Jump to content

Bilime Karşı Çıkış


Recommended Posts

Tarih tekrardan ibaret derler ve insanoğlu geçmiş tecrübeleri çok çabuk unutup ders çıkarmaz diye de eklerler. Evet o zaman hiç durmadan hep beraber geçmişe özellikle 15 ve 16. yüzyıllara geri gidelim..

O dönemin Avrupasında hayat günümüzün bir çok İslam ülkesindekinden farksızdır.. Hayatı din ve din adamları yönetmektedir. Tek inandıkları gerçekler kutsal kitaplarda yazanlardır..

Papalık dini bir kurumdan çok sömürü imparatorluğu halini almış ve kiliselerle çeşitli tarikatlar bu sömürü düzeninin birer parçası haline gelmiştir.

Papalık, kilise ve tarikatlar insanların üzerine Tanrı korkusu pompalayarak güçleri ellerinde tutmaktadırlar.Bilim, hukuk, sanat kısacası hayat dine göre şekillenmiştir..

Böyle bir ortaçağ karanlığının ardından rönesans gerçekleşmiştir. Fakat rönesans gerçekleşse bile gerçek bilimin zaferi daha geç olmuştur.. İlk olarak resim ve Mimari alanda özgür uygulamalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ama bilim hala korku içindedir.. İnsanlar cadı mahkemelerinde tutuklanarak işkencelere uyrayan ve sonunda yakılan bir çok insan görmüştür.. Kilise Tanrı adına karar vermeye devam etmektedir.

Astronominin kurucusu kabul edilen Kopernik, ileri sürdüğü fikirleri ancak ömrünün sonlarında açıklayabilmiştir. Sebebleri ise kendisinin bunların doğru olduğuna tam emin olmaması ve kendisi kiliseden çekinmesi. O zamanki Hıristiyanlıkk inancına göre Peygamber İsa güneşe sabit durması için emir vermişti ve güneş de sabit durmaktaydı. Yine genel inanca göre dünya düz tepsi gibiydi. Aksini düşünenler ise cehennemlikti. Sadece cehennemlik mi, hemen uydurma bir mahkeme kurulur, işkence ile suçunu itiraf eder ve yakılırdı..

Ömrünün sonlarına doğru sıhhati bozulan Kopernik'in kiliseden korkusu kalmamıştı. Artık fikirlerini rahatça açıklayabilir, yazdığı kitabını ortaya çıkarabilirdi. Papayaa kitabını göndererek şu mektubu yazdı: "Aziz peder, kitabta yazılanları okuyanların hemen reddedeceklerini biliyorum. Ben ömrüm boyunca çevremin düşüncelerine aldırmayan, fikirlerini savunan biri olamamışımdır. Etrafın tepkisinden, başladığım hususlardan vazgeçmeye niyetlendiğim olmuştur. Fakat çekingenliği üzerimden atarak çalışmalara devam ettim. Yazdıklarımı tenkit edenler olursa onlara aldırmayacağım ve saçma kabul edeceğim..."

Kopernikusun mektubunun sonundan korkusu gayet iyi anlaşılabiliyor..

Devam edecek..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Giriş bölümünden sonra asıl konumuza gelelim. Galileo ve yaşadıkları.. Konu Galileo kimdir neler keşfetmiştir değil.. Yaşadığı acı bir tecrübe..

Hep birlikte bu tecrübesi neymiş gelin görelim..

Galileo astronom olarak yetişmemişti, ama başı bu alandaki çalışmalarıyla derde girer. Kendisi Kopernik in tezlerini ilginç bulur ve teleskobun icadı ile bu ,koperniğin bulduğu sistemin doğruluğunu ortaya çıkartır..

Gözlemleri arasında en önemlisi Jupiter’in dört gezegeniydi. Her şeyi alt – üst eden öyle bir buluş doğru olamazdı. Çünkü resmi öğretiye göre, sabit yıldızlar dışında yalnızca yedi göksel nesneye ( güneş, ay ve beş gezegen ) olanak vardı. Galileo bir şarlatan, teleskopu şeytanımsı bir araçtı. Öyle bir araçla gökyüzünü incelemeye kalkmak bile bağışlanmaz bir günahtı. Galileo kendi ülkesinde sinsi bir kampanya ile karşı karşıya gelmişti artık. Ama onu ülkesi dışından bir ses sevindirmekte gecikmez: Bu ses Galileo’nun gözlemlerini benimseyen dönemin ünlü astronomu Kepler’in sesidir.

Galileo teologları öfkelendiren başka gözlemlerini de ortaya koymuştu. Bunlardan biri ay gibi Venüs’ün de evreleri olduğu gözlemiydi. Bir diğeri, ayın hep sanıldığı gibi pürüzsüz, yetkin bir nesne değil, dağ, vadi ve düzlükleriyle dünyaya benzer bir nesne olduğuydu. Teleskop ayrıca güneşte bir takım lekelerin varlığını da göstermekteydi. Bu gözlemler ‘’ Tanrısal düzen ‘’ diye bakılan gökyüzünün hiç de kusursuz, yetkin bir şey olmadığı demekti. Kilise atık sesiz kalamazdı. Aldığı ilk ivedi önlem, kutsal kitabın kimi tümcelerine dayanarak iki buyruk ortaya koymak oldu:

Birinci buyruk: Güneşin dünyanın çevresinde dönmeyen, merkezde sabit olduğu düşüncesi kutsal öğretiye aykırı, saçma ve yanlış bir savdır.

İkinci buyruk: Dünyanın, merkezde sabit değil, güneş çevresinde bir gezegen olduğu görüşü felsefe açısından saçma ve yanlış, teoloji açısından gerçek inanca ters düşen bir savdır.

İkinci önlem, davranış ve düşüncesi bu buyruklara ters düştüğü gerekçesiyle Galileo’yu yargılamaktır. 1616’da Engizisyon önüne çağrılan Galileo istendiği üzere, Copernicus sistemini artık ne sözlü ne de yazılı hiçbir şekilde savunmayacağını bildirerek bağışlanmasını diler; sonra, aldığı talimat gereğince köşesine çekilerek bir süre suskunluk içine girer. Bir süre, çünkü suskunluk onun yaratılışına ters aykırı bir davranıştı.

Nitekim, dostu Kardinal Barberini’nin Papalık makamına gelmesiyle yüreklenen Galileo yeniden işe koyulur, Dünya’nın İki Büyük Sistemi Üzerine Dialog adlı kitabını yazar. 1632’de yayımlanan kitapta iki sistemin ( Ptolemy sistemi ile Copernicus sisteminin ) görünürde yansız bir karşılaştırması yapılmakta, birinden birine üstünlük tanınmamaktadır. Ama bu sadece bir görüntü. Bir yandan güneş – merkezli sistemin doğruluğu birtakım ince tartışmalarla kanıtlanırken, öte yandan resmi görüşle sinsice alay edilir. Etkili bir dille kaleme alınan kitap piyasaya çıkmasıyla beklenmeyen bir ilgi toplar, Avrupa’nın hemen her ülkesinde geniş okuyucu kitlesi bulur. Bu ilgi karşısında iyice köpüren kilise yeniden harekete geçer; Galileo bir kez daha Engizisyon önüne çıkmaya zorlanır. Yaşlı ve hasta bilgin hücreye atılır, yargı önünde tövbe etmediği takdirde işkence göreceği söylenir. Galileo çaresizdir; eline verilen metni diz çökerek okur:

‘’ Ben Galileo Galilei, geçmişteki tüm yanlış ve aykırı düşüncelerimden dolayı huzurunuzda kendimi lanetliyor, bir daha öyle saçmalıklara düşmeyeceğime, kutsal öğretiye aykırı hiçbir fikir taşımayacağıma yemin ederim. ‘’

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet şimdi sonuç bölümüne gelelim..

Kilise ve papalık bilime karşı neden bayrak açmıştır?

Sebebi gayet basit gerçekler öğrenildikçe eskisi gibi gücü kalmayacak ve nemalanamayacaktır..

İşte bu gücünü ve namalanmasını korumak için engizisyon Galileo’yu mahkum eder; ama o mahkumiyet Galileo’nun değil, dinsel bağnazlığın kendi ölüm fermanı olur. Kilise işlediği ayıbın ezikliğinden bugün bile tam kurtulmuş değildir.

Evet o dönem yaşanan bu dindarların bağnazlığı, gerçekleri ve bilimi inkarı sizlere neyi hatırlatıyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Akla şu soru geliyor..Eğer hıristiyanların papalık sistemi , 1400-1600 lü yıllarda bilime açık olsaydı , İslam da bugünkü durumunda olurmuydu??

Bugün hristiyanlık kiliseye tıkılmış olmasına rağmen , islam günlük hayatımızın heryerinde mevcut..

Soru şu aslında , islam bugünkü mevcudiyetini hıristiyan papalara mı borçlu???

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bugün evrim teorisine karşı çıkanlar aynen bir zamanlar kilisenin yaptıklarını aynı amaç doğrultusunda yaşıyorlar.

Evrim teorisi karşısına bir zamanlar Galileo, Kopernik için çıkan kilise gibiler.

Amaçları kendi güçlerini kaybetmemek, din sömürüsü ile nemalanmak..

İslam da kendi evrimini yaşıyor..

Ama İslamda ki evrim Hırıstiyanlıktan farklı..

İslamda evrimi hızlandıracak bir ülke varsa oda TÜRKİYE idi..

Maalesef bu hükümetle artık öyle bir iddiamız olamaz..

Zira bunun farkında olan güçler engellemek için ellerinden gelen her türlü çabayı göstermektedirler.

Tam laik bir yapıya kavuşmuş İslam dünyası batının işine gelmez..

Sömürü düzeninin sürmesi için kandırılacak ve geri bırakılmış saftiriklere ihtiyaç vardır..

İyi inceleyin Japonya 18 yy da kendi rönesansını MEİJİ Kanunları ile yaşadı ve Batının başına bela oldu...

Link to post
Sitelerde Paylaş
İyi inceleyin Japonya 18 yy da kendi rönesansını MEİJİ Kanunları ile yaşadı ve Batının başına bela oldu...

Yoo hiçte batının başına bela değiller. Amerikayla muttefikler. Irakta askerleri var.

Tam laik bir yapıya kavuşmuş İslam dünyası batının işine gelmez..

Laik derken 3 çeşit laik olabilir; faşist (Mesela Nasser, Saddam gibi), komunist, yahut liberal. Tabiki ilk ikisi Batının işine gelmez. Aslında kimsenin işine gelmez, o ülkenin halkı dahil.

Senin tezine göre Batı aydınlanmış liberal Ortadoğu ülkelerindense sofu militan Musluman mı yeğliyecek? Ondan sonra terör olsun, terörle savaşa milyar dolarları gitsin, insanları ölsün. Bu mu onların işine geliyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gene güzel bir yazı olmuş. Ellerine sağlık Mohammed.

Batının sistemi sömürgeci bir sistemdir. Batı geri kalmış ülkeler üzerinden rahatça para kazanabilmekte ve onların değerlerini (petrol, altın, elmas vs.) istediği gibi sömürebilmektedir. Kendisi söz sahibi bir patron iken yanına başka patronlar istemez hiçbir zaman.

Batı şu an Türkiye'nin parasını emmektedir. Türkiye'de yaşayan insanlar, batılı bazı bankerlerin daha çok kazanabilmesi için her gün çalışmaktadırlar. Onlar için vergi vermekte, onlar için trafik cezaları ödemekte, onlar için her allahın günü işe gitmektedirler. İşte bu sömürgeciliktir. Türkiye de dalgalnıp duran dövizin arkasında büyük batılı paralar vardır ve onlar Dünya'nın hiçbir yerinde olmayan karları Türkiye' de elde etmektedirler.

Böyle bir enayi bulmuşken tabii ki batılılar güçlü bir Türkiye istemez. Ne kadar cahil olursak, ne kadar geri olursak; o kadar birilerinin oyuncağı oluruz. Ama karlı bir oyuncak.

Türkiye gibi bilimden uzak ülkeler, özgür dahi olsalar birer sömürgedir. Birilerinin topraklarımıza bayrak dikmesine gerek yok. Artık bayrak bez parçası değil, yeşil dolarlar olmuştur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Senin tezine göre Batı aydınlanmış liberal Ortadoğu ülkelerindense sofu militan Musluman mı yeğliyecek? Ondan sonra terör olsun, terörle savaşa milyar dolarları gitsin, insanları ölsün. Bu mu onların işine geliyor?

Siyasal İslam,batı için bir tehlike olacağı gibi,bir silah olarak da doğuya karşı kullanılmaktadır.Batı,Doğu'nun kimi niteliklerini alıp,bunları Doğu'ya tekrar dayatarak/öğreterek yönetmeye,şarkiyatçılığa aşinadır.Siyasal İslam'ı kullanan emperyal kuvvetler olursa,hem sistemin limitlerini kendileri belirleyecek(ılımlı islam örneği),hem de halkı en kolay uyutan yöntemle koyun gütmeleri kolaylaşacaktır.Bu,kendini Türkiye'de Ilımlı İslam ve Türk-İslam sentezi olarak göstermektedir.

Yoksa bir İran,elbette Batı'nın işine falan gelmez.

Dinin otoritedeki payı arttıkça,insanların yönetimi,sömürüsü çok daha kolay bir hale gelir.

tarihinde Kara tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Xislam;

Tarih tekerrürden ibarettir sözünü kullanmanın en uygun olduğu konu budur;

Avrupa'da 12. yüzyıla kadar incil-platon karışımı bir düşünce, daha doğrusu hristiyanlaştırılmış platon öğretisi hüküm sürüyordu.

12. yydan itibaren yunancanan yapılan çevirilerle birlikte, aristateles öğretisi yavaş yavaş hristiyanlığa nüfuz etmeye başladı. Özellikle aritotelisyen kozmos anlayışı hristiyan din adamları tarafından çok

benimsendi. Aristo' nun felsefesi hem platona nazaran daha ayakları yere basan bir felsefeydi, hem de devinmeyen devindirici (yaratıcı) ve dünya merkezli evren gibi görüşler incil ile uyuşuyordu.

Şu 2 konu din adamları için vaz geçilmezdi;

1- Tanrı evreni insan için yaratmıştı ve onun evi, yaşadığı gezegen doğal olarak evrenin merkezinde olmalıydı. Dünya da güneşin etrafında dönen alelade bir gök cismidir demek hakaretlerin en büyüğü olmakla

beraner kabul edilemezdi.

Ama kabul edildi, tüm karşı çıkmalara, engellemelere rağmen gerçek gün yüzüne çıktı.

2- İnsan canlıların en yücesi kainatın yaratılış amacıydı, diğer canlılarla beraber ortak atadan geldiğini iddia etmek hakaretlerin en büyüğü olmakla

beraner kabul edilemezdi.

Ama kabul edilecek, tüm karşı çıkmalara engellemelere rağmen gerçek gün yüzüne çıkacak.

Gelecek nesiller atalarının sahtekarlar tarafından nasılda binlerce yıl kandırıldığına inanamayacaklar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ludwig nasıl Japonya batının başına bela olmadı dersin.

II. Dünya savaşını unutma.. Pasifik kıyılarında yeni bir paylaşımcı güç doğdu.

Şu anda Japonya da batılı sistemin içindedir.

Elbette batı ile beraber hareket edecektir.

Birde unuttuğun şey şu Japonya günümüzde dünya ticaretinde ihracatın %10 unu Japonya gerçekleştirmektedir.

Buda demektir Batılıların % 10 pazar kaybı..

Git gör bakalım Japonya da evrime karşı hiç kimse kalkıp sayfalar dolusu yazı yazıyor mu?

Dediğim gibi 21. yy da evrime karşı gelmek ortaçağ Avrupasında dünyanın güneş etrafında döndüğü tezine karşı gelen zihinlerle aynıdır..

Link to post
Sitelerde Paylaş

İran meselesine gelelim..

İran batı için tehdit unsuru olarak görülse de bu haliyle bile sömürülmekten kurtulaamıyordur..

Sizlere İranla ilgili en basit örnek..

İRAN'DA BENZİNE KOTA KONULDU: Petrolü bol olan ülkenin rafinerisi yok; bu yüzden de SIKINTI yaşıyor

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) ülkeleri arasında ikinci, dünya genelinde ise dördüncü büyük petrol üreticisi olan İran, büyük enerji kaynaklarına rağmen, kullanılan benzinin yüzde 40'ını rafineri eksikliği nedeniyle ithal ediyor.

Geçen yıl ithal edilen benzine 5 milyar dolara ödeyen İran, bu yılın bütçesinde de benzin ithalatı için 2,5 milyar dolar ayırdı.

Bu ne demek ?

Dünyanın II. büyük petrol üreticisisin.. Ama kullanacağın petrolün yani işlenmiş petrolün % 40 ını ithal edeceksin..

Gerçektende akıl almaz bir durum.. Ama gerçek.. İran kendi başına rafineri inşa edecek teknolojiye sahip değil.. Batılılar bu konuda İran a ambargo uyguladıkları için ürettiği petrolü ham olarak 1 birime satıp, işlenmiş olarak 3 birime geri satın alıyor..

İranlı yetkililer mutlu. Zira din adına ülkede her türlü baskı ve şiddet mevcut.. Sokakta ahlak polisleri kadınların saçlarını kontrol ediyor.. Evrim teorisine hükümet toptan karşı çıkıyor.. Zaten önemli olanda bunlar..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Batı şu an Türkiye'nin parasını emmektedir. Türkiye'de yaşayan insanlar, batılı bazı bankerlerin daha çok kazanabilmesi için her gün çalışmaktadırlar. Onlar için vergi vermekte, onlar için trafik cezaları ödemekte, onlar için her allahın günü işe gitmektedirler. İşte bu sömürgeciliktir. Türkiye de dalgalnıp duran dövizin arkasında büyük batılı paralar vardır ve onlar Dünya'nın hiçbir yerinde olmayan karları Türkiye' de elde etmektedirler.

Ekonomi eğitimini Necmettin Erbakandan mı aldın sen?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ludwig bak iyi dinle..

Japonya da ev hanımları arasında en son kazanç kapısı..

Bir Japon kadın Japon bankasına gidip 100.000 dolar karşılığı olan Yen kredi alıyor..

bu kadın bu parayı Türkiyede bir bankaya yatırıyor..

Şimdi bu kadının bankadan aldığı kredinin aylık faizi geri ödemede % 3..

Türk parasına çevirip Türkiyede faize yatırınca kazanacağı % 16..

Yani 100.000 dolar = 125.000 YTL

Aylık faiz kazancı yaklaşık 2200 YTL

Japonyada ki bankaya ödeyeceği aylık faiz ise bu paranın yani kazancının 5 de biri..

440 YTL.. Geriye kar olarak bu Japon ablanın ayda 1760 YTL kalır.. Oda yılda 21.120 YTL eder..

Oda 17.000 usd eder..

Bu Japon abla bu parayı 6 yıl Türk bankalarında tutsa havadan 125.000 YTL kazanacaktır..

Bilmem anladın mı?

Demek ki bu Japon hanım ayda % 13 karda...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Charles abisi kızma...

Onca yazıp çizdik..

Tarihten örnek verdik..

Bugün evrim kuramına nasıl karşı çıkıldıysa zamanında dünya hem kendi hemde güneş etrafında dönüyor diyenlere aynı şekilde karşı çıkıldı dedik...

Eğer hala anlamıyorsa onların Al İlahları kulaklarını tıkamış, gözlerini kapatmış demek ki...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Japonlar Turk bankalarına para yatırıyorsa bu bizim işimize gelir. Ekonomiden anlamıyorsunuz. Komunistlerin teorilerini kulaktan dolma anlamışsınız. "Yaw brşeyler sömürüydü ama neydi". Kafanıza göre uyduruyorsunuz. Yok sömürü falan.

Cahilliğiniz her lafınızdan anlaşılıyor. Fakir ülkelerin altını petrolü diyorsun. Ewet İspanyollar mesela 500 yıl önce Latin Amerikadan altın zorla alıp adamlardan getirdiler. Noldu? Enflasyon oldu. Başka da birşey olmaz. Piyasadaki altın miktarını artırırsan bu sadece altının değereini düşürür. Petrol işine gelince o "gariban" petrol ülkeleri tamamen şansa altlarında petrol var diye dünyanın parasını yapıyor. Kim kimi sömürüyor?

Unutma ki, Batının teknolojisi bişlimi olmasa o "gariban" fakir ülke için o petrolun değeri sıfır olacak, aynı binlerce yıldır orda durup son 150 yılda değerlenmesi gibi.

Charles bey de Necmettin Erbakan lafıma kızmış. Kendisi Erbakanla aynı saçmalıklara inandığının farkında değil. Gidip bir bak Erbakanın uluslararası para piyasaları ile ilgili görüşlerine. Kendisine birden kanın kaynayacak, baba demek istiyeceksin.

tarihinde ludwig tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Japonlar Turk bankalarına para yatırıyorsa bu bizim işimize gelir. Ekonomiden anlamıyorsunuz. Komunistlerin teorilerini kulaktan dolma anlamışsınız. "Yaw brşeyler sömürüydü ama neydi". Kafanıza göre uyduruyorsunuz. Yok sömürü falan.

Cahilliğiniz her lafınızdan anlaşılıyor. Fakir ülkelerin altını petrolü diyorsun. Ewet İspanyollar mesela 500 yıl önce Latin Amerikadan altın zorla alıp adamlardan getirdiler. Noldu? Enflasyon oldu. Başka da birşey olmaz. Piyasadaki altın miktarını artırırsan bu sadece altının değereini düşürür. Petrol işine gelince o "gariban" petrol ülkeleri tamamen şansa altlarında petrol var diye dünyanın parasını yapıyor. Kim kimi sömürüyor?

Unutma ki, Batının teknolojisi bişlimi olmasa o "gariban" fakir ülke için o petrolun değeri sıfır olacak, aynı binlerce yıldır orda durup son 150 yılda değerlenmesi gibi.

Charles bey de Necmettin Erbakan lafıma kızmış. Kendisi Erbakanla aynı saçmalıklara inandığının farkında değil. Gidip bir bak Erbakanın uluslararası para piyasaları ile ilgili görüşlerine. Kendisine birden kanın kaynayacak, baba demek istiyeceksin.

Soylediklerinin bazilarina katiliyorum. Bir yabancinin parasini turk varligina yatirmasi kotu degil. Ancak bu varliklarin fabrika gibi varliklar olmasi tercih edilir. Her an cekilebilecek sicak parayi bize yatirmalari oyle cok iyi birsey degil.

Onemli olan uretim, ve teknolojik gelisme. Zengin petrol ulkelerine istedigi kadar para, luks mallar gitsin, bu ulkelerin ilkel oldugu gercegini degistirmez. Cehaletin hukum surdugu, pis, uretim yapamayan (tekstil mekstil disinda) gelir daglimi bozuk, bilim uretemeyen yerler oldugu gercegini degistirmez.

BU ulkeler hic bir zaman adam olmayacaktir ve toplumlari hep mutsuz kalacaktir.

Imrenen, imrendikce de kendi degerlerine daha siki sarilan ve boylece mutsuzluk kisir dingune girmis insanlarin toplumlari olarak kalacaklardir.

Televizyonda eglenen, umutlari olan, cinselligini yasayan yabanci gencleri gorup, kiskancligindan ve kizginligindan hayat boyu mutsuz kalacak genclerin ziyan olacagi yerler olacaktir.

Ben bir Ataturkcu olarak kendi genclerimin mutlu olanlardan olmasini istiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...