Jump to content

Determinizm ve öngörü


Recommended Posts

Tamam işte, yaratan var, ben yaratıcıyım. Olmayan şeyleri yaratıyorum. Yaratıcıdan bol bir şey yok. Bizi yıldızlar yarattı örneğin. Yıldızlar nükleer füzyonla bizi yaratmadan önce yoktuk. Hepimiz yıldız tozundan yaratıldık, üzerinde yaşadığımız dünya da buna dahil. Güneşimiz de buna dahil.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 88
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

3 minutes ago, democrossian said:

Tamam işte, yaratan var, ben yaratıcıyım. Olmayan şeyleri yaratıyorum. Yaratıcıdan bol bir şey yok. Bizi yıldızlar yarattı örneğin. Yıldızlar nükleer füzyonla bizi yaratmadan önce yoktuk. Hepimiz yıldız tozundan yaratıldık, üzerinde yaşadığımız dünya da buna dahil. Güneşimiz de buna dahil.

Tamam; benim gelmek istediğim husus ademoğlunun bir gün Tanrı olacağıdır.
Uzak bir gezegen tasavvur et; doğal koşulları olumlu olsun, o koşullara adaptif bir organismayı oraya ekip evrimlerini dikizlersek ve onlar hasbelkader bir zekaya erişse ve teknoloji geliştirse, ve araştırmaya başlasalar kökenlerini; ama bizim de onların Tanrı'sı olduğumuzu onlara ayıktırmadığımızı düşün.

Tabii zekaya erişecekleri gerekli mutasyonları tesadüfün kör talihine bırakmıyor; dışarıdan etkin oluyoruz. Ama bu organizmalar bunları bilmiyor.
Peki biz nereden bileceğiz Tanrımızın bu çeşit bir tür olmadığını.
Avatarım demek istediklerim hakkında ipucu veriyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 minutes ago, democrossian said:

 

Neden olmasın, Sia da benim tanrıçam zaten. :D Çok güzel müzik parçaları yaratıyor. Sia'ya tapıyorum. :)

İlginç bir şekilde youtube'da ''CIA'' diye arattığımızda ilk 3 sonuç Sia'nın parçaları.

Neyse ayrıca sen o şarkıları Sia'nın yaptığını mı sanıyorsun. Sia sadece o şarkıların vocalidir. Söz yazarı ayrı, müziğini yapan ayrıdır. Hollywood gibi müzik endüstrisi de popüler kültür pompalayarak kültür emperyalizmi yapmak ile sorumludur. Bu böyle.
Ama iyi söylüyor, o ayrı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 minutes ago, democrossian said:

Bütün sanatçılar bir ekip halinde çalışır. Yani pagan tanrıları var, tek tanrı yok zaten. :D

Bak bu konuda hemfikiriz.
Bunlar tanrılar ''tanrı-kral'' mahiyetindedir. İnsan suretindedir. Düpedüz ölümlüdür ayrıca. Ama tanrıdırlar da.
Bu tanrı-krallar kendilerini internationalist diye tanımlarlar.

neyse mevzudan saptık. :D

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 minutes ago, democrossian said:

 

Enternasyonal marşı tanrı krallar mı yazmış? Nasıl tanrı kral bunlar, daha önce sosyalistlerin kullanmadığı bir isim bulamamışlar mı? :D

O kadarını bilmiyorum ama enternasyonalizmi globalizm ile eşanlama gelecek şekilde kullandım.
Biliyorsun, dünyamız yeni bir yörüngeye oturuyor ve belli bir istikamette geleceğe yol alıyor.
İnsanların evcil hayvan muamelesi göreceği bir dünyada tanrı-krallar pekala yakıştırıldıkları bu sıfata layık olacaklardır.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
17 saat önce, democrossian yazdı:

 

Neden olmasın, Sia da benim tanrıçam zaten.  Çok güzel müzik parçaları yaratıyor. Sia'ya tapıyorum. 

 

Aslında Sia'dan önce tanrıçam Rihanna idi. Diamonds şarkısını dinlediğim anda ona tapınmaya başladım. Diamonds yani olağanüstü, mükemmel! Ne bileyim, bir ipek sesli Dolores'in okuduğu efsane şarkı Zombie'den beri bu kadar mükemmel bir şey duyduğumu pek de hatırlamıyorum. Aşırı mükemmel, klip de çok harika. 

 

Daha şarkıyı okumaya başlamadan Rihanna'nın heyecanla yutkunması, birazdan müthiş bir şeye imza atacağının işareti gibi. Ve okumaya başlıyor. Su gibi çağlıyor kadın yaaa, olağanüstü yani, mükemmel! Atın yerde yatan atı kaldırması ve birlikte koşmalarıyla Rihanna'nın gözünden süzülen bir damla yaş duyguları ayağa kaldırıyor. 

 

Bitireceğinde veriyor coşkuyu! "Shine bright like a diamond, shine bright like a diamond, shine bright like a diamond…" Giderek çığlığa dönüşen bu nakaratlardan sonra voooooov yeaaaaah!" :D

 

Ya ömrümde bu kadar mükemmel bir şey az gördüm yaaa!

 

Fakat bu şarkıyı Rihanna'ya Sia'nın verdiğini öğrenince hemen Rihanna'nın yanına Sia'yı şirk koşup ikisine tapınmaya başladım.

 

Sia yani olağanüstü. Ben böyle ses duymadım. California Dreaming eski bir şarkıdır ama Sia şarkıya yeniden can verdi, yani böyle California Dreaming okunduğunu tarih yazmadı yaaa, olağanüstü okudu! "Keliforna drimin" deyişi yok mu, bitirim ya, ömürlük yani daha ne diyeyim! Kimse bu şarkıya bu tarz "all the leaves are brown" diyerek başlayamaz! Kimse böyle "and the sky is gray" diyemez yaaa, inanmıyorum başka kimsenin bu tarz söyleyebileceğine!

 

Cheap Thrills sadece mükemmel bir dans müziği değil, bir felsefe kendi başına! Mükemmel yani, tek kelime bu.

 

Chandelier ayrı bir efsane... "I'm gonna swing from the chandelier" derken kadın yani efsane yaratıyor ya, efsane! Müthiş!

 

Gel de bu tanrıçaya tapma şimdi! Ayaklarının bastığı yerleri yalarım ulan yalarım beeeeee! :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Maalesef efsane grup Cranberries'in efsane solisti Dolores O'riordan Ocak ayında 46 yaşında hayatını kaybetmişti. Müthiş Zombie şarkısını okuyuşuyla dünyayı fetheden bu efsaneyi yitirdik. Bir efsane daha ölümsüzleşti. Onun zombie deyişi gibi kimse diyemezdi. O bir yaşayan efsaneydi, şimdi ölümsüz bir efsane...

 

Dolores'in Varşova'da muhteşem bir seyirci önünde ve arkasında muazzam bir orkestra ile okuduğu Zombie şaheseri belleğimizde buruk bir anı olarak kaldı. O Zombie okurken hep biraz hüzünlenir ve duygulanırdım. Sanki çok fazla yaşamayacağını hissederdim. Efsane gibi okurdu, destan gibi okurdu heeeey Dolores hey! 

 

Dolores, seni ne kadar sevdiğimi sana anlatamam. Sen ölümsüz bir efsane olarak hep yaşayacaksın.

tarihinde democrossian tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
21 minutes ago, democrossian said:

Maalesef efsane grup Cranberries'in efsane solisti Dolores O'riordan Ocak ayında 46 yaşında hayatını kaybetmişti. Müthiş Zombie şarkısını okuyuşuyla dünyayı fetheden bu efsaneyi yitirdik. Bir efsane daha ölümsüzleşti. Onun zombie deyişi gibi kimse diyemezdi. O bir yaşayan efsaneydi, şimdi ölümsüz bir efsane...

 

Dolores'in Varşova'da muhteşem bir seyirci önünde ve arkasında muazzam bir orkestra ile okuduğu Zombie şaheseri belleğimizde buruk bir anı olarak kaldı. O Zombie okurken hep biraz hüzünlenir ve duygulanırdım. Sanki çok fazla yaşamayacağını hissederdim. Efsane gibi okurdu, destan gibi okurdu heeeey Dolores hey! 

 

Dolores, seni ne kadar sevdiğimi sana anlatamam. Sen ölümsüz bir efsane olarak hep yaşayacaksın.

Bir şarkıyı senin kadar sevebileceğimi hiç tahmin etmiyorum. Zaman geçiyor, yani yaşlanıyoruz, daha doğrusu yaş alıyoruz ve akıp giden zaman bizde izler bırakıyor; ''karakterimiz değişiyor''.

Belki ben de bir gün herhangi bir ''nesne''yi senin kadar sevip ona bağlanabilirim. Gerçi takıntılı ve hastalıklı aşkımı saymıyorum. Acayip bir dönemden geçtim. Alkol ve esrar hastalığımın en alevli dönemlerinde takıntılı ve hastalıklı bir aşka tutuldum. Neydi o, şimdi tarif edemiyorum, kendim bile ne olduğunu çözebilmiş değilim. Ama acayip tutulmuştum. Hatta kızı sarhoşken babasından istedim de çok pis bir dayaktan kıl payı kurtulmuştum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 dakika önce, Plantman yazdı:

Tanrı bile pi sayısının virgülden sonraki bütün basamaklarını bilemez.

 

Evet pi sayısının tam olarak kaç olduğunu bilen bir tek kişinin bile olmayışı çok acayip. İnsanlar pi sayısında olağanüstü bir gizem olduğunu hep düşünmüşlerdir. Bu bence bilmenin sınırları olduğunun, her şeyi bilmenin olanaksız olduğunun simgesi. Pi deyince duracaksın. Bu, belki de her şeyin simgesi...

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 dakika önce, hemdemo yazdı:

kızı sarhoşken babasından istedim

 

Ne olursa olsun delikanlılıkta demişler... Olur böyle şeyler. Benim dayım da kız yüzünden çok kötü dayak yemişti. :D Öyle dayak yiyecek adam da değildi, çam yarması gibiydi ama kızın çok abisi varmış! :lol: Yetmemiş kuzenleri filan da çullanmışlar. Sonra başka bir kızla evlendi. 

 

Hatta ben de böyle mahallede racon atan bir oğlana saldırmıştım. Oğlan kaçtı ve bayağı üç kilometre filan kovaladım. Mahalleden çıktı, peşini yine bırakmadım. Sonunda nefes nefese kaldık, durmak zorunda kaldı ama nefesim kesildiğinden yanına gidemiyordum. Gitsem dövecek halim kalmamıştı. Birbirimize baktık baktık dövüşemedik yorgunluktan.

 

Sonra bir daha denedi. Bu kez daha öfkeli kaplan gibi saldırdım ve yine yemedi, yine kaçtı. Öfkeden ama karşıma çıkan ağaçları filan yumrukluyorum. Yakalasam hastanelik edecektim. Buna rağmen üçüncü kez deneme cesareti gösterdi. Bu kez kaçırmayayım diye elime bir sopa aldım. Yetişemezsem sopayı fırlatıp yere sermeyi düşündüm. Fakat bu kez de can havliyle öyle hızlı kaçtı ki, onu öldüreceğimi anlamıştı. Bir daha gelmedi. O sopa onu kesinlikle öldürürdü. Beyzbol sopası gibi bir şeydi.

 

Bu da serseri bir aşıktı işte... Olur böyle şeyler... Onu öldürseydim şu an hapisteydim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
28 dakika önce, Plantman yazdı:

Ölçme hassasiyeti arttıkça öngürülerimiz daha isabetli olur anlamına gelsede atom altı dünyada bu mümkün olmuyor.

 

Evet bu çok önemli. Ölçek küçüldükçe bildiğimiz ve alışkın olduğumuz kuralların geçersizleştiğini görmek için aslında kuantuma inmemize bile gerek yok. Bir çelik iğneyi suyun yüzeyine yavaşça bırakırsanız suyun kaldırma kuvveti yasasının geçersiz kaldığını görürsünüz. Kağıttan uçak yaptığınızı düşünelim. Her seferinde yarı büyüklükte kağıt kullanarak uçak yapın. Uçak küçüldükçe uçma yetisi azalacaktır ve bir boyuta indiğinizde o noktada yaptığınız şeyin uçakla bir alakası yoktur. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim ve İktidar adlı kitaba giriş bölümü yazan Augusto Forti, 19. yüzyıl ile 20. yüzyıl bilim anlayışını kıyaslamış. 

 

19. yüzyılda determinizmin mutlak egemenliği altında yaşanan bilim devrimine rağmen, 20 yüzyıla gelindiğinde evrenin kurulu bir saat olduğu fikrine artık kimsenin inanmadığını vurgulamış.

 

Yani açıkça söylemiyor ama, bu deizmin artık miadını doldurduğu anlamına geliyor. 20. yüzyıl ateizmin ortaya çıktığı çağdır artık.

 

Olaya determinizm açısından bakarsak da, evrenin kurulu bir saat olduğu fikri klasik determinizmdir. Bu düşünce akımı, deizmi doğurarak tarihte teizme vurulmuş en büyük darbeyi vurmuştur. Laisizmi yaratmıştır. Teizme karşı bu kadar parlak bir zafer kazanmayı biz ateistler daha rüyamızda bile göremedik. Teizmi süpürdü sildi hayatın dışına attı, palas pandıras kovdu yani klasik determinizm ve deizm.

 

Fakat Celaleddin Rumi'nin dediği gibi dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek gerek. Teizm kovulsa da hayata tekrar sızmayı başardı. Biz de klasik determinizmi modern determinizme çevirerek ateizmi yarattık.

 

Modern determinizmin kapısını açan Laplace'dır. Fakat temelini dahi Fransız matematikçi ve filozof Henry Poincaré atmıştır. Onun yazdığı ve çizdiği notları yaklaşık yüz yıl kimse anlayamadı. Ta ki ABD li Feigenbaum okuyana kadar. Feigenbaum derhal Poincaré'ın dehasını gördü. bu dahi Modern Kaos Teorisi'ni öngörmüş ama bilgisayar henüz icat edilmediği için kanıtlayamamıştı! 

 

Feigenbaum hemen Poincaré'ın çalışmalarını bilgisayar ortamına aktardı. Fakat çalıştığı bilgisayarlar ABD nin süper bilgisayarlarıydı ve stratejik önem taşıyorlardı. Dünyanın en güçlü bilgisayarlarıydı. Tıpkı İskenderiye'ye gitmek için askeri gemiye binen Demokritos'un devletin olanaklarını kullanmakla suçlanması gibi Feigenbaum da devletin süper bilgisayarını hayali bir proje ile meşgul ettiği gerekçesiyle yetkileri elinden alındı.

 

Feigenbaum yılmadı. Çalışmalarını sürdürdü. Nihayet bilgisayarlar hızla gelişti ve Feigenbaum'un devletin bilgisayarlarına mahkumiyeti sona erdi. Modern Kaos Kuramını bilgisayarda kanıtladı. Bu tam bir şok olmuştu. Bütün denemeler Feigenbaum'u doğruluyordu. Devletin süper bilgisayarları da... Ortaya hayranlık uyandırıcı fraktallar, desenler, sarmallar, salyangoz kabuğu, kelebek kanadı, çiçek desenleri dökülüyordu. Bunlar hiç bir planlama ve yönlendirme yapılmadan, kendiliğinden oluşuyordu. 

 

Maddenin özünde muhtemelen kuantum düzeyde barınan bir mekanizma, kaostan düzen, düzenden kaos çıkarıyordu. Bunlar klasik determinizmin tersine tanrısız olan, deist değil ateist olan modern determinizmin doğumunun havai fişekleriydi...

 

Teistler bu kuantal mekanizmanın maddenin özüne tanrı tarafından yerleştirildiğini iddia ederek tanrı iddialarını sürdürecekler. Biz materyalistler ise maddenin özünde bu mekanizmanın zaten olduğunu söyleyeceğiz. Bu tartışma hiç bitmeyecek muhtemelen. Demokritos'tan beri biz ağır atomların toprağı, hafif atomların havayı oluşturduğunu ve asla tanrının sen toprak ol, sen hava ol diye atomlara emir vermediğini, ağırlıklarının bunu kendiliğinden doğal olarak sonuç verdiğini savunacağız. 

 

Fakat teistlerin tanrıya yalakalık yaparsak bizi hurilerle şarapla meyvelerle etlerle mükafatlandırır hevesini kırmayı belki de hiç başaramayacağız. İnsan bencil bir tür ve diğerleri işkenceler içinde kıvranırken zevkine bakacağına inanabilecek kadar ahlaksız, iğrenç bir tür. Bu iğrenç türün neslini sonlandırmanın bir yolunun bulunabileceği kuşkulu. Belki de bu, ancak insan türünün neslinin sonlanmasıyla gerçekleşebilecek bir durum. Muhtemelen yapay zekanın da böyle düşüneceği sanılıyor!

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 saat önce, democrossian yazdı:

Her seferinde yarı büyüklükte kağıt kullanarak uçak yapın. Uçak küçüldükçe uçma yetisi azalacaktır ve bir boyuta indiğinizde o noktada yaptığınız şeyin uçakla bir alakası yoktur. 

uçağın boy ve enini yarıya indirip kalınlığını yarıya indirmezseniz, küçücük kağıdı katlayamayacak ve garip bir kağıt elde edeceksiniz zaten,

 

Belki de kağıdın kalınlığını da azaltsanız, aynı uçağın küçük formunu elde etmiş olurdunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, CinleriGorenAdam yazdı:

Belki de kağıdın kalınlığını da azaltsanız, aynı uçağın küçük formunu elde etmiş olurdunuz.

 

Hayır. O zaman da olmaz. Mutlaka yaptığınız şeyin uçakla benzerliğinin olmadığı bir küçüklüğe gelirsiniz. Çünkü hava molekülleri uçak için büyük hale gelecektir bir noktada.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Forumda bir çok öngörülerde bulundum. Bunlar çeşitli başlıklara dağıldı. Devamını hangi başlığa yazsam bilemedim doğrusu. En iyisi toparlayıp buraya yazmak diye düşündüm.

 

Hepsini tekrarlamam olanaksız, çok uzun. Kısaca ifade etmek gerekirse ülkenin yanlış dış politikalarının ceremesini çekeceği yönünde. Ülke sürekli bir şekilde kandırılıyor biliyorsunuz. PKK kandırıyor, CIA kandırıyor, fetö kandırıyor, kandıran kandırana. ABD ülkenin proje aşamasında mali destek verdiği F 35 uçaklarını veriyorum vermiyorum diye oyalarken İsrail çoktan aldı uçakları cayır cayır kullandı. Türkiye'ye hâlâ verilecek! En son Trump bütçeden çıkardı. Yani havasını alacak F 35 yerine ülke. Yine kandırıldı.

 

Kandırılmaların sonu gelmek bilmiyor. Afrin'in göstermelik olarak verildiğinin kanıtlandığı günler içindeyiz. Afrin tabii ki hiç bir şey, atılmış bir yem. Bunun çok iyi farkında olunduğu için Münbiç ikinci hedef gösteriliyordu. Tantanalarla ABD ile anlaştık Münbiç'e gidiyoruz allağım şehitlik nasip eyle lafları gırla gidiyordu. Bu lafları edenler kendileri tabii ki gitmez de, oğlunu bile göndermez Münbiç'e. Yeğenini dahi göndermez. Memet gider yine.

 

Neyse coşku böyle verilirken güya anlaşma yapılan ABD nin Münbiç ve çevresinde hava savunma kalkanı kurduğu haberi geldiiiii… Buyur burdan yak diye bu gibi durumlar için söyleniyor. YPG nin yerleşik düzenli milis konumu iyice pekişti, hava savunma kalkanı altına girdi. Terör örgütü PKK yı yerleşik yerel milis gücü YPG ye çevirmenin BOP'un önemli bir aşaması olduğunu daha önce belirtmiştim.

 

BOP'un attığı adımları zaman zaman duyuruyorum, sadece çok önemli çok dikkat çekici olanları. Şimdi son önemli adım bu YPG yi korumaya alan hava savunma kalkanı. Bu da ciddi bir adım. Türkiye'nin güya gireceği Münbiç'te ABD li askerlerle YPG lilerin halı saha maçı yapmalarını filan saymıyorum.

 

Doğrusu ben Afrin'i önemsemedim ama arkasından ikinci hedef Münbiç deyince şöyle bir durmuştum. Türkiye bunu yaparsa bunu önemsememenin bir yolu yoktu. Bunu da küçümsemek abartılı olurdu. Bakalım yapabilirler mi diye bekledim. Yapamazlar demek istemedim, mahcup düşmek var. BOP'un bir sonraki adımını öngörmek güç olabiliyor. Çok stratejik gidiyor. Bu güne kadar başarısız bir adım atmadı.

 

Fakat Münbiç'in hava koruma kalkanı içine girmesi durumu netleştirdi. Zaten ABD nin bölgede yoğun üs çalışması yaptığını duyurmuştum. Sonuç; YPG savunma kalkanı korumasında... Yine kandırılma durumu... Kaçıncı oldu?

 

Doğrusu TSK yı biraz daha içerlere çekmek için Münbiç'i de buyur senin derler mi diye kuşkulanmıştım. Bu olasılık sıfırlanmadı gerçi. Ama hava savunma kalkanının kurulması önemli bir gelişme. Sonrasını beklemekten başka yapacak bir şey yok. Hava kalkanı varken... Bilemiyorum. Şu da olmaz artık diyemiyorsun. Olmayacak işler olabiliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...