Jump to content

ATEİSTLERİN "CEVAP VERİLEMEZ" DEDİKLERİ SORULARIN CEVAPLARI


Recommended Posts

On 14.04.2018 at 10:43, TheRationalAtheist yazdı:

 

 Bunun tam tersini gösterecek hiçbir veri yok.

 

 Çünkü çözümü biz getireceğiz. Allah değil.

 

 Anlayamadım. Şimdi, Homo Sapiens'e yardım edip etmedikleri Kur'an'ın neden umrunda? Her türlü cehenneme gidecekler, değil mi?

Kimin sorusuna cevaben yazdığımı sorusuyla birlikte okursan daha anlaşılır olur!

Balık balıktan, maymun maymundan, insan insandan doğar,

sende yeni homo sapiensin yeni sürümünü mü bekliyorsun yoksa? evrim teorisi ha!

 

Net bilgi; ÖLÜM, GERÇEK, YAKIN VE ANİ....

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 1,2k
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

1 hour ago, Tuğba said:

Kimin sorusuna cevaben yazdığımı sorusuyla birlikte okursan daha anlaşılır olur!

Balık balıktan, maymun maymundan, insan insandan doğar,

sende yeni homo sapiensin yeni sürümünü mü bekliyorsun yoksa? evrim teorisi ha!

 

Net bilgi; ÖLÜM, GERÇEK, YAKIN VE ANİ....

 

 

Kesinlikle çok doğru bir bilgi: ÖLÜM, GERÇEK, YAKIN VE ANİ.... Ama bundan ötesi sadece yalan dolan.

 

Balık balıktan falan mevzusu da o kadar basit değil maalesef. Balıktan doğan balık, önceki balığın asla aynısı olmayacaktır. Eğer o değişikliği senelerce biriktirirsen, bakarsın, balığın 3 milyar nesilden torunu insan olmuş gitmiş. 

 

Babana bak, anana bak, sen ve onlar hiç bir fark olmayacak şekilde aynı mısınız?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 saat önce, anibal yazdı:

 

 

Kesinlikle çok doğru bir bilgi: ÖLÜM, GERÇEK, YAKIN VE ANİ.... Ama bundan ötesi sadece yalan dolan.

 

Balık balıktan falan mevzusu da o kadar basit değil maalesef. Balıktan doğan balık, önceki balığın asla aynısı olmayacaktır. Eğer o değişikliği senelerce biriktirirsen, bakarsın, balığın 3 milyar nesilden torunu insan olmuş gitmiş. 

 

Babana bak, anana bak, sen ve onlar hiç bir fark olmayacak şekilde aynı mısınız?

 

500 ile 1.000 ARASI HÜCRE YUMURTAYA YAKLAŞABİLİYOR

Anne bedenine giren milyonlarca hücrenin, yine milyonlarcası yollarda telef olmuş, insanın mayasının yarısını taşıyan 500 ile 1.000 kadar hücre, yumurtaya yaklaşabilmiştir.

Bu hücreler, yumurtanın etrafında dört dönerek, getirdikleri genetik materyali bırakmak için çaba sarf ederler. Ancak yumurtaya ulaşmak da onun içine girebilmek için yeterli değildir.

1000 YUMURTADAN 1’İNE KAPI AÇILIR

Hedefe varan 500-1.000 hücrenin sadece birisine kapı açılır. Câlib-i dikkat olan bu hâdise, bir hikmete mebnî olarak gerçekleşir.

Yumurta hücresi, şuurlu bir şekilde kendine yaklaşan hücreleri taramaya başlar. Kapısı önünde bekleşen hücreler için kimyevî bir madde salgılar. Şayet bu salgı ile erkek üreme hücresinden salgılanan kimyevî madde birbiriyle uyum sağlarsa, hücre yumurtanın yüzeyine tutunabilir.

BİR NEVî KİMLİK KONTROLÜ

Yani bir nevî kimlik kontrolü yapılmaktadır. Yumurtayı koruyan zar; onun sadece insan kromozomu taşıyan bir hücreyle birleşmesine izin verir. Laboratuvar ortamında yumurta hücresinin zarı kaldırılarak yapılan deneylerde, hücrenin seçiciliğinin kaybolduğu ve içeriye birden fazla hücrenin girdiği görülmüştür.

Yani bu zar, aynı zamanda tek bir hücre için geçirgen olma özelliği taşır. Zira hücre geçişi tamamlanınca zar kendini saniyeler içinde yenileyerek kapıdaki diğer hücrelere yabancılaşır. Bu yeni formül ise, hücreler için bir sırdır; artık onu çözemezler ve onlar görevlerini yapmanın rahatlığıyla telef olmaya doğru giderler.

KENDİNDEN BİLE HABERSİZ HÜCRELER

Kendinden bile habersiz bu hücre, taşıdığı genetik maddenin öneminden nasıl haberdar olmuştur ki onu böylesine ciddi bir korumaya almıştır? Gözle görülemeyen bir hücrenin zarı, özel mikroskoplarla ancak görülebilen ve ilk defa karşılaştığı başka bir hücrenin kimyasını, içinde ne taşıdığını, ne vakit ve nasıl çözmüştür ki ona göre kabul veya red cevabı verecektir? Üstelik bunu yine kimyevî bir formülle gerçekleştirecektir?

İçeriye aldığı emanetten sonra da insanın inşâsına başlayacağını ve bunun için başka geçiş yapılmaması gerektiğini, sadece bir tek hücre seçmesi gerektiğini kimden öğrenmiştir? Bununla alakalı olarak kendini yenilemeyi ne zaman akıl etmiştir? Bu yeniliğin formülünü nereden almıştır? Hangi fakültede bu tahsilleri yapmıştır?!

KİMYAGERLERE PARMAK ISIRTACAK CİNSTEN

Bu işlemler, milimetreden bile küçük bir hücrenin içinde son derece donanımlı bir kimya fabrikasının olmasını gerektirecek ve kimyagerlere parmak ısırtacak cinstendir. Akıl sahipleri için “seyr-i bedâyî: Allâh’ın kudret tecellîlerini seyretmek” olan kâinattaki ibret tablolarının trilyonlarcasından sadece biri…

Hakikat hep var; lâkin görebilene…

Köre ise medeniyetin merkezi olan Bağdat’a girip de orada sadece kavun-karpuz kabuklarına üşüşen dört ayaklı varlıklar gibi davranmak düşmekte… Ancak baş gözü değil, gönül gözü kapalı olanlar içindir bu… Ayrıca bu mahlûklar, Rabbine itaat dairesinden çıkmadan vazifelerini yerine getirmekteler. Gaflete ve isyana düşen insanoğlu ise, âyet-i kerîmede buyrulduğu gibi bu varlıklardan da aşağı seviyededir:

“Andolsun, Biz, cin ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla gerçeği anlamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdırlar. İşte asıl gâfiller onlardır.” (el-A’râf, 179)

“MAYMUNDAN GELDİK” TEZİ GERÇEKLE BAĞDAŞMAZ

Yumurta hücresinin sadece kendi cinsine âit olan bir hücreyle birleşmeye uygun şekilde halk edilmesi,türlerin korunması için alınmış mükemmel bir tedbirdir. Buradan türlerin ayrı ayrı yaratıldığını da anlamaktayız. Yani insan, insan soyundan gelmiştir. Onun başka bir canlıdan geldiğini söylemek, ilmî gerçeklerle aslâ bağdaşmaz. Hâl böyleyken kendine “bilim adamı” diyenlerin maymundan veya tek hücreli bir canlıdan türediklerini iddiaya kalkışmaları abesle iştigaldir.

BEN BABANIN SÜLALESİNE KARIŞMAM 

Halk arasında bu hakikate atfen bir fıkra anlatılır:

Derste öğretmen öğrencilerine verdiği ödevde; “İnsan nesli nereden geliyor, araştırın.” der. Eve gelen çocuk, koşa koşa, mürekkep yalamış ve her fırsatta kendini bilgili göstermeye çalışan babasına gider ve sorar:

Baba, biz nereden gelmişiz?” Bilge Baba (!) hemen cevaplar:

“-Maymundan tabiî ki.”

Çocuğun vicdanı bunu bir türlü kabul edemez.

“-Bir de anneme sorayım.” der. Annesi ise:

“-Onu bilemeyecek ne var evladım; biz Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havvâ’nın çocuklarıyız.”

Çocuk hayretle:

“-Ama anne, baksana babam maymundan geldik, diyor!” der.

Anne nükteli ve hikmetli cevabı yapıştırır:

“-Yavrucuğum, ben babanın sülâlesine karışmam.”

(İlkokul sıralarından beri okuduğumuz, atalarımızın maymun olma hikâyesi, bu fıkradan daha komiktir!..)

VİZEYİ ALAN HÜCREYE KAPI KOLAY AÇILMAZ

Yola çıkan 250-300 milyonluk ordunun, ancak 500-1.000 neferi sâlimen yumurtanın yanına kadar varır ve yumurta, sadece kendi türüne ait bir hücreye giriş izni verir.

Ancak vizeyi alan hücreye de kapı öyle kolay açılmaz. Yumurta içindeki genetik madde, son derece sağlam bir zırh tabakasıyla korunmaya alınmıştır. İki genetik maddenin birleşmesi için bu yapının ortadan kaldırılması gerekir.

Üreme hücreleri, zorlukları aşarak hedefe vardıklarında karşılarına çelik duvar gibi bir yapı çıkacağını bilmektedirler ve bunun hangi metotlarla aşılacağını öğrenmeden yola çıkmazlar. Tedbir almadan yola çıkmış olsalardı, daha işin başında hepsi ölürdü; hiçbir zaman da insanın yaratılışı için gereken başlangıç yapılamazdı.

GENETİK MATERYALLER PAKETLENEREK YERLEŞTİRİLİYOR

Yumurta hücresinden çok uzaklarda, baba bedenindeki özel fabrikanın içinde, bu çelik zırhlı duvarın kimyevî formülü çözümlenmiş ve bu duvarı ortadan kaldıracak silahlar îmal edilerek hücrelerin baş kısmına, genetik materyalin hemen önüne, özel bir zarın içine paketlenerek yerleştirilmiştir.

Bu silahlandırma, sadece bir hücrede değil, milyonlarca hücrenin tamamında bulunur. Anne bedenine giren, zorlu yolları aşmayı başaran ve yumurtayla karşılaşan hiçbir hücre geriye dönüp, karşılaştığı engeller hakkında bilgi vermediği hâlde, her hücre bu yolculuğa ilk ve son kez çıktığı hâlde, hücrelerin son derece donanımlı bir şekilde baba bedeninden ayrılmaları nasıl sağlanmıştır?

HİÇBİR DETAY ATLANMAMIŞ

Anne bedeninde hücrelerin karşılaşacakları ortamın yapısı, zayıf noktaları, aşılması gereken engeller, sahip olunan silâhlar ve kimyevî formülleri öğrenilerek çözümlenmiş, hiçbir detay atlanmadan gerekli tedbirler alınmış, buna göre gerekli teçhizatla donatılmış, yaklaşık 350 milyonluk bir ordu teşekkül ettirilmiştir.

Bu tedbirlerin alınması basit bir tesadüf müdür? Şuursuz hücrelerin bu mükemmel işleri başarabilmesi mümkün müdür? Her insanın yaratılışında tekrar eden, sistematik bir şekilde gerçekleşen bu mûcizevî olaylar, kendi kendine mi olmuştur?

BÜTÜN BUNLARI YAPAN RABBİMİZDİR

Bu işleri yapan ne anne, ne baba, ne de onların bedenindeki hücrelerdir. Bütün bunları yapan; annenin de, babanın da hücre yapısını en ince detayına kadar bilen ve farklı bedenlerde birbirini tanımlayıcı ve tamamlayıcı tedbirleri aldıran, hem anneyi, hem babayı, hem bütün kâinâtı yoktan var eden “el-Alîm, el-Azîm, el-Muîd…” olan Rabbimiz’dir.

“İşte her şeyin yaratıcısı Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilâh yoktur. Nasıl da aldatılıp döndürülüyorsunuz?” (el-Mü’min, 62)

(Rasûlüm!) De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah’tır.» O halde de ki: «O’nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?» De ki: «Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?» Yoksa O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma, onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: «Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.»” (er-Ra’d,

İlâhî!.. Bizleri, baş gözümüz görürken körler zümresine dâhil olmaktan muhafaza eyle! Kâinata ibret nazarıyla bakabilmeyi, nasıl yaratıldığımız üzerinde tefekkür ederken niçin yaratıldığımızı da idrak edebilmeyi nasîb eyle… Nasîb eyle ki; şuursuz hücrelerimiz, bu denli Sana kulluk ederlerken, âlemleri emrimize musahhar kıldığın bizler; insan olmanın gerektirdiği kulluktan geri kalmayalım… Âmin. Kaynak: Şebnem Dergisi

Hülasa benim sülalem Adem ve Havva’dan geliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 minutes ago, Tuğba said:

500 ile 1.000 ARASI HÜCRE YUMURTAYA YAKLAŞABİLİYOR

Anne bedenine giren milyonlarca hücrenin, yine milyonlarcası yollarda telef olmuş, insanın mayasının yarısını taşıyan 500 ile 1.000 kadar hücre, yumurtaya yaklaşabilmiştir.

Bu hücreler, yumurtanın etrafında dört dönerek, getirdikleri genetik materyali bırakmak için çaba sarf ederler. Ancak yumurtaya ulaşmak da onun içine girebilmek için yeterli değildir.

1000 YUMURTADAN 1’İNE KAPI AÇILIR

Hedefe varan 500-1.000 hücrenin sadece birisine kapı açılır. Câlib-i dikkat olan bu hâdise, bir hikmete mebnî olarak gerçekleşir.

Yumurta hücresi, şuurlu bir şekilde kendine yaklaşan hücreleri taramaya başlar. Kapısı önünde bekleşen hücreler için kimyevî bir madde salgılar. Şayet bu salgı ile erkek üreme hücresinden salgılanan kimyevî madde birbiriyle uyum sağlarsa, hücre yumurtanın yüzeyine tutunabilir.

BİR NEVî KİMLİK KONTROLÜ

Yani bir nevî kimlik kontrolü yapılmaktadır. Yumurtayı koruyan zar; onun sadece insan kromozomu taşıyan bir hücreyle birleşmesine izin verir. Laboratuvar ortamında yumurta hücresinin zarı kaldırılarak yapılan deneylerde, hücrenin seçiciliğinin kaybolduğu ve içeriye birden fazla hücrenin girdiği görülmüştür.

Yani bu zar, aynı zamanda tek bir hücre için geçirgen olma özelliği taşır. Zira hücre geçişi tamamlanınca zar kendini saniyeler içinde yenileyerek kapıdaki diğer hücrelere yabancılaşır. Bu yeni formül ise, hücreler için bir sırdır; artık onu çözemezler ve onlar görevlerini yapmanın rahatlığıyla telef olmaya doğru giderler.

KENDİNDEN BİLE HABERSİZ HÜCRELER

Kendinden bile habersiz bu hücre, taşıdığı genetik maddenin öneminden nasıl haberdar olmuştur ki onu böylesine ciddi bir korumaya almıştır? Gözle görülemeyen bir hücrenin zarı, özel mikroskoplarla ancak görülebilen ve ilk defa karşılaştığı başka bir hücrenin kimyasını, içinde ne taşıdığını, ne vakit ve nasıl çözmüştür ki ona göre kabul veya red cevabı verecektir? Üstelik bunu yine kimyevî bir formülle gerçekleştirecektir?

İçeriye aldığı emanetten sonra da insanın inşâsına başlayacağını ve bunun için başka geçiş yapılmaması gerektiğini, sadece bir tek hücre seçmesi gerektiğini kimden öğrenmiştir? Bununla alakalı olarak kendini yenilemeyi ne zaman akıl etmiştir? Bu yeniliğin formülünü nereden almıştır? Hangi fakültede bu tahsilleri yapmıştır?!

KİMYAGERLERE PARMAK ISIRTACAK CİNSTEN

Bu işlemler, milimetreden bile küçük bir hücrenin içinde son derece donanımlı bir kimya fabrikasının olmasını gerektirecek ve kimyagerlere parmak ısırtacak cinstendir. Akıl sahipleri için “seyr-i bedâyî: Allâh’ın kudret tecellîlerini seyretmek” olan kâinattaki ibret tablolarının trilyonlarcasından sadece biri…

Hakikat hep var; lâkin görebilene…

Köre ise medeniyetin merkezi olan Bağdat’a girip de orada sadece kavun-karpuz kabuklarına üşüşen dört ayaklı varlıklar gibi davranmak düşmekte… Ancak baş gözü değil, gönül gözü kapalı olanlar içindir bu… Ayrıca bu mahlûklar, Rabbine itaat dairesinden çıkmadan vazifelerini yerine getirmekteler. Gaflete ve isyana düşen insanoğlu ise, âyet-i kerîmede buyrulduğu gibi bu varlıklardan da aşağı seviyededir:

“Andolsun, Biz, cin ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla gerçeği anlamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdırlar. İşte asıl gâfiller onlardır.” (el-A’râf, 179)

“MAYMUNDAN GELDİK” TEZİ GERÇEKLE BAĞDAŞMAZ

Yumurta hücresinin sadece kendi cinsine âit olan bir hücreyle birleşmeye uygun şekilde halk edilmesi,türlerin korunması için alınmış mükemmel bir tedbirdir. Buradan türlerin ayrı ayrı yaratıldığını da anlamaktayız. Yani insan, insan soyundan gelmiştir. Onun başka bir canlıdan geldiğini söylemek, ilmî gerçeklerle aslâ bağdaşmaz. Hâl böyleyken kendine “bilim adamı” diyenlerin maymundan veya tek hücreli bir canlıdan türediklerini iddiaya kalkışmaları abesle iştigaldir.

BEN BABANIN SÜLALESİNE KARIŞMAM 

Halk arasında bu hakikate atfen bir fıkra anlatılır:

Derste öğretmen öğrencilerine verdiği ödevde; “İnsan nesli nereden geliyor, araştırın.” der. Eve gelen çocuk, koşa koşa, mürekkep yalamış ve her fırsatta kendini bilgili göstermeye çalışan babasına gider ve sorar:

Baba, biz nereden gelmişiz?” Bilge Baba (!) hemen cevaplar:

“-Maymundan tabiî ki.”

Çocuğun vicdanı bunu bir türlü kabul edemez.

“-Bir de anneme sorayım.” der. Annesi ise:

“-Onu bilemeyecek ne var evladım; biz Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havvâ’nın çocuklarıyız.”

Çocuk hayretle:

“-Ama anne, baksana babam maymundan geldik, diyor!” der.

Anne nükteli ve hikmetli cevabı yapıştırır:

“-Yavrucuğum, ben babanın sülâlesine karışmam.”

(İlkokul sıralarından beri okuduğumuz, atalarımızın maymun olma hikâyesi, bu fıkradan daha komiktir!..)

VİZEYİ ALAN HÜCREYE KAPI KOLAY AÇILMAZ

Yola çıkan 250-300 milyonluk ordunun, ancak 500-1.000 neferi sâlimen yumurtanın yanına kadar varır ve yumurta, sadece kendi türüne ait bir hücreye giriş izni verir.

Ancak vizeyi alan hücreye de kapı öyle kolay açılmaz. Yumurta içindeki genetik madde, son derece sağlam bir zırh tabakasıyla korunmaya alınmıştır. İki genetik maddenin birleşmesi için bu yapının ortadan kaldırılması gerekir.

Üreme hücreleri, zorlukları aşarak hedefe vardıklarında karşılarına çelik duvar gibi bir yapı çıkacağını bilmektedirler ve bunun hangi metotlarla aşılacağını öğrenmeden yola çıkmazlar. Tedbir almadan yola çıkmış olsalardı, daha işin başında hepsi ölürdü; hiçbir zaman da insanın yaratılışı için gereken başlangıç yapılamazdı.

GENETİK MATERYALLER PAKETLENEREK YERLEŞTİRİLİYOR

Yumurta hücresinden çok uzaklarda, baba bedenindeki özel fabrikanın içinde, bu çelik zırhlı duvarın kimyevî formülü çözümlenmiş ve bu duvarı ortadan kaldıracak silahlar îmal edilerek hücrelerin baş kısmına, genetik materyalin hemen önüne, özel bir zarın içine paketlenerek yerleştirilmiştir.

Bu silahlandırma, sadece bir hücrede değil, milyonlarca hücrenin tamamında bulunur. Anne bedenine giren, zorlu yolları aşmayı başaran ve yumurtayla karşılaşan hiçbir hücre geriye dönüp, karşılaştığı engeller hakkında bilgi vermediği hâlde, her hücre bu yolculuğa ilk ve son kez çıktığı hâlde, hücrelerin son derece donanımlı bir şekilde baba bedeninden ayrılmaları nasıl sağlanmıştır?

HİÇBİR DETAY ATLANMAMIŞ

Anne bedeninde hücrelerin karşılaşacakları ortamın yapısı, zayıf noktaları, aşılması gereken engeller, sahip olunan silâhlar ve kimyevî formülleri öğrenilerek çözümlenmiş, hiçbir detay atlanmadan gerekli tedbirler alınmış, buna göre gerekli teçhizatla donatılmış, yaklaşık 350 milyonluk bir ordu teşekkül ettirilmiştir.

Bu tedbirlerin alınması basit bir tesadüf müdür? Şuursuz hücrelerin bu mükemmel işleri başarabilmesi mümkün müdür? Her insanın yaratılışında tekrar eden, sistematik bir şekilde gerçekleşen bu mûcizevî olaylar, kendi kendine mi olmuştur?

BÜTÜN BUNLARI YAPAN RABBİMİZDİR

Bu işleri yapan ne anne, ne baba, ne de onların bedenindeki hücrelerdir. Bütün bunları yapan; annenin de, babanın da hücre yapısını en ince detayına kadar bilen ve farklı bedenlerde birbirini tanımlayıcı ve tamamlayıcı tedbirleri aldıran, hem anneyi, hem babayı, hem bütün kâinâtı yoktan var eden “el-Alîm, el-Azîm, el-Muîd…” olan Rabbimiz’dir.

“İşte her şeyin yaratıcısı Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilâh yoktur. Nasıl da aldatılıp döndürülüyorsunuz?” (el-Mü’min, 62)

(Rasûlüm!) De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah’tır.» O halde de ki: «O’nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?» De ki: «Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?» Yoksa O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma, onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: «Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.»” (er-Ra’d,

İlâhî!.. Bizleri, baş gözümüz görürken körler zümresine dâhil olmaktan muhafaza eyle! Kâinata ibret nazarıyla bakabilmeyi, nasıl yaratıldığımız üzerinde tefekkür ederken niçin yaratıldığımızı da idrak edebilmeyi nasîb eyle… Nasîb eyle ki; şuursuz hücrelerimiz, bu denli Sana kulluk ederlerken, âlemleri emrimize musahhar kıldığın bizler; insan olmanın gerektirdiği kulluktan geri kalmayalım… Âmin. Kaynak: Şebnem Dergisi

Hülasa benim sülalem Adem ve Havva’dan geliyor.

 

 

Cehalet zor zanaattir. Hele bir şey bilmediğini bilmeyip, böyle atlamak ki genelde buna sazanlık denir, daha büyük garabettir.

 

Şöyle ki, senin karşında bir biyoloji profesörü var ve tereciye tere satmaya çıkıyorsun. Alıntıladığın bu şeyde, tıpkı şu cariyelik yok mevzusu gibi bir sürü yalandan ve çarpıtmadan ibaret. 

 

Birincisi, insan yumurtasına pek çok canlının spermi girebilir, dölleyedebilir. Ama diğer canlıların kromozomları insan beyninin gerektirdiği yapıya uygun değildir, gelişemez. Aynı olay, Gergedan, Fil ve mesela Zürafa içinde geçerlidir. tüm listeyi yazsam çok sürer, ama sana bunu, yumrtanın sadece kendi türüne ait sperme izin vereceğini kim söylemişse, aynen yalan söylemiş. Ama mesela aslanlarda böyle değildir, başka bir tür olan Kaplan ile gayet başarılı şekild ebu süreci tamamlayabilirler. 

 

Ha, bu arada, yumurtaya sadece bir tek sperm girer, ama neden orada senin ifadenle 250 - 300 milyon sperm olduğu başka bir sorudur. Bu ne israf? Gerçi aslında ortalama 400 - 500 milyon sperm olacak ama, hadi diyelim buna. Bir soru da şu, 500 milyon spermden sadece birinin ve rasgele birinin işi bitirmesi tesadüf değilse nedir? 

 

Seni hücrelerinde şuursuz falan değildir, bunu da bir atla. Bunlar dincilerin uydurdukaları azametli ama içi boş, lüzumsuz laflardan ibarettir. yukarda hem amanda bir hücre olan yumurta başka türe ait olanı sokmaz derken, aşağıda hücrelere şuursuz demek, zaten olan biten üçkağıtçılığı anlatıyor. 

 

Devamıda dediğim gibi boş bir tartışma. Ceddi soruglayacaksan, önce kardeşleriyle yatan birilerinin nesli olmaktan mutlu olup olmayacağını sorgula. bilimsel olarak soracaksan da eğer, madem Adem ile Havva'dan geldin, Pigmeler, Kızılderili ve Zenciler kimden geldi bunu sorgula. 

 

Bir diğer mevzuda, hep gördüğüm bir durum. Nerde tüp bebek merkezi varsa önü Türbanlı dolu oluyor bir sebepten. Alayının türbanlı olması, yani türbanlılar arasında sekonder kısırlık görülmesi oranının çok yüksek olması sence tesadüf mü? Buna bir bakarsın sonra. Ama asıl mesele, hani mükemmeldi bu işlev? Mükemmelse, o tüp bebek sırası niye? Hani bu işi allah yapıyordu, nasıl beceriksiz, avanak ve angut bir allah ki bu, millet tüp bebek kuyruğunda ağaç oluyor? 

 

Bu cins zavallı çıkışlar, emin ol ki, "Çişimi yapıyom, popom kuru kalıyo, demek ki allah var" çıkışından daha fazlası değildir. Eğer, bebeğin vs. nasıl olduğunu cidden merak ediyorsan, emin ol sana işin en doğru tarafından yardım edebiliriz. 

 

Bu arada, türbanlıların neden tüp bebek sıralarını doldurduğunu, ahlaki, felsefi ve tıbbi açılardan bir düşün bakalım. Tesadüf mü sadece?

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
47 dakika önce, anibal yazdı:

 

 

Cehalet zor zanaattir. Hele bir şey bilmediğini bilmeyip, böyle atlamak ki genelde buna sazanlık denir, daha büyük garabettir.

 

Şöyle ki, senin karşında bir biyoloji profesörü var ve tereciye tere satmaya çıkıyorsun. Alıntıladığın bu şeyde, tıpkı şu cariyelik yok mevzusu gibi bir sürü yalandan ve çarpıtmadan ibaret. 

 

Birincisi, insan yumurtasına pek çok canlının spermi girebilir, dölleyedebilir. Ama diğer canlıların kromozomları insan beyninin gerektirdiği yapıya uygun değildir, gelişemez. Aynı olay, Gergedan, Fil ve mesela Zürafa içinde geçerlidir. tüm listeyi yazsam çok sürer, ama sana bunu, yumrtanın sadece kendi türüne ait sperme izin vereceğini kim söylemişse, aynen yalan söylemiş. Ama mesela aslanlarda böyle değildir, başka bir tür olan Kaplan ile gayet başarılı şekild ebu süreci tamamlayabilirler. 

 

Ha, bu arada, yumurtaya sadece bir tek sperm girer, ama neden orada senin ifadenle 250 - 300 milyon sperm olduğu başka bir sorudur. Bu ne israf? Gerçi aslında ortalama 400 - 500 milyon sperm olacak ama, hadi diyelim buna. Bir soru da şu, 500 milyon spermden sadece birinin ve rasgele birinin işi bitirmesi tesadüf değilse nedir? 

 

Seni hücrelerinde şuursuz falan değildir, bunu da bir atla. Bunlar dincilerin uydurdukaları azametli ama içi boş, lüzumsuz laflardan ibarettir. yukarda hem amanda bir hücre olan yumurta başka türe ait olanı sokmaz derken, aşağıda hücrelere şuursuz demek, zaten olan biten üçkağıtçılığı anlatıyor. 

 

Devamıda dediğim gibi boş bir tartışma. Ceddi soruglayacaksan, önce kardeşleriyle yatan birilerinin nesli olmaktan mutlu olup olmayacağını sorgula. bilimsel olarak soracaksan da eğer, madem Adem ile Havva'dan geldin, Pigmeler, Kızılderili ve Zenciler kimden geldi bunu sorgula. 

 

Bir diğer mevzuda, hep gördüğüm bir durum. Nerde tüp bebek merkezi varsa önü Türbanlı dolu oluyor bir sebepten. Alayının türbanlı olması, yani türbanlılar arasında sekonder kısırlık görülmesi oranının çok yüksek olması sence tesadüf mü? Buna bir bakarsın sonra. Ama asıl mesele, hani mükemmeldi bu işlev? Mükemmelse, o tüp bebek sırası niye? Hani bu işi allah yapıyordu, nasıl beceriksiz, avanak ve angut bir allah ki bu, millet tüp bebek kuyruğunda ağaç oluyor? 

 

Bu cins zavallı çıkışlar, emin ol ki, "Çişimi yapıyom, popom kuru kalıyo, demek ki allah var" çıkışından daha fazlası değildir. Eğer, bebeğin vs. nasıl olduğunu cidden merak ediyorsan, emin ol sana işin en doğru tarafından yardım edebiliriz. 

 

Bu arada, türbanlıların neden tüp bebek sıralarını doldurduğunu, ahlaki, felsefi ve tıbbi açılardan bir düşün bakalım. Tesadüf mü sadece?

Tüp bebek yönteminde istenirse cinsiyet de belirlenebiliyor,Allahın dediği değilde kulun dediği oluyor.

 

Kuran’da şifayı Allah verir diye ayet var..Bir müslümanın gidip doktordan şifa istemesi ironidir.Bebeğin olmuyorsa Allah’a dua et bekle,ne işin var doktor da?

 

Ve hastalandığımda da O bana şifa verir.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Abdülmalik said:

Tüp bebek yönteminde istenirse cinsiyet de belirlenebiliyor,Allahın dediği değilde kulun dediği oluyor.

 

Kuran’da şifayı Allah verir diye ayet var..Bir müslümanın gidip doktordan şifa istemesi ironidir.Bebeğin olmuyorsa Allah’a dua et bekle,ne işin var doktor da?

 

Ve hastalandığımda da O bana şifa verir.

 

 

 

 

Tuğba inanmaz gerçi. Ama isterse, ona nasıl istiyorsa, sarışın, esmer, uzun boylu, kısa boylu yada mesela karanlıkta parlayan bebeklerde yaparız, "elhamdülillah". O hala bilimin ortaçağda gezdiğini sanıyor, bilmez bunları. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 15.04.2018 at 09:59, poiuz yazdı:

 

LANET:
Sözlükte "kovma, hayırdan uzaklaştırma" anlamına gelen lânet, dini bir kavram olarak dünyada Allah'ın rahmet ve yardımını kesmesi, âhirette ise cezalandırması demektir

 

 

Muhammed'in Medine'ye hicretinden sonra yazılan Bakara suresi, aynı zamanda Kur'an'ın bir özeti gibidir. Oldukça uzun olan bu surenin ayetlerinde Yahudiler hakkında çok sayıda bölüm bulunur, aynı zamanda bilhassa Tevrat hakkında ihtiyacımız olan bilgi de bu surenin içeriğinde sık sık tekrar edilir. Fakat İslamcılar da çok iyi biliyorlar ki, Türkiye'de Müslümanların büyük bir kesimi Kur'an'ı baştan sona Türkçe okumamışlardır ve okuduklarını sandıkları Arapçayı da bilmezler. O halde kitabın içerisinde ne anlatıldığını da bilmediklerine göre, bilhassa Tevrat konusunda kandırılmaları pek kolaydır. Halbuki sadece Bakara suresini okumak dahi Tevrat ve İncil hakkında söylenen ''değiştirildiler'' yalanını ortaya çıkarmaya yetecektir.

 

Bakara suresinin henüz başında, dördüncü ayette şöyle demektedir, ''Onlar (takva sahipleri) ki, sana indirilene ve senden önce indirilenlere (bütün semavî kitaplara) îmân ederler...''

 

Bakara suresi Tevrat'ı tasdik eden ve ''kutsayan'' sözler ile doludur, bakınız 41. ayette ne deniyor?

 

''Sizin yanınızda olanı (Tevrat’ı) tasdik edici olarak indirdiğim şeye (Kur’ân’a) îmân edin ve O’nu inkâr edenlerin ilki siz olmayın.''

 

Peki günümüze kalan en eski Tevrat kaç seneliktir? 2000 senelik, yani Kur'an'dan daha eskidir. Anlaşılacağı üzere Muhammed Peygamber yaşarken Tevrat vardı ve anlattığım şekilde kaleme alınmıştı. O halde eğer Kur'an Allah'ın kelamı ise, ''her şeyi bilen'' Allah Tevrat'ın durumunu da gayet iyi bilmelidir, Kur'an'da Tevrat'ı tasdik ettiğini ve o kitaba da iman edilmesini söylerken kitabın değiştirildiğini bilmiyor muydu? Yoksa Allah Tevrat'ın insanlar tarafından değiştirilmiş halini mi kutsamaktadır?

 

İsa, Yahudi inancının aşırı katı kurallara sahip olduğunu, barışçıl olmadığını düşünen ve bu inancı daha yumuşak başlı bir inanç sistemi haline getirmek isteyen kişidir. Bu sebeple herhangi bir kitap yazmamıştır ve Tevrat'ın elden geçirilerek içerisindeki şiddet öğelerinden ve insan hayatını zorlaştıran unsurlardan arındırılmasını, evrensel bir hale getirilmesini istemiştir. İsa'nın öldürüldüğü söylenen tarihten onlarca yıl sonra ortaya çok sayıda İncil çıkmıştır ve ancak yüzlerce sene sonra bunlardan dört tanesi kabul görerek geriye kalanlar yasaklanmıştır, yine bütün bunlar Muhammed doğmadan yüzlerce sene önce yaşanmış ve nihayete ermiş konulardır.

 

Bakara suresi'nde açıkça Kur'an'ın Tevrat'ı tasdik ettiği söyleniyor, Muhammed Peygamber hayattayken varolan, hatta Muhammed Peygamber doğmadan önce de varolan Tevrat örnekleri halen bulunmaktadır, bunlar şimdiki Tevrat ile karşılaştırıldığında aralarında hiç bir fark yok, Muhammed Peygamber'in yaşadığı ve Kur'an'ın yazıldığı dönemde Allah Tevrat'ı tasdik ediyorsa, Müslümanlar neye dayanarak Tevrat'ın tahrif edildiğini iddia etmektedirler?

 

Bakara 91: ''Ve onlara: “Allah’ın indirdiğine îmân edin.” denildiği zaman: “Biz, bize indirilene îmân ederiz.” dediler. Ve, onun arkasındakini (ondan sonra geleni) inkâr ederler. Ve, o haktır ve onların yanındakini tasdik edicidir.''

Bakara suresi'nde olduğu kadar başka surelerde Tevrat'ın içeriği onaylanmaktadır;

 

Kasas-49De ki “Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden (Kuran ve Tevrat) daha doğru bir Kitap getirin de ona uyayım.”

 

Âli İmran-93 “Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Doğru sözlü iseniz Tevrat’ı getirip okuyun”.

 

Maide-43 ”İçinde Allah ın hükmü bulunan Tevrat ellerinde varken, gelip senden hüküm vermeni istemesinler”

 

Peki gelelim bazı Müslümanların Tevrat ve İncil'in değiştirildiğini söylemelerinin sebeplerine, bu konuda farklı fikirler ortaya atabiliriz. En önemli sebep şu olabilir, her ne kadar çok benzeseler de Tevrat ile Kur'an arasında bazı çelişkiler ortaya çıkabilmektedir. Konu İncil olunca bu çelişkiler daha üst bir seviyeye çıkar ve İncil zaten tek kitap olmadığı için hem farklı versiyonları hem de kendi içinde çelişmesi ayrıca kafa karışıklığı yaratır.

 

Bu sebeple Müslümanlar bu çelişkiler müminlerin inançlarını zedelemesinler diye Tevrat ve İncil'in tahrif edildiği iddiasını ortaya atmışlardır. Fakat kendi kitapları olan Kur'an bu iddiayı yalanlamaktadır. Muhammed'in yaşadığı dönem bulunan Tevrat ile günümüzdeki Tevrat arasında hiç bir fark olmadığını daha önce defalarca söylemiştik!!!

 

Tevrat ve İncil'in insan elinde değiştiğini söyleyenler haklılarsa o halde Kur'an mı hatalıdır?

 

 

 

Yazar: Sorularla Risale, 16-8-2010

Kur’an-ı Kerim’in en mühim vasıflarından biri geçmişte olan hadiselerin doğru ve sadık tarafını onaylamak, tahrife uğramış kısımlarını da düzeltmektir. Kur’an bize geçmişte hak olarak gönderilmiş peygamberleri ve semavi kitap ve suhufları haber veriyor.

Bize düşen de bu habere iman etmektir. Tevrat, Zebur ve İncil, Kur'an-ı Kerim gibi lafzi ve nazım olarak mucize olmamasından, zamanla art niyetli ve dessas adamların eli ile tahrife uğramıştır. Bu yüzden hükümleri, Kur’an’ın gelmesi ile iptal edilmiştir. Bu kitab-ı mukaddeslerin tahrif edildiğini ilan eden, Kur’an-ı Kerim'de yoruma açık olmayan çok ayetler mevcuttur.

Tevrat ve  İncil’in tahrif edildiğini, Kur’an-ı Kerim şöyle haber vermektedir:

”Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken, dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri, Allah katından olmadığı halde, Bu Allah katındandır derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar." (Âl-i imran, 3/78)

"Ey iman edenler! Biliniz ki, hahamlardan ve râhiplerden bir çoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah yolundan engellerler..." (Tevbe, 9/34)

"'Ve Allah çocuk edindi.’ diyenleri uyarmak için. Bu hususta ne onların ne de atalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor! Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler.” (Kehf, 18/4-5)

“Ey Ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân, 3/71)

Yahudiler hakkındaki âyetlerden bazıları şunlardır:

1. Tevrat’ı değiştirdiler. (Bakara, 2/79)

2. Peygamberleri öldürdüler. (Âl-i İmran, 3/183)

3. Hz. İsa’yı öldüremediler. (Nisa, 4/157)

4. Fesat çıkardılar. Allah’a cimri dediler. (Maide, 5/64)

5. Hz. Meryem’e iftira ettiler. (Nisa, 4/156)

6. İman edenlere en şiddetli düşmanlık edenler Yahudi ve müşriklerdir. (Maide, 5/82)

7. Üzeyir Allah’ın oğlu dediler. (Tevbe, 9/30)

8. Kıskançlık ve maddi çıkar yüzünden Kur’ana inanmadılar. (Bakara, 2/146)

9. Çoğu iman etmeyecektir. (Bakara, 2/100; Nisa, 4/155)

10. Allah’ı inkârlarından dolayı lanete uğradılar. (Bakara, 2/88-89)

11. Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin!” (Nisâ, 4/171)

Kur’an'a Göre Hristiyanlar:

1. Meryem oğlu Mesihe, Allah diyenler, kâfir olmuştur. (Maide, 5/72)

2. Allah üç ilahtan biridir diyenler kâfir olmuştur. (Maide, 5/73)

3. Meryem oğlu Mesih bir peygamber, anası da sadık bir kadındır. (Maide 75)

4. İsa Mesihe Allah’ın oğlu dediler. (Tevbe, 9/30)

5. Yahudilere göre, Hıristiyanlar Müslümanlara daha yakındır. (Maide, 5/82)

Yahudi ve Hristiyanların Ortak Yönleri:

1. Bilginlerini, rahiplerini Rabler edindiler. (Tevbe, 9/31)

2. Yahudi bilginleri ve Hristiyan rahipleri halkın mallarını yediler. (Tevbe, 9/34)

3. Allah’ın oğullarıyız dediler. (Maide, 5/18)

4. Bile bile hakkı gizlediler. (Âl-i İmran, 3/71)

5. Allah çocuk edindi diye iftira ettiler. (Bakara, 2/116)

6. Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. (Âl-i İmran, 3/70)

7. Allah’a iftira ettiler. (Âl-i İmran, 3/78)

8. Yahudi ve Hristiyanlar, birbirinin dostlarıdır. (Maide, 5/51)

9. Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır... (Bakara, 2/120)

10. Dinlerinde aşırı gittiler. (Nisa, 4/171)

11. Kitaplarındaki bilgileri gizlediler. (Maide, 5/15)

12. Ehl-i kitap, “Cennete ancak Yahudi ve Hıristiyanlar girecek” dediler. (Bakara, 2/111)

13. Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, cehennem ateşinde ebedi olarak kalırlar. Onlar, halkın en şerlileridir. (Beyyine, 98/6)

Bu âyet-i kerimelerden açıkça anlaşılıyor ki, Yahudiler Tevrat’ı değiştirdiler. Hz. Musa’nın dini değişince Allah Teâlâ, İncil ile Hz. İsa’yı gönderdi. Hz. İsa’nın dini de bozulunca, İncil, yüzlerce İncil halini alınca, Allah Teâlâ, İslamiyet’i ve Kur'an-ı Kerimi tahrifden masun ve muhkem bir şekilde  göndermiştir.

Bunlar Kur’an içindeki nakli delillerdir. Aynı zamanda, akli ve mantıki delilleri de İslam alimleri kitaplarında beyan etmişlerdir. Zaten, halihazırdaki Tevrat ve İncil, ispata lüzum kalmadan, kendi kendini çürütecek çelişkilerle doludur.

Dünyada en kolay iş, İncil ve Tevrat’ın tutarsızlıklarını göstermektir. Mesela, teslis inancı, günah çıkarmak, vaftiz, melekler Allah'ın kızlarıdır -haşa- inanışı, rahiplerin ilah yerine konulması, kilisenin kul ile Allah arasında aracı olması, Allah’ın papa ile hulul etmesi inancı, daha buna benzer çok aklın haricindeki safsatalar meseleye ışık tutar kanatindeyiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, anibal yazdı:

 

 

Tuğba inanmaz gerçi. Ama isterse, ona nasıl istiyorsa, sarışın, esmer, uzun boylu, kısa boylu yada mesela karanlıkta parlayan bebeklerde yaparız, "elhamdülillah". O hala bilimin ortaçağda gezdiğini sanıyor, bilmez bunları. 

Tuğba ister inansın ister inanmasın umrumda değil,fikirleri 20-30 yıl sonra tarihin karanlık sayfalarına gömülecek,İslam son günlerini yaşıyor.

Batılı orientalistler erken islam tarihini çok güzel irdeliyorlar,fason bir tarih olduğu neredeyse ispatlandı.

Ama ben müslümanların iki yüzlülüğüne gıcık oluyorum.Spermin nerede üretildiğini bilmeyen,kadın oositinden bi haber bir kitaba inanıp, tüp bebek istemek,komplikasyon olup tüp bebek düşünce veya karın içinde ölünce doktor dövmek bunların işi.

Ha bebek doğunca da Allah’ıma bin şükür olsun deyip,işin bilim ve emek kısmını geçmeyi çok iyi biliyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
17 saat önce, Tuğba yazdı:

Kimin sorusuna cevaben yazdığımı sorusuyla birlikte okursan daha anlaşılır olur!

Balık balıktan, maymun maymundan, insan insandan doğar,

sende yeni homo sapiensin yeni sürümünü mü bekliyorsun yoksa? evrim teorisi ha!

 

Net bilgi; ÖLÜM, GERÇEK, YAKIN VE ANİ....

 

 Teker teker inceleyelim.

 

 "Balık balıktan, maymun maymundan, insan insandan doğar."

 

 A- Ama mutasyonlar sebebiyle genetiği değişebilir. Bu da olası nadir "faydalı" mutasyonlar olabilir ve bu faydalı mutasyonlar popülasyona yayılabilir. Nesilden nesile popülasyon ufak ufak değişir ve yüksek ihtimâlle -evrimsel baskı yüzünden evrimleşmeyenleri unutmuyorum- çok değişirler..

 

B- Konuyu Değiştirme Safsatası. Ben bir ateistin iyi olup olmamasının neden Kur'an'ın umrunda olduğunu sordum.

 

C- İletini nereden alıntıladın? Biçimlendirmeyi silmemişsin.

 

"Sen de mi yeni Homo Sapiens'in yeni sürümünü bekliyorsun?"

 

 Benim tek beklediğim A-1 Milano mutasyonunu, neden yaşamında birden fazla aynı hastalık aşısını olduğunu, Microgadus Tomcod'u ve Paratrechina Longicornis'i açıklamanı istiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Tuğba said:

 

Yazar: Sorularla Risale, 16-8-2010

Kur’an-ı Kerim’in en ....

.........

ışık tutar kanatindeyiz.

 

Biraz sakin ol şampiyon. Yazdığın lagalugaların hepsi burada bilinen şeyler, bu kadar uzatıp gürültü kalabalığına boğarak bir yere varamazsın. burası ateist forum, din denen zibidiliği bilmeyip bir halt sanan zavallı müsloşların forumu değil. 

 

Basitçe özet geç... Anladın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

 

Bir saat önce, anibal yazdı:

 

Biraz sakin ol şampiyon. Yazdığın lagalugaların hepsi burada bilinen şeyler, bu kadar uzatıp gürültü kalabalığına boğarak bir yere varamazsın. burası ateist forum, din denen zibidiliği bilmeyip bir halt sanan zavallı müsloşların forumu değil. 

 

Basitçe özet geç... Anladın?

Yok.

tarihinde Tuğba tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 minutes ago, Tuğba said:

Yok.

 

 

Anla  o zaman. Sen aptal değilsin, yanılmıyorum di mi?

 

Ama biz senin ne yapmaya çalıştığını anlıyoruz. O sorulara cevap vermekten kaçıyorsun. Ama bu bildiğin o cevapların ve ötesinin buz gibi bir gerçek olarak orada durduğu hakikatini değiştirmiyor. Gerçeklerden, maalesef, kaçamazsın. Kendine ördüğün o sert kalkanlar da seni o gerçeklerden korumaz. 

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, TheRationalAtheist yazdı:

B- Konuyu Değiştirme Safsatası. Ben bir ateistin iyi olup olmamasının neden Kur'an'ın umrunda olduğunu sordum.

E anlamıyorsunuz sonra manalı  laflar ediyorsunuz. Ben bir insanı kırmaktan Allah’a sığınırım...Ne zulmederim ne de zulme uğramayı seçerim.

Kuran Allah kelamadır ve bütün insanlığa hitap eder, ister iman etsin, ister iman etmesin herkese cüzi bir irade vermiştir, Hangi alanda mücadele eder arzu eder ve çabalarsa, Allah Külli iradesiyle onu istediği başarıya ulaştırır, buda Allah’ın  adaletle hükmettiğinin bir göstergesidir. bir ateistin iyi olup olmaması da önemlidir. Cehennemde cennet gibi katmanlardan oluşur ve bu katmanlar insanların iyilik ve kötülüklerinin azlığı ve çokluğuyla alakalıdır. 

3 saat önce, TheRationalAtheist yazdı:

 

C- İletini nereden alıntıladın? Biçimlendirmeyi silmemişsin

Hatırladığım kadarıyla sesli not olarak yazmıştım. Fakirullah hazretlerine ait bir sözdü hatırımda kalmış.Alıntılamak  biçimlendirmeyi silmemek  neyi değiştirir inandığım bir cümleyi paylaşmak yanlış mı?

3 saat önce, TheRationalAtheist yazdı:

 

 Benim tek beklediğim A-1 Milano mutasyonunu, neden yaşamında birden fazla aynı hastalık aşısını olduğunu, Microgadus Tomcod'u ve Paratrechina Longicornis'i açıklamanı istiyorum.

Vakıf olmadığım bir konu 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 hours ago, Tuğba said:

 

Yazar: Sorularla Risale, 16-8-2010

Kur’an-ı Kerim’in en mühim vasıflarından biri geçmişte olan hadiselerin doğru ve sadık tarafını onaylamak, tahrife uğramış kısımlarını da düzeltmektir. Kur’an bize geçmişte hak olarak gönderilmiş peygamberleri ve semavi kitap ve suhufları haber veriyor.

Bize düşen de bu habere iman etmektir. Tevrat, Zebur ve İncil, Kur'an-ı Kerim gibi lafzi ve nazım olarak mucize olmamasından, zamanla art niyetli ve dessas adamların eli ile tahrife uğramıştır. Bu yüzden hükümleri, Kur’an’ın gelmesi ile iptal edilmiştir. Bu kitab-ı mukaddeslerin tahrif edildiğini ilan eden, Kur’an-ı Kerim'de yoruma açık olmayan çok ayetler mevcuttur.

Tevrat ve  İncil’in tahrif edildiğini, Kur’an-ı Kerim şöyle haber vermektedir:

”Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken, dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri, Allah katından olmadığı halde, Bu Allah katındandır derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar." (Âl-i imran, 3/78)

"Ey iman edenler! Biliniz ki, hahamlardan ve râhiplerden bir çoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah yolundan engellerler..." (Tevbe, 9/34)

"'Ve Allah çocuk edindi.’ diyenleri uyarmak için. Bu hususta ne onların ne de atalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor! Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler.” (Kehf, 18/4-5)

“Ey Ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân, 3/71)

Yahudiler hakkındaki âyetlerden bazıları şunlardır:

1. Tevrat’ı değiştirdiler. (Bakara, 2/79)

2. Peygamberleri öldürdüler. (Âl-i İmran, 3/183)

3. Hz. İsa’yı öldüremediler. (Nisa, 4/157)

4. Fesat çıkardılar. Allah’a cimri dediler. (Maide, 5/64)

5. Hz. Meryem’e iftira ettiler. (Nisa, 4/156)

6. İman edenlere en şiddetli düşmanlık edenler Yahudi ve müşriklerdir. (Maide, 5/82)

7. Üzeyir Allah’ın oğlu dediler. (Tevbe, 9/30)

8. Kıskançlık ve maddi çıkar yüzünden Kur’ana inanmadılar. (Bakara, 2/146)

9. Çoğu iman etmeyecektir. (Bakara, 2/100; Nisa, 4/155)

10. Allah’ı inkârlarından dolayı lanete uğradılar. (Bakara, 2/88-89)

11. Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin!” (Nisâ, 4/171)

Kur’an'a Göre Hristiyanlar:

1. Meryem oğlu Mesihe, Allah diyenler, kâfir olmuştur. (Maide, 5/72)

2. Allah üç ilahtan biridir diyenler kâfir olmuştur. (Maide, 5/73)

3. Meryem oğlu Mesih bir peygamber, anası da sadık bir kadındır. (Maide 75)

4. İsa Mesihe Allah’ın oğlu dediler. (Tevbe, 9/30)

5. Yahudilere göre, Hıristiyanlar Müslümanlara daha yakındır. (Maide, 5/82)

Yahudi ve Hristiyanların Ortak Yönleri:

1. Bilginlerini, rahiplerini Rabler edindiler. (Tevbe, 9/31)

2. Yahudi bilginleri ve Hristiyan rahipleri halkın mallarını yediler. (Tevbe, 9/34)

3. Allah’ın oğullarıyız dediler. (Maide, 5/18)

4. Bile bile hakkı gizlediler. (Âl-i İmran, 3/71)

5. Allah çocuk edindi diye iftira ettiler. (Bakara, 2/116)

6. Allah’ın âyetlerini inkâr ettiler. (Âl-i İmran, 3/70)

7. Allah’a iftira ettiler. (Âl-i İmran, 3/78)

8. Yahudi ve Hristiyanlar, birbirinin dostlarıdır. (Maide, 5/51)

9. Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır... (Bakara, 2/120)

10. Dinlerinde aşırı gittiler. (Nisa, 4/171)

11. Kitaplarındaki bilgileri gizlediler. (Maide, 5/15)

12. Ehl-i kitap, “Cennete ancak Yahudi ve Hıristiyanlar girecek” dediler. (Bakara, 2/111)

13. Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, cehennem ateşinde ebedi olarak kalırlar. Onlar, halkın en şerlileridir. (Beyyine, 98/6)

Bu âyet-i kerimelerden açıkça anlaşılıyor ki, Yahudiler Tevrat’ı değiştirdiler. Hz. Musa’nın dini değişince Allah Teâlâ, İncil ile Hz. İsa’yı gönderdi. Hz. İsa’nın dini de bozulunca, İncil, yüzlerce İncil halini alınca, Allah Teâlâ, İslamiyet’i ve Kur'an-ı Kerimi tahrifden masun ve muhkem bir şekilde  göndermiştir.

Bunlar Kur’an içindeki nakli delillerdir. Aynı zamanda, akli ve mantıki delilleri de İslam alimleri kitaplarında beyan etmişlerdir. Zaten, halihazırdaki Tevrat ve İncil, ispata lüzum kalmadan, kendi kendini çürütecek çelişkilerle doludur.

Dünyada en kolay iş, İncil ve Tevrat’ın tutarsızlıklarını göstermektir. Mesela, teslis inancı, günah çıkarmak, vaftiz, melekler Allah'ın kızlarıdır -haşa- inanışı, rahiplerin ilah yerine konulması, kilisenin kul ile Allah arasında aracı olması, Allah’ın papa ile hulul etmesi inancı, daha buna benzer çok aklın haricindeki safsatalar meseleye ışık tutar kanatindeyiz.

 

Artık vay o kimselere ki kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için «bu, Allah tarafındandır» derler, artık vay o ellerinin yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden. Bakara 79


Bu ayette, elleriyle bir kitap yazanlar "yahudi alimleri", yazdıkları kitaplar ise "dini kitaplar"dır. Burada, Yahudi alimlerinin "Allah böyle emrediyor", "Bu kitapta yazdıklarım Allah'ın hükümleridir" diyerek, "kendi yazdıkları din kitaplarını, halka Allah'ın hükümleri" gibi lanse etmeleri anlatılmaktadır. 


Hahamların  dinle ilgili kendi yazdıkları kitapları; "Benim bu kitabım, Allah tarafından yazdırılmıştır" yahut "Kitabımdaki bilgi ve izahlar, Allah'ın hükümleridir" şeklinde topluma sunarak, Allah'ın kitabının yanında yeni ilahi kitaplar oluşturan din adamları eleştirilmektedir.
('Bana yazdırıldı" diyen- senin de yazısını  kopyaladığın- Said Nursi gibi ama yahudi "din adamları"ndan bahsediyor)


Burada, Tevrat'ın değil, din adamlarının kendi yazdıkları kitapları, adeta birer ilahi kitapmış gibi sunduklarının delilleri açıktır: "Yektebun'el-kitabe" (O kitabı yazarlar) ifadesi, buradaki kitabın, din adamlarının kendi yazdıkları kitap olduğunu gösterir. Bu ifadedeki el-kitap (o kitap) Tevrat olamaz. Çünkü, Tevrat din adamlarının yazdığı kitap değildir. Kuran, bu kitapta Allah'ın hükümleri olduğunu söylemektedir. "...içinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında bulunurken seni nasıl hakem yapıyorlar da..."(Maide 5/43) Ayetteki; "Yektubune'l-kitabe bi eydihim" ve "mimma ketebet eydihim" ifadeleri de, bu kitabı bizzat kendi elleriyle yazdıklarını,  yani bu din kitaplarının müelliflerinin kendilerinin olduğunu gösterir.

 

 

Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken, dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri, Allah katından olmadığı halde, Bu Allah katındandır derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar."(Âl-i imran, 3/78)


Aslında bu tam olarak günümüzde Müslümanların da yaptıkları bir hareket olarak tanımlanabilir, her biri Kur'an'ı okur ve farklı anlamlar çıkarırlar.

 

Alıntıladığın diğer ayetler yahudi/hristyan din adamlarını suçluyor
Ama dediğim gibi Tevrat/İncil değiştirilmiş demiyor!l. Hiçbir yerde!!


Tekrar ve tekrar aynı alternatif soruyu zihinlerde yer etmesi için soralım, ya Tevrat ve İncil'in insan elinde değiştiğini söyleyenler haklılarsa o halde Kur'an mı hatalıdır?

 

 

Siz ve Allah’ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz. Enbiya 98


Sana bir soru daha:
Allah İsa' yı yakacak mı?
 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, poiuz yazdı:

Alıntıladığın diğer ayetler yahudi/hristyan din adamlarını suçluyor

Ama dediğim gibi Tevrat/İncil değiştirilmiş demiyor!l. Hiçbir yerde!!


Tekrar ve tekrar aynı alternatif soruyu zihinlerde yer etmesi için soralım, ya Tevrat ve İncil'in insan elinde değiştiğini söyleyenler haklılarsa o halde Kur'an mı hatalıdır?

 

 

Siz ve Allah’ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz. Enbiya 98


Sana bir soru daha:
Allah İsa' yı yakacak mı?

 

Kur'an'da zerre hata yok.

 

tapmak ayrı şey, Hz. İsa'nın üç kutsaldan biridir denmesi ayrı şey. hristiyanlar üç kutsaldan biri derler ama tapınmazlar. 3 kutsaldan biri demek inkar etmektir, tapınmak değil.

 

"siz ve ALLAH'ın dışında taptığınız şeyler Cehennem yakıtısınız. siz oraya gireceksiniz" buyurulan, firavun gibi ilahlık iddiasında bulunup insanları kendisine taptıran mahluklar ve putlara tapan müşrikler içindir.

 

artık İncil ve Tevrat değiştirilmedi yalanınıda bırakın hem ateistsiniz hemde bu iddia ettiğiniz nedir böyle?

 

kendilerine gelen Kutsal Kitabın "Kelimelerini" değiştirmeleri, Kitabı "tahrif etmek" demektir. hem tahrif ettiler hemde ALLAH'a verdikleri sözü tutmadılar. onlar, Peygamberlerinden sonra ne zaman Resul gelirse Ona uyacaklarına ve O Resule yardım edeceklerine söz vermişlerdi.

 

tahrif ettiler, verdikleri sözüde bozdular.

tarihinde DeraN tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
9 dakika önce, DeraN yazdı:

Kur'an'da zerre hata yok.

 

tapmak ayrı şey, Hz. İsa'nın üç kutsaldan biridir denmesi ayrı şey. hristiyanlar üç kutsaldan biri derler ama tapınmazlar. 3 kutsaldan biri demek inkar etmektir, tapınmak değil.

 

"siz ve ALLAH'ın dışında taptığınız şeyler Cehennem yakıtısınız. siz oraya gireceksiniz" buyurulan, firavun gibi ilahlık iddiasında bulunup insanları kendisine taptıran mahluklar ve putlara tapan müşrikler içindir.

 

artık İncil ve Tevrat değiştirilmedi yalanınıda bırakın hem ateistsiniz hemde bu iddia ettiğiniz nedir böyle?

 

kendilerine gelen Kutsal Kitabın "Kelimelerini" değiştirmeleri, Kitabı "tahrif etmek" demektir. hem tahrif ettiler hemde ALLAH'a verdikleri sözü tutmadılar. onlar, Peygamberlerinden sonra ne zaman Resul gelirse Ona uyacaklarına ve O Resule yardım edeceklerine söz vermişlerdi.

 

tahrif ettiler, verdikleri sözüde bozdular.

Bu yazdıklarında zerre kadar mantık yok, aynı durum islamda dahil tüm inanışlar için geçerli... Agnostik Deizm dışında hepsi ırkçılık, şiddet ve zulüm içeriyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hristiyanlıkta bazı mezhepler bırak İsa tanrının oğlu demeyi, İsa tanrının ete bürünüp yeryüzüne inmesidir bile derler! 

 

Yani Kuran'da yazan bu saçmalık; taptıklarınız cehenneme girecek demesi öyle ilkel bir ifade ki, kocakarı etmez bu hurafe lafı be!

 

Hadi İsa'yı da geçtik. Hubal şimdi cehenneme girecek ha! Lan Hubal kim ya? Hubal diye birisi mi var! Varsa da ya taştan ya tahtadan oyulmuş bir put! Ülen bunun nesi cehenneme girecek be?

 

Hayır bu cahil çöl yağmacıları biz laf konuşuyoruz ama ne diyoruz acaba diye hiç mi düşünmemişler be! Yani zırvalanır da bu kadar zırvalanır. 

Bu kadar geri cahilce saçma sapan bir metin daha var mıdır acaba yeryüzünde?

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 hours ago, democrossian said:

Hristiyanlıkta bazı mezhepler bırak İsa tanrının oğlu demeyi, İsa tanrının ete bürünüp yeryüzüne inmesidir bile derler! 

 

Yani Kuran'da yazan bu saçmalık; taptıklarınız cehenneme girecek demesi öyle ilkel bir ifade ki, kocakarı etmez bu hurafe lafı be!

 

Hadi İsa'yı da geçtik. Hubal şimdi cehenneme girecek ha! Lan Hubal kim ya? Hubal diye birisi mi var! Varsa da ya taştan ya tahtadan oyulmuş bir put! Ülen bunun nesi cehenneme girecek be?

 

Hayır bu cahil çöl yağmacıları biz laf konuşuyoruz ama ne diyoruz acaba diye hiç mi düşünmemişler be! Yani zırvalanır da bu kadar zırvalanır. 

Bu kadar geri cahilce saçma sapan bir metin daha var mıdır acaba yeryüzünde?

 

Öyle deme şimdi.. Milleti rızkından edeceksin. Ne güzel, helvadan yapma putlar cehenneme girince, bizde onları yiyip semirecektik oysa.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

@Tuğba

 

Sana kaç gündür bir soru sormak istiyorum ama pek vaktim olmadığı için yapamadım.

 

Sen yaşadığımız çağın farkında bir kadınsın. Okumuşsun, eğitim almışsın, bir yerde yönetici pozisyonunda çalışıyorsun vs. Evli misin bilmiyorum ama evliysen de evliliğin tipik şeriat kuralları içinde geçmiyordur. Yani geçmesi mümkün değil, zira o durumda çalışıyor olamazdın.

Neyse soru bu değil.

 

Kur'an'a göre bir kadın evlenmeden önce biriyle birlikte olamaz, olursa zina yapmış olacağı için 100 sopa ile cezalandırılır. Aynı ceza partneri için de geçerli.

Evli insanlar, karı ve kocaları dışındaki biriyle birlikte olamaz. Bu da yasak. Bunda da her ikisine birden 100 sopa var. Aslında burada kadına verilmesi gereken ceza onu recm etmekmiş ama en çıtır annemiz Aişe'nin söylediğine göre o ayeti yaramaz bir keçi yediği için Kur'an'a girememiş. Buna rağmen birçok şeriat ülkesinde geleneksel olarak kadınlar recm edilir, Muhammed'in de bir recm törenine katıldığı hadislerde anlatılır, bilirsin. Ama benim soracağım bu recm de değil şimdi. 

 

Apartmanında komşun olan, ya da aynı ofisi paylaştığın bir iş arkadaşın bir kadın kocasını aldatıyormuş diyelim. Bu kadının nasıl cezalandırılacağı açık. Hüküm Allah tarafından tartışmaya yer bırakmayacak kadar net biçimde bildirilmiş.

 

Onu, şahane bulduğun, kadını yücelttiğini söylediğin İslam yasalarına göre cezalandırmak istesek ne derdin? 

Genel olarak bu cezayı makul buluyor musun? Savunabiliyor musun? 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 17.04.2018 at 23:45, Türk Ateist yazdı:

@Tuğba

 

Sana kaç gündür bir soru sormak istiyorum ama pek vaktim olmadığı için yapamadım.

 

Sen yaşadığımız çağın farkında bir kadınsın. Okumuşsun, eğitim almışsın, bir yerde yönetici pozisyonunda çalışıyorsun vs. Evli misin bilmiyorum ama evliysen de evliliğin tipik şeriat kuralları içinde geçmiyordur. Yani geçmesi mümkün değil, zira o durumda çalışıyor olamazdın.

Neyse soru bu değil.

 

Kur'an'a göre bir kadın evlenmeden önce biriyle birlikte olamaz, olursa zina yapmış olacağı için 100 sopa ile cezalandırılır. Aynı ceza partneri için de geçerli.

Evli insanlar, karı ve kocaları dışındaki biriyle birlikte olamaz. Bu da yasak. Bunda da her ikisine birden 100 sopa var. Aslında burada kadına verilmesi gereken ceza onu recm etmekmiş ama en çıtır annemiz Aişe'nin söylediğine göre o ayeti yaramaz bir keçi yediği için Kur'an'a girememiş. Buna rağmen birçok şeriat ülkesinde geleneksel olarak kadınlar recm edilir, Muhammed'in de bir recm törenine katıldığı hadislerde anlatılır, bilirsin. Ama benim soracağım bu recm de değil şimdi. 

 

Apartmanında komşun olan, ya da aynı ofisi paylaştığın bir iş arkadaşın bir kadın kocasını aldatıyormuş diyelim. Bu kadının nasıl cezalandırılacağı açık. Hüküm Allah tarafından tartışmaya yer bırakmayacak kadar net biçimde bildirilmiş.

 

Onu, şahane bulduğun, kadını yücelttiğini söylediğin İslam yasalarına göre cezalandırmak istesek ne derdin? 

Genel olarak bu cezayı makul buluyor musun? Savunabiliyor musun? 

Bahsettiğin kadın senin  kocanla zina etseydi sen ne yapmak isterdin?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...