Jump to content

Dünyanın dört bir yanından yaratılıș mitleri


Recommended Posts

Neandartllaerin nesli tükenmişir. Dünyada tek bir tane bile Neandarthal yoktur. Bu da sanıldığı gibi Homo Sapiens ile giriştiği savaşlardan filan olmamıştır. Homo Sapiens ve Neandarthallerin yaşam alanları ayrıydı. Birbirlerinin yaşam alanlarına fazla girmezlerdi. Onlar soğuk iklime adapte olmuşlardı, biz ise sıcak iklime. Bu iki türü ayrı tutuyordu.

 

Fakat Homo Sapiens giderek yavaş bir süreçte Neandarthallerin yaşam alanını daraltmaya başladı. İki tür arasında rekabet doğdu. Homo Sapiensler de soğukla başa çıkarak avlarını kuzeye doğru izliyorlardı. İki tür karşılaşarak savaşmışlardır mutlaka ama bu çatışmalar küçük çaplıydı. Sonuçta Homo Sapiens sürekli Neandarthal aleyhine yaşam alanını genişletti. Neandarthaller sürekli geri çekildi çünkü doğum oranları daha düşük ve ölüm oranları yüksekti.

 

Öyle toplu kıyımla filan yok edilmediler. Şu an herkes Homo Sapienstir. Yaşayan başka insan türü yok. Irkların türler ile alakası yoktur. Şu anki bütün insan ırkları Homo Sapienstir. Neandarthal genleri çok kısıtlı bulunabildiği için gen haritası çok çok eksiktir ve Neandarthal geni Homo Sapiense iz miktarda çok az karışmıştır. Bunun da bir önemi yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 106
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

36 dakika önce, democrossian yazdı:

Irkların türler ile alakası yoktur.

 

Bir evrimci için büyük gaf bu söylediğin hadi neyse ;) Irklar faklı türlerin ilişkisinden oluşur. Katır konusu burada çok yanlış olur çünkü katır kısırdır ancak farklı iki türün ilişkisi her zaman kısır olmuyor ve türlerin çeşitliliğini artırdığı gibi uzun dönemlerde bu durum evrimin can damarıdır. Bir tek hücreliden bugünlere geldik unutma!

 

Hayvanlar  söz konusu olduğunda ırk kavramını hiç kullanmayız tür son basamak gibidir ancak hayvanlarda ırk kavramı vardır ve farklı türlerin ilişkisiyle oluşur.

 

İnsanlar özelinde düşünürsek. En nihayetinde tüm ırklar farklı türlerin ilişkisi ile çeşitlendi. yüz yıllar söz konusu olduğunda hepsi aynı tür gibi görünüyor ancak bin yılları referans alıp bunun takibini yaparsan tüm insanların farklı türlerin kaynaşmasından dolayı olduğunu kavrarsın.

 

İnsanlar için konuşursak 500 binlik zaman dilimi içerisinde üç tür vardı.

 

1. en eskisi Homo Erectus

2. sonraki Neandertal

3. sonuncusu Homo sapiens

 

Antropoloji şöyle bir yanılgı içerisindedir ve insanın ilk oluştuğu kıta olarak Afrika'yı gösterir ve her birimizin atalarının zamanında zenci olduğunu varsayar ama durum öyle değildir. Bu konuda kafanız biraz karışacak ancak bu konuya yeterli önemi ve sabrı gösterip araştırmaya devam ederseniz bunlar kafanızda birden belirecek ve anlamaya başlayacaksınız.

 

Neandertal dediğimizde sen homo sapiens den daha ilkel daha az yetilere sahip çok önceki bir nesilden bahsedildiğini anlıyorsun ancak ben öyle anlamıyorum. Neandertal daha zeki bir insan türüydü ve Homo sapiens den evrimsel açıdan daha ileri konumdaydı keza Homo Erectus da Neandertallerden daha zekidir ve gelişmiş beyne sahiptir.

 

Çünkü kronolojiye göre düşünemiyorsunuz. İsimlendirdiğin insan türlerinin torunları bugün hala yaşıyor. Bunu anlayabiliyor musun?

 

Dünya ülkelerinin IQ sıralamasına bakarsan benim gruplamamla çok örtüşüyor.

 

Homo Erectus (En yakın genom Çin, Japonya, Kore, Moğolistan etc.. kısaca çekik gözlüler)

Neandertal (Avrupa, Amerika, İsrail)

Homo Sapiens (Orta Doğu, Afrika)

tarihinde John Ahmet tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, John Ahmet yazdı:

Bir evrimci için büyük gaf

 

:D Ha yani safsatalarıma ne ekleyeyim başka ne ekleyeyim diye düşündün, aklına evrimi çarpıtmak geldi!

 

Beni düşündüren, senin gibilerin, ki yaklaşık ülkenin yarısını oluşturacak kadar da sürü halindesiniz, safsata, dogma, hurafe ve sahte bilimden beslenmeye neden bu kadar muhtaç olduğunuz!

 

Saçma sapan ırkları türlerin ilişkisi oluşturur :lol: filan şeklinde zırvalarını ele bile almaya değer bulmuyorum. Evrimde hiç bir zaman böyle bir önesürüm yok. Böyle bir hezeyanın lafı bile edilmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 hours ago, John Ahmet said:

Bir evrimci için büyük gaf bu söylediğin hadi neyse ;)

 

Evrimi bilmeyen biri için ise gayet normal senin bu söylediğin. :)

 

11 hours ago, John Ahmet said:

Hayvanlar  söz konusu olduğunda ırk kavramını hiç kullanmayız tür son basamak gibidir ancak hayvanlarda ırk kavramı vardır ve farklı türlerin ilişkisiyle oluşur.

 

Çok fena atıyorsun. 

Köpeklerden örnek versene bize misal. Tabi önce; cins, tür, ırk ayrımını falan yapman gerekiyor.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 saat önce, democrossian yazdı:

 

:D Ha yani safsatalarıma ne ekleyeyim başka ne ekleyeyim diye düşündün, aklına evrimi çarpıtmak geldi!

 

Beni düşündüren, senin gibilerin, ki yaklaşık ülkenin yarısını oluşturacak kadar da sürü halindesiniz, safsata, dogma, hurafe ve sahte bilimden beslenmeye neden bu kadar muhtaç olduğunuz!

 

Saçma sapan ırkları türlerin ilişkisi oluşturur :lol: filan şeklinde zırvalarını ele bile almaya değer bulmuyorum. Evrimde hiç bir zaman böyle bir önesürüm yok. Böyle bir hezeyanın lafı bile edilmez.

 

İnsanları kritik etmeye bayılıyorsunuz değil mi? Ben körü körüne bir düşünceyi savunacak bir kafa yapısına sahip değilim. Geçmişte bazı konularda çok şiddetli savunmalar yapmış olabilirim ancak bunu kendi  "Know-How" ım dahilinde yaptım. Dolayısıyla ülkenin yarısıyla beni bir görmen beni çok şaşırttı. Daha önce söyledim, üniversite sınavında  %1'lik dilimin içerisindeyim. Okulda ve üniversite kursunda hep sınıf birincisiydim. Dolayısıyla tartıştığımız konunun uzmanı olmasam da yüksek oranda anlama ve yorumlama kapasitem var. 

 

Ayrıca bu konuyu din-evrim ekseninde tartışmaktan nefret ediyorum. Antropoloji bence dinden çok öncelikle kalıtım (Mendel) ve tarih (Herodot) 'u daha çok ilgilendirir. Ben her zaman gerçeğin peşinde oldum. Dolayısıyla inançlarım dinle değil know-how'ım ile ilgilidir. Benim gibi bir adamı mumla arasan bulamassın ne bu forumda ne de ülkede ;)

 

İmzana yazdığın yazıyı bir daha oku ("Rastlantının nedenleri vardır" Petronius""). Şimdi diyelim ki çinli yada zenci bir çocuğun oldu bunun bir raslantı olduğunu düşünmeyeceksin değil mi? Aklına ilk ne gelecek? Acaba atalarımdan biri çinli yada zenci miydi? Bu çok doğal bir düşünce değil mi? Açıp Mendel okuyacaksın buna şüphe yok. Ben de öyle yapardım. Allah'ın hikmeti demezdim. Yukarıda bahsettiğim konuda bu basit düşünceden yola çıkarak çıkarımlarda bulundum.

 

Konuyu din temelinde her ne kadar tartışmak istemesem de hem konudan uzaklaşmamak hem de bu konudaki fikrimin altını çizmek adına konun mitlerle ne gibi bir ilgisi olabileceğinden bahsettim. Animist bir yapıya sahip ilkel homo sapiens'i Neandertaller sürekli tanrı ve dini hakkında bilgilendirdiler dedim ve Ana vatanlarının Mu kıtası olduğunu vurguladım. Bu konuda James Churchward'ın yaptığı araştırmalardan faydalanıp hakkında pek çok şey okudum ve şu an böyle düşünüyorum. Çünkü henüz tarihte yeteri kadar geriye gidemesek de tarih ve antropoloji bir yerde kesişecek ve bu konu gündeme düşecek.

 

Canlılar olarak farklılıklarımızı tanımlayacak çok net kavramlar yok bunu sen de biliyorsun? Peki soruyorum neden birbirimizden farklıyız? Bunun ne gibi sebepleri olabilir? Tür, cins, familya, takım, sınıf, şube, alem gibi kavramlar net çizgilerle bunu açılamaya yetiyor mu?

 

10 saat önce, teflon yazdı:

Çok fena atıyorsun. 

Köpeklerden örnek versene bize misal. Tabi önce; cins, tür, ırk ayrımını falan yapman gerekiyor.

 

Peki yapalım o halde, biraz taksonomi kasalım.

 

Cins: Cins, birbirine benzeyen ve ortak birçok karakterleri olan türler topluluğu. Taksonomideki en önemli sınıflandırma basamaklarından biridir. Cins isimleri unominal olmak zorundadır. Her zaman büyük harfle başlar ve italik yazılır.

 

Tür : Tür, ortak özellikler taşıyan, aynı veya yakın gen havuzunda bulunan biyolojik gruptur. Türlerin sınıflandırılmasında uluslararası ikili adlandırma sistemi benimsenmiştir. Bu sisteme göre her yeni türe Latince bir cins bir de tür adı verilir.

 

Irk : Kalıtımsal özyapıları bir olan insanların oluşturduğu doğal topluluk.

Irk etnik kökenlerine göre insanların kategorize edildikleri sistemdir. Taksonomik anlamda yirminci yüzyılın başlarında sık sık kullanılmaya başlandı, benzer fenotipteki insan popülasyonun genetik sapması olarak tanımlandı.

(Çoğunlukla insanlar için kullanılan bir kavram olsa da örneğin köpekler için de kullanılmaya 20. yy dan itibaren başlanmıştır.)

 

Örneğin Rottwailer'ı örnek olarak kullanalım. Rottwailer bir tür ismi midir yoksa ırk mı? Okuduğum yazılarda hep ırk olduğu yazıyor böyle ifade ediliyor. Şimdi köpekler için bana cins, tür, ve ırk'a örnek olabilecek isimler verin ve tartışmaya devam edelim.

 

Şimdi sana soruyorum bu kadar farklı köpeğin olmasına ne sebep olmuş olabilir? Ayrıca bir teoriye göre köpeklerin atasının kurt olduğu söylenir. Günümüzde kurtlar da halen yaşamını sürdürmektedir fakat köpekler de öyle şimdi bana kurt köpeğinin ne olduğunu söyleyin?

 

tarihinde John Ahmet tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, John Ahmet yazdı:

Benim gibi bir adamı mumla arasan bulamassın

 

Doğru. Dünyanın düz olduğunu, devridaim makinelerinin çalıştığını, Mu kıtasının olduğunu ve Neandarthallerle Homo Erectus'un yaşıyor olduğunu savunan birini mumlu veya mumsuz arasam zor bulurum! :D 

 

Bir daha söyleyeyim: Diğer bütün insan türlerinin nesli tükendi. Yaşayan tek insan türü Homo Sapiens. Irklaşma türleşmeye başlangıç oluşturabilir ve izole ortamlarda farklı yaşam koşullarında türleşmeye gidebilir ama ırklar türler demek değildir. Irksal farklılıkları abartma ve tür farklılığı gibi görme çabaları hiç hayra alamet bir davranış değildir.

 

Üniversite sınavına çok ineklemişsin ama bunları öğrenememişsin maalesef.

 

Bir çocuğun daha önce o soyda hiç görülmemiş bir mutasyonla doğması olasılığı da vardır.

tarihinde democrossian tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, John Ahmet yazdı:

kurt köpeğinin ne olduğunu söyleyin

 

Kurt köpeği kurt atasına göre az değişmiş, kurt özelliklerini daha fazla oranda korumuş bir köpek ırkıdır.

 

Köpek ırkları arasındaki farklılıklar türleşmeye çok yaklaşmıştır. Bir fino ile bir kangal çok farklılaşmıştır ama bu hâlâ ırk farkıdır. Tür ayrımı kolay belirginleşmez. Örneğin kaplan ile aslan farklı türler kabul edilir ama özel bir çaba ile bu ikisinin melezini elde etmek mümkündür. Aralarında döl vermeyenler kesin şekilde tür ayrımını sağlamış demektir. Yani tür ayrımı sınırlarda flu, sınırdan uzaklaşınca nettir. Arada kesin çizgi yoktur.

 

Kurt köpeğini Felis Domestıcus dediğimiz ev kedisi ile kıyaslayabiliriz. Afrika vahşi orman kedisi tarımın başlamasıyla tarım ürünlerine yönelen fareleri izleyerek insanlara yaklaştı. İnsanlar bu olumlu gelişmeye göz yumdular ve kedileri özgür bıraktılar. Kedinin evcimen fakat asi karakteri bu yüzden evrildi. Bu karakteri nedeniyle de vahşi atalarından çok az farklılaştı. Neredeyse aynıdır. Evde insan eşyaları üzerinde yatmaya bayılan kedi ormanda vahşi karakterini yeniden kazanır.

 

Bir fino ise kurt atasına göre oldukça aşırı farklılaşmıştır. Köpeğin evrimi süresince en çok kaybettiği şey özgürlüğü olmuştur.  

 

tarihinde democrossian tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Günümüzdeki dinlerin kitapları öyle gökten zembille  bir gecede inmediler, uzaylılar getirmedi veyahut birkaç senelik hükümdarlıkların(!) sonucunda oluşturulmadılar. Bu kitaplara belirli bir mesafeden önyargısız ve tarafsız yaklaşıldığında, bunların temelinde mitlerin ve efsanelerin izlerini, daha doğrusu eskilerin masallarını apaçık görebilirsiniz.

 

İnsanlar farkındalıklarının farkına vardıktan sonraki süreçte, yaşamı ve doğayı, o devirdeki bilgi ve bilinç seviyesine göre anlamlandırmaya çalışmışlardır. Bir iki mısralık hikayeler zamanla kompleks mitlere, efsanelere dönüştükten asırlar sonra ortaya çıkan kutsal(!) kitapların önemli bir bölümünü işgal etmişlerdir.

Evet; bu kitapların içerikleri bilinçlenmiş insanlık kadar eskidir, diyebiliriz. Hepsi istisnasız temelinde birer masal kitaplarıdır. Bu kadar net.

 

Dindarlar, kitaplarının içeriklerini zamanımıza uyarlamaya(!) çalışacaklarına, eskilerin masallarıyla kıyaslamaya cesaretleri olsa, dinin eğemenliğinden kurtulmaları işten bile değil.

Bu sefer mitsiz idare edin. Bir dahaki sefere uzun mit geliyor, şimdiden zaman ayırın. :)

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Baylar ve bayanlar;
lütfen güzelim mitleri itleştirmeyin, yoksa çok ilğinç bir tür olan bitleri hepinizin üzerinize salarım. :D
İtleri ben de severim ancak yeri burası değil.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

45. Kuzey Batı Amerika: Pomo kabilesinin yaratılış miti

 

Maduma, günlerden birgün yeryüzünü yaratmaya karar verdi. Bunu kardeşi Kuksu´ya danışmak istedi. Kafasından birkaç tel saç koparıp onlara Kuksu´nun olduğu yere rehberlik yapıp yapmayacaklarını sordu. Saçları dört istikamete doğru havaya kaldırdı ve onlar güneye doğru uçtular. Maduma bir bulutun üzerinde onları takip ediyordu ve Kuksu´nun evine varana kadar pipo içmekle meşguldu. Orada göreneklerde olduğu gibi konuşmadan evvel dört kere pipo içtiler. Daha sonra Maduma koltuk altındaki cildini kazıyıp yuvarlayıp topak haline getirdikten onu sonra Kuksu´ya verdi. Kuksu onu ayak parmaklarının arasına soktu. Herbiri dört kere ona üfledi ve sonra iki tanrı ona saçlarından birşeyler karıştırdı.

 

Ayağa kalktılar ve dört istikamete doğru baktılar; yukarıya ve aşağıya, sonra yaratılışın gelişini ilăn ettiler. Kuksu eski yaratılış şarkısını ilk defa söylemeye başladığında, Maduma cilt topağını alıp gitmişti. Maduma´da bulutun üzerinde, cilt topağı kulağında, eve uçarken şarkı söylüyordu. Sonra sekiz gün boyunca uyudu. Bu zaman zarfında topak büyüdü ve yeryüzüne dönüştü. Maduma uyandı ve onu havaya fırlattı. Sonra bir pipo içti ve yanarken onu gökyüzüne fırlatınca o güneşe dönüştü. Yeni ışığın aydınlığında dolaştı ve tanıdığımız şeyleri yarattı - dağları, ağaçları, vadileri, kayaları, gölleri, denizleri, bitkileri, hayvanları  ve daha birçoğunu. Yeryüzünü bir oraya bir buraya çevirdiğinde, gündüz ve gece oluştu.

 

Birgün insanları yapmaya karar verdi. Evvela taştan birkaç tane tıknaz küçük insanları yaptı, sonra kendi saçlarından birkaç tane uzun saçlı güzel insanları yaptı. Tüylerden birkaç tane kuş insanlarını ve koltuk altı kıllarından birkaç tane geyik insanlarını yaptı. Gerçekten her çeşit malzemeden, insanların her türünü yaptı. Nihayet bazı dağların arasına ekilmiş ketenden bizim gibi çıplak insanları yaptı. Maduma bunlara arazi verdi ve yemesini, yaşamasını öğretti.

 

Çok geçmeden bu insanlar kötü davranmaya başladılar, birbirlerini öldürüyorlardı, çocuklarıyla yeterince ilgilenmiyorlardı. Bu gören Maduma onlardan kurtulmak için büyük bir sel afeti gönderdi. Onların hepsi yok olunca, Maduma bir köy istedi ve bir tane köy oldu. Kendi zihnindekilerden bu köyü insanlarla doldurdu ama bunlar da kötüleştiler. Bunu gören Maduma onları yok etmek için güçlü bir yangın afeti gönderdi.

 

Sonra yine söğüt kabuğundan insanları yaptı. Kuzeydeki evine gitmeden evvel onlara ok  ve yayla avlanmasını, sepetlerin örülmesini ve yemesini öğretti. Bu insanlarda kötü oldular ve yok olmaları lazımdı - bu defa buz afetiyle. Sonra söğüt kabuğundan yeni insanlar yapıp gitti.

 

Belli bir süre sonra rüyasında hayretle bunların da ikiyüzlü olduklarını gördü. Kuksu, Maduma´ya bunları rüzgar afetiyle yok etmesini tavsiye etti. O da bunu yerine getirdi. Sadece sincap, deliğine kaçabildi. Maduma sögüt kabuğundan yeni insanlar yaptı.

 

Bu defa farklı diller konuşabilen birçok guruplar yaptı. Onlara danslarını, merasimlerini, yemesini, içmesini, avlanmasını, ekip biçmesini ve nasıl davranılmasını öğretti. Koyote´ye köyleri izlemesini tembihledi. Hayvanlara da kendi yerlerini paylaştırdı. Nihayet insanlara iyi davranmalarını tembihledikten sonra yeryüzünü terketti. Bu bizim son şansımız.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 03.08.2018 at 23:32, John Ahmet said:

Peki yapalım o halde, biraz taksonomi kasalım.

....................

 

Kavak'ın uyarısı üzerine meselenin bu yönünü bu başlık altında daha fazla dallandırmadan, GREENHOUSE'un Bilim Forumu'na açtığı paralel başlık altına aktarmış olayım. Alıntıladığım mesajınla birlikte...

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

46. Güney Amerika: Amazonlar´daki Uitoto kabilesinin yaratılış miti

 

İlkin kendisi de bir sanrı olan Nainema ile ilgili bir vizyon, bir sanrı vardı. Başka hiçbir şey yoktu. Nainema sanrıyı içine çekti ve düşüncelere daldı. Bir rüyanın ipinin bir ucunda bu vizyonu tutuyordu ve onu arıyordu ama birşey bulamadı. Sonra yine aradı ve boşluğu sihirli bir tutkalla rüya ipine bağladı. Sonra hayalinin dibini alıp, rüyasını gördüğü yeryüzü oturacak şekile gelinceye kadar, üzerinde tepindi. Hayaline sarıldığında, adaçayını etrafa saçtı ve ormanlar oluştu. Yeryüzüne uzandı ve üzerine bir gökyüzü yaptı. Kendi kendine baktığında, öykü olan kişi, duymamız için öyküsünü bizim için yarattı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

47. Avrupa: Roma´lıların yaratılış miti


Başlagıçta kaos dediğimiz formsuz ve gelişigüzel bir kütle vardı. Güneş yoktu, yıldızlar yoktu, kalıcı hiçbir şey yoktu. Belirli bir noktada herşeyi kapsayan doğal bir güç, bir tanrı, yeryüzünü gökyüzünden ve yeryüzünü sudan ayırdı ve kaostan düzen oluşturdu. Eter en yüksek yere yükseldi; sonra hava geldi ve sonunda yaratılan bütün elementleri kendine çeken yeryüzü dibe çöktü ve kendisini çevreleyen deniz tarafından yerinde tutuldu. Yeryüzünün kendisi büyük bir topak haline biçimlendirildi.


Herşey bittiğinde, yaratıcı veya bazılarına göre Prometheus, yaradılışı korumak için insanları yapmaya karar verdi. İlk erkek, yağmur suyundan ve yeryüzünde bulunan bazı kutsal elementlerden yapıldı;  yaradanın suretinde yapıldı. Gökyüzünde ve yeryüzünde herşey muntazam olduğunda, altın çağın zamanı geldi. İnsanlar özgürce yeryüzünün bütün nimetlerini yediler. Sonradan gökyüzünde anlaşmazlıklar oluştu ve orada Jupiter kral olarak Satürn´ün yerine geçti. Yeryüzünde mevsimler ve birazda meşakkat oluştu. Tarımcılık başladı. Bu gümüş çağıydı. Ardından insanların halen iyi olduğu ama savaşlara yöneldikleri tunç çağı geldi.

 

Son çağ ise iyilerin kötüler tarafından mağlup edildiği, demir çağıydı. Savaş, açgözlülük, kıtlık ve ihanet vardı. Kimseye güvenilemiyordu ve sevgi insanlarla beraber öldü. Bu süre zarfında gökyüzünde de Olimposun güçleri ile yaşlı devler arasında savaşlar cereyan ediyordu. Meselelerini açıklığa kavuşturan tanrılar, yeryüzündeki insanları yok etmeye karar verdiler. Bunu büyük bir tufan sayesinde yaptılar. Sadece suçsuz bir çift olan Deucalion ve Pyrrah, yaratılacak yeni bir insan neslinin ebeveynleri olmaları için bir kayıkla kurtarıldılar.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 weeks later...

48. Batı Afrika: Göçebe halkı Fulani´lerin yaratılış miti

 

İnsanlar yeryüzünün bir damla sütten yaratıldığını söylüyor. İlk önce kocaman bir damla süt vardı. Tanrı Doondari bunun için çıkıp geldi ve taşı yaptı. Taş demiri yarattı, demir ateşi yaptı, ateş suyu meydana getirdi ve su havayı yaptı.
Daha sonra Doondari ikinci defa yeryüzüne geldi ve erkeği yaptı. Ancak erkek kibirliydi, tanrı bu yüzden adamı aşağılamak için körlügü yarattı. Körlük gururlandı, dolayısıyla Doondari körlüğü altetmek için uykuyu yarattı.
Uyku kontrolden çıkınca, Doondari bu sefer uykuyu rahatsız etmek için dertleri yarattı. Dertler güçlendiğinde, dertleri yenmek için ölümü yaptı. Ölüm kibirlenince, Doondari kutsal Gueno olarak üçüncü defa yeryüzüne ölümü yenmek için geldi.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 weeks later...
gönderildi (düzenlendi)

49. Batı Afrika: Nupe kabilesinin yaratılış miti

 

Tanrı, ilk önce kaplumbağayı, insanları ve taşı yarattı. Bunların herbirinden  erkek ve dişiyi yaptı ama üreyemiyorlardı. Yaşlandıkları zaman yeniden gençleşiyorlardı. Ancak bu mahluklar çocuk sahibi olmak istiyorladı.  Önce kaplumbağalar çocuk istediler. Tanrı onlara çocuklarla beraber ölümün de geleceğini söyledi ama kaplumbağalar isteklerinden vaçgeçmediler. Çocuk sahibi oldular ve ölümle tanıştılar. İnsanlar da aynısını ısrarla talep ettiler. Nihayet tanrı pes etti; çocuklar ve ölüm onlara da geldi.
Taşlar, gördüklerinden ve diğerlerinin başına gelenlerden ders çıkardılar.

Hasılı çocuk sahibi olmak için yalvarmadılar;  ne çocukları oldu ne de ölümle tanıştılar.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
gönderildi (düzenlendi)

50. Mali: Bambara kabilesinin esprili(!) yaratılı miti

 

Vaktiyle civciv ile yumurta birkaç tane limon toplamaya gittiler. Ancak civciv yumurtaya limon ağacına nasıl tırmanması gerektiğini anlattığında, yumurta ağaçlara hiç tırmanamadığını söyledi. Dolayısıyla civciv ağaca tırmandı ve limonları topladı. Sonra civciv ile yumurta limonları yediler. Sonra yumurta civcive dedi ki: "Eğer muhtemel bir düşmemi hafifletmek için ağacın altına biraz toprak atarsan, ağaca tırmanırım." Civciv bunu yerine getirdi ama bir tane çakıl taşını toprağın içinde bıraktı.  
Yumurtanın korktuğu başına geldi; limon toplarken aşağıya çakıl taşının üstüne düştü ve kırıldı. Civciv bunu çok komik buldu ama bir dal civcivin kafasını kopardı ve o da bunu çok komik buldu. Ama sonra ateş dalı tahrip ettiğinde,  o da bunun da eğlenceli olduğunu düşündü. Su da ateşi söndürdüğünde ve yeryüzü de suyu yuttuğunda, eğlenceli olduğunu düşündüler.
Ama daha sonra tanrı ile yeryüzü tartışmaya başladılar ve tanrı yeryüzünü uzaya fırlattı. Şimdiki olduğu yere.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

51. Afrika: Wapangwa kabilesinin yaratılış miti

 

Güneş, ay ve yıldızların oluşmasından evvel sadece rüzgar ve üzerinde birkaç tane karıncanın barındığı bir ağaç vardı. Herşeyi denetleyen söz de vardı ama söz gözlemlenemiyordu. Söz yaratılışın tetikleyicisiydi. Bir keresinde rüzgar, kendisine engel olduğu için ağaca öfkelendi. Bu yüzden kuvvetlice esti ve böylece karıncaların yaşadığı dalın birini kırdı. Karıncalar kırılan dal ile beraber yere düştüklerinde çok acıkmışlardı. Ancak yiyecek hiçbir şey yoktu, dolayısıyla daldaki tüm yaprakları yediler ve sadece kocaman bir yığın sıçmış oldukları yaprağın birini geriye bıraktılar. Daha sonra hiçbir yaprak kalmadığında, kendi dışkılarını yemekten başka seçenekleri kalmamıştı. Zamanla sürekli kendi dışkılarını yedikçe ve onları yine sıçtıkça, yığın, bir dağa dönüştü ve nihayet ağacın boyuna ulaştı. Karıncalar, o vakit yapraklardan ziyade dışkıları tercih ediyorlardı ve dağ yeryüzüne dönüşene kadar, bu eyleme devam ettiler.


Süzgar hălă öyle siddetle esiyordu ki, dışkı yığınının parçaları sertleşmeye başladı ve taş haline geldiler. Söz, kar ve sonra sıcak süzgarı gönderene kadar yeryüzü yavaşça biçimlenmeye başlamıştı. Bu eylem karı eritti ve büyük bir tufanı getirmesine neden oldu. Sular karıncaları öldürdü; su herşeyi örttü.


Daha sonra yeryüzü, yaşam ağacı ve taşlar, ağaçlar, otlar, nehirler, okyanuslar birleştiler ve biçimlendiler. Hava etrafta şakıyarak uçan mahluklar doğurdu. Bu mahluklar yeryüzüne geldiler ve hayvanlar, kuşlar ve insanlara dönüştüler. Herbiri kendi türküsü veya kendine özgü dili ile.


Yeni mahluklar aç idiler. Hayvanlar yaşam ağacını yemek istiyordu ama insanlar onu koruyordu. Bu ikilem insanlar ve hayvanlar arasında büyük bir savaşa ve zamanla birbirlerini yediği bir geleneğe dönüştü. Savaş o kadar acımasızdı ki, yeryüzü sarsılıyordu, parçaları uçuşup ısınıyordu. Bunlar güneş, ay ve yıldızlara dönüştü.


Savaştan sonra tanrıların, yağmurun, gök gürültüsü ve şimşeğin yaratılışı geldi. Uzun kuyruklu ve tek boynuzlu bir koyun savaşın sona ermesine o kadar sevinmişti ki, havaya zıplamaya başladı, ateş aldı ve gök gürültüsü ve şimşeğin kaynağı oldu. Yukarıya zıplayan yeni tanrılar insanlara karşı kabaydı.

Tanrılardan birisi insanlara şunu söyledi: "Havaya zıplayan koyun, yegane yaratıcı olan sözü öldürdü ve sizi küçükleştirdi ve sizler sonunda ateşte yok olacaksınız."

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...

52. Afrika: Wahungwe halkının yaratılış miti

 

Maori, ilk adam ve ay olan Mwuetsi´yi yarattı. Onu Ngona-yağı ile dolu Ngona-boynuzuyla birlikte Dsivoa nehrinin dibine koydu, ama Mwuetsi yeryüzünde olmak istiyordu. Maori bunu reddetmesine rağmen onu yinede yeryüzüne koydu ve  oradaki yaşamın ölümle sonlandığını ona söyledi. Mwetsu, yeryüzünde sadece çölle karşılaştı ve bu durumu Maori´ye şikayet etti. Maori "Ben seni uyarmıştım!" diye söylensede, ona arkaşlık etmesi için bir kadın gönderdi. Bu kadının ismi Massassi idi ve sabah yıldızıydı. Maori Mwuetsi´ye Massassi´yi iki sene boyunca yanında tutabileceğini söyledi.

 

Karanlık bastırınca bu ilk çift mağaraya girdi. Mwuetsi yakmak için odun topladı ve Massassi´de ateşi yaktı. Sonra adam ateşin bir tarafına ve kadın ateşin diğer tarafına uzandı. Mwuetsi uyanıktı ve tanrının kendisine bu kadını neden gönderdiğini şaşkın bir şekilde düşünüyordu. Nihayet Ngona-boynuzunu aldı ve parmağını birazcık yağ ile ıslattı. Ateşin üzerinden uzanıp yağlı parmağı ile Massassi´ye dokundu. Sonra tekrar kendi tarafına dönüp uyudu. Sabahleyin Massassi hamile idi ve biraz sonra bütün yeryüzünü kaplayana kadar bitkileri ve ağaçları doğurdu.

 

Çift iyi ve mutlu yaşıyordu; inşa etmeyi, avlanmayı ve sebze yetiştirmeyi öğrendiler. Mwuetsi odun topluyordu ve su biriktiriyordu, Massassi yemek pişiriyordu. Bununla birlikte iki sene sonra Maori Massassi´yi geri aldı, Mwetsi 8 sene boyunca ağladı. Sonra Maori yeryüzüyle ilgili ilk uyarılarını Mwetsi´ye hatırlattı. Ona başka bir kadın olan Morongo´yu, akşam yıldızı, gönderdi ve bununda iki sene kalabileceğini söyledi. Mwetsi Morongo´ya ilk gecede yağlı parmağı ile dokunduğunda, Morongo ona Massassi gibi olmadığını söyledi. Belini yağlayıp kendisiyle yatması gerektiğini anlattı. Mwetsi denileni yaptı ve her gece aynısını tekrarladı. Morongo her sabah yaratılışın hayvanlarını doğurdu. Dördüncü sabah insani oğlanlar ve kızları doğurdu. Bunlar akşama kadar büyümüşlerdi.

 

Dördüncü gece Maori korkunç bir fırtına gönderdi ve Mwetsi´ye ürememesini aksi takdirde sonunun yaklaştığını bildirdi. Morongo Mwetsi´ye bir kapı yapmasını söyledi. Böylece Maori ne yaptıklarını göremeyecekti ve ikisi de tanrıya karşı gelerek birbirleri ile yatmaya devam ettiler. Morongo ertesi sabah yırtıcı hayvanları doğurdu - aslanlar, leoparlar, akrepler, yılanlar.

Morongo beşinci gece Mwestsi´ye kızları ile yatmasını söyledi. Mwetsi bunu yerine getirdi. Kızları, insanların anneleri olan çocukları doğurdu. Nihayet Mwetsi kendi halkının büyük bir reisi oldu. Kutsal kraliyet bölgesi olan Zimbabve´de yaşıyordu.

 

Morongo günlerden birgün bir yılan ile yattı ve Mwetsi onunla yatmak istediğinde ona soğuk davranıyordu. Mwetsi ise üsteledi ve eşinin yılan sevgilisi onu ısırdı ve Mwetsi hastalandı. Hastalığı ağırlaştığında, yeryüzünün nehirleri ve meyveleri kurudu. Hatta hayvanlar ve insanlar öldü. Kutsal zarlar,  Mwetsi´nin sadece yeniden derinliğe gönderildiğinde durumun düzeleceğini söylüyordu. Bu yüzden çocukları onu boğdular ve gömdüler. Onunla beraber Morongo´yu da gömdüler. Zamanında Maori´nin dediği gibi iki sene dolmuştu ve ölüm gelmişti. Her sabah Mwetsi(ay) gölden yükselir ve sevgili eşi Massassi´yi (sabah yıldızı) gökyüzünde takip eder.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...