Jump to content

Sosyalizm Hakkında Bir Soru


Recommended Posts

Bir saat önce, GREENHOUSE yazdı:

 

Amerikada eyaletler var.Kararlarını bağımsız veriyorlar.Kürtlerinde istediği eyalet zaten.Tam ayrılmak istemiyorlar.

Amerikayı örnek olarak verdim eyaletlere ayrılmamış bir ülkedede bunu yapamam bunu demek istiyorum. Kürtlerin toprak üzerinde hakkı yokki özerklik istesinler. Biz gelip işgal etmedik onların devletlerini  Anadolu yüzyıllardır Türk kontrolünde. Biz Amerika gibi gelip " Ver lan toprağını k*rt " falan demiyoruz hani. Sadece bizim olanı koruyoruz. Kürtler bizim olanı almak isterse tabii tepki gösteririz. Bak benim milliyetçiliğimi şöyle daha basit bir şekilde özetliyeyim: Bu ülkenin vatandaşı olan herkes bendendir. Onları korurum. Onları yükseltmek için çalışırım. Aynı gayreti onlardan da beklerim. Sosyalist olup aynı anda milliyetçi olsaydım milliyetçilik dediğim şey bu olacaktı. İleti için saol...

tarihinde Fikir Adamı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 120
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

3 saat önce, Borri yazdı:

Bu yüzden de fiziksel şiddeti esas alan görüşleri çoğunlukta.

 Değerlendirme yanlış.

Sosyalizm saldırı amacı güden bir ideoloji değil ki, fiziksel şiddeti savunsun.

Tam tersi, onu oluşturan temellerden biri de şiddete karşı olmasından dolayı oluşmuştur.

Sosyalizm savunma amaçlı bir ideolojidir, kapitalizm ona saldırdığında eline silah alması tamamen savunma amaçlıdır, bu onu şiddet yanlısı yapmaz.

Grevlere yapılan palalı, bıçaklı, silahlı saldırılar, 1 Mayıs'ta taranan emekçiler, zindanlara atılan devrimciler, işkencelerde öldürülen sosyalistler, içeride çürütülen gazeteciler, çeşitli baskı yöntemleriyle etkisizleştirilen fikir suçluları hep kapitalizmin saldırılarıdır.

Bunları yok sayıp da kendini savunan emekçi veya sosyalistleri şiddet yanlısı olarak görmek bir algı sorunudur.

Daha önceki yıllarda da sosyalist olup da bu noktayı anlamakta zorlananlar oluyordu, bu yüzden bir çok yanlışlar yapıldı, bir çok iyi niyetli insanlar bu yanlış yüzünden yok edildi.

Devrim kansız olmaz dememizin nedeni bu saldırılar yüzündendir, sosyalist ideolojide düşmana saldırılmalı, düşman mutlaka öldürülmeli diye bir kural yoktur.

Şimdi bir devrim yapacak olsak o kapitalistlere muhtacız, çünkü fabrikaları yine en iyi işletecek olan onlardır, tabi patron olarak değil, yönetici olarak, örneğin Çin böyle kalkındı...

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 dakika önce, bilgivehis yazdı:

 Değerlendirme yanlış.

Sosyalizm saldırı amacı güden bir ideoloji değil ki, fiziksel şiddeti savunsun.

Tam tersi, onu oluşturan temellerden biri de şiddete karşı olmasından dolayı oluşmuştur.

Sosyalizm savunma amaçlı bir ideolojidir, kapitalizm ona saldırdığında eline silah alması tamamen savunma amaçlıdır, bu onu şiddet yanlısı yapmaz.

Grevlere yapılan palalı, bıçaklı, silahlı saldırılar, 1 Mayıs'ta taranan emekçiler, zindanlara atılan devrimciler, işkencelerde öldürülen sosyalistler, içeride çürütülen gazeteciler, çeşitli baskı yöntemleriyle etkisizleştirilen fikir suçluları hep kapitalizmin saldırılarıdır.

Bunları yok sayıp da kendini savunan emekçi veya sosyalistleri şiddet yanlısı olarak görmek bir algı sorunudur.

Daha önceki yıllarda da sosyalist olup da bu noktayı anlamakta zorlananlar oluyordu, bu yüzden bir çok yanlışlar yapıldı, bir çok iyi niyetli insanlar bu yanlış yüzünden yok edildi.

Devrim kansız olmaz dememizin nedeni bu saldırılar yüzündendir, sosyalist ideolojide düşmana saldırılmalı, düşman mutlaka öldürülmeli diye bir kural yoktur.

Şimdi bir devrim yapacak olsak o kapitalistlere muhtacız, çünkü fabrikaları yine en iyi işletecek olan onlardır, tabi patron olarak değil, yönetici olarak, örneğin Çin böyle kalkındı...

 

Sohbetinize karışmak gibi olmasın ama görüşünüze katılmıyorum, klasik Marksist-Leninistler silahlı bir devrimin tek çıkış yolu olduğunu savunurlar. Kuramını öğrenmiş bir proleter devrimci bunu gayet iyi bilir. Sizi revizyonist gördüm sanki :) Ancak böyle düşünmeniz bizim adımıza güzel bir şey, bir serbest piyasacı olarak şikayetçi değilim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 dakika önce, beş kalır yazdı:

Sizi revizyonist gördüm sanki 

 

Gerçek sosyalistliği anlatınca revizyoniste benzetilmeme şaşırmadım.

Çünkü Marksizm algılara o kadar yanlış lanse ettirildi ki, bir çok iyi niyetli Marksistler dahi sosyalistliğin bir savunma stratejisi olduğunu anlayamadı.

Sosyalistlik, fabrikaları yıkmak, kapitalistleri öldürmek, orayı-burayı bombalamak, ülkeyi harabeye çevirmek değildir.

Bu yanlış dünyada ve ülkemizde çok yapıldı, bunun acısını çok çektik, halen bunu anlamakta zorlanan sosyalistlerin çoğunlukta olduğunu görüyorum, tabi bu da bir psikolojik operasyon neticesidir. Zira kapitalizm de kendi sistemini koruma adına kendine karşı olan ideolojileri çeşitli şekilde yozlaştırıyor, anlamını değiştiriyor, bu tuzağa düşen de çok oluyor.

Daha önce de söyledim, devrim elbette kansız-silahsız olmaz, sen devrim yapmaya kalktığında kapitalizm buyur yap demez, her türlü baskı, zulüm, ölümü uygular.

Böyle bir durumda sosyalistlerin silaha sarılması savunma amaçlıdır, Işid ve benzeri örgütlerle karıştırılmamalı.

Bir ülke ister kapitalizmin isterse onun bir kolu olan dinci faşizmin elinde olsun, bir sosyalist zorunlu kalmadıkça ülkenin hiç bir şeyine zarar vermemeyi öncelik olarak görür ve görmeli. Çünkü her şey emekçilerin eseridir, onlara zarar vermek devrim adına bir şey kazandırmaz. Kapitalist bizi sömürüyor diye fabrikaları yakmak ne kadar anlamsız, oysa sosyalistin amacı fabrikaları yıkmak değil, sistemi yıkmaktır...

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konuda yorumunuzu paylaştığınız için sizlere teşekkür ederim sevgili @bilgivehis :).

 

Hem bilgi birikimi olsun diye; liber+ (liber plus) yayınlarından çıkan eserleri okuyabilir, 3H Hareketini inceleyebilirsiniz. Bunu tüm sosyalistlere de tavsiye ederim.

 

https://liberplus.com.tr/

 

http://www.3hhareketi.org/

tarihinde beş kalır tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

"Toplum olarak hareket etmek zorunda bırakıyor" ne demek? Sosyalizm insanı sürü psikolojisine mi sokuyor demek istiyorsun? Sosyalizm denilince senin aklına sovyet tipi devlet kapitalizmi geliyorsa cevabını ona göre verelim. Ayrıca sosyalizm empoze edilecek birşey değil ki çocuklara aşılayalım. İnsanın ürettiğine (eşyaya) daha da ötesi insanın kendi özüne yabancılaşmasını ortadan kaldırır sosyalizm ve bu bağlamda toplumun özgürlüğünü bireyin özgürlüğü teminat altına alır. Sanıldığı gibi salt toplumcu değildir. En önemlisi sosyalizm demek sovyetler demek değildir. Marks'ı anlamak için bile o kadar çeviri yapılıyor, yorumculardan faydalanılıyor ve hatta kapitalizm Marks'ı anlayarak kendi söküklerini dikiyorken "işçilerin diktatörlüğü" gibi bir konuyu incelemeden salt bir diktatörlükle eş tutmanız en baştan sosyalizmi anlamaya kapıları kapattığınızı gösteriyor. Marks'ın fikirleri pratikte karşılık bulduğunda patronlar ezilmiyor aslında Marks'ın insan anlayışı patronu da yabancılaşmadan kurtardığı için onu da özgürleştiriyor. Ayrıca "ekonomi" dediğimizde kapitalizmi anlarız, ekonomi-iktisat kapitalizmden kopuk kavramlar değildir yani ya kapitalizm ya da bugüne kadar var olan tek alternatif sosyalizm, bunların dışına çıkmak için uçukça bir ekolojik diktatörlüğü falan ortaya koymak gerekir heralde.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, bilgivehis yazdı:

 Değerlendirme yanlış.

Sosyalizm saldırı amacı güden bir ideoloji değil ki, fiziksel şiddeti savunsun.

Tam tersi, onu oluşturan temellerden biri de şiddete karşı olmasından dolayı oluşmuştur.

Sosyalizm savunma amaçlı bir ideolojidir, kapitalizm ona saldırdığında eline silah alması tamamen savunma amaçlıdır, bu onu şiddet yanlısı yapmaz.

Grevlere yapılan palalı, bıçaklı, silahlı saldırılar, 1 Mayıs'ta taranan emekçiler, zindanlara atılan devrimciler, işkencelerde öldürülen sosyalistler, içeride çürütülen gazeteciler, çeşitli baskı yöntemleriyle etkisizleştirilen fikir suçluları hep kapitalizmin saldırılarıdır.

Bunları yok sayıp da kendini savunan emekçi veya sosyalistleri şiddet yanlısı olarak görmek bir algı sorunudur.

Daha önceki yıllarda da sosyalist olup da bu noktayı anlamakta zorlananlar oluyordu, bu yüzden bir çok yanlışlar yapıldı, bir çok iyi niyetli insanlar bu yanlış yüzünden yok edildi.

Devrim kansız olmaz dememizin nedeni bu saldırılar yüzündendir, sosyalist ideolojide düşmana saldırılmalı, düşman mutlaka öldürülmeli diye bir kural yoktur.

Şimdi bir devrim yapacak olsak o kapitalistlere muhtacız, çünkü fabrikaları yine en iyi işletecek olan onlardır, tabi patron olarak değil, yönetici olarak, örneğin Çin böyle kalkındı...

 

 

Makul bir değerlendirme fakat bende yanlış buluyorum.

 

Sosyalizmin saldırı amacı güden bir ideoloji olduğunu da düşünmüyorum. Söylemek istediğim şey var olan liberal düzeni yıkmak adına bir proleterya diktatörlüğünün kaçınılmaz olduğudur. Buna karşı çıkanların ise sonu zaten bellidir. Kastedilen mevzu budur. Fiziksel şiddeti meşru bulur. Bu meşruiyeti kabul buyuranlar ise çoğunluktadır. 

 

Sosyalizm, liberalizme yönelik haklı eleştirileri sebebiyle taraftar toplamıştır. Bu doğrudur. Fakat marksizme baktığımızda sosyalizm bir aşamadır. Komün düzeninin bir parçasıdır. Bunu gerçekleştirmek için de bir takım fiziksel zorlamalar kaçınılmaz hale gelir. Sonuç olarak liberal bir dünyada yaşayan ve bununla geçimini sağlayan insanları karşınıza alıyorsunuz. 

 

Denmek istenen "sosyalizm bir saldırı ideolojisidir" değildir. Saldırı veya savunma olduğunun da ayrım vurgusu tarafımca yapılmamıştır. Sosyalizmin haklı gördüğüm düşünüşleri vardır. Fakat sorunları başka türlü çözen siyasi bir ideoloji niteliğine bürünme özelliği vardır. Bunlar ideolojinin değil, uygulayıcıların sorunudur. Fakat ideoloji der ki; proleterya!

 

Kapitalizm ise ekonomik liberalizm olarak literatürde geçer. Savunulacak bir yanı da yoktur. Zira herhangi bir ideoloji de savunmuyorum yanlış anlaşılmasın :)

tarihinde Borri tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
26 dakika önce, Poet yazdı:

"Toplum olarak hareket etmek zorunda bırakıyor" ne demek? 

Sosyalist bir düzende sosyalizme karşı çıkanın sonu ne olur sence? Yani gerçek komünizm Sovyetler Birliğinde değilde Amerikada mı yaşandı o zaman :D Benim Azeri tanıdıklarım " Sosyalist rüyayı " yaşamış insanlar fırında bayat ekmekten başka bir şey olmadığını , köpek gibi çalışıp zar zor karınlarını doyurduklarını söylüyorlar. Baskıya maruz bırakılmalarından bahsetmiyorum bile. Kapitalistlerde farklı değil  ben sovyetlerle amerika arasında bir fark görmüyorum o ayrı. Ha pardon sovyetler gerçek komünist değildi. Küba'daki sosyalizme bakıyorum rus sosyalizmiyle arasındaki tek fark baş kaldıracak azınlık olmaması. Bugün Küba'da anti-marksist bir hareket başlatılsa Küba direk sindirir onları. Nerden baksan iyi özgürlük :D 

Dayatmacılık yapıyor sosyalistler öyle yada böyle. Kötünün düşmanı iyidir diye bir şey yok. Tamam kapitalizmi bende sevmiyorum ama kapitalizm ile sosyalizm arasında dayatmacılık konusunda fark yok nerdeyse. Sosyalizm rusların yaptığı katliamları meşru göstermek için kullandığı bir araçtı Sovyetlerde. Baş kaldıran Türkler kadın çocuk yaşlı demeden Stalin denen köpek tarafından katledildi birde pişkin pişkin " Halkların kardeşliğine ihanet ettiler." dendi. Ulan şerefsiz sen gelip adamların toprağını işgal edip dogmatik ideolojini dayatırsan tabii isyan ederler. Ne yapacaklardı ? " Gelin kardeşlerim hadi birlikte sizle patatesimizi yiyerek faşistleri devirelim." mi diyeceklerdi ? Kusura bakma ama Marksistler faşistlerden farksızdır gözümde. Hitler eğer galip çıksa ne yapacaktı? Ona karşı gelenleri katledecekti ve dogmatik ideolojisini dayatacaktı. Marksistler ne yaptı? Aynısını. Karl Marx fikirlerinin hayata geçirilmesi için insan ölüp ölmemesini umursamıyor. Yani müslümanlar gibi " Ya kardeşim aslında varya gerçek Marksizm olsa yağmur diye patates yağıcak hepimiz doyucaz işte hep bu faşistler propaganda yapıyor bu gerçek komünizm değil." diyip işin içinden çıkamazsınız. 

tarihinde Fikir Adamı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Marks fikirlerinin hayata geçirilmesi için "insan öldürün" demiyor. Marks hümanisttir. Marks'ı anlayaman sosyalistler bile bugün onu kaba materyalist sanıyor. Marks'ın fikirleri sevgi üretir. Ayrıca idealizmin ve materyalizmin mükemmel oranını oluşturur. Marks'ın hümanist olduğunu anlamak için onun yaşamına bakmamız bile yeterlidir. Erich Fromm'un "Marks'ın İnsan Anlayışı" adlı kitabını önerebilirim, bu kitap Marks ile ilgili yanlış anlaşılmaları az da olsa ortadan kaldırıyor.

 

Diğer konulara gelince bir sosyaliste göre asıl sorun çarpık milliyetçilikten kaynaklanır. Irkçı, milliyetçi, vatansever ve yurtsever kavramlarını birbirinden ayırt ettiğimizde bu çarpık milliyetçilik saçmalığından da kurtuluruz. Örneğin sosyalistler ırkçılığa karşıdır ve yalnızca ezilen ulus milliyetçiliğini meşru görürler. Yani senin milliyetçiliğinin emperyalizme karşı olması gerekir, azınlıklara karşı değil. Meşru görülen milliyetçilik bir tür kültür savunusudur ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı gereği desteklenir, sosyalist asimilasyona da karşıdır. Bir sosyalist vatansever veya yurtsever de olabilir, vatansever olur fakat toprağı kutsamaz ve toprağı bir ulusun tekelinde görmez. Bir sosyaliste göre birisi senin ulus bazında egemen bulunduğun coğrafyada kendi kültürünü yaşatmak istiyor diye tarafınca kovuluyorsa sen ulusalcıdan öte ırkçı ve yabancı düşmanı olursun. Yani bir sosyaliste göre Türkiye Cumhuriyeti'nde bir Kürt kendi dilini özgürce konuşabilir ve "ben Türküm" demek zorunda da değildir. Kürdün ulusalcılığı ise nerede olursa olsun emperyalizme karşı olduğu sürece meşrudur. Bu emperyalist Türk egemen kimliğini kullanıyorsa sosyalist açıkça o egemen kimliğin zulmüne ya da asimilasyonuna da karşıdır.

 

Ek olarak "Kürdistan" gerçekliği vardır ve ilk olarak Selçuklular tarafından kullanılmıştır ve Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı ifade eder, siyasi nitelikten kopuktur. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ni yalnızca Türk ulusu kurmamıştır, hayali olarak Kürtleri zafer kazananlar arasından egale edemezsiniz. Mustafa Kemal ittihatçı olduğu için kurulan devlet 1921 Teşkilat-ı Esasiye den beri ulus devlet olmuştur. Kürtlerle ve Kürdistan ile temel çelişki de burada başlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
16 dakika önce, Poet yazdı:

 

Ek olarak "Kürdistan" gerçekliği vardır ve ilk olarak Selçuklular tarafından kullanılmıştır ve Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı ifade eder, siyasi nitelikten kopuktur. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ni yalnızca Türk ulusu kurmamıştır, hayali olarak Kürtleri zafer kazananlar arasından egale edemezsiniz. Mustafa Kemal ittihatçı olduğu için kurulan devlet 1921 Teşkilat-ı Esasiye den beri ulus devlet olmuştur. Kürtlerle ve Kürdistan ile temel çelişki de burada başlar.

Kurtuluş Savaşında kürtlerin olduğuna dair kanıt göster. Bağımsız devletleri yoktu. Ben kürtlerin bu topraklarda hakkı yok diyorum ki haklıyım. Burada yaşıyorlar diye burayı işgal edemezler. Onlardan Türküm demelerini beklemiyorum. Bize engel olmadıkları sürece , vatanı bölmeye çalışmadıkları ve Türkiye Cumhuriyetinin kurallarını ihlal etmedikleri sürece takılsınlar orada. 

 

Kürt teali grubundan bihabersin sanırım. Eğer ki Mustafa Kemal paşa Türk devrimini gerçekleştiremeseydi ingilizler ve fransızlar doğuda şuan yapmak istedikleri gibi Anadolu'yu kontrol etmek için piyon bir kürt devleti kurmayı deneyeceklerdi. Nutuk'ta Atatürk bundan bahseder. Hatta kürt eşkiyaları ingilizler için Kuvayi Milliye'yi rahatsız ediyordu. Sonra duman oldular tabii. 

 

Şeyh Sait isyanı niye çıktı sanıyorsun? İngilizler Musul ve Kerküğü tutmak için kürtleri ve islamcıları kullandı. Kürtler Kurtuluş Savaşında savaştıysalar ve bu vatanı korumak istediyseler neden isyan ediyorlar? Hani kardeşlik? Mustafa Kemal Atatürk'ünde dediği gibi: " Türkiye Türklerindir."

tarihinde Fikir Adamı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kürtler bağımsızlık savaşında ilk silaha sarılan kesimlerdendi. İlk meclise çok sayıda vekil yolladılar. Kendilerini ortak mücadeleden koparmak isteyenlere ise “Türk-Kürt müttehittir (birleşiktir)” diye telgraf çektiler. Eskişehir'deki yenilgiden sonra Dersim milletvekili olan Diyap Ağa meclisi Ankara'dan taşıma önergesi geldiğinde “Efendiler, biz buraya savaşmaya mı geldik, kaçmaya mı?” demiştir. Mustafa Kemal İzmit konuşmasında Kürtlerin haklarının verileceğine dair vaatte bulunmuştur. Sonrası ise 2000 lere kadar Kürt kelimesini söylemenin bile yasak oluşu gerçeğidir. Ayrıca ilk meclisten önce Osmanlı'yı ele alacak olursak ulus devlet olmadığını görürüz ki bu durumda Kürtlerin bağımsız devleti olmadı diye savaşmadı diyemezsiniz. Kafatası kanıtı mı istiyorsunuz, ne kanıtı anlamadım? Kürt coğrafyası bellidir ve birlikte yaşamayı seçerek düşmana direnmiştir, çelişkinin başladığı "ulus devlet" gibi bir problemi ise Kürtler icat etmemiştir. Cumhuriyeti yanlış temeller üzerine inşa etmenin cezasını Kürtler dahil tüm azınlıklar çekmiştir. Tek istedikleri akademik hayatlarında bile özgürce anadililerini konuşmak isteyen uluslar. Bugün Kürtlerin yoğunlukla oy verdiği bir HDP bile kendini süzgeçten geçirmiş ve geçtiğimiz başkanlık referandumunda sloganlarını "Demokratik Türkiye ve Ortak Vatan İçin Hayır" olarak seçmiştir. Buradaki "ortak vatan" vurgusu herşeyi yeterince açıklamıyor mu? Yani kimsenin Misak-ı Milli deki sınırları değiştirmek istediği falan yok. Aksine bölücülüğün etnik ayrımcılık olduğu bir zamandayız.

tarihinde Poet tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
21 dakika önce, Poet yazdı:

 Yani kimsenin Misak-ı Milli deki sınırları değiştirmek istediği falan yok. Aksine bölücülüğün etnik ayrımcılık olduğu bir zamandayız.

Kürt faşisti misin? 2000'lere kadar kürt demek yasakmış falan aynı ülkede mi yaşıyoruz biz? Kürtler hainlik yapmadıkları sürece bizdendir. Bir Türkçü olarak bunu söyleyebilirim. Tipik bir cihangir solcusu gibi konuşuyorsun maalesef. 2000'e kadar bazı cahil kafatasçılar hariç kimsenin "  Hop gel lan buraya k*rt kürde ü yok cCc " diye gezdiği yok. Hele devlet hiç bir şey yapmadı.( darbe dönemleri hariç) Bir kürt vatan hainliği yapmadığı sürece hiçbir Türk askeri gidipte o kürtle uğraşmaz. Birde şu tipik cihangir solcuları şu son dönemde arttı ulan pkklı bebek katilleri istedi diye Andımızı kaldırdı bu iktidar daha nasıl taviz verebilirler? Ha birde terörist paçavrasını Ankara'ya asıp devlet karşılar gibi karşılamıştılar değil mi? Neyin baskısı ya sanki ülkeyi Nihal Atsız falan yönetiyorda kürtlere soykırım yapıyor. Erdoğan denen amerikanın BOP projesi için görevlendirdiği ümmetçi yönetiyor ülkeyi maalesef. Bu yüzden pkklı serseri teröristler havlayabiliyor. Çünkü tepki yok. Ne zaman TSK pkkyı yok olma durumuna getirse kürtlerden terör destekçisi olanları " Barış , barış , barış " diye sloganlar atmaya başlar. Ulan siz değil miydiniz zamanında bebekleri katleden şimdi mi güvercin oldunuz ? pkklı teröristler kadın öğretmenleri kaçırıp tecavüz etti , öldürdü ben hiç bir sosyalistten " Teröre lanet olsun! " sloganı duymadım . Gittiler birde utanmadan " Peki devlet terörü nolcak?" dediler. Ulan gerizekalılar hala devlet terörü diyor aptal sizin lanet terör örgütünüz insanları ( kürtlerde dahil olmak üzere ) öldürmese bizim ordu oraya niye gitsin? İşte böyle ikiyüzlü olunca mahlukat "karşıtım" dediği amerikanın  itliğini bile yapıyor. Benim saygı duyduğum sosyalist modeli Deniz Gezmiş gibidir. Belki Deniz'in fikirlerinin tamamını desteklemiyorum ama en azından vatan haini değildi. O kafasındakileri gerçekleştirirse halkın kurtulacağını düşünüyordu. Sosyalistler azıcık omurgalı olup Deniz'i örnek alsalardı böyle rezil ve aciz olarak anılmazlardı.

tarihinde Fikir Adamı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, Poet yazdı:

Ben Türküm ve Kürt ulusu dahil tüm uluslarla birlikte yaşama taraftarıyım. Ülkenin karanlık tarihini iyi araştırmanızı tavsiye ederim.

Bende " Türk olmayan herkesi keselim!" falan demiyorum.  Sadece neden TSK işi gücü bırakıp kürt kesmeyi kafaya koymuş gibi konuşuyorsunuz diyorum. Diyarbakır'daki işkence olaylarında masum kürtler var mı bilmiyorum. Kenan Evren'e sempati falanda duymuyorum zaten. Bak ben bunu daha öncede yazdım kürtler daha öncede bu ülkede yaşıyordu ama Türk-kürt problemi falan yoktu. Sonra orta doğuya tamamen hakim olmak için BOP'u gerçekleştirip Anadolu'yu bölmeyi hedef edinmiş emperyalistler geldi pkk denen illeti yarattı. pkk denen pis serseri teröristlerin bulunduğu terör örgütü kürtlerin adının ardına saklanarak kendini haklı göstermeye çalışıyor. Kenan Evren denen sözde Kemalist özde amerikancı'da bunun için Türk-kürt sorununu başlattı ve sorunun temellerini attı. Yani bu işin ne ırkçılıkla ne de dille kültürle alakası var. Tamamen kürtlerin eğitim göremediklerinden dolayı cahil kalıp kandırılması ve emperyalistlerin bunu kullanıp Anadolu'yu işgal etmek istemesi ile alakalı. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 08.05.2018 at 16:43, Fikir Adamı said:

Özellikle forumdaki sosyalistlerin ve komünistlerin cevaplamasını istiyorum. 

 

Kapitalizmin özel mülkü savunduğu ve herhangi bir devlet müdahalesine izin vermediği için sadece zengin kesime hizmet ettiğini söylüyorsunuz.

 

Katılıyorum fakat sosyalizm insanları toplum olarak hareket etmek zorunda bırakıyor ? Yani yeni bir insan , toplum , nesil yaratıyor. 

 

E ne farkınız kaldı kötülediğiniz faşistlerden ? Örneğin Mussolini döneminde İtalya'da arı ırk eğitimi veriliyordu çocuklara . Daha doğrusu empoze ediliyordu. Hepsi ırkçı yetiştirilmeye çalışılıyordu. 

 

Sizin savunduğunuz sistemde çocuklara ve topluma sosyalizm empoze ediliyor ne fark var ? Sizde kendi görüşünüzü empoze ediyorsunuz faşistler de ediyor aynı şeyin mavisi hani. 

 

Birde ekonomik yönden bakalım. Sosyalist sistemde herkese yeteneğine göre iş verileceği söylenir bildiğim kadarıyla. Ve herkes ihtiyacı olduğu kadar para alır. 

 

Evet eşitlik var ama şimdi herkes aynı parayı mı hak ediyor? Herkes aynı işi yapmıyor ki ? İstediğin kadar çalış karın tokluğuna çalışmış oluyorsun . 

 

Rusya'dan Türkiye'ye göç etmiş Azeri Türkü tanıdıklarım var ve ben onlara " Sistem nasıldı , memnun muydunuz ? Eğer bağımsız olsaydınız sosyalist sistemi tercih eder miydiniz ? " dediğimde adamlar analarına küfür etmişim gibi bakıyordu. 

 

" Köpek gibi çalışıyorduk aldığımız o çalışmaya hiçbir şey." diyolardı. Kırım Türklerinin ve Türkistan topraklarındaki Türklerin katliama uğraması çok ayrı bir mesele onun sosyalizmle alakası yok diyebilirsiniz o konuyu hiç açmıyıcam o yüzden. Zaten Rusya'dan göçme sebepleri de rus baskısıymış. Özellikle kızıl ordudan bıkmışlar.  Sonra bağımsız falan oldular biliyosunuzdur zaten.

 

Yani ne kadar çalışırsan çalış en fazla bir ev ve birde yemek su falan alıyorsun. İşçilerin karın tokluğuna mantığı ile aynı. Marx kendi diyor zaten " İşçilerin diktatörlüğü " diye.

 

Farklı düşünebilirsiniz ama eğer sosyalizm benim düşündüğüm ve baktığım makalelerde ki mantığa sahipse bildiğiniz faşizmin işçi versiyonu. 

 

İşçiler karın tokluğuna yaşamak zorunda o zaman herkes karın tokluğuna yaşasın mantığı yani resmen bu. İşçilerden nefret ettiğim falan yok yanlış anlaşılmasın. Bende aristokrat falan değilim zaten :D 

 

Kapitalizm zengin diktatörlüğü sosyalizm işçi . Ne fark kaldı? Anlı şanlı Proletarya bu mu? Ben daha karışık ve mantıklı bir şey bekliyodum Marx resmen işçilere " Onlar sizi ezdi sizde onları ezin." demiş.

 

Tamam para ve güç sahipleri işçileri ezdi fakat şimdi biz onları ezersek ne fark kaldı? Şuan batılılar örneğin sırf para ve güç için insanları öldürüp toplumları sömürüyor şimdi o sömürülen toplumlar gitse batılı kadınlara onlarla aynı soydan olan erkekler sömürülen milletlerin kadınlarına tecavüz etti diye tecavüz etse o pislik tecavüzcülerden ne farkı kalacak? 

 

Marx'da aynı mantığa sahip bayağ bildiğin. 

 

Bana kalırsa karma ekonomi bunların arasında en iyisidir. Çünkü her iki sisteminde ( sosyalizm , kapitalizm ) eksikleri az çok giderilir ve avantajları kullanılır. 

 

Bir yandan özel sektörün girmeye korktuğu alanlara yatırım yaparken bir yandan da merkezi planlama yapar ve kaynak israfını önler . 

 

Bana kalırsa ne kapitalizm ( zenginin diktatörlüğü ) ne de sosyalizm ( işçinin diktatörlüğü ) gerçekten eşit bir düzen meydana getirmek istiyorsak , en azından eşite yakın bir sistem arıyorsak karma ekonomi idealdir. 

 

Böylece iki tarafta en az kayıpla yoluna devam eder. İkisinden birini feda etmek zorunda kalmazsın.

Sosyalizm ile ilgili burada anlatılan çoğu şey boş şeyler. Milliyetçilik veya Kenan Evren tartışmaları, Sscb veya kürt tartışmaları bu işin kümesinde yer almıyor. Bir ülke hem sosyalist hem faşist de olabilir. Bu farklı meseleler. 
 
Öncelikle sosyalizm felsefenin ekonomik konusudur. O yüzden sosyalizmi değil kapitalizmin ekonomik pratikleri anlamak gerekir. Şimdi biraz bunları anlatayım. 
 
Ekonomi de her ürün belli aşamalardan geçerek üretilir. Örneğin ormandan ağaç kesilir. Keresteci bu ağaçları alır ve marangoza satar. Marangoz tahtalardan sandalyeler yapar. Sandalyeleri mobilya toptancısı alıp avmlerdeki perakende ye verir. Perakendeden de Nihayi üreticiye gelir. Bu örneğe "Tedarik Zinciri" diyoruz. 
 
Kapitalist sistemde tedarik zinciri "Algı-reklam" nedeni ile en büyük karı perakendeye verir. Ki bu oran %30 ile %200 gibi bir kar oranıdır. En düşük kar oranıda zincirin en başındakinindir. Bu kar oranı nedeni ile zincirin sonundaki firma sayısı en fazladır. başındaki en az olandır. Kar oranı düşük olduğu için zincirin sonunda olmayan işletmeler asla gerekenden daha iyi olamaz. Çalışanları ve patronu ile beraber köle olmaya mecbur kalır.
 
İşte bu zincir sebebi ile toplumun sadece 100 de 1 i toplam paranın 100 de 80 e sahip olur. 
 
Oysaki sosyalist rejimde zincirin her üyesi zaten devletin kendisi olduğu için her kesime eşit oranda kar bölünür. BURADAKİ HATALI ANLAŞIM HER BİREYİN EŞİT OLMASI DEĞİL HER İŞLETMENİN EŞİT OLMASIDIR. 
 
Örneğin iplik üretim fabrikasının 1 adet olduğu bölgede halı satan 100 dükkan oluşur. Bu sebeple tedarik zincirinde kazancı oluşturan temel mesele "pazar payı" dır. Zincirin başında olan firmalarda iflas etmemesi için pazar payını arttırmak zorunda kalır. Pazar payını arttırması demek başka firmalarında azalması demektir. Bu sebeple zincirin başında bulunupda zenginleşen her firma başka firmaları batırır. 
 
Oysa yine sosyalist rejimde pazar payı sadece nüfus arttımı ile değişebilir. 
 
Yine pazar payını arttırmış yada perakende ile karın büyüğünü alan firmalar: kriz, dolar artması, savaş gibi olağan dışı durumlarda batan firmaların işlemlerinede sahip olur. Buna "kartların yeniden dağıtılması" diyoruz. 
 
Sosyalist sistemde kriz istenmeyen bir hadisedir. Bilinçli olarak fon sahiplerince oluşturulmaz. 
 
Özetle yeşil enerji, teknolojik inavasyon gibi şeyler ile büyük devasa kurulan holdingler aslında köleleşmiş diğer şirketler, batmış paralar, işsizler ordusundan, kriz ve savaşlardan doğar. Bize söylenen yalanları başarı hikayeleri ile değil. Siz işletme olarak ne kadar iyi niyetli olursanız olun para kazanıp zenginleşme ve mutluluk aldıkça başka işletmelere para kaybettirip fakirleşme ve acı sağlarsınız. 
 
Vergi adaletinde, normalde kapitalist sistemde iki para olması gerekir. Paranın karşılığı mal olmamalıdır. Örneğin ekmek aldığınızda pakkala 1 TL veriyorsanız. 0.5 x birim para da almanız gerekir. Ancak kapitalizmin devasa ülkeleri buna yanaşmaz. Sadece para verilir. 
 
Bunun sebebi ikinci para biriminin vergi olmasıdır. Verilen paradan vergi toplanmaz. Alınan paradan toplanır. 
 
Çünkü bu şekilde fon sahipleri "tedarik zinciri" ve "pazar payı" oyunu ile vermesi gereken vergiyi köle işletmelerine ve zaten bitik durumda olan halkın %99 una ödetir. 
 
Ancak iki paralı sistemde bankada olan büyük para büyük diğer paranızın da olması demek olur. Dolayısı ile vergi adaletli kaçaksız işler. 
 
Kapitalizm bu ilkelerle halkını otomatikmen fakirleştirir. Ancak halkına "insan hakkı" tanır. İnsan hakları zaten tecavüze uğrattıkları halkına verilen kurallar iken sosyalizme de insan olma hakkı verilmez. Sosyalizme de insan olmak erdemdir. 
 
Bu sebeple, ülkede minimum refah için tanınmış hakların korunması gerekir. Korumanın yolu da güllük gülistanlık haklar ve demokrasi ülkesi olması, yüksek teknoloji sahibi olması gerekir. Bunu sağlayacak temel hususda başka ülkelerin kaynağını sömürmek ve kontrol etmekle mümkündür. 
 
AB ve ABD halklarının refahı için, Afrika orta doğu ve Asya ülkeleri savaş açlık din gibi sorunlar içinde yüzdürülüyor. Bu refahı kurdukları kapitalist saltanatını korumak için halkları içinde değil. 
 
Esasen uygulama pratiği açısından kapitalizm ve liberal ekonomi çökmüştür. Başarısızlığı sürekli tekrarlanmaktadır. Dünya bu pratiklerden sosyal bir evrim geçiriyor. 
 
 
Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle, kapitalizm, diğerlerinden farklı bir şeydir, basitçe "-izm" olmayan bir şeydir. Onu bir atın öteye.

 

Geriye elinizde, mesela, komünizm, sosyalizm, faşizm, liberalizm gibi şeyler kalır. Mevzu bahis sosyalizm olunca, meseleyi daha farklı izleyip görmek gerekir ki, olayı doğru anlayabilelim.

 

Şimdi bakalım. Farkında değil aslınd apek çokları, ama şu an Türkiye'de sosyalizmin önemli direklerinden biri üzerinde duran bir sistem söz konusu. Bu da bize, sosyalizmi doğru anlamak için bir fırsat verecektir. 

 

Şimdi ne oluyor ülkede. Karın tokluğuna ancak yaşayabilen ve malum hüloğğcu falan bir kitle söz konusu. Birde, okumuş, etmiş neyse, kazanmaya, daha insan gibi yaşamaya çalışan bir diğer kitle. 

 

Ne olıuyor şu anda. Okumuş etmiş, doktor, mühendis, akademisyen falan olmuş kişilerden tonla vergi alınıyor. Ülke kötü yönetiliyor. Ama zaten açlık sınırında yaşayan kitle daha kötü hiç olmadığı için hep aynı mevzuyu devam ettiren yönetimi başta tutuyor. Yönetimin beceriksizlik veya talanı da, işte o çalışıp kazanan, öğrenmek etmek için ömründen veren kitlenin başında patlıyor. Dahası, kayrılan admalar falan zenginliğin dibine vurup çıkıyor.

 

İşte sosyalizm böyle bir şeydir. Salakların, dangalakların vs. bunu yüceltip, çalışan, öğrenen eden insanların haklarında söz sahibi ve hatta mal ortağı olmasına yol açar. Öyleki o adam çalışır, vergi öder, ötekiler o vergileri iç eder. 

 

Ama bu sosyalizm değil, ama eşitlik olacak, cart curt olacak, bunlar maalesef teranelerdir. Sosyalizm/komunizm saplantıları, mutlak olarak bu sonuca varacaktır. 

 

Şimdi şöyle bakalım. Aynı okulda okuduk, yıllarca, bir sürü kişiyle. Benim canım çıktı, kitap okuyacam, ders dinleyeceğim diye. Onlar arka sıraya geçip, ön sırada oturan üç kızdan biri olan sıra arası tarafındaki fadimenin siyah önlük eteği altından kahverengi kalın bolca pantalonlu bacağına bakıp mastürbasyon yaptılar, bildiğimiz şey, gördüğümüz. Biz akşam okuldan çıkıp ders falan kasarken, onlar dişi köpek peşinde metruk binaları arşınladılar, eşşek düzmek için bilmem kaç km. nahiyeye gittiler.

 

Evet, bunlar örnek falan değil, bizzat yaşadığımız gerçekler. 

 

Peki sonra ne oldu? Ben köpek gibi çalışıp para kazanma derdinde iken, vergi ödeme derdinde iken, bunlar hoooop, iktidar yamanmaca, oradan beleşe işe girip, yan gelip yatıp para demetlemece. 

 

Evet, bu düzen sözde sosyalizm değil. Ama işte ortada böyle bir gerçek var. Sosyalizm olunca, ne olacakta bu değişecek? Ben neden başkalarının tembelliği, şapşallığı vs. nin ceremesini çekeyim? Neden onlar ile ben eşit olayım? Ha, harbiden eşit olsak, hepimiz lay lay lom, karı kız peşinde de, ders peşinde de eşit koşsak falan tamam. Ama nerde o sistem? 

 

Burada sosyalizm için söylenen şeyler, öncelikle hatalı bir kapitalizm tanımı ile yapılmış. Kapitalizm, bir "-izm" değildir, söylemiştik. Nedir kapitalizm? Bunu anlamanın yolu, liberalizm ve diğerlerini (her ne ise...) anlamaktan, daha doğrusu aradaki farkı anlamaktan geçiyor. 

 

Liberalizm, basit tanımıyla, "mülk sahibi" olabilme demektir. Diğerlerinde olmayan, kişilerin mülk sahibi olabilme hakkının olmayışıdır. Bu konu, göründüğünden çok daha derin bir husustur. Konuyu şu noktaya getirir, bir ülke, ada, toprak, bahçe, orman, deniz, nehir falan her neyse, kişiler tarafından mülk edinilebilir olur. Yani, devlet (diyelim) ülkedeki (onada öyle diyelim) mülkler üzerinde sahiplik iddiası kuramaz, tüm mülkler, arazi, arsa, bina, köprü, göl, plaj vs. herneyse, oradaki kişilere aittir, hiç kimse onları mülk edinme hakkından mahrum edilemez. 

 

Peki bu mülkü nasıl edinecek adam? Yani nasıl sahiplenecek, işte o sorunun cevabı da para da gizlidir. Ve liberalizm kapsamında para, gene bir mülktür. Devletin görevi burada, mülkün korunması, kaydı ve anlaşmazlıkların çözülmesidir. Bu hizmetler karşılığında da vergi alır. Vergi, teorik olarak olası en az orandadır ve bir nevi sigorta gibi bir görev üstlenir. Bu noktada, liberalizm, mülk sahiplerinin ferdi olarak yapamayacağı çaptaki işleri, o vergilerle düzenleme, diğer yandan mülk edinilmesi sakıncalı olan şeyleri de koruma hakkını elinde tutar. Bu mülk edinilemez şeyler kapsamında ise, aslolarak para kazandıramayan şeyler öngörülür. Milli parklar, denizler, yollar vs. vs. gibi. 

 

İşte bu noktada, kapitalizm olarak tarif edilen şey, bu mülk edinme yöntemlerinin işleyişinden ibaret, temel değil, görünüm halinde bir kavramdır. Yani, kapitalizmde reklamlarla yönlendirme olacak bir şey yoktur. Ama birileri bunu yaparsa, işleyişin bir parçası olduğu için, kapitalizm içinde anılır elbette. Yani kapitalizm bu böyle olur, yapılır falan demez, ama en kullanışlı ve güçlü mülk olan paranın edinimi için yapılanlar, kendi ayrı başlığında, kapitalizm olarak adlandırılır. 

 

Burada basit bir ayak oyunu görülür. Liberalizme karşı çıkmak zordur, lan sizin malınızı, mülkünüzü elinizde alacaz demekle aynı şeydir. Bu yüzden de en kapsamlı para hareketi olan liberal sistemler örnek gösterilerek, ahanda kapitalizm diye bir tür heyula, bir gulyabani uydurulup bunun üzerinden komünizmi, sosyalizmi falan aklama teranesidir, iyi bilinen korkuluk safsatası işte.

 

Kapitalizmden, yani paranın hareketlerine dari görülerden zerre anlamayan arkadaşlar, elbette acayip acayip laflar ediyorlar, haliyle.

 

Quote

 

Kapitalist sistemde tedarik zinciri "Algı-reklam" nedeni ile en büyük karı perakendeye verir. Ki bu oran %30 ile %200 gibi bir kar oranıdır. En düşük kar oranıda zincirin en başındakinindir. Bu kar oranı nedeni ile zincirin sonundaki firma sayısı en fazladır. başındaki en az olandır. Kar oranı düşük olduğu için zincirin sonunda olmayan işletmeler asla gerekenden daha iyi olamaz. Çalışanları ve patronu ile beraber köle olmaya mecbur kalır.

 

 

Eğer birazcık kapitalizmi görmüş olsaydı, eleştirdiği mevcut sistemlerde, en büyük payın sermayeye ait olduğunu görmesi gerekirdi, ama tabi bakmadan, bilgi sahibi olmadan fikir üretmiş arkadaş. Her neyse bu konumuz değil. Algı reklam denen şey ne? Tabi bunu da anlamış değil, bunun da temel olarak kapitalizmden değil, liberalizmden geldiğini de anlamadan yazmış. Neydi, liberalizmde, hiç kims emülk edinme hakkından men edilemez. O zaman, birinin para denen mülkü kazanmak için bir iş yapması da engellenemez. Tabi, banka soymak, kalpazanlık yapmak, eroin satmak vs. başka mevzular elbetteç Şimdi, bu para nerden kazanılır, piyasadan. Dikkat edin, pazar değil, piyasa. Pazar, piyasanın bir bileşenidir. Kim piyasadki parayı size vermek ister? Neden istesin ki? Ne yapması lazım, onlardaki parayı alıp, onlara başka bir şeyin mülkiyetini vermesi lazım. Diyelim, araba yapacak, satacak, parayı alıp o malı verecek. 

 

Peki, bu durumda, başkaları neden araba yapmasın, yapamasın? Herkes, illa da beyaz arabaya mı binecek? Birileri kırmızı, başkaları mavi araba isteyecek .Siz mavi bir araba üretmişseniz, bunu 500 milyon insanın içinden o arabayı isteyen insanlara nasıl duyuracaksınız? Başka mavi araba üretenlerle nasıl rekabet edersiniz? 

 

Bir düşünün bakalım, hiç Rolls Royce yada Bougatti reklamı gördünüz mü TV'de? Peugeot veya Nissan yada Volvo reklamlarına kıyasla? Rolls Royce veya Bougatti, kapitalist (!) sistmein parçası değil mi yoksa? Bunların perakendecisi bile yok, nerde gördünüz sıfır Bougatti satan bir galeri? 

 

Yani, reklam, para kazanmak isteyenin, parasını alacağı adama ulaşma yöntemidir. Ve en büyük karı perakendeye falan da vermez kimse. Eğer diyorsan, koç, arçelik fabrikasından, köşedeki arçelik bayisinden daha az kazanıyor, o başka mesele. Yok anlamadın anibal, kaz kafan tuttu diyebilirsin. Ama emin ol iyi anlıyorum. Perakendecinin riskleri ve sermaye yapısı ile, üreticinin riskleri ve sermaye yapısı birbirini tutmaz. Perkandeci, sermayesi ile, o riski karşılayıp, para kazanıp geçimini sağlamak zorundadır. Adamın alacağı risk ve kar olarak, geçinmesi için atıyorum 10 bin TL lazımsa, bu parayı o satacaklarından karşılamak zorundadır. Ne satacak, atıyorum ayda on tane buzdolabı. Demek ki, her buzdolabından bin TL o bayiye vermek zorunda bu üretici. Şimdi aynı kar marjı derse, bin TL'de kendisi için koydu mu? Ne etti, 2 bin TL. Buzdolabı kaç TL? Hadi bin TL maliyet diyelim. Satılacak 3 bin TL''ye... 

 

Peki, o zaman ne olacak, böyle yüz bayisi varsa adamın, bir milyon kazanacak her ay. Şimdi, pek, beni ne tutacak, bin TL'ye buzdolabını mal edip, gidip kendi bayimde satıp 2500 TL'ye, paranın dibini getirmemden? Fiyatım ucuz, rekabet avantajı bende. 

 

İşt eo noktada devreye giren o absürt kapitalizm çarkları falan değil. Tamamen rekabet çarkları. Sorular şunlar.

 

Kar marjımı minimuma çekip, nihai ürün son tüketici fiyatını düşük tutmadan nasıl rekabet edebilirim? Unutmayın ki, kalite kolaydır aslında, daha kalitesini siz de, başkası da her zaman yapabilir, bu kaçınılmazdır. 

 

Kendim her tarafa mağaza açıp satayım dersem,  o mağazaların kirası, çalışanı, yerine göre bina inşa maliyeti, o kadar büyük bir organizasyonun takibi vs. vs. ne kadar maliyet ve verimimi etkiler?

 

Eğer birisi benim için bu son kullanıcıya ulaşma işini çözecekse, neden babasının hayrına yapsın? Elbette o da para sahibi olmak isteyecek. Peki, o insanları nasıl olupta, başka üreticilerin değilde, benim ürettiğim malı satmaya ikna edebilirim? 

 

Eğer bu sorulara doğru dürüst cevap verirseniz, o örneklenen mevzunun falan, amanda kapitalizm, yok liberalizm vs. vs. mevzusu değil, başlı başına bir rekabet mevzusu olduğunu görmeniz zor olmaz sanıyorum. Bu konuya sosyalizmin cevabı varsa, bekleriz. Tabi, aklı fikri dişi keçiyi tenhada denk getirmek olan çoban ile, benim yaşam kalitesi vs. standardımı aynı tutmayı düşünüp, düşünmediğini de eklemek kaydıyla. 

 

Yazının gerisi de, bu perspektifle bakınca, boş olduğu da görülecektir sanıyorum.

 

Bir de amanda Ab, ABD, aç Afrika falan denmiş... Biraz siyasi mevzu, başka bir mesajda yazmak daha mantıklı olacak sanıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, Rhodium yazdı:

Esasen uygulama pratiği açısından kapitalizm ve liberal ekonomi çökmüştür. Başarısızlığı sürekli tekrarlanmaktadır. Dünya bu pratiklerden sosyal bir evrim geçiriyor. 

 

Bu güzel değerlendirme için teşekkür ederim.

Alıntıladığım son cümlenizi açmak istiyorum.

Kapitalist veya liberal ekonominin çökmüş olması sömürü, baskı, işgallerin de çökmüş olduğu anlamına gelmemeli.

Farklı sınıflar olduğu müddetçe sömürü sistemleri değişse de çökse de bir şekilde devam edecektir.

Bu durum ezilen sınıfın tepki düzeyiyle ve duruşuyla orantılıdır.

Nihayetinde insan türü sınıflar çelişkisini aşmış değil, daha temel ihtiyaçların bölüşümünde dahi bir ilerleme kaydedilmemiş, on binlerce yıl önce ne ise halen aynı.

20. yüz yılda ezilen sınıflar ideolojik atağa geçince kapitalizmin temeli olan sömürü sistemlerinin de biteceği sanılıyordu, oysa sınıflar çelişkisi yeterli evrimi geçirmeden böyle bir şey söz konusu değildir, bu da önümüzde daha binlerce yıllar olduğunu gösteriyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 dakika önce, anibal yazdı:

Ne olıuyor şu anda. Okumuş etmiş, doktor, mühendis, akademisyen falan olmuş kişilerden tonla vergi alınıyor. Ülke kötü yönetiliyor. Ama zaten açlık sınırında yaşayan kitle daha kötü hiç olmadığı için hep aynı mevzuyu devam ettiren yönetimi başta tutuyor. Yönetimin beceriksizlik veya talanı da, işte o çalışıp kazanan, öğrenmek etmek için ömründen veren kitlenin başında patlıyor. Dahası, kayrılan admalar falan zenginliğin dibine vurup çıkıyor.

 

İşte sosyalizm böyle bir şeydir. Salakların, dangalakların vs. bunu yüceltip, çalışan, öğrenen eden insanların haklarında söz sahibi ve hatta mal ortağı olmasına yol açar. Öyleki o adam çalışır, vergi öder, ötekiler o vergileri iç eder. 

 

İşte saçmalamak böyle bir şeydir...

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 hours ago, Rhodium said:
Sosyalizm ile ilgili burada anlatılan çoğu şey boş şeyler. Milliyetçilik veya Kenan Evren tartışmaları, Sscb veya kürt tartışmaları bu işin kümesinde yer almıyor. Bir ülke hem sosyalist hem faşist de olabilir. Bu farklı meseleler. 
 
Öncelikle sosyalizm felsefenin ekonomik konusudur. O yüzden sosyalizmi değil kapitalizmin ekonomik pratikleri anlamak gerekir. Şimdi biraz bunları anlatayım. 
 
Ekonomi de her ürün belli aşamalardan geçerek üretilir. Örneğin ormandan ağaç kesilir. Keresteci bu ağaçları alır ve marangoza satar. Marangoz tahtalardan sandalyeler yapar. Sandalyeleri mobilya toptancısı alıp avmlerdeki perakende ye verir. Perakendeden de Nihayi üreticiye gelir. Bu örneğe "Tedarik Zinciri" diyoruz. 
 
Kapitalist sistemde tedarik zinciri "Algı-reklam" nedeni ile en büyük karı perakendeye verir. Ki bu oran %30 ile %200 gibi bir kar oranıdır. En düşük kar oranıda zincirin en başındakinindir. Bu kar oranı nedeni ile zincirin sonundaki firma sayısı en fazladır. başındaki en az olandır. Kar oranı düşük olduğu için zincirin sonunda olmayan işletmeler asla gerekenden daha iyi olamaz. Çalışanları ve patronu ile beraber köle olmaya mecbur kalır.
 
İşte bu zincir sebebi ile toplumun sadece 100 de 1 i toplam paranın 100 de 80 e sahip olur. 
 
Oysaki sosyalist rejimde zincirin her üyesi zaten devletin kendisi olduğu için her kesime eşit oranda kar bölünür. BURADAKİ HATALI ANLAŞIM HER BİREYİN EŞİT OLMASI DEĞİL HER İŞLETMENİN EŞİT OLMASIDIR. 
 
Örneğin iplik üretim fabrikasının 1 adet olduğu bölgede halı satan 100 dükkan oluşur. Bu sebeple tedarik zincirinde kazancı oluşturan temel mesele "pazar payı" dır. Zincirin başında olan firmalarda iflas etmemesi için pazar payını arttırmak zorunda kalır. Pazar payını arttırması demek başka firmalarında azalması demektir. Bu sebeple zincirin başında bulunupda zenginleşen her firma başka firmaları batırır. 
 
Oysa yine sosyalist rejimde pazar payı sadece nüfus arttımı ile değişebilir. 
 
Yine pazar payını arttırmış yada perakende ile karın büyüğünü alan firmalar: kriz, dolar artması, savaş gibi olağan dışı durumlarda batan firmaların işlemlerinede sahip olur. Buna "kartların yeniden dağıtılması" diyoruz. 
 
Sosyalist sistemde kriz istenmeyen bir hadisedir. Bilinçli olarak fon sahiplerince oluşturulmaz. 
 
Özetle yeşil enerji, teknolojik inavasyon gibi şeyler ile büyük devasa kurulan holdingler aslında köleleşmiş diğer şirketler, batmış paralar, işsizler ordusundan, kriz ve savaşlardan doğar. Bize söylenen yalanları başarı hikayeleri ile değil. Siz işletme olarak ne kadar iyi niyetli olursanız olun para kazanıp zenginleşme ve mutluluk aldıkça başka işletmelere para kaybettirip fakirleşme ve acı sağlarsınız. 
 
Vergi adaletinde, normalde kapitalist sistemde iki para olması gerekir. Paranın karşılığı mal olmamalıdır. Örneğin ekmek aldığınızda pakkala 1 TL veriyorsanız. 0.5 x birim para da almanız gerekir. Ancak kapitalizmin devasa ülkeleri buna yanaşmaz. Sadece para verilir. 
 
Bunun sebebi ikinci para biriminin vergi olmasıdır. Verilen paradan vergi toplanmaz. Alınan paradan toplanır. 
 
Çünkü bu şekilde fon sahipleri "tedarik zinciri" ve "pazar payı" oyunu ile vermesi gereken vergiyi köle işletmelerine ve zaten bitik durumda olan halkın %99 una ödetir. 
 
Ancak iki paralı sistemde bankada olan büyük para büyük diğer paranızın da olması demek olur. Dolayısı ile vergi adaletli kaçaksız işler. 
 
Kapitalizm bu ilkelerle halkını otomatikmen fakirleştirir. Ancak halkına "insan hakkı" tanır. İnsan hakları zaten tecavüze uğrattıkları halkına verilen kurallar iken sosyalizme de insan olma hakkı verilmez. Sosyalizme de insan olmak erdemdir. 
 
Bu sebeple, ülkede minimum refah için tanınmış hakların korunması gerekir. Korumanın yolu da güllük gülistanlık haklar ve demokrasi ülkesi olması, yüksek teknoloji sahibi olması gerekir. Bunu sağlayacak temel hususda başka ülkelerin kaynağını sömürmek ve kontrol etmekle mümkündür. 
 
AB ve ABD halklarının refahı için, Afrika orta doğu ve Asya ülkeleri savaş açlık din gibi sorunlar içinde yüzdürülüyor. Bu refahı kurdukları kapitalist saltanatını korumak için halkları içinde değil. 
 
Esasen uygulama pratiği açısından kapitalizm ve liberal ekonomi çökmüştür. Başarısızlığı sürekli tekrarlanmaktadır. Dünya bu pratiklerden sosyal bir evrim geçiriyor. 
 
 

 

Tabi burada başka bir ton, aslı astarı olmayan laf daha mevcut. 

 

Önce şuna bir bakalım. Efenim, neyse o, kapitalizm denen şey, halkını fakirleştirirmiş. Peki kim bu fakirleşen halk? Almanlar mı fakirlik içinde debeleniyor, ingilizler mi, japonlar mı? Tabi bu soruya cevap verilemez aslında, çünkü kapitalizm bir şey değil ki, birilerini fakir veya zengin etsin.

 

AB ve ABD halkının refahı için, neymiş, Afrika, Asya ülkeleri savaş, açlık falan içinde yüzdürülüyormuş... Lafın şeysi işte. Bunlar, bir şey yapıp açlıktan kurtulmak istemişte, kim, nasıl engel olmuş? Başkaları, bunların nesinden nasıl kazanıyormuş?

 

Yani, upuzun bir goygoydan ibaret bir geveleme işte. Tipik amanda dış mihraklar, amanda ekonomik saldırı falan tribi gibi bir dizi safsata. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...