Jump to content

Şamanizm


Recommended Posts

Şamanizm, varlığı tüm insanların tarihinde erken taş devrine ve daha da geriye kadar kanıtlanabilen, inisiyasyon içeren bir vecd ve trans tekniği.

Günümüzde yenilenerek tekrar uygulanmaya başlanan şekline ise Neo-Şamanizm denir.

 

 

Tarih

Antik ve Orta Çağ’daki çok yaygın olan sihirlerden farkı, onların kişisel olmalarına karşılık, şamanlığın başta Orta Asya ve Kuzey Asya halkları olmak üzere, Tunguzlar’da, Moğollar’da, Mançular’da, Laponlar’da, Eskimolar’da, Vogullar’da, Ontiyaklar’da, Samoyedler’de, Kafkaslar’da, Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da, Endonezya’da, Malezya’da, Polinezya’da, Avustralya’da, Büyük Okyanus’un diğer adalarında, Alaska’da, Grönland ve İzlanda’da, Kuzey Amerika’da, Guyana’da, Amazon bölgesinde ve Afrika’nın birçok yerinde (ufak tefek ayrılıklar bir yana) temel ilkeler değişmemek koşuluyla az ya da çok kalabalık cemaatin bulunmasıdır. Şamanlığın ne zaman ortaya çıktığı, ne gibi değişiklikler geçirdiği kesin olarak bilinmemektedir.

Şamanizm' in köken olarak anaerkil dönemde ortaya çıktığı tahmin edilmektedir, şaman sözcüğü için dört farklı görüş öne sürülmektedir ;

  1. Şaman kavramı, Hindistan’daki Pali dilinde ruhlardan esinlenen kişi anlamına gelen "samana" sözcüğünden türemiştir,
  2. Şaman kavramının kaynağı, Sanskritçe’de budacı rahip anlamına gelen samana sözcüğüdür,
  3. Şaman kavramı, Mançu dilinde oynayan zıplayan, bir iş görürken sürekli olarak hareket eden anlamındaki saman kavramından gelir.
  4. Tunguz kökenlidir. Yuçen dilinde "şan-man" büyücü demektir.

 

 

Şamanın trans deneyimi ve psişik yetenekleri

 

Şamanın davul ve dans unsurlarıyla gerçekleşen, uçuş denilen transında posesyon hali söz konusu değildir. Yani trans halindeki şamanın hiçbir hal ve hareketi idrak ve iradesi dışında değildir. Şamanın transında, kendi başına yaptığı bir şuur deneyimi söz konusudur. Bununla birlikte şaman, gerekirse bir ruh ile –posede olmadan– bağlantı kurabilir. Bu, kimilerine göre, şuur ve kişiliğin kaybolmadığı gözlemlenen bir medyumluktur. Şamanın ruhsal yolculuğu, teozofik terimlerle, astral seyahat, akaşik okumalar, ruhlar âleminin yüksek bölgelerine nüfuz etme ve diğer ruhlarla posede olmadan bağlantı kurma gibi çeşitli yönlerde gelişir. Usta şamanların Demir-Kazık yıldızına kadar yükselebildikleri söylenir. Şifacılık, geleceği bilme, obsesyona uğramış insanları obsedörü kovarak obsesyondan kurtarma, çift bedenlenme (dedublüman), fasinatörlük ve büyü (maji)yapabilme şamanlarda sıkça rastlanan yeteneklerdir.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Şamanizm

 

 

Şamanizmde Yer-su katmanı. Doğaya Sevgi 

Bu inanca göre Yer-Su ruhları Toprak Ana Ötüken'e bağlı doğa ruhlarıdır. Bazen bir ağacın, kayanın, dağın, gölün, ırmağın ya da hatta bütün bir ülkenin ruh'u olurlar. Yer Su'lara saygı göstermek gerekir. Bir ormana girildiğinde dikkatli hareket edilir; sesli konuşulmaz, dallar kırılmaz, taş atılmaz. Eğer insan doğadan birsey aldıysa bu sadece doğa ruhlarının izin vermesiyle mümkün olmuştur. Bu yüzden insanlar Yer Su'lara şükür ederler.

Yer ve su ruhlarını da içeren doğal varlıkların tamamından oluşan bir külttür. Bu anlamda kutsal bir güç ve yaşam enerjisidir fakat maddi varlıklardan da soyutlanmış değildir. İnsanlar bu enerji ile ve bu enerjiyi taşıyan soyut varlıklarla doğrudan irtibat ve iletişim kurabilirler. Çünkü insana en yakın olan soyut katman burasıdır. Moğol Bayrağında simgesel olarak yer alan unsurlardan birisidir. Yer Su ruhları ise kendi içlerinde birkaç büyük alt kategoriye ayrılabilir fakat bu kesin bir sınıflandırma değildir. Çünkü alt kategorilerden ziyade bu ruhların hemen her nesne, canlı veya doğal varlık ile ilişkili olarak yüzlercesinin tespit edilebileceği gerçeği daha büyük önem taşımaktadır. Yine de kabaca şöyle genel bir sınıflandırma yapılabilir. Dağ Ruhları, Orman Ruhları, Ev Ruhları ve Su Ruhları en çok öneme sahip olarak ortaya çıkarlar. Diğer ruhları bunların içinde veya bunlara bağlı olarak yer alan soyut varlıklar olarak düşünmek mümkündür.

 

 

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlk şaman nasıl ortaya çıktı?

Çeşitli toplumların çeşitli efsanelerinde farklı farklı hikayeler olsa da bir din tarihçisi olan Mircea Eliade'nin bahsettiği bir Buryat efsanesine göre tanrılar, insanı yarattıktan sonra, kötü ruhlar hastalık ve ölüm yaymaya başlar. Bunun üzerine ilahlar, bu kötü ruhlarla mücadele etmesi ve insanlara yardım etmesi için bir şaman göndermeye karar verir. Ancak şaman olarak gönderilen kartalın dilinden anlamayan insanlar ona güvenmez. Bunun üzerine kartal ilahlara döner ve kendisine insanlarla konuşma yeteneği verilmesini ya da onlara kendi cinslerinden bir şaman gönderilmesini diler. İkinci dileği kabul olan kartal insan kılığında tekrar dünyaya gönderilir. Geri dönen kartal ağacın altında uyuya kalmış bir kadın görür ve bu kadınla birlikte olur. Bu birlikteliğin sonucunda ise ilk şaman olarak nitelenen çocuk dünyaya gelir.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şamanlık ve Tengricilik’ten gelen Türk adetleri

Şamanlık geleneğinde gökte Gök Tanrıya (Tengri) inanılır. Yerde ise de Şaman din adamı  olmazsa olmazdır.  Günümüzdeki hoca, şeyh, pir, veli, evliya, baba, dede bunların hepsi, eski Şamanların yerine geçmiştir.

Ölülere önem verme

Şaman, âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar’ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar.

Ölü için yemek verme

Eski Türklerin Yoğ- Yuğ törenleri sonrasında  ölünün ruhunu teskin ve onun kötülüklerinden korunmak amacı ile cenaze törenine katılanlara yemek verme adeti, başta Azerbaycan olmak üzere Orta Asya Türk topluluklarında sürdürülmektedir. Anadolu’da da mahiyet değiştirerek ölüye sevap olsun inancı ile verilmeye devam etmektedir. Helva dağıtma, ölü evine yemek götürme veya yemeğe parasal katkıda bulunma da bu Şamanist adetten gelmektedir.

40 sayısının önemine inanmak

Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsânesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tâne kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür.

40 sayısı ayrıca totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semâvî dinler dahil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. İslamda “kırklar” adı altında kırk kişilik cemaat/evliya menkıbeleri bulunmaktadır. İslâmiyette ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir.

Ölüler için 40. gece yanında 7. gece,  52. gece ölü için Kur’an okuma, hatim indirme

İslam’a Şamanizm ritüelinden geçmiştir. Anadolu ve Azerbaycan’da bu adetler halen yoğun şekilde sürdürülmektedir. Hz. Muhammed’in hayatında ölü için Kur’an okuma, mezarda Kur’an okuma diye bir şey yoktur. Bunu isteyenlere ölüleriniz için sadece fakirlere, dullara, yetimlere yardım edin demiştir. Buna rağmen Şamanizm ritüeli toplum içerinde baskın çıkmıştır.

Mezarlara önem verme

Mezar ziyaret edilen demektir. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler haline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca türbe, tekke, yatır, dede v.b. mezarlar ziyaretleri doğrudan Atalar kültü ile de bağlantılıdır.

Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerilerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir.Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san’at eseri haline getirilecek kadar süslenmesi Türklerde görülmektedir. Mezarların baş ve ayakuçlarına birer adet taş ve/veya ağaç dikilmesi de kadim Türk taş nine geleneğinin bir devamıdır

tarihinde murad tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Suudi Arabistan’da yerleşik ve hakim Vahhabi inanışı buna şiddetle karşı çıkmakta ve şirk (Allah’a eş koşma) olarak kabul etmektedir. Bu nedenle Suudi Arabistan’da bazı Şii mezarlıkları dışında mezar taşı, ve yapılı mezar hatta bazı yerlerde tümsek bile yoktur. Mevtanın hiçbir değeri ve önemi yoktur, toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir.

Ölülerin güneş battıktan sonra gömülmemesi

Güneşin batımı ile birlikte yerlerin mühürlendiğine/kilitlendiğine dair eski Türk inanışından kaynaklanmaktadır.

Türbe

Şamanlık ritüelinde atalara bağlılık esastır, doğru onlardadır, atalar öldükten sonra türbelerde yatırılır. Türbelerin rağbet görme sebebi bu atalar kültüdür.

Türbelerde, cem evlerinde mum yakmak

Bu adet ateşe tapanlardan gelmiştir. O zamanlar ölenlere mum yakma, bir çeşit kurban sayılıyordu. Şamanlara göre ise mezar başında mum yakan kişi, mezardaki ölüyle kendisini bütünleşmiş, ondan bir parça olmuş gibi kabul ediyordu.  Işığı kutsayan eski Türk boylarından bazılarına ışık taifesi denirdi. Bugün birçok türbede örneğin Ankara Ulus’taki Karyağdı türbesinde orada yatanın ışığının sönmediği inancının göstergesi olarak mum yakma adeti sürdürülmektedir.

Cemevlerinde muma “delil” mum yakmaya “çerağı uyandırmak” denilmektedir.  Güneşi sembolize ettiği, kutsadığı kabul edilir. Karanlığı ve kötülükleri kovan, evreni ve insanlığı aydınlatan güneş gibi, çerağ ile mekanı değil gönüllerdeki karanlığı aydınlatma, kötülüğü kovma amaçlanır. Çerağın yerine konulması ayakta, eller göğüs üstünde, sağ ayak parmakları sol ayaküstünde, pür dikkatle izlenir. Çerağın sönmesi, sönmesine neden olunması kötülüğe delalettir.

Müzikli ayinler

Şamanlık geleneğinde ataların hatıraları kutsal gün ve gecelerde müzikle yaşatılmıştır. Müziksiz bir Şaman ayini düşünülemezdi. Bu adet günümüzde kandil gecelerinde, dini anmalarda (mevlit), düğünlerde uygulanmaktadır.Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz. Muhammed’in (mevlit), Hz. Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlevi semaları, alevi semahları, mevlit ve ilahiler, ağıtlar sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır. Azerbaycan’da Muharrem ayında camilerde 3 gece topluca ilahi benzeri ağıtlar okunur.  İslam dini örfünde Kur’an düz ya da makamla okunabilir, Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması, dans edilmesi günah kabul edilirken Türklerde Şamanizmden kalan bu tür adetler sürdürülmektedir

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tahtaya işaret ve orta parmakların eklemleriyle üç kere vurmak

İstenmeyen bir olay duyulduğunda “benim/bizim de başımıza gelmesin”, “bizden uzak dursun” düşüncesiyle aslında kötülükten korunmak ve kötü ruhların duymasını önlemek amacıyla yapılır. Kimileri bunun arkasından dudaklarını büzüp bir kulağın memesini de çekerler. Amerikalılar da olumsuz bir olaydan haberdar olduklarında aynı kaderi paylaşmayalım düşüncesiyle “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar. Bu adet onlara Bering Boğazını geçip kıta yerlileriyle karışan, oralarda ortak Şaman kültünü oluşturan Asyalı Türklerden gelmiş olmasın? İngiltere ve Avustralya’da buna tahtaya değme “touch wood” denir ve birinin ölümü ya da iradesi dışında maruz kaldığı elverişsiz durumdan kaçınılması amacını taşır.

Kurşun dökmek

İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmak için yapılır. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. Çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldir. Türkiye ve Azerbaycan’da bu adet halen yoğun şekilde sürdürülmektedir.

Nazar inancı

Türklerde halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın ve eski bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. 

Üzerlik (yüzerlik) otu yakmak

Kötü nazarları, kötü ruhların olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için tütsü olarak yüzerlik (üzerlik) otu yakılmaktadır. Halk arasında nazarlık otu de denilen yüzerlik ya da üzerlik otu  gerçekten de sinir sistemini rahatlatıyor, histeriyi gideriyor, baş ve bel ağrılarına, nefes darlığına iyi geliyor, kalp çarpıntısını önlüyor

 Türkiye ve Azerbaycan’da bu adet halen yoğun şekilde sürdürülmektedir.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uzağa gidenin arkasından su dökmek

Şaman ve kadim Türk adetidir. Birçok farklı açıklaması yapıldığından gerçek amacını ifade etmek zordur. Seyahat kolaylıkları yüzünden dünyanın oldukça küçüldüğü günümüzde artık sadece uzun süreli, üzüntü veren ayrılıklar için uygulanmaktadır. 

Yeni ayın görünmesi

Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türkler’in eski Gök Tengri (Tanrı) inancından kaynaklanmaktadır. Eskiden Anadolu’da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktaydı.

Köpek ulumasının uğursuz sayılması

Köpeklerin bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır. İnanışa göre köpek ruhun ya da başka bir bedensiz varlığın yaklaştığını farkederek uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Anadolu’da köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeğin ulurken yöneldiği yerde birisinin pek yakında öleceğine işaret sayılır. 

 

Kurban

Türk gelenekleri içerisinde en köklü ve günümüze ulaşanıdır. Kanlı ve kansız olmak üzere ikiye ayrılan kurban ibadeti, hangi dine mensup olursa olsun bütün Türk toplulukları tarafından yerine getirilmektedir. Önceleri ruhlar için kesilen/yapılan bu kurbanlar, günümüzde şükran ve kefaret kurbanlarına dönüşmüştür.

İçki içilmesi

Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır. Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır. Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır. Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır. İslâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmış olmasına rağmen Türklerde bu adet yer yer sürdürülmektedir.

Ağaçlara bez ve çaput bağlamak, dilek tutmak, Nevruzda gül ağacına dilek takmak

 

Çapıt (çaput-çabut-çabıt-bez) bağlama Türklerin Şamanlık ritüelinden kalan Gök Tengriye (Gök Tanrıya) adak geleneğidir. Anadolu’da, Azerbaycan’da, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde ve Türklerin özerk bölgelerinde, Afganistan’ın Özbek-Türkmen bölgelerinde Türklerin yaşadığı her yer hala sürdürülen bir Türk geleneği. Bu inançta, Türkler çeşitli dilek ve isteklerinin yerine gelmesi amacı ile söz konusu bez ve çaputları kendi kutsal bildikleri ağaçlara, yerlere bağlamaktadırlar. Bezler onu bağlayan kişinin vücudunun bir parçasını sembolize etmektedir. Geleneksel Türk dininde “saçı” ile “yalama” adı verilmiştir. Birer kansız kurban olan bu saçılar -sadakalar- Anadolu Türkçesinde yer alan “darısı başınıza” temennisi ile günümüze kadar ulaşmıştır.

Kubbe

Türklerin cami mimarisine kattığı “kubbe” gök kubbeyi yani göğü temsil etmesi amacıyla Gök Tengri (Tanrı) dini’nden taşınmıştır.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayvan figürleri

Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. İskit (Saka) kurganlarında ortaya çıkarılan halılar gibi bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır

https://bpakman.wordpress.com/turk-dunyasi/eski-turk-devletleri-turk-yurtlari-turk-topluluklari/turklerin-tanrisi/samanizm-ve-tengricilikten-gelen-turk-adetleri/   (alinti)

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...