Jump to content

binbir gece masallarından bir masal


Recommended Posts

TACIR  ILE  IFRITIN  ÖYKÜSÜ

 

Şehrazat söze başlayarak şunları anlatmış: Ey  bahtı  güzel  şahım,  vaktiyle  tacirler  içinde,  pek  çok  serveti ve  tüm  ülkelerde  ticari  ilişkileri  olan  bir  tacir  varmış. Bir  gün,  atına  atlayıp  işinin  gerektirdiği  bir  yere  gitmek  üzere yola  çıkmış.  Sıcak  pek  fazla  olduğundan,  bir  ağacın  altında  oturmuş; elini  azık  torbasına  sokarak  oradan  birkaç  lokmalık  yemek  ve  hur ma  çıkarmış;  hurmaları  yiyip  bitirince  çekirdeklerini  ileriye  fırlat mış;  ama  birdenbire  önünde  uzun  boylu  bir  ifrit  belirmiş  ve  kılıcını sıyırarak  tacire  yaklaşmış  ve  haykırmış;  "Ayağa  kalk,  çocuğumu  öl dürdüğün  gibi  ben  de  seni  öldüreceğim!"  demiş.  Tacir,  ona  "Ben  se nin  çocuğunu  nasıl  öldürebilirim?"  diye  sorunca*  ifrit,  "Hurmalarıyi yince  çekirdeklerini  fırlattın.  Çekirdekler  oğlumun  göğsüne  çarptı; onu yaraladı  ve  hemen  oracıkta  öldü"  demiş.  Bunun  üzerine  tacir  if rite,  "Bil  ki  ey  yüce  ifrit!  Ben  inanç  sahibi  bîr  insanım,  yalan  nedir bilmem  ve  de  çok  zenginimdir;  çocuklarım  ve  bîr  de  eşim  var.  Son ra,  evimde  bana  emanet  edilmiş  mallar  bulunuyor.  Bana  izin  ver, evime  gidip  bende  hakkı  olanların  hesaplarını  göreyim;  bunları  ta mamlayınca  yıl  sonunda  sana  geri  dönerim.  İşte  sana  işim  bitince  ge ri  döneceğimi  vaat  ve  yemin  ediyorum.  O  zaman  bana  istediğini  ya pabilirsin.  Allah  bu  söylediklerimin  tanığıdır"  demiş.  Ecinni  ona  gü venmiş  ve  tacirin  ayrılmasına  izin  vermiş. Tacir  ülkesine  geri  dönmüş;  tüm  bağlantılarından  kurtulmuş, herkese  hak  ettiğini  vermiş,  sonra  da  karısına  ve  çocuklarına  başına gelenleri  anlatmış;  ana-babası,  karısı  ve  çocukları  hepsi  birden  ağla maya başlamışlar.  Sonra  da  tacir  vasiyetnamesini  hazırlamış;  o  yılın sonuna  kadar  yakınlarıyla  birlikte  yaşamış;  bu  sürenin  sonunda  yola çıkmaya karar vermiş.

 

 Kefenini  koltuğunun  altına  sıkıştırarak  ya kınlarına,  komşularına  veda  etmiş,  burnunun  dikine  yola  koyul muş.  O  zaman  yakınları  ona  ağlayıp  çırpınmış,  matem  haykırışları koparmışlar. Tacire  gelince,  yoluna  devam  etmiş;  ve  söz  konusu  olan  bahçe ye  girmiş;  o  gün  yeni  yılın  ilk  günüymüş;  oturup  kötü  bahtına  ağlar ken,  yanında  boynu  zincirli  bir  ceylan  sürükleyerek  bir  şeyh  çıkagelmiş;  taciri  selamlamış  ve  ona  mutlu  bir  yaşam  diledikten  sonra, "Ecinnilerin  barındığı  bu  yerde  tek  başına  oturmanın  sebebi  ne dir?"  diye  sormuş.  Bunun  üzerine  tacir  ifritle  olan  serüvenini  ve  bu rada  oturmasının  nedenini  ona  anlatmış.  Ceylanın  sahibi  şeyh,  bu na  çok  şaşırmış  ve  "Vallahi!  Senin  inancın  büyük  bir  inançmış.  Öy kün  de  öylesine  olağanüstü  ki,  iğneyle  gözün  iç  köşesine  yazılsa,  dü şünceye  saygı  duyanlar  için  üzerinde  durulmaya  değer  bir  konu olurdu!"  demiş.  Sonra  onun  yanına  oturup  "Vallahi,  ey  kardeşim,  if ritle  serüveninin  sonunu  görmedikçe  yanından  ayrılmayacağım"  de miş;  ve  gerçekten  oturup  onunla  konuşmaya  başlamış;  ve  onu,  de rin  bir  üzüntüye  ve  fırtınalı  düşüncelere  kapılarak  korku  ve  dehşet ten  bayılacak  gibi  görmüş. Ceylanın  sahibi  onunla  oturup  dururken,  birdenbire  siyah renkli  iki  tazıyla  ikinci  bir  şeyh  çıkagelmiş;  yaklaşıp  ikisini  de  selam lamış  ve  onlara,  ecinni  uğrağı  olan  bu  yerde  ne  yaptıklarım  sormuş. Bunun üzerine  ona  öyküyü  baştan sona  anlatmışlar- Ancak  o  da yan larına  henüz  oturmuşken  yedeğinde  doru  renkte  bir  katır  bulunan üçüncü  bir  şeyh  onlara  doğru  gelmiş.  Selam  verip  bu  yerde  oturma larının  nedenini  sormuş.  Onlar  da  başından  sonuna  kadar  öyküyü anlatmışlar.  Ama  anlatılanı  burada  tekrarlamanın  hiç yaran  yok. Tam  o  sırada  bir  toz  çevrintisi  yükselmiş  ve  çayırın  ortasına doğru  şiddetli  bir  fırtına  esmiş.  Sonra,  toz  dağılmış  ve  elinde  iyice  bi lenmiş  bir  kılıçla  söz  konusu  olan  ecinni  ortaya  çıkmış.  Gözleri  kıvıl cım  saçarak  onlara  yaklaşmış  ve  aralarından  taciri  çekip  alarak  ona  

 

"Gel"  demiş;  "Gel  ki,  sen  benim  yaşantımım  soluğu,  yüreğimin  ateşi çocuğumu  nasıl  öldürdüysen,  ben  de  seni  öylesine  öldüreyim!' Bunun  üzerine  tacir  ağlayıp  yakınmaya  başlamış;  üç  şeyh  de  onunla birlikte  ağlayıp  inlemeye  ve  hıçkırmaya  başlamışlar., Ceylanın  sahibi  ilk  şeyh,  sonunda  yüreklenerek  ecinninin  elleri ne  sarılmış;  "Ey  ecinni,  ey  ecinni  padişahlarının  başı  ve  başlarının tacı!  Sana  bu  ceylanla  olan  serüvenimi  anlatır  ve  sen  bundan  etkile nirsen,  karşılığında,  beni  bu  tacirin  kanının  üçte  birini  bağışlayarak ödüllendirir  misin?"  diye  sormuş.  Ecinni,  "Evet,  hiç  kuşkun  olma sın,  sayın  şeyh!  Bana  öyküyü  anlatır,  ben  de  onu  olağanüstü  bulursam,  tacirin  kanının  üçte  birini  bağışlarım"  demiş.

 

BIRINCI  ŞEYHIN  OYKUSU

 

Birinci  şeyh  şunları  anlatmış: Bil  ki  ey  yüce  ifrit,  şu  gördüğün  ceylan,  benim  amcanım  kızıydı ;  ve  benim  etim,  kanım  gibiydi.  Onunla  daha  pek  gençken  evlen dim  ve  birlikte  otuz  yıl  yaşadık.  Allah  ondan  çocuk  sahibi  olmamı  is temedi.  Bunun  üzerine  bir  cariye  edindim.  Allah'ın  lütfuyla  bana  do lunay  kadar  güzel  bir  oğlan  çocuğu  doğurdu;  hoş  gözleri,  birleşik kaşları  ve  kusursuz  bîr  yapısı  vardı.  Yavaş  yavaş  on  beş  yaşında  bir delikanlı  oluncaya  kadar  büyüdü.  O  sırada  önemli  bir  iş  için  uzak bir  kente  gitmek  zorunda  kaldım. Amcamın  kızı,  şurada  gördüğünüz  ceylan,  çocukluğundan  beri büyücülüğe  ve  sihir  sanatına  kendini  kaptırmış  imiş;  sihirbazlık  bilgisiyle,  oğlumu  buzağıya,  annesi  olan  cariyeyi  de  ineğe  dönüştür müş;  sonra  da  bunları  çobanımızın  bakımına  terk  etmiş. Ben,  uzun  bir  süre  geçtikten  sonra  geziden  döndüm.  Oğlum dan ve  annesinden  haber  sordum;  amcamın  kızı  bana,  "Cariye  öldü; oğlun  kaçtı;  nereye  gittiğini  bilmiyorum"  dedi. 

 

Bütün  bir  yılı,  yüreğimin  acısıyla,  gözüm  yaşlı  geçirdim. O yılın  kurban  bayramı  gelince,  çobandan,  bana  semiz  bir  inek ayırmasını  söyledim;  bana  iyice  semiz  bir  inek  getirdi  -ama  bu,  şu ceylanın  büyülediği  cariyemdi- yenlerimi  kıvırdım,  giysimin  etekle rini  topladım  ve  bıçak  elde,  ineği  kurban  etmeye  hazırlandım.  Bir denbire  bu  inek  inlemeye  ve  alabildiğine  gözyaşları  dökmeye  başla dı.  Bunu  görünce  duraksadım;  onu  kurban  etmesini  çobandan  istedim

 

Tacir  buzağının  ağladığını  görünce,  yüreği  acımayla  dolmuş  ve  çobana,  "Bu  buzağıyı  sürüye  kat!"  demiş. Ecinni  bu  garip  öyküye  çok  şaşırmış;  sonra  ceylanın  sahibi şeyh,  sözünü  sürdürmüş: Ey  ecinni  şahların  efendisi!  Bütün  bunlar  olup  biterken  amcamın  kızı,  orada  durup  bakıyor:  ve  "Bu  buzağı  kurban  edilmeliydi; çünkü  tam  yağlanmış!"  diyordu.  Ama  ben,  acıdığımdan  ötürü,  karar veremiyordum;  çobana  onu  götürmesini  söyledim;  o  da  buzağıyı alıp  gitti. İkinci  gün,  otururken,  çoban  yanıma  geldi  ve  bana,  "Efendim, size  sevineceğiniz  bir  şey  söyleyeceğim;  ama  ödülümü  isterim"  dedi. Ona,  "Kuşkun  olmasın!"  diye  yanıt  verdim.  Çoban,  'Ey  ünlü  tacir" diye  sözünü  sürdürdü;  "Benim  büyücü  olan  bir  kızım  var.  Büyü  yap mayı  yanımızda  yaşayan  yaşlı  bir  kadından  öğrendi.  Dün  bana  verdi ğiniz  buzağıyla  birlikte  kızımın  yanına  gittim.  Kızım,  onu  görür  gör mez,  başım  tül  yazmayla  örttü  ve  gülmeye  ve  sonra  da  ağlamaya  başladı;  ve  de  bana,  'Baba,  benim  değerim  senin  gözünde  bu  denli  dü şük  mü  ki,  benim  yanıma  yabancı  erkeklerin  girmesine  izin  veriyor sun?'  dedi,  Ona  "Hani  nerede  bu  yabancılar?'  dedim;  'Sonra  neden ilkin  güldün,  sonra  da  ağladın?'  diye  sordum.  Bana,  'Yanındaki  bu buzağı,  efendimiz  tacirin  oğludur;  ama  büyülenmiş.  Onu  öz  anası  ile birlikte  böyle  büyüleyen  de  üvey  anasıdır.  Kendisini  buzağı  kılığında  görünce  dayanamayıp  güldüm;  ve  de  ağlıyorsam,  nedeni  buzağı nın  annesinin,  babası  tarafından  kurban  edilmesindendir'  dedi.  Kı zımın  bu  sözlerini  duyunca  çok  şaşırdım.  Sonra  size  haber  getirmek için  sabahın  gelişini  sabırsızlıkla  bekledim." Şeyh,  sözünü  Ey  kudretli  ecinni,  diye  sürdürmüş.  Çobanın  bu sözlerini  duyunca,  onun  ile  birlikte  acele  evden  çıktım;  şarap  içme den  sarhoş  olmuş  gibiydim;  çocuğumu  görmek  düşüncesi,  mutlulu ğu  ve  neşesi  o  denli  yoğundu!  Çobanın  evine  ulaşınca,  genç  kız  bana "Hoş  geldin!"  dedi  ve  elimi  öptü;  sonra  buzağı  yanıma  geldi  ve  ayak larımın  önünde  yuvarlandı.  Çobanın  kızına,  "Bu  buzağı  hakkında anlattıkların  doğru  mu?"  diye  sordum.  Kız  da:  "Evet,  kuşkusuz  efen dim,  bu  senin  oğlun,  yüreğinin  alevidir"  dedi.  Ona,  "Ey  nazik  ve  yar dımsever  genç  kız"  dedim;  "Oğlumu  kurtarırsan,  sana  babanın  eli nin  altındaki  tüm  mal  ve  hayvanları  veririm!"  Bu  sözlerime  güldü  ve bana:  "Efendim  bu  vereceklerini  ancak  iki  koşulla  kabul  edebilirim" dedi:  "İlki  oğlunla  evlenirsem;  ve  ikincisi  de  istediğimi  büyüleyip hapsetmeme  izin  verirsen:  Yoksa  karının  hayınlıklarına  karşı  koymanın sonucunu alamam!" Çobanın  kızının  sözlerini  duyunca,  ey  kudretli  ecinni,  ona "Olur!"  dedim;  "Ve  dediğim  gibi  babanın  elinin  altında  bulunan  zen ginlikler  de  senin  olacak!  Amcamın  kızına  gelince,  onun  yaşamını  istediğin  gibi  ele  alabilirsin!"  dedim. Bu  sözlerimi  duyunca  kız  eline  bir  bakır  leğen  aldı;  onu  suyla doldurdu  ve  su  üstüne  büyülü  sözcükler  okudu.  Sonra  bunu,  "Eğer Allah  seni  buzağı  yarattıysa  eşkalini  değiştirmeden  buzağı  olarak kal!  Ama  büyülenmişsen,  Yüce  Tanrı'nın  izniyle  ilk  yaratıldığın  hale  dön!"  diyerek  buzağının  yüzüne  serpti. Bunu  söyler  söylemez,  buzağı  kıpırdamaya  ve  silkinmeye  başla dı  ve  yeniden  insan  kılığına  döndü.  Ona,  "Allah'a  şükürler  olsun!" dedim;  "Söyle  bana  amcamın  kızı  sana  ve  anana  ne  yaptı?"  Ve  o  da bana  başlarına  ne  geldiyse  hepsini  anlattı.  Bunun  üzerine,  "Oğlum" dedim;  "Bahta  hükmeden  Allah,  senin  kurtulman  ve  hakkını  elde etmen  için  birini  görevlendirmiş." Bundan  sonra,  ey  iyi  yürekli  ecinni,  oğlumu  çobanın  kızıyla  ev lendirdim;  o  da  büyücülük  bilgisiyle  amcamın  kızım  büyüledi;  onu şurada  gördüğünüz  ceylan  kılığına  soktu;  ve  ben  buralardan  geçer ken  şu  taciri  gördüm;  ne  yaptığım  sordum;  ondan  başına  geleni  öğrendim.  Başına  daha  neler  gelebileceğini  merak  ederek  birlikte  bek ledim;  benim  öyküm  bu  kadar,  demiş. Bunu  duyan  ecinni,  "Bu  öykü  yeterince  şaşırtıcı,  İstenen  kanın üçte  birini  bağışladım"  diyerek  haykırmış,

 

 

İKİNCİ  ŞEYHİN  ÖYKÜSÜ

 

Bil  ki,  ey  ecinni,  şahların  efendisi,  bu  iki  köpek  benim  kardeşle rimde  Babamız  ölünce,  bize  miras  olarak  üç  bin  dinar  bıraktı.  Ben, hisseme  düşenle,  alışverişe  koyulduğum  bir  dükkân  açtım.  Kardeş lerimden  biri  ticaret  yapmak  üzere  geziye  çıktı;  kervanlara  katıla rak  bir  sene  kadar  bizden  uzakta  kaldı.  Döndüğü  zaman  elinde  avcunda  hiçbir  şey  kalmamıştı.  Ona  dedim  ki,  "Kardeşim,  benbu  gezi ye  çıkmamanı  salık  vermiştim  sana."  Ağlamaya  başladı  ve:  "Karde şim"  dedi;  "Kudretli  ve  yüce  olan  Tanrı,  bunun  böyle  olmasını  iste di.  Artık  sözlerin  bana  hiçbir  yararı  yok;  çünkü  hiçbir  varlığım  kal madı."  Bunun  üzerine  onu  dükkâna  götürdüm;  sonra  da  hamama gittik;  onu  en  iyi  cinsten  bir  esvapla  donattım.  Sonra  da  oturup  bir likte  yemek  yedik.  Ona,  "Kardeşim,  sana  kazancımın  geçen  yıldan bu  yıla  hesabım  çıkarayım  ve  sermayeye  dokunmaksızm,  bu  kazan cı  seninle  paylaşalım!"  dedim.  Hesaplanınca  o  yıl  bin  dinar  kâr  sağladığımı  gördüm.  Kudretli  ve  Yüce  Tanrı'ya  hamdettim;  en  yoğun  ne şeyle  keyiflendim.  Sonra  kazancı  iki  eşit  parçaya  bölerek  kardeşimle  paylaştım. Ama,  kardeşlerim,  yeniden  ayrılmayı  kararlaştırdılar;  benim de  onlarla  birlikte  gitmemi  istiyorlardı.  Ancak  ben  bunu  asla  kabul etmedim  ve  onlara,  "Geziye  çıkmakla  sanki  ne  kazandınız  da,  beni size  öykünmeye  zorluyorsunuz"  deyince  bana  sitem  ettiler;  ancak  so nuç  alamadılar;  çünkü  onlara  uymadım.  Böylece,  her  birimiz  kendi dükkânlarımızda  bütün  bir yıl  alışverişle  uğraştık.  "Fakat  onlar  yeni den  bana  gezi  önerisinde  bulundular;  ben  yine  onlara  uymadım.  Bu böyle  tam  altı  yıl  sürdü.  Sonunda  kentten  ayrılmak  bakımından  on lara  uymak  durumunda kaldım  ve  onlara,  "Kardeşlerim  elimizde  ka lan  parayı  sayalım!"  dedim;  saydık  ve  tüm  paramızın  altı  bin  dinar olduğunu  gördük.  Bunun  üzerine  kendilerine,  "Bunun  yarısını  top rağa  gömelim!  Başımıza  bir  felaket  gelirse,  kullanabilmek  için,., Her  birimiz  ticaret  yapmak  üzere  biner  dinar  alalım!"  dedim;  "Allah görüşünü  bağışlasın!"  dediler.  Bunun  üzerine  parayı  aldım;  iki  eşit parçaya  böldüm.  Üç  bin  dinarı  gömdüm;  geri  kalan  üç  bin  dinarı  ara mızda  eşit  olarak  dağıttım:  her  birimize  biner  dinar  düşecek  şekil de...  Sonra  her  birimiz  çeşitli  mallar  satın  alarak  bir  gemi  kiralayıp tüm  mallarımızı  içine  taşıttık  ve  yola  koyulduk. Yolculuk  tam  bir  ay  sürdü;  bu  sürenin  sonunda  bir  kente  ulaşıp burada  mallarımızı  sattık.  Her  bir  dinara  karşılık  on  dinar  kâr  sağla dık.  Sonra  bu  kentten  ayrıldık, Denizin  kıyısına  ulaştığımızda,  orada  eski  ve  yıpranmış  giysiler içinde  bir  kadın  gördük.  Kadın  benim  yanıma  yaklaştı  elimi  Öperek, "Efendim,  yardım  edip  beni  kurtarır  mısınız?  Ben  size  elbet  bunun karşılığım  öderim"  dedi.  "Kuşkusuz  yardım  edip  seni  kurtarırım. Ama  karşılığım  ödemek  zorunda  olduğunu  düşünme!"  dedim.  Ba na,  "Öyleyse  benimle  evlenin!  Beni  kendi  ülkenize  götürün!  Size tüm  varlığımı  adayayım!  Bunu  benden  esirgemeyin!  Ben  minnettarlığın  ve  iyiliğin  ne  olduğunu  bilenlerdenim.  Benim  fakir  görünüşüm den  de  utanmayın!"  dedi.  Bu  sözleri  duyunca,  ona  taa  içimden  bir acıma  duydum;  zira  kudretli  ve  Yüce  Tanrı'nın  iradesine  karşı  dur mak  mümkün  değildir.  Onu  yanıma  aldım;  zengin  elbiseler  giydir dim  ve  gemide  altına  şahane  halılar  serdim.  Ona  tam  ve  yürekten; ve  de  incelikli  bir  karşılamada  bulunmamdan  sonra  yola  koyulduk, Yüreğim  onu  büyük  bir  aşkla  sevdi;  ve  o  andan  itibaren  gece  ve gündüz  hiç  yammdan  ayırmadım;  kardeşlerimin  arasında,  sadece ben,  onunla  ilgileniyordum.  Bu  yüzden  kardeşlerim  beni  kıskandı lar;  benim  zenginliğime  ve  mallarımın üstün  niteliğine  de  imreniyor lardı;  bende  olan  her  şeye  aç  gözlülükle  bakıyorlar;  benim  ölümü mü ve  paramı  ele  geçirmeyi  düşünüyorlardı:  Çünkü,  Şeytan  davra nışlarını,  onlara  en  güzel  renkler  içinde  gösteriyordu. Bir  gün  karımın  yanında  uyurken,  bize  yaklaşıp  ikimizi  de  ala rak  denize  attılar;  karım  suda  uyandı;  bir  çırpıda  değişip  ifriteye  dö nüştü.  Beni  omzuna  aldı  ve  bîr  adaya  götürüp  bıraktı.  Sonra  bütün gece  gözden  kayboldu;  sabahleyin  dönüp  bana,  "Beni  tammadm  mı? Senin  karınım,  ben.  Yüce  Tanrı'nın  izniyle  seni  ölümden  kurtarıp buraya  getirdim.  Çünkü,  bil  ki  ben  bir  ecinniyeyim.  Gördüğüm  an dan  beri  gönlüm  sevdi;  sadece  Allah  böyle  istediği  için;  ve  ben  Al lah'a  ve  koruyup  kutsadığı  Peygamberine  inanırım.  Fukara  kılığın da  senin  yanına  geldiğim  halde,  yine  de  benimle  evlenmek  istedin. O zaman,  ben  de  karşılık  olarak,  seni  sudan  çıkarıp  ölümden  kurtar dım.  Kardeşlerine  gelince,  onlara  çok  kızdım;  kuşkusuz  onları  öldürmem gerek!"  dedi. Bu  sözleri  duyunca,  çok  şaşırdım;  yaptığına  teşekkür  ettim;  ve ona  "Kardeşlerimin  yok  edilmesine  gelince,  gerçekten  buna  gerek yok!"  dedim.  Sonra  ona,  başından  sonuna  kadar,  kardeşlerimle  ara mızda  olup  bitenleri  anlattım.  Sözlerimi  duyunca,  bana  'Ben  bu  gece  onların  yanına  uçacağım  ve  gemilerini  batıracağım.  Ölüp  gitsin ler!"  dedi.  Ona,  "Allah  aşkına,  sakın  bunu  yapma!  Zira  atasözü,  'Ey layık  olmayan  kimseye  yardım  eden!  Bil  ki,  suçlu,  işlediği  suçuyla zaten  yeterince  cezalandırılmıştır'  der.  Sonra,  ne  de  olsa  onlar  be nim  kardeşlerimdir"  dedim.  Bana,  "Mutlaka  onlan  öldürmem  ge rek!"  dedi.  Boşuna  hoşgörüsüne  sığındım.  Sonra  beni  omuzlarına  al dı,  uçtu  ve  evimin  taraçasına  bıraktı. Evimin kapısını açtım;  üç  bin  dinarı  sakladıkları  yerden  çıkardım  ve  gerekli  iş  ve  adet  hükmündeki  hatır  ziyaretlerini  yaptıktan sonra  dükkânımı  açtım;  yeniden  mal  satın  aldım. Akşam  olunca  dükkânımı  kapadım;  eve  dönünce  bir  köşeye bağlanmış  bu  iki  köpeği  gördüm.  Beni  görünce,  ayağa  kalkıp  ağla maya,  giysilerime  sürtünmeye  başladılar;  o  anda  karım  koşarak  gel di  ve,  "Bunlar  senin  kardeşlerin!"  dedi.  Ona,  "Ama  kim  bunları  bu hale  sokmuş?"  diye  sordum,  "Ben!  Büyü  alanında  benden  daha  bilgi li  olan  kızkardeşime  rica  ettim;  o  da  bunları  on  sene  geçmeden  kur tulmamak  üzere,  bu  hale  soktu"  dedi. "İşte  ey  kudretli  ecinni,  bundan  dolayı  buraya  geldim;  artık  on sene  dolduğu  için  baldızımı  bulup  onlan  kurtarmasım  dileyeceğim. Buraya  ulaştığımda  şu  iyi  yürekli  genci  gördüm;  serüvenini  öğren dim;  onunla  aranızda  olup  biteceği  görmeden  de  bir  yere  gitmek  is temedim.  Benim  Öyküm  de böyle!"  deyip  sözünü  bitirmiş. Ecinni,  "Bu  gerçekten  şaşırtıcı  bir  öykü;  cinayeti  karşılayacak cezanın  üçte  birini  daha  affediyorum"  demiş. Bunu  izleyerek  katırın  sahibi  olan  üçüncü  şeyh  öne  çıkmış  ve ecinniye,  "Ben  sana  bu  ikisininkinden  de  harika  bir  öykü  anlataca ğım"  demiş;  "Sen  de  bana,  karşılığında,  cinayetin  geri  kalan  kan  be delini  bağışlayacaksın!"  Ecinni,  Teki,  öyle  olsun!"  diye  yanıt  vermiş. Ve  üçüncü  şeyh  anlatmaya  başlamış: 

 

Ey  Sultan,  ey  ecinniler  başı!  Bu  katır  benim  karımdı.  Bir  za manlar  yolculuğa  çıkmış,  ondan  tam  bir  yıl  uzakta  kalmıştım;  işleri mi  bitirince  bir  gece,  ansızın  onun  yanına  döndüm  ve  onu  yatağın  ha lı  örtüsü  üzerinde  bir  zenci  köle  ile  yatarken  buldum;  orada  ikisi  ko nuşuyor,  kırıtıyor,  gülüyor,  öpüşüyor  ve  şakalaşarak  birbirini  azdırı yorlardı.  Beni  görür  görmez,  karım  hemen  ayağa  kalkıp  bir  testi suyla  üzerime  saldırdı;  bu  testiye  bazı  sözcükler  mırıldandı  ve  suyu üzerime  serpti;  bana  da,  "Kendine  özgü  kılıktan  çık,  köpek  kılığına gir!"  dedi.  Ben  hemencecik  bir  köpek  oldum;  beni  evden  kovdu;  çık tım,  uzun  süre  sokaklarda  süründükten  sonra  bir  kasap  dükkânına ulaştım.  Dükkâna  yaklaşıp  oradaki  kemik  parçalarını  yemeye  başla dım.  Dükkân  sahibi  beni  fark  etti  ve  alıp  evine  götürdü. Kasabın  kızı  beni  görünce,  hemencecik  yüzünü  örttü  ve  babası na,  "Böyle  mi  yapılır?  Birlikte  bir  erkek  getiriyor  ve  eve  sokuyor sun!"  dedi.  Babası,  "Hani  nerede  bu  erkek?"  diye  sorunca;  "Bu  kö pek  bir  insanoğludur.  Onu  bir  kadın  büyülemiş.  Ben  onu  kurtarma gücüne  sahibim"  diye  yanıt  verdi.  Bu  sözleri  duyunca,  babası,  "Öy leyse  Allah  aşkına  onu  kurtar  kızım!"  dedi.  Kız  eline  bir  testi  su  al dı;  üzerine  birkaç  sözcük  mırıldandıktan  sonra  birkaç  damlasını  üs tüme  serpti;  ve  "Bu  kılıktan  çık,  ilk  haline  dön!"  dedi.  Hemen  eski halime  döndüm;  ve  genç  kızın  elini  öptüm;  ona,  "Şimdi  senden,  beni büyüleyen  karımı  büyülemeni  diliyorum"  dedim.  Bunun  üzerine  ba na  bir  miktar  su  verdi  ve  "Karını  uyur  vaziyette  bulursan,  onu  bu suyla  ıslat!  İstediğin  kılığa  girecektir"  dedi.  Gerçekten,  onu  uyur ken  buldum  ve  üzerine  su  serperken,  "Bu  kılıktan  çık,  katır  şekline gir!"  dedim.  Hemen  o  an  katıra  dönüştü. Ecinni  katıra  dönerek,  "Doğru  mu  bu  anlattıkları?"  diye  sor muş.  Katır,  başım  öne  doğru  sallayıp,  hal  diliyle,  "Ah  evet!  Ah  evet! Çok  doğru!"  demek  istemiş,

üçüncü  şeyh  üçünün  en  şaşırtı cı  olan  öyküsünü  anlatınca  ecinni  çok  şaşırmış  ve  de  zevkten  ve  he yecandan  titreyerek,  "Cinayetin  bedelinin  geri  kalanını  da  bağışla dım,  taciri  bırakıyorum"  demiş. 

Bunun  üzerine  tacir  mutluluktan  uçarcasına  şeyhlerin  önüne gelmiş;  onlara teşekkürler  etmiş;  onlar  da  kendilerince  onun  ölüm den  kurtulmasını  kutlamışlar;  ve  sonra  her  biri  ülkelerine  gitmiş ler. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...