Jump to content

En büyük sır henüz çözülmedi


Recommended Posts

Caner Taslaman bilim ile dini evlendirmeye calisan okumus cahillerdendir. Bu tipler en tehlikelisidir. Adnan Oktar kendi okumus müridlerine evrimi curutme gayesiyle birinci hamur kitap yazdirip bedava dagittirdi. O kitabi yazanlarda okumus cahillerdi. Okumus cahiller cikarlarini sonuna kadar gözetirler. Bu yuzden cok tehlikelidirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 455
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

5 dakika önce, deadanddark yazdı:

Caner Taslaman bilim ile dini evlendirmeye calisan okumus cahillerdendir. Bu tipler en tehlikelisidir. Adnan Oktar kendi okumus müridlerine evrimi curutme gayesiyle birinci hamur kitap yazdirip bedava dagittirdi. O kitabi yazanlarda okumus cahillerdi. Okumus cahiller cikarlarini sonuna kadar gözetirler. Bu yuzden cok tehlikelidirler.

 

Adnan Oktar vakasını çok yanlış anlamışsın. Onlara böyle yapmalarını söyleyen derin devletin işi o yoksa onlar kendi düşüncelerini yansıtmıyor yada onların ne tür bir  planın parçası olduğu konuyu daha iyi açıklar. Onların bu çabalarını zaten samimi bulmuyordum taraflı düşünüyorlar ve çok abes şekilde din bilgileri aktarıyorlardı. Bu nedenle geçmişte bir çok müridi şu an buna pişman oluyor. Zaten "Caner Taslaman'ın kendisi tanrıya inanıyor mu?" diye sor, bence inanmıyor. Fakat sınır bilim konularının daha çok tartışıldığı Amerika muhabetlerine ve literature hakim olması ve bunları dile getirmesi bakımından kendisini önemli buluyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
41 minutes ago, John_Ahmet said:

 

Sen çok terbiyesiz birisin zaten söylediklerimi anlamaya kapasiten yeterli değil... Sana iyi tartafından yaklaşıp "bak kardeşim bu paylaştığım videoları ve referansını verdiğim araştırmaları yap anlamaya başlayacaksın" minvalinden yapıcı yaklaşımların da gereksiz olacağını ve tüm bunları anlamanın senin zekanı çok aşacağını düşünmekteyim. Zaten senin amacın paylaşılan bir konuyu anlamak değil ezberlerini kusabileceğin durumları arıyorsun bu nedenle seni herkes tanıyor ve daha iyi tanırlarsa bana hak vereceklerdir. O nedenle benim gözümde çözümsüz bir problemsin.

 

Caner hoca sadece mevcut tartışılan ve bir dünya yönü bulunan bu konulara değinen Türkiye'den bir adam fakat bu konulara arzu ettiğiniz bilim çevrelerinden çok önemli bilim adamları da çok detaylı değiniyor. Siz onları muhatap alıp araştırın. Bunların da önemli bir kısmına değindim.

 

Tüm bunları incelediğinizde tanrı kavramına dinlerin ortaya koyduğu bakışın çok daha ötesinde derin bir bakış kazanıp bunun bilimsel temellerini kavramış olacaksınız.

 

Söylediklerin sadece boş laf bunu anlamak için dahi olmaya mı gerek var? İşte oralarda bir yerde tanrı denen bir şey var, her şeyi o yaratmış demekten başka ne dedin şimdiye kadar?

 

Tanrı kavramı denen zırvanın ne bilimsel temeli olacak be? Sadece insan zihninde kurup kurup uydurulmuş zırva bir iddiadan başka bir şey değil. Bir de bilinçten bahsedip duruyorsun ama daha tanrı diye uydurulan bir hayali karakterin sadece insan zihninde üretilmiş bir hayalden ibaret olduğunu fark edecek bilinç bile yok sende.

 

Caner Hoca'ymış, yahu bu herif bir insana inanmadığı için sonsuza kadar yanacağını sanan birisi. Artık bu kadar kafası gitmiş bir adamın ne argümanı olacak? Herifin tek yaptığı nalıncı keseri gibi kendine yontmak. Adam kafadan düzgün ve sağlıklı düşünebilme, akıl yürütme yetisini kaybetmiş zaten.

 

Ezberlerimi bozmak mı istiyorsun, o zaman bu var olduğunu iddia ettiğin tanrını kulağından tutup getireceksin, işte bahsettiğim tanrı diyeceksin.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 minutes ago, John_Ahmet said:

 Zaten "Caner Taslaman'ın kendisi tanrıya inanıyor mu?" diye sor, bence inanmıyor.

 

Yani adama dolandırıcı diyorsun, bir yalanı satarak çıkar sağlayan birisi. İnsanlar bir dolandırıcıyı neden ciddiye alsın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dünya bir sınav yeri, evren tarafından biz insanlarda buraya öğrenci olarak gönderildik. Yaradan çekim yasasını bu şekilde düzen aldırdı. Insanlar anlaşılmayı bekleyen varlıklardır, bilinç ise bizi hayvanlardan düşünsel olarak ayıran olgu. Bu Darwin in teorisinde kanıtlandı. Biz evrildik, onlar sınıfta kaldı.

 

Evrende ki tüm canlılar için; bedenin çürür toprak olur, genlerin devam eder.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 19.01.2019 at 22:29, John_Ahmet yazdı:

 

Bunu söylediğine göre döngüsel evren modellerinin ateizmi desteklemediğini bilakis ateist argümanların pek çoğunu çürüten pek çok konusu olduğunu bilmiyorsun. Caner Taslaman bu konular üzerinde çok duruyor ve açıklıyor fakat sen zahmet edip bahsettiklerimi araştır bunu pek çok bilim adamı savunurken ateist olanlarının topuklarının üzerinde zıplayıp sinir krizi geçirdiğini anlayacaksın, okuyacaksın. Sınır bilim ve modern literatür sizin görüşlerinizi destekleyen bir tablo çizmiyor.

 

Penrose ateist, intetnette aratıp görebilirsiniz.

 

Döngüsel evrenlerin ateistlerin argümanlarını çürüttüğü ile ilgili link gönderir misiniz?

 

Neresini çürütüyor çok merak ediyorum.

 

Caner Taslaman’ın da şimdiye kadar ne döngüsel evrenleri, ne de çoklu evrenleri kabul ettiğini görmedim. Hep bunlar hakkında gözlem yok diyerek geçiştiriyor. Sanki Allah hakkında gözlem varmış gibi.

 

Evrenin yapısı hakkında bütün diğer ihtimalleri gözlem yok diyerek eliyor, sonra da tek ihtimal bir tanrı olmalı, bu da Allah olmalı diyor. Bu adam da güya saygın bir üniversitede felsefe profesörü. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

  Objektif bakış açısı ve özgür düşünce felsefi düşüncenin olmazsa olmazıdır.

Taslamana bakıyoruz, adam felsefe yaptığını iddia ederken yola belli ön kabullerle ve taraflı bakış açısıyla çıkıyor.

amacı düşünerek bir senteze ulaşmak değil tam tersine her şeyi kafasındaki sabit düşünceye uydurmaya çalışıyor.

Bu uğurda üç kuruşluk amatörce bilgisiyle fizik profesörüne fizik öğretiyor, baktı işler sarpa sarıyor ezilecek, anında çirkefleşip karşısındaki insanı konuşturmuyor, vs. taktik bol..

 

Velhasıl kelam, bu kafayla felsefe profesörü değil ancak hurafe ve bağnazlık profesörü olunabilir.

Zaten kendi adnan hoca’nın müridi dir, bilime savaş açmış bir oluşumun neferi. Kafa aynı kafa

Adnan dini para ve kadın elde etmek için kullanıyordu, tahminimce taslaman da mevki ve şöhret peşinde.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 07.01.2019 at 09:07, Bir Buçuk said:

Evrendeki en büyük sır, bana kalırsa bilinçtir.

İnsanı insan yapan bu şey henüz çözülememişken, nasıl ateist olunabiliyor?

Bilinç bir muammadır. Bilinç bir sırdır. Bilinç materyalistin rahatsız olduğu konudur. Rahatsız olmuyorsa olması gerekir. 

Size göre bilinç nedir ve nasıl varolabilmektedir?

Sorumu yanlış anlamayın.

Zihin değil, zeka hiç değil.

Bilinçten bahsediyorum.

 

Enteresan...

 

Bilinç çözülebilmiş bir şey. En azından okyanuslar hakkında bildiklerimizden daha fazlasını biliyoruz, bilinç hakkında.

 

Basiteç, bu yüzden de biraz ampirik olarak anlatayım. Bilinç, biyolojik makina üzerinde koşan yazılımdır. 

 

Tabi bu benzetme, çok kaba ve hatalı oldu. Biraz daha açmaya çalışayım. Bilinç, biyolojik sistemin eylemleridir. Evet, çok özet, ama daha uygun bir tanım bu.

 

Gene ampirik yoldan gidersek... Elindeki bilgisayarda, bir yazılım, bir de donanım var malum. Dedik ya, bilinç yazılımdır. Aslında tam olarak öyle değil. Eğer donanımı uygun şekilde yaparsan, yazılıma gerek duymadan istenen faaliyetleri yapabilirsin. Eğer bu ne demek diyorsan, FPGA denen şeyi araştırmalısın. Bilinç derken, bir tek hücreli bile, bir biyolojik sistem olarak bilince sahip zaten. Ama daah gözle görünür ölçekte bakarsak, insan bilinci için, temel biyoloji, beynin biyolojisi. Tamam ciğerinde bilincinde etkili ama, onlar detay. Beynin biyolojiside, tıpkı bir FPGA gibi, hücrelerin arasındaki bağlantıları yönlendirmekle, bilinç dediğin işlevi yerine getiriyor. 

 

Konu, tanrı yoksa bu kabak çekirdeğinden o koca kabağı çıkaran tanrı olayından ibarettir. Bilinç, bizim bir takım eylemlere taktığımız bir ad. Adının olması, onun somut bir varlık olması demek değil elbette.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 dakika önce, anibal yazdı:

 

Enteresan...

 

Bilinç çözülebilmiş bir şey. En azından okyanuslar hakkında bildiklerimizden daha fazlasını biliyoruz, bilinç hakkında.

 

Basiteç, bu yüzden de biraz ampirik olarak anlatayım. Bilinç, biyolojik makina üzerinde koşan yazılımdır. 

 

Tabi bu benzetme, çok kaba ve hatalı oldu. Biraz daha açmaya çalışayım. Bilinç, biyolojik sistemin eylemleridir. Evet, çok özet, ama daha uygun bir tanım bu.

 

Gene ampirik yoldan gidersek... Elindeki bilgisayarda, bir yazılım, bir de donanım var malum. Dedik ya, bilinç yazılımdır. Aslında tam olarak öyle değil. Eğer donanımı uygun şekilde yaparsan, yazılıma gerek duymadan istenen faaliyetleri yapabilirsin. Eğer bu ne demek diyorsan, FPGA denen şeyi araştırmalısın. Bilinç derken, bir tek hücreli bile, bir biyolojik sistem olarak bilince sahip zaten. Ama daah gözle görünür ölçekte bakarsak, insan bilinci için, temel biyoloji, beynin biyolojisi. Tamam ciğerinde bilincinde etkili ama, onlar detay. Beynin biyolojiside, tıpkı bir FPGA gibi, hücrelerin arasındaki bağlantıları yönlendirmekle, bilinç dediğin işlevi yerine getiriyor. 

 

Konu, tanrı yoksa bu kabak çekirdeğinden o koca kabağı çıkaran tanrı olayından ibarettir. Bilinç, bizim bir takım eylemlere taktığımız bir ad. Adının olması, onun somut bir varlık olması demek değil elbette.

 

 

Oh be... İçim açıldı.

Virusların da bilinci var, hatta bu iş maddeye kadar gider falan dedim ama konu durdu. Maddeye "Tanrı" sıfatı atfetmek gibi göründüğünü düşünüyor ve tartışmaktan hoşlanmıyor insanlar. 

 

Tekrar hoşgeldin bu arada. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 14.01.2019 at 01:18, Nuri Kara yazdı:

Neden birisi eylemsiz kalırken birisi kalmıyor?

 

Bilmem? Gidip bakmak, sormak lazım. Çocuğu görmüş ama hiç etkilenmemiştir, umursamamıştır, ya da görmüş ve üzülmüş ama "aman bana ne, nasılsa birileri yardım eder" deyip geçmiştir, veya görüp etkilenmiş ama çok acelesi olduğu için geçip gitmek zorunda kalmıştır vs vs... Bir dolu neden sayılabilir.

 

On 14.01.2019 at 01:18, Nuri Kara yazdı:

Sizce virüs kendini kopyalamak istediğinin farkında mı? Sanırım siz farkındasınız.

 

 

Evet farkında. O yüzden ne yapacağını biliyor ve gidip yapıyor. Bunun için beyni olması bile gerekmiyor. Bizdeki fark, farkettiğimizin farkında olmamız.  Bilincimizin bilincinde olmamız yani. Aklımızı kullanma biçimimiz. Bilinçli olmamız değil.

 

On 14.01.2019 at 01:18, Nuri Kara yazdı:

"Kişinin kendi benliğinin, varlığının; bununla birlikte dış dünyanın farkında olma, bilme halidir bilinç." Ben kendimi kopyalamak için var olduğumu bilmiyorum, size göre ben bilinçli miyim? 

 

İnsan bütün davranışlarının bilincinde değildir, bilinçdışı diye bir şey var. Ona neden böyle yaptın diye sorsan, "canım istedi" der. Bütün insanlar eşit derecede farkındalık sahibi değildir; bütün insanlar eşit derecede, farkındalığa erişebilme özelliğine sahiptir.

 

 

Senin, kendini kopyalamak için var olduğunu bilmen gerekmiyor. Ben sana böyle olduğunu söylüyorum ama kabul etmiyorsun mesela... Çünkü senin var olma neden ve amacına ilişkin düşüncen, bu basit gerçekle uyuşmuyor.

Buna rağmen bilinçlisin, evet. Genlerin, senin saçma çalışan aklına rağmen baskın gelir ve o gerçeği dikte eder. Sen gidip bizzat kendin çocuk yapıp üremesen bile mutlaka üremeye katkıda bulunur, türün devamını sağlamada bir şeyler yaparsın. Virus bu noktada kesin olarak senden daha bilinçli ve başarılı tabii...

 

Son paragrafın konuyla ilgisi yok zaten.

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, anibal yazdı:

Enteresan...

 

Bilinç çözülebilmiş bir şey. En azından okyanuslar hakkında bildiklerimizden daha fazlasını biliyoruz, bilinç hakkında.

 

Basiteç, bu yüzden de biraz ampirik olarak anlatayım. Bilinç, biyolojik makina üzerinde koşan yazılımdır

 

Tabi bu benzetme, çok kaba ve hatalı oldu. Biraz daha açmaya çalışayım. Bilinç, biyolojik sistemin eylemleridir. Evet, çok özet, ama daha uygun bir tanım bu.

 

Gene ampirik yoldan gidersek... Elindeki bilgisayarda, bir yazılım, bir de donanım var malum. Dedik ya, bilinç yazılımdır. Aslında tam olarak öyle değil. Eğer donanımı uygun şekilde yaparsan, yazılıma gerek duymadan istenen faaliyetleri yapabilirsin. Eğer bu ne demek diyorsan, FPGA denen şeyi araştırmalısın. Bilinç derken, bir tek hücreli bile, bir biyolojik sistem olarak bilince sahip zaten. Ama daah gözle görünür ölçekte bakarsak, insan bilinci için, temel biyoloji, beynin biyolojisi. Tamam ciğerinde bilincinde etkili ama, onlar detay. Beynin biyolojiside, tıpkı bir FPGA gibi, hücrelerin arasındaki bağlantıları yönlendirmekle, bilinç dediğin işlevi yerine getiriyor

 

Konu, tanrı yoksa bu kabak çekirdeğinden o koca kabağı çıkaran tanrı olayından ibarettir. Bilinç, bizim bir takım eylemlere taktığımız bir ad. Adının olması, onun somut bir varlık olması demek değil elbette.

 

Beyni FPGA'e benzetmiş olman gerçekten kayda değer ve çok yerinde bir benzetme olmuş. Burada senin amacını anlayabiliyorum. Bilinç denilen şey her ne ise bunu bir çeşit yazılıma benzetmenle birlikte bu yazılımın donanım yada platform bağımsız bir yazılımdan ziyade donanıma bağımlı hatta bu donanımın kendisi diyerek mümkün mertebe tanrı savı ve benzer öğretilerdeki ruhçuluk benzeri savları desteklemekten kaçınmak için buradaki bilgi kümesine ve örüntüye daha materyalist bir doku katıp "aman çok büyütmeye gerek yok nihayetinde hepsi madde ve kümülatif kombinasyonlarından oluşuyor" benzeri savlarınızı pekiştirmek amaçlı yaklaşıyorsun.

 

Burada bilinci tamamiyle yazılım olarak ele alıp bak bunun programcısı da tanrıdır demeye çalışmayacağımı peşinen söyleyip devam edeyim. Ortada bir programcı olması gerekiyorsa bu o canlının kendisi ve doğadır. Burada canlının kendisidir derken ne söylemek istediğimi daha net anlatayım. Kısa ve öz olarak bir açıklama yapmak gerekirse abiyogenezin inceleme alanındaki o ilk canlı her ne şekilde oluştu yada oluşturulduysa bilinci oluşturan temel öğeler olan öğrenme yetisi, kendi bütünlüğünü korumaya meğilli olma, adaptasyon yeteneği, kendini iyileştirme, kendini yeni tehditlerden korumak için sürekli geliştirme, yine tüm bunları başarmak ve enerji ihtiyacı için vücuduna gerekli maddeleri temin etme, daha önemlisi kendini oluşturan ve gelişen tüm mekanizmasını kendine benzer başka bir canlı daha oluşturup ona kopyalayabilme gibi özellik ve yetilere sahip olmasaydı bugün hiç bir canlı var olamazdı. Bence programcı olsa olsa bu ilk hücredir diyebilirsiniz.

 

Tüm bunları düşündükten sonra insanı ve sahip olduğu özellikleri ve yetileri düşünüp şaşırmıyorsanız yanlış yoldasınızdır. Bugüne kadar her ne kadar yapay zeka ve robotik sistemler üzerinde çok ciddi çalışmalar yapılıyor olsa da şimdiye dek insanın tipolojik eşdeğeri sayılabilecek bir sistem geliştirilemedi. Öncelikle böyle bir sistem oluşturabilmeye yaklaşmak için donanımsal yapının mükemmel olması gerekli ve yukarıda sözünü ettiğim ilk canlıya benzer nano ölçekte hücre benzeri komponenetler üretilmelidir. Bundan sonraki kısımda yazılım işi çok daha kolay gibi görünebilir fakat donanım işinden binlerce kat daha zordur. Bugün Sophia gibi insansı robotlara baktığımızda bunu yapmaya çok uzağız gibi görünüyor fakat bilim adamları ve uzmanlar bilincin işlevini donanımdan bağımsız olarak görüp bilinci taklit eden daha basit bir sistem oluştulabileceğini düşünüyor ki bu alanda sonuca çok yaklaşılmış projelerin bitirilmek üzere olduğunu müjdeliyorlar. Fakat bana göre bırakın aptal ve bir o kadar duygusuz olan Sophia gibi bir robotu, kendisiyle saatlerce sohbet ettiğiniz halde robot olduğunu anlayamayacağınız kadar kaliteli bir robot dahi üretilmiş olsa o robotun bir tür benliğe sahip olabileceğinden söz edebilmek için daha çok uzun yıllar çalışılması gerekiyor.

 

"Ortada bir programcı olması gerekiyorsa bu o canlının kendisi ve doğadır." demiştim fakat tam olarak böyle söylemek istemedim. Özellikle doğayı programcı olarak düşünmek hatalı sonuç doğurabilir,. Doğa burada programcının modelidir. Dış uyaranları temsil eder ve aynı zamanda buna uyum sağlayarak gelişen bir yapının tüm bileşenlerinin yapı taşını oluşturan tözü sağlar. Oluşan ilk canlıyı kendini ve bilincini oluşturan bir programcı olarak düşünsek bile oluşturduğu yazılımda kullandığı kütüphaneleri ona hazır olarak sunan başka programcılar da aramamız gerekmektedir. Çünkü mevcut haliyle maddenin hangi sebeplerle bir araya gelip bir nevi kendini kopyalama ve çoğalma azminde böyle ucubik sistemler oluşturduğunu açıklamak o kadar kolay bir iş değildir. 

 

Kısaca bilinç ve benlik duygusu sistemin yapısı daha kompleks bir hal aldıkça kendiliğinden ortaya çıkan bir durum hiç değildir. Dolayısıyla böyle bir fenomeni hafife alıp ""çok büyütmeye gerek yok neticede hepsi maddedir" gibi bağnaz bir bakışı kabul etmem mümkün değildir. Zaten böyle söyleyerek hiç bir şeyi açıklamış olmuyorsunuz.

tarihinde John_Ahmet tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, Türk Ateist yazdı:

 

Bilmem? Gidip bakmak, sormak lazım. Çocuğu görmüş ama hiç etkilenmemiştir, umursamamıştır, ya da görmüş ve üzülmüş ama "aman bana ne, nasılsa birileri yardım eder" deyip geçmiştir, veya görüp etkilenmiş ama çok acelesi olduğu için geçip gitmek zorunda kalmıştır vs vs... Bir dolu neden sayılabilir.

 

Evet farkında. O yüzden ne yapacağını biliyor ve gidip yapıyor. Bunun için beyni olması bile gerekmiyor. Bizdeki fark, farkettiğimizin farkında olmamız.  Bilincimizin bilincinde olmamız yani. Aklımızı kullanma biçimimiz. Bilinçli olmamız değil.

 

Senin, kendini kopyalamak için var olduğunu bilmen gerekmiyor. Ben sana böyle olduğunu söylüyorum ama kabul etmiyorsun mesela... Çünkü senin var olma neden ve amacına ilişkin düşüncen, bu basit gerçekle uyuşmuyor.

Buna rağmen bilinçlisin, evet. Genlerin, senin saçma çalışan aklına rağmen baskın gelir ve o gerçeği dikte eder. Sen gidip bizzat kendin çocuk yapıp üremesen bile mutlaka üremeye katkıda bulunur, türün devamını sağlamada bir şeyler yaparsın. Virus bu noktada kesin olarak senden daha bilinçli ve başarılı tabii...

 

Bilinç ile anlatmak istediğin(anladığım kadarıyla): "Her canlının maddi yapısından kaynaklanan amaçları vardır" diyip, buna bilinç diyorsun. Bende maddeden oluşuyorum, sana göre benim bilincim, maddeden kaynaklanan amaçlarım. Uygun ortam oluştuğunda bunları maddeden dolayı gerçekleştiriyorum. Sana göre ben virus den farklı olarak amaçlarımı görebiliyorum ama değiştiremiyorum.

 

Virusun madde yapısı gereği kendini kopyalamak haricinde yapabileceği bir şeyi yok. İnsanın ise ilk paragrafta yazdığın gibi, madde yapısı gereği yapabileceği birçok farklı seçeneği var. Sanırım sana göre insanlar madde yapıları gereği(şans eseri) iyi veya kötü oluyorlar, inanıyorlar veya inanmıyorlar... Ben ise özgür iradeye sahip varlıklar oluğumuzu ve özgür iradenin madde yapımız yüzünden var olduğunu düşünüyorum. Evrimsel olarak: Bu kadar çelişen seçenekleri gerçekleştirebilme potansiyelimiz, özgür iradenin oluşmasına sebep olmuştur.

tarihinde Nuri Kara tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, Türk Ateist yazdı:

Senin, kendini kopyalamak için var olduğunu bilmen gerekmiyor. Ben sana böyle olduğunu söylüyorum ama kabul etmiyorsun mesela... Çünkü senin var olma neden ve amacına ilişkin düşüncen, bu basit gerçekle uyuşmuyor.

Buna rağmen bilinçlisin, evet. Genlerin, senin saçma çalışan aklına rağmen baskın gelir ve o gerçeği dikte eder. Sen gidip bizzat kendin çocuk yapıp üremesen bile mutlaka üremeye katkıda bulunur, türün devamını sağlamada bir şeyler yaparsın. Virus bu noktada kesin olarak senden daha bilinçli ve başarılı tabii...

 

Virüslerinki biraz değişik bir durum. 

 

Aslında kendi kendini de kopyalamıyor virüsler. 

 

Virüsün yapısı, hücrenin iç mekanizmasındaki maddelere benzer olduğu için, hücre virüsü kendi yapı taşı sanıp kopyalamasına sebep oluyor.

 

Virüsün öyle başka bir hücreyi takip edip yakalama gibi bir mekanizması da yok. Sürüklenerek es kaza uygun hücre ile denk gelmesi lazım.

 

Bu yüzden ben virüslerde bilinç göremiyorum.

 

Bilinci sadece kendi kopyasını yaratmak olarak değerlendirirsek o zaman ilk kendi kopyasını oluşturan polimerlerde de bilinç olması gibi bir durum ortaya çıkıyor, oradan da maddede de bilinç var demeye kadar gidersiniz ki bu sefer "bilinç" kelimesinin bir anlamı kalmıyor.

 

Bana göre bilinç'ten bahsedebilmek için canlının içinde bulunduğu durumu anlayabilme, kavrayabilme ve nedenini bilme gibi özellikler göstermesi gerektiğinden bahsetmiştim.

 

Virüste böyle bir özellik yok.

 

Ayrım yapabilmek için bir yerde sınır çizmek zorundasınız ama fiili olarak ortada öyle çizilebilecek bir sınır da yok.

 

Aynı evrim örneğinde canlıların arasındaki belirli bir sınır görülemediği gibi.

 

 

tarihinde Sundance tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuantumdan girip atomlardan çıkıyorsunuz. Bakteriler, viruslar, paralel evrenler vs. Ne ararsan var.

Eğer siz bu yazdıklarınıza kendiniz de inanıyorsanız (peygamberinin odasına kimlerin kapıyı tıklatarak girmesi gerektiğini anlatan bir tanrıya inanan) dinleri biz ateistlerden önce inkar etmeniz, bu dinlerin yalan olduğunu anlamanız ve anlatmanız gerek.

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 hours ago, Sundance said:

 

Virüslerinki biraz değişik bir durum. 

 

Aslında kendi kendini de kopyalamıyor virüsler. 

 

Virüsün yapısı, hücrenin iç mekanizmasındaki maddelere benzer olduğu için, hücre virüsü kendi yapı taşı sanıp kopyalamasına sebep oluyor.

 

Virüsün öyle başka bir hücreyi takip edip yakalama gibi bir mekanizması da yok. Sürüklenerek es kaza uygun hücre ile denk gelmesi lazım.

 

Bu yüzden ben virüslerde bilinç göremiyorum.

 

Bilinci sadece kendi kopyasını yaratmak olarak değerlendirirsek o zaman ilk kendi kopyasını oluşturan polimerlerde de bilinç olması gibi bir durum ortaya çıkıyor, oradan da maddede de bilinç var demeye kadar gidersiniz ki bu sefer "bilinç" kelimesinin bir anlamı kalmıyor.

 

Bana göre bilinç'ten bahsedebilmek için canlının içinde bulunduğu durumu anlayabilme, kavrayabilme ve nedenini bilme gibi özellikler göstermesi gerektiğinden bahsetmiştim.

 

Virüste böyle bir özellik yok.

 

Ayrım yapabilmek için bir yerde sınır çizmek zorundasınız ama fiili olarak ortada öyle çizilebilecek bir sınır da yok.

 

Aynı evrim örneğinde canlıların arasındaki belirli bir sınır görülemediği gibi.

 

 

 

La havle...

 

Kendin diyorsun, uygun hücreye denk gelmek...

 

Virsün uygun hücreye denk geldiğini "farketmesi" bilinç değilse ne peki? 

 

Basit matematik olarak düşün. Kabaca 100 molekülden oluşan virüsün bu basit bilincinin birimi 1 olursa, trliyonlarca molekülden oluşan mesela insanın bilinç birimi kaç olur?

 

Bu hesapla, bir molekülün bilincide kabaca virüsünkinin yüzde biri falan olmaz mı? Evet, öyledir de zaten, o yüzden tuz ruhu gibi sıradan bir maddeye çinko gibi sıradan bir madde eklerseniz, sanki bir kimyagermişte hidrojen çıkarmayı biliyormuş gibi davranacaktır, bu kendi çapında bilinç değilse nedir?

 

Shannon okuyun biraz. Yok, daha biraz daha temel şeyler okuyun evvela, Nyquist falan gibi. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 saat önce, Nuri Kara yazdı:

Bilinç ile anlatmak istediğin(anladığım kadarıyla): "Her canlının maddi yapısından kaynaklanan amaçları vardır" diyip, buna bilinç diyorsun. Bende maddeden oluşuyorum, sana göre benim bilincim, maddeden kaynaklanan amaçlarım. Uygun ortam oluştuğunda bunları maddeden dolayı gerçekleştiriyorum. Sana göre ben virus den farklı olarak amaçlarımı görebiliyorum ama değiştiremiyorum.

 

Virusun madde yapısı gereği kendini kopyalamak haricinde yapabileceği bir şeyi yok. İnsanın ise ilk paragrafta yazdığın gibi, madde yapısı gereği yapabileceği birçok farklı seçeneği var. Sanırım sana göre insanlar madde yapıları gereği(şans eseri) iyi veya kötü oluyorlar, inanıyorlar veya inanmıyorlar... Ben ise özgür iradeye sahip varlıklar oluğumuzu ve özgür iradenin madde yapımız yüzünden var olduğunu düşünüyorum. Evrimsel olarak: Bu kadar çelişen seçenekleri gerçekleştirebilme potansiyelimiz, özgür iradenin oluşmasına sebep olmuştur.

 

Virusun yapabileceği ne ise senin yapabileceğin de o. Senin biyolojin, veya burada bahsi edildiği şekilde beynin daha kompleks olduğu için eylem parametren daha fazla. Kendi maddi varlığın içinde, nicelik olarak daha fazla işlem yapıyorsun, hepsi bu. 

 

Virus neye mahkumsa sen de aynısına, yani maddi/biyolojik yapına mahkumsun. Virustan farklısın elbette, tüm canlılar birbirinden farklı ama bu farklar, bilinç söz konusu olduğunda niteliksel olarak değil niceliksek olarak değerlendirilir. Siz niteliğe takıldığınız için anlayamıyorsunuz.

Örneğin bold yaptığım cümlen... İnsan elbette maddi yapısıyla var, ancak biz kendimizi incelerken yalnız genlerimize, hücrelerimize indirgemeyiz. Sosyal hayvanlarız, öğreniyor ve öğrendiğimizi aktarıyoruz, doğduğumuz aile ve sonra çevre tarafından eğitiliyoruz, birbirimizi izleyip kopyalıyoruz vs vs.... O yüzden insanı yalnız genetiğine indirgeyerek incelemiyoruz. Fenotip=Genotip+Çevre gibi bir formülümüz var. Yani bana, bize göre insan şans eseri iyi veya kötü, inançlı veya inançsız olmuyor. 

Ama bu bir şeyi değiştirmiyor. Biz diyoruz ki insan böyle, virus öyle, timsah şöyle vs... Bunların bilinçle ilgisi yok, hepsi kendi maddi örgütlenmeleri çerçevesinde varlık gösteriyor.

 

Özgür irademiz var, ancak elbette sınırlı. Sahip olduğumuz seçenekler kendi biyolojimiz, kurduğumuz medeniyet ve doğal çevremizle sınırlı. Başka türlüsü zaten mümkün değil. Yani a okuluna değil de b okuluna mı gitmeliyim, y mesleğini değil de z mesleğini mi seçeyim ya da f kişisiyle mi evleneyim yoksa evlenmeyeyim mi gibi ciddi kararları alırken, hatta daha fazla seçenek arasından birini tercih etmeye çalışırken irademizi kullanıyoruz elbette, ancak bunu yaparken de mahkum olduğumuz sınırlarımız var. "Özgür irade vardır" diyen benim gibiler o sınırları zaten kabul ediyor ve biliyordur. Ancak bunların bilinçle ilgisi yok. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 saat önce, Sundance yazdı:

 

Virüslerinki biraz değişik bir durum. 

 

Aslında kendi kendini de kopyalamıyor virüsler. 

 

Virüsün yapısı, hücrenin iç mekanizmasındaki maddelere benzer olduğu için, hücre virüsü kendi yapı taşı sanıp kopyalamasına sebep oluyor.

 

Virüsün öyle başka bir hücreyi takip edip yakalama gibi bir mekanizması da yok. Sürüklenerek es kaza uygun hücre ile denk gelmesi lazım.

 

Bu yüzden ben virüslerde bilinç göremiyorum.

 

Bilinci sadece kendi kopyasını yaratmak olarak değerlendirirsek o zaman ilk kendi kopyasını oluşturan polimerlerde de bilinç olması gibi bir durum ortaya çıkıyor, oradan da maddede de bilinç var demeye kadar gidersiniz ki bu sefer "bilinç" kelimesinin bir anlamı kalmıyor.

 

Bana göre bilinç'ten bahsedebilmek için canlının içinde bulunduğu durumu anlayabilme, kavrayabilme ve nedenini bilme gibi özellikler göstermesi gerektiğinden bahsetmiştim.

 

Virüste böyle bir özellik yok.

 

Ayrım yapabilmek için bir yerde sınır çizmek zorundasınız ama fiili olarak ortada öyle çizilebilecek bir sınır da yok.

 

Aynı evrim örneğinde canlıların arasındaki belirli bir sınır görülemediği gibi.

 

 

 

Denk gelmedikçe kopyalanmıyor işte. Uygun hücreyi bulacak ki o hücre virusu kendi parçası sanıp işleme geçsin. Virus bunun farkında olduğu için "uygun" olanı bulduğu anda yerleşiyor ve kendini kopyalıyor veya işte kopyalatıyor. Bunlar evrim falan da geçiriyor, acayip başarılılar ve hiç yok olmuyorlar. 

 

Eskiden hayvanlarda akıl yok, bilinç hiç yok falan derdi insanlar. Yalnız insana ait bir özellik gibi algılanır ve şehvetle sahiplenilirdi. Şimdilerde hayvanlarda da bilinç olduğu açıkça ilan edildi. Bu bana çok önemli görünmüştür hep. Hayvanlarda bilinç varsa viruslarda, hatta maddede neden olmasın ki...

Demek ki bilin dediğimiz şeyde herhangi bir olağanüstülük yok -ki yoktu-, kompleks bir beyne sahip olmak falan da gerekmiyor. Hal böyleyken, beyne bile ihtiyaç olmadığını düşünmek zor değil. 

 

Bilinç, organizmanın kendi maddesel yapısı içinde varlık göstermesi, eylemde bulunması durumudur. İnsan için bu (tıbba ve biyolojiye göre) ölü ya da baygın vb olmaması durumu olarak nitelenir. Senin tanımına göre şizofrenlerde, hatta şizotipallerde de bilinç yoktur diyebiliriz pekala. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 hours ago, Türk Ateist said:

 

Virus neye mahkumsa sen de aynısına, yani maddi/biyolojik yapına mahkumsun. Virustan farklısın elbette, tüm canlılar birbirinden farklı ama bu farklar, bilinç söz konusu olduğunda niteliksel olarak değil niceliksek olarak değerlendirilir. Siz niteliğe takıldığınız için anlayamıyorsunuz.

 

 

Biraz daha ince bir konu bu aslında.

 

Söz konusu olan, nitelikler, bizim değerlendirme kriterimiz. Biyoloji için nitelik denen özellikler, niceliğine bağlı olarak zuhur eder. Yani söz konusu olan nitelik denen kavram değil, her zaman niceliklerdir. Yeni bir nicelik değeri, yeni bir nitelik demektir. 

 

İnsan için en ince tuzak, nitelik olayını nicelemeye çalışmaktır. Aslolarak, şu şu şu nitelik diyemeyiz, bir şeyin, tek bir bütün niteliği vardır, sayılan tüm nitelikler o ayrık itemler değil, o niteliği tarfi eden insan, semantiğe dair yaklaşımdan ibarettir. Bu nedenle, maddenin nitelikleri diye ifade etmek aslen doğayı çok doğru "nitelemez".

 

Sonuçta, sayılar, yani nicelikler de insan aklına dair, rasyonel olgulardır, doğayı gene doğru "niteleyemez", doğada sayılar yoktur. 

 

Nihayetinde mi desek, her neyse, nicelik ve niteliğin aslen doğa için aynı anlama geldiğidir. Garip bir durum ama böyle bir akla alması zor realite ile karşı karşıyayız. Bir sistemin madde, daha doğrusu bileşen sayısı arttıkça, bu niceliğe bağlı olarak nitelikleri değişir, gelişir. Velakin, artarmı, azalır mı gibi nicelemeler biraz acayip bir pozisyonda kalır.

 

Örneğin, kablo şartnamesinde der ki, "kablolar yanmaz olacak". Böyle bir nitelik aranır. Yani, kabloların iki farklı niteliği olur, yanmaz kablo, yanabilen kablo. Şimdi, kabloya şunu eklemek veya çıkarmak, kabloya "yanabilme" niteliği mi katar, "yanmaz" olma niteliğini mi kaldırır? Yaninin yanisi, yeni durum, niteliklerde azalma mıdır, yoksa çoğalma mı? 

 

Toparlarsak, salyangozun ateş yakabilme niteliği yok mu, ateş yakamıyor olma niteliği var mı? Bu açıdan bakınca, nicelik olarak her şeyin nitelik uzayı sonsuz gibi bir şey çıkar gider. doğaya bu gözle bakmaya başlayınca, amanda aha insan düşünüyor, daha nitelikli ve hatta nicelikli demenin abes olduğu kolayca görülecektir. Yanlış ama, örnek olsun, solucanın da düşünememe niteliği var, nicelik olarak sayıda bir fark yok aslen.

 

Peki ne oluyor? Biz kendimizce nitelik dediğimiz şeylerden bir küme oluşturup, bunların toplamına bilinç diyoruz. sonra da bir şeye bakarken, ahanda bu kümeye girenler, girmeyenler diyerek bu bilinçli ya da değil gibi temel olarak abes çıkarımlara varıyoruz. Evet, abes, doğada bilinç denen bir şey, insan dahil hiç bir şeyde bir ilave nitelik falan değil. Bu sadece bizim kendi algı sistemimiz için koyduğumuz bir tanımlama ve bu soyut, sadece rasyonel olan nesne doğada gerçek olarak yok, hiç bir yerde. 

 

Tabi bundan ötesi de malum, hadi yokluğu ispatla teranesi ve "ahanda çişimi yaptım popom kuru kaldı, demekki tanrının varlığını ispatladım" teranesi olmaktan öteye gidemiyor. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilinç dediğimiz olay aslında bir etki tepki prensibidir. Varlığın başka varlıklarla olan etkileşimi..

 

Bilinçli olarak gördüğümüz kendimizi düşünelim. Aciktigimiz zaman kaç kaşık yemekle doyacagimizi önceden bilemiyoruz. Yemehi yerken maddenin bizdeki tekpisine göre doydum diyebiliyoruz.

 

Bu durum bütün herşeyde var.  Aslına bakarsak insanın yemek yemesi saçmalık olarak görünüyor.  Çünkü ATP deki enerji stoklarının azalmasıyla glikoz ihtiyacı oluşuyor mitokondri bunu hücreye  bildiriyor ve hücre  de beyine sinyal veren maddeleri kana karıştırıyor ve biz de yemek istiyoruz.

 

Aslına bakarsak ATP siz yaşam geliştirmek yada atp ye enerjisini besin zinciri dışında başka bir kaynaktan vermek daha mantıklı olacakti. Böylece dünyayınin da içine etmemiş olacaktık.

 

Bu durumda yeterli bilinç hala oluşmadı diyebiliriz.

tarihinde Düşünen Hayvan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...