Jump to content

Dişi Sivrisineğin Üzerindeki Canlı


Recommended Posts

11 saat önce, Emre Karaköse yazdı:

Hatalı çevirilere ve hadis/mezhep öğretilerinin söylediklerine sığınmanız çok normal. Zaten başka türlü gerçeklerden kaçamazsınız.

 

Ve  Hıristiyan misyonerler olanlarınız da yani rol yapanlarınız da aldığı maaşı haketmek için ayetleri çarpıtmaya, geleneksel kabulleri gerçekmiş gibi göstermeye çalışmaya devam edecek.

 

Fakat gerçeğin karşısında elinde sonunda kaybediyorsunuz gördüğünüz üzere.

 

Ayet açıkça dişi sivrisineğin üzerindeki canlıdan bahsediyor. Nokta.

 

Hadi şimdi İngilizce veya Çince hatalı çevirilere sığınıp kendinizi teselli etmeye devam edin.

 

Selam

 

Sonsuz kudret ve bilgelikteki bir tanrının mesajının bu kadar çarpıtılmasına izin vermemesi, bizi nice çevirmene vb muhtaç bırakmaması gerekirdi mantıken. Çok mu zordu ulan herkesin hemen anlayabileceği bir dil yaratmak ?

 

1400 yıllık vahşetin tarihine şöyle bakmak yeterli aslında ilkel dininizi anlamak için, o kadar araştırmaya vb gerek yok, nasıl Hitler'i anlamak için illa Kavgam'ı okumaya ya da Afrika ülkelerinin fakir olduğunu bilmek için Afrika ekonomisine dair kitapalr okumaya gerek yoksa. Bazı yazarlar vs ise utanmadan bu pisliği iyi bir şey gibi gösteriyorlar, şuna da bakılmalı:


http://alfa-sorgulama.blogspot.com/2014/03/kuran-mucizeleri-uzerine.html?view=timeslide

 

Yazdığında ise öyle bir şey yok, daha ötesindeki varlıklardan bahsetmiş sadece, yani daha öte  örnekleri kast etmiş, üzerinde duranı değil,  parazit olduğunu düşünmek için sebep yok

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 101
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

22 saat önce, Emre Karaköse yazdı:

Dişi sivrisineklerin üzerinde onlardan kan emen, küçük parazitler keşfedilmiş: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3833289/figure/F1/?report=objectonly

 

Belki bu Bakara Suresi 26. ayette anlatılan canlı olabilir: "Şu bir gerçek ki Allah, bir dişi sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz."

 

Selam

 

Çoğu sefer olduğu gibi yine en doğru çeviriyi Yaşar Nuri yapmış. Ayetin tamamını da verelim:

 

Bakara 26. Şu bir gerçek ki Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz. Böyle bir durumda, inananlar bilirler ki o, Rablerinden bir gerçektir. Küfre sapmışlar ise şöyle derler: "Allah, bunu örnek vermekle ne demek istedi?" Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da onunla doğruya ve güzele kılavuzlar. Allah onunla fâsıklardan başkasını saptırmaz.

 

Dişi Sivrisineğin üzerindeki küçük canlı bilinmeden önce "ne demek istedi" tepkisi daha çoktu tabii, ama artık keşfedildiğine göre azalmasını umabiliriz.

 

Selam

tarihinde Emre Karaköse tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

 

Sn. @Hasan Akçay 

 

Harbiden merak ettim şimdi, sizin bu pasajla ilgli doğru kabul ettiğiniz tercümeyi veya tercümeleri.

Daha da önemlisi, konu sahibi ile hemfikir misiniz ?

Her ne kadar karşı kutupların insanları olsak da, umarım bu isteğimi geri çevirmezsiniz.

Yanıtınızı bekliyorum.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
5 dakika önce, Emre Karaköse yazdı:

Dişi Sivrisineğin üzerindeki küçük canlı bilinmeden önce "ne demek istedi" tepkisi daha çoktu tabii, ama artık keşfedildiğine göre azalmasını umabiliriz.

 

Ee 1400 yıldır müslümanlar bu ayeti anlamadı ya da yanlış anladı. N'olacak? Her yeni buluşta ayetlere yeni anlamlar yüklerseniz olur mu? Biz öldükten sonra acaba ne buluşlar olacak da ayetlerden daha ne anlamlar çıkacak/çıkartılacak! 1400 yıldır müslümanların suçu ne? Mikrobiyoloji gelişmemişti diye mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
17 dakika önce, Emre Karaköse yazdı:

 

Çoğu sefer olduğu gibi yine en doğru çeviriyi Yaşar Nuri yapmış. Ayetin tamamını da verelim:

 

Bakara 26. Şu bir gerçek ki Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz. Böyle bir durumda, inananlar bilirler ki o, Rablerinden bir gerçektir. Küfre sapmışlar ise şöyle derler: "Allah, bunu örnek vermekle ne demek istedi?" Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da onunla doğruya ve güzele kılavuzlar. Allah onunla fâsıklardan başkasını saptırmaz.

 

Dişi Sivrisineğin üzerindeki küçük canlı bilinmeden önce "ne demek istedi" tepkisi daha çoktu tabii, ama artık keşfedildiğine göre azalmasını umabiliriz.

 

Selam

Bu ayette Allah ın sivrisineği neden örnek verdiği HAC 73 de anlatılıyor.

 

Üstündeki varlık yerine tasarım olarak üstün bir varlığı anlamak akla daha yatkın.

 

Çünkü sivrisineğin üstündeki canlı tasarım olarak sivrisinekten daha aşağı bir durumda.:)

 

 

Alıntı

HAC süresi 73. Ey insanlar! Size bir örnek verildi; onu dinleyin. O Allah'ın yanında yakarıp durduklarınız var ya, hepsi bir araya toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu bile ondan geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de...

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
16 dakika önce, Getaf yazdı:

 

Ee 1400 yıldır müslümanlar bu ayeti anlamadı ya da yanlış anladı. N'olacak? Her yeni buluşta ayetlere yeni anlamlar yüklerseniz olur mu? Biz öldükten sonra acaba ne buluşlar olacak da ayetlerden daha ne anlamlar çıkacak/çıkartılacak! 1400 yıldır müslümanların suçu ne? Mikrobiyoloji gelişmemişti diye mi?

 

E yıldızların ışıktan/alevden atışlar yapmasını keşiften evvel açıklamıştım.

 

Demek ki buluşla ilgili birşey değil, açıkça ne diyorsa ayet o.

 

Selam

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, Emre Karaköse yazdı:

 

E yıldızların ışıktan/alevden atışlar yapmasını keşiften evvel açıklamıştım.

 

Demek ki buluşla ilgili birşey değil, açıkça ne diyorsa ayet o.

 

Selam

 

Ateistforum okurları çok şanslı. Çünkü bir dolu gizli gerçeği yazıların vesilesiyle öğreniyorlar. Hatta açtığın her yeni başlıkta "son dakika" bilgisi edinmişçesine heyecanlanıyoruz! Benim üzüntüm 1400 yıldır müslümanlar bu gerçeklerden habersiz kaldılar. Onlar hep ayeti farklı yorumladılar. Mikrobiyoloji bilmemek onların suçu mu?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
19 dakika önce, Emre Karaköse yazdı:

 

E yıldızların ışıktan/alevden atışlar yapmasını keşiften evvel açıklamıştım.

 

Demek ki buluşla ilgili birşey değil, açıkça ne diyorsa ayet o.

 

Selam

Allah teknik resim diye birşey bilmiyor mu?

 

Yazılı kitap yerine resimli kitap gönderseydi ne demek istediği daha anlaşılır olurdu.:)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nedendir bilmiyorum, ama mevzu mălum kitabın tercümesi(!) olduğunda, aklıma birden fazla anlamı olan ilginç fıkralar geliyor.

 

Bir şair ile bir eleştirmen arasında geçen dialoğun bir kısmı:

- Şiirlerimi nasıl buluyorsunuz ?

- Fazla büyük bir sorun olmadan; kütüphanede arıyorum.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sivrisineğin misal verilmesinden bir çok işaret vardır

 

ben bilmiyorum araştıran bir ekibi demiş ki

fevk kelimesi bir şeyin üstü veya üstünde olan bir şey değildir

 

bulut için fevk kelimesi kullanılır

Ama 

masanın üzerindeki kalem için masanın fevkindeki kalem denilmez 

fevki-ha  (“ha”dişiliktir) sivrisinek dişidir

 

 

 

Dişi sivrisinek ve üst kısımdaki kanatlarının oluşturduğu bir ses sirkülasyonunun sineğin fevkinde oluşu. o sesin erkek sivrisineğe ulaşması erkek sinek için bunun cinselliği çağrıştırması ve gerçekten de bilimsel olarak cinsel birleşmeye işaret ediyor oluşu… Cinsellik çağrıştıran bu misalin Allah tarafından verilmesi esnasında Allah’ın bu örneği vermekten yestehya  (haya etmez) utanmadığını özellikle belirtmesi

 

Mevzuu haricide olsa herşeye tesadüf diyen ataistlerede şöyle bir laf sokmuşlar hahahaha 

 

 

Herşeyin oluşumunu tesadüfe bağlayan zihniyet acaba her an bu tesadüflerden birinin farklı gelişip bir canlının neslinin tükenebileceğini veya hassas ayarlarla işleyen şu evrenin bir anda dengesini alt üst edecek bir tesadüfün de olabileceğini düşünemez mi? Tesadüfe bile inansa bir kişi bu tesadüflerin evrenin sonunu ansızın getireceğini düşünemez mi? Görmüyor mu ki nedense bu tesadüfler hep olumlu ve hayatın devamına hizmet edecek şekilde gerçekleşiyor?

 

HAHAHAHHAHAHAHAHAHHAHAA HAHAHAHA

tarihinde Hurma tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, Hurma yazdı:

Sivrisineğin misal verilmesinden bir çok işaret vardır

 

ben bilmiyorum araştıran bir ekibi demiş ki

fevk kelimesi bir şeyin üstü veya üstünde olan bir şey değildir

 

bulut için fevk kelimesi kullanılır

Ama 

masanın üzerindeki kalem için masanın fevkindeki kalem denilmez 

fevki-ha  (“ha”dişiliktir) sivrisinek dişidir

 

 

Dişi sivrisinek ve üst kısımdaki kanatlarının oluşturduğu bir ses sirkülasyonunun sineğin fevkinde oluşu. o sesin erkek sivrisineğe ulaşması erkek sinek için bunun cinselliği çağrıştırması ve gerçekten de bilimsel olarak cinsel birleşmeye işaret ediyor oluşu… Cinsellik çağrıştıran bu misalin Allah tarafından verilmesi esnasında Allah’ın bu örneği vermekten yestehya  (haya etmez) utanmadığını özellikle belirtmesi 

 

 

Düzeltme ihtiyacıı duyduğunuza göre Allah'ın yani Muhammed'in  anlatım özürlü olduğunu anlıyoruz.:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
26 dakika önce, Hurma yazdı:

 

Ne diyon ?!?!?!? Ne düzeltmesi me anlatım bozukluğu sarhoş musun??!-?-?

Yok sarhoş değilim.

 

Kuranı kim yazdıysa   psikotik bozukluğu var.:)

 

Alıntı

 

Düşüncede bozulma: Cümlelerin sırasının karışması anlamsız konuşmalar, bir diyalogu sürdürmekte güçlük, düşünce üretme hızında artma ya da azalma olabilir.

 

http://www.psikiyatri.net/psikoz-belirtileri/

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ya bir şey soracam. Siz böyle sinekten yağ çıkarırcasına mucize madenciliği ve şifre avcılığı yapacağınıza, satır aralarından kehanetler, gelecekten haberler çıkaracağınıza direkt Kuran'da açık seçik kanıt diye sunulan şeyleri savunsanıza. Yoksa Allah'tan daha iyisini söylediğinizi mi düşünüyorsunuz? Allah'ın verdiği delilleri yetersiz mi buluyorsunuz? Belki de siz de kendinizi ikna edemiyorsunuz ki nümerolojiye ve derin anlamcılığa sapıp bu 7. yüzyıl ilkel Arap manifestosunu çok matah bir şeymiş gibi göstermeye çalışıyorsunuz.

 

Mesela Kuran'da denizde yüzen gemiler, uçan kuşlar, gölgenin uzaması, yağmurun yağması Allah'ın varlığına kanıt olarak sunuluyor. Hatta Allah kişisi; bak sizi savaşta korusun diye zırh yarattım, hala inanmaz mısınız diyor. Yani zırhı Müslüman olmak için bir neden olarak sunuyor.

 

Yani tekellüflü teviller ve indî yorumlar içinde kaybolacağımıza Kuran'da doğduran bahsedilen ve anlamında uzlaşılan ayetlerle gelseniz daha faydalı olur gibi. Sadece bir öneri.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, notdefteri yazdı:

Yok sarhoş değilim.

 

Kuranı kim yazdıysa   psikotik bozukluğu var.:)

 

 

 

15 dakika önce, notdefteri yazdı:

Yok sarhoş değilim.

 

Kuranı kim yazdıysa   psikotik bozukluğu var.:)

 

 

 

Kur’an’ın elfazı füsahayı manasında urefayı hayrette bırakmış bir kitaptır sen ne diyorsun 

 

füsüha nedir bir sözün fasih anlatımı mükemmel olabilmesi için bak ne kadar şart var

 

 

oku tatlım

 

 

FESAHAT

الفصاحة

Sözün kusursuz ve açık olması anlamında belâgat terimi.

Fesâhat sözlükte “açık seçik olma, havanın açık ve berrak olması, sütün yüzünü kaplayan köpükten arınıp saf ve halis olması” mânalarına gelir. Bundan hareketle sözün kusurlardan arınmış olmasına fesâhat böyle söze veya onu söyleyene de fasîh denilmiştir. Fesâhat önceleri belâgat, beyân ve berâat kelimeleriyle eş anlamlı olarak “güzel ve etkili söz” mânasında kullanılırken daha sonra lafız güzelliğine fesâhat, mâna güzelliğine belâgat, berâat ve beyân denilmeye başlanmıştır.

Bir sözün fasih sayılabilmesi için fesâhata engel olan kusurları taşımaması gerekir. Bu kusurlar lafza ve mânaya ait olmak üzere ikiye ayrılır. Lafza ait başlıca kusurlar şunlardır:

1. Tenâfür. Bir kelime veya cümlenin zor telaffuz edilmesidir. Arapça “hüǾħuc” (deve dikeni), Farsça “zağrîmâş” (deri tüyü), Türkçe “kırktırttım”, “sarımsaklasak” örneklerinde olduğu gibi kelimeyi oluşturan harflerin mahreçlerinin aynı veya yakın olması sebebiyle rahat bir şekilde söylenememesine “tenâfür-i hurûf” denir. Tek başına söylendiğinde telaffuzu kolay olan bir kelimenin mahreç birliği veya yakınlığı sebebiyle cümle içinde diğer kelimelerle birlikte güç telaffuz edilmesine “tenâfür-i kelimât” adı verilir. Meselâ, “Ve ķabru Ĥarbin bi-mekânin ķafrû/Ve leyse ķurbe ķabri Ĥarbin ķabrû” (Harb’in kabri ıssız bir yerdedir, onun kabrinin yanında hiçbir kabir yoktur) beytinde tek başına söylendiklerinde dile güç gelmeyen “kabr”, “kafr”, “kurb”, “harb” kelimeleri peş peşe kullanıldığında cümlenin telaffuzu zorlaşmaktadır. Türkçe, “Şu Şemsi Paşa’nın şemsiyesidir” ifadesinde de tenâfür-i kelimât vardır.

2. Kelimenin morfolojik yapısının kural dışı olması. Buna kıyasa muhalefet de denir. Meselâ Mütenebbî’nin, “İnne beniyye le-liâmün zehedeh/Mâ liye fî śudûrihim min mevdedeh” (Oğullarım beni terkeden alçaklardır. Gönüllerinde bana ait hiçbir sevgi yoktur) beytindeki “mevdede” kelimesinin kurallı biçimi “mevedde”dir. Şiirde zaruret dolayısıyla ve aşırı olmamak kaydıyla imâle ve zihaf gibi kural dışı kullanımlar hoş görülmüşse de bunlar yine de kusur sayılır. Arapça’da şeddeli bir harfi şeddesiz okumak, fethayı kesre yapmak, kelimeden harf atmak ya da eklemek gibi hususlar hoş görülmemiştir. Farsça’da çoğul eki “ân” genellikle canlılar için kullanıldığı halde bazan onun yerine cansızlar için kullanılan “hâ” ekinin getirilmesi de bir kuralsızlık örneğidir. Türkçe’de ötümlüleşmeye dikkat etmemek (meselâ “çakmağı ver” yerine “çakmakı ver” demek), esasen çoğul olan bazı Arapça kelimeleri Türkçe ekle yeniden çoğul yapmak (evrak → evraklar, efkâr → efkârlar), yardımcı fiilleri yanlış kullanmak (“nazîre söylemek” yerine “nazire etmek”, “hulûl etmek” yerine “hulûl bulmak”), yabancı dillerin sentaksına uygun birleşik kelimeler teşkil etmek (çay almak, banyo almak, ders yapmak), bazı kelimelerin sonuna masdariyet “T”si ilâve etmek (“krallık” yerine “kraliyet”, “serbestlik” yerine “serbestiyet”), aslında masdar olan bir kelimeye masdariyet “T”si eklemek (“şebâb” yerine “şebabet”, “Ǿacz” yerine “Ǿacziyet”) bu tür kusurlardandır.

3. Lafzî ta’kīd. Bir ibareyi oluşturan kelimelerin maksadın anlaşılmasını güçleştirecek şekilde sıralanmasıdır. Lafzî ta’kīd, kelimelerin gerçek yerlerinden daha öne veya daha ileriye alınması, yahut ardarda gelmesi gereken kelimelerin arasına başka kelimelerin sokulması suretiyle olur. Cümlelerin bir bütün halinde kavranamayacak derecede uzun veya birçok bağlaçla birbirine bağlanmış olması, yardımcı cümlenin esas cümleyi gölgeleyecek kadar ön plana çıkarılması da lafzî ta’kīde sebep olur. Meselâ Arapça, “Cefaĥat ve hüm lâ yecfaħûne bihâ bihim/Şiyemün Ǿale’l-ĥasebi’l-eġarri delâǿilû” beytinde takdim-tehir sebebiyle lafzî ta’kīd vardır. Bu beytin düzgün bir cümle haline getirilmiş şekli şöyledir: “Cefaħat bihim şiyemün ve hüm lâ yecfehûne biħâ Ǿale’l-ĥasebi’l-eġarri delâǿilû” (Üstün ve soyluluk belirtisi vasıflar onlarla gurur duydu; halbuki onlar bunları hiç de önemsememektedir). Farsça, “Ezîn sû hezârân ezan sû hezâr/Çûn bâ hem zedend küşte şud śad hezâr” (Binlerce asker birbiriyle çarpışınca buradan bin, oradan bin kişi öldürüldü) beytinde “küşte şud” gerektiği yerden uzakta bulunduğundan, yani ikinci mısra “küşte şud çûn bâ hem ...” şeklinde olmadığından beytin mânasının anlaşılması güçleşmektedir. Türkçe, “Güneş levhi değil gökte şuâ üstünde zerrîn-hat/Felek almış eline bir varak hüsnün kitâbından” beytinde “değil” kelimesinin yeri sebebiyle lafzî ta’kīd vardır. “Varak” kelimesinin sıfatı olan “zerrîn-hat” bu kelimeden uzakta bulunduğu için beytin anlaşılması zorlaşmaktadır.

4. Kelimenin veya cümlenin kulak tırmalayıcı bir söylenişi olması (kerâhet-i sem‘). Bazı kelimelerin telaffuzu kolay olmasına rağmen çıkardıkları sesler âhenkli olmayabilir. Arapça “tekeǿkeǿtüm” (toplandınız), “cefeħat” (övündü) gibi. Türkçe’de tek heceli kelimelerin veya aynı fiil kipiyle biten cümlelerin ardarda sıralanması da bu tür kusurlardan sayılır.

5. Harf veya hecelerinin fazlalığı sebebiyle kelimenin uzun olması. Arapça “Süveydâvât”, “müsteşzirât”, Türkçe “kararlaştırılmaksızın”, “sersemleştirilmek” gibi.

6. Za‘f-ı te’lîf. Cümleyi oluşturan öğelerin sıralanışının söz dizimi kurallarına aykırı olmasıdır. Meselâ Arapça’da ibarede önce isim geçer, sonra da ona işaret eden zamir zikredilir. Önce zamiri, sonra da ismi zikretmek bir sentaks bozukluğudur. Bu kusur vezin ve kafiye zaruretiyle bilhassa şiirde çok görülür. Türkçe’de bir sebebe bağlı olmaksızın cümle öğelerinin öne veya sona alınması da za‘f-ı te’lîf meydana getirir (Türkçe’de za‘f-ı te’lîfe yol açan sebepler için bk. Bilgegil, s. 38-40).

7. Gereksiz tekrarlar. Cümlede herhangi bir kelimenin hoşa gitmeyecek ve yeni bir anlam katmayacak biçimde tekrar edilmesiyle tekit, atıf, sıfat türü kelimelerde eş anlamlıların tekrarı cümlenin fasih sayılmasına engel olur. Meselâ Nâbî’nin, “Hüsn-i ta‘bîr verir ma‘nîye hüsn-i dîger/Şevket-i hüsne çok imdâdı olur üslûbun” beytindeki “hüsn” kelimesinin tekrarı gereksiz sayılmıştır.

8. Zincirleme isim tamlamaları (tetâbu‘-i izâfât).

Mânaya ait başlıca kusurlar da şunlardır:

a) Garâbet. Kimsenin duymadığı, kullanmadığı, anlamı ancak sözlüklerde bulunan nâdir ve garîb kelimelerin kullanılmasıdır. Bu tür kusur genellikle şiirde görülür. Mütenebbî’nin bir mısraında geçen “cirişşâ” (soy, asıl, köken) kelimesiyle, Ru’be b. Accâc’ın bir mısraında, övdüğü kimsenin burnunu düzgünlük ve parlaklıkla nitelerken kullandığı “müserrec” (sirâc [kandil] ışığı gibi parlak, 

 

Türkçe, “Gece devriyyesinde dikkat et zîrâ/Düşersin ağzına bukturmanın sonra” beytinde yer alan ve “pusudaki asker” anlamına gelen “bukturma” sözünde de garâbet vardır.

b) Manevî ta’kīd. Sözün anlamının hatalı mecaz, istiare ve kinayelerin kullanılması gibi sebeplerle kapalı olması, âdeta kördüğüm haline gelmesidir. Abbas b. Ahnef’in, “Seaŧlubü buǾde’d-dâri Ǿanküm li-taķrabû/Ve teskübü Ǿaynâye’d-dümûǾa li-tecmüdâ” (Yakın olasınız diye evimin sizden uzak olmasını isteyeceğim. Gözlerim dondukları [sevindikleri] için yaşlar dökecek) beytinde “göz yaşının donması”nın “gözlerin sevinmesi”nden kinaye olması gibi. Halbuki “göz yaşının donması” hüzünden kinayedir. Dolayısıyla bu ifadede “donma” (cümûd) kelimesi son derece uzak bir anlamda kullanılmıştır. İbarede mânayı bozan anlam tersliği de (kalb) manevî ta’kīd sayılır. Meselâ Mütenebbî’nin bir mısraındaki, “Keyfe yemûtü men lâ ya’şeķū” (Âşık olmayan nasıl ölür!) ifadesinde anlam tersliği vardır; bunun aslı, “Keyfe lâ yemûtü men ya’şeķū” (Âşık olan nasıl ölmesin ki!) şeklinde olmalıdır. Fehîm’in, “Fehîm pîrehenin etti vakf-ı şu’le-i dâğ/Hudâ bizim dahi mehtâba ver ketânımızı” beytinde de ketenin aydan etkilenmesi çok kapalı bir telmih olduğundan mânevî ta’kīd vardır. Mânevî ta’kīd bazan bir ifadeyi anlam çıkarılamaz hale getirir. Nef‘î’nin, “Âlemin cânı değilsin cân-ı âlemsin sen” mısraı bunun dikkat çekici bir örneğidir.

Bunların dışında, övgü ve yergilerin ilgili kelime ve tabirlerle yapılması; mecaz, istiare, kinaye ve teşbih gibi edebî türlerin yerinde kullanılması; şiir, mektup ve hitabelerde gereksiz ilmî terimlere yer verilmemesi; ibarenin kelimeleri arasında cinas, tıbâk, seci, tenâsüp, mürâât-ı nazîr gibi lafız ve anlam ilgilerinin bulunması; gereksiz ıtnâb, haşiv ve ziyadeden uzak olarak sözün veciz bir biçimde ifade edilmesi de fesahatin şartlarındandır.

Fesahata aykırı görülen hataları yapmamak için lugat, sarf, nahiv, meânî, beyân ve bedî” gibi edebiyat ilimlerini iyi bilmenin yanında özel yeteneğe ve dil zevkine sahip olmak gerekir. Ayrıca büyük edip ve şairlerin eserlerini dikkatle okumak ve iyi bir çevrede yetişmek gibi faktörler de önemli rol oynar.

İslâm’ın ortaya çıkışı esnasında görülen sütanneliği müessesesinin hedeflerinden biri de çocuğun bu yolla fasih konuşma alışkanlığını kazanmasıydı. O dönemde en fasih konuşanlar, şehir hayatından uzak bulundukları için yabancılarla karışmamış, dolayısıyla dilleri bozulmamış olan çöl Araplar’ı idi. Hz. Peygamber’in sütannesi Halîme’nin mensup olduğu Benî Sa’d da en fasih konuşan kabilelerden biri olarak tanınmıştı.

Arapça’da fesahat konusunda yazılmış en kapsamlı eser İbn Sinan el-Hafâcî’nin (ö. 466/1073-74) Sırrü’l-feśâĥa’sıdır. Türkçe’de fesahatla ilgili en derli toplu bilgi M. Kaya Bilgegil’in Edebiyat Bilgi ve Teorileri adlı kitabında bulunmaktadır (s. 25-43).
 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 26.11.2018 at 22:55, Emre Karaköse yazdı:

Dişi sivrisineklerin üzerinde onlardan kan emen, küçük parazitler keşfedilmiş: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3833289/figure/F1/?report=objectonly

 

Belki bu Bakara Suresi 26. ayette anlatılan canlı olabilir: "Şu bir gerçek ki Allah, bir dişi sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz."

 

Selam

 

Öncelikle yazdığınız mealde "varlık" olarak bir canlıdan bahsetmemiş de olabilir ve illa da "sivrisineğin sırtı" diyorsanız, ayette geçen varlığın sivrisineğin kanatları olabilme ihtimali de vardır. Yani sivrisineğin kanatlarını bir mucize olarak örnek göstermiş olabilir.

 

Ayrıca Allah, sivrisinekten bahsederken sıkılmaz da, sivrisineğin üzerindeki iddia edilen bir canlıya "parazit" demekten mi sıkılır? Parazit demek isteseydi, açıkça parazit derdi.

 

Bence Kur'an'da mucize olarak sivrisinek yerine, sualtı yaşantısından bahsedilseydi çok daha iyi olurdu. Sonuçta sualtı dünyasında milyarlarca canlı yaşamakta.

 

Örneğin; "Süngerlerde dolaşım, sinir ve sindirim sistemi bulunmaz. Kafası, beyni, kalbi, ağzı, gözleri, kemikleri, akciğerleri bulunmayan bu canlı türü bitki hissi verse de, hayvanlar alemi içinde sınıflandırılır" bilgisi örnek gösterilse iyi olurdu. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 26.11.2018 at 21:32, Emre Karaköse yazdı:

aç bak, yıldızların ışıktan/alevden atışlar yaptığını bulunmadan önce, ayetlere bakarak yazmıştım

Emre Karaköse yazdı:

Mülk Suresi 5 Yemin olsun ki, biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara ateş taneleri yaptık. O şeytanlar için çılgın ateş azabını da hazırladık.

 

Ayni zirvalari tekrarliyorsun.Hollywood filmleri arasinda en cok izlenenler ve sinemayi dolduranlar Sci-fi filmler.Sen burdaki Hollywood senaryolarini orda paylassan güzel paralar kazanirdin.Simdi sorulari tekrar soruyorum.

1.Bu yildizlar Seytan`a neden atis yapiyor?

Seytan kiyamete kadar serbest degilmi?Insanlari kandirmasi icin kiyamete kadar süre verilmedimi?Acaba Seytan bazen "istifa ediyorum kandirmayacagim artik insanlari "mi diyorda bunlar yasaniyor?Tatile gökyüzüne yildizlari seyretmeye gidiyor.Sonrada yildizlardan tokadi yiyor tabi.

2.Seytan bu atislardan zarar görüyormu?

Yaralanma,hafif siyrik gibi.Hatta ölme ihtimali varmi?Ölsede kurtulsak bari.Bizi kandirmak icin haril haril calisiyor.Neden atisa maruz kaliyor anlayamadim.

Engin bilgilerinle bizi aydinlatirsan cok memnun oluruz.Yoksa senin elinde bizim bilmedigimiz farkli Kuran veya eksik bilmedigimiz ayetlermi var?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...