Jump to content

Varligimizin hikmeti


Recommended Posts

1 saat önce, güven yazdı:

Ben okuma emdim sana sonna kadar oku tabi okumanın sınırı blgşnşn sırı yoktur ne kadar okursan okyaanus gibi büyürsün azda okusan dememin sebebi yalıştı kendimle mukyese etim çünkü ben okumuşum kuranı.he onutmadan yazayım kadın kuranda 2 sınıf insandır miras paylaşımında yarı yarı alınmaz şahitlik edecekse eyer bir erkek eksikse 2 kadının bir erkeyin şahitliyiyine denk tutulur örenek karu deniyim kaba olur bayan bir tarladır erkek isediyi gibi isediyi an yapabilir kadının hoşnutluğu yok eski cariye kadınları gibi gezme dışarı çıkma evde otur  sadece çocuk bakar boşmak isterse medeni kanunlar geçerli deyil örbekbşr bayla avlişsin boşandın 2 barşıp evlenmesin bayan balkasının nikahına yanı altına yatcak adam insaflıysa bırakırsa  eski hanımını alabilir. örbek okuyup görece3ksin kadın kocasından ayırılamaz ayrılırsa 6 ay beklşcek gebemi deyilmi gebysede kadın ne kadar zegin olsada kadına çocuk verilmez daha başını ağrıymak istmem örbek sen müslüman bir erkeksin geldin eve karını başkasıyla sevişrken yakaldın hiç bir uygulma yapmasın kurana göre gidip 4 şahit erkek bulursan kadını recem etirsin bulmasan adam çayını kahvesini içer gider. şöyle arat niyetli erkvarsa karsından kurtulmak isterse 4 yalancı şahit getirip karıyı recemle taşla öldürtebilir  her  ha gelşn karmı başkasıyla yatkta buk-ldun kşmse korkusubdab şahştlk etmez öünkü yalacı şahitseb 80 sopa hakedşyorsun kimsede yaklaşmıyor banene bie dersiz başımı belaya koyum. okuma konusuna gelince ben hiç okumayı yazmayı sevmezdim yazık-larımdada hata var 40 sonra öyrendim gece gündüz kştaplar okudum interbete ateis din tartışmalrının konularının baştan aşağı oludum sağlıcakla kal

Yazdıklarının hepsine vakıfım ve sırasıyla cevap vereceğim.

Kadının kuranda 2. sınıf insan olduğu tamamıyle yalandır. Öncelikle bu yalanları ve yalanları oluşturduğu iddia edilen ayetleri inceleyelim.

1-Miras paylaşımı meselesi:

Nisa 7; Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır.

 

Kadınlara da diye ayrıca belirtilmiş. Demek ki cahiliye devrinde kadınların miras hakkı hiç yok. Kuranla beraber kadınlar mirastan pay alabilir hale geliyor.

 

Nisa 11; Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki kızın payı kadar. (ayet çok uzun olduğu için en çok dikkat çeken yerde kesiyorum.)

Nisa 12; ....Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir vasiyettir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.

 

Direkt olarak nisa 11'e bakarsak karşımıza bir eşitsizlik var. Ancak adaletsizlik yok.O dönemin toplumundaki uygulamalara bakacak olursak:

-Erkek evlendiği zaman kadına nikah güvencesi adı altında bir miktar para verir. (mihr) Kadın, erkeğin evine taşınır. Erkek boşanma durumunda nafaka verir. Eğer ki erkek ve kadın mirastan eşit pay alsaydı, asıl adaletsizlik o zaman doğardı. Burada mühim nokta yukarıdaki altı çizili yer. Kimseye zarar gelmemesi. Ayetlerdeki geçen şekil şartları da buna yönelik. Yani günümüzde mihir olayı kalkmışsa, erkek kadının evine taşınıyorsa, boşanma halinde erkeğe nafaka verilecekse mirasın paylaşımının uygulaması da değişecektir. Kuranın ruhu bunu gerektirir. Temel mesele '' Miras bölüşümü kimse zarara uğratılmadan adaletli bir şekilde yapılmalıdır.''

 

2- Kadının şahitliği meselesi:

Bakara 282; Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın ... Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar... (Ayetin yine tamamını değil dikkat çeken noktalarını yazdım. Dileyen açıp bakabilir.)

Görüldüğü üzere burada bağlamımız borçlar hukuku. O dönem ticaretle uğraşan insanların büyük çoğunluğunun erkek olduğunu pek ala söyleyebiliriz. Şahitlerimiz başlangıçta tercihen tabii ki işi bilenlerden olacaktır. Çoğunluk da erkek olduğu için 2 erkek şahit olarak istenecektir. 2 erkek olmazsa 1 erkek 2 kadın FAKAT altı çizili yere dikkatinizi çekerim. Herhangi 1 erkek 2 kadın değil rızanızla kabul edeceğiniz yani ticari meselelerden az buçuk çakan kişiler olmalı. Peki neden 2 kadın? Biri şaşarsa öteki hatırlatsın diyor ayette. Şimdi düşünelim; 2 kadın var biri ticarete düşündüğümüz kadar vakıf çıkmadı ve yanıldı. Bu kadın devreden ÇIKAR. Geriye tanıklığına güveneceğimiz kim kaldı? 1 erkek 1 kadın. Devreden çıkan kadından sonra yerine bir kadın daha çağırın demiyor ayette. Aslında ortada 1 erkek 2 kadın diye bir şey yok. Kadınlardan biri ola da şaşırırsa diye tanıklık sıfatını koruma altına almak için böyle bir hüküm kuranda var. Ve bu durum sadece TİCARİ konularla sınırlı.

 

Nur suresi 4; İffetli kadınlara iftira atıp da dört tanık getirmeyenlere gelince, onlara hemen seksen sopa vurun. Ve onların tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin. Onlar, sapmışların ta kendileridir.

Nur suresi 5; Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Nur suresi 6; Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların herbirinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır.

Nur suresi 7; Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz söyler.

Nur suresi 8; İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür.

Nur suresi 9; Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir.

 

Şimdi ayetlere bakalım. Ayetlerde açıklanan konu zina meselesidir. Sırasıyla altı çizili yerleri inceleyelim. Eğer ki az önce bahsettiğim nisa suresinde geçen ayetlerdeki mesele sırf ''kadın-erkek'' meselesi olsaydı burada nur suresinde geçen dört tanığın cinsiyetleri ayrı ayrı belirtilirdi. Ancak buna gerek duyulmamış. Böylece nisa suresinde şahitlik konusunda parmak basılan asıl noktanın ticari işlere vakıf olma olduğu daha da netleşmiş oldu.

6. ayete baktığımızda bu sefer kendi eşe yapılan bir zina suçlamasına görüyoruz. 4 şahit lazımdı fakat sadece biz gördük. Bu durumda ne yapacağız? Allahı şahidimiz olarak gösteriyoruz ve ona 4 kez yemin ediyoruz. Peki kadın kaç kere yemin edecek? 8 kere olması lazımdı değil mi ? YANLIŞ. Kadın da 4 kez yemin ediyor. E hani 2 erkek 1 kadına eşitti?

Şimdi ne yapacağız? Ortada karşılıklı olarak edilmiş 4 yemin var. Kimi tercih edeceğiz. Erkeği değil mi? Ne de olsa kadın islamda 2. sınıf vatandaş. YANLIŞ. Yeminler karşılıklı olarak söylendiğinde kadının beyanı esas alınıyor ve kadına yapılan suçlama düşüyor. Kadına burada pozitif ayrımcılık yapıldığı o kadar açık ki...

 

Önceki iletilerimde de söylemiştim bir kez daha tekrarlayacağım. KURANDA RECM GEÇMEZ. Cezalar bellidir. Recmin r'si ceza olarak kuran tarafından ön görülmemiştir.

Demem o ki; ''İslamda kadın 2. sınıf olarak görülüyor.'' algısına kapılarak islamdan vazgeçmeyin. Çünkü böyle bir şey yok.

 

Ekleme: İleti fazla uzadığı için burada kesiyorum. Hala daha ikna olmadıysan kalanına da yarın devam edebilirim.

 

 

 

tarihinde Cundeb tarafından düzenlendi
ekleme
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 216
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

5 hours ago, Cundeb said:

Yazdıklarının hepsine vakıfım ve sırasıyla cevap vereceğim.

Kadının kuranda 2. sınıf insan olduğu tamamıyle yalandır. Öncelikle bu yalanları ve yalanları oluşturduğu iddia edilen ayetleri inceleyelim.

1-Miras paylaşımı meselesi:

Nisa 7; Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın geriye bıraktığından -onun azından da çoğundan da- farz kılınmış bir nasip olarak kadınlara da bir pay vardır.

 

Kadınlara da diye ayrıca belirtilmiş. Demek ki cahiliye devrinde kadınların miras hakkı hiç yok. Kuranla beraber kadınlar mirastan pay alabilir hale geliyor.

 

Hala kuranın dışına çıkıp, kafanca yorum yapıyorsun. Bir karar ver, kuran ile mi, yoksa, hadis, tarih falan ile mi? Cahiliye dediğin dönemde kadının mirasın tümünü almadığını nerden çıkarıyorsun mesela? 

 

Malum bedevinin ilk karısı Hatice'miydi? Varlıklı ve zengin miydi? Eee, nerden buldu o kadar malı mülkü, fahişelik mi yapıyordu yoksa? Miras olarak ona kalan mallar nerden gelmişti? Azıcık düşün, eğer böyle yorum yapmak istiyorsan, biraz da tarih oku. 

 

Muhammedden önceki devirde, genel eğilim, ölen kocanın malının kadınlara kalmasıydı. Fakat, yahudisi, hristiyanı, çeşitli putperesti falan kendi farklı miras hukuku uygulardı. Bu bahsettiğin şey, yahudilikte söz konusudur, kızlar ve karılar mirastan pay almaz. Velakin, o zaten yahudilik, islamla beraber o cephede değişen bir şey yok elbette. 

 

 

5 hours ago, Cundeb said:

Nisa 11; Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki kızın payı kadar. (ayet çok uzun olduğu için en çok dikkat çeken yerde kesiyorum.)

Nisa 12; ....Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir vasiyettir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.

 

Direkt olarak nisa 11'e bakarsak karşımıza bir eşitsizlik var. Ancak adaletsizlik yok.O dönemin toplumundaki uygulamalara bakacak olursak:

-Erkek evlendiği zaman kadına nikah güvencesi adı altında bir miktar para verir. (mihr) Kadın, erkeğin evine taşınır. Erkek boşanma durumunda nafaka verir. Eğer ki erkek ve kadın mirastan eşit pay alsaydı, asıl adaletsizlik o zaman doğardı. Burada mühim nokta yukarıdaki altı çizili yer. Kimseye zarar gelmemesi. Ayetlerdeki geçen şekil şartları da buna yönelik. Yani günümüzde mihir olayı kalkmışsa, erkek kadının evine taşınıyorsa, boşanma halinde erkeğe nafaka verilecekse mirasın paylaşımının uygulaması da değişecektir. Kuranın ruhu bunu gerektirir. Temel mesele '' Miras bölüşümü kimse zarara uğratılmadan adaletli bir şekilde yapılmalıdır.''

 

Mihr, nikah güvencesi falan değildir, kadının ücretidir. Mihr, evlenirken verilmez, çünkü islamda evlilik yoktur. İslamda nikah vardır, yani erkek, parasını verip kadını alır. Bu durumda kadın erkeğin malı olur. Başka türlüsü mü, var elbette. Bir de muta ve muta mehri vardır. Bunda kadın erkeğin malı olmaz, sadece dilediği süre ki genelde bir kerelik olur, kadından faydalanma hakkı kazanır. 

 

 

5 hours ago, Cundeb said:

2- Kadının şahitliği meselesi:

Bakara 282; Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın ... Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar... (Ayetin yine tamamını değil dikkat çeken noktalarını yazdım. Dileyen açıp bakabilir.)

Görüldüğü üzere burada bağlamımız borçlar hukuku. O dönem ticaretle uğraşan insanların büyük çoğunluğunun erkek olduğunu pek ala söyleyebiliriz. Şahitlerimiz başlangıçta tercihen tabii ki işi bilenlerden olacaktır. Çoğunluk da erkek olduğu için 2 erkek şahit olarak istenecektir. 2 erkek olmazsa 1 erkek 2 kadın FAKAT altı çizili yere dikkatinizi çekerim. Herhangi 1 erkek 2 kadın değil rızanızla kabul edeceğiniz yani ticari meselelerden az buçuk çakan kişiler olmalı. Peki neden 2 kadın? Biri şaşarsa öteki hatırlatsın diyor ayette. Şimdi düşünelim; 2 kadın var biri ticarete düşündüğümüz kadar vakıf çıkmadı ve yanıldı. Bu kadın devreden ÇIKAR. Geriye tanıklığına güveneceğimiz kim kaldı? 1 erkek 1 kadın. Devreden çıkan kadından sonra yerine bir kadın daha çağırın demiyor ayette. Aslında ortada 1 erkek 2 kadın diye bir şey yok. Kadınlardan biri ola da şaşırırsa diye tanıklık sıfatını koruma altına almak için böyle bir hüküm kuranda var. Ve bu durum sadece TİCARİ konularla sınırlı.

 

Gene hem tarihe sarıyor, hemde kafandan sallıyorsun. Sana Hatice dedik, zengi dedik, ticaretle uğraşıyor dedik. Eğer tarih çıkaracaksan, kafandan uydurup çıkarma.

 

 

5 hours ago, Cundeb said:

Nur suresi 4; İffetli kadınlara iftira atıp da dört tanık getirmeyenlere gelince, onlara hemen seksen sopa vurun. Ve onların tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin. Onlar, sapmışların ta kendileridir.

Nur suresi 5; Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Nur suresi 6; Kendi eşlerine bir zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların herbirinin tanıklığı, kendisinin kesinlikle doğru sözlülerden olduğu hususunda Allah'a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır.

Nur suresi 7; Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz söyler.

Nur suresi 8; İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür.

Nur suresi 9; Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru söyleyenlerdense, "Allah'ın gazabının kendisi üzerine olması"nı söylemekten ibarettir.

 

Hımm...

 

5 hours ago, Cundeb said:

Şimdi ayetlere bakalım. Ayetlerde açıklanan konu zina meselesidir. Sırasıyla altı çizili yerleri inceleyelim. Eğer ki az önce bahsettiğim nisa suresinde geçen ayetlerdeki mesele sırf ''kadın-erkek'' meselesi olsaydı burada nur suresinde geçen dört tanığın cinsiyetleri ayrı ayrı belirtilirdi. Ancak buna gerek duyulmamış. Böylece nisa suresinde şahitlik konusunda parmak basılan asıl noktanın ticari işlere vakıf olma olduğu daha da netleşmiş oldu.

 

Bak işte gene kendince sayıkladın. Bu ayetler, Ayşe'nin Muhammedi boynuzlaması üzerinedir. Olay, benu kureyza dönüşü yaşanır. Muhammed ayşeyi oraya götürür, ama o rada gidip 16 yaşındaki safiyyeyi cariyelerin arasından kendine alıp, derhal meşin çadırında halvet eder, becerir. Ayşe'de buna kızar, dönüşte sahabenin biriyle işi becerir. Bu ayşenin konusu meçhuldür, şöyleki, ayşe kolyem düşmüş onu aradım der, fakat üç salih müslüman onun muhammede boynuz taktığını gördük der. 

 

Muhammed köşeye kısar, son çare de bu ayetleri uydurur. Her halta iki şahit denirken, bu mevzuya dört şahit denmesi bu yüzdendir, zira üç kişi zaten şahitlik etmektedir hali hazırda. 

 

Konunun ticari işlere dair olduğu iddiası da, başta dediğimiz gibi uydurmadır. Her konuda, kadın, erkeğin yarısı olarak geçer ve şahitlik konusu da sadece ticari şeyleri kapsamaz, her şey kapsar. Ya da dersin ki, allah meramını anlatmaktan acz içinde bir zavallı tanrı, o başka. 

 

5 hours ago, Cundeb said:

Önceki iletilerimde de söylemiştim bir kez daha tekrarlayacağım. KURANDA RECM GEÇMEZ. Cezalar bellidir. Recmin r'si ceza olarak kuran tarafından ön görülmemiştir.

Demem o ki; ''İslamda kadın 2. sınıf olarak görülüyor.'' algısına kapılarak islamdan vazgeçmeyin. Çünkü böyle bir şey yok.

 

Ekleme: İleti fazla uzadığı için burada kesiyorum. Hala daha ikna olmadıysan kalanına da yarın devam edebilirim.

 

 

 

 

Kuranda recm geçmez, bunu bizde söylüyoruz ve ekliyoruz, eğer, kuranı böyle tarihle falan ekleme yapıp yorumlayacaksan, kuranda recm geçer, velakin o recm ayetlerini keçi yemiştir. Önce bunu bir bilmen gerekir. Ve de, müslümanlar ta o zamandan bu zamana recm uygulayıp gelmişlerdir bu yüzden. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, anibal yazdı:

 

Hala kuranın dışına çıkıp, kafanca yorum yapıyorsun. Bir karar ver, kuran ile mi, yoksa, hadis, tarih falan ile mi? Cahiliye dediğin dönemde kadının mirasın tümünü almadığını nerden çıkarıyorsun mesela? 

 Cevaplara başlamadan önce şunu belirteyim; ne üslubun ne de zekân dikkate alınmaya değer bir adam olduğunu gösteriyor. Ancak el mahkum, madem bir yola girdik sonuna kadar gideceğiz.

  -Kafamca yorum yaptığım yok. Metodolojimi açıkladım. Kuran'a aykırı olmadığı dolayısıyla akıl ve mantık süzgecinden geçen her türlü bilgiye açığım. ''Mızraklarıyla vuruşmayan, yurdunu savunamayan ve ganimet elde edemeyen kadınlar, mirastan nasıl pay alabilirler? Bu olacak şey değil!'' (Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri) Kuran'dan evvel Arapların bu şekilde söylemleri olduğunu biliyoruz. Ayette ''kadınlara da'' denmesinin sebebi budur.

 

Alıntı

Malum bedevinin ilk karısı Hatice'miydi? Varlıklı ve zengin miydi? Eee, nerden buldu o kadar malı mülkü, fahişelik mi yapıyordu yoksa? Miras olarak ona kalan mallar nerden gelmişti? Azıcık düşün, eğer böyle yorum yapmak istiyorsan, biraz da tarih oku.

 -Kadının para kazanabilmesi senin zihniyetin ilk iş olarak fahişeliği dayatıyor belli ki. İslam'a ahlaksızlık üzerinden saldıran bir adama da ancak bu yakışırdı. Hz. Hatice'nin ünlü bir tüccar olduğunu biliyoruz. Kimin tarih okuması gerektiği ayan beyan ortada.

Alıntı

Muhammedden önceki devirde, genel eğilim, ölen kocanın malının kadınlara kalmasıydı. Fakat, yahudisi, hristiyanı, çeşitli putperesti falan kendi farklı miras hukuku uygulardı. Bu bahsettiğin şey, yahudilikte söz konusudur, kızlar ve karılar mirastan pay almaz. Velakin, o zaten yahudilik, islamla beraber o cephede değişen bir şey yok elbette. 

-Yukarıda bunun cevabını kaynağımla birlikte verdim.

Alıntı

Mihr, nikah güvencesi falan değildir, kadının ücretidir. Mihr, evlenirken verilmez, çünkü islamda evlilik yoktur. İslamda nikah vardır, yani erkek, parasını verip kadını alır. Bu durumda kadın erkeğin malı olur. Başka türlüsü mü, var elbette. Bir de muta ve muta mehri vardır. Bunda kadın erkeğin malı olmaz, sadece dilediği süre ki genelde bir kerelik olur, kadından faydalanma hakkı kaza .

-Mihr nikah güvencesidir. Erkeğin kadına bakabilecek durumda olup olmadığını gösterir. Kadın isterse kendisi için ödenen bu miktarı iade edebilir. Ortada kadının satılması gibi bir durum yok. Çünkü kadının ''iftida'' denillen bir boşanma hakkı var. Boşanmanın nasıl düzenlendiğine bakalım:

 

Bakara 229: O talak iki keredir. (Yani talak suresinde anlatılan boşama sistemi) Ondan sonrası ya güzellikle tutmak ya da güzellikle serbest bırakmaktır. (Boşadığınız zaman) kadınlara verdiklerinizden hiçbir şeyi almanız size helal değildir. Ancak kadın ve erkek Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından korkarlarsa o zaman alabilirsiniz. (Ey Müslümanlar) Bu karı-kocanın Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağından siz de korkarsanız bilin ki, kadının fidye vererek kendisini kurtarmasında ikisine de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Onları aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa, işte onlar zalimlerdir.

Altı çizili yerlerde gördüğün gibi bu iki hükmün bulunması senin ''kadın erkeğin kölesidir.'' söylemini yerin dibine batırıyor. Hadis istersen de Buhari de ve İbn Mace'de bu durumla ilgili KURANA AYKIRILIK TEŞKİL ETMEYEN müspet bir olaydan söz edilir.

Alıntı

Gene hem tarihe sarıyor, hemde kafandan sallıyorsun. Sana Hatice dedik, zengi dedik, ticaretle uğraşıyor dedik. Eğer tarih çıkaracaksan, kafandan uydurup çıkarma.

Ben Kuran'ın lafzıyla değil ruhuyla bağlıyım. Tabii ki tarihi de işin içine katacağım. Bu kadar kolay kurtulamazsın elimden. Eleştirilerini ona göre yap. Korkuluğa saldıracak kadar alçalma karşımda.

Alıntı

ak işte gene kendince sayıkladın. Bu ayetler, Ayşe'nin Muhammedi boynuzlaması üzerinedir. Olay, benu kureyza dönüşü yaşanır. Muhammed ayşeyi oraya götürür, ama o rada gidip 16 yaşındaki safiyyeyi cariyelerin arasından kendine alıp, derhal meşin çadırında halvet eder, becerir. Ayşe'de buna kızar, dönüşte sahabenin biriyle işi becerir. Bu ayşenin konusu meçhuldür, şöyleki, ayşe kolyem düşmüş onu aradım der, fakat üç salih müslüman onun muhammede boynuz taktığını gördük der. 

 

Muhammed köşeye kısar, son çare de bu ayetleri uydurur. Her halta iki şahit denirken, bu mevzuya dört şahit denmesi bu yüzdendir, zira üç kişi zaten şahitlik etmektedir hali hazırda. 

 

Konunun ticari işlere dair olduğu iddiası da, başta dediğimiz gibi uydurmadır. Her konuda, kadın, erkeğin yarısı olarak geçer ve şahitlik konusu da sadece ticari şeyleri kapsamaz, her şey kapsar. Ya da dersin ki, allah meramını anlatmaktan acz içinde bir zavallı tanrı, o başka. 

Her konuda geçmediğini nur 4-9 ile uzunca açıklayarak ortaya koydum. Orayı sadece ''hmmm'' diyerek geçmişsin.

Söylediklerinin tamamı mesnetsiz ve dayanaksız. Akıl ile bağdaşan hiçbir tarafı yok. Senin anladığım kadarıyla tartışmaya gücün de yok. Tek yaptığın beni tahrik etmeye çalışmak. Ahlaksız ve yobazsın.

Alıntı

Kuranda recm geçmez, bunu bizde söylüyoruz ve ekliyoruz, eğer, kuranı böyle tarihle falan ekleme yapıp yorumlayacaksan, kuranda recm geçer, velakin o recm ayetlerini keçi yemiştir. Önce bunu bir bilmen gerekir. Ve de, müslümanlar ta o zamandan bu zamana recm uygulayıp gelmişlerdir bu yüzden. 

Şu yazdığına kendi cenahından bile taraftar bulamazsın. Kâle almıyorum.

 

Açıkçası büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Birbirinizi yediğiniz, kendilerine müslüman diyen yobazlarla aynı kafaya sahipsin. Çünkü savunduğunuz şeyler temelde aynı. Tek farkı sen içindeki bütün pisliği kusup, ben yapmadım siz yaptınız diyorsun.

Okurlar kimin daha tutarlı olduğunu ve sağlam durduğuna karar vereceklerdir diye umuyorum.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 saat önce, Cundeb yazdı:

 İyi de değil kötü de değil. İnsanı doğadan aldığımız da iyi ve kötüyü tanımlama bilincini de ortadan kaldırmış oluruz. Ben de diyorum ki sırf bu sebeple bile insanı ''biyolojik makine'' olarak tanımlamak mantıklı olmaz.

 

@Türk Ateist

''Eder elbette. İyi ve kötü, dolayısıyla ahlak yalnız insan türüne özgü değil. Ahlakı gördüğümüz diğer türler bizim gibi ahlaki manifestolar oluşturmadıkları, tanımlar yapmadıkları vs vs için, ahlak yalnız bizim türümüze özgü bir şey zannedilir. Onlar tanımalamazlar, bizim gibi oturup bunu konuşmazlar ama dibine kadar yaşarlar. Kötüyü acımasızca cezalandırır, iyiyi sahiplenirler. 

O yüzden ahlak doğaldır ve yalnız insana ait değildir diyoruz. Primatlara bakın, yunus gibi yüksek memelerilere bakın, farelere, baykuşlara, fillere bakın. Dah sayamayacağım pekçok türe bakın, ciddi ciddi iyi ve kötü olarak kodları ve tepki gösterdikleri müthiş davranışlar görürsünüz.''

 

Hayvanlar çoğu zaman bizim kötü dediğimiz davranışı yapanı cezalandırmazlar. Yukarıda anibalın yazdığı gibi erkek aslanın tüm yavruları katletmesi karşısında o yavrularla ortak bir bağı bulunmayan diğer bir hayvan kalkıp da buna karşı durmaz. Ama biz insanlar nerede bir haksızlık görsek buna baş kaldıracak şekilde programlıyız.(en azından bir kısmımız) Ben bunun temellendirmesini yapabilmenin ancak tanrıyı kabul etmekle mümkün olabileceğini bir kez daha belirtiyorum. Benim derdim asıl olarak ahlakla değil, iyi ve kötüyle.

 

Aslanın gidip erkek aslanı kovması ve yavruları öldürmesi aslanlarda çok sık karşılaşılan ve onlar tarafından tanınıp kabul edilen bir davranıştır. Seksüel seçilimle ilgilidir. Anibal bu durumu anlattıktan sonra sana "Bu iyi mi kötü mü?" diye sormuş. Sen bir yorumda bulunmamışsın, senin de bana bunu örnek vermen nedeniyle ben yanıtlayayım: İyi bir davranıştır, bize her ne kadar ürkütücü gelse de.

 

Dişi aslanlar yavru büyüttükleri müddetçe adet görmezler, dolayısıyla çiftleşmeye, hamile kalmaya uygun olmazlar. Bu, yavruları büyütüp yuvayı terkedene kadar sürer. 

Erkek aslansa etrafta çiftleşmeye uygun bir dişi bulamadığında, zayıf gördüğü bir sürüye göz diker, erkeği kovalar, o yavruları öldürür ve böylece anneyi yeniden adet döngüsüne sokmaya ve çiftleşmeye hazır hale gelmeye zorlar. Çünkü erkek aslan, diğer dişilerin yavrularını büyütüp kendiliğinden çiftleşmeye hazır olmasını bekleyecek kadar sabırlı değildir. Bir başka sürüdeki erkeği kovup yavruları da dişleri ve pençeleriyle öldürdükten sonra anneye sahip olup kendi sağlıklı ve dişi yavrularına kavuşacaktır, yaşlanmadan önce. Çünkü erkek aslanlar tüm ömürleri boyunca yalnızca iki yıl kadar üreyebilir, o yüzden bu zamanı en verimli biçimde geçirmek zorundadır. Dişilerse iki yılda ancak bir kere ürer ve bu iki durum bir araya geldiğinde seksüel seçilim baskın gelip yavruları öldürme davranışını destekler.

 

Alfa erkekler de bunu yapar. Bir sürünün başındaki alfayı kavgayla yener, bazen öldürür ve sürünün başına geçip bütün küçük yavruları acımadan öldürerek tüm dişileri çiftleşmeye hazır hale getirir. Yavru öldürme davranışı, zayıf gördüğü kendi yavrularını öldürme şeklinde de görülür. Hatta bu daha çok görülür. Erkek aslan kendi yavrularını güzelce öldürür ve eşini bir an önce ve tekrar çiftleşmeye hazır hale gelmeye zorlar ki daha sağlıklı ve güçlü yavrular yapabilsin.

 

Bütün aslanlar bu davranıştan haberdar olduğu ve kabul ettiği için de tepki göstermez. O yüzden bu davranışı bizim türümüze adapte ederek ahlaki bir sonuca ulaşamayız. 

Ama kendi yavrusunu öldürme davranışı insanda da açıkça görülür, nedeni de aslanların doğal kabul ettiği nedenlerden farklı değildir. Pek bilinmez ama.

 

Bizim ahlaki duyarlıklarımız diğer primatlarla, maymunlarla ve büyük beyinli memelilerle benzerlik gösterir daha çok. Ortak veya benzer ahlaki duyarlılık arayacaksınız onlara bakmanız makul olur, zira şu anki ahlaki duyarlıklarımızın oluşmasını saylayan bütün duygular bize insangil, primat ve memeli atalarımızdan kalmadır.

 

Karşılıklı yardımlaşma, bağlılık, işbirliği, empati ve sempati, barış yapma, çatışma ve kavga çözümü, sosyal kuralların farkında olma ve bunlara karşılık verme, aldatma, aldatılmayı saptama, özgecilik, karşılıklı özgecilik, gruba veya topluluğa karşı ilgi gösterme ve topluluğun kendisi hakkındaki düşüncelerini umursama, çatışma ve kavganın çözümü gibi özelliklerin hepsi yalnız insanlarda değil, maymun türlerinde, insansı maymunlarda, balinalarda, yunuslarda vs vs de görülür. Fark: Onlar bu özellikleri bizim gibi tanımlamaz, manifestolar falan oluşturmazlar. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Cundeb said:

 Cevaplara başlamadan önce şunu belirteyim; ne üslubun ne de zekân dikkate alınmaya değer bir adam olduğunu gösteriyor. Ancak el mahkum, madem bir yola girdik sonuna kadar gideceğiz.

  -Kafamca yorum yaptığım yok. Metodolojimi açıkladım. Kuran'a aykırı olmadığı dolayısıyla akıl ve mantık süzgecinden geçen her türlü bilgiye açığım. ''Mızraklarıyla vuruşmayan, yurdunu savunamayan ve ganimet elde edemeyen kadınlar, mirastan nasıl pay alabilirler? Bu olacak şey değil!'' (Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Zemahşeri) Kuran'dan evvel Arapların bu şekilde söylemleri olduğunu biliyoruz. Ayette ''kadınlara da'' denmesinin sebebi budur.

 

Dinde akıl mantık süzgeci diye bir şey getiremezsin. Bunu geçelim evvela, şimdilik. Başka mevzu. Sen, amanda kuranda böyle diyor, demekki şöyleymiş diyerek akla, mantığa falan dayanmayan bir mevzu üzerinden bir şeyler çıkarıyorsun. Cahiliyye döneminde, kadınların miras almadıkları akıl, mantık vs. ile çıkarabilecek bir şey mi? Gider bakarsın, tarihi kayıtları vs. inceler ancak öyle bulursun. Ve aynısını işte o razi'den falan alıntı ile yapmaya çıkıyorsun. Dediğimiz şey de bu, ya o hadis vb. lafları kabul etme, ya daet, önce bir neyin ne olduğuna kendin karar ver. Yani, dengesizsin, işine geleni alıyorsun. 

 

Konu özelinde, mirastan nasıl pay alabilir diyenler, aslolarak yahudi kökenli olanlardır, zira yahudilerde kadına mal düşmez, daha önce de söyledik di mi? ama Hatice nasıl öyle zengin olabilmiştir, dul bir karı olarak, hiç bunun cevabına bakmıyorsun, nasıl akıl ise, mantık ise. Ne yapıyorsun, işine geldiği gibi bakıyorsun.

 

 

Just now, Cundeb said:

 -Kadının para kazanabilmesi senin zihniyetin ilk iş olarak fahişeliği dayatıyor belli ki. İslam'a ahlaksızlık üzerinden saldıran bir adama da ancak bu yakışırdı. Hz. Hatice'nin ünlü bir tüccar olduğunu biliyoruz. Kimin tarih okuması gerektiği ayan beyan ortada.

 

Hz. Hatice ünlü bir tüccar ise, neye istinaden "kadınlar ticaretten anlamıyormuş, o yüzden ticari mevzularda iki kadının şahitliği denmiş" diyorsun?

 

 

Just now, Cundeb said:

-Yukarıda bunun cevabını kaynağımla birlikte verdim.

-Mihr nikah güvencesidir. Erkeğin kadına bakabilecek durumda olup olmadığını gösterir. Kadın isterse kendisi için ödenen bu miktarı iade edebilir. Ortada kadının satılması gibi bir durum yok. Çünkü kadının ''iftida'' denillen bir boşanma hakkı var. Boşanmanın nasıl düzenlendiğine bakalım:

 

Mihr nikah güvencesi falan değildir, kadının ücretidir. Erkeğin kadına bakabilecek durumda olduğunu falanda göstermez, bir demir yüzük ile mi bakacak erkek kadına? Kadının asgari ücreti bir demir yüzüktür, bunu bile bilmiyorsun.

 

Just now, Cundeb said:

Bakara 229: O talak iki keredir. (Yani talak suresinde anlatılan boşama sistemi) Ondan sonrası ya güzellikle tutmak ya da güzellikle serbest bırakmaktır. (Boşadığınız zaman) kadınlara verdiklerinizden hiçbir şeyi almanız size helal değildir. Ancak kadın ve erkek Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacaklarından korkarlarsa o zaman alabilirsiniz. (Ey Müslümanlar) Bu karı-kocanın Allah’ın koyduğu sınırlarda duramayacağından siz de korkarsanız bilin ki, kadının fidye vererek kendisini kurtarmasında ikisine de bir günah yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Onları aşmayın. Kim Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa, işte onlar zalimlerdir.

Altı çizili yerlerde gördüğün gibi bu iki hükmün bulunması senin ''kadın erkeğin kölesidir.'' söylemini yerin dibine batırıyor. Hadis istersen de Buhari de ve İbn Mace'de bu durumla ilgili KURANA AYKIRILIK TEŞKİL ETMEYEN müspet bir olaydan söz edilir.

 

Kadının "fidye vererek kendini kurtarması" kadın erkeğin kölesidir lafını bizzat tasdik ediyor zaten. 

 

Önce ilk çizdiğin yere bakalım, ne dedik, mehir, mihr, kadının ücretidir, o kadının malıdır, geri alamazsın. Ayette bunu söyler. 

 

İkinci altını çizdiğin yeri br daha oku, sonra dönüp bir daha oku, "fidye vererek" diyor, okumuyor musun? Bir kölenin hürriyeti karşısında verdiği paran nedir biliyor musun, bilemedin di mi, işte o paraya fidye denir.

 

 

Quote

 

Türkçe[düzenle]

Ad[düzenle]

fidye (belirtme hâli fidyeyi, çoğulu fidyeler)

[1] esiri veya herhangi bir kişiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için verilen mal veya para
[2] orucun şifasız bir hastalık veya yaşlılık gibi bir nedenle kaza olarak dahi tutulamayacağı durumlarda verilen sadaka

Köken[düzenle]

[1] Arapça


 

 

Bu ayet, bilfiil, kadının erkeğin kölesi olduğunu ve ancak, sıradan köleler gibi fidyesini ödeyerek kurtulabileceğini anlatır. Ha, erkek boşamıyorum lan derse, kadın buna itiraz edemez, fidye verse bile boşanamaz. Tekrar oku ayeti, bunu apaçık yazıyor işte. Ne diyor, verdiğiniz ücretten geir almanız yasak. Velakin, kadın o parayı size verip boşamanızı isterse, o zaman o parayı alıp boşamanızda bir sakınca yok. Boşamazsa? Kadın erkeği hiç bir boşayamaz, ancak erkek böyle bir durumda karısını boşayıp fidyesini afiyetle alıp yiyebilir. İşte ayetin dediği bu. 

 

 

Just now, Cundeb said:

Ben Kuran'ın lafzıyla değil ruhuyla bağlıyım. Tabii ki tarihi de işin içine katacağım. Bu kadar kolay kurtulamazsın elimden. Eleştirilerini ona göre yap. Korkuluğa saldıracak kadar alçalma karşımda.

 

Ruhu mu? Yani diyorsun ki, bir ruh uyduracağım, o ruhun işine gelenleri kurana ilave edip, gelmeyenleri de kuranda yok sayacağım. İşte  o zaman, öyle bir ruh uydurup çocuk tecavüz edende tamamen islama uygun davranmış olmuyor mu?

 

Korkuluğa saldıran, dahası bir korkuluk uydurup sarılan da sensin. Getirdiğin ayetler bizzat söylediklerinin tersini gösterirken, çıkmış sayıklıyorsun. Kafanda bir çift islam korkuluğu yaratmışsın, biri beğenmedeiğin ayetler falan, diğeri beğendiğin ayetler falan. Bir takım ayetleri de icat ettiğin ruha göre evirip çevirip o korkuluğa yapıştırıyorsun.

 

 

Just now, Cundeb said:

Her konuda geçmediğini nur 4-9 ile uzunca açıklayarak ortaya koydum. Orayı sadece ''hmmm'' diyerek geçmişsin.

Söylediklerinin tamamı mesnetsiz ve dayanaksız. Akıl ile bağdaşan hiçbir tarafı yok. Senin anladığım kadarıyla tartışmaya gücün de yok. Tek yaptığın beni tahrik etmeye çalışmak. Ahlaksız ve yobazsın.

Şu yazdığına kendi cenahından bile taraftar bulamazsın. Kâle almıyorum.

 

Şu yazdıklarınla, ahlaksız ve yobaz olan kim oluyor? Zaten sen ahlaklı olamazsın, ancak müslüman olursun, sonra gider çocuklara falan tecavüz edersin, nasılsa allah affeder di mi? 

 

Mesnet arıyorsan, yazdıklarına mesnet diye gösterdiğin şeylere bak. Kadın fidye ödeyebilir yazıyor, kölelikten kurtulma parası olan fidye, sen çıkmış bu ayet kadın erkeğin kölesi olmadığını ispatlar diyorsun. Kedni yazdığın şey kadının erkeğin kölesi olduğunu, ancak fidye ödeyip kurtulabileceğini söylüyor, ama gelmiş bize mesnetsiz falan diyorsun. Bu yobazlaık falan değil, ancak arsızlık, yüzsüzlük olur, di mi?

 

 

Just now, Cundeb said:

 

Açıkçası büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Birbirinizi yediğiniz, kendilerine müslüman diyen yobazlarla aynı kafaya sahipsin. Çünkü savunduğunuz şeyler temelde aynı. Tek farkı sen içindeki bütün pisliği kusup, ben yapmadım siz yaptınız diyorsun.

Okurlar kimin daha tutarlı olduğunu ve sağlam durduğuna karar vereceklerdir diye umuyorum.

 

 

 

Ben aynı kafaya falan sahip değilim. O beğenmediğin korkuluk olan sözde yobaz dediğin korkuluk, bizzat islamın ta kendisi. Biz de sana onu gösteriyoruz, bunlarda islam, boşa havanda su dövüyorsun diyoruz. Ben mi yazdım o ayete "kadın fidye verip..." diye? Ben ortada olanı gösterince, amanda yobaz falan bir de. Bana ne diyorsun, ayet orada işte, apaçık kadının erkeğin kölesi olduğunu ve ancak fidye verip kurtulabileceğini söylüyor, ama bu apaçık ayeti uydurduğun ruh dediğin şey ile evirip, bize yobaz falan diyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi, Türk Ateist yazdı:

 

Aslanın gidip erkek aslanı kovması ve yavruları öldürmesi aslanlarda çok sık karşılaşılan ve onlar tarafından tanınıp kabul edilen bir davranıştır. Seksüel seçilimle ilgilidir. Anibal bu durumu anlattıktan sonra sana "Bu iyi mi kötü mü?" diye sormuş. Sen bir yorumda bulunmamışsın, senin de bana bunu örnek vermen nedeniyle ben yanıtlayayım: İyi bir davranıştır, bize her ne kadar ürkütücü gelse de.

 

Dişi aslanlar yavru büyüttükleri müddetçe adet görmezler, dolayısıyla çiftleşmeye, hamile kalmaya uygun olmazlar. Bu, yavruları büyütüp yuvayı terkedene kadar sürer. 

Erkek aslansa etrafta çiftleşmeye uygun bir dişi bulamadığında, zayıf gördüğü bir sürüye göz diker, erkeği kovalar, o yavruları öldürür ve böylece anneyi yeniden adet döngüsüne sokmaya ve çiftleşmeye hazır hale gelmeye zorlar. Çünkü erkek aslan, diğer dişilerin yavrularını büyütüp kendiliğinden çiftleşmeye hazır olmasını bekleyecek kadar sabırlı değildir. Bir başka sürüdeki erkeği kovup yavruları da dişleri ve pençeleriyle öldürdükten sonra anneye sahip olup kendi sağlıklı ve dişi yavrularına kavuşacaktır, yaşlanmadan önce. Çünkü erkek aslanlar tüm ömürleri boyunca yalnızca iki yıl kadar üreyebilir, o yüzden bu zamanı en verimli biçimde geçirmek zorundadır. Dişilerse iki yılda ancak bir kere ürer ve bu iki durum bir araya geldiğinde seksüel seçilim baskın gelip yavruları öldürme davranışını destekler.

 

Alfa erkekler de bunu yapar. Bir sürünün başındaki alfayı kavgayla yener, bazen öldürür ve sürünün başına geçip bütün küçük yavruları acımadan öldürerek tüm dişileri çiftleşmeye hazır hale getirir. Yavru öldürme davranışı, zayıf gördüğü kendi yavrularını öldürme şeklinde de görülür. Hatta bu daha çok görülür. Erkek aslan kendi yavrularını güzelce öldürür ve eşini bir an önce ve tekrar çiftleşmeye hazır hale gelmeye zorlar ki daha sağlıklı ve güçlü yavrular yapabilsin.

 

Bütün aslanlar bu davranıştan haberdar olduğu ve kabul ettiği için de tepki göstermez. O yüzden bu davranışı bizim türümüze adapte ederek ahlaki bir sonuca ulaşamayız. 

Ama kendi yavrusunu öldürme davranışı insanda da açıkça görülür, nedeni de aslanların doğal kabul ettiği nedenlerden farklı değildir. Pek bilinmez ama.

 

Bizim ahlaki duyarlıklarımız diğer primatlarla, maymunlarla ve büyük beyinli memelilerle benzerlik gösterir daha çok. Ortak veya benzer ahlaki duyarlılık arayacaksınız onlara bakmanız makul olur, zira şu anki ahlaki duyarlıklarımızın oluşmasını saylayan bütün duygular bize insangil, primat ve memeli atalarımızdan kalmadır.

 

Karşılıklı yardımlaşma, bağlılık, işbirliği, empati ve sempati, barış yapma, çatışma ve kavga çözümü, sosyal kuralların farkında olma ve bunlara karşılık verme, aldatma, aldatılmayı saptama, özgecilik, karşılıklı özgecilik, gruba veya topluluğa karşı ilgi gösterme ve topluluğun kendisi hakkındaki düşüncelerini umursama, çatışma ve kavganın çözümü gibi özelliklerin hepsi yalnız insanlarda değil, maymun türlerinde, insansı maymunlarda, balinalarda, yunuslarda vs vs de görülür. Fark: Onlar bu özellikleri bizim gibi tanımlamaz, manifestolar falan oluşturmazlar. 

 

 

 Anibalın sorusunu yanıtladım diye hatırlıyorum. İnsan olmadan iyi ve kötü tanımlanamayacağından hem iyi hem kötü demiştim sanırım. Hayvanlardaki ahlaki dürtüler genellikle kendi akrabaları arasında ortaya çıkyor. Ben şunun sebebini istiyorum; madem ki insanlar da diğer hayvanlardan farklı olmayan biyolojik birer makine, daha önce hayatımızda hiç karşılaşmadığımız bir insanı zor durumda gördüğümüz anda içimizde bir acıma duygusu oluşuyor? Bu da biyolojik temellendirmeye dayanabilir fakat biz bunun farkında olsak bile o insana yardım etmezsek kendi kendimize bir suçluluk duygusu hissediyoruz. Ben bunu bir türlü temellendiremiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 minutes ago, Cundeb said:

 Anibalın sorusunu yanıtladım diye hatırlıyorum. İnsan olmadan iyi ve kötü tanımlanamayacağından hem iyi hem kötü demiştim sanırım. Hayvanlardaki ahlaki dürtüler genellikle kendi akrabaları arasında ortaya çıkyor. Ben şunun sebebini istiyorum; madem ki insanlar da diğer hayvanlardan farklı olmayan biyolojik birer makine, daha önce hayatımızda hiç karşılaşmadığımız bir insanı zor durumda gördüğümüz anda içimizde bir acıma duygusu oluşuyor? Bu da biyolojik temellendirmeye dayanabilir fakat biz bunun farkında olsak bile o insana yardım etmezsek kendi kendimize bir suçluluk duygusu hissediyoruz. Ben bunu bir türlü temellendiremiyorum.

 

 

Anibal'ın sorusunu yantılamadın. Ama madem sordun, ben senin sorduğun şeyi yanıtlayayım. İnsan bir biyolojik makine ve bir sürü canlısı. İşte o yüzden, "hayatında hiç karşılaşmadığın bir insanı zor durumda gördüğün anda", "Bana ne lan, kimin nesi, neyin necisi..." deyip bırakıp gidemezsin, çünkü o biyolojik makine sürünün bir üyesi olan insana yardım etmen için genetik olarak programlıdır. O suçluluk duygusu vs. hepsi bunun devamıdır. 

 

Sürü demek, aynı genlere sahip olanlar demek, tüm mevzu hangi genlerin devam edeceğidir, hangi kişilerin değil. 

 

Şimdi soru ikiye çıkıyor. Bir kaplanla bir insan kavga eder gibi görsen, gidip hangisini kurtarırsın? Tabi eski soru da duruyor, aslanın yaptığı iyi midir, kötü mü?

 

 

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

@anibal  Yazdıklarını tekrar edip duruyorsun. Aynı sorularına bin kere cevap vermeme rağmen anlamamakta ısrar ediyorsun. Daha fazla kendimi tekrar etmek istemiyorum. Dışarıdan bakan biri tartışmamızda kimin daha tutarlı olduğunu rahatlıkla görebilir. Biraz dürüst ol ve içinde bulunduğun durumu sorgula. Gerçeğe ulaşmak emin ol senin o zayıf egonun zarar görmesinden  daha değerli.

Kendi verdiğin örnekle kendini yalanlıyorsun . Fidye: esir veya herhangi bir kişiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için verilen mal veya para. 

Seni muhatap almayı şu andan itibaren bu tartışma bağlamında bırakıyorum. Her soruna cevap verildi. Her iddian yanıtlandı

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, anibal yazdı:

 

 

Anibal'ın sorusunu yantılamadın. Ama madem sordun, ben senin sorduğun şeyi yanıtlayayım. İnsan bir biyolojik makine ve bir sürü canlısı. İşte o yüzden, "hayatında hiç karşılaşmadığın bir insanı zor durumda gördüğün anda", "Bana ne lan, kimin nesi, neyin necisi..." deyip bırakıp gidemezsin, çünkü o biyolojik makine sürünün bir üyesi olan insana yardım etmen için genetik olarak programlıdır. O suçluluk duygusu vs. hepsi bunun devamıdır. 

 

Sürü demek, aynı genlere sahip olanlar demek, tüm mevzu hangi genlerin devam edeceğidir, hangi kişilerin değil. 

 

Şimdi soru ikiye çıkıyor. Bir kaplanla bir insan kavga eder gibi görsen, gidip hangisini kurtarırsın? Tabi eski soru da duruyor, aslanın yaptığı iyi midir, kötü mü?

 

 

 O programlamanın temeli yok arkadaşım anlamıyor musun. İşin içinden ''genetik programlama yeaaa'' diye sıyrılırsan az önce islama ağzından salyalar akarak saldırdığın tüm o ''çocuk tecavüzünün cezalandırılması'' argümanlarını çöpe atmış olursun. Nasıl bu kadar kör olabiliyorsun anlamıyorum. BU DÜŞÜNCEYLE HİÇBİR AHLAKİ MESELEYİ TEMELLENDİREMEZSİN. Çocuk tecavüzcüsünün cezalandırılmasına rasyonel bir gerekçe üretemezsin anlamıyor musun....

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Cundeb said:

@anibal  Yazdıklarını tekrar edip duruyorsun. Aynı sorularına bin kere cevap vermeme rağmen anlamamakta ısrar ediyorsun. Daha fazla kendimi tekrar etmek istemiyorum. Dışarıdan bakan biri tartışmamızda kimin daha tutarlı olduğunu rahatlıkla görebilir. Biraz dürüst ol ve içinde bulunduğun durumu sorgula. Gerçeğe ulaşmak emin ol senin o zayıf egonun zarar görmesinden  daha değerli.

Kendi verdiğin örnekle kendini yalanlıyorsun . Fidye: esir veya herhangi bir kişiyi içine düştüğü durumdan kurtarmak için verilen mal veya para. 

Seni muhatap almayı şu andan itibaren bu tartışma bağlamında bırakıyorum. Her soruna cevap verildi. Her iddian yanıtlandı

 

 

Hiç bir iddiayı falan yanıtlamış değilsin. Esir tarafını nedne yok sayıyorsun, işine gelmediği için mi? 

 

Burada içine düştüğü durum diyemezsin, çünkü karşısında koca vardır. Kocası onu para verip satın almıştır: Mihr.. Bunu yok sayıp, amanda kurtarmak için verilen para diyemezsin. Kadlı ki, esirlikte, kölelikte zaten "içine düşülen bir durumdur." 

 

Tartışmadan kaçmak seni kurtaracak falan değil. İslam bu. böyle geldi böyle gidecek, siz de islamı inkar etmiş, dine şirk koşmuşlar olarak, o tecavüzcüler cennete hurilerle aşk meşk yaparekn, cehennemde bizle birlikte yanacaksınız. Yani, ölsende gene bizden kurtulamayacaksın, dininiz öyle diyor.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, anibal yazdı:

 

 

Hiç bir iddiayı falan yanıtlamış değilsin. Esir tarafını nedne yok sayıyorsun, işine gelmediği için mi? 

 

Burada içine düştüğü durum diyemezsin, çünkü karşısında koca vardır. Kocası onu para verip satın almıştır: Mihr.. Bunu yok sayıp, amanda kurtarmak için verilen para diyemezsin. Kadlı ki, esirlikte, kölelikte zaten "içine düşülen bir durumdur."

 

Daha önce de belirttiğim gibi mantığın sakat. Esir tarafını yok saymam için orada kocaman bir VEYA var. Bu da olabilir o da olabilir demek. Aklı ve mantığı düzgün çalışan her insan o ayetlerin evlilik birliğinden bahsettiği ortada bir köle efendi ilişkisi olmadığını ve kadının boşanma hakkının olduğunu görür. İftida denen apaçık bir husus var ortada. Sen resmin bu tarafını görmek istemiyorsun çünkü gerçek bu. Tutarlılık burada. Eğer kafanı buraya çevirirsen tüm dünyan yıkılacak ve yeniden inşa etmeye kalkacaksın. Bu gerçekten de sana verdiğim son yanıttı. Kimseden kaçtığım falan yok. Tartışmamızın kanıtları burada kalacak ve merak eden insanlar okuduklarında kimin daha tutarlı olduğunu görecekler.
Gerçekler sen gözlerini kapatıyorsun diye ortadan yok olmuyorlar, üzgünüm evlat.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Cundeb said:

 O programlamanın temeli yok arkadaşım anlamıyor musun. İşin içinden ''genetik programlama yeaaa'' diye sıyrılırsan az önce islama ağzından salyalar akarak saldırdığın tüm o ''çocuk tecavüzünün cezalandırılması'' argümanlarını çöpe atmış olursun. Nasıl bu kadar kör olabiliyorsun anlamıyorum. BU DÜŞÜNCEYLE HİÇBİR AHLAKİ MESELEYİ TEMELLENDİREMEZSİN. Çocuk tecavüzcüsünün cezalandırılmasına rasyonel bir gerekçe üretemezsin anlamıyor musun....

 

 

Nerde yok, gene nerenden bi şeyler uyduruyorsun, ha? Nöroloji ve endokronoloji hakkında ne biliyorsun ki, böyle bir laf edebiliyorsun? Mesela "SLC6A4" geni nedir, ne iş yapar bir fikrin var mı? 

 

Körden öte, hem kör, hem sağırsın herhaldeki, ne görüyor, ne duyuyor ama bol bol uyduruyorsun. Sen kör olup görmeyince, sağır olup duymayınca, etrafta hiç bir şey yok sanıp böyle sayıklıyorsun. 

 

Düşüncesi falan yok, olay bundan ibaret. 

 

Rasyonel gerekçe gayet ortada, sen hiç kimseye tecavüz edemezsin. Yok böyle bir hakkın. 

 

Sen mi uyduracaksın, bedevinin kıçından uydurma dinle gelip çocuk tecavüzüne bir ceza? Ya diyeceksin, çocuk tecavüzü iyidir, hoştur, hem çocuk erken yaşta düzülmeyi öğrenir, ama allah işte, vardır bir bildiği yasaklamış, ya da diyeceksin, çocuk tecavüzü melanettir, sapıklıktır, rezilliktir, allah var ya da yok bu değişmez. 

 

Sence hangisi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Cundeb said:

Daha önce de belirttiğim gibi mantığın sakat. Esir tarafını yok saymam için orada kocaman bir VEYA var. Bu da olabilir o da olabilir demek. Aklı ve mantığı düzgün çalışan her insan o ayetlerin evlilik birliğinden bahsettiği ortada bir köle efendi ilişkisi olmadığını ve kadının boşanma hakkının olduğunu görür. İftida denen apaçık bir husus var ortada. Sen resmin bu tarafını görmek istemiyorsun çünkü gerçek bu. Tutarlılık burada. Eğer kafanı buraya çevirirsen tüm dünyan yıkılacak ve yeniden inşa etmeye kalkacaksın. Bu gerçekten de sana verdiğim son yanıttı. Kimseden kaçtığım falan yok. Tartışmamızın kanıtları burada kalacak ve merak eden insanlar okuduklarında kimin daha tutarlı olduğunu görecekler.
Gerçekler sen gözlerini kapatıyorsun diye ortadan yok olmuyorlar, üzgünüm evlat.

 

 

Tam tersine senin mantığın sakat, veya olması veya olmaması durumu değiştirmez. Orada "Ama köle olanlar müstesna" demiyor, kadın ücreti verilip satın alınmış bir şey. Fidyesini öder, ancak öyle kurtulur. Orada denen de bu, hala oradan avare avare sayıklıyorsun, daha ne diyecekti ,zaten demiş ,islama göre kadınlar tarlası zaten erkeklerin, daha ne olsun ki?

 

Hala aynı uydurduğun korkuluğu islam sanıp sayıklıyorsun. Kadının boşanma hakkı katiyyen yoktur. Kadın erkeğin parasını verip aldığı malıdır. Bak bakalım o ayete, ne diyor "boşamanız", kadının erkeği boşayacağı söyleniyor mu? Kadın fidyesini verse dahi, kocasından boş düşmez. Hiç bir ayette vs., kadının boşaması diye bir şey yoktur. Tarih boyunca görülmemiştir. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, anibal yazdı:

 

 

Çünkü onun hakkını gasp etmiş oluyorsun? bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi?

 

 Hedonist ve sadist bir insansam zevk aldığım için iyi bir şey.

tarihinde Cundeb tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, anibal yazdı:

Kadın fidyesini verse dahi, kocasından boş düşmez. Hiç bir ayette vs., kadının boşaması diye bir şey yoktur. Tarih boyunca görülmemiştir.

 

Ayeti gözüne soktuğumu düşündüğüm için yinelemiyorum. Tarihte örneği yok dedin. Sabit bin Kays'ın karısı Cemile bu yöntemle kocasından boşanır. Bakabilirsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
34 dakika önce, Cundeb yazdı:

 Anibalın sorusunu yanıtladım diye hatırlıyorum. İnsan olmadan iyi ve kötü tanımlanamayacağından hem iyi hem kötü demiştim sanırım. Hayvanlardaki ahlaki dürtüler genellikle kendi akrabaları arasında ortaya çıkyor. Ben şunun sebebini istiyorum; madem ki insanlar da diğer hayvanlardan farklı olmayan biyolojik birer makine, daha önce hayatımızda hiç karşılaşmadığımız bir insanı zor durumda gördüğümüz anda içimizde bir acıma duygusu oluşuyor? Bu da biyolojik temellendirmeye dayanabilir fakat biz bunun farkında olsak bile o insana yardım etmezsek kendi kendimize bir suçluluk duygusu hissediyoruz. Ben bunu bir türlü temellendiremiyorum.

 

Türdeşin çünkü. Akraban vs olmasa da aynı genleri taşıyorsun. Bu yüzden insanlar, dünyanın öte yanına bir gitmiş olsa da hiç tanımadığı biri kalp krizi geçiriyorken hastaneye götürür, suya düşeni atlayıp kurtarır vs. 

Bu yalnız insanda değil, diğer türlerde de görülür. Bırak kendi türünü, başka türlerin yavrularını bile alıp büyüten sürüyle hayvan vardır. Bu davranışların hepsinin de biyolojik birtakım temelleri bulunur.

Özetle, iyi veya kötü dediğimiz tüm davranışların -istisnası yoktur- biyolojik temelleri, nedenleri bulunur. Biz açıkça biyolojik makinayız. Özgür irade dediğimiz şey de o yüzden sınırlıdır, yani elini kolunu kaldırma, yemek yeme vb otomatik-refleksif davranışları özgür irade sınırları içinde tanımlamayız. 

 

İslam'da ise özgür irade zinhar yoktur. Diğer dinlerde de tabii.

Ortada insanla iletişime geçmiş, ona birtakım kurallar kaideler ve müeyyideler koymuş bir Tanrı varsa, orada özgür iradeden bahsetmek imkansız olur.

Bu çok açık.

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 dakika önce, Türk Ateist yazdı:

 

Türdeşin çünkü. Akraban vs olmasa da aynı genleri taşıyorsun. Bu yüzden insanlar, dünyanın öte yanına bir gitmiş olsa da hiç tanımadığı biri kalp krizi geçiriyorken hastaneye götürür, suya düşeni atlayıp kurtarır vs. 

Bu yalnız insanda değil, diğer türlerde de görülür. Bırak kendi türünü, başka türlerin yavrularını bile alıp büyüten sürüyle hayvan vardır. Bu davranışların hepsinin de biyolojik birtakım temelleri bulunur.

Özetle, iyi veya kötü dediğimiz tüm davranışların -istisnası yoktur- biyolojik temelleri, nedenleri bulunur. Biz açıkça biyolojik makinayız. Özgür irade dediğimiz şey de o yüzden sınırlıdır, yani elini kolunu kaldırma, yemek yeme vb otomatik-refleksif davranışları özgür irade sınırları içinde tanımlamayız. 

 

İslam'da ise özgür irade zinhar yoktur. Diğer dinlerde de tabii.

Ortada insanla iletişime geçmiş, ona birtakım kurallar kaideler ve müeyyideler koymuş bir Tanrı varsa, orada özgür iradeden bahsetmek imkansız olur.

Bu çok açık.

 Başka türlerinin yavrularını alıp büyütme olayı sadece annelerde gözleniyor bildiğim kadarıyla. Bu da annelik içgüdüsüyle ilgili. Gidip de erkek aslan yaralı yavru bir ceylan görüp ona acımaz. Bunu gözlemlemek mümkün değil. Bu sadece insanda gelişmiş ve bunun bir ''niyesi'' olmalı kanaatimce.
 Asıl özgür irade islamda vardır. Bizzat tanrı tarafından insana bahşedilmiştir. Bunu nasıl söyleyemezsin. Daha 2 gün önce özgür iradenin olmadığını iddia eden isimlerini hatırlayamadığım ve ateist olduklarını tahmin ettiğim 3 kişiyle tartıştım.

Tanrı bir takım kaideler ve yaptırımlar koymuştur. Ancak özgür iradeyi de insana vermiştir. Tanrının burda zorlama durumu yok. Sadece yolları gösteriyor. İyiyi seçersen ödül alırsın kötüyü seçersen ceza. Burada seçim tamamen insanoğlunda. Şu denklemde özgür iradeden nasıl bahsedemeyiz?

tarihinde Cundeb tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...