Jump to content

Ferisilerin mayası.


Recommended Posts

Ferisi; MESİH zamanında yaşamış Yahudi din âlimlerine verilen isim idi.

MESİH, öğrencilerne "Ferisilern mayasından sakının." (Luka 12:1) diye tembihte bulunurken bu zümrei şöyle tnımlıyordu:

 

“Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: ‹‹Din bilginleri ve Ferisiler Musa'nın kürsüsünde otururlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler. Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini ‹Rabbî› diye çağırmalarından zevk duyarlar.” (Mat. 23:1-7)

 

Matta İncilinden alıntı yaptığım paragraftan herkes kendisine göre sonuçlar çıkarabilir. Ne var ki yine herkesin varacağı ortak sonuç, riyâkârlıktır; yâni "yanar-döner" olma hâli. Gerçi MESİH, " Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisiler'inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz!" (Matta 5:20) demişse de burdaki "doğruluk" Ferisilerin kendi iç dünyalarındaki dürüstlükleri değil, birer "öğretmen" olarak topluma gösterdikleri sahte dürüstlüktür. Çünki, dürüstlük elde edilmesi gereken bir çizgidir ve bunun "azı-çoğu" olmaz.

 

Pavlus da bir Ferisi idi. Güyâ, Şam yolunda MESİH'i görmüş, aşırı ışığa mâruz kaldığından gözleri kör olmuş, birkaç gün sonra da "Hananya" adlı bir MESİH inanırının duası ile şifâ bulmuştu. Ben bu hikâyeyye inananlara hep hayret etmişimdir. MESİH'i, üç yıllık müjdeyi duyurma sürecinde görüp-görmediğini bilmiyorum. Ama; O'nun muhteşem öğütlerini duymamış olması imkânsızıdır. Çünki; hiç bir Yahudi din bilgini yice anlayıp, dinlemeden herhengi bir düşünceye karşı çıkılmayacağını bilir. Pavlus, MESİH öğrencilerine yapılan eziyet ve işkencelerde baş aktörlerden biridir. İstefanos'un taşlanmasında orada bulunmuş ve yapılanları onaylamıştır. Yine iddiaya göre Yeruşalimde yaptığı eziyetlerle yetinmeyip, Şamdaki inanlılara aynısını yapmak amacıyla yola koyulmuştur.

 

İncil verilerine göre birçok Yahudi, MESİH'in öğretisini dinlemiş ve mûcizlere şâhit olmuşlardı. Fakat; inanmak yerine, "Bunları Baalzevul'un gücüyle yaptığını" ileri sürmüşlerdi. Pavlus'un, bu öğreti ve mûcizelerden bihaber olması mümkün müdür; bilemem. Eğer haberi var da aynı gerekçe ile inanmamışsa Şam yolunda gözlerini kör edenin "Baalzevul" olduğunu neden düşünmedi ? Bir din bilgini bile inanmak için işittikleri ve bizzat şâhit oldukları ile yetinmeyip, gözünün kör olmasını beklemişse, cahil ve okuma yazması olmayan insanların hâli nice olur ?

 

Başka forumlarda Pavlus'a dâir düşüncelerimi tafsilâtlı olarak paylaştığımdan, burada detaya girmeyeceğim. Fakat; MESİH'in, özellikle uyardığı "Fersi mayası"na ilginç bir örnek teşkil eden Pavlus üfürmelerini burada paylaşacağım.

 

"Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudiler'i kazanmak için Yahudiler'e Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa'nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım." (I. krnt. 9:19-20)

 

Pavlus, Kutsal Yasa'yı yok sayar. Ancak; Kudüs'e gittiğinde bu nedenle eleştirilere mâruz kalır.  Eleştirileri savuşturma adına yasaya bağlıymış gibi davranır. (Bknz. Elçilerin işleri 21. bölüm) Dört Gospel de okunduğunda MESİH'in öğretisini duyurma adına bu tip "endek-dndek" tavırlara girmediği çok net görülür. Herkesi inandırmak gibi bir amacı da yoktur. Öğretişlerini dinleyen, mûcizelere şâhit oldukarı halde inanmayan Yahudilere; 

 

"Ama siz iman etmiyorsunuz. Çünkü benim koyunlarımdan değilsiniz. Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler." (Yuhanna 10:26-27) dedikten sonra "Siz, babanız İblistensiniz" sözüyle onları azarlar. Özetle; MESİH'in öğretiş modelinde, başkalarını kazanma adına taklalar atma, fırldak gibi dönme tavırları yoktur. Yine o "Beni izlemek isteyen çarmıhını yüklensin" (Luka 9:23) buyururken, birileri altından haç kolye takmayı "inanç" zanneder, MESİH'e târifsiz acılar çektiren haç'ı kutsayıp, tepelerine çıkarırlar.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlginç...
Pavlus hakkında okuduğum en eleştirel yazı.
Bildiğim kadarıyla kendisi Hristiyanlığın "Muhammed"idir.
Ve bu durumda "Pavlus'un üfürmeleri" tabiri açıkca Yeni Ahid'in çoğunu inkârdır. 
Vakıa, kanımca "eskisi de yenisi de" hatta İsa'nın bizzat kendisi de baştan sona üfürmedir, ayrı konu lakin bir İsa inançlısının bunları söylemesi bana ilginç geldi..
Saygılar...
 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, adeist yazdı:

Ve bu durumda "Pavlus'un üfürmeleri" tabiri açıkca Yeni Ahid'in çoğunu inkârdır. 

 

Benim inanç algım, eskilerin tâbiriyle "Nev'i şahsına münhasır" dır. "Kutsal kitap" ezberini dikkate almayan bir inanlıyım. Kâğıt, kalem, mürekkep, hokka, yazı vs. bilgiyi aktarmak için birer araçtırlar. Müdâhele edilebilir ve hattâ değiştirilebilirler. Hiç unutmam. 80 ihtilâli sonrası Kenan Evren "Baş imam" modunda gittiği her yerde Kur'andan ayet okuduğu devrede, bâzı gazeteler fasiküller hâlinde Kur'an dağıtmaya başladılar. Gel zaman, git zaman bu fasiküllerin sayfaları yerlerden, çöplerden toplandı; kimi hassas müslümanlarca.

 

Ben, "kutsanmış"metinlerde yer alan temel ahlâki öğretişlere ve bu öğretişlerin zaman ve mekân ile mâlûl olmayan ilkesel yönlerine dikkat ederim. Ki her önüne gelen, "kutsal" denen kitabı değişen zamanın icaplarına göre yeniden yorumlamasın ve bu kitaplar, değişen algıya göre tekrar-tekrar yazılmasın. Metnin aynı kalmasının bir önemi yok. Kimi kelime ve kavramların anlamlarına taklalar attırılarak, bu kitaplar güncelleniyor. Kur'an noktasında bu işi "mahâret"(!)le yapanları yakından tanımaktayız. 

 

Pavlus'u neden önemsemediğimi kısaca özetleyecek olursam; İlk mesajımdaki "imana gelme"(!) hikâyesi bana tuhaf gelmektedir. Gerekçelerine, o mesajda kısaca değinmiştim. Diğer taraftan, Tanrı herhengi bir olgu ya da durumu "pis-çirkin" olarak tanımlamakta ise bir süre sonra onlara "temiz-güzel" deyip de kendisi ile çelişmez. Misâl; Eski Ahit'te domuz eti "pis" sayılmış, yasaklanmıştır. Cinsel ilişki sonrası yıkanma emredilmiştir. Çünki Eski Ahit'e göre cinsel ilişki bir çeşit kirlenme sebebidir. Ama Pavlus, tek hamle ile yasanın tamâmını gömer. Maksadı; yasaya sıkı sıkıya bağlı Yahudiler ile bu yeni ve önlenemez inancın arasında yüksek duvarlar örmektir. Yahudi ulusunun varlığı büyük ölçüde "Mûsa'nın yasası"na bağlı iken, bu yasayı "yok" sayan bir inanca hiç bir Yahudi itibar etmeyecektir. Üstelik, amaca ulaşıldığında, MESİH inancının yayılmasını önleme adına, her dönem büyük çabalar harcamaya da ihtiyaç olmayacaktır. Bence Pavlus MESİH inancına sonradan eklemlenmiş "Truva atı"dır.

 

Eski Ahitte yer alan kuralları da önemsemem. Çünki; İlkeler, çağlar üstü, kurallar ise mecut şartların tetiklemesiyle oluşmuş konjonktürel yaptırımlardır. Bir öğretmen öğrencilerine birbirinden farklı coğrafyaların, parçalarına ayırlmış hâldeki haritalarını dağıtıp, her öğrencinin - pazıl'ın parçaları gibi - bunları toplamasını ister. Dersin bitimine kısa bir süre kalınca, öğrencilerin hangilerinin bunu başardığını kontrol etmek için dolaşırken, hemen her öğrencinin hâlâ uğraştığını, ama; birisinin bitirmiş durumda ve gâyet sâkin biçimde beklediğini görür. Yanına yaklaşarak "Bunu nasıl başardın ?" diye sorar. Öğrenci "Öğretmenim, haritanın arka tarafında bir insan portresi bulunuyordu. O portreyi düzetlince her şey düzeldi" der.

 

İnsan düzelebilirse insana ve dünyâya dâir her şey düzelir. Bu, belki ütopik bir yaklaşım ama; başkaca da bir "çâre" görünmüyor. İncil denen metinde yer alan ilk dört Gospel ile Yakup'un mektubunu önemserim. Diğerleri beni ilgilendirmiyor. Matta incilinde yer alann "Dağdaki vaaz" bölümü ile Yuhanna incil'inin hemen hemen tamâmı beni çok etkilemiştir. Ben, kendimi "adam" etmekten sorumluyum. Bunu başaramadığım sürece, başkalarına "yol-yordam" göstermem abesle iştigâl olur. Eleştiri hakkımı saklı tutuyorum tabii.

 

Saygılar.

 

 

tarihinde Edip Cevdet tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
8 dakika önce, Edip Cevdet yazdı:

Diğer taraftan, Tanrı herhengi bir olgu ya da durumu "pis-çirkin" olarak tanımlamakta ise bir süre sonra onlara "temiz-güzel" deyip de kendisi ile çelişmez.


Malûmunuz Kuran bu tür çelişkilerle doludur. Şarap yasağı bunların başında gelir elbette..
Sizce de aynı tanrının ürünü olamazlar mı bu durumda?
Yani belli ki bu üç kitabı gönderdiği iddia olunan tanrı çelişkili bir tanrı..
..... 
Ya da siz özünde İsa ağzından verilen müjdenin; aslında katışıksız tanrı kelâmı olduğunu ama  ferisilerin, özelinde de Pavlus'un (bizim oralarda Pavlu-Bavlu diye anılır ve adına bir kaplıca vardır)  zamanla tanrısal mesajı kendi istekleri doğrultusunda bozarak bugünkü kilise/ferisi hegemonyasını meydana getirdiğini mi söylüyorsunuz.
Öyleyse bu durumda islamistlerin hristiyanlığa bakışı ile örtüşmüyor mu bu söyleminiz?

Saygılar bizden... :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 dakika önce, adeist yazdı:

Öyleyse bu durumda islamistlerin hristiyanlığa bakışı ile örtüşmüyor mu bu söyleminiz?

 

Şeklen öyle görülebilir de özünde aynı değil. İslâm, zâten Arap örf ve geleneklerinin "Din" makyajı ile sevis edilmiş biçimidir. İlkesel yönü "yok" denecek düzeydedir. Kaldı ki Müslümanlar, kendi inanç algılarının "doğru"luğunu iddia etme adına, İsa ile Muhammed'in, hattâ tüm peygamberlerin aynı mesajı getidrdiğini söylemekteler. Aslında, mesaj "Tanrısal "ise aynı olması da doğaldır. Fakat; Tanah, İncil ve Kur'an'ı okuyanlar, bu üç kitabın da "aynı kaynaktan" gelmiş bulunmasının ihtimâl dışı olduğunu kolayca görürüler.

 

Bu itibarla ben, "araç" olanı kutsayıp cümlelere biat etmek yerine, ilkelere dikkat ederim.

tarihinde Edip Cevdet tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...