Jump to content

Allah neden kendisine tapmamız için yarattı?


Recommended Posts

2 saat önce, Yeni Üye yazdı:

Ve İsa şakirtlerine dedi: Doğrusu size derim ki, göklerin melekûtuna zengin adam güçlükle girer.  Yine size derim: Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin adamın Allahın melekûtuna girmesinden daha kolaydır.

 

Bizim böyle bir niyetimiz var mı? Göklerin melekutuna girmek gibi? Yoksa, mesele yok zaten. “İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur. "Allah bize tam olarak istediğimizi ve umduğumuzu veriyor. Bunu da açıkça söylüyor. Diyor ki insan olmak size göre şükredilecek, şerefli bir paye ise ve benden daha fazlasını da istiyorsanız bunu size veririm. Ama, mesela hiç olmamış olmayı tercih ediyorsanız, ya da algı seviyeniz, insan olmak şerefi diye bir şey yok, maymun olmak ya da domuz olmaktan farklı bir şey değil seviyesinde ise, öldükten sonra başka alemlerde sizi razı olduğunuz o seviyelerde tekrar var ederim. Böylece gökyüzüne bakıp 14 milyar yıl öncesine dair çıkarımlarda bulunabilecek bir seviyeden, daha çok hoşunuza gidecek, hayvanat bahçesinde birbirinizi parmaklayan maymunlar seviyesine, ya da çamurda mutlu mutlu yaşayan domuzlar seviyesine inersiniz ve bunun farkında da olursunuz. Sence de oldukça adil ve gerçekçi değil mi? 

 

Ama dünyanın düşüklüğü beni tatmin etmiyor, içimde melekuta doğru yükselmem gerektiğine yönelik bir davet var ve ben de bu davete uymak istiyorum diyorsak bunun da yolunu gösteriyor peygamberler. Ne diyorlar? Gökyüzünden insana inen en büyük emir temiz olmak ve temiz kalmaktır. Manevi pisliklerden temizlenir ve temiz kalabilirseniz melekuta doğru yavaş yavaş yükselirsiniz. Manevi pisliklerin en büyüğü ise bizzat kendi egomuz ve onun hastalıklarıdır. Nefsimizin en büyük hastalığı ve pisliği de açık ve gizli şirktir. Ben diyen adamın melekutta ya da Tanrıya yakınlıkla ne işi olabilir? Şeytan ben dediği için huzurdan kovulmuş değil midir zaten. Onun katı birliğin, ebediliğin ve mükemmelliğin katıdır. Orada çokluğun ve benliğin ne yeri olabilir. 

 

Hz. Yusuf: "Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder..."

Hz. Muhammed: Ey Allahım! Senin rahmetini umuyorum, beni göz açıp kapayıncaya kadar (da olsa) nefsimle başbaşa bırakma.

Beyazıd-ı Bestâmi Hazretleri: «Kendi nefsini Firavun’dan, Nemrut’tan, Ebu Cehil’den ve iblis’ten daha aşağı görmeyen kimse bi­zim bu yolumuzun kokusunu alamaz"

 

Peygamberler ve arifler böyleyken bize ne oluyor da burnumuzdan kıl aldırmıyoruz? Halimizden memnunsak manevi olarak yükselemeyiz zaten. Hep başkasını suçlar, itham eder, kendimizi temize çekeriz. Halimizden memnun değilsek nefsimizin hasta olduğunu, manevi pislik içinde olduğunu itiraf edip terbiyeye ihtiyaç duyduğunu kabul etmek neden zorumuza gidiyor? 

 

Yahu biz başkalarını ezerek bir yere gelelim, mallarına çökelim, her şeyi biz tadalım demiyoruz ki. Ganimet, köle, seks, avcısı değiliz. Skolastik, benim fikrim doğrudur, o zaman benim zıddım tehlikelidir, yok edilmelidir, yağmalanmalıdır gibi empati yoksunu dinsel ilkelliklere bulaşanlar kimler acaba? İbrahimi dini felsefelerde pratiğe dökülmüş  evrensel bir empati düzeyi var mı? Kan ve savaş ve ucuz insan bedeninden başka ne verdiler? Sonsuz yaşam yalanıyla insanları cepheye sürüp, biriktirilen ganimetle saraylarda havuz partisi verenler tüm peygamberlerde dahil din baronları değil mi?

Aksine saygı, eşitlik, empatinin en önemli destur olduğunu doğmalardan kurtulmuş olarak biz söyleriz. Herhangi bir doğmatik zorlamayı kullanmıyoruz, Buna kendi aklımız ve tecrübelerimiz ile karar veriyoruz.Cennet vaadi gibi egoist, nefse yönelik fikirlerle Tanrı dahil kimsenin önünde eğilmeyiz.

Düşenin yerine kendimi koyar düşünür ve harekete geçer ona elimi uzatırım, ona uzattığım el, düştüğümde bana uzanacak eldir. Ödülüm sadece budur, bin tane cennete de değişmem.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 48
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

3 saat önce, Abdülmalik yazdı:

Aksine saygı, eşitlik, empatinin en önemli destur olduğunu doğmalardan kurtulmuş olarak biz söyleriz. Herhangi bir doğmatik zorlamayı kullanmıyoruz, Buna kendi aklımız ve tecrübelerimiz ile karar veriyoruz.Cennet vaadi gibi egoist, nefse yönelik fikirlerle Tanrı dahil kimsenin önünde eğilmeyiz.

 Düşenin yerine kendimi koyar düşünür ve harekete geçer ona elimi uzatırım, ona uzattığım el, düştüğümde bana uzanacak eldir. Ödülüm sadece budur, bin tane cennete de değişmem.

 

Sonrasını bilmem ama şu anki durumda, size göre siz ulaşılabilecek en yüksek idrak ve mertebeye ulaşmışsınız zaten. Kendinize göre ,olmuşsunuz yani. Daha ilerisini kabul de etmiyorsunuz da istemiyorsunuz da. Beklentiniz belli, ödülünüz belli. Dünyadaki varlığınız, başı, sonu, sınırları ve anlamı belli. Tanrı da varsa, size bu anlayışınıza ve beklentinize uygun olarak muamele ediyor ve edecek olması Onu sinirli ya da egoist yapmaz. Kendinizden ve bakışınızdan bu kadar emin ve memnun olmanızı bir istisna sanmayın ama. Bu milyarlarca insanın herbirisinin kendisi hakkında düşündüğü şeydir. Herkesle kavga eden, kimseyi beğenmeyen, kimseyle geçinemeyen insanlara göre bile kendi davranışları ve yaptıkları mükemmel, eksik ve hatalı olan ise karşısındakiler. Tanrı da diyor ki madem egonuzdan memnunsunuz, onunla dünyada geçirebildiğiniz kadar zaman geçirin. Ama sonra, öte tarafta, kaçırdığınız yüksek mertebelerin pişmanlığı sizi bekliyor olacak.

 

 Başkalarını yargılamak ise ne size düşer ne bana. Kimin hangi saikle hareket ettiğini bir başkası bilemez. Dindarları sayılarla yargılayıp, kendinizi bir ideali temsil eder halde onlarla kıyaslamanız, nefsinizi temize çıkarmak oluyor işte. Ben de sayılara girsem, seküler, hümanist ve din dışı- karşıtı söylemlerle dünyada yapılan fesad ve zulümü gündeme getirsem, haksız çıkan siz olabilirsiniz. Sonra bakmayın siz milyarlarla din mensubunun varlığına, tarih boyunca gerçek inanan sayısı bir avucu geçmez ve geçmemiştir. Bu ,bilinmeyen bir şey değil. 

 

Mesele şu, Tanrı yaratıyor, alemler inşa ediyor. Bu alemlerin yüksekleri de var, düşükleri de. Yüksekleri isteyene ve çabalayanı yükseklere çıkarıyor, düşüklere razı olanı düşüklerde bırakıyor.  Bir sarayda mesela kralın tacını süslemek için de taş kullanılır, sarayın kenefinin çukurunun kenarlarını örmek için de taş kullanılır. Ama kenefte kullanılacak taşı alıp kralın tacına koymazlar.

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
8 saat önce, skeptikal yazdı:

Muhterem, karısı ve çocuğu gözünün önünde tecavüz edilip öldürülen bir adamın şikayeti de bakış açısı mıdır? Onu ne yapacağız? Sivilce örneği de çok indirgeme olmuş, onca acıyı silip atmışsın yahu. Bu verdiğim ekstrem örneklere de gerek yok. Mutsuzluğun birçok sebebi olabilir ve normaldir, bakış açısıyla da alakası yok, insan durduk yere mutlu olabiliyorsa kendini kandırıyordur. Asgari ücretle çalış, fatura öde, ye, iç, zıç, öl. Bunda kusur bulmak bakış açısı mıdır şimdi?

Felçli bir insansın, bakıma muhtaçsın ve başkalarına ölene kadar yük oluyorsun. Başkaları onca şey yaparken, sen yatağa mahkumsun. Ne hissedersin? Burada acı görmüyorsan, bizim bakış açımızda sorun yok, sen kendini kandırıyorsun. Acı vardır. Oldukça fazla örnek verilebilir, hem de ekstrem örnekler. Burda tek tek hepsine girmeye gerek yok. Acıyı reddederek gerçeklerden kaçamazsınız. Kendinizi kandırırsınız anca, o da bizi idare etmiyor. Gerçekler lazım bize.

 

Ben vermediğim imtihan hakkında tıp tutamam ama bak şurada bu imtihanı verenlerin görüşlerini okuyabilirsin.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/gulben-ergen/gulben-ergen-engellilerin-hikayelerini-yazdi-40059121

 

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? 
- Zeynep: Bana şu an bir imkan sunsalar kalmak ister misin deseler, kalkmak istemem. Mutluyum ve huzurluyum. Kendimi böyle seviyorum. Çok enteresan gelebilir ama öyle. 
- Senem: Çok insan görüyoruz. Sağlıklılar, her şeyleri yerinde ama ne huzurları var ne de mutlulukları. Hiçbir şeyden zevk almıyorlar. Bizim hiçbir şeyimiz yok ama çok mutluyuz. Bu hastalık bize Allahtan gelen bir misafir. Bizim de bunu en güzel şekilde karşılamamız lazım. 
- Zeynep: Ben 21 yaşındayım. Sağlıklı olan arkadaşlarımla düşüncelerim çok farklı.
◊ Ne gibi farklı düşünceler?
- Zeynep: Onlar en ufak şeyleri dert ediniyorlar. Bedenin, yaşam tarzın ne olursa olsun mutlu olmak senin elinde. Dünya bizim elimizde. 
◊ Tefekkür dedikleri bu olsa gerek.
- Senem: Yüzümde sivilce çıktı diyorlar onun mutsuzluğunu yaşıyorlar. Bir de bize bakın. Bizim şeklimiz bile belli değil. Ama mutluyuz çok şükür.
◊ Ama siz insanın şekilden ibaret olmadığının bilincindesiniz.
- Senem: Evet. Ama herkes bizim bilincimizde değil.
◊ Burası sizin hayatınızı nasıl etkiledi?
- Senem: Bu merkez açıldı bizim engelimiz ortadan kalktı.
◊ Akülü tekerlekli sandalye hayatınızı nasıl değiştirdi?
- Senem: Sandalyeniz olmazsa tek başınıza hiçbir şey yapamazsınız. Çay bardağınızı biri önünüze koysa bile alamazsınız. Yanınızda hep birileri olmak zorunda. Ben akülü sandalyem olduğundan beri son üç yıldır kendi ihtiyaçlarımı kendim karşılıyorum.
- Zeynep: Akülü sandalyem olduğundan beri vücudumdaki kırılmalar azaldı.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uzaktan gazel okumak, tanrı ve din güzellemesi yapmak ne kadar da kolay. :D

- Kendi çocukları kötürüm olsa veya zihinsel engelli doğsa, "Tanrım niye benim çocuğum, niye ben ?" sayıklarlar.

- Bizzat kendileri hiç yoktan felç geçirip sakat kalsalar ve kıçlarını dahi temizleyemez duruma gelseler, görürüm bunların tanrı güzellemelerini !

- Kendileri, eşi yahut çocuğu tecavüze uğrasa resmen dut yemiş bülbüle dönerler, ki o vakit  o çok taptıkları tanrıya iyi gözle bakmaya devam edeceklerinden şüpheliyim.
 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne alaka? Kusur veya kusursuzluk gibi kavramlari biz uyduruyoruz. Evren yine olagan akisina, yapmasi gerekeni yapmaya devam ediyor. Bizim varligimiz veya yoklugumuz hic bir sey ifade etmiyor.

 

Hadi insan ve hayvan diye hic bir temeli olmayacak sekilde ayirdin ve insani daha ust seviye bir canli olarak gordun. Ne farkimiz var hayvan diye ayirdiarindan? Daha zekiyiz. Peki bu zeka bize ne fayda sagliyor? Hic! Kendi turunu, insan kadar, ve en igrenc sekilde yoketmeye calisan baska canli var mi? O zaman beynimizin diger canlilara gore daha fazla evrimlesmesinin “bence” hic bir avantaji yok.

 

Hubble ile zaten pek cok yanit bulduk. James Webb ile katlanarak bilgi duzeyimiz artacak, bu sekilde de ilerleyerek, tum dunyadan tum masallar silinecek. Kafanizi biraz yukari kaldirip baktiginizda, bu toz zerresi bile olmayan kaya parcasinda donup durdugumuzu goruyorsunuz ve hic bir sekilde uzayda anlam ifade etmiyor insanin varligi veya yoklugu. O yuzden bir tanri kavrami da bir anlam ifade etmiyor ve konumuz olan Arap tanrisi ise, olasi bir yarisi daha baslamadan kaybedecekler kategorisinde. Hani hikaye biraz daha yaratici olsa belki okuabilir  ama israilogularinin hikayesi gibi baslayip, onun bunun uckurunu kurcalamaktan oteye gitmeyen bir tanri ve bunu bize ileten de cok buyuk ihtimal akil sagligi sorunlari olan bur adam. Neresinden tutsak elde kaliyor. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 25.01.2019 at 21:47, marechal1 said:

Ataerkil Arap toplumunda kölecilik yoktu da İslam mı getirdi de sen ''kölelik kaldırılmamış mıydı?'' diyorsun?

Bak işte, ayetler açık. Birçok ayette de kölelerin azat edilmesi söyleniyor.

Şöyle Kur'an'ı haksız çıkarayım demek yerine biraz objektif bakın.

 

Kur'an, o zamanın Arap toplumuna inen bir devrim kitabıdır. Elbette evrenseldir lakin en büyük devrimi ataerkil köleci toplumlara yapmıştır.

 

Sen tabi mevzuya yenisin. Ayıkman biraz zaman alacak.

Köleliği islam getirdi diyen olmadı. Bunu dile getirmen kel alaka zaten.

 

Önemli olan islamın köleliği gerçekten kaldırıp kaldırmadığı, yasaklayıp yasaklamadığı, haram olup olmadığı. Meşru olup olmadığı!

Müslümanların bir kısmının iddiası bu yönde çünkü. Köleliğin islamda meşru oluşunu sindiremiyor, bunun islam için cenaze marşı anlamına geldiğini bilerek diretiyorlar.

 

Ayette azad kelimesinin geçmesi için, ortada öncelikle bir kölelik kurumu gereklidir. Eğer o şey yasaksa ve yoksa onu zaten ayrıca söylemene gerek kalmaz. Üzerine üstlük, sarp ve dik bir yokuş aşmakmışcasına bir erdem, lütuf misali tarif edilerek. 

 

TCK'da örneğin, "uyuşturucu kullanmamak ve satmak, dik bir yokuş aşmak gibidir" yapmazsanız iyi olur gibi öğüt ya da salık vermez. Çünkü uyuşturucu kullanımı ve satışı, kati suretle yasaktır. Eğer bunu yapar da yakalanırsanız, TCK ağzınıza(!) kor. Bu kadar. Lamı cimi yoktur bunun.

 

Ama kurandaki mevzu böyle değildir. Kesin bir yasak yoktur. Bir çok ayette kölelikle ilgili düzenlemeler, bir kısmında bir "mal" olarak korkutma aracı, azad ise bir kısmında bir çeşit öğüt, öneri gibi geçer. Hani kölelerinizi azad etseniz ne güzel olur gibisinden. Bunlar kölelik kurumunun kurandaki meşruiyetinin bariz kanıtlarıdır. Böyle bir kitabı tanrısal kabul etmek ise neyin kanıtıdır onu yazmayayım burada.

 

Müslümanlara sorarsanız kuran; tüm insanlara ve tüm zamanlara inmiş son kitaptır. Eksiksiz ve mükemmeldir. Ama bu tip örneklerle birlikte bilmemneyi(!) tersten gördüklerinde bu sefer tornistan eder, ayak yapmaya başlarlar. Eüü..yok efendim o aslında o zaman ve o zamanki arap toplumuna indi, o zaman için devrimdi. Ama aynı zamanda evrenseldi

(!) İşte bundan sonra karşı tarafa "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" diyerek acı acı ve müstehzi bir gülümseme düşer. 

 

On 26.01.2019 at 04:28, Yeni Üye said:

Emir, iki türlü. Birisi "Bir şeyi istediğinde O'nun emri sadece ona: Ol demesidir. O da hemen oluverir." deki emir. Bu varlığın kaynağı olan emirdir ve acziyetle alakası yoktur. Bilakis kudrettir.

 

Birisi de "Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." daki ahlaki davranışın kaynağı olan emirdir. Bir nevi vaaz ve nasihat yani. Tanrı kendi mükemmelliği içerisinde vaaz ve nasihata elbette ihtiyaç duymaz. Eğer bu mükemmelikten yarattıklarına ve özellikle de insana da bir pay vermek istemeseydi, elbette bu türlü vaaz ve nasihat etmezdi.

 

Ne yazık ki, kendinizce kaç parçaya bölerseniz bölün, bunların tamamı insansılık ve acziyetle ilgilidir. İlk, ol dedi oldudaki emir de dahil. Neden ol diyor? Bunun sonu o kadar çok çıkmaza gider ki, zaman mefhumu dahil. Altından kalkamazsınız.

 

Bakın şuradan anlaşılıyor: 

 

"Tanrı kendi mükemmelliği içerisinde vaaz ve nasihata elbette ihtiyaç duymaz. Eğer bu mükemmelikten yarattıklarına ve özellikle de insana da bir pay vermek istemeseydi, elbette bu türlü vaaz ve nasihat etmezdi.."

 

Şimdi ne oluyor? Konuya kendi bağlamı içerisinde, tanrı bağlamında tutarlı izahat geitremediğinizden ötürü, arkasına bir de "..elbette tanrı şuna buna..ihtiyaç duymaz.." minvalinde bir ekleme yapıyorsunuz. Da biz onu sormuyoruz ki? Kullandığınız kelime ve bahsettiğiniz edimler zaten tanrınızı bağlıyor, kısıtlıyor işte. Kullandığınız kelimelerin, insansı lügatın tamamı tanrınızı bağlar, kısıtlar. Neden? Çünkü daha en başından etimolojisi insana dair, ondan türetilme çünkü. İşte bunu fark ettiğiniz gün, tanrı(nız) adına tek bir kelime dahi edemeyeceğinizi anlayacağınız gün olacak.

 

Tanrıya yüklediğiniz sıftalarla, edimleri birbiri ile çelişiyor. "Elbette şöyle böyle değil.." şeklindeki söylemlerse havanda su dövmekten ötesi olmuyor.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 27.01.2019 at 08:56, teflon said:

 

Sen tabi mevzuya yenisin. Ayıkman biraz zaman alacak.

Köleliği islam getirdi diyen olmadı. Bunu dile getirmen kel alaka zaten.

 

Önemli olan islamın köleliği gerçekten kaldırıp kaldırmadığı, yasaklayıp yasaklamadığı, haram olup olmadığı. Meşru olup olmadığı!

Müslümanların bir kısmının iddiası bu yönde çünkü. Köleliğin islamda meşru oluşunu sindiremiyor, bunun islam için cenaze marşı anlamına geldiğini bilerek diretiyorlar.

 

Ayette azad kelimesinin geçmesi için, ortada öncelikle bir kölelik kurumu gereklidir. Eğer o şey yasaksa ve yoksa onu zaten ayrıca söylemene gerek kalmaz. Üzerine üstlük, sarp ve dik bir yokuş aşmakmışcasına bir erdem, lütuf misali tarif edilerek. 

 

TCK'da örneğin, "uyuşturucu kullanmamak ve satmak, dik bir yokuş aşmak gibidir" yapmazsanız iyi olur gibi öğüt ya da salık vermez. Çünkü uyuşturucu kullanımı ve satışı, kati suretle yasaktır. Eğer bunu yapar da yakalanırsanız, TCK ağzınıza(!) kor. Bu kadar. Lamı cimi yoktur bunun.

 

Ama kurandaki mevzu böyle değildir. Kesin bir yasak yoktur. Bir çok ayette kölelikle ilgili düzenlemeler, bir kısmında bir "mal" olarak korkutma aracı, azad ise bir kısmında bir çeşit öğüt, öneri gibi geçer. Hani kölelerinizi azad etseniz ne güzel olur gibisinden. Bunlar kölelik kurumunun kurandaki meşruiyetinin bariz kanıtlarıdır. Böyle bir kitabı tanrısal kabul etmek ise neyin kanıtıdır onu yazmayayım burada.

 

Müslümanlara sorarsanız kuran; tüm insanlara ve tüm zamanlara inmiş son kitaptır. Eksiksiz ve mükemmeldir. Ama bu tip örneklerle birlikte bilmemneyi(!) tersten gördüklerinde bu sefer tornistan eder, ayak yapmaya başlarlar. Eüü..yok efendim o aslında o zaman ve o zamanki arap toplumuna indi, o zaman için devrimdi. Ama aynı zamanda evrenseldi

(!) İşte bundan sonra karşı tarafa "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" diyerek acı acı ve müstehzi bir gülümseme düşer. 

 

 

Ne yazık ki, kendinizce kaç parçaya bölerseniz bölün, bunların tamamı insansılık ve acziyetle ilgilidir. İlk, ol dedi oldudaki emir de dahil. Neden ol diyor? Bunun sonu o kadar çok çıkmaza gider ki, zaman mefhumu dahil. Altından kalkamazsınız.

 

Bakın şuradan anlaşılıyor: 

 

"Tanrı kendi mükemmelliği içerisinde vaaz ve nasihata elbette ihtiyaç duymaz. Eğer bu mükemmelikten yarattıklarına ve özellikle de insana da bir pay vermek istemeseydi, elbette bu türlü vaaz ve nasihat etmezdi.."

 

Şimdi ne oluyor? Konuya kendi bağlamı içerisinde, tanrı bağlamında tutarlı izahat geitremediğinizden ötürü, arkasına bir de "..elbette tanrı şuna buna..ihtiyaç duymaz.." minvalinde bir ekleme yapıyorsunuz. Da biz onu sormuyoruz ki? Kullandığınız kelime ve bahsettiğiniz edimler zaten tanrınızı bağlıyor, kısıtlıyor işte. Kullandığınız kelimelerin, insansı lügatın tamamı tanrınızı bağlar, kısıtlar. Neden? Çünkü daha en başından etimolojisi insana dair, ondan türetilme çünkü. İşte bunu fark ettiğiniz gün, tanrı(nız) adına tek bir kelime dahi edemeyeceğinizi anlayacağınız gün olacak.

 

Tanrıya yüklediğiniz sıftalarla, edimleri birbiri ile çelişiyor. "Elbette şöyle böyle değil.." şeklindeki söylemlerse havanda su dövmekten ötesi olmuyor.

 

Kuranda köle azad etmeyi isteyen bir şey yok. "Nassı yani?" diyenlerin olayı anlamadığı görülüyor. Birisini öldüren, bir "mümin köle" azad eder. Yani, elindeki kölesini değil, kafirin elinde olan bir mümin köleyi alıp azad eder. Konu, "kölenizi azad edin" değil, "kafirin elinde köle olan mümini azad edin" konusudur.

 

Açın bakın, tarih boyunca bu şekilde hiç kimse kendi kölesini azad etmiş değildir.  

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrende mükemmellik olsaydı kalıtsal hastalıklar olmazdı. Hâlbuki bugün tıbben her insanda doğuştan en az 10 anomalinin olduğu söylenir. Teizmde her şeyin sebebi Tanrı, her şeyin kontrolü onun elinde. Bizim yaratılışımızın her aşamasından o sorumlu. Dolayısıyla her insanda görülebilen kalıtsal kusurlardan da o sorumlu. Teistler doğuştan gelen anomalilerle her şeye kadir ve müdahaleci Tanrı arasındaki ikilemi çözmek için "ilahi takdir", "kader", "sınav", "hikmet" gibi kavramlar üreterek bir çıkar yol bulmaya, böylece hem kendilerini, hem karşılarındakini kandırmaya çalışırlar. Ama bu numara genel tasarım hatalarında sökmez. Her şeyi geç, Kuran'da tek bir ayette bile emredilmeyen, ama Müslümanların çoğunun çocuklarının bedeninde kalıcı değişikler yapma hakkını kendilerinde görerek ve bunu Tanrının isteği gibi sunarak onları sünnet ettirmesi kendi iddialarıyla, Tanrının insanı kusursuzca yarattığı iddiasıyla çelişiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 28.01.2019 at 06:04, Şövalye said:

Evrende mükemmellik olsaydı kalıtsal hastalıklar olmazdı. Hâlbuki bugün tıbben her insanda doğuştan en az 10 anomalinin olduğu söylenir. Teizmde her şeyin sebebi Tanrı, her şeyin kontrolü onun elinde. Bizim yaratılışımızın her aşamasından o sorumlu. Dolayısıyla her insanda görülebilen kalıtsal kusurlardan da o sorumlu. Teistler doğuştan gelen anomalilerle her şeye kadir ve müdahaleci Tanrı arasındaki ikilemi çözmek için "ilahi takdir", "kader", "sınav", "hikmet" gibi kavramlar üreterek bir çıkar yol bulmaya, böylece hem kendilerini, hem karşılarındakini kandırmaya çalışırlar. Ama bu numara genel tasarım hatalarında sökmez. Her şeyi geç, Kuran'da tek bir ayette bile emredilmeyen, ama Müslümanların çoğunun çocuklarının bedeninde kalıcı değişikler yapma hakkını kendilerinde görerek ve bunu Tanrının isteği gibi sunarak onları sünnet ettirmesi kendi iddialarıyla, Tanrının insanı kusursuzca yarattığı iddiasıyla çelişiyor.

 

 

Yahu neden böyle tıp, genetik, kalıtım falan kasmaya çalışıyorsunuz ki?

 

Yemek, içmek ve sıçıp işemek zorunda olan berbat halde bir mahlukuz, ne mükemmeli, neyin mükemmeli?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...