Jump to content

Şizofrenik meseleler


Recommended Posts

“Nebiyyi Ekrem AleyhisSelâm ashabtan birkaç zât ile Suk’i Ukaz’a doğru yürüyorlardı ki, o tarihte cinler, semâdan haber almaktan men edilmiş, üzerlerine şihab (meteorlar) atılmaya başlanmış bulunuyordu... 

(Semâya doğru çıkıp da kovulan) cinler kavimleri nezdine döndüklerinde kendilerine: 

− Ne oluyorsunuz? Neden hiçbir haber getiremiyorsunuz? denildi... Onlar da: 

− Ne yapalım?.. Semâdan haber almaktan men edildik!.. Üzerimize şihab (meteorlar) havale edildi!.. dediler.

Bunun üzerine kavimlerinden bazıları onlara:

− Sizin semâdan haber almanıza engel yeni meydana gelmiş bir şeydir!.. Yerin doğusunu- batısını dolaşın da, semâdan haber almamıza mâni olan bu şey ne imiş öğrenin!.. dediler. 

İşte bunun üzerine içlerinden bazıları Tihame cihetine yönelmiş olarak Suk’i Ukaz’dan geçerken, Nahle mevkinde Nebiyyi Ekrem AleyhisSelâm’ınbulunduğu yere uğradılar... O sırada Rasûlü Hüda Efendimiz, ashabına sabah namazını kıldırıyordu... 

O’nun namazda okuduğu Kur’ân-ı Kerîm’i işitince kulak verdiler... Sonra da birbirlerine:

− Semâdan haber almaktan bizi men eden şey budur... dediler... Sonra bu haberciler kavimlerine döndüler ve:

− Biz hayret verici bir Kurân’ın tilavet buyurulduğunu işittik ki, rüşd ve hidâyet yolunu gösterir... Biz de iman ettik... Ahad olan Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız!.. dediler... 

Bundan sonra Allâhû Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, Hz. Rasûlullâh AleyhisSelâm’a Cinn Sûresi’ni inzâl buyurdu...”

Link to post
Sitelerde Paylaş
Alıntı

 

İbni Mes`ud (ra)`a dedim ki: “Sizden kimse, cin gecesinde Hz. Peygamber (sav)`a refakat etti mi?” “Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece O`nunla (sav) beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: “Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor. “Ey Allah`ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena bir gece geçirdik” dedik. “Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur`an-ı Kerim`i okudum” buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin kalıntılarını bize gösterdi. cinler kendisine yiyeceklerini sormuşlar. O da: “Elinize geçen, üzerine Allah`ın ismi zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir” buyurmuşlar. Sonra Resulullah (sav) bize şu tenbihte bulundu: “Sakın bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra istinca etmeyin, çünkü onlar (cinni olan) din kardeşlerinizin yiyecekleridir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Salla`llahu aleyhi ve sellem`in şöyle buyurduğunu ziyâde etmiştir: – Bana Nasîbîn cinlerinin bir hey`eti geldi. Amma (bunlar) ne hoş cin! Ben de onların istifâdeleri için Allahu Teâlâ`ya: – Cinler, uğradıkları her kemik ve tezek makulesi üzerinde her halde (kendileri için) bir taam (hayvanları için de yem) bulalar! diye duâ ettim.

tarihinde Abdülmalik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Rasûlullah cin taifesini dine davet ve Kur'ân öğretmekle emr olundukta bir gün, Cebrâil (Aleyhis-selâm) yahud Mekke'nin hareminde, Hakk'ın hikmeti ile bir ağaç gelip; “Sizinle görüşmek için cin taifesi Mekke'nin kabristanı yanında bekliyorlar.” diye haber verdiğinde, Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem):

- Ben bu gece cinleri imana davet ve Kur'ân öğretmekle memurum, benimle kim gider? buyurdu. Sahabe pek önemsemedi. İbn-i Mes'ud (Radiyallahu anhu):

-  Ben giderim, deyip vardıklarında Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) mübarek parmağı ile daire çizip, İbn-i Mes'ud'a:

- Sen bunun içine gir! Sakın dışarı çıkma! Yoksa beni göremezsin, buyurdu. Kendisi bir seccade üzerinde namaza başladı. Tâhâ Sûresini okudu. Oniki bin yahud altı yüz bin, yahud her birinin altında sayısız kimse bulunan kırk sancak olarak cin taifesi Rasûlullah'ı çevreleyip Kur'ân'ı dinlediler. Namazdan sonra bunları dine davet etti. Hepsi kabul ettiler.

Bir rivâyette mucize istediklerinde onlara yakın bir ağaca:

- Allah'ın izni ile gel! buyurdu. (Ağaç) Köklerini yerde sürüyerek geldi.

- Ey ağaç! Neye şahadet edersin? buyurdu.

- Şahadet ederim ki, sen, Allahu Teâlâ'nın Rasûl'üsün, dedi. İzin verilip yerine gitti. Rasûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) cinlerin ileri gelenlerinden on iki kişiye şeriatın ahkâmını öğretip;

- Sizde diğer arkadaşlarınıza öğretirsiniz, buyurdu. Sonra cinler yerlerine gittiler. İbn-i Mes'ud der ki:

- Rasûlullah'ın yanında akbaba kuşları şeklinde şekiller, dehşetli sesler ve büyük kalabalık görüp işittiğimde, Rasûlullah'a zarar geleceğinden korktum. Daha sonra bulut parçaları gibi bölük bölük açılıp gittiler. Sabah olunca Rasûlullah yanıma geldi ve:

- Ne gördün? dedi.

- Beyaz kaftanlara bürünmüş, siyah kimseler gördüm, dedim.

- Onlar Nusaybin şehrinin cinleridir. Kendilerine ve hayvanlarına yiyecek tayin edilmesini istediler. Bende; Etini yeyip attığımız kemikler size, hayvanlarımızın tersi, hayvanlarınıza gıda olsun, dedim, buyurdu. Ben:

- Yâ Rasûlullah! Kemik onlara nasıl gıda olur? dediğimde:

- Atılan kemiklerin üstünde, Hakk'ın kudretiyle önceki gibi et biter, hayvanlarımızın terside aslında ne kadar taneden olmuşsa o ters içinde o kadar tane biter. Kemik ve tezekle istincâ etmeyin (temizlenmeyin). Zira onlar cinden kardeşlerinizin azığıdır (yiyeceğidir) buyurdu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dücane (r.a.) ALLAH Resulü (s.a.v.)´nün huzuruna gelip: "Ya Resulullah! Yatağıma yattığım zaman değirmen sesi, arı vızıltıları gibi sesler işitiyorum. Simşek parıltısı gibi şeyler görüyorum. Başımı kaldırıp baktığımda evimin orta yerinde siyah ve uzun gölge gibi bir şeyin olduğunu görüyorum. Yakalamak için elimi uzattığımda derisinin üzerinde ki kılların kirpi kılları gibi olduğunu ve ağızından yüzüme doğru ateş parçaları attığını görüp beni yakacağını zannediyor, uyuyamıyorum, korkuyorum." dedi.

Resülü Ekrem (s.a.v.) buyurdular: "Ey Ebu Dücane, evinize gelen korkunç bir mahluktur. Bana bir kağıt ve kalem getiriniz."  Getirilen kağıt ve kalemi Hazreti Ali (k.v.)´ye verdi ve "Bismillah diyerek (yukarda ki duayı) yaz." buyurdu. Ebu Dücane (r.a.) diyor ki:  "Resulü Ekrem (s.a.v.)´in yazdırdığı bu mektubu götürüp yastığımın altına koydum ve yattım. Gece yarısı uyanmıştım. Kulağıma şöyle bir korkunç ses geldi: Lat ve Uzza´ya yemin ederim ki bizi yaktın. Bu mektubun sahibi hakkı için bu mektubu kaldır. Senin evine bir daha gelmeyeceğiz."  Ebu Dücane (r.a.) diyor ki: "Sabahleyin erkenden kalkıp Resulü Ekrem (s.a.v.)´in arkasında sabah namazı kıldım. Cinlerin feryadını Resulü Ekrem (s.a.v.)´e haber verdim."  Resulü Ekrem (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: "Ey Ebu Dücane! O mektubu kaldır. Beni hak peygamber olarak gönderen ALLAH´a yemin ederim ki eğer o mektubu kaldırmazsan onlar kıyamete kadar azap içinde kıvranırlar."

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cin sûresinde şöyle buyurulmaktadır:  

"Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle (ışınlarla) doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş (ışın) buluyor." (Cin, 72/8-9)

Göğü yoklamak, ne var ne yok diye araştırmak istemek, sınamak anlamlarında mecaz bir ifadedir.

Cinler, gökleri dinlemek, haber almak için bazı mevkilerde oturur, bazı yerlerde durup etrafı gözetler, gizli gök haberleri alır, onlarla halkı şaşırtırdı. Fakat şimdi "her kim dinlemek isterse, onu göz altında bulundurup gözleyen, yakmaya hazır bulunan bir ateş parçası, parlak bir alev bulunuyor."

Elmalılı, Hz. Peygamber (s.a.v)'i göklere, getirdiği âyet ve mucizeleri de alev top­larına benzeterek bu âyetleri tevil etmekte, Kurân-ı Kerîm karşısında insan ve cin şeytanlarının ödlerinin koptuğunu, dillerinin tutulduğunu ve artık eskisi gibi gayptan dem vuramayacaklarını anladıklarını söylemektedir.(Elmalılı Tefsir, VIII/5404)

Tefsirlerde anlatıldığına göre, cinler öteden beri göklerde dolaşır, ora­daki melek vb. varlıkların konuşmalarını dinlerler, aldıkları bilgilere kendilerinden de yorumlar katarak onlarla irtibat kuran kâhinlere anlatırlardı(bk. Şevkânî, V/352-353). 9. âyetin "Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk."mealindeki kısmı da buna işaret eder. Ancak Hz. Pey­gamber gönderildikten ve Kur'an indirilmeye başlandıktan sonra, cinlerin gökleri dinlemesine izin verilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim 8. âyette verilen bilgiye gö­re cinler, gökleri araştırıp yokladıklarını, ancak göklerin güçlü bekçiler tarafından korunmuş ve alev toplarıyla donatılmış olduğunu gördüklerini ifade etmişlerdir. 9. âyetin son cümlesine göre de cinler, gök ehline kulak misafiri olup gizlice onlar­dan bilgi kapmaya çalışanlara gözetleme yerlerinden alev topları atılarak gökleri dinlemelerinin engellendiğini söylemişlerdir(Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu, V/400).

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dİbn Abbas'tan şöyle dediğine dair gelen rivayettir:

Peygamber (sav), ashabın­dan bir grup ile birlikte oturmakta iken bir yıldız kaydı. Bunun üzerine şöy­le sordu:

"Cahiliye döneminde iken bu gibi hâller hakkında ne diyordunuz?" Onlar:

"Bizler, ya büyük bir kimsenin öldüğünü ya da büyük bir kimsenin doğ­duğunu kabul ediyorduk." Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

"Bu yıldızlar, ne bir kimsenin ölümü ne bir kimsenin dünyaya gelmesi dolayı­sıyla atılmaz. Fakat şanı yüce Rabbimiz semada bir emri hükme bağladığı tak­dirde Arşın taşıyıcıları, teşbih ederler. Daha sonra her semada bulunanlar teş­bih ederler. Nihayet bu teşbih bu gördüğünüz semaya kadar ulaşır. Semada bulunanlar-Arşın taşıyıcılarına: 'Rabbiniz ne buyurdu?', diye sorarak haber al­mak isterler. Onlar da onlara neyi buyurduğunu haber verirler. Herbir sema ehli -haber şu gördüğünüz semanıza ulaşıncaya kadar- diğerine haber verin. Cinler, bunu kapmaya çalışırken hemen onlara atış yapılır. İşte onların bu­radan getirdikleri haberler doğrudur, fakat ona bir şeyler ilave ediyorlar."(Müslim, IV, 1750; İbn Hibbân, Sakih, XIII, 499; Tirmızi, V, 362; Müsned, I, 218).

Cinlerin, kâhinlere bilgi vermesine sed çekilmesinin hikmetini Bediüzzaman Hazretleri şöyle açıklıyor:

"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm vahiy ile dünyaya çıktı; elbette yarım yamalak ve yalanlar ile karışık, kâhinlerin ve gaibden haber verenlerin ve cinlerin ihbaratına sed çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe îras etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bi'setten evvel kâhinlik çoktu. Kur'an nâzil olduktan sonra onlara hâtime çekti. Hattâ çok kâhinler îmana geldiler. Çünki daha cinler taifesinden olan muhbirlerini bulamadılar. Demek Kur'an hâtime çekmişti(Mektubat, s.191)

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...