Jump to content

Allah Neden Dininin Temelini Korkuyla Atar


Recommended Posts

2 hours ago, Yeni Üye said:

 

Ben kitabımda yazanların farkındayım. Hepsinden Allaha sığınırım. Allah bütün bu tasvirleri bizi korkutmak ve aklımızı başımıza getirmek için yaptığını kuranda ifade ediyor zaten. 

 

Ama benim inandığım Allah sadece kitabı indirmemiş. Bütün mevcudatı da var etmiş ve yönetiyor. İnsanı da yaratmış. Ona etrafını gözlemle, olan biten üzerinde akletme ve böylece biraz olsun Yaratıcısını tanıma lütfu da vermiş. Şimdi sana soruyorum:

 

Önce şunu bir anlayın, o inandığınız allah denen bedevi putçuğu müsvettesi, ne bir şeyi varetmiş, ne bir şeyi yaratmış, ne bir lütfu vermiş bir şeydir. O safi, bir bedevi zortlamasından, bir bedevi kıçtan uydurmasındna ibarettir. 

 

Quote

Kaynayan yanardağları ya da denizleri görüyorsun değil mi? onların içinde olabilirdin ve bu garip olmazdı ama değilsin.

Çarpışan ve un ufak olan galaksileri de görüyorsun. onların da içinde değilsin.

Kara delikler tarafından yutulan güneşleri de görüyorsun. Orada da değilsin.

 

Peki neredesin? İstisnanın da istisnası şartlara sahip, hayatı var edebilecek ve devam ettirebilecek özelliklerde, korunaklı bir gezegende, gezegenin en müstesna canlısı olarak varsın. Sana bu güzellikleri sağlayan birisi var ya da yok. Varsa Ona teşekkür etmelisin. Yoksa da demelisin ki , böyle birini ben göremiyorum ve yok. ama olsaydı da bu yaptıklarına bakılırsa bana karşı çok cömert olmalıydı. Çok ta merhametli.

 

Yalan rüzgarı devam ediyor. Eğer bir karadelikte olsaydın, o zamanda, şu muazzam kara deliğin en müstesna canlısı olaraktan diyerek zortlayacaktın. Gezegenin neresi korunaklı ki, yalanlarınız bitmiyor bir türlü. Koca gezegenin sadece %5'i insan yaşamına uygunken, sen gelmiş zort zort diyerek gözümüzün içine baka baka utanmazca yalanlar söylüyorsun.

 

 

Quote

Sadece bunu söylemen ve hüsnü zan etmen bile belki seni kurtarabilecekken, akıl dışı bir çok düşünceyi savunuyorsun. Bir kere, bir şeyler mevcut ama var eden yok diyorsun. Ya da daha doğru bir tabirle bir tane var eden değil sayısız var eden var diyorsun. Sayısız müstakil ve müstağni var sayıyorsun. İşte, benim gözümde bunu inadından değil de samimiyetle söyleyen birinin yeri akıl hastanesidir. Sonra, yaratıcıyı sadece şiddetiyle ve cezasıyla anıyorsun. Onları davet ediyorsun. Rahmetini ve lütfunu anıp onları davet etmiyorsun.

 

Neyi neyden kurtaracka, bir bedevi zortlamasındna ibaret bu masalın kimi, neyden kurtardığı görülmüş? 

 

Quote

Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: 'Evet şahidiz' demişlerdi. Bu, kıyamet günü, 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir.


Bizim inancımız odur ki, iman herkese verilmiş zaten. İlahi hikmet gereği bir kısmı buna bu dünyada kavuşuyor, bir kısmı bundan gafil kalıyor. Son nefesinde ya da sonrasında kavuşuyor.  Bazı alimlerden ve ariflerden işittiğimiz ve rabbimizden ümidimiz şudur ki; Öte tarafta herkes yaptıklarına göre tartısı tartılıp, suçlular cezasını ve hak ettiğini çektikten sonra nihai hüküm Genel Af olacaktır.

 

Bir yalandan umacağın her şey, elbette ki safi yalan olacaktır. Yalanlarından başka hiç bir şeyin yok işte ortada.

 

Quote

 

Peki İman ne ve neden bu kadar önemli? İman bir tohumdur. Bütün iyiliklerin toplamıdır. Bütün iyiliklerin kendisinden doğduğu ve yeşerdiği bir kaynaktır. Her bir iyilik imanın bir şubesidir. Temeli ya da tohumu atmadan iyilikleri nasıl yeşerteceğiz? İyiliğe inanmadan nasıl ve neden iyilik yapacağız? Gösteriş için mi? Dünyevi bir Karşılık almak için mi? Bu durumda iyilik mi yapmış olacağız?  

 

"İman yetmiş küsur bölümdür; en üstte 'Allah'tan başka ilâh yoktur' sözünü kabul etmek ve en altta 'insanlara sıkıntı veren bir nesneyi yoldan çekmek/kaldırmak' bulunmaktadır, haya da imanın bir parçasıdır." (Buharı, îmân, 3)

 

 

İman denen ahmaklıkla, bir yalana kapılıp, ancak azgınlık, kudurukluk, rezillik, kepazelik ve şerefsizliğe varabilirsin. Tarih boyunca da bu böyle olmuştur, olacaktır. 

 

Neden mi iyilik yapacaksın, insan olduğun için. İyilik yaparsan, iyi olacaksın, hepsi o. Ama siz, cennette tomurcuk memeli hurilerle sübyancı sapıklıklar yapmak için iyilik yaparsınız, o iyiliği de yaparsanız tabi.

 

Tomurcuk memeli sübyanlarla seks hayalleri uğruna ancak iyilik yapan biri, bir de çıkmış, hayadan, edepten falan bahsetmiş işte. Demedik mi, imanın varacağı yer, ancak böyle kepazelik, azgınlık ve şerefsizliktir diye?

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 119
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

@Yeni Üye, daha öncesinde dinler tarihi çalıştınız mı? İlahiyat öğreniminiz hiç oldu mu? Mesela Hristiyanlık veya Yahudilik hakkında ne biliyorsunuz? Ortak iman esaslarında bile buluşamazken, inandığınızı söylediğiniz 

dininizden nasıl emin olabiliyorsunuz? 

 

tarihinde beş kalır tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
6 hours ago, Yeni Üye said:

 

Ben kitabımda yazanların farkındayım. Hepsinden Allaha sığınırım. Allah bütün bu tasvirleri bizi korkutmak ve aklımızı başımıza getirmek için yaptığını kuranda ifade ediyor zaten. 

 

Ama benim inandığım Allah sadece kitabı indirmemiş. Bütün mevcudatı da var etmiş ve yönetiyor. İnsanı da yaratmış. Ona etrafını gözlemle, olan biten üzerinde akletme ve böylece biraz olsun Yaratıcısını tanıma lütfu da vermiş. Şimdi sana soruyorum:

 

Kaynayan yanardağları ya da denizleri görüyorsun değil mi? onların içinde olabilirdin ve bu garip olmazdı ama değilsin.

Çarpışan ve un ufak olan galaksileri de görüyorsun. onların da içinde değilsin.

Kara delikler tarafından yutulan güneşleri de görüyorsun. Orada da değilsin.

 

Peki neredesin? İstisnanın da istisnası şartlara sahip, hayatı var edebilecek ve devam ettirebilecek özelliklerde, korunaklı bir gezegende, gezegenin en müstesna canlısı olarak varsın. Sana bu güzellikleri sağlayan birisi var ya da yok. Varsa Ona teşekkür etmelisin. Yoksa da demelisin ki , böyle birini ben göremiyorum ve yok. ama olsaydı da bu yaptıklarına bakılırsa bana karşı çok cömert olmalıydı. Çok ta merhametli.

 

Sadece bunu söylemen ve hüsnü zan etmen bile belki seni kurtarabilecekken, akıl dışı bir çok düşünceyi savunuyorsun. Bir kere, bir şeyler mevcut ama var eden yok diyorsun. Ya da daha doğru bir tabirle bir tane var eden değil sayısız var eden var diyorsun. Sayısız müstakil ve müstağni var sayıyorsun. İşte, benim gözümde bunu inadından değil de samimiyetle söyleyen birinin yeri akıl hastanesidir. Sonra, yaratıcıyı sadece şiddetiyle ve cezasıyla anıyorsun. Onları davet ediyorsun. Rahmetini ve lütfunu anıp onları davet etmiyorsun.

 

Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: 'Evet şahidiz' demişlerdi. Bu, kıyamet günü, 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir.


Bizim inancımız odur ki, iman herkese verilmiş zaten. İlahi hikmet gereği bir kısmı buna bu dünyada kavuşuyor, bir kısmı bundan gafil kalıyor. Son nefesinde ya da sonrasında kavuşuyor.  Bazı alimlerden ve ariflerden işittiğimiz ve rabbimizden ümidimiz şudur ki; Öte tarafta herkes yaptıklarına göre tartısı tartılıp, suçlular cezasını ve hak ettiğini çektikten sonra nihai hüküm Genel Af olacaktır.

 

 "Muhakkak benim rahmetim gazabıma galebe çalar. " kudsi hadis

 

“Ben kulumun bana olan zannının yanındayım/yani, kulum beni nasıl tanırsa-düşünürse onunla öyle muamele görürüm.” (bk. Buhari, Tevhid 15, 35; Müslim, Tevbe  1)

 

“Mü’min, Allah katında olan azabı bilmiş olsaydı, hiç kimse cennete göz dikmezdi. Kâfir de Allah katında olan rahmeti bilmiş olsaydı, hiç kimse cennetten ümidini kesmezdi.” [Müslim, Tevbe 23, (2755);  Tirmizî, Da'avât 100, (3542)].

 

"Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır." ayet

 

“Kıyamet günü Allah bir adamın cehenneme girmesine hükmetti. Allah’ın huzurundan alınıp cehenneme sevkedilirken adam geri dönüp bakar ve ‘Benim Allah’a karşı beslediğim ümidim böyle değildi!’ der. Allah: ‘Senin benim hakkımdaki düşüncen nasıldı?’ diye sorar. Adam: ‘Ben Rabbimin Rahim, Gafur (sonsuz merhamet ve mağfiret sahibi) olduğunu düşünüyordum.’ diye cevap verir. Bunun üzerine Allah: ‘Onun benim hakkımda hüsnü zannı var; ben de edlbette onu cennete koyacağım.’ diye buyurur.” (hadis)

 

Peki İman ne ve neden bu kadar önemli? İman bir tohumdur. Bütün iyiliklerin toplamıdır. Bütün iyiliklerin kendisinden doğduğu ve yeşerdiği bir kaynaktır. Her bir iyilik imanın bir şubesidir. Temeli ya da tohumu atmadan iyilikleri nasıl yeşerteceğiz? İyiliğe inanmadan nasıl ve neden iyilik yapacağız? Gösteriş için mi? Dünyevi bir Karşılık almak için mi? Bu durumda iyilik mi yapmış olacağız?  

 

"İman yetmiş küsur bölümdür; en üstte 'Allah'tan başka ilâh yoktur' sözünü kabul etmek ve en altta 'insanlara sıkıntı veren bir nesneyi yoldan çekmek/kaldırmak' bulunmaktadır, haya da imanın bir parçasıdır." (Buharı, îmân, 3)

 

 

Yahu inanılmaz bir şey, adama var olduğuna inandırıldığı karakterin sadist, manyak, psikopat, adaletsiz bir karakter olduğunu gösteriyorum, hala bu iğrenç karakteri aklamak için bahaneler uydurmaya devam ediyor. Yahu neden ben böyle bir sapıklığı savunmak zorunda kalıyorum diye kendi kendine sormuyor. 

 

6 hours ago, Yeni Üye said:

“Kıyamet günü Allah bir adamın cehenneme girmesine hükmetti. Allah’ın huzurundan alınıp cehenneme sevkedilirken adam geri dönüp bakar ve ‘Benim Allah’a karşı beslediğim ümidim böyle değildi!’ der. Allah: ‘Senin benim hakkımdaki düşüncen nasıldı?’ diye sorar. Adam: ‘Ben Rabbimin Rahim, Gafur (sonsuz merhamet ve mağfiret sahibi) olduğunu düşünüyordum.’ diye cevap verir. Bunun üzerine Allah: ‘Onun benim hakkımda hüsnü zannı var; ben de edlbette onu cennete koyacağım.’ diye buyurur.” (hadis)

 

Yahu hani senin Allah her şeyi biliyordu? Her şeyi bilen bir varlık daha neyi sorup duruyor? Bilmiyor mu adamın düşüncesini de adam düşüncesini söyleyince haa, öyle mi o zaman ben seni cennete koyayım diyor? Yahu insan bir iddia atıyorsa en azından tutarlı olmaya gayret eder.

 

Quote

Peki İman ne ve neden bu kadar önemli? İman bir tohumdur. Bütün iyiliklerin toplamıdır. Bütün iyiliklerin kendisinden doğduğu ve yeşerdiği bir kaynaktır. Her bir iyilik imanın bir şubesidir. Temeli ya da tohumu atmadan iyilikleri nasıl yeşerteceğiz? İyiliğe inanmadan nasıl ve neden iyilik yapacağız? Gösteriş için mi? Dünyevi bir Karşılık almak için mi? Bu durumda iyilik mi yapmış olacağız?  

 

"İman yetmiş küsur bölümdür; en üstte 'Allah'tan başka ilâh yoktur' sözünü kabul etmek ve en altta 'insanlara sıkıntı veren bir nesneyi yoldan çekmek/kaldırmak' bulunmaktadır, haya da imanın bir parçasıdır." (Buharı, îmân, 3)

 

İman dediğin şey sapıklıktır aslında, gerçekten sapmaktır, yalana,sahtekarlıpa, uydurmaya meyletmektir. Aslında inandığın din bile bunu söylüyor, imanlı insanları mesela yahudileri, hristiyanları, hinduları, zerdüştleri, ateşe, yıldızlara, güneşe, çok tanrıya, başka tanrılara imanı olanları sapıklıkla suçluyor. Nasıl seninki imansa, senin dininde müşrik diye aşağılanan, sapık diye nitelenen insanlarınki de iman. 

 

İyiliğe iman diye bir şey olmaz, iyilikten yana taraf olunur, iyi olmak seçilir. 

tarihinde sağduyu tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 07.05.2018 at 17:44, Yeni Üye said:

...eğer varsa ve gerçekse din de Tanrı da insanların keyfine tabi olmayacaktır.   

 

Aklına tabi olmak zorundadır ama. İşte sizin tüm o ihtişamlı inancınız tam bu noktada su koyverip, sınıfta kalıyor..

 

Bu iş; "aman da sizin şuyunuz buyunuz bana birşey katmazzz.." şeklindeki hamaset edebiyatıyla olmuyor..

O cümleleri yazmak, o hamaseti yapmaktan kolay ne var..

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Allah’ın huzurundan alınıp cehenneme sevkedilirken adam geri dönüp bakar

 

"Padişahın biri bir gün..." diye başlayan masallar gibi olan şu sığ, basit, zeka eseri taşımayan zırva masallara nasıl inanabiliyorsunuz şaşıyorum. Şu saçma sapan banal masallarda anlatılan allahın evreni yaratan güç olduğunu nasıl iddia edebiliyorsunuz? Bu anlatılanlar bir kabile şefine filan ancak yakışacak banal basit sığ masallar. Bunların evreni yaratmış bir güç ile ilgili anlatılamayacağını şimdi sizin aklınız kesmiyor mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Peki İman ne ve neden bu kadar önemli? İman bir tohumdur. Bütün iyiliklerin toplamıdır. Bütün iyiliklerin kendisinden doğduğu ve yeşerdiği bir kaynaktır. Her bir iyilik imanın bir şubesidir. Temeli ya da tohumu atmadan iyilikleri nasıl yeşerteceğiz? İyiliğe inanmadan nasıl ve neden iyilik yapacağız? Gösteriş için mi? Dünyevi bir Karşılık almak için mi? Bu durumda iyilik mi yapmış olacağız?  

 

Kendini düşün, kendin için yanıtla.

 

Eğer sen şu halinle dinden çıksan ve ateist falan olsan diyelim...

Kötü bir insan mı olurdun? İnsanın iyi olmak ve iyi şeyler yapmaya çalışmak için Allah'a ihtiyacı olduğunu düşünüyorsun ya? Farzet ki Allah'ın var olduğuna inanmıyor, bizim gibi düşünüyorsun.

Kimseye gram yardımın dokunmaz, teşekkür dahi beklemeden iyi bir şeyler yapmaz mıydın? Dünyevi karşılık ne demek ki?

Hadi hurileri gılmanları geçtim, karşılığında Allah'ın "aferin"i olmasa iyilik yapmak veya iyi olmak senin için anlamını yitirecek mi?

 

Şundan emin ol ki iyi insan olabilmek için insanın bir dine, hatta herhangi bir öğretiye ihtiyacı yok. Hatta kötü şeyler yapmak için dine ihtiyacı var. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 hours ago, Yeni Üye said:

Sana bu güzellikleri sağlayan birisi var ya da yok. Varsa Ona teşekkür etmelisin.

 

Azizim, yazındaki diğer bütün insan merkezli yanılsamalarını geçiyorum da...

 

Ona teşekkür mü etmeli(yiz)..Neden? Ne münasebetle..?

Yukarıdaki başka bir mesajında senin de değindiğin üzere, kimse bize birşey sormadı. O vakit şunu sormak lazım..Bana mı sordun?

Beni yaratmamış olsan hiç var olmayacak, yokluğumun bilgisinde olan ve onun için hayıflanan bir" ben"de olmayacaktı..

 

Arada bir akit mi var? Ben senden bir şey mi talep ettim? Öyle ise bu teşekkür bir lütuf mudur? Yoksa bir talep midir? Zorunluluk mudur? Yoksa sadece bir tercih ya da seçenek mi?

Senin kitabına baktığımız vakit ise kazın ayağının öyle olmadığını, bu konuda resmen bir dayatma olduğunu, senin tanrının aksi duruma zinhar tahammülü olmadığını görüyoruz..Resmen tahsilat amaçlı göndermiş tanrın o kitabını..Pamuk eller cebeee...:)

 

Hayır, yarattığı ne? Belki de trilyon senelik, belki de sonsuz ölçekteki bir döngü içerisinde acı ve tatlıyla dolu hepsi topu 70-80 yıl...?

Kaldı ki önemli olan acı kısmı. İnsanlar mutluluktan aklını oynatmıyor ama aksi yönde örnek "sayısızdır"..

 

Bakın ben samimi tercihimi söyleyeyim: Bütün bu yaşadığım sahit olduklarımdan sonrasında, hiç yaratılmamış olmayı tercih ederdim.

Ya da benim için arada hiçbir fark olmazdı. Neticede sonsuzluğun neredeyse tamamında "yok" olmuş olacağız. Yine yokuz.

 

60-70 senelik bir yanılsama hepsi topu. Attığımız taş kurbağayı bile ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor. Maliyet kurtarmıyor... 

 

Quote

Yoksa da demelisin ki , böyle birini ben göremiyorum ve yok. ama olsaydı da bu yaptıklarına bakılırsa bana karşı çok cömert olmalıydı. Çok ta merhametli.

 

Bunlar da hikaye..Hiç öyle bir şey yok. "-meli, -malı" kullanımlarının hepsi yanlış, hepsi dayanaksız. 

Hayır olsaydı da yok. Ama zaten ortada bir cömertlik ya da merhamet falan da yok. Bardağın boş tarafını görmezden gelince böyle oluyor işte..

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
17 hours ago, Yeni Üye said:

Peki neredesin? İstisnanın da istisnası şartlara sahip, hayatı var edebilecek ve devam ettirebilecek özelliklerde, korunaklı bir gezegende, gezegenin en müstesna canlısı olarak varsın. Sana bu güzellikleri sağlayan birisi var ya da yok. Varsa Ona teşekkür etmelisin. Yoksa da demelisin ki , böyle birini ben göremiyorum ve yok. ama olsaydı da bu yaptıklarına bakılırsa bana karşı çok cömert olmalıydı. Çok ta merhametli.

 

Bir şey daha ekleyeyim müsaadenle..

 

Teşekkür etmek, minnet duymak, kadirşinaslık falan...bunlar hep aciz, kısıtlı ve sınırlı insanlar arasında geçerli olabilecek ve onların edimlerine yönelik olarak kullanılabilecek kavramlar. Kadiri mutlak tanrı için geçersizdir. 

 

Neden?..Çünkü öyle veya böyle sınırlı biri tarafından, sınırlı kaynaklar ve imkanlarla yapılmış, kimi zaman fedakarlıklar da içermektedirler.. Onları değerli kılan budur. Bir lütuf yapan.  

Oysa bir tanrıya teşekkür edemezsin..hatta şükretmenin dahi bir anlamı, karşılığı yoktur...

 

- Trilyon kere trilyon dolar, hatta sonsuz serveti olan bir adam düşünün, çıkarıp birine 100.-TL "hibe" etsin. Şimdi o adama teşekkür etmek, minnet duymak falan ne kadar anlamlıdır..? Ya da yaptığı şey o adam için ne ifade etmektedir? Üzerine üstlük çok daha fazlasını yapma kabiliyeti açısından, yani bardağım boş tarafından bakılabilir. Üzerine bir de o adamın, kendi hibe ettiği şeyin hesabını sorduğunu, karşılığını istediğini düşünün..Ya da o adama çıkarıp 100.-TL verdiğinizi düşünün belki de..Bir anlamı var mı?

 

Velhasılı her iki tarafın da sınırlı olması lazım gelir bu kavramların kullanılabilmesi, kullanıldığında da yerini bulabilmesi için.

 

- Anne baba örneği. Çocuklar ana babalarına hiçbir şey borçlu değildir. Anne babanın çocuk için yapıp ettikleri bir lütuf da değildir. Haddizatında o çocuğu "hiç yokken" tamamı ile kendi rızaları ile peydah etmişlerdir. Öyle veya böyle..Kaza kuşunlarında dahi sorumluluk onlarındır. Ki kaza kurşunu ancak aciz insan için geçerlidir.. Çocuğa bir şey soran olmamıştır. O vakit o çocuğu yetiştirip büyütmek zaten boyunlarının borcudur. O çocuk teşekkür de edebilir, burada bir sorun yok. Ama zorunda değildir. Yükümlü de...Şimdi o ana babanın... ...anladınız siz.

 

Şimdi bunların yerine sınırsız, mutlak, kısıtsız bir şeyi koy. O şey tanrı. O kadar sınırsız ki, sorma gitsin...

 

Sınırsızın yaptığının ettiğinin ne anlamı vardır?

Buna  teşekkür etmenin hem eden, hem de alan açısından ne anlamı vardır?

Üzerine üstlük çok daha iyisini yapabilecekken. Bu dünyada kötülük de var, acı da. Bunlar olmadan da becerebilirdi. Kısıtsız o. Her şeye kadir.

Üzerine üstlük kimseye de bir şey sormamıştır. Bağlayıcı, yükümleyici bir akit falan da yoktur ortada. Olsa dahi o iş artık teşekkür-minnet kapsamından çıkar. Bir yükümlülük olur.

Üzerine üstlük bir de hesap sormaya başlayınca..

 

İnsansılaştırılmış tanrıya dair her tür insansı benzetme geçersizdir. Tanrıyı insana indirgemek, ona insanı yüklemektir. Bir şeyi izah etmek şöyle bir yana dursun, onun  insan tarafından yaratılmış olduğuna dair foyasını meydana çıkartmaktadır. Konu başlığına gönderme yapacak olursak: Ancak sınırlı ve aciz olan korkutur. İnsan korkutur. Tanrınız korkutuyorsa eğer, o işte bir bit yeniği vardır.

 

Tanrınızı insan mantığı ile, insansı kavramlarla açıklayamazsınız. Meşru kılamazsınız. Benzetemezsiniz bile. 

Mantığın ötesine geçmek, mantık dışılığa gönderme yapmak istediğinizde ise ortada düşünme eylemi dahi kalmaz.

Mantık dışına atarak yok edersiniz aslen. Çünkü mantık dışı olan "yoktur"..İnsan için.

Geriye ne kaldı? Hiçbir şey..

Tanrı da zaten hiçbir şey..

İmkansız bir duaya amin demek sizinkisi..

 

"Tanrı neden yarattı" ya da "neden korkuyu kullanır" gibi sorulara cevap veremiyor olmanızın, ve hiçbir zaman veremeyecek olmanızın nedeni budur.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 11.05.2018 at 09:29, beş kalır yazdı:

@Yeni Üye, daha öncesinde dinler tarihi çalıştınız mı? İlahiyat öğreniminiz hiç oldu mu? Mesela Hristiyanlık veya Yahudilik hakkında ne biliyorsunuz? Ortak iman esaslarında bile buluşamazken, inandığınızı söylediğiniz 

dininizden nasıl emin olabiliyorsunuz? 

 

 

Ben dinimi miras olarak aldım. Ama taklitten yakine geçmeye çalışıyorum. Benim gibi, herkes başlangıçta kendi erişim imkanlarındaki düşünce ve inançlarla yola çıkar. Arayışı devam eder veya etmez. Sonunda da kalbini mutmain kılacak bir inanca ulaşabilir ya da ulaşamaz. Ben kimseyi yargılamıyorum. Allah kimseye kaldırmayacağı yük yüklemez. Herkesi de kendi şartlarında yargılayacak olan olan Odur. Ama imanın direği ve doğru inanç zannettiğiniz kadar ulaşılması zor bir şey değil. İman kalptedir. Kalbin de hayatı Yaratıcısını sevmek ve zikretmek, yaratılanlara iyilik ve hizmet etmektir.

 

Üç dinin ihtilafının mevzuu inancın temeliyle alakalı değil. gayet beşeri ve nefsani şeyler. Bir kısmı haklı bir kısmı haksız yorumlar. Örneğin yahudiler İsaya neden inanmaz diye soralım? Kendileri şöyle cevaplıyor: 

  1. Jesus did not fulfill the messianic prophecies.- İsa, mesihin gerçekleştirmesi beklenen kehanetleri gerçekleştirmedi. Eski tapınağı inşa etmek, yahudileri israile toplamak vb.
  2. Jesus did not embody the personal qualifications of the Messiah.- İsa, mesihin kişisel özelliklerini taşımıyor. Kral davutun soyundan değil, bir bakireden doğdu vb.
  3. Biblical verses "referring" to Jesus are mistranslations.
  4. Jewish belief is based on national revelation.- Yahudilik kişisel vahye değil, ulusal vahye dayanır. Yani Yahudi ulusunun hepsi Tanrının vahyini gözüyle görüp kulağıyla işitmiştir. Sadece isaya vahiy olmaz. 

bütün bunların inanç denilen şeyle ne alakası var? Bunlar zandan ibaret yorumlar. Aynı şekilde Hristiyanlar neden Muhammede(s.a.v) inanmaz?  Çünkü İsayı çok sevdiklerini iddia ederler. Çünkü Onun tanrı olması gerekir. Çünkü İsa dan daha çok kimseyi sevemezler. Bunların inançla ne alakası var?

 

İslama göre inanç esasları bellidir. Dünyanın neresinde olursa olsun doğru inanç bunları taşır. 

 

- İlahın birliğine inanmak.

- Ölümden sonra hayata inanmak

- İlahın bazı insanlara aracılı ya da aracısız vahyettiğine inanmak (peygamber, melekler ve kitaplar)

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 11.05.2018 at 18:55, Türk Ateist yazdı:

Kendini düşün, kendin için yanıtla.

 

Eğer sen şu halinle dinden çıksan ve ateist falan olsan diyelim...

Kötü bir insan mı olurdun? İnsanın iyi olmak ve iyi şeyler yapmaya çalışmak için Allah'a ihtiyacı olduğunu düşünüyorsun ya? Farzet ki Allah'ın var olduğuna inanmıyor, bizim gibi düşünüyorsun.

 Kimseye gram yardımın dokunmaz, teşekkür dahi beklemeden iyi bir şeyler yapmaz mıydın? Dünyevi karşılık ne demek ki?

 Hadi hurileri gılmanları geçtim, karşılığında Allah'ın "aferin"i olmasa iyilik yapmak veya iyi olmak senin için anlamını yitirecek mi?

  

Şundan emin ol ki iyi insan olabilmek için insanın bir dine, hatta herhangi bir öğretiye ihtiyacı yok. Hatta kötü şeyler yapmak için dine ihtiyacı var. 

 

Kötü olmazdım. En azından öyle umuyorum. Ama Varlığa ve her şeye dair daha iyi bir açıklama bulana kadar da Onu terketmezdim. 

Çünkü Bir olanla açıklamak, çok olanlarla açıklamaktan her zaman daha kolay ve daha akıllıcadır. Her şey bir. Her şey birden doğdu. Her şey birle var. 

Yokla açıklama olmaz zaten. Sadece açıklamadan kaçmak olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

 

On 12.05.2018 at 00:06, teflon yazdı:

Tanrınızı insan mantığı ile, insansı kavramlarla açıklayamazsınız. Meşru kılamazsınız. Benzetemezsiniz bile. 

Mantığın ötesine geçmek, mantık dışılığa gönderme yapmak istediğinizde ise ortada düşünme eylemi dahi kalmaz.

 Mantık dışına atarak yok edersiniz aslen. Çünkü mantık dışı olan "yoktur"..İnsan için.

Geriye ne kaldı? Hiçbir şey..

Tanrı da zaten hiçbir şey..

İmkansız bir duaya amin demek sizinkisi..

 

"Tanrı neden yarattı" ya da "neden korkuyu kullanır" gibi sorulara cevap veremiyor olmanızın, ve hiçbir zaman veremeyecek olmanızın nedeni budur.

 

Biz insan olduğumuz için Tanrıyı da insan gibi anlarız. Herkes ve her şey kendi olmayı bilir. Tanrı da herkese ve her şeye o şey neyse öyle hitap eder. Karıncaya karıncanın anlayacağı dilden konuşur. Atoma atomun anlayacağı dilde. İnsana da insanla ve insanın anlayacağı dilden. Senin Tanrı ile ilgili söylediklerine itiraz etmiyorum ben.

 

Ama iki şeyi göz önüne almak gerekir.

Öncelikle varlığın mertebeleri vardır. En üst mertebede Varlık hiç bir sıfatla muttasıf olmadan, sırf kendi ve O olarak vardır. Bu seviyede mutlak bir tenzih, hiç bir şeye muhtaç olmama, hiç bir şey yapmama, sırf kendi olma vardır. Bu derecede mutlak birlikten başka bir şey olmadığı için Onu bilebilecek ya da tanıyabilecek te hiç bir şey yoktur. Ama alt alemlere ve mertebelere doğru indikçe Varlık sıfatlara bürünür, fiillere girişir. İşte mutlak Varlık (Tanrı) bir yandan böylece kendini var ettiği alemlerde görünür kılar. Alemleri kendine ayna kılar. Diğer yandan da tenezzül eder. Yani düşer ve bilinebilir hale gelir. Herkes kendi aklınca, kapasitesince ve miktarınca Onu bilir. Ama O, hiç kimsenin bildiği değildir. 

 

İkinci olarak Tanrı her var ettiği için bir menzil ve mertebe tayin etmiştir. Herkes ve her şey bu menzile ve mertebeye eninde sonunda erişir. Her şey bu mertebeye kendinde ve kendi içinde bir yolculukla erişir. Bu yolculuk aynı zamanda bir terbiye olma sürecidir. İşte peygamberlerin insan olmasının, kitapların da İnsana benzer bir Tanrı anlatmasının sebebi de budur. Tanrı insanı terbiye etmek suretiyle Onu yükseltiyor, kendine yaklaştırıyor ve eriştiriyor. Bunu da emirlerle, yasaklarla, tehditle, müjdeyle yapıyor. İnsanı insanın terbiye olacağı şekilde terbiye ediyor. Mesela sen çocuğunu kendi haline bırakırsan, müjde ve tehdit, ödül ve ceza kullanmazsan, çocuk sonunda ne olur? Yine aynı şekilde "şöyle yaparsan seni gebertirim" dediğinde Onu gebertmek amacıyla mı bunu söylemiş olursun? 

 

Tanrıyı ve Onun hitabını anlayabilmek için bu söylediklerimi göz önünde bulundurmak gerekir.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 hours ago, Yeni Üye said:

 

 

 

Biz insan olduğumuz için Tanrıyı da insan gibi anlarız. Herkes ve her şey kendi olmayı bilir. Tanrı da herkese ve her şeye o şey neyse öyle hitap eder. Karıncaya karıncanın anlayacağı dilden konuşur. Atoma atomun anlayacağı dilde. İnsana da insanla ve insanın anlayacağı dilden. Senin Tanrı ile ilgili söylediklerine itiraz etmiyorum ben.

 

Ama iki şeyi göz önüne almak gerekir.

Öncelikle varlığın mertebeleri vardır. En üst mertebede Varlık hiç bir sıfatla muttasıf olmadan, sırf kendi ve O olarak vardır. Bu seviyede mutlak bir tenzih, hiç bir şeye muhtaç olmama, hiç bir şey yapmama, sırf kendi olma vardır. Bu derecede mutlak birlikten başka bir şey olmadığı için Onu bilebilecek ya da tanıyabilecek te hiç bir şey yoktur. Ama alt alemlere ve mertebelere doğru indikçe Varlık sıfatlara bürünür, fiillere girişir. İşte mutlak Varlık (Tanrı) bir yandan böylece kendini var ettiği alemlerde görünür kılar. Alemleri kendine ayna kılar. Diğer yandan da tenezzül eder. Yani düşer ve bilinebilir hale gelir. Herkes kendi aklınca, kapasitesince ve miktarınca Onu bilir. Ama O, hiç kimsenin bildiği değildir. 

 

 

Yani bazı insanlar onun adil, merhametli bilirken yanlış biliyorlar diyorsun. O adil, merhametli falan değildir diyorsun. Peki.

 

Quote

İkinci olarak Tanrı her var ettiği için bir menzil ve mertebe tayin etmiştir. Herkes ve her şey bu menzile ve mertebeye eninde sonunda erişir. Her şey bu mertebeye kendinde ve kendi içinde bir yolculukla erişir. Bu yolculuk aynı zamanda bir terbiye olma sürecidir. İşte peygamberlerin insan olmasının, kitapların da İnsana benzer bir Tanrı anlatmasının sebebi de budur. Tanrı insanı terbiye etmek suretiyle Onu yükseltiyor, kendine yaklaştırıyor ve eriştiriyor. Bunu da emirlerle, yasaklarla, tehditle, müjdeyle yapıyor. İnsanı insanın terbiye olacağı şekilde terbiye ediyor. Mesela sen çocuğunu kendi haline bırakırsan, müjde ve tehdit, ödül ve ceza kullanmazsan, çocuk sonunda ne olur? Yine aynı şekilde "şöyle yaparsan seni gebertirim" dediğinde Onu gebertmek amacıyla mı bunu söylemiş olursun? 

 

Tanrıyı ve Onun hitabını anlayabilmek için bu söylediklerimi göz önünde bulundurmak gerekir.

 

Yani put sizi yakacağım, size şöyle işkenceler yapacağım derken aslında niyeti bu değil mi? Bunu bildiğimiz iyi oldu. 

 

Yahu iyi ki sen varsın, bu salak put senin anlattığın gibi anlatamıyor, zırvalayıp duruyor, sizi şöyle yakacağım, böyle işkence edeceğim diye sapıtıyor.

 

 

tarihinde sağduyu tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Kötü olmazdım. En azından öyle umuyorum. Ama Varlığa ve her şeye dair daha iyi bir açıklama bulana kadar da Onu terketmezdim. 

Çünkü Bir olanla açıklamak, çok olanlarla açıklamaktan her zaman daha kolay ve daha akıllıcadır. Her şey bir. Her şey birden doğdu. Her şey birle var. 

Yokla açıklama olmaz zaten. Sadece açıklamadan kaçmak olur.

 

Yok'la açıklama yapan yok ki. Bilakis, var olanla, gerçek ve doğru bilgiyle açıklanıyor her şey. Siz onları yok sayıp gerçek dışı, hayali bir kahraman yaptı deyince biz de "öyle bir şey yok, elde gerçek bilgi ve veriler dururken niye hayali kahraman yaratıyorsunuz?" diyoruz.

Yok dediğimiz o. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 16.05.2018 at 13:36, Türk Ateist yazdı:

 

Yok'la açıklama yapan yok ki. Bilakis, var olanla, gerçek ve doğru bilgiyle açıklanıyor her şey. Siz onları yok sayıp gerçek dışı, hayali bir kahraman yaptı deyince biz de "öyle bir şey yok, elde gerçek bilgi ve veriler dururken niye hayali kahraman yaratıyorsunuz?" diyoruz.

Yok dediğimiz o. 

 

İyi de Tanrı yok demek sorun değil. Sorun sonrasında.

Tanrı yok peki ne var?

Tanrı yok, kuantum dalgalanması var. 

Tanrı yok, temel kuvvetler var,

Tanrı yok doğal seçilim var,

Tanrı yok termodinamik var.

...

Yani kendi başına var olan ve başka bir şeye indirgenemeyen, başka bir şeyle açıklanmayan tek bir şeyden vazgeçip, kendi başına var olan, başkasıyla açıklayamacağımız yüzlerce kanun, kuvvet, kavrama ulaşacaksak bunun neresi anlamlı bir açıklama olabilir ki? O yüzden Tanrının yokluğu sonsuz sayıda çokluğa ve şirke çıkar.

 

İyilik mevzunda, inanan birisi olarak benim yaklaşımım şudur.

Gerçek iyilik tevazu ve fedakarlık gerektirir. Kuran, sevdiklerinizden infak etmedikçe( harcamadıkça) iyiliğe erişemezsiniz der. Bunlar ise inancı kuvvetli insanlarda olur ve imana ait güzelliklerdir. Kimde bu hasletler varsa onda imana ait bir şey vardır. İster kendine müslüman desin, ister başka bir şey. O yüzden dünyanın her yerinde aziz, evliya, salih bilinen insanlar tevazu ve fedakarlık sahibi iman ehlinden çıkar. En azından ben, ateist bir aziz ya da evliya tanımıyorum :) Bunların zıddı olan kibir ve bencillik ise iyiliğin önündeki en büyük engeller olarak gerçek imanla bir arada olamaz.

 

 

  

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, Yeni Üye said:

 

İyi de Tanrı yok demek sorun değil. Sorun sonrasında.

Tanrı yok peki ne var?

Tanrı yok, kuantum dalgalanması var. 

Tanrı yok, temel kuvvetler var,

Tanrı yok doğal seçilim var,

Tanrı yok termodinamik var.

...

Yani kendi başına var olan ve başka bir şeye indirgenemeyen, başka bir şeyle açıklanmayan tek bir şeyden vazgeçip, kendi başına var olan, başkasıyla açıklayamacağımız yüzlerce kanun, kuvvet, kavrama ulaşacaksak bunun neresi anlamlı bir açıklama olabilir ki? O yüzden Tanrının yokluğu sonsuz sayıda çokluğa ve şirke çıkar.

 

İyilik mevzunda, inanan birisi olarak benim yaklaşımım şudur.

Gerçek iyilik tevazu ve fedakarlık gerektirir. Kuran, sevdiklerinizden infak etmedikçe( harcamadıkça) iyiliğe erişemezsiniz der. Bunlar ise inancı kuvvetli insanlarda olur ve imana ait güzelliklerdir. Kimde bu hasletler varsa onda imana ait bir şey vardır. İster kendine müslüman desin, ister başka bir şey. O yüzden dünyanın her yerinde aziz, evliya, salih bilinen insanlar tevazu ve fedakarlık sahibi iman ehlinden çıkar. En azından ben, ateist bir aziz ya da evliya tanımıyorum :) Bunların zıddı olan kibir ve bencillik ise iyiliğin önündeki en büyük engeller olarak gerçek imanla bir arada olamaz.

 

 

  

 

Ne alaka? Var oaln var işte. Şimdi sekiz ayaklı pembe bir fil de yok, o olmayınca sülaleni düzen bir süper zenci var mı olmak zorunda?

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Yeni Üye said:

...

Yani kendi başına var olan ve başka bir şeye indirgenemeyen, başka bir şeyle açıklanmayan tek bir şeyden vazgeçip, kendi başına var olan, başkasıyla açıklayamacağımız yüzlerce kanun, kuvvet, kavrama ulaşacaksak bunun neresi anlamlı bir açıklama olabilir ki? O yüzden Tanrının yokluğu sonsuz sayıda çokluğa ve şirke çıkar.

 

Oysa ki durum tam anlamıyla tam tersi.

Bir daha düşünün.

..Occam'ın Usturası hangisine çalışır?

 

Ayrıca gerçekler bizim keyfimiz ve anlam kaygımıza göre şekillenmiyor.

Gerçek gerçektir.

İnsana edilgen değildir.  

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Tanrının yokluğu sonsuz sayıda çokluğa ve şirke çıkar.


Çokluğa ve şirke yol açıyor diye gerçekler konuşulmasın mı?
Merkür'ün yörüngesi newtonian fiziğe uymuyor diye tanrının işidir deyip geçilmeli miydi?
Yoksa üzerinde onbinlerce saat çalışılıp görelilik kuramı çıkartılarak termodiğinamiğe şirk mi koşulmalıydı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Yeni Üye said:

 

İyi de Tanrı yok demek sorun değil. Sorun sonrasında.

Tanrı yok peki ne var?

Tanrı yok, kuantum dalgalanması var. 

Tanrı yok, temel kuvvetler var,

Tanrı yok doğal seçilim var,

Tanrı yok termodinamik var.

...

Yani kendi başına var olan ve başka bir şeye indirgenemeyen, başka bir şeyle açıklanmayan tek bir şeyden vazgeçip, kendi başına var olan, başkasıyla açıklayamacağımız yüzlerce kanun, kuvvet, kavrama ulaşacaksak bunun neresi anlamlı bir açıklama olabilir ki? O yüzden Tanrının yokluğu sonsuz sayıda çokluğa ve şirke çıkar.

 

İyilik mevzunda, inanan birisi olarak benim yaklaşımım şudur.

Gerçek iyilik tevazu ve fedakarlık gerektirir. Kuran, sevdiklerinizden infak etmedikçe( harcamadıkça) iyiliğe erişemezsiniz der. Bunlar ise inancı kuvvetli insanlarda olur ve imana ait güzelliklerdir. Kimde bu hasletler varsa onda imana ait bir şey vardır. İster kendine müslüman desin, ister başka bir şey. O yüzden dünyanın her yerinde aziz, evliya, salih bilinen insanlar tevazu ve fedakarlık sahibi iman ehlinden çıkar. En azından ben, ateist bir aziz ya da evliya tanımıyorum :) Bunların zıddı olan kibir ve bencillik ise iyiliğin önündeki en büyük engeller olarak gerçek imanla bir arada olamaz.

 

Senin kutsadığın, yücelttiğin, adına güzellemeler düzdüğün iman aslında insanın bilimi, aklı, mantığı, vicdanı bir kenara atması ve cahilliği, yalanı, sahtekarlığı kutsamasıdır. Kuran'da ve İslam'da Ebu Leheb ve Ebu Cehil diye lakab takılıp aşağılanan, hor görülen, kin ve nefret duyulan şahıslar da iman sahibiydi, hem de uğruna canlarını verecek kadar. Madem iman senin ve dininin söylediği kadar güzel, iyi bir şey o zaman ne diye bu imanı kuvvetli insanlara saydırıyorsunuz putunuzla beraber?

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

İyi de Tanrı yok demek sorun değil. Sorun sonrasında.

Tanrı yok peki ne var?

Tanrı yok, kuantum dalgalanması var. 

Tanrı yok, temel kuvvetler var,

Tanrı yok doğal seçilim var,

Tanrı yok termodinamik var.

...

Yani kendi başına var olan ve başka bir şeye indirgenemeyen, başka bir şeyle açıklanmayan tek bir şeyden vazgeçip, kendi başına var olan, başkasıyla açıklayamacağımız yüzlerce kanun, kuvvet, kavrama ulaşacaksak bunun neresi anlamlı bir açıklama olabilir ki? O yüzden Tanrının yokluğu sonsuz sayıda çokluğa ve şirke çıkar.

 

Evet, Tanrı yok demek değil sorun. Var deyince sorun çıkıyor ortaya. 

Tanrı yok; madde var, fizik var, evrim var vs. Hepsi doğal, doğru, gerçek açıklamalar için kullandığımız mevcut metodun, yani bilimin kolları. Her şeyi açıklayabiliyoruz.

Ama her şeyi kenara itip "Allah yaptı, 'ol' dedi ve oldu" deyince her şey karışıyor, hatta sandığınızın aksine açıklamak imkansızlaşıyor. Tanrı yaptı dediğiniz yerde hiçbir bilginin peşine düşmenin anlamı kalmaz esas. Bilim olmazsa. Bilim olmazsa siz bu yazdıklarını yazamaz, düşünemezsiniz.

 

Tek bir şeye indirgemek ve her soruda o şeye çıkmak size akıllıca geliyorsa ve rahatlatıyorsa sorun yok. Hayali bir var edici ortaya çıkarıp her şeyi ona yüklemek kolaycılıktan da öte, akılsızlık, gerçek dışılıktır. İlginç olarak Tanrı'nın yokluğunun, sizin deyimizle sonsuz sayıda çokluğa çıkması, yani Tanrı başka başka bilimsel açıklamalar olması durumu, şirke çıkar diyorsunuz. Bu gerçekten ilginç. Şirk olur diye -atıyorum- canlılığı açıklayan evrimi, evrenin ortaya çıkışını açıklayan Big Bang'i (ki bu teori genel kabul görmüş teori olsa da başka açıklamalar da var) kabul etmeyeceğiz o halde. Ya da saydığınız kuantum, termodinamik vb açıklamaları...

Ben de bunu diyorum işte. Bunlar gerçek, deney ve gözlemle, ölçümle vs vs ulaşılmış bilgiler, açıklamalar. Bunların hepsini unutup hayali, görünmez ve ilahi olduğu söylenen biri yaptı demek gerçekten delilik. Bunu nasıl göremiyorsunuz, gerçekten hayret ediyorum.

 

6 saat önce, Yeni Üye yazdı:

İyilik mevzunda, inanan birisi olarak benim yaklaşımım şudur.

Gerçek iyilik tevazu ve fedakarlık gerektirir. Kuran, sevdiklerinizden infak etmedikçe( harcamadıkça) iyiliğe erişemezsiniz der. Bunlar ise inancı kuvvetli insanlarda olur ve imana ait güzelliklerdir. Kimde bu hasletler varsa onda imana ait bir şey vardır. İster kendine müslüman desin, ister başka bir şey. O yüzden dünyanın her yerinde aziz, evliya, salih bilinen insanlar tevazu ve fedakarlık sahibi iman ehlinden çıkar. En azından ben, ateist bir aziz ya da evliya tanımıyorum :) Bunların zıddı olan kibir ve bencillik ise iyiliğin önündeki en büyük engeller olarak gerçek imanla bir arada olamaz.

 

 

 

İyiliğe bu kadar övgüler düzmenizin nedeni de sahip olduğunuz antik inanç esasen. İyiliği doğal olarak yaşamıyorsunuz. Kendinizden ve Allah'ın kulluğunu kabul etmişlerden başkasına yakıştıramamanız, inançsız bir insanın iyi olacağına ihtimal vermemeniz bundan. Özverili, bencil olmayan, paylaşımcı vs vs insan ateist bile olsa, onda  aslen imana ait bir şeyler vardır diyor, kişilerin ateistliğini de böylece kabul etmiyorsunuz. 

 

Ateist bir evliya ya da azize elbette rastlayamazsınız çünkü bu sıfatlar dini sıfatlardır, hurafedir, kandırmacadır.

Ateist ise adı üstünde, ateisttir. Ve adınız gibi emin olun tüm dünyada ateistler inanırlardan daha iyi ahlaklı, daha iyiliksever, daha paylaşımcıdır.

 

Bak mesela şu ilahiyatçı bu gerçeğin farkına, kendiliğinden varmış:

 

 

 

tarihinde Türk Ateist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...