Jump to content

Tanrı'nın Varlığını Sorgulamak Neye Yarar?


Recommended Posts

Taa ortaokul, lise zamanlarında başladığım bir işti varlığı sorgulamak. Herhalde Tanrı'nın varlığını sorgulamak işine giren hemen hemen herkes aynı merhalelerden geçiyor.

 

- Tanrı varsa bu dünyada niye bu kadar acı var?

- Tanrı'nın adaleti dünyada niye işlemiyor?

- Şayet dünya sınav yeriyse doğuştan akıl hastası olanlar, bu sınava duhul edemeyecekler neden bu dünyada?

- Tanrı bizi niye sınıyor?..

 

Bu sorular böylece gider. Bu tabi doğrudan Tanrı'nın zâtını sorgulamak ile ilgili kısmı. Bir de buna içinizde bulunduğunuz kültürün dinine ait eleştiriler ekleniyor.

 

Bu eleştirileri yapanların bir kısmı yeniden dindar oluyor bir kısmı da mülhid oluyor, her neyse.

 

Bundan yıllar önce kafamdaki bu soruları aklımda evirip çevirip dururken olaya başka bir açıdan bakmak istedim. Tanrı var mı veya yok mu sorusuna cevap vermek mümkün mü? Yahut bu sorgulamanın ileri merhalesi olacak mı? Bir neticeye varacak mı? Bu soru, bir açmazı çözüp bir cevaba nail olacak mı?

 

O vakit fark ettim ki, cevabı hayır.

 

Tanrı varsa ve ben yok diyorsam, benim bu konuda fikrim neyi değiştirir? Hiçbir şeyi.

Tanrı yoksa ve ben var diyorsam, benim bu konuda fikrim neyi değiştir? Hiçbir şeyi.

 

Peki tanrı'nın varlığı iddiası, bilimsel metotlarla kanıtlanabilir veya çürütülür bir iddia mıdır? Hayır, zira bilimsel bir iddia değil.

 

Ondan beri idrak ettim ki bu sual boş bir beyin jimnastiğinden ibaret. Bu konuda kafa yormak sonucu değiştirmediği gibi o sonuca dair bir malumatı da gözler önüne sermiyor. Bu hakikati idrak ettiğimden beri kendimi bir bataklıktan çıkmış gibi hissediyorum. Bu konuda benim fikrimin, bırakın başkasına, kendime dahi yararı olmadığını görünce bu sualin son derece boş ve gereksiz olduğuna karar verdim.

 

Tanrı var veya yok, bilmiyorum. Kimse bilmiyor. İnanlar da bilmiyor sadece öyle inanıyorlar. Muhtemelen gelecekte de kimse bilemeyecek. Bu konuda yazılan her şeyin de bomboş olduğunu zannındayım.

 

Size de öneririm. Tanrı'nın yokluğunu iddia etmek, varlığını iddia etmek kadar boş bir eylem.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşin önemli tarafı tanrının varlığı-yokluğu değil.

Tanrı adına binlerce yıldır kelle kesmek, onun adına baskı uygulamak, onu kullanarak toplumu sömürmek, kadınlara-çocuklara tecavüzü hak saymak, onun yüzünden bilimi dışlamak, toplumları sürüleştirmek, sorgulamayı engellemek, hacıları, hocaları, şıhları, şeyhleri ve günümüzde cumhurbaşkanlarını ilahlaştırmak, sorun olan burasıdır...

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, Tengiz yazdı:

Taa ortaokul, lise zamanlarında başladığım bir işti varlığı sorgulamak. Herhalde Tanrı'nın varlığını sorgulamak işine giren hemen hemen herkes aynı merhalelerden geçiyor.

 

- Tanrı varsa bu dünyada niye bu kadar acı var?

- Tanrı'nın adaleti dünyada niye işlemiyor?

- Şayet dünya sınav yeriyse doğuştan akıl hastası olanlar, bu sınava duhul edemeyecekler neden bu dünyada?

- Tanrı bizi niye sınıyor?..

 

Bu sorular böylece gider. Bu tabi doğrudan Tanrı'nın zâtını sorgulamak ile ilgili kısmı. Bir de buna içinizde bulunduğunuz kültürün dinine ait eleştiriler ekleniyor.

 

Bu eleştirileri yapanların bir kısmı yeniden dindar oluyor bir kısmı da mülhid oluyor, her neyse.

 

Bundan yıllar önce kafamdaki bu soruları aklımda evirip çevirip dururken olaya başka bir açıdan bakmak istedim. Tanrı var mı veya yok mu sorusuna cevap vermek mümkün mü? Yahut bu sorgulamanın ileri merhalesi olacak mı? Bir neticeye varacak mı? Bu soru, bir açmazı çözüp bir cevaba nail olacak mı?

 

O vakit fark ettim ki, cevabı hayır.

 

Tanrı varsa ve ben yok diyorsam, benim bu konuda fikrim neyi değiştirir? Hiçbir şeyi.

Tanrı yoksa ve ben var diyorsam, benim bu konuda fikrim neyi değiştir? Hiçbir şeyi.

 

Peki tanrı'nın varlığı iddiası, bilimsel metotlarla kanıtlanabilir veya çürütülür bir iddia mıdır? Hayır, zira bilimsel bir iddia değil.

 

Ondan beri idrak ettim ki bu sual boş bir beyin jimnastiğinden ibaret. Bu konuda kafa yormak sonucu değiştirmediği gibi o sonuca dair bir malumatı da gözler önüne sermiyor. Bu hakikati idrak ettiğimden beri kendimi bir bataklıktan çıkmış gibi hissediyorum. Bu konuda benim fikrimin, bırakın başkasına, kendime dahi yararı olmadığını görünce bu sualin son derece boş ve gereksiz olduğuna karar verdim.

 

Tanrı var veya yok, bilmiyorum. Kimse bilmiyor. İnanlar da bilmiyor sadece öyle inanıyorlar. Muhtemelen gelecekte de kimse bilemeyecek. Bu konuda yazılan her şeyin de bomboş olduğunu zannındayım.

 

Size de öneririm. Tanrı'nın yokluğunu iddia etmek, varlığını iddia etmek kadar boş bir eylem.

Simdiye kadar okuduğum en mantikli yorumdu tanri için tebrik ederim.bende bu konuda çeşitli tezler hazırlamıştım

Tanrinin varlığı yada yokluğu ispatlanamaz demiştim.çünkü tanri kavramı gerçekliği biz insanlarin mantık sınırlarından bağımsızdır demiştim.evreni yaratan fakat evrene hiç bir müdahalesi olmayan gucu yetse..bile müdahale etmek istemeyen bir tanri gerçeğiyle karşı karşıyayız demiştim.

tarihinde spartaküs abaküs tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, bilgivehis yazdı:

İşin önemli tarafı tanrının varlığı-yokluğu değil.

Tanrı adına binlerce yıldır kelle kesmek, onun adına baskı uygulamak, onu kullanarak toplumu sömürmek, kadınlara-çocuklara tecavüzü hak saymak, onun yüzünden bilimi dışlamak, toplumları sürüleştirmek, sorgulamayı engellemek, hacıları, hocaları, şıhları, şeyhleri ve günümüzde cumhurbaşkanlarını ilahlaştırmak, sorun olan burasıdır...

Size aynen katılıyorum.muslumanlar madem bir tanrıya inanıyor.inandıkları allahu ispatlamak zorundalar.aynı şekilde madem bir tanri yok ateistlerde..saçma sapan tezleri bir kenara bırakıp ciddi biçimde olmadığını ispatlamak zorundalar.yoksa ben gördüğüm bu kısır tartışmalar evren yok oluncaya dek sürer ve bir sonuç alınamaz.

tarihinde spartaküs abaküs tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
8 saat önce, Tengiz yazdı:

Tanrı varsa ve ben yok diyorsam, benim bu konuda fikrim neyi değiştirir? Hiçbir şeyi.

Tanrı yoksa ve ben var diyorsam, benim bu konuda fikrim neyi değiştir? Hiçbir şeyi.

 

Peki tanrı'nın varlığı iddiası, bilimsel metotlarla kanıtlanabilir veya çürütülür bir iddia mıdır? Hayır, zira bilimsel bir iddia değil.

 

Mesele Tanrı değil, mesele insan. 

Tanrı insan için kendi varlığına, burada olmak lığına, öncesine, sonrasına, anlamına ve gayesine bir cevap sağlıyor.

Ayrıca bireysel ve toplumsal ahlakının ve sorumluluğun da temellendirilmesine imkan sağlıyor.

Yani kendini bilmek ve kendi dışındakilerle ilişkisini tanımlamak ve düzenlemek için insana bir zemin ve imkan sağlıyor.

Bütün bu sorulara Tanrı kadar güçlü ve tatmin edici bir cevap verilebilmiş olsaydı inan bu zalim ve cahil insanoğlu şimdiye çoktan Ona inanmayı bırakmıştı.

 

Siz kendi açınızdan Tanrı dışında bir tanrı ile bu cevapları verebildiyseniz ya da varlığa ilişkin bu cevapları verme ihtiyacı hissettirmeyecek bir bakış açısı edindiyseniz, mesele yok. Evet Tanrıya inanmamız Tanrı açısından bir detay bile değil. Çünkü inanmak ta inanamamak ta Ondan sonuçta. Esasında varoluşsal olarak Ona inanmamak diye bir şeyin olduğunu ben düşünmüyorum. Yaratmış ve ben sizin rabbiniz değil miyim diye sormuş. Herkes Evet demiş. Olay bitmiş zaten. Bundan sonra iman, insanın bu dünyada kendi anlamını ve makamını keşfetmesi için lazım olan ve insanın kendisiyle alakalı bir farkındalık. Kendini bilmekle Rabbini bilmek iç içe. İnsan inandığı gibi görüyor, inandığı gibi duyuyor, inandığı gibi hissediyor, inandığı gibi yorumluyor, inandığı gibi oluyor. İnsan çok kıymetli olduğu için neye inandığı da önemlidir. Kıymetine uygun, onu ziyadeleştirecek bir şeye inanırsa kıymeti yükselir. Kendi kıymetini düşürecek bir şeye inanırsa da kıymeti düşer.               

 

Bilimsel metot olayını da fazla abartmamak gerekir. Bilimsel metot denilen şey değişken, tarihe ait, gelip geçici bir şey. Bir tür alet. Anlamı ve faydası işleviyle sınırlı. İşlevi de her şeye cevap olmaktan çok uzak. Yakın zamanda mevcut bilimin imkanlarını kullanıp, onun zaaflarını aşacak yeni bir metodolojinin doğacağını düşünüyorum. Dolayısıyla Bilimsel olmamak bir eksiklik değil. 

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
13 hours ago, bilgivehis said:

Tanrı adına binlerce yıldır kelle kesmek, onun adına baskı uygulamak, onu kullanarak toplumu sömürmek, kadınlara-çocuklara tecavüzü hak saymak, onun yüzünden bilimi dışlamak, toplumları sürüleştirmek, sorgulamayı engellemek, hacıları, hocaları, şıhları, şeyhleri ve günümüzde cumhurbaşkanlarını ilahlaştırmak, sorun olan burasıdır...

 

Evet, onlar büyük sorun ancak benim kafamı kurcalayan şeyler bunlardan ziyade ontolojik sorulardı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 hours ago, spartaküs abaküs said:

Simdiye kadar okuduğum en mantikli yorumdu tanri için tebrik ederim

 

Sağolun.

 

10 hours ago, spartaküs abaküs said:

Size aynen katılıyorum.muslumanlar madem bir tanrıya inanıyor.inandıkları allahu ispatlamak zorundalar

 

Edemezler. Aslında kur'anda bahsedilen ifadeler de bunu doğrular yani dine göre insanlar sınavdadır, tanrı'nın varlığı münezzehtir, bilimsel olarak ispatlanamaz, insanlara tercih yapıp inanma imkanı sunulmuştur. İslamın kendisinde Tanrı'nın varlığını bilimsel olarak ispatlamak gibi bir gaye de yoktur.

 

10 hours ago, spartaküs abaküs said:

yoksa ben gördüğüm bu kısır tartışmalar evren yok oluncaya dek sürer ve bir sonuç alınamaz.

 

Evet, bin yıl önce bu konuda yapılan tartışmalarla bugün yapılan tartışmalar arasında hiçbir fark yok. Bin yıl sonra da olmayacak.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 hours ago, Yeni Üye said:

Tanrı insan için kendi varlığına, burada olmak lığına, öncesine, sonrasına, anlamına ve gayesine bir cevap sağlıyor.

 

Evet.

 

9 hours ago, Yeni Üye said:

Ayrıca bireysel ve toplumsal ahlakının ve sorumluluğun da temellendirilmesine imkan sağlıyor.

 

Bu konuda aynı fikirde değilim. Toplumsal ahlakın sorumluluğu, temeli insandadır. Kadim atalarımız birlikte yaşamanın hayatta kalabilmek için zaruri olduğunu keşfettiler. Zekamız sayesinde insan gruplarının sayısı çoğaldı. Bir maymun güruhu en fazla 80-100 üye barındırabiliyor(türden-türe değişir elbette bu rakam) zira içinde bulundukları yaşam alanı ancak o kadar maymunun hayatta kalmasına izin veriyor. Bu sayının üstüne çıkıldı mı güruhun yöneticileri bazı üyeleri dışlayıp ölüme terk etmeye ya da bizzat kendileri öldürmeye başlıyorlar. İnsanoğlu da bu yöntemi kullandı hatta bugün bile kullanan kabileler var ancak bakın biz milyonlarca insan şehirlerde yaşayabiliyoruz artık. Zekamız sayesinde kaynakları daha üretken hale getirdik ve kabileler aşiretleri, aşiretler aşiret konfederasyonlarını, aşiret konfederasyonları da devletleri kurdu ve bu günlere kadar gelebildik.

 

Toplum içinde yaşamanın getirdiği sorumluluklar vardır. Biz ormanda karşılaşan iki yabani olsak ve ben sizi oracıkta öldürsem başıma bir şimşek düşüp beni cezalandırmaz. Ancak ben bugün gelip sizi öldürürsem toplum "bu adam cani, yarın bizi de öldürebilir, bunu toplumdan soyutlamak zorundayız" diye düşünür, böyle düşündüğü için kurduğu kurumlar gelir beni tutuklar ve hukukta beni cezalandırır değil mi?

 

Toplumsal ahlakın sorumlulukları insanın toplum içinde yaşama zaruriyetinden doğdu.

 

9 hours ago, Yeni Üye said:

Bütün bu sorulara Tanrı kadar güçlü ve tatmin edici bir cevap verilebilmiş olsaydı inan bu zalim ve cahil insanoğlu şimdiye çoktan Ona inanmayı bırakmıştı.

 

Yıllar önce bir arkadaş demişti, şurada gece yarısı bir kedi geçiyor, ben bunu gidip öldürsem ve kimse görmezse ne olacak? Beni bu dürtüden ne uzak kılacak? Eğer benim Allah inancım, ahiret korkum olmazsa sonucu ne olur?

 

Bu sanırım sizin "bireysel" ahlak dediğiniz alana giriyor. Biz, birçok memeli gibi empati gücüne sahip canlılarız. Tabiatımızda var. Bu kedi ve köpekte de var. Sağlıklı bir insan zavallı bir kediye neden acı çektirmek istesin? Gidip bir kediye acı çektiren bir insanın bundan duyacağı üzüntü hissi Tanrıya duyulan pişmanlıktan ötürü müdür, yoksa tabiatında olan empati hissinden mi?

 

Dünyanın büyük bir kısmı semavi dinlere inanmıyor ve orada da bireysel ve toplumsal ahlak var. İnsanlar Tanrı'dan ziyade kendi vicdanlarına hesap veriyor. Şayet insanda vicdan yoksa Tanrı'ya inanıyor olsa bile çıkar bir köpeği öldürür sonra da "siyah bir köpekti, öldürülmesi üzerine hadis var" der bir kılıfına koyar.

 

9 hours ago, Yeni Üye said:

Yaratmış ve ben sizin rabbiniz değil miyim diye sormuş. Herkes Evet demiş. Olay bitmiş zaten.

 

Ama bakın bu da bir inanç. Biz, hiçbirimiz böyle bir suali hatırlamıyoruz. Siz olduğunu iddia ediyorsunuz ama ne malum? Malum değil. Size de değil, bana da değil. Sizin öyle olduğuna inanmanız hakikatte bunu böyle yapmıyor ki.

 

9 hours ago, Yeni Üye said:

İnsan inandığı gibi görüyor, inandığı gibi duyuyor, inandığı gibi hissediyor, inandığı gibi yorumluyor, inandığı gibi oluyor.

 

İşte öyle olmasın diye skeptik bakıyoruz. Bilimsel kanılar üretmeye çalışıyoruz. Şöyle örnek vereyim, size bir top gösterdim ve kaç gram olduğunuzu tahmin etmenizi istedim. Buna bir cevap verdiniz ve sizin gibi 20 kişi daha cevap verdi. Elbette cevaplar farklı farklı. Herkesin bir zannı var. Aldık ve topun kilosunu tartıda ölçtük, kilosunu bulduk, böylece herkes sonucu öğrendi. Böylece zannı bıraktık, gerçeği öğrendik.

9 hours ago, Yeni Üye said:

Bilimsel metot denilen şey değişken, tarihe ait, gelip geçici bir şey.

 

Efenim bilimi değerli kılan da bu, değişken olması. Gerçeği algılamak için sürekli bir şeyleri güncellemek mecburiyetindesiniz. Bir üst kata çıkmak için dahi sürekli yeni basamaklara adım atmak mecburiyetindesiniz. Eğer bir görüşe "mutlak hakikat" olarak bakarsanız çamura saplanırsınız ve güncellenemezsiniz. Dünyanın tek bir açıdan bakarsınız ve hakikatten bihaber yaşarsınız. Bilim mutlak hakikatlerin değil, gerçeğin peşindedir. Hata payı vardır ve zaten bilimi, bilim yapan da budur. Ortaya bir şey koyulup "bu mutlak hakikattir" denmez, işte bu şu mefhumu en iyi açıklayan denklemdir denir, aradan yüz yıl geçer daha iyisi bulunur. Öbür türlü ise 100 yıl önce söylenen 100 yıl sonra da söylenir ve dolap beygiri gibi dönmekten gayrı bir sonuç elde ettirmez.

 

9 hours ago, Yeni Üye said:

İşlevi de her şeye cevap olmaktan çok uzak

 

Bakın, bilimin marifetlerinden biri de budur.

 

Mutlak hakikat olduğuna inanılan şey mutlak yalan ise buna inanan bunu göremez çünkü kendini güncellemesi mümkün değil. Kendi içinde yanlışlanabilmesi mümkün değil. Kendine hata payı bırakmıyor.

 

Her soruya cevap veren tek doğru şayet yanlış ise her şeye yanlış cevap veriyor demektir.

 

Bilim algılanabilir şeylere cevaplar bulur. Bir çerçevesi vardır. Bilimi değerli kılan da budur. Eğer bilime kıymet verecekseniz "her soruyu cevaplamıyor, sınırlı bir çerçevesi var ve yanlışlanabilir" diye kıymet vermelisiniz zaten.

 

9 hours ago, Yeni Üye said:

Dolayısıyla Bilimsel olmamak bir eksiklik değil. 

 

Bilim mantık işidir, inanç işi değil. Sorulan soruların muhakkak bir cevabı vardır ve çoğu zaman da bu cevap "bilmiyoruz" olur. Yani bilim neyi bilip, neyi bilmediğini idrak edebilen bir sisteme sahiptir. Şayet bir insan her şeyi bildiğini varsayarsa ömür boyu hiçbir şey öğrenemez, kendini güncelleyemez, kendi yarattığı bataklıkta boğulur gider. Bir insan neyi bilip neyi bilmediğini idrak ederse bilmediği şeyi öğrenebilmek için kendine bir fırsat doğar. Bilim gelişir ama diğerleri gelişmez, olduğu yerde sayar. O yüzden bilimsel olmayan her şey bilimin çok aşağısında kalır ve ne zaman "çok geride kaldık" derse yeniden bilime sarılmak mecburiyetinde kalır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
24 minutes ago, Kör Saatçi said:

5ad7647c867d9_Evrenisorgulama.jpg.4353e34c64595d37fe8bd62a2ee0c44d.jpg

 

 

5ad764b4e812a_CarlSAGANv.jpg.5a281fde2a2ee3f34789797d85152993.jpg

 

Olayı yanlış anlamışsınız. Ben sorgulamayın demiyorum, sorguladığınız şeylerin sonucu size ne cevap verecek diyorum. Eğer bir cevap vermesi mümkün değilse boş yere çabalıyorsunuz demektir. Sadece netice verecek sorgulamalar değerlidir diyorum.

 

İnsanlar nasıl peydah olmuştur sorusunu sor, sorgula, peşine düş çünkü neticede bir şey bulacaksın.

Tanrı var mıdır diye sorarsan bir netice alamayacaksın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 dakika önce, Tengiz yazdı:

Tanrı var mıdır diye sorarsan bir netice alamayacaksın.

Ateist kavramı, dinlerin yalan olup, dinlerin tanrılarının da uydurma olduğunu düşünen kişiler değil midir? Ki zaten bunu "Ben şuyum, ben buyum" diyen tanrının kendi sözlerinden yola çıkarak yaparlar. 

Bir deistin tanrı kavramına o kesinlikle yoktur diyen bir ateist tanımadım, ki bunu yapmak da büyük ölçüde enerji kaybı gibi geliyor bana.

 

Ama dediğim gibi, "BEN ŞUYUM, BEN EN BÜYÜĞÜM" gibisinden zırvalamış bir şeyin gerçek olmadığını ortaya çıkartmak pek de zor olmasa gerek.

Link to post
Sitelerde Paylaş
25 minutes ago, bilgivehis said:

Şimdi sen demişsin ki, "Sorgulamak neye yarar?" işte ben sorguladım bu gerçekleri öğrendim...

 

Hayır, ben TANRI'NIN VARLIĞINI SORGULAMAK neye yarar dedim. Dini sorgulamak başka şey, tanrı'yı sorgulamak başka şey.

Link to post
Sitelerde Paylaş
44 minutes ago, CinleriGorenAdam said:

Ama dediğim gibi, "BEN ŞUYUM, BEN EN BÜYÜĞÜM" gibisinden zırvalamış bir şeyin gerçek olmadığını ortaya çıkartmak pek de zor olmasa gerek.

 

Zor değil imkansız.

 

Tıpkı "bu dünyayı 8 tanrı yarattı, hepsi de düzen içinde evrene nizam" veriyor iddiasının gerçek olmadığını ortaya çıkarmak gibi.

 

Ortada veri yoksa onun üzerine gidip onu yalanlayamazsın. Ortada bilimsel bir veri yok ki yanlışlığı tespit edilebilsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yalnız şöyle bir durum var ki:

 

Dini sorgulamanın geldiği yer kaçınılmaz olarak tanrıyı sorgulamaktır. Bu bence kaçınılmaz bir sonuç. Herkes için böyle olmayabilir veya herkes böyle olduğunu düşünmek zorunda değil. Ama bu durumun çoğunluk için geçerli olduğunu düşünüyorum.

 

Neredeyse bir kural kesinliğindedir: İnsanlar eğer sorgulayacaklarsa, düşünme yetileri varsa ve beyni yıkanmış, aptallaşmış, mal veya cahil değillerse önce dini sorguluyorlar. Sorgulamayan mal ve cahillere diyeceğim yok. Onları zaten insandan bile neredeyse saymıyoruz, sadece biyolojik nedenlerle insan saymak zorunda kalıyoruz da, ben sorgulayanlardan bahsediyorum.

 

Bunlar hiç bir zaman direk olarak tanrıyı sorgulamıyorlar. Önce dini sorguluyorlar. Tabii ki de öncelikle içinde kendilerini buldukları dini. Sonra diğer dinleri. Bu sorgulamanın genelde sonucu deizmdir. Bu insanlar dinden çıkar, belki zayıf bir olasılıkla başka bir dine geçer fakat çoğunlukla dinsiz olurlar. Bu düşünsel bir aşamadır. Sürü üyesi değil, dayatılana boyun eğen değil, iradesiz fikirsiz akıntıda sürüklenen bir böcek olmadığının farkındalığıdır.

 

Fakat bazı insanları dinden çıkmak kesmiyor. Örneğin beni asla kesmemiştir. Hatta ben deist olarak kaldığımı da düşünmüyorum hiç. Çünkü dinden bir kere çıktıktan sonra ateist olmam çok kısa sürdü. Çok ani oldu diyebilirim. Hiç kendimi deist olarak tanımladığım olmadı. Bir gün sabah ateist olarak kalkmak olanaksızdır ama ben deist kalma sürecimin yok denecek kadar kısa olduğundan bahsediyorum. Buna illa bir süre biçmem gerekirse bir hafta mı diyeyim bir ay mı diyeyim bilemiyorum.

 

Benim asıl uzun süren handikapım ateist olduğumu açıklamak konusunda oldu. Bunu uzun süre yapmak istemedim. Bence asıl sorun budur. Ateist olduğumu açıklamakla ne kazanacaktım? Elime ne geçecekti? Bu konuda hep tereddütteydim. Hatta tereddütte bile değildim, bu açıklama bir çok sorunu beraberinde getirecekti. Bir çok kişiyle boğaz boğaza gelecektim, sert tepkileri göğüsleyecektim hatta özsavunmaya mecbur kalacak, belki öldürülmemek için öldürmek zorunda bile kalabilecektim. Hapsi boylamak ve cinayet mahkumu olmak işten bile olmayabilirdi. İşin yoksa ben onu öldürmesem o beni öldürecekti diye derdini anlat. Kimse dinlemez.

 

Kişisel fikrim olabilir ve herkes onaylamayabilir. Ama bence düşünen sorgulayan insanın dinden çıkması kaçınılmaz ama burada durması da olağan dışı, ateist olması da kaçınılmaz. Tanrının olmadığını anlamakta bir sorun yok, sorun bunu diğer insanlara söylemekte. Bu benim için yıllar sürdü. Dilimin ucuna kadar geldi, "ne allahı be, allah filan yok ki" demek ama dilimin ucundan geri döndürdüm defalarca. Göze almam gereken tepkileri göğüslemekte yıllarca bir fayda olmadığını, bunun bana sadece zarar vereceğini düşündüm. Bunu aşmak yıllarımı aldı. Yoksa dinin yalan olduğuna karar verdikten sonra tanrının olmadığını anlamak çok kolaydı. 

 

Sorun bence tamamen bu. Başka bahaneler uydurmaya gerek yok. Sorun tepkilerden çekinmek. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

   Tanrının var olması demek bir duanın kabul olabilmesi demek. Bir hayalin gerçekleşme, bir ahın tutma olasılığı demek. İlahi adalet, ölümden sonra sonsuz bir yaşam ve sürekli olarak korunduğunu hissetmek demek. Bir duayla kötülüklerin defolabileceğine, hastalıkların iyileşeceğine inanmak demek. Onların deyimiyle "tevafuk" diye bir şeyin varlığına inanmak demek. İşte bu bonuslar sebebiyle din denilen yaşam boyu işkence paketini satın alır insanlar. 

 

   Müslümanlar mesela sırf bu bonuslar için 1 ay aç kalırlar, günde 5 kere vakit öldürülen, ezan okunurken müziği kapatırlar, dünyanın parasini verip bir taşın etrafında döner dururlar. Kadınlar Ağustos sıcağında kafalarını ucube gibi sarıp kışlık giysilerle etrafta dolanırlar. Her yere hiç bir işlevi olmayan devasa camiler inşa edilir. Halbuki hiç bir işe yaradığı yoktur. Günde 5 vakit minarelerden hocalar böğürerek türlü namelerle ezan okurlar. 

 

   İnsanlar bu işkencelere katlanır, çoğu da zevk aldığına kendini inandırır. Sırf o bonusları kaybetmemek için. O zaman yaşama amaçlarını yititirler ve bir zavallıya dönüşürler çünkü. 

 

   Çünkü kendilerini korumaktan acizdirler, kendilerini ćırılçıplak hissederler. Sanki yoldan geçen her araba onlara çarpacakmış gibi. İlk hastalanmalarında öleceklermiş gibi, yoldan geçen her insanlar onlara saldiracakmiş gibi hissederler. Gerçekten yaşamak nedir bilmezler çünkü. Hayatlarında hiç sorgulamamış, hiç karar vermemiş, hep allaha havale etmişlerdir. Bu bir paranoyadır, olmayan bir varlıkla iletişim kurmakta, bir yalanı yaşamakta ve hayatlarının merkezine bu hayali varlığı koymaktadırlar. 


    Bir de cesur insanlar vardır, bu yalandan uyanabilme cesaretini gösterebilen. Hayatlarınin gidişatını kendileri belirlerler, kurallarını kendileri koyarlar, bilime güvenirler sadece,  bir hayalin gerçekleşme olasılığının kendi çabasına veya şansa bağlı olduğunu bilirler. Görünmez bir el yoktur hayatlarında yani. Hayatla birebir mücadele ederler, kimseye yaslanamayacaklarını bilirler çünkü. Onları kandırmak öyle kolay değildir. Hayaletlere, cinlere ve perilere inanmadıkları için. Cehennem ayeşiyle de korkutamazsınız onları. Ölümden sonra dirilmeyeceklerini bildikleri için bu hayattan olabildiğince zevk almaya ćalışırlar. Zincirleri kırdıkları için özgürce düşünebilme yetisini kazanırlar. Fakat bunun bir dezavantajı da vardır, insanların ne kadar salak olduklarını, nasıl kandırıldıklarını da görmeye başlarlar. Onlara yardım etmek isterler, fakat bunu yapmaya çalıştıklarında 
1) Öldürülebilirler 
2) Dışlananabilirler. 
3) Yanlızlaşabilirler 
4)Saldırıya uğrayabilirler.

 

   Paranoyak ve şizofrenlerin içerisine tek bonusları özgür düşünebilmek ve farkındalık olan, bu bir grup azınlık cesur insanlara ATEİST diyoruz. Bu insanlar koruma altına alınmalı ve sayılarını artırmak için çareler aranmalıdır. 

 

Ben bonuslara tekme atmayı seçip ateist olduğum için çok mutluyum. Gerçekler güzeldir, çünkü gerçektirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 18.04.2018 at 04:22, bilgivehis yazdı:

İşin önemli tarafı tanrının varlığı-yokluğu değil.

Tanrı adına binlerce yıldır kelle kesmek, onun adına baskı uygulamak, onu kullanarak toplumu sömürmek, kadınlara-çocuklara tecavüzü hak saymak, onun yüzünden bilimi dışlamak, toplumları sürüleştirmek, sorgulamayı engellemek, hacıları, hocaları, şıhları, şeyhleri ve günümüzde cumhurbaşkanlarını ilahlaştırmak, sorun olan burasıdır...

Ben terör örgütlerinin yaptıklarının islam a mâl edilmemesi görüşündeyim .  Ve terör örgütlerinin yaptıkları çoğu şey islamda yok . Bence siz islam dan o kadar çok nefret etmeye başladınız ki bazı şeyleri göremiyorsunuz .  Objektifliginizi kaybetmişsiniz bazı konularda. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 18.04.2018 at 00:33, Tengiz yazdı:

Size de öneririm. Tanrı'nın yokluğunu iddia etmek, varlığını iddia etmek kadar boş bir eylem.

Öyle olması gerekirde bizim toplumuzda maalesef öyle olmuyor.En basitinden sıkıysa bir siyasi konuşmasında Tanrı yok desin bakalım?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Ebu Kafir yazdı:

   Tanrının var olması demek bir duanın kabul olabilmesi demek. 

 

O kadar mükemmel anlatmışsın ki sonuna kadar zevkle okudum. Tam bir fotoğraf çekmiş ve çok da güzel yorumlamışsın çektiğin fotoğrafı. İletinin altına imzamı atıyorum. Mükemmel bir analiz olmuş.

Link to post
Sitelerde Paylaş
49 dakika önce, Charles dawkins yazdı:

Ben terör örgütlerinin yaptıklarının islam a mâl edilmemesi görüşündeyim .  

 

Sen de mi Brütüs!!! :lol: Çok komiksin! Ha yani Kuran'da müşrikleri gördüğünüz yerde yanaklarından öpün nasılsın güzel kardeşim benim iyi misin bir ihtiyacın var mı diye sorun yazıyordu, teröristler bunu yanlış anlayıp müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün yazıyor zannettiler! :0_80cbc_37a71a73_L:

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...