bilimin sınırları vardır. İsteyen bilimle yetinebilir, ben yetinmeyeceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...