Jump to content

Kafir Anne Baba Ve İslam


Recommended Posts

6 minutes ago, Yeni Üye said:

 

 

 

Kur'an bir mana okyanusudur. En büyük alim de olsak ondan  bizim hissemize düşen ise bir kaç damladır. Allah bana ya da başka bir kimseye Kur'anı oku, oradan anlam çıkar, çıkardığın anlamı başkasına dayat, o anlama dayanarak birilerine savaş ilan et, dini kurtarmaya çalış vb. bir misyon yüklememiş. Hatta bu yönüyle din bir fitnedir(imtihandır). Yani dini nasıl anladığı ve yaşadığı da insanlar için bir sınavdır. Bu diğer dinler için de geçerlidir. Vahşi olan vahşet çıkarır, merhametli olan rahmet ve sevgi. Ötekileştirmek isteyen de ünsiyet ve yakınlık kurmak isteyen de ondan bir hisse alır.  Bütün insanlığa sevgi ve merhamet öğretmenliği yapan Mevlana da Kuran okur ve ondan ilham alır, herkesi kafir ilan eden, herkese savaş ilan eden, herkesi köleleştirip satmaya niyetlenen Boko Haram da. Metnin kendisi bir aynadır. Herkes Kurandan kendini görür ve kendini anlar.  Dolayısıyla İslamın yaşanması ve anlaşılmasında esas ve temel olan metin değil temiz bir niyet ve örnek bir insandır. Peygamberler, evliyalar, azizler, salihler merkezdedir. Önce iyi insan olma ya da olgunlaşmaya niyet edeceğiz,  o yolda cehd ve gayret edeceğiz, sonra niyetimiz salih olursa metin bize kendini açar. Kuran ölü bir kitap değildir. Yaşayan ve en yüksekte duran bir kitaptır, ama biz yükselmeden Kurana erişemeyiz. Eriştiğimiz şey içimizdeki vahşet, dar bakış açısı, taassup olur.  

 

Zaten spesifik tarihsel olaylar için inmiş ayetler öncelikle ve bizzat peygamberi ve o olayların muhataplarını bağlar. Peygamber bu ayetleri anlamış ve uygulamıştır. Bizim açımızdan tarih tekerrür edemeyeceği için bu ayetleri bire bir uygulamak değil anlamak ve ders çıkarmak önceliklidir. Yani sadece bizim peygamberimiz değil, bir sürü peygamberin yaşadıkları ve kıssaları anlatılır kuranda. Bunlara bizim yaklaşımımız alalım bu kişilerin yaptıklarını kopyalayalım değil, bu olayları anlamaya ve ibret almaya çalışalım ve buradan dersler ve ibretler ve hikmetler edinelim kendi hayatımızda ve şartlarımıza göre bunlara ihtiyaç duyarsak uygulayalım diyedir. Yani peygambere savaş emri de geldi, barış emri de geldi. Savaş emri var diye hep savaşılmaz, barış emri var diye de hep barış içinde yaşanılmaz. Şartlar, nefis için, ganimet için ya da ırkın için değil de Allah için ya da haksızlığa uğradığın için savaşı gerektirirse insan gibi savaşırsın ve savaş ayetleri rehberin ve kılavuzun olur. Değilse, barış içinde insan gibi yaşarsın.

 

Kitap ortada. Savunulmaya ihtiyacı yok. Benim böyle bir niyetim  yok ama her şeyi birbirine o kadar karıştırıyorsunuz ki azıcık bilgimle yazmadan, bu başlıklar altına not düşmeden yapamıyorum. Bunu da açıkçası sizin için değil belki yargılamak değil de anlamak isteyen birileri olur diye yazıyorum. Bu kehf suresindeki olaya da bir sonraki iletide değineceğim. Bu konu biraz kötülük meselesiyle biraz kaderle de ilişkili. Daha önce @yüpyücecik te bu konuda yazmıştı sanırım. Ben, haşa bu meseleyi ve sırrı çözdüm demiyorum ama bu kıssa üzerinden İslam alimlerinin ve ariflerinin bu konudaki bazı mülahazalarını da yazacağım. 

 

 

Bırak şimdi cahil çöl araplarının yazdığı zırvaları pohpohlamayı, yalamayı da bu ayette verilmek istenen ders nedir onu açıkla. Bu Kuran denen cahilin el kitabında herkes değil ancak sen ve senin gibiler kendini görür, öyle herkes diyerek beynini arap zırvalarından, yahudi zırvalarından arındırmış, temizlemiş insanları işin içine katma.

 

İlerde ana ve babasını inanmaktan alıkoyar diye korkup masum bir çocuğun katledilmesi gerektiğini ileri süren bu hikaye bir insanı nasıl iyi insan yapacak, nasıl olgunlaştıracak, nasıl sevgi ve merhamet öğretecek?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 58
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Şimdi @teflon , @sağduyu nun yargılamak için @yüpyücecik in ise fikrimi öğrenmek için sorduğu kıssaya ve olaylardan benim anladıklarıma gelelim.

 

Birincisi ve en önemlisi bu olaydan kesinlikle ve katiyetle ileride kötü olacağından ya da kafir olacağından korkacağınız çocukları öldürebilirsiniz şeklinde bir mana çıkmaz.  Bu manayı çıkaranın ne dini vardır ne de imanı. Zaten daha önce dediğim gibi Peygamberin yaşadıkları dahil kurandaki hiç bir tarihi olaydan ya da kıssadan böyle direk hüküm çıkarılmaz. Kıssaların hikmeti bellidir ve araf 176 da ifade edilir.sen geçmişlerin hallerini anlat onlara da belki iyice bir düşünürler. Bu olay ise bunun da ötesinde sizin söylediklerinizle zerre alakası olmayan bir olaydır.

 

Birincisi olay bir kıssa ve hikaye. Hüküm bildirmez. Haber verir. İkincisi olay, İslamdan ve müslümanlardan çok önce, yahudiliğin öğretmeni Hz. Musanın yaşadığı bir olay. Üçüncüsü ve en önemlisi olayın taraflarından birisi olarak şeriatı, kanunu ve hukuku temsil eden Hz. Musa çocuğun öldürülmesine tamamen karşısında ve tepkili. Nereden ve nasıl çıkıyor bu İslamda kötü ve kafir olmasından korkulan çocuk öldürebilirsiniz hükmü o zaman? Ortada ne islam var ne de bir hüküm var. Peki bu olay ne o zaman, ne anlamalıyız, niye anlatılmış derseniz bismillah başlayalım.

 

Bu olay şu: Ey hukuk ve şeriat ehli, bilin ki sizin bilgi ve algı seviyenizin üzerinde daha bir sürü bilgi ve algı seviyesi var. Kitapta bildirilen emir ve yasaklara uyup dünyanızı başınız ağrımadan yaşamaya çalışıyorsunuz ama bilin ki sizin bildiğiniz Tanrının katının bilgisi değil. Sadece işinize yarayacak, dünyanızı düzene sokacak bir bilgi. Benim nice kullarım var ki onlara dilersem kendi katımın bilgisinden bir şeyler veririm. Ve bu bilgiler sizin anlayışınızın tamamen zıddı ve tersi de olabilir. Bunu da böyle bilin ve inkar etmeyin, tasdik edin. İşte bu kıssanın en açık, herkesin anlaması gereken mesajı budur.

 

Peki Tanrının katındaki bilgi nedir derseniz, bilmiyorum. Biliyorum dersem sizi aldatmış olurum ama anlamaya çalıştığımda ve bu konuda salihlerin söylediklerini hesaba kattığımda size şunları söyleyebilirim. Kuranda şöyle bir ayet var.

Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zâlimleri sevmez.

Burada birbirinden farklı iki algı seviyesi söz konusu. Bu seviyelerden birincisi şeriat seviyesi. Bu Hz. Musanın temsil ettiği, bir şeye misliyle karşılık ve ceza verme seviyesidir. İkincisi ise Hz. İsanın temsil ettiği hakikat mertebesidir. Kendine yapılan fenalığı bağışlamak, arayı düzeltip sana kötülük yapan iyilik yapmak.

 

Dinin farklı mertebelerdeki algılanmasıyla alakalı şu örnek te verilir. Bir mekanda oturup düşünen üç kişiye başka birisi gelerek arkadan ensesine bir şaplak yapıştırır.

- Birincisi ayağa kalkar ve kendisine şaplak yapıştırana eşit şiddette bir şaplak yapıştırır. Bu kişi şeriat mertebesindedir.

- İkincisi şöyle düşünür, "bu şaplak bana muhakkak Allah'tan, dolayısıyla kabulümdür ama acaba Allah bana bu şaplağı kimin aracılığıyla atmış" der ve ayağa kalkmadan kendisine vurana şöyle bir dönüp bakar. Bu tarikat mertebesindedir.

- Üçüncüsü ise "bu şaplak bana Allah'tan, kimin eliyle atıldığı da önemli değil" der ve kafasını çevirip bakmz bile. Bu da hakikat mertebesidir. 

Şüphesiz bu üçünün üstünde başka mertebeler de vardır ama mesajın anlaşılması açısından bu kadarı yeterli.

 

Hakikat mertebesine ulaşan kişiler kainattaki her sükunun ve her hareketin failinin Allah olduğunu görür. Yani Fiillerde tevhid. Bu benim gibi düşük mertebedekilerin ya da şeriat ehlinin kabul etmesi zor bir şeydir ama her şeyi Allah yapar. Her fiilin nihai faili Odur. Kula düşen her şeye olduğu şekliyle razı olmaktır. Peki her şeyi Allah yapıyorsa bizi neden yargılıyor? Bizi yaptıklarımızdan değil niyetlerimizden dolayı yargılıyor. Yoksa nihayetinde öldüren de O, yaşatan da. Güldüren de O, ağlatan da. Hidayet eden de O, saptıran da. İşte kıssada geçen kişi Allah katındaki kader yazısını, Levhi mahfuzu gören bir kişi. Sadece ve sadece emredildiği şeyleri yapan, kendinden bir şey yapmayan bir kişi. Levhi mahfuza bakıyor ve o gün o saatte kendisinin o çocuğu öldürdüğünü görüyor. Ve öldürüyor. Bu işi yaparken niyeti ney? Emre itaat etmek, kaderi tahakkuk ettirmek. O emirdeki hikmeti de kendince yorumluyor, Allaha hüsnü zan ediyor ama emin de değil. Bu bizi aşan bir bilgi ve algıdır. Bizim sadece bunun varlığına inanmamız gerekir. Anlayışımız ve yargılamamızın üstünde bir derecedir. Ama varlığına inanırsak Allah dilerse bizi de o seviyeye ulaştırır. Yani bir şey yapacağı zaman levhi mhafuza bakıp, orada yazılıysa yapmak, yazılı değilse yapmamak seviyesi.

 

Siz de eğer levhi mahfuzu görüyorsanız ve levhi mahfuzda benim ateist olmam yazıyor, o yüzden ateistim diyorsanız,siz de o çocuğu öldüren kul gibi mazursunuz. Ama biz o emri gördüğümüz ve öyle olmamız yazıldığı için değil içinizde taşıdığımız, kendimizden olan niyetlerin sonucu kötülük ya da fenalık yaparsak buna göre de yargılanırız. Yoksa bir cana kıymış birisini ceza olarak öldürmekle bir masumu öldürmek dışarıdan baktığında şekil olarak birbirinden farklı olmayan iki eylemdir. Yalnız öldürenlerden birinin içindeki niyet bir suçluyu misliyle cezalandırmak iken diğerinin içindeki niyet bir kimsenin malına ya da canına haksız yere tecavüz etmektir. İki fiili de yapan Allahtır. İkisinde de öldüren Allahtır. Ama Allah haklı olarak öldürenin niyetinden razı iken, haksız yere öldürenin niyetinden uzak ve beridir.

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayşe ip atla.

Böyle basit bir cümleye, sayfalar dolusu, ciltler dolusu açıklamalar, savunmalar getirmeye çalışanlar resmen tanrılarını iki paralık ettiklerinden bihaberler.

Evet..Tanrı adına ne kadar da çok bilgileri varmış, şaşarsınız. Sanki onun yanında hergün pişti oynuyorlar.

Hasılı şu mălum kitapta "Ayşe ip atla" diye yazıyorsa, aynen öyledir. Cümlelere 8 takla attırmak, olsa olsa art niyetten kaynaklanır.

"Yok efendim, aslında bu cümlede çook derin manalar var" diyenlere şunu demek lazım:

Siz kimsiniz...tanrının uşağı falan mı ?   

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tarih diye bir bilim dalı var. Tarih bir bilim alanı olmazdan evvel geçmiş olaylar; masallar ve efsanelerle karıştırılarak anlatılır, insanlar bu anlatılanlara inanır heyecanla dinlerlerdi. Bu efsanelerden hikmetler çıkarır, çok matah bir şeymiş gibi çocuklara yeni nesillere de öğretilirdi. Bilim gelişince masalla gerçek de birbirinden ayrıldı. Bir şeyi bilimsel yapan nedir? Akla mantığa uygun düşmesi, tekrar edilebilirliği (aynı şartlar oluşursa aynı sonuç çıkar mı?), nesnelligi, somut, gözlenebilir (objektif olarak kayıtlara geçirilmesi) vs. Eğer bu özellikleri taşıyorsa gerçektir deriz, yaşanmıştır deriz ve alınabilecek dersleri de aliriz. Ama akıl dışı, mantık dışı, bilim dışı efsaneleri sanki gerçek tarihmis gibi anlatıp bundan gizli sırları çözme iddiasına girişmek yahut derin anlamlar aramak nafile bir uğraştır. Gafilliktir, cahilliktir! Afrika'daki ilkel kabilelerin yaptığından farkımız nedir? Atalarımızdan öğrendiklerimizi aklın süzgecinden geçirmeden tam bir teslimiyetle buna inanıyor, çocuklarımıza da öğretmeyi marifet sanıyoruz. Yazık çok yazık... Daha kaç nesil bu masallarla büyüyecek? Çocuklara masal anlatmak güzeldir. Ama masalların gerçek olduğunu söylemek onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü daha küçüklükten bu masallara alistirmak, onları uyuşturucuya alistirmaktan farksızdır! Bu yüzden insanlık dünyanın yuvarlak olduğunu uzun süre kabul etmek istemedi. Çünkü hiçbir masalda dünyanın yuvarlak olduğu yazmıyordu!

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Yeni Üye said:

Birincisi ve en önemlisi bu olaydan kesinlikle ve katiyetle ileride kötü olacağından ya da kafir olacağından korkacağınız çocukları öldürebilirsiniz şeklinde bir mana çıkmaz.  Bu manayı çıkaranın ne dini vardır ne de imanı. Zaten daha önce dediğim gibi Peygamberin yaşadıkları dahil kurandaki hiç bir tarihi olaydan ya da kıssadan böyle direk hüküm çıkarılmaz. Kıssaların hikmeti bellidir ve araf 176 da ifade edilir.sen geçmişlerin hallerini anlat onlara da belki iyice bir düşünürler. Bu olay ise bunun da ötesinde sizin söylediklerinizle zerre alakası olmayan bir olaydır. 

 

Bu kıssadan bal gibi de ileri de ana babasını kafir yapar korkusu ile masum bir çocuğun öldürülebileceği manası çıkar ama neyseki çoğu insan o kadar vicdansız, acımasız ve aklını yitirmiş değildir, o yüzden bu kıssayı görmemiş gibi yapıp kafasını başka yöne çevirir, zihnine yerleştirilmiş bu sapık, sadist tanrı korkusundan başka anlamlar çıkarmaya, kendini aldatmaya devam eder.

 

1 hour ago, Yeni Üye said:

Birincisi olay bir kıssa ve hikaye. Hüküm bildirmez. Haber verir. İkincisi olay, İslamdan ve müslümanlardan çok önce, yahudiliğin öğretmeni Hz. Musanın yaşadığı bir olay. Üçüncüsü ve en önemlisi olayın taraflarından birisi olarak şeriatı, kanunu ve hukuku temsil eden Hz. Musa çocuğun öldürülmesine tamamen karşısında ve tepkili. Nereden ve nasıl çıkıyor bu İslamda kötü ve kafir olmasından korkulan çocuk öldürebilirsiniz hükmü o zaman? Ortada ne islam var ne de bir hüküm var. Peki bu olay ne o zaman, ne anlamalıyız, niye anlatılmış derseniz bismillah başlayalım.

 

Musa da amma tepkiliymiş ha? Adam sus deyince sus pus oluyor, süt dökmüş kediye dönüyor, masum bir çocuğun katlini yalayıp yutuyor, aynı zamanda çıkarcı da ha. Adamdan bir şeyler kapacağım umuduyla bu rezilliğe göz yumuyor. Ayrıca bu olay Musa ve yahudilik ile ilgili, İslam ile ilgili değil demek de tam bir şark kurnazlığı, olay senin kitabın Kuran'da müslümanlara anlatılıyor, işte islam bu diye sunuluyor.

 

1 hour ago, Yeni Üye said:

Hakikat mertebesine ulaşan kişiler kainattaki her sükunun ve her hareketin failinin Allah olduğunu görür. Yani Fiillerde tevhid. Bu benim gibi düşük mertebedekilerin ya da şeriat ehlinin kabul etmesi zor bir şeydir ama her şeyi Allah yapar. Her fiilin nihai faili Odur. Kula düşen her şeye olduğu şekliyle razı olmaktır. Peki her şeyi Allah yapıyorsa bizi neden yargılıyor? Bizi yaptıklarımızdan değil niyetlerimizden dolayı yargılıyor. Yoksa nihayetin de öldüren de O, yaşatan da. Güldüren de O, ağlatan da. Hidayet eden de O, saptıran da. İşte kıssada geçen kişi Allah katındaki kader yazısını, Levhi mahfuzu gören bir kişi. Sadece ve sadece emredildiği şeyleri yapan, kendinden bir şey yapmayan bir kişi. Levhi mahfuza bakıyor ve o gün o saatte kendisinin o çocuğu öldürdüğünü görüyor. Ve öldürüyor. Bu işi yaparken niyeti ney? Emre itaat etmek, kaderi tahakkuk ettirmek. Bu bizi aşan bir bilgi ve algıdır. Bizim sadece bunun varlığına inanmamız gerekir. Anlayışımız ve yargılamamızın üstünde bir derecedir. Ama varlığına inanırsak Allah dilerse bizi de o seviyeye ulaştırır. Yani bir şey yapacağı zaman levhi mhafuza bakıp, orada yazılıysa yapmak, yazılı değilse yapmamak seviyesi.

 

Siz de eğer levhi mahfuzu görüyorsanız ve levhi mahfuzda benim ateist olmam yazıyor, o yüzden ateistim diyorsanız,siz de o çocuğu öldüren kul gibi mazursunuz. Ama biz o emri gördüğümüz ve öyle olmamız yazıldığı için değil içinizde taşıdığımız, kendimizden olan niyetlerin sonucu kötülük ya da fenalık yaparsak buna göre de yargılanırız. Yoksa bir cana kıymış birisini ceza olarak öldürmekle bir masumu öldürmek dışarıdan baktığında şekil olarak birbirinden farklı olmayan iki eylemdir. Yalnız öldürenlerden birinin içindeki niyet bir suçluyu misliyle cezalandırmak iken diğerinin içindeki niyet bir kimsenin malına ya da canına haksız yere tecavüz etmektir. İkisini de yapan Allahtır. İkisinde de öldüren Allahtır. Ama Allah haklı olarak öldürenin niyetinden razı iken, haksız yere öldürenin niyetinden uzak ve beridir. 

 

 

Aradaki zırvalıkları geçiyorum, tamamı boş lakırdıdan ibaret.

 

Yani sen burada diyorsun ki, Hızır sadece Allah'ın emirlerini uygulayan bir kukla. Peki bu Allah neden masum bir çocuğu ileride bu çocuk ana babasını kafir yapar diye korkup öldürtüyor kuklasına? Allah'ın niyeti ne burada? Allah neden korkuyor? Madem sınav var, neden Allah çocuğu sınavı tamamlamadan öldürtüyor? Bu çocuk niye yaratıldı? Ayrıca bu çocuğun ana babasına sınav yok mu? Neden bu çocuğu öldürtüp sınavda ana babaya ayrıcalık tanıyor?

 

Her şeyi Allah yapıyorsa niyeti kim yapıyor? Başka bir tanrı mı? Yoksa niyet insandan apayrı bir şey mi? Her şeyi bilen, her şeyi yapan Allah kendi yaptığı insanın neye niyet edip neye etmeyeceğini de kendi belirlemiyor mu? İnsan Allah'a çaktırmadan kendi başına niyet diye bir yetenek mi geliştirmiş?

 

Madem niyet önemli o zaman bu Allah neden insanlara zina yapanı, müslüman öldüreni cezalandırın diyor? İnsanlar nereden bilecek zina yapan birinin, bebek ve çocuk öldüren, mümin öldüren birinin niyetini?

 

Yine madem niyet önemli, o zaman önümüze gelen çocukları öldürelim de büyüyüp günah işlemesinler, işi sağlama alalım, cehenneme gidecek olan varsa oraya gitmekten kurtaralım. Nasıl olsa fiilin bir önemi yok, önemli olan niyet. Hem belli olmaz, bu çocuklar ileride büyür ve müslümanları kafir yapabilir, böylece hem kendilerini hem de kafir yaptığı müslümanları yakabilir, değil mi? Bak, ne kadar iyi niyetli bir düşünce sana göre.

 

Neyseki insanlar müslüman da olsa aklını, vicdanını yitirmiş değilller de böyle şeyler olmuyor, gerçi arada bazı çatlaklar da çıkmıyor değil.

 

Quote

Bu bizi aşan bir bilgi ve algıdır. Bizim sadece bunun varlığına inanmamız gerekir. Anlayışımız ve yargılamamızın üstünde bir derecedir.

 

Böyle bir zırvalığa inanan birisine her saçmalığı, her mantıksızlığı, her zırvayı kabul ettirebilirsin, böyle bir şeye inanan birisi kukladan başka bir şey değildir, ne denirse kabul eden beyinsiz bir et yığınıdır sadece. Böyle bir et yığının içine beyin koyup düşünme, muhakeme etme, mantık kurma gibi yeteneklerin verilmesine de gerek yok, tamamen ısraf.

tarihinde sağduyu tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
34 dakika önce, Getaf yazdı:

Tarih diye bir bilim dalı var. Tarih bir bilim alanı olmazdan evvel geçmiş olaylar; masallar ve efsanelerle karıştırılarak anlatılır, insanlar bu anlatılanlara inanır heyecanla dinlerlerdi. Bu efsanelerden hikmetler çıkarır, çok matah bir şeymiş gibi çocuklara yeni nesillere de öğretilirdi. Bilim gelişince masalla gerçek de birbirinden ayrıldı. Bir şeyi bilimsel yapan nedir? Akla mantığa uygun düşmesi, tekrar edilebilirliği (aynı şartlar oluşursa aynı sonuç çıkar mı?), nesnelligi, somut, gözlenebilir (objektif olarak kayıtlara geçirilmesi) vs. Eğer bu özellikleri taşıyorsa gerçektir deriz, yaşanmıştır deriz ve alınabilecek dersleri de aliriz. Ama akıl dışı, mantık dışı, bilim dışı efsaneleri sanki gerçek tarihmis gibi anlatıp bundan gizli sırları çözme iddiasına girişmek yahut derin anlamlar aramak nafile bir uğraştır. Gafilliktir, cahilliktir! Afrika'daki ilkel kabilelerin yaptığından farkımız nedir? Atalarımızdan öğrendiklerimizi aklın süzgecinden geçirmeden tam bir teslimiyetle buna inanıyor, çocuklarımıza da öğretmeyi marifet sanıyoruz. Yazık çok yazık... Daha kaç nesil bu masallarla büyüyecek? Çocuklara masal anlatmak güzeldir. Ama masalların gerçek olduğunu söylemek onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü daha küçüklükten bu masallara alistirmak, onları uyuşturucuya alistirmaktan farksızdır! Bu yüzden insanlık dünyanın yuvarlak olduğunu uzun süre kabul etmek istemedi. Çünkü hiçbir masalda dünyanın yuvarlak olduğu yazmıyordu!

 

İnsan tek boyutlu değildir genç adam.

 

Bilim nerede, gerçek nerede? Neymiş bu bilimin bulduğu gerçek, öğretsin de biz de bilelim. İnsanoğlu "bir cisme kuvvet uygularsan kütlesiyle ters orantılı olarak ivmelenir." F=m.a yı bulunca kendini çok büyük gördü, kibirlendi, her hareketi, her etkileşimi açıklayacağını vehmetti, bir dünya kurguladı, sonra Allah küçücük bir atomla onun bütün algılarını, kurgusunu değiştirdi. Ona bir ders verdi. Benim bildiğim kadarıyla bilim bu dersten sonra sesini kıstı, olması gerektiği kadar çıkarmaya başladı. Ortada gerçeği bildiğini söyleyebilecek kadar cesur birini ben görmüyorum. Söyleyenler de bilim adamları değil cahiller.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, kavak yazdı:

İlkelsiniz, ki işaretlediğim yerlere yorum yapmanın bir anlamı yok. İlkelsiniz; hem siz hem tanrınız.

Savaşma, seviş.

Bu kadar net. Biz buyuz, kapiş ?

Var mı, bu cümleye o herşeye gücü yeten tanrınızın bir itirazı ?

Yok. Olamaz da. Ancak bu mesaj kendisine ait değildir. Bunu bir zahmet kendisine iletiniz...

Hayret doğrusu....

Son günlerde bu cümleyi gri hücreleri sulanmışlara bu kadar tekrarlamak zorunda kalacağım hiç aklımın ucundan geçmezdi.

 

Siz ilkel değilsiniz ama biraz kibirlisiniz. Barış taraftarı olmanız taktire şayan ve güzel. Ama kendi karakteriniz ve mizacınızı her insanda var zannetmeniz iyi değil. Siz kendinizi ne olarak hissediyorsanız herkesin öyle hissettiğini zannediyorsunuz. Ama öyle değil işte. Kimisi tartışarak, cedelle, mücadeleyle kendini ifade ediyor ya da buluyor. O yüzden savaşma seviş felsefesi sizin şahsen hayata bakış açınız olmasının ötesine geçip bir gruba bile mal olamaz. Mesela 50 kişi bu felsefe etrafında bir araya gelemez. Gelirse çatışmalar başlar. Bu çatışmaları çözmek için de bir yönteminiz olmalı. Ayrıca sizden binlerce yıl önce Tanrı şu ayeti indirmiş, bile:

 

Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

1. Kuran'ın içinde yazan her şey kesinlikle doğrudur.

2. Kuran sorgulanırken 1. madde uygulanır.

 

Daha peşinen Kuran'da yazan her şeyin doğru olduğuna iman etmiş birisi nasıl sorgulayacak, nasıl aklını ve mantığını kullanacak?

 

23 minutes ago, Yeni Üye said:

 

İnsan tek boyutlu değildir genç adam.

 

Bilim nerede, gerçek nerede? Neymiş bu bilimin bulduğu gerçek, öğretsin de biz de bilelim. İnsanoğlu "bir cisme kuvvet uygularsan kütlesiyle ters orantılı olarak ivmelenir." F=m.a yı bulunca kendini çok büyük gördü, kibirlendi, her hareketi, her etkileşimi açıklayacağını vehmetti, bir dünya kurguladı, sonra Allah küçücük bir atomla onun bütün algılarını, kurgusunu değiştirdi. Ona bir ders verdi. Benim bildiğim kadarıyla bilim bu dersten sonra sesini kıstı, olması gerektiği kadar çıkarmaya başladı. Ortada gerçeği bildiğini söyleyebilecek kadar cesur birini ben görmüyorum. Söyleyenler de bilim adamları değil cahiller.

 

 

İşte bazı insanlar böyle nankör, böyle kıymet bilmezdir. Hayatının her alanında bilimden, bilimin nimetlerinden yararlanırlar, hastalanınca bilime baş vururlar, aç kaldıklarında karınlarını bilim doyurur, zorda kalınca daima yardımına koşan bilimdir ama bu nankör, cahil insanlar bilime ihanet edip nerede şarlatan, sahtekar, düzenbaz bir sakallı var gidip o yavşakların peşine takılır, bilime düşman olurlar. Bu din denen safsatalar  yumağı nerede, ne zaman ve nasıl insanlığın tek bir derdine derman olabilmiş, ha?

 

Bilime düşman olmak, bilimi inkar etmek insanın kendisini, aklını, zekasını inkar etmek demektir. Kendi aklını, zekasını, mantığını inkar eden birine ne anlatılır ki?

 

tarihinde sağduyu tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
24 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

Bilim nerede, gerçek nerede? Neymiş bu bilimin bulduğu gerçek, öğretsin de biz de bilelim. 

 

Bir masal bu kadar mı etkiler insanı? Cevap: Maalesef evet! 

 

Çocuğunu niye okula gönderiyorsun? (Çocuğun varsa) Çocuğun niye üniversiteye gidiyor/gidecek? Okullarda hep gavurların buluşlarıyla doldurulmuş dersler öğretiliyor (fen derslerini kastediyorum). 

Sen hastalandığında niye doktora gidiyorsun? Evini kim projelendirdi? Bir şeyh mi, bir mühendis mi? Yolları kim planlıyor, altyapı projelerini kim neye göre yapıyor? Neyin masal neyin tarih olduğunu nasıl ayırt ediyorsun? Yaşadığın evin, yaşadığın şehrin, yaşadığın ülkenin tek bir karesinde bilimden bağımsız bir düzenleme yapabilir misin? Yahu yola çıkmadan önce bugün kar mı var, fırtına mı var onu da meteorolojiden soruyorsun!

 

Ondan sonra bilimi, bilim insanını küçümse! Tamam tamam sen otur o menkıbeleri ezberle!.. Bilim susmuş da, bilmem nolmuş da!.. Senin televizyonun kaç ekran sen onu bi söylesene bana?! Senin evinde gavur icadı kaç cihaz var, bi sonraki iletinde yazsana!..

Link to post
Sitelerde Paylaş
29 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

İnsan tek boyutlu değildir genç adam.

 

İnsan tek boyutlu değilmiş!

Bir milyardan fazla Hindistanlı niye ineğe tapıyor? İşte senin gibi gerçeğin bilmem kaçıncı boyutuna ulaşmak için! İneğin b.kundan hikmet arıyorlar!..

Link to post
Sitelerde Paylaş
44 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

 

Siz ilkel değilsiniz ama biraz kibirlisiniz. Barış taraftarı olmanız taktire şayan ve güzel. Ama kendi karakteriniz ve mizacınızı her insanda var zannetmeniz iyi değil. Siz kendinizi ne olarak hissediyorsanız herkesin öyle hissettiğini zannediyorsunuz. Ama öyle değil işte. Kimisi tartışarak, cedelle, mücadeleyle kendini ifade ediyor ya da buluyor. O yüzden savaşma seviş felsefesi sizin şahsen hayata bakış açınız olmasının ötesine geçip bir gruba bile mal olamaz. Mesela 50 kişi bu felsefe etrafında bir araya gelemez. Gelirse çatışmalar başlar. Bu çatışmaları çözmek için de bir yönteminiz olmalı.

 

İnsanların savaşmadan barış içinde yaşamaları bal gibi de mümkün, ancak piyasadaki dinler insanları sürekli ötekileştirdiği, birbirine düşman kıldığı için elbette kolay değil, benim sözünü ettiğim "Savaşma, seviş"  söyleminin başarıya ulaşması. Yahu "benim dinim, benim peygamberim, benim kutsal kitabım, benim tanrım en cicisi" inancı,  kötülüklerin ve ikiliklerin başıdır.

 

44 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

 Ayrıca sizden binlerce yıl önce Tanrı şu ayeti indirmiş, bile:

 

Ey iman edenler! Hep birden barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, apaçık düşmanınızdır.

 

Bu cümle evlere şenlik, affedersiniz, başı kalk gidelim diyor, sonu bok yeme otur diyor.
Artı kimlere hitap ediyor ?
İman edenlere. Yani kendinden olanlara; kendinden olmayanları ise siktiredin. Herşeye gücü yeten tanrı bütün insanlara ve zamanlara hitap etmeye becerememiş. Daha açık söylemek gerekirse: Yereldir, ilkeldir. Bu kadar net.

 

Hasılı "Savasma, seviş" söylemi kitabınızdaki bütün mesajlara bin basar, çünkü zamansızdır, ayrımcılık gütmez, herkese hitap eder.

Evrensel bir söylemdir.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran, önce bir kaç yerde "anne babaya iyi davranın" dedikten sonra anne babanın müslüman olmaması durumunda nasıl davranılacağını yazmıştır. "Anne babanızı dost edinmeyin yoksa zalimlerden olursunuz"


Müslümanlar Kurandaki şiddet içeren, beraber yaşamayı zorlaştıran ayetleri (Kuranda adı geçmeyen) "savaş zamanları için geçerlidir" bahanesiyle ortadan kaldırmaya, görünmez kılmaya çalışmaktadırlar.
"Sadece savaş zamanında geçerlidir" diye bir tabir Kuranda bulunmaz!
"Bu savaş zamanın" ne olduğunu  Kuran zaten yazmaz.
"Savaş zamanın" ne olduğunu din adamları da açıklayamaz.


Mesela Muhammed zamanında Mekke ve Medine arasında "savaşlar" olmuştur. ("Savaş" dememin nedeni islami tarih kitaplarında öyle yazması. Yoksa 30-40 kişi bir tarafta, 40-50 kişi diğer tarafta "savaş" yapmışlardır. Sonunda 8-10 kişi ölmüştür. Yani BJK ve Bursa taraftarlarının kavgalarındaki insan sayısı Muhammedin savaşlarına katılanlardan daha fazladır)


Mekke ve Medine arası 300-400 kilometredir, deveyle bir hafta kadar yolculuk yapmak gereklidir. 
Müslümanlar, o zamanda savaş var diye "kafiri bulduğun yerde öldür" den "anne, baba, kardeş vs ile konuşma onlarla dost olma" gibi bir çok ahlaksız ayetleri temize çıkartmaya çalışmaktadırlar.
Ben merak ediyorum.... Günümüzde uçağa bindinmi bir kaç saat içinde Filistene varırsın ve din kardeşlerine (yahudilere karşı yaptığı mücadelede) yardımcı olabilirsin. Allahın dini islam için savaşabilirsin.
Kafirlere karşı savaşa katılmak günümüzde daha kolay olduğu halde savaş zamanında değil miyiz?


Türkiyeye, dış mihraklar diz çöktürmek için uğraşıyor diyorlar ve buna bir çok kişi inanıyor. Bu savaş zamanı değil mi?


Laikler, devletin islami kanunlarla (şeriat) yönetilmesine karşı çıkıyorlar. Allahın kanunlarını istemiyorlar. Bu savaş zamanı değil mi?


Türk askeri Korede savaştı, Kıbrısta savaştı. ABD, sınırımızdaki Iraka girdi, Suriyeye girdi milyonlarca müslüman öldü. Ruslar yıllarca Afganistanda savaştı. Balkanlarda müslümanlar kıyımdan geçti vs. Ama nedense hiç bir zaman "savaş zamanı geçerli ayetler" Türkiyede müslümanlar tarafından uygulanmadı!
Çünkü bu kafa yapısı günümüzün ahlaki değerleri ile örtüşmemektedir. Türkiyedeki bir çok müslüman Kuranda yazan bu ayetleri uygulamaz, uygulayamaz!


Bu "savaş zamanında geçerlidir" sözü din adamları tarafından çıkartılmış, ahlaksız ayetlerin üstünü örtmek için kullanılan ucuz bir bahaneden başka bir şey değildir.


Bir de aklıma şu soru geliyor:
Bir "savaş zamanında" olduğumuzu, gördüğümüz kafiri ne zaman öldürebileceğimizi, anne babayla dostluklarımızı ne zaman sonlandıracağımızı bize kim söyleyecektir? Cami hocası mı, Tayyip mi? Veya hangi cemaatın hocası? Yoksa herkes kendi mi karar verecek? Bu "savaş ayetlerini" kullandırma yetkisi hangi kişidedir?


Nazi zulmünde yahudileri (kendi hayatlarını riske atarak) koruyan kişiler olmuştur.
Muhammedin amcası Ebu Talip, kendisi müslüman olmadığı halde ömür boyu Muhammedi korumuş ve kollamıştır.


Bir tarafta ayrı dinden olan ayrı fikirli insanları SAVAŞ ZAMANINDA bile kendilerini riske atarak koruyan insanlar. Ve diger tarafta ANNE BABANIZLA DOSTLUĞU KESİN diyen "barış dini" İslam!!!

 


Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır...  3:28


Kuranın hakkını verelim.
Eğer g*t korkusu varsa dost olabilirsiniz diyor.
İşte Kuranın insanlığı, ahlakı budur

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, poiuz yazdı:

Müslümanlar Kurandaki şiddet içeren, beraber yaşamayı zorlaştıran ayetleri (Kuranda adı geçmeyen) "savaş zamanları için geçerlidir" bahanesiyle ortadan kaldırmaya, görünmez kılmaya çalışmaktadırlar.
"Sadece savaş zamanında geçerlidir" diye bir tabir Kuranda bulunmaz!
"Bu savaş zamanın" ne olduğunu  Kuran zaten yazmaz.
"Savaş zamanın" ne olduğunu din adamları da açıklayamaz.

 

Bakara 193:
Fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dini ortada kalana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse sataşmayın. Zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur.

 

Enfal 39:
Fitne kalmayıp, yalnız Allah'ın dini kalana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse bilsinler ki Allah onların işlediklerini şüphesiz görür.

 

   Kuran'ın yukarıdaki emirlerine göre müslümanlar şu anda dahi savaştadırlar ve islam tüm dünyayı domine edip şeriat yönetimi altına almadan da asla durmayacaklardır. 

İşid/boko haram/el kaide/taliban/eş sebab/el nüsra/ihvan/hamas/maute.... vb. islami terör örgütleri motivasyonunu bu gibi ayetlerden ve destekleyen hadislerden almaktalar.
Şahsen ben onları, ayet inkar eden, ayet bükücülüğü yapan tatlı su müslümleri ve reformcularından daha dürüst olarak görüyorum.  İronik şekilde şeriat yönetimlerinde önce reformistler kesilir, direklerde sallandırılır, ardından şeriat düzeni yalın ayetler, hadisler, icma ve kıyas baz alınarak  kurulur, şeriat bir defa kurulduktan sonra en ufak bir eleştiriyi, aksi yorumu ölümle cezalandırır. Yok ben bu ayetten barış çıkardım yok bu ayetten aslında şunu demek istiyor vs. sıkıysa bir çıkın bakalım ortaya neler oluyor!!! Hergün küfrettikleri laiklik sayesinde tatlı su müslümlerine şeriat gelene kadar tahammül edilip "dayı" denir. Bu şuursuz insanlar tabiri caizse kasabın bıçağını yalayan mezbahalık dana gibidirler.    

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, poiuz yazdı:

Kuran, önce bir kaç yerde "anne babaya iyi davranın" dedikten sonra anne babanın müslüman olmaması durumunda nasıl davranılacağını yazmıştır. "Anne babanızı dost edinmeyin yoksa zalimlerden olursunuz"


Müslümanlar Kurandaki şiddet içeren, beraber yaşamayı zorlaştıran ayetleri (Kuranda adı geçmeyen) "savaş zamanları için geçerlidir" bahanesiyle ortadan kaldırmaya, görünmez kılmaya çalışmaktadırlar.
"Sadece savaş zamanında geçerlidir" diye bir tabir Kuranda bulunmaz!
"Bu savaş zamanın" ne olduğunu  Kuran zaten yazmaz.
"Savaş zamanın" ne olduğunu din adamları da açıklayamaz.


Mesela Muhammed zamanında Mekke ve Medine arasında "savaşlar" olmuştur. ("Savaş" dememin nedeni islami tarih kitaplarında öyle yazması. Yoksa 30-40 kişi bir tarafta, 40-50 kişi diğer tarafta "savaş" yapmışlardır. Sonunda 8-10 kişi ölmüştür. Yani BJK ve Bursa taraftarlarının kavgalarındaki insan sayısı Muhammedin savaşlarına katılanlardan daha fazladır)


Mekke ve Medine arası 300-400 kilometredir, deveyle bir hafta kadar yolculuk yapmak gereklidir. 
Müslümanlar, o zamanda savaş var diye "kafiri bulduğun yerde öldür" den "anne, baba, kardeş vs ile konuşma onlarla dost olma" gibi bir çok ahlaksız ayetleri temize çıkartmaya çalışmaktadırlar.
Ben merak ediyorum.... Günümüzde uçağa bindinmi bir kaç saat içinde Filistene varırsın ve din kardeşlerine (yahudilere karşı yaptığı mücadelede) yardımcı olabilirsin. Allahın dini islam için savaşabilirsin.
Kafirlere karşı savaşa katılmak günümüzde daha kolay olduğu halde savaş zamanında değil miyiz?


Türkiyeye, dış mihraklar diz çöktürmek için uğraşıyor diyorlar ve buna bir çok kişi inanıyor. Bu savaş zamanı değil mi?


Laikler, devletin islami kanunlarla (şeriat) yönetilmesine karşı çıkıyorlar. Allahın kanunlarını istemiyorlar. Bu savaş zamanı değil mi?


Türk askeri Korede savaştı, Kıbrısta savaştı. ABD, sınırımızdaki Iraka girdi, Suriyeye girdi milyonlarca müslüman öldü. Ruslar yıllarca Afganistanda savaştı. Balkanlarda müslümanlar kıyımdan geçti vs. Ama nedense hiç bir zaman "savaş zamanı geçerli ayetler" Türkiyede müslümanlar tarafından uygulanmadı!
Çünkü bu kafa yapısı günümüzün ahlaki değerleri ile örtüşmemektedir. Türkiyedeki bir çok müslüman Kuranda yazan bu ayetleri uygulamaz, uygulayamaz!


Bu "savaş zamanında geçerlidir" sözü din adamları tarafından çıkartılmış, ahlaksız ayetlerin üstünü örtmek için kullanılan ucuz bir bahaneden başka bir şey değildir.


Bir de aklıma şu soru geliyor:
Bir "savaş zamanında" olduğumuzu, gördüğümüz kafiri ne zaman öldürebileceğimizi, anne babayla dostluklarımızı ne zaman sonlandıracağımızı bize kim söyleyecektir? Cami hocası mı, Tayyip mi? Veya hangi cemaatın hocası? Yoksa herkes kendi mi karar verecek? Bu "savaş ayetlerini" kullandırma yetkisi hangi kişidedir?


Nazi zulmünde yahudileri (kendi hayatlarını riske atarak) koruyan kişiler olmuştur.
Muhammedin amcası Ebu Talip, kendisi müslüman olmadığı halde ömür boyu Muhammedi korumuş ve kollamıştır.


Bir tarafta ayrı dinden olan ayrı fikirli insanları SAVAŞ ZAMANINDA bile kendilerini riske atarak koruyan insanlar. Ve diger tarafta ANNE BABANIZLA DOSTLUĞU KESİN diyen "barış dini" İslam!!!

 


Mü’minler, mü’minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır...  3:28


Kuranın hakkını verelim.
Eğer g*t korkusu varsa dost olabilirsiniz diyor.
İşte Kuranın insanlığı, ahlakı budur

Değerli kardeşimiz,

"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile veli edinmeyin! İçinizden onları dost edinenler, zalimlerin ta kendileridir."(Tevbe, 9/23)

Veli: Hâmi, koruyucu, birinin işlerini deruhde eden kimse, yönetici, destek veren yardımcı, dost anlamlarına gelir.

Ey müminler! Babalarınızı, kardeşlerinizi, imana karşı küfrü benimseyip sevdikleri takdirde kendinize dost edinmeyiniz. Yani başkaları ve yabancılar şöyle dursun, velileriniz olan öz babalarınızı, öz kardeşlerinizi bile kâfirliği müminliğe tercih edip de sevgi duydukları takdirde, hele hele küfürden vazgeçme ümidi kalmadığı takdirde onları kendinize dost edinmeyin, sırdaş tutmayın, onları veli tanımayın, sizin üzerinizdeki velayet haklarını kabul etmeyin, ve onu kullanmalarına izin vermeyin, onların emirlerine uyup da küfre hizmet etmeyin, küfre yardımcı olmayın.

Hasılı yakınlık duygusunun etkisine kendinizi kaptırıp da onları kendinize dost ve yardımcı saymayın, yakın akrabalığı ve yakınların gözetilmesi hakkındaki ilâhî emirleri, yukarıdan beri durumları gözler önüne serilen müşriklerden berâete engel zannetmeyin ve sizden her kim onlara dost olur, dostluğu kabul eyleyip onların velayeti altına girerse, onların isteklerine uyup onlara yardım ederse, onlara bel bağlar, onlardan uzak durmazsa, işte onlar da (yani onların dostluğuna bel bağlayan ve velayetlerine sığınanlar da) o zalimlerden başkası değillerdir. Zira velayet hakkını ehlinin ve mevkiinin gayrine koymak da haksızlığı irtikâp etmektir. Allah böyle yapanlara da hidayet nasib etmez.

Bu ve bundan sonraki âyetin Mekke fethinden önce, bu akrabalık bağlarını hicrete engel zannedenler hakkında veya dinden dönüp tekrar Mekke'ye dönen dokuz kişi hakkında nâzil olduğuna ilişkin iki rivayet varsa da bunlar nüzûl tarihi hakkındaki esas rivayetlere aykırı bulunduğundan delil olarak kabul edilmeye layık görülmemiştir. Bundan dolayı Cessas'ın "Ahkam-ı Kur'ân"da zikrettiği üzere, müminler münafıklardan ayırdedilmek için bununla emrolunmuşlardır. Çünkü münafıklar, kâfirlerle dostluk ilişkilerine giriyor ve buluştukları zaman onlara saygı gösteriyor ve ikram ediyorlardı, onlara velayet ve taraftarlık izhar ediyorlardı. Allah Teâlâ da bu âyetteki emrini mümin ile münafıkın farkına alâmet kılmış ve böyle yapmayanın nefsine zulmetmiş ve böylece cezaya hak kazanmış olduğunu haber vermiştir.

Ancak şunu da unutmamak lazım gelir ki, Allah, kâfir olan anaya, babaya ihsanı ve belli ölçüler içinde yakınlığı dahi emreylemiştir. Nitekim Lokman Sûresi'nde beyan buyurulduğu gibi:

"Biz insana, anasıyla babasına itaat etmesini emrettik... Bununla beraber ananla baban, bilmediğin bir şeyi Bana şirk koşman hususunda sana baskı yaparlarsa onlara itaat etme. Fakat onlarla dünyada iyi geçin..." (Lokman 31/14, 15).

Aynı şekilde Nisâ Sûresi'nde,

"Allah'a ibadet edin, hiçbir şeyi ona ortak koşmayın, anaya babaya iyilik edin."(Nisa, 4/36)

ve En'âm Sûresi'nde,

"De ki: "gelin size Rabb'inizin neleri haram kıldığını ben okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyilik edin." (En'âm, 6/151. âyetin tefsirine bk.)

Bu âyetin başı ile sonu göz önünde bulundurulduğu zaman anlaşılıyor ki, bu âyet biraz yukarıdaki "Siz kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyordunuz? "âyetindeki "Allah'dan, Resulünden ve müminlerden başkasına sığınmazlar..." ifadesinin daha geniş bir açıklaması şeklindedir. Bunun hikmeti de biraz ilerde gelecek olan âyetiyle gösterilecektir.

(Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır,  Kur'an-ı Kerim Tefsiri)

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, akılsızşuursuzatom said:

Değerli kardeşimiz,

"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile veli edinmeyin! İçinizden onları dost edinenler, zalimlerin ta kendileridir."(Tevbe, 9/23)

Veli: Hâmi, koruyucu, birinin işlerini deruhde eden kimse, yönetici, destek veren yardımcı, dost anlamlarına gelir.

Ey müminler! Babalarınızı, kardeşlerinizi, imana karşı küfrü benimseyip sevdikleri takdirde kendinize dost edinmeyiniz. Yani başkaları ve yabancılar şöyle dursun, velileriniz olan öz babalarınızı, öz kardeşlerinizi bile kâfirliği müminliğe tercih edip de sevgi duydukları takdirde, hele hele küfürden vazgeçme ümidi kalmadığı takdirde onları kendinize dost edinmeyin, sırdaş tutmayın, onları veli tanımayın, sizin üzerinizdeki velayet haklarını kabul etmeyin, ve onu kullanmalarına izin vermeyin, onların emirlerine uyup da küfre hizmet etmeyin, küfre yardımcı olmayın.

Hasılı yakınlık duygusunun etkisine kendinizi kaptırıp da onları kendinize dost ve yardımcı saymayın, yakın akrabalığı ve yakınların gözetilmesi hakkındaki ilâhî emirleri, yukarıdan beri durumları gözler önüne serilen müşriklerden berâete engel zannetmeyin ve sizden her kim onlara dost olur, dostluğu kabul eyleyip onların velayeti altına girerse, onların isteklerine uyup onlara yardım ederse, onlara bel bağlar, onlardan uzak durmazsa, işte onlar da (yani onların dostluğuna bel bağlayan ve velayetlerine sığınanlar da) o zalimlerden başkası değillerdir. Zira velayet hakkını ehlinin ve mevkiinin gayrine koymak da haksızlığı irtikâp etmektir. Allah böyle yapanlara da hidayet nasib etmez.

Bu ve bundan sonraki âyetin Mekke fethinden önce, bu akrabalık bağlarını hicrete engel zannedenler hakkında veya dinden dönüp tekrar Mekke'ye dönen dokuz kişi hakkında nâzil olduğuna ilişkin iki rivayet varsa da bunlar nüzûl tarihi hakkındaki esas rivayetlere aykırı bulunduğundan delil olarak kabul edilmeye layık görülmemiştir. Bundan dolayı Cessas'ın "Ahkam-ı Kur'ân"da zikrettiği üzere, müminler münafıklardan ayırdedilmek için bununla emrolunmuşlardır. Çünkü münafıklar, kâfirlerle dostluk ilişkilerine giriyor ve buluştukları zaman onlara saygı gösteriyor ve ikram ediyorlardı, onlara velayet ve taraftarlık izhar ediyorlardı. Allah Teâlâ da bu âyetteki emrini mümin ile münafıkın farkına alâmet kılmış ve böyle yapmayanın nefsine zulmetmiş ve böylece cezaya hak kazanmış olduğunu haber vermiştir.

Ancak şunu da unutmamak lazım gelir ki, Allah, kâfir olan anaya, babaya ihsanı ve belli ölçüler içinde yakınlığı dahi emreylemiştir. Nitekim Lokman Sûresi'nde beyan buyurulduğu gibi:

"Biz insana, anasıyla babasına itaat etmesini emrettik... Bununla beraber ananla baban, bilmediğin bir şeyi Bana şirk koşman hususunda sana baskı yaparlarsa onlara itaat etme. Fakat onlarla dünyada iyi geçin..." (Lokman 31/14, 15).

Aynı şekilde Nisâ Sûresi'nde,

"Allah'a ibadet edin, hiçbir şeyi ona ortak koşmayın, anaya babaya iyilik edin."(Nisa, 4/36)

ve En'âm Sûresi'nde,

"De ki: "gelin size Rabb'inizin neleri haram kıldığını ben okuyayım: Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyilik edin." (En'âm, 6/151. âyetin tefsirine bk.)

Bu âyetin başı ile sonu göz önünde bulundurulduğu zaman anlaşılıyor ki, bu âyet biraz yukarıdaki "Siz kendi halinize bırakılacağınızı mı sanıyordunuz? "âyetindeki "Allah'dan, Resulünden ve müminlerden başkasına sığınmazlar..." ifadesinin daha geniş bir açıklaması şeklindedir. Bunun hikmeti de biraz ilerde gelecek olan âyetiyle gösterilecektir.

(Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır,  Kur'an-ı Kerim Tefsiri)

 

Yok bir de kötülük edin mi deseydi? Dünyanın en mal yöneticisi veya en mal insanı bile eminim ana babaya iyilik edin demeyi akıl eder.

 

Bu müslümanları anlamak gerçekten güç, Kuran'da en ufak iyi gibi görünen bir ayet bulduklarında sanki şeylerinde boncuk bulmuş gibi sevinip mutlu oluyor, gururlanıyorlar. Yahu bunlar dünyanın en dandik denebilecek kitaplarında, en cahillerin bile ağzında olan sözler.

 

Ki bu ayetlerdeki öğütler, Tevbe 23 ve Tevbe 123'ü devre dışı bırakmıyor.

 

Kuran'a göre kabaca iki grup insan var: İnananlar ve inanmayanlar. Kuran'a göre inanmayanlara her türlü kötülüğü, zulmü ve adaletsizliği yapmak serbest, zaten put her ayetinde bu insanlara bin türlü hakaret ederek bunun yolunu açmış.

 

Nisa 93: Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.

 

Bu ayet de bunu doğrulayan bir ayet. Allah'a göre kasten mümin öldürmenin cezası sonsuza kadar cehennemde yanmak, neden burada Allah insan demiyor da mümin diyor?

 

Muhammed neden böyle dedirtsin? Onun amacı kendine bağlı bir arap devleti kurmak ve buna inanmayanların mallarını, mülklerini yağmalamak. Ganimet ayetleri de bunun kanıtı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, sağduyu yazdı:

 

Yok bir de kötülük edin mi deseydi? Dünyanın en mal yöneticisi veya en mal insanı bile eminim ana babaya iyilik edin demeyi akıl eder.

 

Bu müslümanları anlamak gerçekten güç, Kuran'da en ufak iyi gibi görünen bir ayet bulduklarında sanki şeylerinde boncuk bulmuş gibi sevinip mutlu oluyor, gururlanıyorlar. Yahu bunlar dünyanın en dandik denebilecek kitaplarında, en cahillerin bile ağzında olan sözler.

 

Ki bu ayetlerdeki öğütler, Tevbe 23 ve Tevbe 123'ü devre dışı bırakmıyor.

 

Kuran'a göre kabaca iki grup insan var: İnananlar ve inanmayanlar. Kuran'a göre inanmayanlara her türlü kötülüğü, zulmü ve adaletsizliği yapmak serbest, zaten put her ayetinde bu insanlara bin türlü hakaret ederek bunun yolunu açmış.

 

Nisa 93: Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.

 

Bu ayet de bunu doğrulayan bir ayet. Allah'a göre kasten mümin öldürmenin cezası sonsuza kadar cehennemde yanmak, neden burada Allah insan demiyor da mümin diyor?

 

Muhammed neden böyle dedirtsin? Onun amacı kendine bağlı bir arap devleti kurmak ve buna inanmayanların mallarını, mülklerini yağmalamak. Ganimet ayetleri de bunun kanıtı.

veli  edinmeyin  demiş  yani  din  konusunda  dininize  zarar  gelir  diye  sirdaş  edinmeyin  gayet  doğal.Yoksa  anne  baban  sonuçta  gerekli  hürmet  gösteriĺecek. Din  konusunda  isteklerine  uyma  diyor  yalnızca  yazı da  güzelce  açıklamış  bunu  .

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

veli  edinmeyin  demiş  yani  din  konusunda  dininize  zarar  gelir  diye  sirdaş  edinmeyin  gayet  doğal.Yoksa  anne  baban  sonuçta  gerekli  hürmet  gösteriĺecek. Din  konusunda  isteklerine  uyma  diyor  yalnızca  yazı da  güzelce  açıklamış  bunu  .

 

:D lokman kesin mekke ayetidir demiştim, öyle imiş.

 

bilirsiniz belki, mekke ayetlerinin önemli bir kısım medeni ayetler ile geçersiz kılınmıştır. medeni ayetler özetle der ki: müslüm olmayan herkesi öldürün, yalnızca kitaplılar eğer vergi vermeyi ve köpekleşmeyi kabul ederlerse onlara dokunmayın.

 

bu da yine kuranın çelişkilerle dolu bir kitap olduğunun bir başka örneği. savunduğunuz her şey, kuranın sonraki dönem ayetleri tarafından geçersiz kılınmıştır. bu yüzden açıklıyor olmaları çok bir şey ifade etmiyor. işlerine gelince neshten dem vuranlar, işlerine gelmeyince iyilik güzellikten söz ediyorlar.

 

kuranda açıkça yazar: kafirler pisliktir. onları bulduğunuz yerde öldürün. ve bunları yazan ayetler de medeni ayetlerdir. yani sizin sevgi dolu ayetleriniz nesh olmuş gitmiştir.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

@sağduyu arkadaşın yazdıkları çok doğru.
Bir ırkı diğer ırklarda daha üstün gören bir kişi veya bunları yazan bir kitap ırkçı ve faşist bir kitaptır.
İnsanları, müslüman kafir diye ayıran ve kendi dinini diğer dinlerden üstün gören, diğer dinleri kötüleyen, kendine inanmayanlara hakaret eden, hatta onlara baskı uygulanmasını isteyen ve hatta hatta öldürülmesini bile isteyen bir kitap da faşist bir kitaptır.


Çocuk eğitimi hakkında bir kitap aldığınızı düşünün. Kitapta "çocuklara iyi davranın, onları aç bırakmayın, akşamları masal okuyun vs" yazıyor. Ve aynı kitapta "çocuklar söz dinlemez ise ayaklarından asın, dövün, evden kovun" gibi öneriler de var.
Şimdi çocukları düşünen kişiler "Böyle eğitim mi olurmuş? Bunlar eski zamanların eğitim metodları" derken çocukları değil kitabı savunan/düşünen kişiler "Ama bak masal oku, iyi davran diye de yazıyor" diyorlar, "dövün deyince öldüresiye dövün demek istemiyor, ayağından asılmasının nedeni de beynine kan gelsin diye" gibi bahaneler ile kitabı savunmaya çalışıyorlar. 
Bunların yanında bu kitaba göre eğitilmiş çocukları da görüyoruz. Kitaptan yararlanmayanlar bilimde, sporda vs çok iyiler, icatlar buluşlar yapıyorlar, sanat gibi bir çok dalda kitapa göre yetiştirilen çocuklardan kat be kat daha üstünler. Onların yaşadağı yerlerde genelde refah var.
Ve kitaba göre yetiştirenlerin bir çoğu elinde fırsat olsa kitapsızların diyarına gitmek için can atıyorlar çünkü orda huzur var.


Türkiyeyi örnek vermek istiyorum. Son 16 yıldır islami dinci bir hükümet var. Din ve Kurana çok önem veriyorlar, dindar bir nesil yetiştirmek istiyorlar ve bu yüzden bir çok İHL açıldı, TVlerde Kuran okuma yarışmaları düzenleniyor, Kuran kursları sayısında bir patlama var. Diyanetin bütçesi tavan yaptı, dini kurallar anayasadan daha önemli hale geldi.
Ve sayılara bakalım:
2002'den bu yana fuhuş yüzde 790, uyuşturucu bağımlılığı yüzde 678, çocukların cinsel istismarı yüzde 434, adam öldürme yüzde 261 arttı. Türkiye’nin kanayan yarası olan kadınlara yönelik şiddet son on beş yılda yüzde 1.400 oranında arttı. 
1994’te 196.532 olan suç oranı, 2002’de 295.828’e ve 2013’te 3.285.925’e yükselmiştir.


"Yollar yaptı, köprüler yaptı" diyen Tayyip-taparlar yukardaki sayıları görmek istemezler, suç artışlarının nedenlerini araştırmak yerine bu sayıları yok sayarlar. Bunlar milleti değil sadece Tayyibi düşünürler. Aman Tayyibe bir zarar gelmesin. Aynı yukardaki örnekte çocukları değil kitabı düşünenler gibi. Kitapta öğretilen biat kültürüdür. İslam=teslimiyet. Sen Allaha güven, onu destekle, gerisine karışma. Allahı göremediğine göre sana Allah adına konuşana güvenip onu destekleyeceksin. Bu isim Cübbeli olabilir, Tayyip veya Gülen olabilir. Veya bir tarikatın hocası olabilir. 


Evrimleşen, degişim geçiren bir evrende ahlak kurallarını, eğitimi, düşünce yapısını (1500 yıl önce yazılmış bir kitaba göre) sabitlemek bir çıkmaz sokaktır. 


@Ebu Kafir arkadaşın da dediği gibi Kuranın amacı bellidir. İŞİD gibi terörist denilen gruplar Muhammedi örnek almaktadırlar. Muhammed gibi İslamı yaymak için seferler düzenlemekte, ganimetler ve cariyelerle geri dönmektedirler. 5 yaşındaki çocuklara Kuran öğretmektirler. Bir ara bir çok kadın kız İŞİDe katılmak için Suriyeye gidiyorlardı. Sanırım İŞİDin başındaki kişi de Muhammed gibi kendi tarafındaki inanırlara çok iyi davranıyordu. Kısaca @Ebu Kafirin de dediği gibi İŞİDciler vs Muhammedin yaşadığı islamı yaşıyorlar.
Tatlı su müslümanlarına gelince... Ben hep bu kişilerin biz ateistlere değil kendi tarafınızdaki radikallere Kuranı eğip bükerek, süsleyerek (bize anlattığınız gibi) anlatın diyorum. Biz fikir insanlarıyız, biz şiddete baş vurmayız, biz var oldukça siz de var olursunuz. Ama bir gün bizi susturdular mı sıra size gelmiş demektir.
Bu arada bir önceki iletimdeki kendi sorduğum soruyu cevaplayayım, ne yazık müslümanlardan cevap gelmedi. Kendinizi bir gün ya ölenlerin veya öldürenlerin tarafında buldunuz mu savaş ayetleri geçerli olmaya başlamıştır.
Bir hafta önce müftünün biri OdaTVyi tehdit etti, hükümetten, diyanetten buna bir itiraz, ikaz duydunuz mu?
Geçenlerde bir din adamı whatsapp grubunda tehdit edildi ve yabancı bir ülkede devam yaşamaya karar verdi.
Evet bunlar böyle birden olmaz, birden savaş ayetleri geçerli olmaz. Güçlendikçe baskının dozu artar. Ve bir gün gözünüz açıldığında iş işten geçmiş olduğunu anlarsınız. 
Muhammed de ilk zamanlar, zayıf iken insanlara sadece öğütler vermiştir, insanları iyiye davet etmiştir, güçlendikçe baskı artmış ve inanmayan insanların öldürülmesi emri bile gelmistir.
Tayyip ilk baştan (gömleğini değiştirdiğini söyleyerek) özgürlükler ve demokrasi için uğraşıyor gibi yapmıştır. Güç eline geçene kadar, sinrasını biliyorsunuz. Yek adam rejimi, herşeye O karar verir oldu, Onun gibi düşünmeyenler vatan haini. Tayyip şak diyor, yargı tak diye istenileni yapıyor oldu.
Ve islam dinini, çağdaş ve modern gösterenlerin zamanı da islam güçlene kadardır. İslam güçlendikten sonra bu islam süsleyicilere gerek kalmayacaktır!
Yani tatlı su müslümanlarının tarafı bizim taraftır. Bizimle fikir alışverişinde bulunarak, tartışarak dinlerini geliştirebilirler, biraz da olsa zamana ayak uydurabilirler.
Ama kendi içlerindeki "terörist" dedikleri insanlara, ora bura tehditler yağdıran din adamlarına sessiz kaldıkça hem bizim gözümüzde inandırıcı olamazlar hem de kendi geleceklerinin ve inandıkları islamın ilerde yok/yasak olmasına neden olurlar.
Buna örnek olarak Tayyip ile beraber ıslananların ne olduğuna bakmaları yeterlidir sanırım. Kim Tayyip ile belli bir süre beraber yürüdüyse sonunda yok olmuştur veya cezalandırılmıştır.
Yazı beklediğimden daha uzun oldu umarım okuyan olur.
Kısaca: islamın bir barış dini olduğunu bize değil "terörist" dediğiniz veya ora bura tehditler yağdıran müslümanlara anlatsanız hem bizim için, hem sizin için, hem de islam icin daha iyi olur.


@Akılsızşuursuzatom: 
evliyâe: Bildiğim kadar Kuranda dostlar demektir, velîler değil.


Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına(evliyâe) hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de... 10:62


Allahın dostları! Allahın velileri değil


Hep mağdursunuz. Tayyip 16 yıldır devleti yönetiyor ama mağdur. Muhammed savaşlardan ganimetler, cariyeler getiriyor, öldür emirleri veriyor ama hep mağdur. İslam, cariye ve ganimet üzerine kurulu düzen ile savaşlar yaparak taa İspanyalara kadar geliyor ama islam barış dinidir, hepsi savunma amaçlı savaşlardır. Türkiyede veya başka bir müslüman ülkede "Allah vardır" diyebilirsiniz ama "Allah yoktur" demek islama hakarettir, islamı aşağılamaktır, islamı değerlere saygısızlıktır.
Hep mağdursunuz ?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, bir_akil_insan yazdı:

 

 

kuranda açıkça yazar: kafirler pisliktir. onları bulduğunuz yerde öldürün. ve bunları yazan ayetler de medeni ayetlerdir. yani sizin sevgi dolu ayetleriniz nesh olmuş gitmiştir.

 

hangi  ayetler  nesh  olup  gitmiş?

 

Ayrıca  bulduğunuz  yerde  öldürün ayeti  tevbe-5 olup  orada  iman  edenlere  zulmeden  veya  savaş  açan  müşrikleri  öldürün  ayetidir. Yoksa  herkesi  gördüğünüz  yerde  öldürün  degil. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

hangi  ayetler  nesh  olup  gitmiş?

 

Ayrıca  bulduğunuz  yerde  öldürün ayeti  tevbe-5 olup  orada  iman  edenlere  zulmeden  veya  savaş  açan  müşrikleri  öldürün  ayetidir. Yoksa  herkesi  gördüğünüz  yerde  öldürün  degil. 

 

kuranı ve islamı güzel bir şeymiş gibi göstermeye çalıştığınız tüm ayetler nesh olup gitmiştir. anlamazdan geliyorsunuz, açıkça yazdığımız halde. yine yazalım:

 

- anne baba kafir ise, yalnızca tevbe suresi bile onların öldürülmesine yeter. 

- çünkü islamın hayali tanrısı olan arap der ki, ben kafama göre ayetleri değiştiririm. en son gönderdiğim geçerlidir.

 

ayrıca kuran okumadığınız için bilmiyorsunuz belli ki, öğretelim: kurana göre zalim:

enam 21 - Kimdir Allah'a boş yere iftirâ edenden, yahut onun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim? Şüphe yok ki zâlimler, muratlarına erişmezler.

 

ve zalimleri bulduğunuz yerde öldürün:

bakara 193 - Bir fitne kalmayıncaya, din tamamıyla Allah'ın dîni oluncaya dek onlarla çarpışın(katiluhum : onları öldürün ). Vazgeçtiler mi artık düşmanlık, yalnız zâlimleredir, başkalarına değil.

 

kurana göre anne veya babanız kafir ise, zalimdir. zalimlerse, onları öldürmeniz emredilmiştir.

 

kuran da, islam da pisliktir. bu emirleri gerçek bir tanrıdan sanıp ailenizi öldürmeye kalkmayın. ama bilin ki: güzel bir şey sandığınız kitabın içindeki emirler bunlardır.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...