Jump to content

Muaviye Hazret midir?


Recommended Posts

Her ne kadar hazret sözcüğünün "kutsal" gibi bir anlamı olmasa da biz artık hazreti öyle kullanır olduk dolayısıyla hazret sözcüğünün anlamı konusunda farklı bir tartışma başlatmaya lüzum yok.

 

Biliyorsunuz sünnilikte her ne kadar Yezid'e hazret denilmese de iş Muaviye'ye gelince fıkıhlar, hadisler... gereği hazret demek mecburiyetinde kalıyor sünniler. Bazı sünniler ise Yezid'e de hazret diyorlar(Kadir Mısıroğlu gibi). Her neyse

 

Biliyorsunuz halifelik Ali'ye geçtikten sonra Muaviye bu halifeliği tanımamış ve isyan etmiştir sonrasında da bir oyunla halifeliği kendine geçirmiştir. Daha sonra Ali'nin, Hasan, Hüseyn'in katliamları ve Harre Vak'ası ile güç tamamen Yezid'e geçmiştir.

 

Harre Vak'ası nedir diye soranınız olursa;

 

http://tr.wikishia.net/view/Harre_Olayı

 

Burada ilginç bir durum var. Sünniler hem Muaviye'nin hem de Ali'nin halifeliğini tanıyorlar ve ikisini de saygıyla anıyorlar halbuki bunlar düşmandı. Sünnilerin istemese de Muaviye'yi hazret olarak anmalarının sebebi ise sünnetler.

 

https://sorularlaislamiyet.com/hz-muaviye-hakkinda-bilgi-verir-misiniz-hz-muaviyeye-ehl-i-sunnet-alimlerinin-ve-bilhassa-imam-azam

 

Bu sünnetlerin doğru olması halinde Peygamberin, Muaviye'ye dua ettiği durumu ortaya çıkıyor ki o zaman işler karışıyor. Bu durumda sünniler "Muaviye'nin fetihleri sayesinde islam yayıldı, hem iki büyük islam aliminin arasındaki husumet bizi ilgilendirmez" şeklinde cevaplar veriyorlar.

 

Tabi halifeler arasındaki kavga dövüş ta Ebubekir'in halife olması ile birlikte başlıyor ancak Muaviye meselesi zirvedir. Bir şekilde "halifeler arasındaki çekişmelerin nakleden kaynaklar sahih değildir" diye işin içinden çıkılsa da Sünni aleminde, Muaviye meselesinde apaçık riyakarlık var.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 46
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

8 saat önce, Tengiz yazdı:

Her ne kadar hazret sözcüğünün "kutsal" gibi bir anlamı olmasa da biz artık hazreti öyle kullanır olduk dolayısıyla hazret sözcüğünün anlamı konusunda farklı bir tartışma başlatmaya lüzum yok.

 

Biliyorsunuz sünnilikte her ne kadar Yezid'e hazret denilmese de iş Muaviye'ye gelince fıkıhlar, hadisler... gereği hazret demek mecburiyetinde kalıyor sünniler. Bazı sünniler ise Yezid'e de hazret diyorlar(Kadir Mısıroğlu gibi). Her neyse

 

Biliyorsunuz halifelik Ali'ye geçtikten sonra Muaviye bu halifeliği tanımamış ve isyan etmiştir sonrasında da bir oyunla halifeliği kendine geçirmiştir. Daha sonra Ali'nin, Hasan, Hüseyn'in katliamları ve Harre Vak'ası ile güç tamamen Yezid'e geçmiştir.

 

Harre Vak'ası nedir diye soranınız olursa;

 

http://tr.wikishia.net/view/Harre_Olayı

 

Burada ilginç bir durum var. Sünniler hem Muaviye'nin hem de Ali'nin halifeliğini tanıyorlar ve ikisini de saygıyla anıyorlar halbuki bunlar düşmandı. Sünnilerin istemese de Muaviye'yi hazret olarak anmalarının sebebi ise sünnetler.

 

https://sorularlaislamiyet.com/hz-muaviye-hakkinda-bilgi-verir-misiniz-hz-muaviyeye-ehl-i-sunnet-alimlerinin-ve-bilhassa-imam-azam

 

Bu sünnetlerin doğru olması halinde Peygamberin, Muaviye'ye dua ettiği durumu ortaya çıkıyor ki o zaman işler karışıyor. Bu durumda sünniler "Muaviye'nin fetihleri sayesinde islam yayıldı, hem iki büyük islam aliminin arasındaki husumet bizi ilgilendirmez" şeklinde cevaplar veriyorlar.

 

Tabi halifeler arasındaki kavga dövüş ta Ebubekir'in halife olması ile birlikte başlıyor ancak Muaviye meselesi zirvedir. Bir şekilde "halifeler arasındaki çekişmelerin nakleden kaynaklar sahih değildir" diye işin içinden çıkılsa da Sünni aleminde, Muaviye meselesinde apaçık riyakarlık var.


Kanımca Muaviye, kutsal Emevi devletini kurmuş olması hasebiyle hazrettir.
Bilindiği üzere;
Resmi tarihte Muhammed ile Ali arasındaki (bunlar dahil) İslami şahsiyetler yoktur. Kroniklerde, devlet kayıtlarında vs... hiçbir şekilde bu isimler geçmemektedir. Tüm bunlar muhtemelen Taberi'nin uydurmasıdır. Ancak çok açıktır ki kayıtlı-delilli İslam tarihi Muaviye ile başlar. Vakıa kendisinin de İsmailî Hristiyan olduğu ve Emevi devletini bu ilkeler üzerine kurduğu üzerine ciddi tezler mevcut olsa da  eğer bir İslam tarihinden bahsedilecekse bunun başlangıcının Muaviye olacağı muhakkaktır.  

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 dakika önce, anibal yazdı:

 

Elbette muaviye "hazret" olacak. Ondan iyi çoluk çocuğa tecavüz eden, önüne geleni kellesini kesen halis ve salih kaç müslüman gelmiştir ki dünyaya? 

 

 


İslamın resmi kurucusu olduğu gibi etik/ahlâki babası da Hazreti Muaviye Radiyallahü Anh'dır.  :0_80cbc_37a71a73_L:
Etrafımıza bakarsak anlarız bunu !

Link to post
Sitelerde Paylaş
28 dakika önce, adeist yazdı:


Kanımca Muaviye, kutsal Emevi devletini kurmuş olması hasebiyle hazrettir.
Bilindiği üzere;
Resmi tarihte Muhammed ile Ali arasındaki (bunlar dahil) İslami şahsiyetler yoktur. Kroniklerde, devlet kayıtlarında vs... hiçbir şekilde bu isimler geçmemektedir. Tüm bunlar muhtemelen Taberi'nin uydurmasıdır. Ancak çok açıktır ki kayıtlı-delilli İslam tarihi Muaviye ile başlar. Vakıa kendisinin de İsmailî Hristiyan olduğu ve Emevi devletini bu ilkeler üzerine kurduğu üzerine ciddi tezler mevcut olsa da  eğer bir İslam tarihinden bahsedilecekse bunun başlangıcının Muaviye olacağı muhakkaktır.  

Muaviye net olarak hristiyandır.

Muaviye hristiyan olduğuna göre öncesindeki 4 Halife ve Muhammed döneminin mantıken kurgu olması gerekir.

Ayrıca 4 Halife ve Muhammed dönemine ait tarihi kayıtlarda bu kişilere değinilmemesi durumu açıklar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, Abdülmalik yazdı:

Muaviye net olarak hristiyandır.

Muaviye hristiyan olduğuna göre öncesindeki 4 Halife ve Muhammed döneminin mantıken kurgu olması gerekir.

Ayrıca 4 Halife ve Muhammed dönemine ait tarihi kayıtlarda bu kişilere değinilmemesi durumu açıklar.


Büyük ihtimalle öyledir. Lâkin Taberi, Muaviye'den pek hazetmiyor olsa gerek (ciddi anlamda zalim bir hükümdar olduğundan olabilir) öncüllerini icat etmiş olabilir. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 dakika önce, adeist yazdı:


Büyük ihtimalle öyledir. Lâkin Taberi, Muaviye'den pek hazetmiyor olsa gerek (ciddi anlamda zalim bir hükümdar olduğundan olabilir) öncüllerini icat etmiş olabilir. 

Muaviyenin hristiyan olduğunu belgeleyen dönemin kayıtları da mevcut.Mesela Arculf adlı hristiyan keşiş 670’li yıllarda Kudüs’e yaptığı ziyareti 680 yılında kaleme almış..Muaviye’nin hristiyan olduğunu,kendisini hristiyanların kurtarıcısı olarak gördüğünü ve Şam’a bir kilise yaptırdığından bahsediyor.Muaviye ve öncüllerinin İran’dan geldiği tahmin ediliyor.Muaviye ile ilgili geleneksel islam tarihi tamamen kurgudur.Abbasilerin siyasi  çekişmelerden dolayı Emevi soyunu karaladıklarını,çakma bir tarih yazdıklarını düşünüyorum.Düşünsene,Muaviyenin anne,babası azılı bir peygamber düşmanı,kendisi Ali denen şahsı öldürüyor,karalama yapıldığı belli.Amaç Emevi sempatisini bitirip,Abbasi otoritesini güçlendirmek..

Sample-entry-Adomnan-of-Iona.pdf

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tengiz şimdi İbrahimi ateşe atan Nemrut Toraya göre yiğit bir kişi ama İslama göre kötü.Ve bu şahsında tarihte yaşadığına dair hiç bir kanıt yok.Çünkü bunlar manevi mefhumların sembolleşmiş halleri.Mesela Aşk evet insanı insanda yapar ama İhtiras,ihanet,nefrette aşktan doğar.Çift başlı kılıç tutan Ali çift taraflı çok yönlü analitik düşünce bu açıdan hazret!:)ama beyinde devamlı tereddüt uyandırıp fiziki gücümüzü nötür hale getirdiği içinde Lanetli şeytanın ta kendisi!Onun için Ali ilmin kapısı fakat bazı Bektaşi sofileri Şeytanında ikiz kardeşidir derler.Sen çok iyi bilirsin "İlim şeytandadır"da denilir.)

 Gelelim Muaviyeye bu tarihte yaşamış bir kişilik olarak son derece başarılı.Dolayısıylada toplumuna hizmet etmiş bir lider!Bu açıdan bir arap ona Hazret diyebilir.Ama Ondan sonra Abbasi yanlısı sofiler onu son derece kötü tanıtıyorlar.Muhammedin değil ama Alinin yani çok yönlü Analitik düşünce düşmanı Zorba(Analitik düşünce yani Acaba?olmadımı tereddütte olmaz ve kılıcı salladığında karşındakini saf dışı edersin) bir gerici!(Gerici çünkü tek yönlü düşünür)O zamanda ona Hazret diyemezsin.Yani ona hangi yönden bakarsan odur::352nmsp:

tarihinde Antonius tarafından düzenlendi
eksiklik var
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 hours ago, Antonius said:

Tengiz şimdi İbrahimi ateşe atan Nemrut Toraya göre yiğit bir kişi ama İslama göre kötü.Ve bu şahsında tarihte yaşadığına dair hiç bir kanıt yok

 

Evet ağabey

 

4 hours ago, Antonius said:

Çünkü bunlar manevi mefhumların sembolleşmiş halleri.

 

İşte burada bir sorun var ağabey. İşin içinde "yorumlama" gelince iş, isteyenin istediği yere çekmesiyle sonuçlanıyor. Bu tıpkı bir buluta bakıp "ayıya, hayır aslında arabaya" benziyor demek ile eş değer. Beni yanlış anlamayın ağabey zira ben de evvelinde sizden öğrendiğim şekilde aynı sizin gibi düşünüyordum. Her şeyi kendime göre yorumlayıp, istediğim yere çektiğimi görmem zaman aldı. Bunu nasıl idrak ettiğimi izah edeyim.

 

Cahiliye devrinde kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğünde bahsedilir. Uzaktan bakınca bu pek mantıklı durmuyor. Neden insan kız çocuğunu gömer? Hem de diri diri? Vakti zamanında sizin bu konudaki yorumunuzu okumuştum. Kız çocuğu sufinin aklında yeni uyanmış ümitler, yeni peydah olan dertlerdir. Sofi, geçmişteki tecrübeleri yüzünden dünyadan umut üzmüş, nefs koyunlarının bacağını kırmaya kastetmiştir. Sufi, bu yeni filizlenen umutlarını, dertlerini daha büyümeden kesip atmanın, büyüyüp serpilip tam bir kadın olup nice dertler açmazdan öldürülmesinin eftal olduğuna karar kılar. Bu sebeple bu dertleri çözüp halletmek yerine, diri diri mezara gömmeyi tercih eder. İşte bu günahtır. İslamın sofinin iç dünyasına gelişiyle sofi artık bu dertleri ile uğraşıp halletmeye, bunlarla yaşamayı öğrenmeye çalışmalı ve netice alamayacağını düşünse de her daim mücadele etmelidir. Müthiş bir yorum ağabey.

 

AMAAA

 

Sonra bir öğrendim ki bugün bile Hindistan'da, Amazonlarda kabileler çocuklarını diri diri gömüyor ağabey. Bugün yaşanıyor, bugün. Bunu öğrendiğim an meseleyi idrak ettim. Nasıl görmek dilersek öyle görüyoruz. Nereye çekersek oraya geliyor ağabey. Burada kesin bir ayrım yaptım.

 

I. Yunus Emre, Kaygusuz, Mevlana... gibi adamların yazdığı şeylerin manevi şifreleri vardır. Neden buna karar kıldım? Çünkü adamın kendisi bunu söylüyor. Benim yazdığım baş gözüyle göremezsin, gönül gözüyle bakacaksın diyor. Bu da şu demek, x gördüğün yere 2 yaz ve işlemi tamamla. Dağ gördüğün yere gönül/benlik - Seher gördüğün yere nefste dirlik - Kırk gördüğün yere zıplayarak hatta uçarak çıktığın sonra kıçın üzre geri düştüğün çile merdivenleri.... Bunları yazan adamlar diyor ki "benim gönül halimi benimle aynı ruh halindeki adam bilir." Eğer gönül Ha! demeden hayran oluyorsa, o kocaman nefsin içindeki alemlerde temaşa edip dururuz, işte burada manevi alemlerden alemlere geçeriz.

 

II. Her şeyin altında manevi bir anlam aranmaz! Bütün semavi, çok tanrılı, inanca dair tüm yazıtlarda manevi anlamlar aranmaz! Niye aramıyorum biliyor musunuz ağabey? Çünkü buluyorum. Hangi taşı kaldırsam altında manevi anlamlar buluyorum ama biliyorum ki onu oraya ben yerleştirdim. Şöyle bir örnek vereyim, Çanakkale savaşı. Ağabey bu vak'a yaşandı çünkü yakın tarih, kimse "yaşanmamıştır" diyemez değil mi? Buna rağmen biz bugün kahvehanelerde, sokaklarda ne konuşuyoruz? Kanatlı bembeyaz atlar ordumuza yardım etti, sarıklı beyazlar içinde evliyalar gökten inip kurşunları tutup düşman askerine geri saldılar, bir bulut geldi askerimizi düşmandan korudu... ağabey milyonlarca insan bunlara inanıyor bugün. İstanbul fethedildiğinde ulema çıkıp "askerimize gökten inen evliyalar yardım etti" deyince Fatih hiddetlenip "İstanbul'u benim kılıcım aldı" demiştir. Bu insan psikolojisinde var ağabey, abartmayı seviyoruz. Eski Yunan'da da vardı, Roma'da da vardır, Mısır'da da vardı... hepsi savaşlarında manevi destek aldıklarından bahsettiler.

 

Ağabey siz fil vak'asının mümkün olmayacağını zira ebabil kuşlarının filleri öldürüp, ordu dağıtan taşlar atmasının imkansız olduğunu söylüyorsunuz. Muhtemeldir ancak bu, mâlum savaşın yaşanmadığı anlamına gelmez. Bunun arkasında manevi yorumlar olduğunun anlamına da gelmez. Şayet biz bunun arkasında manevi yorumlar ararsak buluruz ağabey, insan psikolojisi böyle işler, bir şeyi ararsa muhakkak bulur. Eğer Çanakkale savaşında uydurulan "gökten inen sarıklı, kanatlı atlara" manevi yorum ararsak buluruz ağabey. Çanakkale savaşı yakın tarihte değil de çok evvelden yaşansaydı ve bize bu savaş efsanelerle karışık bir tabakta servis edilseydi "bu sufinin iç dünyasını anlattığı bir hikayedir, görebilen anlar" deyip olayı kapatabilirdik. Halbuki Çanakkale savaşını abartan, manevi yardımlardan bahseden hikayeler tamamen uydurma, yalan! Biz öyle görmek istediğimiz için yalanları, sufilerin yazdığı hikayeler zannedebilirdik. Nuh tufanı insan havsalasına işlemiş tarihi bir olayın süslenerek servis edilmesi olabilir! Bunun arkasında sofilerin parmak izini ararsak orada kendi parmak izlerimizi bulur ve bunu kendimize delil tutar sonra da öylece inanırız ağabey.

 

4 hours ago, Antonius said:

Çift başlı kılıç tutan Ali çift taraflı çok yönlü analitik düşünce bu açıdan hazret!:)ama beyinde devamlı tereddüt uyandırıp fiziki gücümüzü nötür hale getirdiği içinde Lanetli şeytanın ta kendisi!Onun için Ali ilmin kapısı fakat bazı Bektaşi sofileri Şeytanında ikiz kardeşidir derler.Sen çok iyi bilirsin "İlim şeytandadır"da denilir.)

 

Ağabey burada tüm ihtimaller göz atmamız lazım geliyor.

 

1- Muhammed, Ali... gerçekten yaşadı ve sufiler alıp bu gerçekten yaşayan insanları bize göre yorumladılar. Bunları birer mefhum edip, işleyip, gönül dünyamıza sokup, orada mâna ikonları haline getirdiler. İslamın İran'a ulaşmasıyla oluşan sentezin neticesi olabilir bu.

 

2- Muhammed, Ali.... yaşamadı ancak bu mefhumları sufiler de yazmadı. İnsanlık tarihinin ortak bir psikolojik sonucu olarak ortaya çıktılar. Çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa geçen aşiretler koalisyonunun, o seviyedeki bir asabiyyenin mitolojisi olarak ortaya çıktılar. Tıpkı bizdeki Ergenekon destanı gibi. Asabiyyeler, yani medeniyet seviyelerini çıkan insan toplulukları, aşiretlerden -> aşiretler koalisyonuna geçerken bunu bir destanla ölümsüzleştirirler. Bu her yerde yaşanan bir hakikattir diyemem ama örnekleri var ve bunun böyle olduğunu iddia eden büyük tarihçiler de var. Orta doğudaki kültürel birikim buradaki inanç şekillerini, misal Türklerin inançlarından daha komplike, daha felsefi bir seviyeye taşıdı ve diğer inançlar, buna göre daha ilkel/primitif kaldı.

 

3- Muhammed, Ali... yaşamadı ve bu mefhumları diğer tüm inanca dair yazıtlarda olduğu gibi sufiler uydurdu.

 

Ben 3. şıkka gözüm kapalı iman edemiyorum ağabey zira sebeplerini yukarıda yazdım. Doğrusu bu 3 şık arasından birisinde kani olacak birikimim de yok. Bunun için dönemin dilini öğrenmeli, o coğrafyaya gitmeli, orijinal kaynakları okumalı, karbon testleri yapmalı... işte o zaman ortaya bir şeyler çıkarabiliriz.

 

Bugün tartışıyoruz, Muhammed ve 4 halife var mıdır? Var diyenler Kur'andaki ayetleri ve Muhammed döneminde diğer liderlere gönderilmiş islama davet mektuplarını delili olarak gösteriyor. Yaşamadı diyenler ise bu mektupların tarihinin muğlak olduğunu ve Kur'anda geçen Muhammed sözcüğünün farklı bir anlama geldiğini (İsa) iddia ediyor. Ağabey, müslümanlar mâlum mektupların tarihini öğrenmeli. Kur'anda geçen Muhammed sözcüğünün İsa'yı ifade ettiğini kanıtlamak içinse bunu iddia edenler o dönemde bu sözcüğün İsa yerine kullanıldığına dair açık belgeler getirmelidir. Nesir, Manzume... Farklı dillerden, farklı kaynaklardan... aksi halde iddia edilenin bir kıymet-i harbiyesi olmaz ağabey. Belge yoksa tarihçilik yapılmaz!

 

2 hours ago, Antonius said:

Eğer Hiristiyan olan Muaviye bu Abbasi yanlısı sofilerin yazdıklarını okumuş olsaydı şayet "Uçmuş bunlar! Ne Muhammedi? Ne Alisi?" derdi

 

Ağabey o dönemde "şöyle olmuştur, böyle olmuştur" diyecek birikimim olmadığı için ve her konuya yaklaşmam gerektiği gibi buraya da eleştirel yaklaştığım için

 

Ben sünnilerin bakış açısını merak ettim. Sünni olan kimse Muhammed'in, Ali'nin yaşadığına inanıyor, Muaviye ile Ali arasındaki husumeti biliyor ancak hem Muaviye'ye hem de Ali'ye hazret diyor. Neden? Mesala sünni olmayan birisi diyebilir ki "muaviye hakkındaki hadisler uydurmadır, muaviye kafirdir. Buna hazret diyenler bir zalimi saygıyla yad ediyor."

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, Tengiz yazdı:

Sonra bir öğrendim ki bugün bile Hindistan'da, Amazonlarda kabileler çocuklarını diri diri gömüyor ağabey. Bugün yaşanıyor, bugün. Bunu öğrendiğim an meseleyi idrak ettim. Nasıl görmek dilersek öyle görüyoruz. Nereye çekersek oraya geliyor ağabey. Burada kesin bir ayrım yaptım.

Bunun için kanıt buldunmu?Yada bu neden yapılıyor? Çocuklarımızı öldürmek demek populasyonumuzu yok etmektir.Bunu hayvanlar dahi yapmazlar!Delil göster ve ne için olduğunu belirtmen gerekir.

1 saat önce, Tengiz yazdı:

Ağabey siz fil vak'asının mümkün olmayacağını zira ebabil kuşlarının filleri öldürüp, ordu dağıtan taşlar atmasının imkansız olduğunu söylüyorsunuz. Muhtemeldir ancak bu, mâlum savaşın yaşanmadığı anlamına gelmez. Bunun arkasında manevi yorumlar olduğunun anlamına da gelmez. Şayet biz bunun arkasında manevi yorumlar ararsak buluru

Fil vakası madden imkansız olduğu gibi Kuran dışında hiç bir kaynakta bulamazsın.Ben manevi yorumları manevi kitaplarda yaparım.Onlarda kendilerini doğa dışı olaylarlardan bahsederek belli ederler.

 

1 saat önce, Tengiz yazdı:

3- Muhammed, Ali... yaşamadı ve bu mefhumları diğer tüm inanca dair yazıtlarda olduğu gibi sufiler uydurdu.

Hiç iki ayrı kişilik tek kişi olurmu?Ama Birdir onlar diyorlar değilmi? O zaman onlar mefhumların bileşkesinden başka birşey olamazlar.Kaldıki önce bana şu Zülfikarı göstermen gerekir.Çift başlı kılıç tarihin hangi devrinde mevcuttur? Ama Tora İsrail askerlerinin çift başlı kılıç kullandığını yazar.Pekiyi bana göster deki " İsrail,Filistinde yapılan kazılarda çift başlı kılıçlar bulunmuş!"

 

1 saat önce, Tengiz yazdı:

Muhammed döneminde diğer liderlere gönderilmiş islama davet mektuplarını delili olarak gösteriyor. Yaşamadı diyenler ise bu mektupların tarihinin muğlak olduğunu ve Kur'anda geçen Muhammed sözcüğünün farklı bir anlama geldiğini (İsa) iddia ediyor. Ağabey, müslümanlar mâlum mektupların tarihini öğrenmeli. Kur'anda geçen Muhammed sözcüğünün İsa'yı ifade ettiğini kanıtlamak içinse bunu iddia edenler o dönemde bu sözcüğün İsa yerine kullanıldığına dair açık belgeler getirmelidir. Nesir, Manzume... Farklı dillerden, farklı kaynaklardan... aksi halde iddia edilenin bir kıymet-i harbiyesi olmaz ağabey. Belge yoksa tarihçilik yapılmaz!

Mektuplar gönderilen ülkelerin saraylarında bulunsaydı şayet sana hak verirdim .Ama yok Onlar Abbasi saraylarından çıktı.Yani Araplardan.

 

1 saat önce, Tengiz yazdı:

Ben sünnilerin bakış açısını merak ettim. Sünni olan kimse Muhammed'in, Ali'nin yaşadığına inanıyor, Muaviye ile Ali arasındaki husumeti biliyor ancak hem Muaviye'ye hem de Ali'ye hazret diyor. Neden? Mesala sünni olmayan birisi diyebilir ki "muaviye hakkındaki hadisler uydurmadır, muaviye kafirdir. Buna hazret diyenler bir zalimi saygıyla yad ediyor."

Sünni Arapların bakış açıları.Çünkü Muaviye yaşadı Anadoluyu aldı ve İstanbulu kuşattı.O Arapların büyük bir komutanıda ondan.Bak Muaviyeyi inkar edemiyorum çünkü Tarih onu ispatlıyor.Ama Muhammed Aliyi ve dört Halifeden bahsetmiyor.O Arapların İlahi destansı tarihi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Muaviye'nin hazret olup olmaması bir yana, sorun bu hazret terimini tartışmak olmalı.

 

Bir müslümanın ruhunda kulluk, kölelik mayası ister istemez oluşmuş olduğundan bünyesinde birçok hazret ünvanlı şahıs barınır.

 

Bu hazreti Allah ve hazreti Peygamber'den tutun da, hazreti Mevlana'ya, hazreti İmam Rabbani'ye ve hatta 'şeyh efendi hazretlerine' kadar uzanır.

 

Muaviye'ye hazret demek Sünni geleneğinde vardır ve bu gayet normaldir.

 

tarihinde Satsuma54 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 hours ago, Antonius said:

Bunun için kanıt buldunmu?Yada bu neden yapılıyor? Çocuklarımızı öldürmek demek populasyonumuzu yok etmektir.Bunu hayvanlar dahi yapmazlar!Delil göster ve ne için olduğunu belirtmen gerekir.

 

Tabi ki ağabey. Ben bunun için kanıtta aramıyordum, hasbel kader denk geldim. Uygulama yer yer değişiyor. Kimisi bir kesim çocukları lanetli olduğu için gömüyor, kimisi böylece nüfus kontrolü yapıyor çünkü kabile haddinden fazla büyüyünce beslemenin mümkün olmadığı yerler var.

 

https://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/1555339/Girl-survived-tribes-custom-of-live-baby-burial.html

 

Haberin başlığı "kabilenin diri çocuk gömme ritüelinden canını kurtaran kız çocuğu"

 

Brezilya hükümeti bu adeti engellemek için resmi önlemler aldı ağabey.

 

4 hours ago, Antonius said:

Fil vakası madden imkansız olduğu gibi Kuran dışında hiç bir kaynakta bulamazsın

 

Ağabey bu vak'a için tarihin peşine düşmek ne kadar güç iştir. O dönem o coğrafyada konuşulan bütün dilleri bileceksin, diğer kaynakları tarayacaksın... Ne kadar meşakkatli, ne kadar birikim isteyen bir iş. Bu beni aşar, ben böyle bir şeye kalkışamam dahi. Ben bu meseleyi konu hakkında çalışan tarihçilere bırakır çekilirim.

 

Bu savaş yaşanmış olabilir.

Başka bir savaşın insan havsalasında yer tutmuş bir varyasyonu olabilir.

Hiç yaşanmamış da olabilir.

 

Eleştirel bakmak zorundayız aksi halde her zaman doğru oluyoruz ağabey. Her zaman doğru olmak demek farklı açıları yitirmek, eleştirel akılı kaybetmek demek ağabey.

 

4 hours ago, Antonius said:

Ben manevi yorumları manevi kitaplarda yaparım.Onlarda kendilerini doğa dışı olaylarlardan bahsederek belli ederler.

 

Ağabey çerçevesi çok geniş. Yunan mitolojisinden tutun, Göktengriciliğe, Hindistan'a, Çin'e, İskandinavya'ya uzanan o kadar geniş bir çerçeveden bahsediyoruz ki bunların hepsinin arkasında sufinin gönül dünyası olduğunu düşünebilmemiz için hiçbir sebep yok. Evet, belki hepsi insanın yazdığı ve uydurduğu şeyler ve evet, insan uydururken kendinden bir şeyler katar ancak buradaki soru şu? Sufi bunu bilinçli olarak yapıyor, fıstığı kendi yeyip kabuğunu dışarı saçıyor ama peki bütün ilahi yazıtlarda bu böyle mi? Veya herhangi bir ilahi yazıtın yüzde kaçı böyle? Misal olağanüstü durumlardan bahsetmeyen bir vak'ayı ele alalım;

 

Kur'andaki miras hukukunu bir mızrak gibi alır, istediğimiz gibi gönül dünyamızdaki bal peteklerine sokar ve de karşısına geçip sofinin şirin dillerine hayran kalırız.

 

Öte yandan, geçimini tarımla sağlayan ve kızın, kocanın eline baktığı bir toplumda 3 payın, 2 erkek ve 1'i kız olarak pay edilmesini de mantıklı bulabiliriz. Neticede kız kocaya gidecek ve bir 1 payı ile ve orada da 2 pay alan erkekle, aile düzeyinde 3 payı sağlayacaklar. Böylece aileler birim olarak olabildiğince eşit miras haklarında yararlanmış olacak. Tamam, miras hukuku bu kadar basit değil ama temelde bu kadar basit düşülmüş de olabilir.

 

Yahut cuma namazına çağıran ayeti ele alalım, ticaret saatinde müslümanları cem olmaya çağıran. Buradaki ticarete de, cem olmaya da istediğimiz mânaları yükleyebililiriz ağabey. Peki ya gerçekten gayesi, ticaretin mümkün olduğu yani insanların umumiyetle çalışır olduğu saatlerde insanları toplu halde ibadete çağırmaksa?

 

Adam diyor ki Kur'an 19 kuralı ile oluşturulmuştur, o zamanın teknolojik imkanlarıyla mümkün olmayan bir titizlikle 19 sayısı üzerine inşa edilmiştir ve ağabey alıp her şeyi buraya çekebiliyor. Her baktığı yerde 19'u görüyor, 19'a delil olarak ayet dahi getiriyor. Ağabey insan beyni bu, bir şeyi ararsa muhakkak bulur. Ben Yunus Emre'nin erik dalına çıkmasını elbette gönül dünyamda temaşa etmek mecburiyetindeyim aksi halde öze inememem ama her şeyi buraya çekersem çerçeveyi kaybederim.

 

Yolda bir zırdeli bir de zahiren berduş bir sofi var. İkisi de sarhoş, ikisinin de saçı sakalına karışmış. Biri hakikati ilan ediyor diğeri zırvalıyor. Birini birinden ayırt etmemiz lazım efendim.

 

4 hours ago, Antonius said:

Kaldıki önce bana şu Zülfikarı göstermen gerekir.Çift başlı kılıç tarihin hangi devrinde mevcuttur?

 

12043577_955368567863421_869695548_o.jpg

Bu resimin altındaki bilgilere katılıyor değilim, öyle arattım çıktı. İnsanlık tarihinde zulfikardan evvel çift başlı kılıç hiç dövülmedi diyemeyiz ağabey.

4 hours ago, Antonius said:

Ama Tora İsrail askerlerinin çift başlı kılıç kullandığını yazar.Pekiyi bana göster deki " İsrail,Filistinde yapılan kazılarda çift başlı kılıçlar bulunmuş!"

 

Bulunamadı daha ya da bulunmayacak çünkü yazan adam süslemek için öyle salladı. Ne mâlum ağabey? Biz gönül dünyamızda zulfikarı alıp erittik, bizim kınımıza soktuk diye bu hikayenin temelde aynı kından çıktığı ne mâlumdur?

4 hours ago, Antonius said:

Mektuplar gönderilen ülkelerin saraylarında bulunsaydı şayet sana hak verirdim .Ama yok Onlar Abbasi saraylarından çıktı.Yani Araplardan.

 

Ağabey o mektuplara karbon testi yapılması lazım gerçek o zaman ortaya çıkar. Bize iskenderiye kütüphanesinden geriye ne kaldı? Kalmadı diye "hiç olmamıştır" diyemeyiz ki.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, Tengiz yazdı:

 

Evet ağabey

 

 

İşte burada bir sorun var ağabey. İşin içinde "yorumlama" gelince iş, isteyenin istediği yere çekmesiyle sonuçlanıyor. Bu tıpkı bir buluta bakıp "ayıya, hayır aslında arabaya" benziyor demek ile eş değer. Beni yanlış anlamayın ağabey zira ben de evvelinde sizden öğrendiğim şekilde aynı sizin gibi düşünüyordum. Her şeyi kendime göre yorumlayıp, istediğim yere çektiğimi görmem zaman aldı. Bunu nasıl idrak ettiğimi izah edeyim.

 

Cahiliye devrinde kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğünde bahsedilir. Uzaktan bakınca bu pek mantıklı durmuyor. Neden insan kız çocuğunu gömer? Hem de diri diri? Vakti zamanında sizin bu konudaki yorumunuzu okumuştum. Kız çocuğu sufinin aklında yeni uyanmış ümitler, yeni peydah olan dertlerdir. Sofi, geçmişteki tecrübeleri yüzünden dünyadan umut üzmüş, nefs koyunlarının bacağını kırmaya kastetmiştir. Sufi, bu yeni filizlenen umutlarını, dertlerini daha büyümeden kesip atmanın, büyüyüp serpilip tam bir kadın olup nice dertler açmazdan öldürülmesinin eftal olduğuna karar kılar. Bu sebeple bu dertleri çözüp halletmek yerine, diri diri mezara gömmeyi tercih eder. İşte bu günahtır. İslamın sofinin iç dünyasına gelişiyle sofi artık bu dertleri ile uğraşıp halletmeye, bunlarla yaşamayı öğrenmeye çalışmalı ve netice alamayacağını düşünse de her daim mücadele etmelidir. Müthiş bir yorum ağabey.

 

AMAAA

 

Sonra bir öğrendim ki bugün bile Hindistan'da, Amazonlarda kabileler çocuklarını diri diri gömüyor ağabey. Bugün yaşanıyor, bugün. Bunu öğrendiğim an meseleyi idrak ettim. Nasıl görmek dilersek öyle görüyoruz. Nereye çekersek oraya geliyor ağabey. Burada kesin bir ayrım yaptım.

 

I. Yunus Emre, Kaygusuz, Mevlana... gibi adamların yazdığı şeylerin manevi şifreleri vardır. Neden buna karar kıldım? Çünkü adamın kendisi bunu söylüyor. Benim yazdığım baş gözüyle göremezsin, gönül gözüyle bakacaksın diyor. Bu da şu demek, x gördüğün yere 2 yaz ve işlemi tamamla. Dağ gördüğün yere gönül/benlik - Seher gördüğün yere nefste dirlik - Kırk gördüğün yere zıplayarak hatta uçarak çıktığın sonra kıçın üzre geri düştüğün çile merdivenleri.... Bunları yazan adamlar diyor ki "benim gönül halimi benimle aynı ruh halindeki adam bilir." Eğer gönül Ha! demeden hayran oluyorsa, o kocaman nefsin içindeki alemlerde temaşa edip dururuz, işte burada manevi alemlerden alemlere geçeriz.

 

II. Her şeyin altında manevi bir anlam aranmaz! Bütün semavi, çok tanrılı, inanca dair tüm yazıtlarda manevi anlamlar aranmaz! Niye aramıyorum biliyor musunuz ağabey? Çünkü buluyorum. Hangi taşı kaldırsam altında manevi anlamlar buluyorum ama biliyorum ki onu oraya ben yerleştirdim. Şöyle bir örnek vereyim, Çanakkale savaşı. Ağabey bu vak'a yaşandı çünkü yakın tarih, kimse "yaşanmamıştır" diyemez değil mi? Buna rağmen biz bugün kahvehanelerde, sokaklarda ne konuşuyoruz? Kanatlı bembeyaz atlar ordumuza yardım etti, sarıklı beyazlar içinde evliyalar gökten inip kurşunları tutup düşman askerine geri saldılar, bir bulut geldi askerimizi düşmandan korudu... ağabey milyonlarca insan bunlara inanıyor bugün. İstanbul fethedildiğinde ulema çıkıp "askerimize gökten inen evliyalar yardım etti" deyince Fatih hiddetlenip "İstanbul'u benim kılıcım aldı" demiştir. Bu insan psikolojisinde var ağabey, abartmayı seviyoruz. Eski Yunan'da da vardı, Roma'da da vardır, Mısır'da da vardı... hepsi savaşlarında manevi destek aldıklarından bahsettiler.

 

Ağabey siz fil vak'asının mümkün olmayacağını zira ebabil kuşlarının filleri öldürüp, ordu dağıtan taşlar atmasının imkansız olduğunu söylüyorsunuz. Muhtemeldir ancak bu, mâlum savaşın yaşanmadığı anlamına gelmez. Bunun arkasında manevi yorumlar olduğunun anlamına da gelmez. Şayet biz bunun arkasında manevi yorumlar ararsak buluruz ağabey, insan psikolojisi böyle işler, bir şeyi ararsa muhakkak bulur. Eğer Çanakkale savaşında uydurulan "gökten inen sarıklı, kanatlı atlara" manevi yorum ararsak buluruz ağabey. Çanakkale savaşı yakın tarihte değil de çok evvelden yaşansaydı ve bize bu savaş efsanelerle karışık bir tabakta servis edilseydi "bu sufinin iç dünyasını anlattığı bir hikayedir, görebilen anlar" deyip olayı kapatabilirdik. Halbuki Çanakkale savaşını abartan, manevi yardımlardan bahseden hikayeler tamamen uydurma, yalan! Biz öyle görmek istediğimiz için yalanları, sufilerin yazdığı hikayeler zannedebilirdik. Nuh tufanı insan havsalasına işlemiş tarihi bir olayın süslenerek servis edilmesi olabilir! Bunun arkasında sofilerin parmak izini ararsak orada kendi parmak izlerimizi bulur ve bunu kendimize delil tutar sonra da öylece inanırız ağabey.

 

 

Ağabey burada tüm ihtimaller göz atmamız lazım geliyor.

 

1- Muhammed, Ali... gerçekten yaşadı ve sufiler alıp bu gerçekten yaşayan insanları bize göre yorumladılar. Bunları birer mefhum edip, işleyip, gönül dünyamıza sokup, orada mâna ikonları haline getirdiler. İslamın İran'a ulaşmasıyla oluşan sentezin neticesi olabilir bu.

 

2- Muhammed, Ali.... yaşamadı ancak bu mefhumları sufiler de yazmadı. İnsanlık tarihinin ortak bir psikolojik sonucu olarak ortaya çıktılar. Çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa geçen aşiretler koalisyonunun, o seviyedeki bir asabiyyenin mitolojisi olarak ortaya çıktılar. Tıpkı bizdeki Ergenekon destanı gibi. Asabiyyeler, yani medeniyet seviyelerini çıkan insan toplulukları, aşiretlerden -> aşiretler koalisyonuna geçerken bunu bir destanla ölümsüzleştirirler. Bu her yerde yaşanan bir hakikattir diyemem ama örnekleri var ve bunun böyle olduğunu iddia eden büyük tarihçiler de var. Orta doğudaki kültürel birikim buradaki inanç şekillerini, misal Türklerin inançlarından daha komplike, daha felsefi bir seviyeye taşıdı ve diğer inançlar, buna göre daha ilkel/primitif kaldı.

 

3- Muhammed, Ali... yaşamadı ve bu mefhumları diğer tüm inanca dair yazıtlarda olduğu gibi sufiler uydurdu.

 

Ben 3. şıkka gözüm kapalı iman edemiyorum ağabey zira sebeplerini yukarıda yazdım. Doğrusu bu 3 şık arasından birisinde kani olacak birikimim de yok. Bunun için dönemin dilini öğrenmeli, o coğrafyaya gitmeli, orijinal kaynakları okumalı, karbon testleri yapmalı... işte o zaman ortaya bir şeyler çıkarabiliriz.

 

Bugün tartışıyoruz, Muhammed ve 4 halife var mıdır? Var diyenler Kur'andaki ayetleri ve Muhammed döneminde diğer liderlere gönderilmiş islama davet mektuplarını delili olarak gösteriyor. Yaşamadı diyenler ise bu mektupların tarihinin muğlak olduğunu ve Kur'anda geçen Muhammed sözcüğünün farklı bir anlama geldiğini (İsa) iddia ediyor. Ağabey, müslümanlar mâlum mektupların tarihini öğrenmeli. Kur'anda geçen Muhammed sözcüğünün İsa'yı ifade ettiğini kanıtlamak içinse bunu iddia edenler o dönemde bu sözcüğün İsa yerine kullanıldığına dair açık belgeler getirmelidir. Nesir, Manzume... Farklı dillerden, farklı kaynaklardan... aksi halde iddia edilenin bir kıymet-i harbiyesi olmaz ağabey. Belge yoksa tarihçilik yapılmaz!

 

 

Ağabey o dönemde "şöyle olmuştur, böyle olmuştur" diyecek birikimim olmadığı için ve her konuya yaklaşmam gerektiği gibi buraya da eleştirel yaklaştığım için

 

Ben sünnilerin bakış açısını merak ettim. Sünni olan kimse Muhammed'in, Ali'nin yaşadığına inanıyor, Muaviye ile Ali arasındaki husumeti biliyor ancak hem Muaviye'ye hem de Ali'ye hazret diyor. Neden? Mesala sünni olmayan birisi diyebilir ki "muaviye hakkındaki hadisler uydurmadır, muaviye kafirdir. Buna hazret diyenler bir zalimi saygıyla yad ediyor."

 

Yazın muhteşem olmuş. Ama yeniçeriye (antidogmatik. Com' da ki ismi bu, ilk defa orada tanıştık, tartıştık) yani antonious a laf anlatamazsın. @Antonius  ağabey lütfen ateist batını entelektüel masturbasyon yapma. Lütfen. Hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Lütfen! Yazı için teşekkür ediyorum @Tengiz

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 saat önce, Satsuma54 yazdı:

Bir müslümanın ruhunda kulluk, kölelik mayası ister istemez oluşmuş olduğundan bünyesinde birçok hazret ünvanlı şahıs barınır.

 

Evet konunun en önemli noktası bu. Bu köle ruhlu sefiller bir takım heriflere hazret deme ihtiyacındalar. Yoksa köle ruhları tatmin olmuyor.

 

Daha ileri giderek bir takım heriflere Mevlana da diyorlar. Halbuki Kuran'da apaçık Mevlana sıfatı Allah için kullanılmıştır. Bunlar daha kendi dinlerinin ana direğine uymaktan aciz sefiller.

 

Bunlara sürekli dinlerinin doğrusunu biz öğretmek zorunda kalıyoruz. Dinlerinin en temel prensiplerinden habersiz yaşıyorlar. Bunlar bazen öyle saçmalıyorlar ki Kuran'da kul hakkı ile karşıma gelmeyin yazdığını iddia ediyorlar. Böyle bir şey yazmadığını elli kere söylüyor, yazıyorsa göster nerde yazıyor diyoruz, elli birinci kere yine Kuran'da kul hakkı ile karşıma gelmeyin yazıyor diye iddia ediyorlar. 

 

Bunlarla tartışmak çok sinir törpüsüdür. Benim diyenin sinirleri dayanmaz. Bir şeyi elli kere kanıtlar, gözüne sokarsın. Ellibirinci kere kanıt ister senden! Bunlar olmazlar. Bunların düzeyi aşırı düşük. Zeka yerlerde, kavrayış yerlerde, muhakeme yerlerde...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir tane Müslüm göremedim, ülen kutup olsa seyyit de olsa insan, ne elini öperim, ne karşısında ayakta dururum, ne hazret derim, nerden hazret oluyormuş, isterse kutbu azam evliya olsun diyecek! 

 

Ezikler, köle ruhlular ve cahiller. En cahili oldukları da kendi dinleri! Kendi dinleri gibi basit bir şeyi kavrayamayan bu sefillerin bilimi, felsefeyi kavrama olasılıkları sıfırın bile çok altında.  

 

Hayır biz de Müslümdük zamanında yahu! Herkesin el pençe divan durduğu bir takım heriflerin ömrümde eğilip elini bile öpmedim. İster istemez bunlarla vakit geçirince başlarındaki bu heriflerle karşılaşıyorsun. Hepsi yerlere yatacaklar elini öpeceğiz diye! Ben bir santim bile boynumu bile eğmedim bunların karşısında hiç bir kere bile!

 

Bunlar böyle köle ruhlu olmadan bu dinde kalamazlar! Bu dinin adı bile teslim olmaktan geliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 hours ago, Tengiz said:

I. Yunus Emre, Kaygusuz, Mevlana... gibi adamların yazdığı şeylerin manevi şifreleri vardır. Neden buna karar kıldım? Çünkü adamın kendisi bunu söylüyor. Benim yazdığım baş gözüyle göremezsin, gönül gözüyle bakacaksın diyor. Bu da şu demek, x gördüğün yere 2 yaz ve işlemi tamamla. Dağ gördüğün yere gönül/benlik - Seher gördüğün yere nefste dirlik - Kırk gördüğün yere zıplayarak hatta uçarak çıktığın sonra kıçın üzre geri düştüğün çile merdivenleri.... Bunları yazan adamlar diyor ki "benim gönül halimi benimle aynı ruh halindeki adam bilir." Eğer gönül Ha! demeden hayran oluyorsa, o kocaman nefsin içindeki alemlerde temaşa edip dururuz, işte burada manevi alemlerden alemlere geçeriz.

 

 

Senin olayının kilit noktası bu.

 

Manevi yorum dediğin şey, herşeyi kıçının keyfine uydurup, kıçından sallayıp, "amanda aha yaptım, ben yaptım, ne de gozzel oldiii" diyerek kendini bir halt sanma tribidir. İyi bilinen bir ters psikoloji yöntemidir. Kahinler falan çok kullanır. Ama her durumda sonucun osuruktan teyyare olduğu gerçeğini değiştirmez. 

 

İnsanlar çocuklarını diri diri gömdüler. Mağaralara terk ettiler, yüksek dağların tepesinde küplerin içine bıraktılar, bataklıklara attılar. Hepsi oldu, yaşandı. Bunu, o çocuklara bakamadıkları, onları beslemeye çıkarlarsa, hepsinin de öleceği yüzünden yaptılar. Bu, yok olmamanın bir yoluydu. Önce doğru yorumu yapman gerekiyor işte. Bunun içinde doğru bilgiye sahip olman gerekiyor. 

 

Aynı olay, şu filler ve ebabil meselesinde de geçerli. Bu o dönem anlatılan bir masal. Ebrehe, devrin hristiyan yemen kralı. fillerle takviyeli bir ordu kurup, yemeni fetheder, içten. Sonra 570 yılında kabenin üzerine yürür. Kabeye yaklaşınca ürken filler, ebrehenin kendi ordusunu ezer ve kaçarlar. Böylece kabe kurtulur, bedevilerde bunu mucizevi bir olay olarak sayıklar durur. Araplar, yani suudiler çok uğraştılar, o fillerin kalıntılarına ulaşmak için ama beceremediler, çünkü filler sadece kaçtı, yenmiş ekin falan gibi olmadı. 

 

Basitçe, yorum yapmak, kıçım var uydururum demekten biraz fazlasını gerektirir. Bu tür zırvalamalar, insana kendini iyi hissettirir, kendini bir dahi, büyük biri gibi görmeni sağlar. Üçkağıtçı takımı insanların bu tarafını iyi bilir ve kullanır. Lustig, hurdacıyı bu yöntemle dolandırıp eyfel kulesini satmıştı. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...