Jump to content

ATEİST SORASA BÖYLE GÜZEL SORU SORAR.


Recommended Posts

Neyse hepinizle uğraşamam. Sadece bir soru sormak istiyorum ama samimiyetle cevaplayın.

Şunu merak ediyorum. "Ya ateist olmak bana yaradı. işlerim düzeldi, okulda daha başarılı oldum, kızlar arasında daha popüler oldum, insanlar arasında itibarım çok arttı" vb. şeyler yaşayanınız var mı?

 

Yani sonuçta insanın ihtiyaçları derler ya hani fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, ait olma, sevme, sosyal kabul, saygı görme, kendini gerçekleştirme falan. Yani bu insani ihtiyaçlarımı karşılamada sınıf atladım diyen kaç taneniz var. Hani sadece dünya var, sonrası yok desek bile, ateist olmak dünyama çok faydalı oldu diyen kaç taneniz var.

 

Çünkü burada kızlar bana bakmıyor, hayattan nefret ediyorum, şehrimden bunalıyorum, iş bulamıyorum falan diye yazanları görünce üzülüyorum. Madem bari dünyaları düzgün olsa, yeseler içseler, gezseler, tozsalar, kızlarla, oğlanlarla takılsalar, evlenseler, çoluk çocuğa karışsalar, mutlu olsalar diye düşünüyorum açıkçası.

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 94
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

3 dakika önce, Buzul yazdı:

,islam paketinin içeriğinde ne yazıyorsa katılmak zorunda bırakıldın.

 

Sen bu paket işine çok takılıyorsun. Anladığım kadarıyla içinde bazı güzellikler var ama kabul edemeyeceğim şeyler de var diye düşündüğünden, bütünü kabul etmek zor geliyor. Olsun o da içinde imanın eseri olduğuna delalettir. 

 

Bak peygamber ne diyor: 

"Kalbinde zerre kadar imanı olan kimse, cehennemden çıkar."

“Güzel ahlak imanın yarısıdır.”

"Temizlik imandandır"

"Haya imandandır"

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben de sana bir soru sormak istiyorum sayın zombi,konumuz islam ya hani.Zırh yapma sanatını insanlara savaşlarda korunsunlar diye öğreten Allah ise,birbirlerine zarar versinler diye insanlara silah,bomba,füze yapma sanatını öğreten kimdir?Sizin için zırh yarattım,bana inanıp islama girmez misiniz,şükretmez misiniz diyen Allahına yarattığı ölümcül silahlar için de şükredilsin mi,bu nedenle ona inanılsın mı?Umarım geniş ve derin islam ilminle bu sorumu yanıtlarsın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

 

Sen bu paket işine çok takılıyorsun. Anladığım kadarıyla içinde bazı güzellikler var ama kabul edemeyeceğim şeyler de var diye düşündüğünden, bütünü kabul etmek zor geliyor. Olsun o da içinde imanın eseri olduğuna delalettir. 

 

Sen daha sürekli neden paketten söz ettiğimi anlamamışsın.İman ettirilip,paketin içeriğinde ne yazıyorsa katılmak zorunda kalmış biri,o paketin içerisindeki yalan yanlış,saçma şeyleri de savunmak zorundadır.Tek bir şeyi yanlış bulup,eleştirme hakkı yoktur.İman yalan yanlış,saçma sapan şeylerin savunulmasına neden olur.Kısacası demek istediğim iman etmek akılsızlıktır.

 

Bu arada sorumu yineliyorum.

 

Zırh yapma sanatını insanlara savaşlarda korunsunlar diye öğreten Allah ise,birbirlerine zarar versinler diye insanlara silah,bomba,füze yapma sanatını öğreten kimdir?Öğreten Allah ise sizin için zırh yarattım,bana inanıp islama girmez misiniz,şükretmez misiniz diyen Allaha yarattığı ölümcül silahlar için de şükredilsin mi,bu nedenle ona inanılsın mı?Nahl 81i ,enbiya 80 i gönderen Allah bunları düşünmemiş midir?Zırh yaptım,size onun sanatını öğrettim bana inanın,bana şükredin diyorum ama onlara ölümcül silahlar yapma sanatını da ben öğrettim,ölümcül silahları ben yarattım.Zırh yaptım bana inanın,bana şükredin demek,sizin için ölümcül silahlar yaptım bana şükredin,bana inanın demekle aynıdır çıkarımına neden ulaşmamıştır?Neden inandığın sonsuz güç sahibi bilge Allahın bu kadar sığ ve düşüncesiz?

tarihinde Buzul tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
26 dakika önce, Buzul yazdı:

Ben de sana bir soru sormak istiyorum sayın zombi,konumuz islam ya hani.Zırh yapma sanatını insanlara savaşlarda korunsunlar diye öğreten Allah ise,birbirlerine zarar versinler diye insanlara silah,bomba,füze yapma sanatını öğreten kimdir?Sizin için zırh yarattım,bana inanıp islama girmez misiniz,şükretmez misiniz diyen Allahına yarattığı ölümcül silahlar için de şükredilsin mi,bu nedenle ona inanılsın mı?Umarım geniş ve derin islam ilminle bu sorumu yanıtlarsın.

 

Bu ayete de çok takılıyorsunuz. Ehil olmadığım halde size bu ayetten anladığımı açıklayacağım.

 

"Ve Allah, yarattığı şeylerden sizin için gölgelikler kıldı. Ve sizin için dağlardan (yağmurdan, rüzgârdan) barınılacak yerler ve sıcaktan koruyan giysiler (gömlekler) ve sizi şiddetli (darbelerden) koruyan gömlekler (zırhlar) kıldı. Sizin üzerinizdeki ni’metini işte böyle tamamlıyor. Umulur ki; böylece teslim olursunuz."

 

Şimdi bu ayeti başından düşünelim. Allah yeryüzünü var etti ve hazırladı ya. Sonra insanı yaratıp yeryüzüne göndereceğim dedi. Melekler de itiraz etti. Orada kan dökecek bir canlı mı yaratıyorsun diye. O da dedi ki ben sizin bilmediğinizi bilirim. İnsanı oraya temsilcisi ve halifesi olarak gönderip, yeryüzünde tasarruf etme iradesi ve gücüyle donattı.

 

"Ya kardeşim Allah bizi buraya gönderdi ama buraya güneş vuruyor, sıcak var, rüzgar var, yağmur var. Bir kere vahşi hayvanlar ve insanlar var, biz burada yaşayamayız ki" demesin diye yeryüzünde insanı bu tehlikelere karşı koruyacak imkanlar ve aletler de var etti. Yani korunmamıza ve muhafazamıza müsait bir şekilde ve imkanlarla yarattı yeryüzünü. Hayatımızı sadece başlatmıyor(nimet vermek), onu koruyacak ve sürdürecek imkanları ve araçları da var ediyor(nimetini tamamlamak). Ayet bundan bahsediyor. Anlamayacak ne var bunda.

 

Yani her şeyin bir çok fonksiyon icra ettiğini görüyorsundur umarım. Örneğin ağaç, canlılara yuva oluyor, bize oksijen oluyor, rengi ve çiçekleri güzel geliyor, meyvelerini yiyoruz, gövdesini kullanıyoruz, köklerini, yapraklarını kullanıyoruz. Gölgesinden faydalanıyoruz. Bütün bunlar yeryüzünde mümkün olduğu için biz bunları yapabiliyoruz. Yok kardeşim bunu biz kendimiz yapıyoruz dersen o zaman git hadi ayda yap derim.  

 

 

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
20 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

 

Bu ayete de çok takılıyorsunuz. Ehil olmadığım halde size bu ayetten anladığımı açıklayacağım.

 

"Ve Allah, yarattığı şeylerden sizin için gölgelikler kıldı. Ve sizin için dağlardan (yağmurdan, rüzgârdan) barınılacak yerler ve sıcaktan koruyan giysiler (gömlekler) ve sizi şiddetli (darbelerden) koruyan gömlekler (zırhlar) kıldı. Sizin üzerinizdeki ni’metini işte böyle tamamlıyor. Umulur ki; böylece teslim olursunuz."

 

Şimdi bu ayeti başından düşünelim. Allah yeryüzünü var etti ve hazırladı ya. Sonra insanı yaratıp yeryüzüne göndereceğim dedi. Melekler de itiraz etti. Orada kan dökecek bir canlı mı yaratıyorsun diye. O da dedi ki ben sizin bilmediğinizi bilirim. İnsanı oraya temsilcisi ve halifesi olarak gönderip, yeryüzünde tasarruf etme iradesi ve gücüyle donattı.

 

"Ya kardeşim Allah bizi buraya gönderdi ama buraya güneş vuruyor, sıcak var, rüzgar var, yağmur var. Bir kere vahşi hayvanlar ve insanlar var, biz burada yaşayamayız ki" demesin diye yeryüzünde insanı bu tehlikelere karşı koruyacak imkanlar ve aletler de var etti. Yani korunmamıza ve muhafazamıza müsait bir şekilde ve imkanlarla yarattı yeryüzünü. Hayatımızı sadece başlatmıyor(nimet vermek), onu koruyacak ve sürdürecek imkanları ve araçları da var ediyor(nimetini tamamlamak). Ayet bundan bahsediyor. Anlamayacak ne var bunda.

 

Yani her şeyin bir çok fonksiyon icra ettiğini görüyorsundur umarım. Örneğin ağaç, canlılara yuva oluyor, bize oksijen oluyor, rengi ve çiçekleri güzel geliyor, meyvelerini yiyoruz, gövdesini kullanıyoruz, köklerini, yapraklarını kullanıyoruz. Bütün bunlar yeryüzünde mümkün olduğu için biz bunları yapabiliyoruz. Yok kardeşim bunu biz kendimiz yapıyoruz dersen o zaman git hadi ayda yap derim.  

 

 

Sorduğum soruyla ilgisiz bir yazı yazmışsın.Yeniden soruyorum zırh yapma sanatını insanlara öğreten,zırhı yaratan Allahsa,ölümcül silahlar yapma sanatını öğreten,onları yaratan kimdir?Bunları yaratan da Allah ise,koruyucu özelliği olan zırha şükredildiği,zırhtan dolayı Allaha inanıldığı gibi,zarar verici ölümcül silahlara da bakıp şükredilmeli ve bunları yarattığı için ona inanılmalı mıdır?Allahım yarattığın koruyucu zırh için sana şükrediyoruz demekle,Allahım zarar verici ölümcül silahları yarattığın için sana şükrediyoruz demek arasında ne gibi fark var?

 

Bu ayeti şu şekilde değiştirsek nasıl olur,değişen bir şey olmaz.

 

Birbirinize zarar verin diye ölümcül silahlar yarattım.Sizin üzerinizdeki nimetini böyle tamamlıyor.Umulur ki böylece teslim olursunuz.Nahl 81

 

 

Bu arada sözünü ettiğim bu ayetleri bu şekilde eleştiren,bunu dile getiren pek kimse de yok gibi.

tarihinde Buzul tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, Yeni Üye yazdı:

burada kızlar bana bakmıyor, hayattan nefret ediyorum, şehrimden bunalıyorum, iş bulamıyorum falan diye yazanları görünce üzülüyorum.

 

Bunlar ateistlere özgü sorunlar değil. Bunlar yaygın ergen sorunları. Her ergende görülür.

 

Dünya Sağlık Örgütü'nün açıkladığı verilere göre ergenlik yaş sınırı 10 - 24 arasına genişledi. Bu bayağı uzun bir aralık ve bu kadar süren ergenlik ciddi sorunlara yol açıyor. Çağın hastalıklarından biri olarak uzun ergenlik yaşanması da gösterilir oldu. Bunun çeşitli nedenleri var. Ergenliğin erken başlamasının maruz kalınan bilgi yoğunluğunun artışı, kimyasal gıdalar ile ilişkilendiriliyor. Özellikle hormonlu gıdalar. Uzamasında ne etkili, sanırsam sorumluluk yüklenmede gecikme. Kısa yoldan hayata atılan pek kalmadı.

 

Ateizmin hayatıma katkısı se çok büyük. Ateist olmadan önce yaşadığımı kabul etmiyorum. Ben ateist olduğumda doğdum ve yaşamaya başladım. Öncesinde saçma sapan zırvalarla vakit öldürmüşüm. Beni o zırvaların içine sürükleyenlerden şu anda nefret ediyorum. Gerçekleri görmemi bir süre geciktirdiler ve beni oyaladılar.

 

Abuk sabuk aptesim bozuldu mu namazım kabul oldu mu orucum bozuldu mu diye düşündüğüm o karanlık günleri düşündüğümde hafakanlar basıyor. Nasıl bu kadar  aptal ve salak olabildim diye kafama yumruk atmamak için kendimi zor tutuyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu arada 4+4+4 eğitim sistemine karşı çıkıldı ama bilimseldir. Çocuk ilk 4 yılı bitirdiğinde ergenliğe giriyor. Sonraki 4 yıl ergenliğin ilk dönemi ve artı 4 yıl da son dönemi olması umulan dönem. Fakat bitmiyor. Ergenlik yüksek öğretimde de sürüyor.

 

Şu duruma göre birey okuduğu sürece ergen. Askerlik yaparken de ergen. 25 yaşına gelir iş bulur evlenirse ergenlikten kurtulacak!

 

Teorik olarak dişi - erkek sayısı yaklaşık eşit olduğuna göre herkesin evlenmesi gerekiyor. Aksi teorik olarak olmaması lazım. Beklentilerin yüksek olması evlilikleri geciktiriyor. İş bulmak zorlaştı. Yüksek beklenti burada da geçerli. Asgari ücreti beğenen yok. Yanlış olarak karşı cinsle yok yakışıklı değilim yok güzel değilim filan gibi nedenlerle temas kurulamadığı sanılıyor. Öyle bir şey yok. Herkes Taylor Swift ve... Yakışıklıdan anlamadığım için isim veremeyeceğim... olacak değil. Herkesin dengi vardır.

 

Geçenlerde sokakta ilginç bir manzara vardı. Karşımdan kilolu bir oğlana kilolu bir kız el ele tutuşmuş geliyorlardı. Komiklerdi ve arkalarından gelen bir kız da telefonla onları gülerek çekiyordu. Onlar geçince kızla karşı karşıya geldik. "Sence komikler mi sevimliler mi" diye sordum. "Komikler, ne sevimlisi" dedi. Yorumuna karşılık vermek için durdum ama o durmadı. Daha da hızlandı. Hatta şişkoları geçip gitti. "Sanki yiyecez seni" dedim de içimden. Arkasından seslenmeye gururum elvermez. :D

 

Neyse, gençliğini emeklilik için harcayıp emekli olunca da bir halt edememek insanların kâbusu. Bilgi çağı herkesi uyandırdı ve beklentiler çok yükseldi. Herkes kendine göre bilgi küpü, her şeyi biliyor. Ben de bilmiyorum diyen yok. Bilmese ne gam elinin altında arama motorları. Çağın özellikleri farklı ve hızla daha da farklılaşıyor. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
17 saat önce, CinleriGorenAdam yazdı:

72 değil miydi ya, ben 49 saydım :( 

Allah o kadar büyük ki o kadarda huri vermiş foto makinası Hesap makinesi bile almıyor ne kadar  takva o kadar huri. Senin bahsetiyin 72 huri onalar garati kapsamı içinde olanlardır. Yumurta gibi benbeyaz huriler de var.

 

Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır. (Saffat 49

tarihinde güven tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Neyse hepinizle uğraşamam. Sadece bir soru sormak istiyorum ama samimiyetle cevaplayın.

Şunu merak ediyorum. "Ya ateist olmak bana yaradı. işlerim düzeldi, okulda daha başarılı oldum, kızlar arasında daha popüler oldum, insanlar arasında itibarım çok arttı" vb. şeyler yaşayanınız var mı?

 

Yani sonuçta insanın ihtiyaçları derler ya hani fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, ait olma, sevme, sosyal kabul, saygı görme, kendini gerçekleştirme falan. Yani bu insani ihtiyaçlarımı karşılamada sınıf atladım diyen kaç taneniz var. Hani sadece dünya var, sonrası yok desek bile, ateist olmak dünyama çok faydalı oldu diyen kaç taneniz var.


   Klasik "çıkarcı müslüm mantığı" kurmuşsunuz,

herşeye kadir dediğiniz tanrı bukadar mı aptal? Sizin ölümden sonra cennet, huri, şarap ırmakları vs. hayaliyle ölene kadar ayıya dayı deme mantığı yürüttüğünüzü, inanmakla ne kaybederim, ya tutarsa kurnazlığı yaptığınızı, kendisini söğüşlenecek salak yerine koyduğunuzu anlamayacak mı?

   Tanrı'nın insanlarla çıkar ilişkisine gireceğine ve insanların delirmişçesine tekrarlayıp durduğu aptalca ritüellere ihtiyacı olacağına inanmak aklı başında insanlara göre değildir.
 

   Size tuhaf gelebilir ancak ateizm düşüncesini benimsemek için ucunda çıkar olması gerekmiyor,

boş yalanları hayatının merkezine koymak istemeyen, ve sadece gerçeklerin peşinde bir insan olmanız yeterli.

Sanılanın aksine dine inanmak çok şey kaybettirir,

    Din virüsü önce insanlığınızı elinizden alır, sonra özgürlüğünüzü, yani din temelde sizin kendiniz olmanızdan, özgür düşünceli birey halinizden müthiş rahatsızlık duyar.

Mesela bilim ve sanat dinin tasvip etmediği sorgulama, yaratıcılık ve gelişim gibi sorunlara(!) neden olur.

Din ise, geçici olan bu hayatı kitapta yazan tariflere göre öylesine idare ediverip, öbür tarafa hazırlanmanız (!) için baskı yapar.

Size aşılamaya çalıştığı ana prensip ise, "aslolan aitlik, bulunduğun cemaat, topluluk vs.dir, sen birey olarak daima ikinci plansın, hatta planda bile değilsin, sen kendine değil buraya aitsin, daha büyük olanın (toplum) çıkarı için küçük olan (birey) feda edilebilir" prensibidir.

Burada önem atfetme kriterinin nicelik olması apayrı bir trajedidir.

Tüm siyasal iktidarların da ana zihniyeti ile iç içe geçmiş bir vaziyet görüldüğü üzere. (Dinler tam da bu yüzden icad edilmiştir)

Yani hayal kurmayan, merak etmeyen, sorgulamayan, denemekten korkan, maddi-manevi anlamlarda sürekli birşeylere bağımlı, ayakta durmak yerine yaslanmayı tercih eden, "başkaları ne der" kafası ile solunum yapan her türlü şahıs hem devlet hem de din için uygun parça(lar)dır. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Benim inancıma göre İnsan dünyada kalp tatmini ve huzurunu bulmuşsa, diğer canlılarla ve insanlarla da barış içerisindeyse diğer tarafta da bu devam eder. Ama işte bu içeride ve dışarıda barışa ulaşmak, kavgayı bitirmek, sükuna ermek inananlar için bile kolay bir şey değildir. Evliyaların, azizlerin, kamillerin yoludur. O yola girmeden çok zordur.

 

Dünyada "Cehennem varsa, işte bu dünyadır, ben burada cehennemi yaşıyorum, keşke var olmasaydım, keşke insan olmasaydım" diyorsa. Kendiyle ve her şeyle kavga halindeyse, orada da işi Allah'a kalmış. 

 

Benim buradaki yaklaşımım şudur; bir domuzu çamurdan ve pislikten çıkarıp temiz, nezih ve seçkin bir mekana koymak o domuza iyilik yapmak değildir. Önce o domuzun temizlik, nezihlik ve estetiğin ne olduğunu bilebilecek bir seviyede ve terbiyeye ulaşması lazım. Bunun için sopa yemesi gerekse bile. Vahşi ve yabani bir ağacı budayıp, kesip biçmeden, aşılamadan sultanın bahçesine koyamazsın. Ya da odunu kereste yapmadan ondan saraya mobilya çıkaramazsın. 

 

Dünyada, kabirde, mahşerde ve sonrasında yaşanacak sıkıntılar ve çileler, iyi kötü karşıtlığı, ilhamlar, vesveseler vb. şeyler insanın vahşi tabiatını terbiye edip onu İlahi huzura ve ebediyete hazırlamak içindir. Savaş, helak, hatta cehennemin kendisi bile bir terbiye aracıdır. Ama dünyada terbiye olması, sonradan terbiye olmaktan çok daha zahmetsiz ve kolaydır. 

Nerde böyle bir din yahu islam dinine inanmayan cehenneme  gider bu dünayada ise öldürlür. Sana göre bir dün yok malesef.

ENFAL: 39 - Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Neyse hepinizle uğraşamam. Sadece bir soru sormak istiyorum ama samimiyetle cevaplayın.

Şunu merak ediyorum. "Ya ateist olmak bana yaradı. işlerim düzeldi, okulda daha başarılı oldum, kızlar arasında daha popüler oldum, insanlar arasında itibarım çok arttı" vb. şeyler yaşayanınız var mı?

 

Yani sonuçta insanın ihtiyaçları derler ya hani fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, ait olma, sevme, sosyal kabul, saygı görme, kendini gerçekleştirme falan. Yani bu insani ihtiyaçlarımı karşılamada sınıf atladım diyen kaç taneniz var. Hani sadece dünya var, sonrası yok desek bile, ateist olmak dünyama çok faydalı oldu diyen kaç taneniz var.

 

Çünkü burada kızlar bana bakmıyor, hayattan nefret ediyorum, şehrimden bunalıyorum, iş bulamıyorum falan diye yazanları görünce üzülüyorum. Madem bari dünyaları düzgün olsa, yeseler içseler, gezseler, tozsalar, kızlarla, oğlanlarla takılsalar, evlenseler, çoluk çocuğa karışsalar, mutlu olsalar diye düşünüyorum açıkçası.

Dinsizlikte. Ateistlikte mucize aramaan çok saçma olmuş dinsizlik uyduruk dinlerde anlatılan masalarla ibaret deyil. birde dinsizlikte pezevenklik yok islam  ve ALLAHINA MAHSUS BİR ŞEYDİR.Ekmek İSTİYORSAN  islam dininde kal. sana başka ayet attım islama göre çalışmıcan ALLH verecek. ya okumuyorsun yada işine gelmiyor. Neyse  Siz akılanmasınız. Çünkü ALLAH gökten neler indirir ona bakalım sen yoluna devam et  Sen boyunu aşaan işlerle uğraşma dinslik zor  zanatır.

BAKARA SURESİ 57- Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.

 

 ARAF SURESİ 160- Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.

 

TAHA SURESİ 80- Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve Tûr dağının sağ yanında size söz verdik, üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirdik.

 

 

 

tarihinde güven tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Benim sana pek bir itirazım olmadığı için cevap yazmamıştım. Senin bilimin rolü ve fonksiyonuyla ilgili çözümlemelerine itiraz etmiyorum. Açıklayabildikleri açısından bazı maddi değişimlerin nasıl gerçekleştiğini açıklamakta, teknik üretip hayatı kolaylaştırmakta faydalı bir şey doğal bilimi insan ve evren gerçekliğinin ve varlığının bütünü, anlamını, hikmetini yok saymak için kullanırsanız itirazımız ona olur. Biz taşın nasıl ve neden yere düştüğünü biliyoruz, o zaman evrenin sırrını çözdük, Tanrıya da gerek yok, havalarına girerseniz, bir kaç yüz yıl sonra gün gelir aslında taşın nasıl ve neden yere düştüğünü gerçek manada bilmiyoruz, kendi kafamızdan bazı açıklamalar yapıyoruz ama emin de değiliz, açıkçası bu kuvveti tam açıklayamıyoruz demek zorunda kalırsınız.  

 

"Evreni de çözmüş falan değilsiniz. Ben seni gördüğümde seni çözmüş mü oluyorum. Işık geliyor diye milyarlarca yıllık mesafeler hakkında spekülasyon yapmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Siz daha atomu bile çözmüş ve açıklayabilmiş değilsiniz. Nerede kaldı evreni varlıkta tutan, yöneten ve idare eden bilgiye ve hikmete erişmek" deriz.

 

Siz biz bilimi kullanarak teknoloji üretebiliriz derseniz, biz size eyvallah, mübarek olsun, hayırlı olsun deriz. Ama teknoloji üretmek insan gibi potansiyeli sınırsız bir varlık için amaç olamayacak kadar aşağı bir hedeftir. Bunu da bilin deriz.

 

Siz bilim var, her şeyi de açıklıyoruz.Tanrıya da gerek yok derseniz, biz de size hadi oradan yalancılar deriz. 

 

 

 

 

Tarih bize anlamlandırılamayan soruların insanlar tarafından her zaman üstün bir güce yorulduğunu gösteriyor. 

 

Şişmek - zeus örneği sık verilen bir örnektir onu demek istiyorum. 

 

Yani bilmediğimiz şeyleri tanrı yapmıştır demek geçmişten bu güne insanların düştüğü bir hata, her boşluk tanrı dışında bir sebeple dolmuş yeni boşluklar gelmiş. Ayrıca boşlukları tanrı dışında bir şeylerle doldurmamak bazı problemlere yol açıyor. 


►Taşın yere düşmesinin sebebi tanrıysa, sebebi biliyoruz demektir öyle ise bunun üzerine gitmenin daha fazla anlamı yok. Diyebilirsin ki, her şeyin cevabı tanrı olabilir bu araştırılmasına -  belkide taşın yere düşmesinin tanrı tarafından ayarlanmış kuralını bulmamıza engel değil. Ancak o kadar basit değil. Bu cümleyi kurabilmenin sebebi taşın yere düşmesinin tanrı olmadan açıklanabildiğini bildiğinden kaynaklanıyor. Eğer insanların nasıl ortaya çıktığı gibi henüz tam emin olunmayan sorular sorsaydık, o zaman din bize köstek olacaktı ki oluyor da. Bu tip soruların cevabında bilim aşa yukarı her insan tarafından kabul edilen bir gerçek bulduğu zaman (kesin doğru olmalı demiyorum) din yumuşar, aynı taş örneğinde olduğu gibi. Çünkü mecbur kalır, kuranda pek çok ayetin bilinen gerçekle çelişmesi buna güzel bir örnek. Genellikle bu tip ayetler anlamları saptırılarak tanrı aslında böyle demek istemiş şekilde değiştiriliyor. Eğer bir gün evrim insanlık tarafından bir taşın yere düşmesinin açıklanabilirliği ve kabul edilebilirliği oranında kabul edilirse din tarafından evrim içinde aynı davranış sergilenecek. 

 

► Din bilimin önünde bir engel gibi durmasa da mantıklı yönlerden düşünüldüğünde engel olmak zorundadır. Evreni tanrının yaratmış olması her şeye tanrıyla cevap verilebileceğini gösterir, ayrıca vaat ettiği ölümden sonraki yaşam fani olarak adlandırılan şuan ki gerçekliğimize anlamsızlık katar. (evet anlam değil anlamsızlık katıyor) Çünkü vaat edilen yere bakıldığı zaman şuan içinde bulunduğumuz yaratılmış olan yerin diğer bir değişle sınavın, vaat edilen yere oranla kelimenin tam anlamıyla değersiz kalıyor. 

 

Yani benim gidip senin niye var olduğunu, atomun niye var olduğunu, topun deliğe nasıl girdiğini araştırmam mantıksızdır. Yapmam gereken tek şey tanrıya dua ve itaat etmektir. Çünkü elde edeceğim şey idrak sınırlarımın ötesinde. İdrak edebildiğim yere kadar incelersek, en basitinden maksimum 100 senelik bir hayata karşılık sonsuzluk vaat ediliyor. Bak bu kısım önemli, bunlar küçük sayılar değil. Ben matematik ve fizikle yakından ilgili biriyimdir ve sonsuzluk çok büyük bir değerdir neyle kıyasladığının önemi bile yok. Hayal edebildiğin en büyük sayı yanında gülünç kaçar. Şimdi hiç bir insan evladı böyle bir vaat dururken gidipte 100 senelik hayatını seçmez. Sadece yemek yer, uyur ve dua eder. Yapılacak en mantıklı hareket bu. Hatta mümkünse uyku ve yemeği de hayatta kalabileceği sınıra kadar indirsin. 

 

Özetle böyle bir hediye hayattaki her şeyi yok edip bütün anlamlı şeyleri önemsiz ve geçersiz kılabilir. Buna bağlı olarak herhangi bir araştırmacının yaptığı her şeyi de mantıksız kılar. 

 

-- Nasıl benden güzel tarikat lideri olur değil mi ? --

 

Alıntı

Ama teknoloji üretmek insan gibi potansiyeli sınırsız bir varlık için amaç olamayacak kadar aşağı bir hedeftir. Bunu da bilin deriz.

 

Bu cümleyi kurmuşsun ya. Yanlış... hiç bir şey, eline bir top alıp pencereden dışarı atmak bile hedef olamaz. Yada burada yazı yazmak. Çünkü zaman kaybı, manasız.... git ibadet et. Bu ödüller karşısında ibadet ve ibadet için hayatta kalma dışında her şey anlamsız. 

 

►► Yani olay tanrıyı bilimle yok saymak değil bilim zaten tanrıyı var sayamaz. Bilim mantık üzerine inşa edilmiş ve tanrının var olması sonucu oluşacak mantık, zaten bilimin olmaması gerektiğini işaret ediyor. Bilim her şeyi cevaplayamadı belkide hiç cevaplayamayacak, hoş zaten tanrıda bilimin cevapları değil varlığı ile çelişiyor. Senin tüm hayatını ibadet etmekle geçirmemenle çelişmesi gibi... 

tarihinde Sütlü Kase tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 17.07.2018 at 17:06, Yeni Üye said:

 

Bilimsel metod çerçevesinde, bilici bir öznenin tanımlanamayacağını, dolayısıyla salt bu çerçevede bilimin de mümkün olmadığını iddia ediyorum. Hoş, bilimin bir kutsal kitabı yok, ve bilimin ne olduğu ve nasıl tanımlandığı tarih ve coğrafyaya göre farklılaşmış ama en azından, herkes, kendiliğinin bilgisinin bilimin dışında ve üstünde olduğunu anlayabilecek kadar insandır herhalde.

 

Biz insan olarak kendimizi, yani varlığımızı biliriz. Varlığımızın bilgisi bizim için en üstün ve en kesin bilgidir. Ancak benliğimizin bilgisi bizim için bilimsel bir bilgi değildir. Bilimin izah etmesine ihtiyaç duyacağımız bir bilgi de değildir. İzah edebileceği bir bilgi de değildir. Bir kere benliğimizde bilen, bilinen ve bilgi birbiriyle beraberdir. 

 

Eğer bilen ya da benlik dediğimiz şey, bilinenin yani maddenin bir ürünü, fonksiyonu ve sonucu ise benliğin kendini bilmesi, kendi dışındakinin bilmesinden neden ve nasıl farklılaşabilir ki? Kendimizi bilmemizdeki kesinlik ve üstünlük maddeyi ve evreni bilmekteki belirsizlik ve zanların çok ötesindedir.

 

Bilinci bir öznenin tanımlayamayacağı vb., bu bağlamda mutlak ve güvenilir bilginin mümkünlüğü falan.. bunlar aslen epistemolojik bir sorgunun elemanları. Bu konu ve onunla ilgili sorgudan yine ve sadece bu konu ile ilgili sonuç, yargı ve çıkarsamalara ulaşabilirsin. Ama sen konuyu bu noktadan (ve aslen gayet güzelce) başlatıp, sonunu ise kel alaka bir yere, çıkarıma bağlıyorsun. "Non-sequitur" kısmı ve bu başlıktaki en büyük mantıksızlığın bu işte. Buradan, senin yazdıklarından, girizgahından bu sonuç, senin sonuçların çıkmaz. Nokta.

 

Ayrıca bilinci bir öznein tanımlayamayacağından hareketle bilimin de mümkün olmayacağı iddiası büyük bir yanılsama. Neden? Velev ki dediğin motamot doğru olsun. Fakat bu durumda karşımıza ampirik gerçekler çıkıyor. Nedir onlar? Bilim kendi metodu çevresinde varsayımlar üretip, bunları test edip sınayarak yanlışların elenmesi ile ilerliyor. Yeni bilgiler üretiyor. İnsanlık o bilgilerle örneğin somut fiziksel teknoloji üretiyor. Test ve deneyler yapıyor. Ve ampirik yöntemle görüyoruz ki bunlar çalışıyor, kendi iç tutarlılığını sağlıyor. Karşılığı -atıyorum- cep telefonuna kadar türlü kullanımlar şeklinde hayat buluyor. Yani bilim, bilinç ve özne ilişkisinden bağımsız olarak var olduğumuz varlık alanı, fiziksel referans ve kaideler çerçevesinde, algımıza konu olan (isterse yanılsama olsun) varlık alanı içerisinde kendi iç tutarlılığını sağlayan sonuçlar veriyor. Ve senin iddian tam da bu noktada çöp oluyor. Burada bilginin kesinliği, mutkalığı vb değil, tutarlılığı ve geçerliliği ön plana çıkıyor. Böylesine algıya dayalı, algılayan ve edilgen bir varlık olduğumuz durumda bundan ötesi mümkün değil zaten. Zirve noktası bu. Ve biz o zirvedeyiz işte. Bize lazım olan, beklediğimiz de "bu". Onlar olmazsa eğer daha en başta düşünmeye giden yol kapanır. O yollardan birinin sonundaki tanrı da. Diyeceksin ben teknoloji dedim vb(bilim yok derken aynı anda onu nasıl dedin o da ayrı bir muamma)..Değişen bir şey yok. Senin söyleminden hareketle bilimin ya mümkün, ya na-mümkün olması gerekli. Gri bir bölge yok. Varsa tanımı yap, sınırları çiz; neye göre çizdiğini de çiz, sonra beriki ve sonraki için de çiz.... .Ve iş teknoloji vb. ile de bitmiyor. Bugün RNA ile hafıza transferinden, hafıza silmek, yerine yenisini koymak, hatta bir anlamda beyin proglamlama vb. türlü uygulama önsel olarak hayata geçirildi bile. Düşünme, karar alma ve eylem arasındaki süre ölçüldü bile. Özgür iradenin olmadığı, varsa dahi en iyi ihtimalle kısıtlı olduğu gösterildi bile.

 

Bunlar nasıl mümkün oluyor peki? Bilen, bilinen ve bilginin birbiriyle beraber olduğu "özne", bunu nasıl başarabiliyor? Yavaş yavaş, başlangıç aşamasında da olsa, benliğiyle, onu "0" yapan, insanı insan yapan "her şeyle" nasıl olup da bir oyuncak gibi oynamaya başlayıp da, onu manipule edebiliyor?  Neredeyse telepatik süreçlere geçildi. Düşünmenin dinamiği neredeyse naklen izleniyor.

 

"Nasıl" a ben cevap vereyim: Çünkü bütün bunlar eninde sonunda ve külliyen maddi etkileşimlerin sonucu. Metafizik hiçbir şey yok. Görünmeyen şey şaçmalığına falan hiç gerek yok. Yok benliği, bilinci bildim bilemedim e de gerek yok. Çünkü hafızan, kişiliğin, benliğin, tecrübelerin, bilincin, empatin ve hatta maneviyat hissin...SENİ SEN YAPAN HER ŞEY, hepsi kabaca beynindeki nöronların kompozisyonu, karşılıklı etkileşimi; BİLİNCİN DE NÖRONLARIN ELEKTİRK SİNYALLERİNİN BEYİN KABUĞUNDA NÖRONLARA GERİ YANSIMASINDAN İBARET. Beynin, içerisindeki bilmem kaç yüz milyonluk desen tanıma birimleri aracılığı ile, "çağrışımlı" olarak işliyor. arkasında da basit bir matematik kuralı var. Beynin temel yazılım kodu ve algoritması hemen hemen belli. Herşey RNA molekülleri aracılığıyla, beyindeki proteinlerden müteşekkil moleküler üniteler aracılığıyla inşa ve de ifa ediliyor. Fiziksel ve kantitatif olduğu için müdahale ve manipüle edilebiliyor. Sen busun işte. Bunlardan müteşekkil, bunlardan ibaret, bunların bir çatı kavram olarak ürettiği bir çatı kavramsın. Sen, senin bilincin. Benliğin. Kendini bilişin. Her şey fiziksel süreçlerden ibaret olduğu üzere şu "farklılaşma" diye takıldığın mefhumun önünde de bir engel yok. Bu zoruna gitmemeli. Gidiyorsa yapacak bir şey yok. Zorumuza gidiyor diye akıl ve mantığın dışındaki görünmeyen şey saçmalıklarına, tanrı safsatalarına sığınacak kadar çıldırmadık daha.

 

Ha bir de bak gördüğün üzere, elin adamının beynin sistematiğini neredeyse bir abaküs gibi dökmesine aman da bilinci açıklayamıyorum falan gibi karın ağrıları hiç engel teşkil etmemiş nedense. Oturmuş ölçmüş, biçmiş. Neden? Çünkü ölçülebilir, çünkü biçilebilir. Hayır ortada bir "ben" bile yoksa eğer, o zaman sen nerenle kalkıp da tanrıyı manrıyı tahayyül ediyorsun bu da diğer mesele. İkinci nokta.

 

 

Quote

..madde denilen daha ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu bile bilmediğimiz bir şey, zamanla hayatı, iradeyi, estetiği, bilme süreçlerini, yani her şeyiyle özneyi var etmiş, özne de hem kendini hem maddeyi bilmiş. Ama kendini bilmesiyle maddeyi bilmesi mahiyet olarak birbirinden farklı olmuş vb. masallara inanmak için yeterince çıldırmadım.

 

Konuya yukarıdakilerden girerken, yani ateizm ve aslen seküler bakış açısını sorgular ve eleştirirken dibine kadar çalışan şüpheciliğin ve ona destek veren analitik düşünme şeklin, iş köprünün bu tarafına, senin mahalleye, yani din ve allaha gelince şıp diye ortadan kalkıveriyor?!!  Bilim, akıl vb. hakkında her bir şeyden kıllanan bünyen, iş tanrı denen göreceli olarak dahi ölçülmesi ve algılanması mümkünsüz, akıl ve mantık dışı bir şeye gelince adeta yumoş kıvamına geliveriyor. Süngü düşüyor, yelkenler suya iniyor. İşte bu senin hakkındaki en büyük eleştirim. Samimiyetsizsin. En başta da kendine. Konu diğer taraf olunca tüm ağırlığın bardağın boş tarafına yöneliyor, diğer yakaya gelince aslen tamamen boş olan bardağı ise görmezden geliyorsun. Bu ne yaman bir çelişkidir? Bu nasıl bir tutarsızlıktır? Bu nasıl bir çifte standarttır? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur?

 

Sen kalk, en kötü ihtimalle efsanelere kıyasla kapı gibi olan bilimi eleştir. Sonra kalkıp karşısına dalga geçer gibi külliyen masal olanı koy. Sen yeterince değil, aslen haddinden fazla çıldırmışsın ama farkında değilsin. Çünkü kafayı kuma gömmüşsün.

 

Quote

Bu konuya cevap yazarken kafamdaki tek iddia şuydu, görüneni izah etmeye görünen yetmez. Görünenin ötesine başvurmadan görüneni açıklayamayız. O yüzden bazıları bilim adına milyarlarca yıldan, görünmeyen boyutlardan, karanlık maddeden, karanlık enerjiden,  sıfırdan kendi kendine oluşmuş bir evrenden, evrimden falan bahsediyor, büyüklere masallar tadında şeyler anlatıyor. Ne şahit olduğumuz, ne test edebileceğimiz, ne tekrarlayabileceğimiz masallar. Dini bıraksak dahi zihnimizde oluşturduğumuz gerçeğe evreni uydurmak için bir sürü teoriye, varsayıma, hokkabazlığa başvurmak zorunda kalıyoruz. Burada sizin yanlışınız ya da çelişkiniz aynen bir teist gibi önce inanıp, sonra gerekçelerinizi ya da izahınızı geliştirdiğinizi fark etmiyor oluşunuz. Ya da mugalatayla bunu gizlemeye çalışmanız.

 

 

Görüneni izah etmeye görünen yetmiyor ise o zaman kalkar epistemolojik olarak mutlak ve kesin bilgi mümkünsüzdür der , agnostik olur çıkarsın. Niyetin bağcıyı dövmek değil de üzüm yemek ise eğer. Yok eğer bu samimiyetsiz ve bir adım sonra kendi amaçlarına alet etmek için başlattığın bir sorguysa, işte böyle oksimoron bir saçmalığın içine düşüverirsin.  Arkadaş sen daha görüneni görünenle açıklayamıyorsan eğer, bu kadar acizsen (ki olabilir) eğer, görünmeyenle nasıl açıklayacaksın? Bu şu soruyu denklemle çözemiyorum, o zaman hiç bilmediğim integrali falan kullanayım demeye benziyor. Hatta bundan daha da kötü. Hiçbirşeyi kullanmadan görünmeyen bir yöntemle çözmek mantıklıdır falan demeye getiriyorsun ki, bunu ancak bir deli söyler herhalde..

 

Büyüklere masallar diye kendince küçümsediğin şeylerden geçmişte izafiyet teorileri, kuantum fiziği falan çıktı. Ve bunların bir kısmı çatır çatır kanıtlandı. Teknolojiler üretildi. Bilim adamları senin gibi masal olarak görseydi bunları eğer en başta, işte aynı şimdiki müslüman toplumlar gibi aynı çayırda öküz gibi otlamaya devam ediyor olurduk. Böylesine haddini bilmez bir küçümseme olabilir mi? Sen aslında bilimi ve o masal dediklerini değil kendini küçük düşürüyorsun..Ve işte o yüzden olan biteni hala daha kavrayamıyorsun. İşte o teorileri, hipotezleri masal olarak görmenin neticesi "sen"sin. Sen ve senin gibiler. Ama it ürüyecek, kervan yürümeye devam edecek. (Burada ve bu mesajın hiçbir yerindeki tümceler hakaret amaçlı kullanılmamıştır)

 

On 18.07.2018 at 11:27, Yeni Üye said:

Çözüm Kur'anla uğraşmayı bırakman. Kur'an sana gökten uzatılmış bir el. Sana seni tanıtan bir ayna. Öğrenmek ve hatırlamak istersen öğretir ve hatırlatır. İstemezsen kendi karanlığından bir çıkış bulamayacağından emin olabilirsin.

 

Ben peygamberi baş gözüyle görmedim ama kendi kendime samimi olarak şunu söyledim. Ben Peygamberi görmedim, Onu görenleri de görmedim. Onun gerçekten iyi birisi olduğunu nasıl bileceğim. Kitaplara bakmak yeterli değil, çünkü herkes hakkında bir sürü kitap olabilir. Allah'ım bana bu konuda bir yol göster diye dua ettim. O gece perde gerisinden bir silüet olarak peygamberin ruhaniyeti rüyama girdi. Bütün soru işaretleri de çöpe gitti.

 

Ben sizin Peygamberi de Allahı da görmek istemenize itiraz etmiyorum. Ama bu konuda hassas bir ayırım var. Musa(a.s.) "Ey rabbim bana kendini göster de sana bakayım" dediğinde Allah dağa tecelli etti ve Musa bu tecelliyle bayıldı. İsrail oğulları "Ey Musa bize Allah ı göster, yoksa sana inanmayız" dediğinde ise tepelerine yıldırım düştü. Aynı şeyi istedikleri halde biri edeple biri edepsiz bir şekilde istediği için sonuç yüzde yüz farklı oldu. Siz de hakiki bir rehber ve terbiye eşliğinde edeple isterseniz istediğinizi görürsünüz. Görmeseniz bile bir işaret ya da tecelli görürsünüz. Bu, bilinmeyen bir şey değil. Dünya üzerinde binlerce insan samimi sorularına ve arayışlarına cevap buluyor, irşat oluyor. 

 

Kendini taşlarla aynı varlık seviyesinde ve aynı şeylerin farklı bir ürünü olarak görmek istiyorsan ya da maymunluktan bu tarafa geçmek istemiyorsan orada kalırsın. Ama Kuranın ve peygamberin sana öğrettiği şerefini kabul edersen her geçen gün daha da yükselir ve sonunda gökyüzündeki makamına erişirsin. 

 

Kendi hakikatini aynada gördüğünden ibaret sanma. Sen yerdesin ama senin hakikatin ve sırrın göklere ait. Allah'tan geldin. Tekrar Ona döneceksin. Öyle olduğun için gözünü diğer hayvanlar gibi yere değil gök yüzüne dikiyorsun. Arıyorsun, maddi varlığının sınırlarından kurtulup ötelere ulaşmak, sonsuzluğa kanatlanmak istiyorsun. Çünkü ezelde öyleydin ve ruhun bu tadı hatırlıyor. Bunu kabul eder ve inanırsan, bunu yaşar ve görürsün. Reddedersen de kabul ettiğin şeyi yaşar ve görürsün.   

 

 

Gökten uzatılmış eli de görmedin. Ama görünene dahi kulp bulan sen, görünmeyen hakkında böyle atıp tutarak kesin yargılarda bulunmakta hiçbir beis görmüyor. Pes! Tutarsızlığın böylesi. Kendini taşlarla senin zannettiğin şekilde ölçekleyen yok. Bu sadece senin algı ve kavramadaki yetersizliğin. Malumun ilanı zoruna gidiyor işte hepsi bu. Neden? Çünkü sen gözünü o gökyüzündeki sözde makama dikmiş, o onulmaz kibir ve sonsuz yaşam doyumsuzluğunun içinde boğulup gitmişsin de ondan. Yalın bir insan olamıyorsun. Bu halinle olman da mümkün değil. Ağzındaki baklayı çıkarmısşın işte. Bütün karın ağrısı bundan ibaret. Gökyüzündeki makam.

 

Bak iş bilime gelince şüphecilkten çıldıran bünyen, sıra o sonsuz sırrına gelince nasıl da herşeyi unutup bülbül gibi şakımaya başlayıveriyor..Ordan geldin..Şuraya dönecen..Şu kendinden eminliğe bak hele..Gören de biri bunların hepsini biri açıp da sana gösterdi sanır..Ah ölümsüzlük rüyana bir ulaşabilsen, ağzından salyalar akıyor resmen..60-70 yıllık ömür kime yeter!!! daha koy, daha da koy; koy koy koy koy..(Tanju Okan)

 

On 18.07.2018 at 14:47, Yeni Üye said:

 

Herkes yaşaması gerekeni yaşar, görmesi gerekeni görür. Önemli olan işin sonudur. Bir sene, bir kaç sene, birkaç on sene... Bunlar bazen insanı yaşaması gereken sona hazırlar, erişmesi gereken noktaya doğru yol almasına hizmet eder. Son nefes verilmeden insanın neye ulaştığına ya da ulaşamadığına dair konuşmak için erkendir. 

 

Hesaba kat(a)mamış olduğun şey, sana verilen örneklerin yaşanmış bitmiş olanları da içeriyor olduğu. Şimdi bir daha düşün ve yaz bakalım cevabını.

 

On 18.07.2018 at 15:36, Yeni Üye said:

 

Sokaktan çevirdikleri adamı Peygamber diye yollamıyorlar zaten. Tanınan, bilinen, temiz, dürüst, yalan söylemesi mümkün olmayan, doğru sözlü bir kişi geliyor ve diyor ki ben de senin gibi insanım ama bana vahiy ediliyor ki güneş, ay, ataların ruhu falan bir sürü ilah yoktur. İlah tek bir İlahtır. Ben de bunu sana tebliğ ediyorum. Bu iş için senden bir ücret ya da maddi menfaat beklemiyorum. Kabul edersen kendin için iyi olur. Etmezsen, taşlara, güneşe, aya, atalarına tapmaya devam edersen de kendine yazık edersin. 

 

Bir kere mesajın kendisi mesajın doğruluğunun delili. İkincisi de mesajı getiren kişinin karakteri mesajın doğruluğunun delili. Bizim için üçüncü bir delil daha var. Tarih ve kader. Allah dinini göndermiş ve Beytullah ve çevresi başta olmak üzere yeryüzünde şirkin kökünü kazımış. Artık şirk bir kere daha belini doğrultamamış. Diğer yandan kendisine önceden kitap verilmiş topluluklara da inancın duru ve doğru halini göstermiş. Kendilerine çeki düzen vermesini ve muhasebe etmesini ve geliştirmesini sağlamış.

 

Fanatik papazların teranelerini bir kenara koyup biraz gerçek tarih okursak bugünkü dünyaya ait bütün faziletlerin miladının Muhammed peygamberin risaleti, kurduğu toplumsal düzen ve İslam medeniyeti olduğunu anlayabiliriz. Batıda şimdi söylemiyorlar ama aydınlanma döneminde yazılan ilk dünya tarihi kitapları modern dönemi İslamla başlatır. Voltarie , Geothe , Rousseau bunların hepsi eserlerinde bazen dürüst davranıp İslamın ve Muhammed peygamberin bir çok üstünlüğünü taktir etmiş adamlar.  Çünkü İslam medeniyeti bir yandan kendinden önceki kadim medeniyetlerin mirasını en güzel bir şekilde devralarak geliştirip zenginleştirmiş. Diğer yandan batının dogmatizmden akılcılığa geçişinin ve maddi yükselişinin öncüsü olmuş. Batı daha sonra olayı abartmış orası başka tabi.

 

Neyse, biz batının teyidine muhtaç değiliz. İslamın güneş gibi parlak bir inanç ve hukuk sitemi olduğu körler hariç herkesin görebileceği bir şey. Bak belki duymamışsındır ama Ruslar bile müslüman olacakmış ama direkten dönmüş, çünkü içkiden vaz geçememişler. Ama olacaklar inşallah. Rus ta, Alman da, Britanya da, Japon da... Belki o zaman sen de müslüman olursun.

 

Bu kısmı ibret olsun diye aldım. Baştan aşağı akıl mantık düşmanlığı, ötesi değil. Tek birinin arkasında duramazsın biraz üzerine gidilse. 

 

12 hours ago, Yeni Üye said:

 

Benim sana pek bir itirazım olmadığı için cevap yazmamıştım. Senin bilimin rolü ve fonksiyonuyla ilgili çözümlemelerine itiraz etmiyorum. Açıklayabildikleri açısından bazı maddi değişimlerin nasıl gerçekleştiğini açıklamakta, teknik üretip hayatı kolaylaştırmakta faydalı bir şey doğal bilimi insan ve evren gerçekliğinin ve varlığının bütünü, anlamını, hikmetini yok saymak için kullanırsanız itirazımız ona olur. Biz taşın nasıl ve neden yere düştüğünü biliyoruz, o zaman evrenin sırrını çözdük, Tanrıya da gerek yok, havalarına girerseniz, bir kaç yüz yıl sonra gün gelir aslında taşın nasıl ve neden yere düştüğünü gerçek manada bilmiyoruz, kendi kafamızdan bazı açıklamalar yapıyoruz ama emin de değiliz, açıkçası bu kuvveti tam açıklayamıyoruz demek zorunda kalırsınız.  

 

"Evreni de çözmüş falan değilsiniz. Ben seni gördüğümde seni çözmüş mü oluyorum. Işık geliyor diye milyarlarca yıllık mesafeler hakkında spekülasyon yapmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Siz daha atomu bile çözmüş ve açıklayabilmiş değilsiniz. Nerede kaldı evreni varlıkta tutan, yöneten ve idare eden bilgiye ve hikmete erişmek" deriz.

 

Siz biz bilimi kullanarak teknoloji üretebiliriz derseniz, biz size eyvallah, mübarek olsun, hayırlı olsun deriz. Ama teknoloji üretmek insan gibi potansiyeli sınırsız bir varlık için amaç olamayacak kadar aşağı bir hedeftir. Bunu da bilin deriz.

 

Siz bilim var, her şeyi de açıklıyoruz.Tanrıya da gerek yok derseniz, biz de size hadi oradan yalancılar deriz. 

 

Tanrı ve dinin; bilim, akıl, mantık ve felsefeden yüzyıllardır yeyip durduğu tokatları saymazsak dediklerin doğru olabilir bak. Bilimin sahasına girmeye devam ederseniz eğer burnunuz daha çok sürtecek. Senin dediğine göre daha atomu dahi çözememiş olan insanlığı o vakit hiçbir güç, hiçbir rasyonel sebeple sorumlu tutamaz. Adam kıçını yırtıyor atomu anlamak için; sen senin gibiler ise çoktan evrenin en büyük sırrına eriştiği iddiasindasınız oturduğunuz yerden. Aradaki ciddiyet farkı ve komediyi görebiliyor musun?

 

11 hours ago, Yeni Üye said:

 

Siz de kendinizi çok ciddiye almayın. Her hangi bir anda dünya nüfusunun yüzde iki buçuğu kadarsınız. İnsanlığın zekatısınız. İnanmak için sıranızı bekliyorsunuz. Çatlak olmayanlarınız tabi. Forumun yarısı psikolojik sorunlu ve çatlak olduğu için, onlar mükellef değil zaten. Siz kendinizi ateist olarak tanımladığınız için her şeye o pencereden bakıyorsunuz ama ateizm bir arızadır. Yani geçici bir durumdur. Şirk insanlığın çocukluğu ise, ateizm de ergenliğidir. İnsan olgunlaştıkça, kemale erdikçe ergenlik te kendiliğinden geçer. Tripler sona erer. 

 

Mesajın kendisinin doğruluğuna delil olmasından kastım şuydu, birisi sana arkadaşım İsa Tanrı olamaz dediğinde bu sana inanması çok zor bir şey mi geliyor. Ya da varlığı var etmiş ve varlıkta tutan, idare eden bir sürü müstakil güç ve ilah yok, her şeyi varlıkta tutan, idare eden tek bir güç, tek bir plan, tek bir rab var dediğinde bu sana anlaşılması ve inanması zor bir şey mi geliyor. Birlik insan için fıtri ve tabi inançtır. Hiç kimse bu davete muhatap olduğunda "Sen neyden bahsediyorsun kardeşim, tek bir ilah olamaz, bir sürü olması lazım" demez. Tabi önceden demezdi ama şimdi "Yok kardeşim dört temel kuvvet var. Bir sürü fizik kuralı var, madde var, zaman var, mekan var, her şeyi işte bu bir sürü şey var ediyor ve idare ediyor" diyebiliyorlar. "Onları ne var etmiş acaba sorusunu sormaya da lüzum yok. Çünkü biz bilim yapıyoruz. Bilim çok kutsaldır. Onu aşan sorular sorulamaz." 

 

Birşeyler yazmış da onları kanıtlamışcasına iyice küstahlaşmaya başlamışsın. O zaman cevabı da o tonda olacak: Üstte yazdıklarının tamamı safsata ve sanrılardan ibaret. Ve sen şimdiye kadar bir şeyi açıklamak bir yana; konu hakkındaki bilgi ve algı yetersizliğinden başka bir şey koyabilmiş değilsin ortaya. Daha önce de dediğim gibi; düşünce dizgen tarkovski filmi gibi başlayıp, maskeli beşler tadında bitiyor. Mesajın kendisinin doğruluğu ile ilgili açıklaman ise, kusura bakma ama, komik bir oksimoron. 

 

10 hours ago, Yeni Üye said:

Neyse hepinizle uğraşamam. Sadece bir soru sormak istiyorum ama samimiyetle cevaplayın.

Şunu merak ediyorum. "Ya ateist olmak bana yaradı. işlerim düzeldi, okulda daha başarılı oldum, kızlar arasında daha popüler oldum, insanlar arasında itibarım çok arttı" vb. şeyler yaşayanınız var mı?

 

Yani sonuçta insanın ihtiyaçları derler ya hani fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, ait olma, sevme, sosyal kabul, saygı görme, kendini gerçekleştirme falan. Yani bu insani ihtiyaçlarımı karşılamada sınıf atladım diyen kaç taneniz var. Hani sadece dünya var, sonrası yok desek bile, ateist olmak dünyama çok faydalı oldu diyen kaç taneniz var.

 

Çünkü burada kızlar bana bakmıyor, hayattan nefret ediyorum, şehrimden bunalıyorum, iş bulamıyorum falan diye yazanları görünce üzülüyorum. Madem bari dünyaları düzgün olsa, yeseler içseler, gezseler, tozsalar, kızlarla, oğlanlarla takılsalar, evlenseler, çoluk çocuğa karışsalar, mutlu olsalar diye düşünüyorum açıkçası.

 

Bu kısmı insan onuruna en aykırı, en hakaret edercesine yazılmış ayıp kısmı. Kendine biraz saygısı olan biri yukarıdaki çıkarcı sorguyu yapmaz. Ama yine ağzındaki baklayla beraber, foyanı da meydana çıkarmışsın işte. Çıkarcılık. Sen çıkarcısın, biz değiliz. O yüzden bizleri anlayamaman normaldir. 

..............

 

*** Bir yerden sonra kısa kısa yazdım, üstünkörü de oldu idare et. Ama o kadar çok şey sallamışsın ki, bir noktadan sonra yıldım. Her birini oturup bir kaç ay izah etmek gerekiyor sana aslen. Yaz yaz bitmez. Seni akıllı saydık (ki hala öyle olduğunu düşünüyorum) Ama bu din ve tanrı denen virüs devreye girdiği noktadan itibaren bir çuval inciri berbat ediyor işte. Kanımca sen son zamanlardaki en güzel örneksin bu konuda. Yazdıklarının bir başına, bir de sonuna bak..

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
13 hours ago, Yeni Üye said:

 

Bir kızılderili anlatıyor: Biz aslında Müslümanız

 

 

Bu din seni o kadar aptallaştırmış, ikiyüzlü, yalancı ve dansöz yapmış ki, soruyu bile anlamıyorsun, anlamadığın gibi hiç utanıp arlanmadan bir de yalan söylüyorsun. 

 

Aklı başında, düzgün, onurlu, vicdan sahibi bir insan ana babasından, çevresinden müslümanlığı miras almadıysa asla müslüman olmaz, oluyorsa o insanda bir şeyler eksik demektir, ya zekası eksiktir, ya insanlık onuru, ya vicdanı. Ya da karakter zaafı vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
13 saat önce, teflon yazdı:

Bu kısmı insan onuruna en aykırı, en hakaret edercesine yazılmış ayıp kısmı. Kendine biraz saygısı olan biri yukarıdaki çıkarcı sorguyu yapmaz. Ama yine ağzındaki baklayla beraber, foyanı da meydana çıkarmışsın işte. Çıkarcılık. Sen çıkarcısın, biz değiliz. O yüzden bizleri anlayamaman normaldir. 

 

 

Uzun uzun yazamayacağım kusura bakma. Tartışmayı pek sevmem.

 

Bilim, şüpheciliği yöntem olarak kullandığı için ben de bilimin yöntemini kendisine uyguladım. Ne var bunda yanlış olan. Tekrar söylüyorum, bilim, kendi yöntemiyle, bilme ilişkisinde bileni ve bilineni var sayar ve kabul ederse ve bilinenler arası etkileşim ve ilişkileri açıklamayı bir hedef olarak önüne koyarsa o bilim, teknik üretir. Bileni ve bilinenin varlığını açıklamaya girişirse o bilim teorikleşir ve fantezi üretir. Ortada bir hata varsa bilimin iddialarına bilimin kendisine uygulamak değil, dini ve tanrıyı tartışırken bilimin yöntemine indirgemeye çalışmak, indirgeyemeyince metafiziği anlamsız olarak kategorilendirmek. Ya da bilimin de kendi yöntemi çerçevesinde açıklayamayacağı, varlığını verili olarak kabul ettiği şeyler olduğu iddiasına anlamsız bir şekilde itiraz etmek.

 

Sen de @Sütlü Kase de bilim- din ilişkisini batının tarihsel tecrübesi çerçevesinde üretilmiş hikayelerden birisi çerçevesinde anlıyorsunuz. Batıda bile bu hikaye gün geçtikçe zayıflıyor ama siz terketmiyorsunuz. Zaten İslam dünyası ve medeniyeti söz konusun olduğunda hiç bir geçerliliği olmayan bir hikaye bu. İslam dünyasında hiç kimse şeylere ait bilgileri anlamayı ve açıklamayı Tanrının varlığına bir darbe olarak görmez. Bu karşıtlığı kabul etmez. 

 

Madde diyorsun, kimya diyorsun, etkileşim diyorsun, her şey emrine amade. Canı çıkmış bir adamı canlandır işte. Madde bir yere gitmiyor sonuçta. Maddeyi de anladıysan, etkileşimleri de anladıysan o maddeleri topla da bir insan da sen yap. Elektrik te var. Nöron da var. Madde yok demiyoruz ama o maddeye giydirilmiş bir sır var. O sır da maddeden değil, gökten geliyor.

 

Bu arada soruma verdiğiniz cevaplar çok garibime gitti. @democrossian @Ebu Kafir için de geçerli bu.  Basit bir soru sordum. İnsanı bilim açıkladı ya. Bu açıklamaya göre hayatı meydana getiren ve devam ettiren en yüksek hedefler ne? Sağlıklı bir birey olmak, türünü devam ettirmek, dünyevi ihtiyaçlarını karşılamak falan. Hani çıkarcılık demişsiniz de zaten insan hayatı da bilim de bunun için yok mu? Ben de size sizin yönteminizi uyguluyorum ve onu soruyorum işte ateist olmakla hangi fayda ve çıkarı elde ettiniz. Daha iyi bir iş mi? daha sağlıklı bir beden mi? Toplumda daha makbul olmak mı? Daha sağlıklı çoğalmak mı? Daha yüksek bir gelir mi?...

 

Siz ise bana dindar sanat yapmaz, bilim yapmaz diyorsunuz, ya da ateist halimle müslüman halime bakınca utanıyorum falan yazmışsınız. Ben size dindarın ne yapacağını ya da yapamayacağını sormadım. Bugünkü duygularla o gününüzü değerlendirin şeklinde subjektif şeyler de sormadım. Ateist olduktan sonra önceki halinize göre elde ettiğiniz somut ve maddi başarılar aradığım. 

 

Siz söylemeye çekiniyorsunuz ama ben tepkilerinizden şunu anladım. Elinize koskoca bir hiç geçmiş. Bunun böyle olması normaldir. Size sizin açınızdan üzücü bir sır vereyim, bu dünyadaki mutluluk ta Tanrı dan geliyor maalesef. Tanrı da benim zikrimden ve benden yüz çevireni zor bir maişet, geçimsizlik, huzursuz bir kişisel ve aile hayatı bekliyor diyor. Yani öte tarafı mamur etmeden burayı da mamur edemeyeceksiniz.

 

Karnınızı doyurduğunuz yiyeceklerden gerçek bir lezzet almak mı istiyorsunuz? Cinselliği ve eşinizin güzelliğini doruklarda hissetmek ve yaşamak mı istiyorsunuz? Aldığınız her nefeste içinize kıpır kıpır bir mutluluğun dolmasını mı istiyorsunuz? Bütün nimetleri doya doya, hissede hissede yaşamak mı istiyorsunuz? Öğrendiklerinizden gerçek bir mutluluk duymak mı istiyorsunuz? O zaman inadı bırakın ve Tanrıya inanın. Onun dediklerine de kulak verin. Değilse gün geçtikçe gerçek lezzetler, gerçek mutluluk, gerçek huzur size haram olacak.

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 19.07.2018 at 09:36, Yeni Üye yazdı:

 

Benim inancıma göre İnsan dünyada kalp tatmini ve huzurunu bulmuşsa, diğer canlılarla ve insanlarla da barış içerisindeyse diğer tarafta da bu devam eder. Ama işte bu içeride ve dışarıda barışa ulaşmak, kavgayı bitirmek, sükuna ermek inananlar için bile kolay bir şey değildir. Evliyaların, azizlerin, kamillerin yoludur. O yola girmeden çok zordur.

 

Dünyada "Cehennem varsa, işte bu dünyadır, ben burada cehennemi yaşıyorum, keşke var olmasaydım, keşke insan olmasaydım" diyorsa. Kendiyle ve her şeyle kavga halindeyse, orada da işi Allah'a kalmış. 

 

Benim buradaki yaklaşımım şudur; bir domuzu çamurdan ve pislikten çıkarıp temiz, nezih ve seçkin bir mekana koymak o domuza iyilik yapmak değildir. Önce o domuzun temizlik, nezihlik ve estetiğin ne olduğunu bilebilecek bir seviyede ve terbiyeye ulaşması lazım. Bunun için sopa yemesi gerekse bile. Vahşi ve yabani bir ağacı budayıp, kesip biçmeden, aşılamadan sultanın bahçesine koyamazsın. Ya da odunu kereste yapmadan ondan saraya mobilya çıkaramazsın. 

 

Dünyada, kabirde, mahşerde ve sonrasında yaşanacak sıkıntılar ve çileler, iyi kötü karşıtlığı, ilhamlar, vesveseler vb. şeyler insanın vahşi tabiatını terbiye edip onu İlahi huzura ve ebediyete hazırlamak içindir. Savaş, helak, hatta cehennemin kendisi bile bir terbiye aracıdır. Ama dünyada terbiye olması, sonradan terbiye olmaktan çok daha zahmetsiz ve kolaydır. 

 

Cümlenin daha başında demişim ki, "Piyasadaki hiçbir tanrıya biat etmeyen.." sonra diğerlerini eklemişim. Bu noktayı görmediğinizi farz ediyorum.

Sorumu, bu noktayı göz önünde bulundurarak yanıtlayın lütfen.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Karnınızı doyurduğunuz yiyeceklerden gerçek bir lezzet almak mı istiyorsunuz? Cinselliği ve eşinizin güzelliğini doruklarda hissetmek ve yaşamak mı istiyorsunuz? Aldığınız her nefeste içinize kıpır kıpır bir mutluluğun dolmasını mı istiyorsunuz? Bütün nimetleri doya doya, hissede hissede yaşamak mı istiyorsunuz? Öğrendiklerinizden gerçek bir mutluluk duymak mı istiyorsunuz? O zaman inadı bırakın ve Tanrıya inanın. Onun dediklerine de kulak verin. Değilse gün geçtikçe gerçek lezzetler, gerçek mutluluk, gerçek huzur size haram olacak.

 

Bunların olması için, herhangi bir tanrıya veya sizin açıdan bakacak olursak, şu mălum Arap tanrısına inanmak (kölelik yapmak, tapmak desek daha yerinde olur) neden gerekli olsun ?

Tanrısız mutlu mesut yaşamak, sizin hayallerinizin ötesinde olabilir ama ben şahsen bunun somut bir kanıtıyım.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Karnınızı doyurduğunuz yiyeceklerden gerçek bir lezzet almak mı istiyorsunuz? Cinselliği ve eşinizin güzelliğini doruklarda hissetmek ve yaşamak mı istiyorsunuz? Aldığınız her nefeste içinize kıpır kıpır bir mutluluğun dolmasını mı istiyorsunuz? Bütün nimetleri doya doya, hissede hissede yaşamak mı istiyorsunuz? Öğrendiklerinizden gerçek bir mutluluk duymak mı istiyorsunuz? O zaman inadı bırakın ve Tanrıya inanın. Onun dediklerine de kulak verin. Değilse gün geçtikçe gerçek lezzetler, gerçek mutluluk, gerçek huzur size haram olacak.

 

İnançlı biri bunları yapamaz, yapmamalı mantıklı değil. Sebebi yazdım. Ben inançlı olsaydım 100 senelik hayatımın her 24 saatlik diliminin 16 saati ibadet eder 6 saati uyur 2 saati de kalan şeyler için kullanırdım (yemek vs. yalnızca hatta kalmak için gerekli olanlar)  

 

 

Bak ne demişim.. 

 

Alıntı

ayrıca vaat ettiği ölümden sonraki yaşam fani olarak adlandırılan şuan ki gerçekliğimize anlamsızlık katar. (evet anlam değil anlamsızlık katıyor) Çünkü vaat edilen yere bakıldığı zaman şuan içinde bulunduğumuz yaratılmış olan yerin diğer bir değişle sınavın, vaat edilen yere oranla kelimenin tam anlamıyla değersiz kalıyor. 

 

Yani benim gidip senin niye var olduğunu, atomun niye var olduğunu, topun deliğe nasıl girdiğini araştırmam mantıksızdır. Yapmam gereken tek şey tanrıya dua ve itaat etmektir. Çünkü elde edeceğim şey idrak sınırlarımın ötesinde. İdrak edebildiğim yere kadar incelersek, en basitinden maksimum 100 senelik bir hayata karşılık sonsuzluk vaat ediliyor. Bak bu kısım önemli, bunlar küçük sayılar değil. Ben matematik ve fizikle yakından ilgili biriyimdir ve sonsuzluk çok büyük bir değerdir neyle kıyasladığının önemi bile yok. Hayal edebildiğin en büyük sayı yanında gülünç kaçar. Şimdi hiç bir insan evladı böyle bir vaat dururken gidipte 100 senelik hayatını seçmez. Sadece yemek yer, uyur ve dua eder. Yapılacak en mantıklı hareket bu. Hatta mümkünse uyku ve yemeği de hayatta kalabileceği sınıra kadar indirsin. 

 

İşte, şimdi bırak cinsellik ayaklarını ölünce istediğin huriyle sonsuzluğa kadar sevişirsin. Yapman gereken yukarıda yazıyor. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...