Jump to content

Muaviye Hazret midir?


Recommended Posts

34 dakika önce, Antonius yazdı:

Babil şu zigurratı olup altındada Üzüm bağlarının yetiştirildiği şehir.değilmi?:)Orada iki tanede melek varmış Harutla Marut:)Burada belkide Üreme espirisi yapılmış

Asurlular yahudileri kesince Babil’e yahudi sürgünü olmuş,Oranın inancına göre yahudiliği adapte etmişler falan filan,harut marut da Asurluların masallarından adapte..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 46
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Just now, Abdülmalik said:

Fil süresi ile ilgili şöyle bir makale var,zamanın varsa oku.

https://www.academia.edu/19110324/Sūrat_al-Fīl_Q_105_The_Companies_of_Boasting_Haughtiness_

 

Ayrıca hadi Etiyopya’da Aksum var,Bizans ve Perslilere ne diyeceksin?

Bizans ve Persliler iki devasa imparatorluk,yeni bir dine nasıl izin vermişler?Haberleri mi yoktu?Bu nasıl mümkün olabilir?

 

Fil suresinin malum masalın bir kıtası olduğuna zaten hiç şüphe yok. 

 

İslamın yayıldığı yıllar, bizansın yıkıldığı yıllardır. Bizans, daha doğrusu Roma, yanardağ patlaması sonrası gelen kıtlığın etkisiyle yıkılmaya başlar ki, tam da 550 - 570 yıllarına işaret eder. Bu durumda da roma'nın uçları olan ve roma'dan gelecek desteğe belini bağlamış Arabistan vs. için, saha müsait hale gelir. Zira, ani iklim değişimi, bir nevi buz çağı yaşatırken Roma'nın kalbine, buralar eski halinden çok fazla etkilenmezler. Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya'nın kaynakları biter, tükenir, insan kaynağı başta olmak üzere. 

 

Fakat islamın ortaya çıkışı, aslen anlatılan muhammed devrinden en az 100 yıl sonraya tekabül eder. 

 

Roma'nın, sapasağlam, gayet yerinde iken yaptığı bir aksiyon vardır. İmparatorluk, gönüllü olarak parçalara bölünür. Sebebi de, merkezden yönetmek için çok büyük olmasıdır. Bu da, bölgedeki gelişmelerin merkezi roma'nın dikkatinden kaçmasına yol açmıştır. O yüzden zaten, Roma2nın ilk kaybettiği yerler, bu güney toprakları olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 hours ago, Antonius said:

Buradaki mesele şu Tengiz:Ömerde kızına karşı en ufak vicdan yokken müslüman olunca birden vicdan sahibi olup ağlaya ağlaya bu olayı anlatması?Mantıksızlık burada işte.O zaman bende diyorumki Ömer vicdanları bastıran öfkenin ta kendisidir.Zamanlada bu öfkenin kontrol altına alınabilmesi onun Müslüman olmasıdır.

  Diğer taraftan bir insan topluluğu sapasağlam evlatlarını bilinç sahibi olduktan sonra öldürmez.O zaman kendileri toplumsal olarak intihar etmiş olurlar.Ha içlerinden bir yada iki kişiyi seçer Tanrılara yada Tanrıya kurban edersin o başka.Onda dahi Aztekler savaş esirlerini kurban ediyorlardı! Kendi evlatlarını değil.

 

Ağabey yorumunuz pek güzel ve sufinin iç dünyasını o kadar muntazam izah ediyor ki..

 

Benim eleştirdiğim yorumunuz değil beni yanlış anlamayınız, buradaki mesele şu.

 

-Acaba Ömer diye bir adam yaşadı ve bu vak'a gerçekten oldu sonra da biz bu vak'ayı kendimize göre yani hayra mı yorduk?

 

-Yahut yaşamadı ve birisi eski devirlerden süregelen bu MANTIKSIZ uygulamaya koyulan yasağı bir şekilde dinin içine yerleştirdi mi? Nunu yapan herif sufi falan da olmayabilir. Sadece islamın nasıl cahil insanları medenileştirdiğini, mantıksız adetleri yeryüzünden sildiğini ifade etmek için bunu koymuş da olabilir

 

Şimdi ağabey mantıksızlık arıyorsunuz lakin daha önce ifade ettiğim gibi ne bugün çocuğa cadı muamelesi yapan kavimler mantıklı diye bunu yapıyor ne de canlı deveyi çıplak elleriyle parçalayıp tırnakları ve kemiklerine kadar yiyenler bunu mantıklı diye yapıyor. Ömer'in çocuğunu diri diri gömmesi mantık dışı lakin mantık dışı şeyler bugün bile kabile adetlerinde gözlemleniyor ağabey. Bu olayın mantık dışı olması yaşanmadığı anlamına gelmiyor ki.

 

Adamlar her doğan çocuğu gömmüyorlar, bir kısmını nüfus kontrolü için gömüyorlar yahut kara büyü taşıdığına inandığı için ölüme terk ediyorlar. Kara büyü taşıdığı için el kadar bebeyi aç sussuz ölüme terk etmek, başını yaslayacak bir yastık bile vermemek nasıl bir mantıktır ağabey? Bu bugün bile yaşanıyor.

 

5 hours ago, Antonius said:

Bak orada dahi manevi çıkarım yaparım gökler demek insanın kafası yani beynidir.Oradaki savaşan askerlerimizin duygu ve düşünceyi yönlendiren hücreler Korkuyu yendi ve Askerlerlerimiz tereddütsüz kahramanca savaştılar.Her şeyin esası ve iptidası düşünce ve duygulardır Tengiz.Mesela sen istediğin kadar boks çalış fiziğini güçlendir ama beyninde o tereddüt doğarsa en hantal boksör karşısında kaybedersin.

 

Evet ağabey, dediğinizin önünde başımla eğilirim. Yaşıyorum, biliyorum, gönül dalgalarım bir kabardı mı alabora olup gidiyorum. Siz çanakkale savaşını sufinin iç dünyasını tasvir eder halde yorumlarsanız ben hayran kalırım, tesellimi bulurum. Sizin yorum kabiliyetinizi tenkit etmek benim haddim de değildir.

 

Ama derseniz ki "Çanakkale savaşı yaşanmamıştır; bu, sufilerin kendi iç dünyalarını tasvir etmek için sırrlayıp hazırladıkları bir hikayedir" ... İşte sorun burada başlıyor ağabey. Eğer "biz yaşananları gönül süzgecimizden süzüyoruz, gönül yatağımızda dövüp kınımıza öyle sokuyoruz", deseniz doğrudur. Lakin "bunları zaten ilk elden yazan da sufiydi, bulduk ve gönlümüzdeki kılıfına sarıverip koyduk" derseniz, işte fakirin itirazı sadece budur.

 

Vak'a yaşanmışta olsa, uydurulmuşta olsa, sufiyle hiçbir ilgisi de olmasa sufi bunu kendi gönül dünyasında dövüp, kendine göre mânalar çıkarabilir. Tıpkı şunu benziyor; kişi komutan olmasa da yaşamında attığı adımlara karar verirken Napolyon'un vecizelerinden kendine ders çıkarabilir. Burada bir sorun yok ağabey, sorun "Napolyon yaşmamıştır" dendiği noktada başlıyor.

 

5 hours ago, Antonius said:

Öyle ya kılıcı niye ikiye bölüyorsun? Bak İngilizlerdede Kral Arturun Taşa saplanan kılıcı vardır hani şu EXCALİBOR!Sen bunun basit bir hikaye olarakmı görüyorsun?

 

Ağabey canlılar içinde hayal gücü en yüksek olanız. Bugün bile ne bilim kurgular türetiyor insanoğlu. Bugün biz bir hikayenin uyduruk olup olmadığını kolayca kavrayabiliyoruz ama eski adam diyor ki "iki kavim savaşmadan önceki gece kavimlerin cinleri savaşa tutuşur, hangi kavimin cini galebe çalarsa sabah da o kavim zafer kazanır." Bu Evliya Çelebi'den ağabey. Adam diyor ki ben bunu izledim gördüm.

 

Onu da geçtim, İbni Haldun gibi büyük bir alim ki kendisinin sufi edebiyatıyla uzaktan yakından ilişkisi yoktur. "Kendi gözlerimle gördüm, büyücüler sadece elleriyle işaret etmek suretiyle canlı koyunların derilerini ortadan ikiye ayırıp, bağırsaklarını döküyorlar" diyor adam.

 

Ağabey insanlar bunlara inanıyordu. Mantıklı olduğu için değil, biz inanmaya yatkın canlılarız. Her inanışın ardında gizli bir mesaj yoktur amma elbette insan psikolojine dair izler mevcuttur.

 

5 hours ago, Antonius said:

Sofiler bunların yani Peygamberlerin tarihte yaşamadıklarını gizlidende olsa söylüyorlardı

 

Evet ağabey ancak bu hikayeleri bizim gibi sufiler mi anlattı? Yoksa biz mi kendi dünyamıza göre yorumladık?

 

5 hours ago, Antonius said:

Yetimin hakkı için hiç evlenilirmi?

 

Ağabey bizim anadoluda daha halen yetim çocuğu olan anne ile evlenmek onun hayatını kurtarmak demek. Tabi şimdi sanayi toplumu kadınlar çalışıyor, kazanıyor ama eskiyi düşünün ağabey. Kadın çalışmıyorsa ve tek elinden gelen ev işiyse buna sürekli bakacak biri lazım geliyor. Mantıksız değil ağabey.

5 hours ago, Antonius said:

Bak ama Sus am diyor?Neden Susam?Hacı Bektaşda Susamın üstüne çıkıp namazı kılıyor.Bak yine Susam var! Hiç dikkatini çekmiyormu?:)Sofilik bir meslek değilki? O benzetme edebi nüktesini kapan yada ona kabiliyeti olan her insan sofidir.

 

Ağabey niye susam dediği belli, 18. y.y romanını Fransızca'dan Türkçe'ye öyle çevirmişler.

 

Sözler ilk defa Antoine Galland'nın Les Mille et une nuits (1704–1717) çalışmasında Sésame, ouvre-toi (Türkçesi "Susam, açıl!") olarak yer almıştır

 

Bunu yazan adam manevi bir anlamı olsun diye yazmadık ki. Hace Bektaş makamının, sufinin susam(çokluk) üstündeki 2'ye bölünmüş nefsiyle başarıya ulaşması olduğunu ifade eden bu manevi gönderme ile açıl susam açıl'ın ilgisi yok ağabey. Ha, siz burada kendinize bir mâna çıkarabilirsiniz, bunu hayra yorabilirsiniz burada yanlış bir şey yok ağabey ama yazar Antoine Galland bir sufiydi diyebilir miyiz? İşte onu diyemeyiz ağabey.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 hours ago, anibal said:

Ne anladın sen şimdi bundan? Denmesi gereken asıl şey ne? 

 

Bak şimdi anibal, edebiyatta bizim "mecaz" dediğimiz bir mefhum var. Yani bir şey söyleyip başka şeyi ima etmek. Bu, bizim edebiyatımızda sıkca kullanıldı. Sana ortaokul bilgisiyle anlatacağım böyle böyle.

 

Mesala

Quote

 

Bir serçenin kanadın

Kırk katıra yüklettim

Çift dahi çekemedi

Şöyle kaldı kazını

 

 

Şimdi biz aklı olan insanlar bunu görünce diyoruz ki "bir serçenin kanadını kırk katıra yükleyemezsin, yüklesen bile bir serçenin kanadı nedir ki o kadarcık şeyi katırlar çekemesin."

 

Burada anlatılan serçe kanadı, kırk katır, bu katırların bir serçe kanadını bile çekememesi zahiri olarak mümkün değildir! Dolayısıyla burada anlatılmak istenen başkadır. Bunları sana ortaokulda öğretmediler mi? Olabilir, ben bir hayır edeyim.

 

Şimdi yukarıda Nasreddin Hoca fıkralarından iki sayfa attım ama senin onları okumaya Türkçen yetmez, daha mecazın ne olduğunda bihabersin. Sana özet geçeceğim.

 

Saltuk Anadolu'ya gelmiş, sonra Konya'ya uğrayıp Nasreddin Hoca'yı ziyaret etmiş. Demiş ki "hocam sizi görmek arzusundayız, nasip oldu. Bu ev sizin mülkünüz mü?" Hoca da demiş ki "benim bu dünyada üç mülküm vardır, gayrı mülküm yoktur onlar da daim benimledir." Saltuk sual etmiş "ne ola onlar" diye? Hoca demiş ki "ikisi hayalarım, biri de zekerimdir." Saltuk gayri ihtiyari tebessüm etmiş, Hoca evden dışarı çıkmış. Saltuk düşünmeye başlamış, Hocaya veli derler, bu dediğinin arkasında bir mâna vardır. Düşünmüş, düşünmüş ve sonra demiş ki "bunlardan biri ilim biri ameldir ki kişi dünyadan bunlarla ayrılmaz. Peki o diğeri ne ola?" diye düşünürken içeri hoca girmiş ve demiş ki "ne düşünüyorsun, diğeri de ihlas-ı kalptir zira evliyanın gönlünden gönüle giden bir yol vardır."

 

Bunun üzerine Saltuk diyor ki "Nasreddin Hoca'nın zahirde söylediği hep MECAZDIR. Hakikati söylüyor ama sırrlayarak...."

 

Şimdi burada bu fıkraları okuyacak olan okura diyor ki yazar, bak bu fıkralarda mecaz var, anlamı derin. Bunu bil, hakikati sırrladık verdik. İşte böyle bir sanat var bizim edebiyatımızda.

 

5 hours ago, anibal said:

ama eğer bir kıç yalayıcı isen, işte bu laflardan öyle "manevi" şeyler çıkarırsın. Önce lafa "Amanda ne hikmetli sözler bunlar" diye falan başlarsın hatta. Karşındaki ahalide, cahil, sefil ise, ki insanlar genelde öyledir, hepsi de "Tabi tabi, çok böyyük hikmetler saklı bu laflarda" diye seni alkışlar, senin yalakan olur, öylece gider. 

 

İşte o yüzden biz bir şeyin arkasında manevi anlam ararken senin gibi hödüklerin zırvalarını değil Yunus Emre gibi Türk tarihinin en büyük sufi şairlerinden birini okuyoruz.

 

 

tarihinde Tengiz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
5 hours ago, Tengiz said:

İşte o yüzden biz bir şeyin arkasında manevi anlam ararken senin gibi hödüklerin zırvalarını değil Yunus Emre gibi Türk tarihinin en büyük sufi şairlerinden birini okuyoruz.

 

 

 

İşte öyle manevi anlam arayacaz derken, burnunuz boktan çıkmıyor. Sonra da, amanda dış mihraklar kokutuyor buraları diye salak salak sayıklıyorsunuz. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 saat önce, Tengiz yazdı:

Acaba Ömer diye bir adam yaşadı ve bu vak'a gerçekten oldu sonra da biz bu vak'ayı kendimize göre yani hayra mı yorduk?

Deyelimki yaşadı ama bu vaka olmaz.Çünkü O çağlarda Araplarda günü gününe bir tarihçilik yoktu.Ama bakıyoruz Muhammedin sevdiği yemeklere hatta çapkınlıklarına kadar anlatılıyor.Yahu Atatürkün özel yaşamını bu kadar bilemiyoruz.

 

14 saat önce, Tengiz yazdı:

Yahut yaşamadı ve birisi eski devirlerden süregelen bu MANTIKSIZ uygulamaya koyulan yasağı bir şekilde dinin içine yerleştirdi mi? Nunu yapan herif sufi falan da olmayabilir. Sadece islamın nasıl cahil insanları medenileştirdiğini, mantıksız adetleri yeryüzünden sildiğini ifade etmek için bunu koymuş da olabilir

Bunuda sanmıyorum çünkü Araplar İslamdan önce İsmaili yahudi idiler.Yani Sarazen yada Haceri.Toradada biliyorsun Evlatlarınızı öldürmeyin şeklinde pasuk olduğu gibi müslümanlık onlara sadece bir Kitap vede bir Peygamber verdi.Bunların dışında yaşantılarında fazla bir fark olmadı Hac ,Sünnet ,Namaz,Oruç bunları zaten ortaya çıkarmışlardı.Diğer taraftan yaşamın doğal akışında şayet bir kısım çocuk öldürülüyorsa oda güçsüz bireylerin çocuklarıdır.Halbuki anlatımlarda Ömer Kureyşin güçlü bir ferdi.

 

14 saat önce, Tengiz yazdı:

ma derseniz ki "Çanakkale savaşı yaşanmamıştır; bu, sufilerin kendi iç dünyalarını tasvir etmek için sırrlayıp hazırladıkları bir hikayedir" ... İşte sorun burada başlıyor ağabey. Eğer "biz yaşananları gönül süzgecimizden süzüyoruz, gönül yatağımızda dövüp kınımıza öyle sokuyoruz", deseniz doğrudur. Lakin "bunları zaten ilk elden yazan da sufiydi, bulduk ve gönlümüzdeki kılıfına sarıverip koyduk" derseniz, işte fakirin itirazı sadece budur.

.Çanakkale savaşının yaşandığı delilleriyle ortada.Ama Sıffınin yaşandığına dair delil yok.Keza Kadeş savaşının delilleri ortada.Ama İsrail kavminin Mısırdan çıkıp Ameleklilerle ve Filistlilerle yaptıkları savaşlar hakkında Toradan başka delil yok.

 

14 saat önce, Tengiz yazdı:

Evet ağabey ancak bu hikayeleri bizim gibi sufiler mi anlattı? Yoksa biz mi kendi dünyamıza göre yorumladık?

Bu olayları bu yazılı olan kitapları çok iyi çözmüş sofiler yazdılar.Benim yaptığım bu Vahdeti Vüçutçu yorumları Kabalistlerde aynen yapıyorlar.Zira bence en mantıklı yorumlardır bunlar.

14 saat önce, Tengiz yazdı:

Ağabey insanlar bunlara inanıyordu. Mantıklı olduğu için değil, biz inanmaya yatkın canlılarız. Her inanışın ardında gizli bir mesaj yoktur amma elbette insan psikolojine dair izler mevcuttur.

:)) Değişen bir şey yok bugünde aynılar.Bunlara inanan insan zaten sofi olamaz softa olur.Ama sofide akıllıdır bu insanların inançlarını bir anda yıkamazsın! O zaman başkaları sömüreceğine sen sömürürsün.Aksi halde bırak sömürmeyi onlar seni yok ederler!Ha ilerde akıllanırsa o zamanda can uyandırdım! dersin:))Zaten bunlar(Bu salakça inananlar olmasa) olmasa sofilik olmazki?Bu salaklarda sofilerin Veli nimetleridir!:)

15 saat önce, Tengiz yazdı:

Ağabey bizim anadoluda daha halen yetim çocuğu olan anne ile evlenmek onun hayatını kurtarmak demek. Tabi şimdi sanayi toplumu kadınlar çalışıyor, kazanıyor ama eskiyi düşünün ağabey.

Orası tamam .Ama sen işin gücün varsa niye yetim diye evleneceksinki? Gönlünün çektiği ile evlenirsin.O zaman zengin olan kadınlar evlenmemeli önerisi çıkar değilmi?

15 saat önce, Tengiz yazdı:

Bunu yazan adam manevi bir anlamı olsun diye yazmadık ki. Hace Bektaş makamının, sufinin susam(çokluk) üstündeki 2'ye bölünmüş nefsiyle başarıya ulaşması olduğunu ifade eden bu manevi gönderme ile açıl susam açıl'ın ilgisi yok ağabey. Ha, siz burada kendinize bir mâna çıkarabilirsiniz, bunu hayra yorabilirsiniz burada yanlış bir şey yok ağabey ama yazar Antoine Galland bir sufiydi diyebilir miyiz? İşte onu diyemeyiz ağabey.

 

Vilayetnamede susam üzerinde namaz kılınır.Birde darı yığını üstünde.Namazın manası Destektir.Ve Namazı sen kılmazsın.Çünkü sen o ritüelleri yapmakla ne kendini nede başkalarını destekleyemezsin.Ama sendeki düşünce ve duygular seni müşküllerine karşı destekler.İşte namazı sana sendekiler kılıyor olur.Susam orada Susan am yani susan nimettir.(Am nimet anamına gelir)Müşküllerini çözemiyorsan şayet sen ya dardasın yada susamsın:))Keza Ali babanın mağarasıda kendi kafasıdır .Açıl susam açılın manası o zaman "Açıl ey zihnim açıl!" anlamınadır.Bu arada bu kitaplardaki üremelerde manevidir.Beynin yaşam sevgisi ile döllenerek İlham bebeleri çıkarması bunlarında büyüyüp ortaya Fikir veledlerini oluşturmasıdır.Keza Maneviyat Bilinçtir.Bilinç Bilgi ve yorumlarla beslenir.O zaman maneviyatın ağzı Kulaklardır

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...