Jump to content

Müslümanları en çok Müslümanlar öldürüyor AYDIN TONGA Yazdı..


Recommended Posts

Müslümanları en çok müslümanlar öldürüyor

 

İslam tarihini ve Peygamberin hayatını adeta o tarihe bizatihi tanık olan biri gibi anlatan; heyecanlanan, duygulanan ve izleyenleri bir hikâyeci ustalığında o günlerle buluşturan ilahiyatçı ve yeni YÖK üyesi Prof.Dr. Nihat Hatipoğlu bir yazısında Müslümanların erken dönemde karşılaştığı sıkıntıları şöyle anlatır: “Peygamberliğin 2. yılından itibaren dozunu artırarak devam eden Mekkeli müşriklerin zulmü 4. yılda fiili işkenceye dönüştü. Hele inen 'Yakın akrabalarını uyar' ayetinden sonra amcası Ebu Leheb gibi insanların hakaretlerine de maruz kaldı… 7-9. senelerinde ise müşrikler ‘tecrit’ politikası sürdürerek Müslümanları boykot ettiler. Müslümanlar Mekke’nin içinde alışveriş yapamıyor, çoğu kez evlerinden çıkamıyorlardı. Yeterli gıda alamayan Müslüman çocukları Mekke’de can veriyorlardı.”[1]

 

Dinleyici ve okur bu satırlarla birlikte “müşriklere” karşı haliyle öfke duyacak ve cemaat ruhu içerisinde ait olduğu toplumun “düşmanını” unutmayacaktır. Fakat burada durmalı ve şu soruyu sormalıyız: Gerçekten de o erken dönemde, asıl büyük acıları, büyük yaraları ve binlerce kişinin ölümü ile sonuçlanan olayları sahiden “din düşmanları” yani müşrikler mi, yoksa Müslümanlar mı çıkardı? Ya da şöyle soralım Müslümanları kitlesel halde katleden müşrikler mi yoksa yine “İslam Orduları” mıydı?

 

Soruların cevabı önemli. Zira tarih hangi bilgilerle sunuluyorsa bugün ve gelecekte o bilgiler ışığında inşa ediliyor dahası okunan tarihe göre düşman yaratılıyor, dostlar ona göre belirleniyor ve tarihten bir ders alınacaksa o da belletilen bilgilerle oluyor. O halde tarihi bilgiler, hamasete, hikâyeye, masalsı dile başvurulmadan elden geldiğince tüm nesnelliği ile bugüne aktarılmalıdır. Söz konusu aktarım sonrasında okuyucu karar vermelidir dün yaşananlara ve elbet bugün çıkarılması gereken derslere.  Sorumuz şuydu: İslam’ın erken dönemlerinde Müslümanlara asıl büyük acıları kim yaşattı?

 

İzninizle cevaba geçelim.

 

Bilindiği üzere İslam Peygamberi döneminde, Mekke ele geçirilene kadar küçük çaplı saldırı ve olayları bir kenara bırakırsak üç büyük harp yaşanmıştır. Bedir, Uhud ve Hendek savaşları olarak bilinen ve daha ilkokul çağlarından itibaren İslam tarihi yazınında başköşeye oturtulan bu savaşlarda sizce kaç Müslüman ölmüştür? Binler, on binler? Hayır, bu savaşlarda ölen Müslüman sayısı 100’ü bile bulmaz. Şöyle ki tarihi kayıtlara göre Bedir savaşında 14, Uhud’ta 73 ve Hendek savaşında da 8 Müslüman yaşamını kaybetmiştir. Denilebilir ki, Hendek savaşında Mekke cephesi 10 bin kişiyle Medine sınırına geldi lakin kuşatmayı yaramadığı için büyük kayıplar yaşanmadı. Bu itiraz elbette haklıdır. Fakat unutmamak lazım bu veri aynı zamanda Mekke cephesinin gücünü ve istenildiği takdirde karşılıklı büyük kıyımların da yaşanabileceği gerçeğini sunar bize. Ama tarihte böyle bir kıyım yaşanmamıştır! Peygamberlik döneminin 23 yıl olduğunu hatırlarsak, o dönemin “din düşmanlarından” bize kalan “büyük acılar” bunlardır işte.

 

Geçelim şimdi Bedir, Uhud ve Hendek meydanından diğer meydanlara; örneğin Müslümanların karşı karşıya geldiği o büyük savaşlara.Tarih 656. Yer Basra. Savaşın bir cephesinde Peygamberin yakın arkadaşları Talha, Zübeyr ve Peygamberin eşi Aişe var; diğer cephedeki savaşçıların komutanı ise Halife Ali. Talha ve Zübeyr görünürde öldürülen halife Osman için bu savaşı verir. Kimi kaynaklara göre ise asıl sebep Talha ve Zübeyr’e verilmeyen valilikler diğer bir ifade ile iktidarın ortaklığıdır. Aişe’nin, Ali ile olan husumeti ise yeni değildir elbet! Savaş alanı hınca hınç doludur adeta. Öyle ki Ali kuvvetleri 20 bin kişidir; Talha, Zübeyr ve Aişe cephesinde ise 30 bin kişi vardır. Savaşın kayıpları da bu nispette o kadar yüksek olacaktır. Tarihi kayıtlar farklılık gösterse de Cemel ya da Basra savaşı sonucunda 10 ila 18 bin arasında değişen bir can kaybından bahsedilir. [2] Bir yıl sonrasında ise Suriye, Sıffın da ortalık adeta kan gölüne dönecektir. Bu savaşın tarihe iz bırakan katliam yüzü ise daha hazırlık safhasında kendini ortaya çıkaracaktır.

 

 

Neredeyse bütün bir gençlik döneminde İslam’a karşı savaşan ancak Mekke’nin ele geçirilmesi ile Müslüman olabilen ve Müslüman olduktan sonrada iktidar koltuğundan hiç ayrılmayan Muaviye savaşın bir cephesinde yerini almıştır. Diğer Cephenin lideri ise yine Peygamberin damadı ve amcaoğlu da olan Halife Ali bin Ebu Talib’tir. Her iki cephedeki asker sayısı da yüz binlerle ifade edilir. Tabiri caizse “kıyamet gününü” andıran muharebe meydanında savaş 4 aya yakın bir süre devam eder. Sonuç ise korkunçtur. 70 bine yakın insan bu savaşta yaşamını kaybeder. Üstelik bu kan deryasından bir sonuçta çıkmaz! Zira Muaviye savaşı kaybedeceğini anladığı anda yakın adamlarından Amr b. el-Âs’ın teklifiyle mızrakların ucuna Kur’an sayfalarını taktırır ve “Kur’an aramızda hakem olsun” diyerek sözüm ona savaşı durdurmak ister. Din bu derecede “kullanılır” hale gelmiştir artık. En nihayetinde Ali safında karışıklıklar meydana gelir ve savaş bir neticeye ulaşmadan bitirilir. [3] Sadece 14 Müslüman’ın yaşamını kaybettiği Bedir savaşından on binlerce Müslüman’ın “din kardeşi” tarafından öldürüldüğü bir tarihe gelmiştir İslam dünyası. Üstelik daha aradan yarım yüzyıl bile geçmemiştir.!

 

Bedir demişken, anılan savaşta Allah’ın melekleri aracılığıyla Müslümanlara yardım ettiği ile ilgili ayetler Kur’an da şöyle yer almıştır: “Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız”. (Ali İmran 123) Devamında 124. Ayette şöyledir: “Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun”. Bir sonraki ayette şöyle devam eder: “Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder”.[4] Bir de Bedir’e dair şunu anımsamak lazım sanırım: Muaviye’nin ağabeyi, dedesi ve kimi yakınları Bedir savaşında, Mekke cephesinde yerini alır ve Müslümanlar tarafından öldürülür.!

 

Özellikle Sıffın süreci ile birlikte Müslümanlar cephesinde ortaya çıkan bir diğer grup ise Haricilerdir. Savaş sonrasında hem Ali’ye hem de Muaviye’ye karşı savaşı göze alan Hariciler de bu dönemde büyük kayıplar verir. Örneğin Nehrevan savaşı olarak bilinen savaşta 3 bine yakın harici askeri, Ali ordusu tarafından öldürülür. Diğer taraftan Ali’yi suikastla öldüren de yine bir Harici’dir. Muaviye ve yakın adamı Amr b. el-Âs ise Haricilerin suikastlarından yara almadan kurtulur.

 

Gelinen nokta kelimenin tam manasıyla korkunçtur artık. Peygamberlik dönemi boyunca (23 sene) müşrikler tarafından öldürülen Müslümanların sayısı ancak yüzler civarında iken, Peygamberin ölümünü takip eden ilk 30 yılda Müslümanlar arasında çıkan savaşlarda 80 bin insan can verir. Yazımızın başında sorduğumuz “Müslümanları kitlesel halde katleden müşrikler mi yoksa yine “İslam Orduları” mıydı” sorusu da bu veriler ışığında cevabını bulmuştur sanırım.

 

Özellikle Mekke döneminde, Müslümanların yaşadığı kimi zorluklar ve acı olaylar sayfalar dolusu yazılıp radyo ve televizyonlarda saatlerce anlatılırken, on binlerce insanın yaşamını kaybettiği Sıffın ve Cemel gibi savaşlar sadece “fitne” ifadesi ile okunuyorsa, ne bize anlatılan bir tarih vardır ne de bugünün Müslümanlarının o tarihten alacağı bir ders. Nitekim yanı başımızda cereyan eden ve onbinlerce insanının yaşamını kaybetmesine neden olan Suriye istilasını bugünün egemen İslam dünyası destekliyor, bizatihi işgale katılıyor ve dünyanın en büyük nükleer silahlarına sahip olan ABD’yi Suriye’de daha çok kan dökmeye çağırıyorsa aslında ne Sıffın geride kalmıştır ne Cemel.

 

Aydın Tonga

 

Odatv.com

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...