Jump to content

Kuran'ın belirttiği üzere karıncaların konuştuğu kanıtlandı


Recommended Posts

  • İleti 96
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

3 dakika önce, Emre Karaköse yazdı:

 

Her şifalı gıda yanlış doz ve yanlış kişide veya zamanda zarar verebilir.

 

Ama bu şifalı olduğu gerçeğini değiştirmez.

 

Selam

Muhammed'in,Sahabelerin hastalanıp ölen yüzlerce çocuğunu kendi elleriyle gömdüklerine dair rivayetler vardır..besinler hakkında Kur'an' daki özendirici,teşvik edici genel ifadelerin bunda etkisi varmıdır,sorgulanması gerekir...sütü kaynatmayıda bilmiyorlardı..bunlar hep kafama takılan meseleler.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
33 dakika önce, democrossian yazdı:

 

Arapçada bütün varlıkların cinsiyeti vardır. Arapça kadar cinsiyet ayrımcı bir dil daha bilmiyorum. Nesne yani, tahta değil mi! Ona da cinsiyet atanır. Arapça böyle saçma sapan bir dil. 

 

Karınca, arı, sivrisinek gibi hayvanlara cinsiyeti gözetilmeksizin dişilik ataması yapılır. Neden? Bunların zayıflığı naifliği dişilik özelliği olarak görüldüğü için. Kelebek, çiçek... Bunlara hep dişi ataması yapılır.

 

Yani karınca ve arı kraliçelerini filan bildiklerinden değil. Olayın altında bu iş var.  

 

Dillerdeki erillik-disillik enteresan bir konu. Bu Arapçaya özgü değil. Ama Arapçada gerçekten ota b.ka varıncaya kadar her şeye cinsiyet atfedilmis. Fakat en kıytırık dilde bile karşımıza çıkar cinsiyet. Genellikle başına bir ek getirerek cinsiyetini belli ederler. Türkçe ne hikmetse bu toplara hiç girmemiş. Evet kültürle yakından ilgisi olduğu muhakkak ama gerçekten ilginç bir konu. Tabii kökeni karanlık dönemlere gidiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, democrossian yazdı:

 

Arapçada bütün varlıkların cinsiyeti vardır. Arapça kadar cinsiyet ayrımcı bir dil daha bilmiyorum. Nesne yani, tahta değil mi! Ona da cinsiyet atanır. Arapça böyle saçma sapan bir dil. 

 

Karınca, arı, sivrisinek gibi hayvanlara cinsiyeti gözetilmeksizin dişilik ataması yapılır. Neden? Bunların zayıflığı naifliği dişilik özelliği olarak görüldüğü için. Kelebek, çiçek... Bunlara hep dişi ataması yapılır.

 

Yani karınca ve arı kraliçelerini filan bildiklerinden değil. Olayın altında bu iş var.  

Desene sivrisinek mucizeside güme gitti..Bakara 26 daki dişi sivrisinek

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynen tabii, dişi sivrisinek konusu tümden safsata... 

 

Fakat Türkçeden başka cinsiyete hiç girmeyen dil var mı acaba diye merak ediyorum. Türkçeyi bu yönden çok takdir ediyorum. Güneş dil filan hani abartı geliyor kimine ama şu özellik yani güneş dil demeye yeterli bence. Bu bence muhteşem bir özellik.

 

Arapça ise bu konuda artık yani çüş diyeceğim! Hatta bu konu Arapça öğrenen İlahiyat öğrencilerinde esprilere neden olur. Şu dişi mi erkek mi ya şu ya şu diye olmadık nesnelerin cinsiyetini sorarlar. Bence rezalet... Olur bir iş değil yani.

 

Arapçada başka saçmalıklar da var. Örneğin sadece iki zaman vardır. Geçmiş zaman ve şimdiki zaman. Gelecek daha gelmedi geleceği de belirsiz mantığı vardır. Bir açıdan doğru bir mantık belki ama kısıtlayıcı.

 

Bu da yanılgılara neden oluyor. Örneğin Kuran'da dağlar yürür yazdığında bu kıyamette dağlar yürüyecek anlamındayken şu anda dağlar yürüyor anlamında olduğu zannediliyor. Nasıl bir saçma sapan dil anlamadım. Böyle dil mi olur yahu!

 

Aslında Türkçede de bunu yaparız. Örneğin filancaya git o sana yardımcı olur deriz. Yardımcı olacaktır demeyiz. Neyse... Fakat Arapçanın bu olumsuz özelliklerine karşın müthiş bir avantajı var ki işte o, Arapçaya bütün özelliğini kazandıran unsur: Büklümlü dil olması. Bu şu demek, kelimelerin harfleri ile oynayarak türlü türlü kılıklara sokup yeni kelime üretilebilmesi. Hüküm hakem mahkum hakim gibi... Bunda bir sınır neredeyse yok. Bir kökten türet babam türet kelimeleri. 

 

İşte bu, Arapçayı dünyanın en zengin kelime dağarcıklı dili yapıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hepsinde dişilere örnek verdiğini söylüyoruz zaten. Ve de hep mükemmel bir şekilde dişiyle ilgili mucize sunduğunu da gösteriyoruz.

 

Örneğin arılarda da işçi olanlar yani bitkilerden nektar toplayıp bal yapanlar hep dişidir. Ve Kuran yine kusursuz bir şekilde bunu yapanın dişi arı olduğunu belirtir.

 

Ve yuvayı yapanın da yine dişi arı olduğunu...

 

16:68. Rabbin, dişi balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da..."

16:69. "Sonra, meyvaların her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.

 

***

 

Kuran, arının yaptıklarını anlatırken, fiilin dişi formunu kullanmaktadır. Arapça’da fiiller dişiye ve erkeğe göre farklı çekilirler ( diğer bazı dünya dillerinde de bu böyledir). Arının yaptıkları anlatılırken fiilin dişi formunun kullanılması Kuran’ın saydığı eylemleri dişi bal arısının yaptığını göstermektedir. Bu yüzden ayeti “dişi bal arısı” diye çevirmek daha doğrudur. Dişi bal arısının yaptıkları Kuran’da şöyle tarif edilmektedir: (Arapça’da arının erkeği ve dişisi aynı şekilde yazılır, bu kelimenin ayrıca dişisi yoktur.)

Bal arısı

Bal arısı

Evini (kovanını) inşa etmesi (16:68)
Bal özünü toplamak için doğadaki faaliyeti (16:69)
Bal yapması (Bir sonraki bölümde inceledik)(16:69)

Kuran’ın saydığı bu üç faaliyeti de dişi arı olan işçi arılar gerçekleştirmektedir. Bu yüzden Kuran’da arıdan sonra gelen fiile dişilik takısı eklenmiştir. Kuran’ın saydığı bu faaliyetler ile erkek arıların hiçbir ilişkisi yoktur. Dişi olan işçi arılardan daha iri yapılı ve kocaman gözlü olan erkek arıların tek görevi genç ana arıyı döllemektir. Yaz sonunda bu görevini yerine getiren erkek arılar dişi arılar tarafından kovandan atılır ve dişi arıların bakımıyla yaşamaya alışkın oldukları için çok geçmeden açlıktan ölür.

Kuran’ın indiği dönemde insanların kovan içindeki iş bölümünün detaylarından, işçi arıların dişi olduğundan, kovanı inşa etmenin, bal yapmanın, bal yapmak için meyvaların özünü toplamanın dişi işçi arıların görevi olduğundan haberleri yoktu. Bu yüzden Kuran’ın, kovan inşa etmek ve bal üretmek gibi faaliyetleri sayarken, bunları dişi arıların yaptığına dikkat çekmesi ve erkek arıları bu görevlerden dışlaması mucizevi bir ifadedir.

ARI BİR MATEMATİK PROFESÖRÜ MÜDÜR?

Kuran’da dikkat çekilen dişi bal arısının yaptıklarını iyice incelediğimizde arının kabiliyetlerine şaşmamak elde değildir. Arının yaşayacağı evini (kovanını) oluşturması, bu evin içindeki petekleri inşa etmesi matematiksel bir deha gerektirmektedir.

Arı kovanı

Arı kovanı

Bal arıları milyonlarca yıldır peteklerini altıgen yapmaktadır (on milyonlarca yıl öncesine ait arı fosillerinden bu anlaşılmaktadır). Acaba neden bu şekil dikdörtgen, beşgen, sekizgen değil de altıgendir? Bunu araştıran matematikçiler birim alanın tamamen kullanılması ve en az malzemeyle petek yapılabilmesi için en ideal şeklin altıgen olduğunu ortaya koydular. Petekler üçgen ya da dörtgen olsaydı, boşluksuz kullanılabilecekti. Fakat altıgen hücreler için kullanılan malzeme üçgen ya da dörtgen için kullanılan malzemeden daha azdır. Diğer birçok geometrik şekilde ise kullanılmayan bölgeler ortaya çıkacaktı. Sonuç olarak altıgen hücre, en çok miktarda bal depolarken, yapılması için en az balmumu gereken şekildir.

Altıgen

Bal arıları milyonlarca yıldır peteklerini altıgen yapmaktadır

Dişi (işçi) arıların bu çalışmalarında en çok ilgi çeken durumlardan biri onbinlerce işçi arının her birinin, birer minik bölümünü oluşturduğu bu yapının bütününün, geometrik ölçülere bütünüyle uyabilmesidir. Matematikçiler verilen belirli miktardaki balmumuyla, yumurtadan çıkacak kurtçukları içine alabilecek daha geniş bir yer yapılamayacağını ispatlamışlardır. Böylece işçi arılar belirli miktardaki gereçle, gereken büyüklükteki bir yapının en ekonomik biçimde nasıl yapılabileceğini göstermektedirler.

Arıların uyumu

Arıların uyumu

Antoine Ferchault adındaki bir Fransız böcek bilgini, bunu “Arılar problemi” diye tanınan bir geometri problemi olarak ortaya koymuştur. Bu problem şudur: “Tabanı birbirlerine gören eğimi aynı olan üç çeşit eşkenar dörtgen ile kapanmış düzgün altıgen bir dik prizma verilsin. Bu prizmanın toplam yüzey alanının en küçük değerde olması için eşkenar dörtgenler arasındaki açılar ne olmalıdır?” Biri Alman, biri İsviçreli, biri de İngiliz olan üç tanınmış matematikçi bu problemin çözümüyle uğraştılar ve şu sonuca vardılar: 70° 32′ (70 derece ve 32 dakika). Gerçekten de bu, dişi bal arılarının yaptığı petek gözeneklerinin açısının tamı tamına aynısıdır.

 

Arılar problemi

Antoine Ferchault "Arılar problemi" diye tanınan geometri problemini ortaya koymuştur.

İşçi arılarımız peteğin yapımına birkaç farklı noktadan başlarlar. İş ilerledikçe peteğin gözenekleri orta yerde birleşir. Bu durumda kaynaşma noktasındaki peteklerin açıları yine kusursuzdur. Bu işçi arıların peteğin yapımına rastgele koyulmadıklarını, başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki uzaklıkları, arkadaşları olan diğer işçi arılarının pozisyonlarını önceden çok ince bir şekilde hesapladıklarını ortaya koyar. En usta matematikçiler bile arının hesabının kusursuzluğunu 70° 32′ (70 derece ve 32 dakika)’yı hesaplayarak ortaya koymaktadırlar. Fakat bu matematik profesörlerine elinize bir cetvel alın, bu açıları tam tutturarak bir altıgen çizin desek, hele hele bu hesapları yapan üç profesöre; “üçünüz ayrı yerden başlayarak altıgenler çizin, ortadaki altıgenler de tam düzgün, kusursuz olsun” desek, hiç şüphesiz bu kadar ince bir çizimi beceremezlerdi. Görülüyor ki arı, hem büyük bir teorisyendir, hem de müthiş bir pratisyendir. Teoride hesaplanması çok zor olanı hesaplamış, pratikte ise bizim el ve gözlerimizle tayin edemeyeceğimiz hassaslıktaki ölçüleri tutturmuştur.

Altı hafta yaşayabilen arılar tüm bu hesapları ve uygulamaları nasıl gerçekleştirmektedir? Arıların bu yaptıklarını “içgüdü” diye niteleyip, tüm bu harikalıkları tesadüfen oluşmuş gibi göstermek Yusuf suresinin 40. ayetinin işaret ettiği gibi isimlendirmelerin arkasına sığınmaktır. “İçgüdü” kelimesi, sadece bir isimlendirmeden ibaret olup aslında hiçbir açıklama ortaya koymayan bir terimdir.(Bu terimle anlaşılan tek önemli husus, arılar gibi canlıların bu özelliklerine doğuştan, hiçbir eğitim süreci olmaksızın sahip olduklarıdır. Fakat asıl önemli olan bu özelliğin nasıl oluştuğudur ve bu kavram bunu ortaya koyamaz.) Kuran arıya vahyedildiğini söyleyerek, arının tüm bu yaptıklarının, Allah’ın proglamlaması ve düzenlemesinin sonucunda olduğu ortaya koymaktadır. altı haftada en zeki canlı olan insan “1,2,3” diyerek, üçe kadar saymayı bile beceremez… Arının tüm bu yaptıklarının ne arı tarafından öğrenildiğini, ne de tesadüfen oluştuğunu söylemek mümkündür. Açıkça bellidir ki arıyı Yaratan, arıyı bütün özellikleriyle beraber yaratmış, tüm bu matematiksel problemleri halletmiş ve arıya en mükemmel uygulamaları yaptırmıştır. Yine bu Yaratıcı, arıya bal yaptırtarak, insanlara nimetlerini göstermektedir.

Bal

Bal

Görmezler mi ki kudretimizle nice hayvanları yarattık da onlara sahip olmaktadırlar.(36:71)
Onları kendilerine boyun eğdirdik. Bir kısmına binmekte, bir kısmını yemektedirler.(36:72)
Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Hala şükretmiyorlar mı?(36:73)

ARININ KARINCIKLARI VE BALIN ŞİFASI

Sonra meyvelerin her türünden ye de Efendinin sana kolaylaştırdığı yollara koyul. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifalar vardır. Şüphesiz, aklını çalıştıran bir topluluk için bunda bir delil vardır.(16:69)
Uzunluğu 1-3 cm arasında değişen arının vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden oluşur. En arkadaki karın bölümü gövdenin öbür bölümlerinden daha uzundur ve halka biçimindeki bölütlerden oluşur. Ayette tekil dişi arıda, “karınlar” olduğu vurgulanmaktadır. Ayetin Arapça’sında bu “butuniha” ifadesiyle belirtilir. Kelimenin sonundaki “ha”, dişi ve tekil şahısı belirtir. Eğer çoğul dişi arılardaki karınlar vurgulanmak isteseydi bu ifade “butunihinne” olur idi. Böylece ayet arının bölütlü, parçalı karın yapısına da işaret etmektedir. Bu parçalı karın yapısıyla arı “karınların” sahibi olarak nitelenmektedir. Arıların bu karın yapısının iç kısmında birine bal torbası ve diğerine de kursak adı verilen iki mide vardır. Arı çiçeklerden aldığı bal özünü önce kursağında bal haline getirir. Arının karın bölgesi bir kimya laboratuarı gibi çalışmakta ve bal üretmektedir.

Balın rengi gerçekten de ayette geçtiği gibi çeşit çeşittir. Bu renk, iklim, mevsim, hava koşulları ve alındığı kaynaklara bağlı olarak çok değişik görünüştedir. Beyazdan tutunuz da esmer (pekmez rengi) ve kahverengiden yeşile kadar çeşitli renklerde ballar vardır. Bu renklerin en hoşa gideni bal rengi de denilen açık altın sarısıdır. Balcılık alanında modern ve titiz çalışması olan ülkeler balın rengini saptamak için tespit edilmiş bir renk cetveli kullanmaktadır.

Balın rengi

Balın rengi, iklim, mevsim, hava koşulları ve alındığı kaynaklara göre değişiklik gösterir.

ARILARIN DANSI

İncelediğimiz ayetin başında, dişi bal arısının bal yapabilmek için bitkilerin özünü toplamasına işaret edilir. Gerçekten de ayette söylendiği gibi dişi olan işçi arılar bal yaptıkları gibi, bu balın ham maddesini bitkilerden toplamak da dişi olan bu işçi arıların görevidir. Arıların bal özlerini toplama aşamalarında birbirinden ilginç, inanılmaz olaylar gerçekleşmektedir.

Çiçeklerin yerini bulan arı, bulduklarını haber vermek üzere diğer arıların yanına döner. Bu arı, dans ederek diğer arılara balın ham madde kaynağının koordinatlarını bildirir. Arı yaptığı dans yoluyla verdiği mesajlarla, kaynağın hem doğrultusunu, hem de uzaklığını eksiksiz olarak diğer arılara iletir. Belli bir yaşa gelmiş insanlar 6 haftada bir dans kurunu bile bitirememektedirler. Oysa sadece 6 hafta yaşayan arı yaptığı dansları bir iletişim aracı olarak kullanabilmektedir.

Arıların dansı

Arıların dansı

Arının dansı kadar, kovanına dönerken yaptığı hesaplar da çok ilginçtir. Balın ham maddesinin kaynağını sadece Güneş’e göre tarif etmesi mümkün olan arı kovana dönene kadar Güneş her 4 dakikada 1 derece yer değiştirir. Arı Güneş’in bu yer değişimini hem besini bulurken, hem kovana en kestirme yönden dönmesi gerekirken hesaplar. Arı hedefinin peşinde ne kadar dolaşırsa dolaşsın, en kestirme şekilde kovana dönerken, Güneş’in ne kadar yer değiştirdiğini hesaplamak zorundadır. Arı bu hesabı da kusursuz yapmaktadır. Arının tüm bu hesapları, kovan içindeki tüm bu uyum; ne tesadüflerle, ne de 6 hafta yaşayan arının eğitilmesiyle açıklanabilir. Arı tüm bu görevleri kendisine öğretilmiş olarak doğmaktadır. Yaratıcı, arıyı en mükemmel şekilde programlamıştır.

BALDAKİ ŞİFA

Dişi olan işçi bal arılarının üretimi olan balın, insanlar için ne kadar faydalı bir besin kaynağı olduğu ayette belirtilir. Balın şifa olduğu günümüzde tüm tıp otoritelerince tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Bal hem birçok vitamine, hem kalsiyum, potasyum, magnezyum, sodyum, fosfor gibi birçok minerale, hem bakıra, iyota, demire, çinkoya, hem de bazı hormonlara sahiptir. Bal, içindeki şekerlerin bir başka cins şekere dönüşebilme özelliği sayesinde kolayca sindirilir. Bal, içerdiği serbest şekerler ile beynin çalışmasını kolaylaştırır. Kan yapımına, kanın temizlenmesine, kan dolaşımının düzenlenmesine yardımcı olur. Bal, vücudumuzun iç mekanizmasının daha iyi çalışması için yenilerek kullanıldığı gibi, kozmetikte ve cilt hastalıklarında vücuda dıştan sürülerek kullanılır. Balın iyileştirdiği söylenen hastalıklar saymakla bitmez.

Balın şifa kaynağı olduğu birçok toplumda düşünülmüştür. Bu yüzden Kuran’ın bu konuda söylediğinin, Kuran’ın indiği dönemde bilinmediğini söylemiyoruz. Fakat şuna dikkat etmeliyiz ki, Peygamberimiz döneminden gelen uydurma hadislerde deve idrarının içilmesine, bu idrarın şifa olduğuna dair sözlere de rastlıyoruz… Kuran o dönemin bu uydurma şifa kaynaklarına gönderme yapmamış, bal gibi günümüzde hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir maddeyi şifa olarak insanlara sunmuştur. Eğer Kuran kendi döneminin kabulleriyle yazılmış bir uydurma olsaydı, içinde elbette kendi döneminin safsatalarını içeren böylesine yanlışlar da olacaktı.

 

Arının kovandaki iş bölümünü, arının tüm marifetlerini anlatmaya bu kitabın hacmi yetmez. Bu tek başına bir kitap konusudur. Arının kovanı havalandırması, belirli bir nem ve ısı oranını sağlaması, kovan içinde mükemmel bir hijyenik ortamı oluşturması, kovanda nöbet beklemesi, yabancı maddeleri kovandan atış yöntemleri, salgıladığı balmumu, propolis, süt gibi maddeler birbirinden hayret verici ve mükemmeldir. Altı hafta yaşayan arı, tüm bu mükemmel özelliklere doğuştan nasıl sahip olmaktadır? Bilinçli bir Yaratıcı olmadan arının bu bilgileri kendi kendine tesadüfen elde etmesi hiç mümkün olabilir mi ? Kuran’ın dikkat çektiği arının, yaptıklarını her inceleyen, arının şahsında Allah’ın mükemmel bir sanat eserini görecektir.

Bilinçli bir Yaratıcı olmadan arının bu bilgileri kendi kendine tesadüfen elde etmesi hiç mümkün olabilir mi ?

Bilinçli bir Yaratıcı olmadan arının bu bilgileri kendi kendine tesadüfen elde etmesi hiç mümkün olabilir mi ?

Sizin yaratılışınızda ve her yana yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir toplum için deliller vardır. (45:4)

 

http://www.mucizeler.com/2011/05/yuvayi-disi-ari-yapar/

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Emre Karaköse yazdı:

Antoine Ferchault adındaki bir Fransız böcek bilgini, bunu “Arılar problemi” diye tanınan bir geometri problemi olarak ortaya koymuştur. Bu problem şudur: “Tabanı birbirlerine gören eğimi aynı olan üç çeşit eşkenar dörtgen ile kapanmış düzgün altıgen bir dik prizma verilsin. Bu prizmanın toplam yüzey alanının en küçük değerde olması için eşkenar dörtgenler arasındaki açılar ne olmalıdır?” Biri Alman, biri İsviçreli, biri de İngiliz olan üç tanınmış matematikçi bu problemin çözümüyle uğraştılar

 

Arının bal yapması, petek yapması ve bunları şahane yapması ilginç değil! Milyonlarca/milyarlarca yıldır yapıyorlar. İlginç olan bu araştırmaları yapanların hepsinin gavur olması! Gerçi bu da ilginç değil. Eğer aralarında bir müslüman olsaydı o zaman çok ilginç olurdu! 

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsan, bir kuş uçuyor diye hayret eder mi? Arı bal yapıyor diye niye şaşırayım? Balı tencerede yapacak hali yok! En uygun ölçü ve özelliklerde bir petekte yapacak. Burada düşündürücü olan, canlıların gizli kalmış dünyalarını ecnebilerden öğreniyor oluşumuz! 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben hayret duygusunu yitirmemekten yanayım. Doğada hayret edecek bir şeyler daima bulurum. Bu, doğaya saygımı sürdürür. Sosyal böcekler de hayret edilecek canlılardır. Milyarlarca sürmüş bir evrim sürecinin süzgeçten geçip kaybolup gitmemiş son ürünlerine bakmak bende saygı uyandırıyor.  

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, democrossian yazdı:

Ben hayret duygusunu yitirmemekten yanayım

 

Benim kastım elbette bu değil. Eğer insan merak etmese, şaşırmasa idi yerinde sayar, bir adım öteye gidemezdi. Burada yanlış olan, doğadaki bu güzelliklere zorlama bir kutsiyet atfedilmesi. Olağanüstü anlamlar yüklenilmesi. Gerçeğe bakıp masalımsı sonuçlar çıkarılması. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Vah garibim vah.

Karıncadan, çekirgeden, Süleymandan ekmek çıkmayınca arılara getirmiş muhterem.

Artı  "Son iletiyi ille de ben koymalıyım" tiki olmasa iyi olacak, ama İngiliz atalarımız ne demiş ?

"Nobody is perfect."

 

Şimdi bunu gördükten sonra bizi Hrıstiyan ilăn ederse, hiç şaşmam! :D

Yapar mı yapar... 

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
8 dakika önce, Emre Karaköse yazdı:

Sevgili arkadaşlar, tabiatın sesi zihne iyi gelir, sakinleştirir vs..

 

Gelin karıncaların seslerini dinleyelim, hiç köpürmenize , duvarları tırmalamanıza gerek yok.

 

selamm

 

 

Ne yapalım karınca seslerini.

 

ALlah' ın ses kayıdı var mı?

 

Ruhçu olmadığına somut kanıtların olmalı.:0_80cbc_37a71a73_L:

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...