Jump to content

ISIRIRIM


Recommended Posts

İşte ambeleee,

                         Yalanın semtine uğramayan , aslanlar aslanı,kaplanlar kaplanı, ALLAHIN hiç YALANI  olmayan kulu yengi osmanlı imparatoru----   -----   -----

 

”Hele Şu Abdestini Tazele ” SKANDAL ERDOĞAN YAZISI ! Silinmeden Paylaşmanız Dileği İle …


 
 
1.5k sha

 

EFSESD-300x175.jpg

 

”Hele Şu Abdestini Tazele ” SKANDAL ERDOĞAN YAZISI ! Silinmeden Paylaşmanız Dileği İle …

 

“Abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan olsun” sözünü AKP Genel Başkanı Erdoğan çok sık kullanır. Böylelikle hiç yalan söylemediğini de vurgulamış olur!

Erdoğan’ın abdestinin sağlam olup olmadığını kendisinden başka kimsenin bilmesi mümkün değildir.Bilecek kadar dibinde olamayacağımıza göre o ne derse odur!

Abdesti bozulduğu halde, “benim abdestimden şüphem yok” diye doğruyu söylemezse ne olur?Yani, yalan söylemek abdesti bozar mı, bozmaz mı?
Mübarek Ramazan günü, doğruyu öğrenip, günaha girmemek için ulemalara sordum;“Yalan, öncelikle Müslümanın kendisini bozar. Bunu anlamayanın, abdesti zaten yoktur” dediler…

Erdoğan 16 senelik yönetimi boyunca Türk Milletine hiç yalan söyledi mi?
Abdesti devamlı sağlam olduğu için ben yalan söylediğine inanmıyorum!
Fakat bu Kılıçdaroğlu yok mu? Ne yapmış biliyor musunuz?
Erdoğan’ın sözüm ona “yalan” olduğunu söylediği sözlerini toplamış, bir ansiklopedi yaptırmış!İddiasına göre, o kadar çok yalan bulmuş ki, ansiklopedi Meydan Larus kadar kalın olmuş…

Ben elbette ki bunlara inanmıyorum. Hiç dini bütün, ehli namus, kul hakkı yemekten korkan, devletin tek kör kuruşunu bile kendi işinde kullanmayan, sıfırla oğlum demeyen biri, yalan söyler mi? Söylemez, söyleyemez. Allahualem çarpılır da yamuk gezer ondan sonra!

Benim, hiç yalan söylemeyen Erdoğan’dan iki ricam var. Bunları yerine getirsin, siz şahit olun ki mührü Erdoğan’a basacağım!

-Almanya Deniz Feneri e.V Davası; (Avrupa’da Yüzyılın Yardım Soygunu Davası)
Savcılar, 1,5 yıl boyunca olayı incelediler. Soygunu yöneten kişileri dinlediler, görüntülediler.
Davayı açtılar ve tüm delilleri sanık avukatlarına sundular.
Sanıklar, dolandırıcılık yaptıklarını İTİRAF ettiler.
Paraların bir kısmını pavyonlarda Alman kadınlarla yediklerini kabul ettiler.
3 Milyon Avro, polis tarafından bulundu.
Kalan 17 Milyon Avroyu da, bavullarla Erdoğan’ın dünürü Zekeriya Karaman’a teslim ettiklerini mahkemede yemin ederek söylediler…

Amerika’daki Reza Zarrab Davasında Halkbank Genel Md Vekili 2 Yıl 8 ay hapse mahkûm edildi.
Türkiye’de Savcılar, Reza Zarrab ve Bakan veletlerini tutukladılar.
Sonra Reza ve Bakan veletleri AKP tarafından serbest bırakıldı, hooop Savcı ve Yargıçlar içeri tıkıldı.
Reza Zarrab, damadın televizyonunda “Hayırsever ve Vatansever” ilan edildi.
Erdoğan, cari açık kapatıcısı Reza Zarrab’a “KEFİL” olduğunu söyledi.
Reza Zarrab, ABD’de tutuklandı ve bülbül olup ötmeye başladı.
Ötünce de, Hayırseverlik rütbesi geri alındı ve CASUS ilan edildi.
Reza Zarrab Bakanlara verdiği yaklaşık. 100 Milyon doları belgeleriyle ve yemin altında iken mahkemede açıkladı.
Reza Zarrab, Türk Hazinesinden sahte altın ihracatı yoluyla çalınan yaklaşık
3,3 MİLYAR DOLARIN kime verildiğini açıklamadı. CIA’nın bu olayı belgeleriyle birlikte bildiğini doğruladı.
Hakan Atilla’nın Avukatı tüm suçlamaları kabul ettiklerini mahkemede açıkladı.
Türk tarihinin bu en büyük soygunu ile tek bir satırlık haber, yandaş ve haram havuzu medyasında yer almadı…

Soru 1)
Hırsızlığı yapanlar mahkemede suçlarını kabul edip mahkum oldukları halde nasıl oluyor da, AKP yetkilileri “Bu davada hırsızlık yoktur. Dava AKP’lilere kurulmuş bir tuzaktır. Bu dava bir darbedir” diyebiliyorlar?
Soru 2)
Reza Zarrab, ben AKP’li Bakanlara 100 Milyon Dolar rüşvet verdim. İşte belgeleri, dediği haldeniçin “Hırsızlık-Soygun ve Rüşvet almak gibi yüz kızartıcı suçla itham edilen” Bakanlardan bir tanesi olsun, “Hayır Reza Zarrab yalan söylüyor. Ben rüşvet almadım. Kendisinden davacıyım” demedi? Bu b.ku yemedi iseler niçin konuşmadılar? Bu dava da bir darbemiydi?

Yalan söylemeyen, haram yemeyen Erdoğan’dan bu iki soruya açık-net-çıplak yanıt istemek bir seçmen olarak benim en doğal hakkım değil mi?

Değerli Okurlar;
Ustaca yalan söylemeye bir örnek vermek isterim. Hafta sonu için sizleri gülümsetebilirsem ne mutlu!
“Kadın, kocası dışarda iken eve aşığını almış. Fakat aksilik ya, adam erkenden gelince, kadın panik içinde; çabuk balkondan atla yoksa ikimiz de öldük, demiş.
Adam, elinde elbiseleri-çamaşırları-ayakkabılarıyla balkondan atlamış ve o anda evin önünden geçmekte olan maraton koşucularının arasına dalıp koşmaya başlamış!
Koşuculardan biri sormuş; Siz hep böyle çıplak mı koşarsınız?
Adam; Ah evet! Rüzgarın çıplak tenime değmesi kadar güzel bir duygu yok!
-Ama çıplak koşarken elbiselerinizi de yanınızda mı taşırsınız?
Adam; Ya öyle, koşu bitince hemen giyinip eve gidebilmem için!
Çok ilginç! Koşarken hep prezervatif takar mısınız?
Adam; Aaa şey, sadece yağmur yağdığı zaman…

Gördünüz mü adamdaki yalan söylemekteki ustalığı? Usta diye ben buna derim…

Sağlık ve başarı dileklerimle 19 Mayıs 2018
Rifat Serdaroğlu


 

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

 

32191838_2049331411992477_61819438086498
 
 
Nazife Atmaca Sezer bir gönderi paylaştı.
· 42 dk.
 
 
Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, yazı
 
 
Karanlıktaki Aydınlık2 saat

FATMA SİBEL YÜKSEK' in "TAYYİP ERDOĞAN" hakkındaki korkusuz ve müthiş yazısı...

"SENİ BU YAMYAM KİBİRİN BİTİRECEK!"
Billboardlardaki resimlerine baktım; güya “k...udretli” görünesin diye en çılgın bakışlı fotoğraflarını seçmişler. Kontrolsüz bir adrenalin ile geldiği yeri hazmedemeyişi harmanlayan deli bakışları.

-
Ne yapsan olmuyor.
Kültürsüzlüğün, görgüsüzlüğün, basitliğin, açlığın her şeyin önüne geçiyor. Sadece çalma, çırpmaya, vebal almaya işleyen kıt aklın bile durup durup sana “Saygı görmüyorsun, sende bir şeyler eksik” diye fısıldıyor. Bu fısıltıyı duydukça iyice kontrolden çıkıyorsun. “Bana saygı duyun, önümde eğilin. Eteklerimi öpün” diye tepiniyorsun ama olmuyor.
Olmuyor işte.

-
En yakınındakiler bile senin iflah olmaz kifayetsizliğine, insanlıktan çıkmış öfkene, Allah'a şirk koşma noktasına gelmiş kibrine dayanamıyorlar.
En uyanıklar ile kullanım tarihinin tamamen sona gelmesini bekleyenler kaldı sadece çevrende. Bir de bir delinin gölgesi ardında kirli oyunlarını yürütenler.
Boşsun, bomboşsun.

-
Bir genelev fedaisi kadar ruhsuz ve hoyratsın.
Kabadayılığın da hikâye, dobralığında yalan, “delikanlılığın” da naylon.
Hak, hakkaniyet, adalet, merhamet gibi kavramlar kapından bile geçmemiş.
Alım-satım ustalığından, ticari uyanıklıktan dem vurarak örtmeye çalışıyorsun bu büyük eksikliğin üzerini.
Sahi kimsin sen?

-
Hep aynı yerden servis edilen üç adet gençlik, çocukluk ve askerlik fotoğrafından başka neden görüntün yok senin?
Hangi okulları bitirdin, kimlerle aynı sıralarda oturdun?
İlkokul öğretmenin kim?
Neden bir kişi bile çıkıp seninle ilgili bir tek anısını anlatmıyor?
Seda Sayan'ın bile mahalle yıllarından bir fotoğraf çıkıp geliyor da, senin geçmişin neden bu kadar sis perdelerinin ardında gizli?
“Olmayan” biri misin yoksa sen? Hangi merkezlerde programlandı hastalıklı beynin?

-
Bütün değerlerden neden bu kadar yoksunsun; en kutsal kavramların içini boşaltmada nasıl bu kadar maharetlisin? Hurafe, iftira, şirret ve cehaletten beslenen dilin; hırstan ve doymamışlıktan ibaret kişiliğin, bir ağaç kovuğundan başka hiçbir şey olmayan fani bedeninle tarihin onurlu sayfalarında yer almaya soyunma cesaretini nereden buldun.
Duyduk ki şimdi de “padişahçılık” oynuyormuşsun. Şah oldun, sıra şahbaz olmaya geldi. Her mevki ve makamı tattın, geriye “padişahlık” kaldı öyle mi?

-
Senin montaj ürünü kimlik ve bedeninden kuşkusuz bir Fatih, bir Yavuz, bir Kanuni olmaz ama Deli İbrahim-Vahdettin karışımı bir kukla, pekâlâ olabilir. Seni bütün bu defolarınla sahnede tutanların işine fazlasıyla yarar böyle acınası bir bez bebek.
Esiyorsun, gürlüyorsun, tepiniyorsun.
Pazarcı gibi tiz çığlıklar atıyorsun.
Deli bakışlarını devire devire, boyun damarlarını şişire şişire höykürüyorsun.
İyi de sen ne istiyorsun?

-
Karun oldun. Çocukların ülkedeki simit tablalarından bile haraç alıyor, gudubet karın ipek kumaşlara, paha biçilmez mücevherlere büründü. Şakşakçıların ceylan derisi koltuklarda basen büyütüyor.

-

Bu kadarı da olmaz ki diyen kim varsa işinden aşından ettin, zindanlara attın, ailelerini açlığa mahkûm ettin. Gencecik üniversite mezunları işsizlikten intihar ediyor. Doktorlar, öğretmenler, polisler, subaylar açlık sınırında yaşıyor; emekliler pazarlardan sebze artığı topluyor. Şehit katilleri Meclis'te suratımıza çemkiriyor. Sen hâlâ üstündeki pahalı elbiselerin, özel yapım som altın kol saatin, ipek kravatınla karşımıza geçip kusuyorsun da kusuyorsun.

-
Kime bu kinin?
Nereye doğru gittiğini bir gün olsun düşündün mü? Olmayan vicdanınla bir gün olsun kendine “Acaba biraz ileri mi gidiyorum” diye sordun mu?
İtikadın da yalan biliyoruz.
Ama bir gün olsun “Ya hesap günü varsa” diye endişelendiğin oldu mu?

-
Evet var.
Hesap günü var.
Ve sanki bu saldırganlığın, bu doymazlığın, tamah etmez azmışlığın, O hesap gününü biraz daha yaklaştırıyor. Artık Allah’ın gözüne batıyorsun birader!
Fazla parazit yapıyorsun, ortalığı hacminden fazla kirletiyorsun. Elde ettiklerinle şükür etmeyi, biraz da başkalarını düşünmeyi başaramadın.

-

Böyle bir kapasiten yok çünkü.
Dünyaya yemeye, içmeye, dışkılamaya, kin ve nefret aşılamaya gelmişlerdensin. Üste bir de kibir yapıyorsun, işte bu hiç çekilmiyor...
Senin sonunu da bu yamyam kibrin getirecek…
FATMA SİBEL YÜKSEK
KENT GAZETESİ ( BURSA )

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...