Jump to content

Tek tanrılı dinlerin kökeni sümer mi ?


Recommended Posts

15 saat önce, anibal yazdı:

 

Bir de çıkıp sallamazasanız olmaz di mi?

 

Gılgamış destanı, akatça yazılmıştır ve kürtçe ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. 

 

Oraların eski tanrılarının, oralarda yaşayan insanları dillerine geçmesinden doğal bir şeyde beklenemez. 

 

Ezda tanrı adı değildir, "Yaratan" anlamında bir sıfattır ve yezidilerce kullanılır, bizdeki tanrı terimine denktir. Ve bu da gene eski pers dilinden gelme bir şeydir. 

 

Kürtçenin önemini böyle anlatamazsınız, zira bir sürü kürtçe var. Dahası, bunları birleştirmeye çıkarsanız, karşınıza persçe çıkar, eski pers dili, farsçadan önceki olan.

 

Bugün bir takım insanlar, bu dili ya da bunun bir varyantını konuşuyorsa, bu zaten önemli olabileceği kadar önemlidir. Hal buyken, onu önemli kılmak için, tarih uydurmaya, köken uydurmaya falan giderseniz, bu ancak o dilin önemsizleşmesi ile sonuçlanır. İngilizce, abrojince, türkçe falan ne kadar önemliyse, kürtçe de o kadar önemlidir, eksik değil, fazla da değil. 

 

 

TARİH AFFETMEZ!

Tarihsel yorumlarda kronolojik aktarım oldukça önemlidir.

Örneğin yazılı kaynaklarda MÖ 550'lerde tanışdığımız Magi/Mecusi dini önderi Zerdüşt ile ilgili bir yorumu MÖ 3.000 yıl öncesine bir zaman ile buluşturacak hiçbir nesnel veri yoktur. Veya "Ari-Arya-Aryan" ırki tanımlara dair bilgi, yine MÖ 520'lerde yazıldığı Hemedan civarında ýüksekçe bir kayaya çivi yazısı ile üç dilde (Ariyaca-Asurice-Elamca) yazıldığı tarihlenen "Bîhîstun Kitabesi" (Duyun Yazıtı) dışında daha eski tarihe ait başka bir yerde kayıt bulunmaz!

Diğer yandan Sasaniler zamanında Şah 1. Şapur zamanında (MS 241-272) yenilenen Magi dini kutsal kitabı "Avesta Zend" bilgileri verdiği bilgiler ile bu tarihsel geçmişi 2.000 yıl daha geriye çeken yorumda bulunulur. Fakat bu yorum da yanlış ve abartı dır!

Doğrusu, vaktinde güncel yazılanlardır. Yani Pers kralı; Kral Dara'nın "Bihistun Kitabesi"ndeki kendi kavmine dair tarihi kayıtları dır.

Çünkü günümüz arkeolijik verileri, en eski medeniyet ve tapınak bilgilerini, 12 bin yıl önce "Yukarı Fırat ve Dicle Nehirleri Platosu'nda" Göbeklitepe'ye, 8- 6 bin yıl öncesi güneyde Hassuna'ya, 5-4 bin yıl öncesi daha sonra Aşağı Mezopotamya da Sümer'e ve Mısır'a tarihi geçmişine indirir.

Ayrıca MÖ 2.000 öncesi Zagros Dağları'nın batısında kültürel soydaşımız Aryan toplulukların kültürel kalıntısı bulunmaz. Yani atalarımız Aryanların batıdaki ilk görünümleri: MÖ 17. yy sonrası dır. Nitekim Anadolu'nun Antik tarihi Hitit, Luvi, Mitanni-Kizzuwatna Ari/Aryan kültürlü halklar ile bu tarihten sonra anlatım kazanır. Öncesinde bölgede kültürel kimliğini tanımlayamadığımız halklar bulunmaktadır. Ayrıca bölgede istilacı konumda olduğu sanılan Akad-Asur ve Kafkas soylu Hurri kabileleri göze çarpmaktadır. Anadolu ve Mezopotamya'da görülen Aryan kültürel soylu "Hititler, Luviler, Mitanniler  ve Hiksoslar" zaten bizlere bölgedeki ilk Aryan tarihi kayıtları verirler. 

Bilindiği üzere Doğu Aryan kültürel soyumuza en yakın olan Aryanlar; Mitanniler ve Hiksoslar dır. Çünkü kültürel milli kodlarımızdaki "Tanrılar Mitra, Nasatya ve Indra'yı", dini olarak Ateşperestliği, "Reenkarnasyon- Ruh Göçü" inançlarını önce bu Doğu Aryan kabileler daha sonraki yüzyıllarda (MÖ 10. yy sonrası ise) "Medler, Persler, Soğdiyalılar, İskitler, Kimmerler" vs. bu coğrafyaya taşırken temsil ederler. Kısacası Kürdlerin milli kültürlerini antik dönemde bu Doğu Aryan kültürlü topluluklar temsil ederler.

Yazılı tarih kayıtları ve arkeolojik buluntular, biz araştırmacılara bu meyanda bir yorum verir. Daha fazlasını değil. Mitanni ve Hiksoslar öncesi bu topraklarda yaşayan halkların bize baki kalan kültürünü temsil etsek de, milattan önce Aryan atalarımıza ait kültürel kalıntı MÖ 17. yy öncesi bu topraklarda yoktur!  Kısacası 4.000 yıldır. Ön Asya'dayız!

Tarih affetmez. Çünkü o, bize rağmen yaşanmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 65
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

EZÎDÎLİK/ YEZİDİLİK

Prof. Mehrdad R. Izady

Kendilerini çeşitli biçimlerde, Yazidi, Yezdani, Ezîdî, Izadi ve Dasna’i olarak ta adlandıran Ezîdî/Yezidi dininin mensupları dinden olmayanlar tarafından genellikle aşağılayıcı bir isimle, “Şeytana Tapanlar” olarak adlandırılırlar. 

Kürt nüfusunun % 5’inden azını oluştururlar. Günümüzde dağınık halde esas olarak Kuzeybatı ve Kuzeydoğu Suriye’de, Kafkaslar’da, Türkiye’nin Güneydoğusu ve Irak-Suriye sınırının Cebel Sancar tepeleri ve Musul şehrinin kuzeyindeki bölgelerde yaşarlar.

Yezdaniliğin bir kolu olarak Yezidiler meleklere özel bir önem verirler. “Ezîdî/Yezidi” adı Eski ve Orta İrani dilinin bir terimi olan ve “melek” anlamına gelen “yazata” veya “yezad” sözcüklerinden türemiş ve bu sıfatı “meleğe tapanlar” haline getirmiştir. Yezidiler bu meleklere Lusifer ve Meleki Tawus’u (“Tavuskuşu Meleği”) dahil ederler. Karanlığın ve kötünün prensi olması şöyle dursun. Lusifer, dünyevi meseleler üzerinde çok daha büyük bir otorite ve iktidara sahip olsa bile, diğer melekler ile aynı yapıya sahiptir. Hatta Ruhun bir zamanlar oturduğu maddi dünyanın parçalanmış inci ya da kozmik yumurtanın orijinal parçalarını kullanarak yaratan bizzat “Melek Tawus’tur.”

Bütün önemli Yezidi dinsel kaynakları (söylendiğine göre) yayınlanmış olmasına ve bunlar hakkındaki yorumlara kolaylıkla ulaşılmasına karşın, en önemli soru olan yaradılış sorusu spekülasyona açık bırakılmıştır. Örneğin, Lusifer’in hangi “Evreye” ait olduğu ve kesin konumuna ilişkin sorular kişinin tümdengelim muhakemesine bırakılmıştır. Kendisi, doğal olarak, Evrensel Ruh olamaz çünkü Ruh yaratılış işlemine doğrudan katılmaz. Alevilik ve Yarisanilik’te “Yüce Tanrı” Hawandagar Ruhun ilk avatarı olup dünyayı yaratma görevini yani “Sacnari’yi” yerine getirir. Yezidi kozmogonisinde ise Lusifer’in Hawandagar’ın yerini aldığı sonucuna varmak mümkündür. Yezidiliğin, daha sonra tartışılan iki kutsal kitabı “Cilve ve Mushaf” bu yargıyı destekler niteliktedir. Bu metinlerin aşağıdaki çevirisi tümüyle Guest’ten (1987) alınmıştır. 
“Cillve’de” şöyle denilmektedir: 
“Melek Tavus bütün yaratıklardan önce vardı” ve “Ben (Melek Tavus) vardım, varım ve sonsuza kadar, tüm varlıkları yönetmek için var olmaya devam edeceğim… Benim bulunmadığım hiç bir yer yoktur… Her evre bir avatara sahiptir ve bu benim nizamla olmaktadır. Her kuşak bu dünyanın efendisi ile birlikte değişir, böylece her bir efendi kendi sıra ve dönemlerinde kendi istemlerini yerine getirir. Diğer melekler benim işime ve eylemime karışamazlar: Ben ne demişsem, odur.” 

Tüm bunlar Alevilik ve Yarisanilikte Hawandagar’a atfedilen görevlerdir. 

“Mushafta” şöyle deniliyor: 
“Tanrı (Evrensel Ruh anlamına geliyor olmalı) başlangıçta, kendi kutsal özünden Beyaz İnci’yi yarattı ve Anfar adlı kuşu yarattı. Ve inciyi sırtına koydu ve orada kırk bin yıl kaldı. İlk gün (yaradılışın ilk günü), Pazar günü, O Azazil’i, yani herkesin başı olan Melek Tavus, adlı meleği yarattı…” 
yine Mushaf Birinci Evrenin bu ilk haftası olan yaradılış haftasının her bir gününde yaratılan diğer altı meleğin adını da vermektedir. Bu adlar Alevilik ve Yarisanilikteki melek adları ile yakın bir benzerlik göstermektedir. Buradaki tek sorun altı avatar yerine yedi avatarın bulunması ve ruhun kendisinin tümüyle dünya işlerinin dışında tutulmasıdır. Ancak, muhtemelen bu durum Yahudi-Hıristiyan etkisi sonrası orijinal kozmogonide meydana gelen yozlaşmadan kaynaklanmaktadır. Mushaf’ın giriş bölümünün geriye kalan kısmında, insanın kökeni hakkında, Yahudi-Hıristiyanlıktaki Adem ile Havva hikayesi ile onların şeytanla olan ilişkilerin bir versiyonu anlatılmaktadır. Burada şeytan Lusifer’dir, ancak o sadece dürüst bir danışman ve öğretmendir. Bundan sonra ise dünyadaki bütün varlıklardan sorumlu olmuştur.

Birinci Evrenin gerçek öyküsü “Mushaf’ın” ilk bölümünün sonundaki bir cümlede, pek de açık olmayan bir biçimde belirtilmiştir. Bu cümlenin Yezdaniliğin temel görüşleri ile uyum içinde olduğu görülmektedir. Bu cümlede şöyle denilmektedir “O altı avatarı kendi özünden ve ışığından yarattı ki, onlar bir ışıktan diğer ışıkların yaratılması şeklinde ortaya çıktılar. Bu durumda orijinal Yezidi inancında Lusifer’in, Evrensel Ruhun Birinci Evredeki baş avatarı olduğunu varsaymak mümkündür ve Yezdaniliğin geri kalan kozmogonisi az ya da çok bozulmamıştır. Lusifer, yani Melek Tavus (“Tavus kuşu Meleği”) bronz bir kuş heykeli ile temsil edilir. Bu ikon Anzul/Anzal (bu sözcük çoğu zaman yanlış bir şekilde verilen “Eski olan” anlamına gelmez) Irak Kürdistan’ındaki Musul’un kuzeydoğusundaki Şaykan bölgesindeki Yezidiliğin kutsal merkezi Laleş’teki yıllık büyük Cem’de dinin mensuplarına gösterilir. Anzul/Anzal’ın antik kuş-tanrının modern adı olan “Anzu”, Sümerlerde “İmdugud” ve Asur arşivlerinde “Anzu” olarak geçer. Hem Sümer hem de Asur gelenekleri Anzu’nun yaşadığı yer olarak Kürd dağlarını verir.

Laleş ve çevresi Yezidi dininin en önemli kişisi olan Şeyh Adi’nin türbesinin de bulunduğu yerdir. Yezidilikte Adi’nin rolü, Yarisanilikte Sahak ile Alevilikte Ali’nin oynadığı role tekabül eder. Yezidilere göre Şeyh Adi Birinci Evreyi izleyen evrede Kutsal Ruhun en önemli avatarıdır. Adi’nin baş avatar olması, Melek Tavus’un onda yeniden hayat bulduğu anlamını da taşır. Modern yanlış şekliyle Adi’ye, Yezidiliğin kurucusu payesi verilir ve ilginç bir biçimde, O’nun günümüz Yarisanilerinin Sultan Sahak’ın yaşadığı dönem olduğuna inandıkları, 12-13. yy dönemlerinde yaşadığına inanılır (Bu dönem, Aleviliğe bağlı Bektaşi dergâhının kurucusu olan Hacı Bektaş’ın yaşadığı döneme denk gelmektedir). Hem Adi hem de Sahak’ın yüz seneden fazla yaşadığına inanılmaktadır.

Asıl Anzal kuşu ikonu yanında, alta tane daha az bulunan benzer Tavus kuşu Meleği heykeli vardır. Bunlar (Yezidi toplumunun) “piskoposluk bölgesi” anlamında sancak olarak adlandırılır ve her biri farklı bir Yezidi topluluğunu temsil eder. Bunlar her yıl kutsanmak üzere “Suriye, Zozan (yani Sason/Sasun veya Kürdistan’ın Anadolu’daki Batı ve kuzeyi), Sancar, Şeyhan (Büyük Zap Vadisi), Tebriz (Azerbaycan), ve Musquf (Moskova, yani eski-Sovyet Kafkasya)” sancaklarında tapınmak üzere dolaştırılır. Tebriz ve Musquf sancaklarında, Azerbaycan’da az sayıda Yezidinin kalması ve din-karşıtı Sovyet hükümetinin kuş ikonunun aktif Yezidi Kafkas toplumu arasına girişine izin vermemesinden dolayı artık dolaştırılmamaktadır.
Yezdaniliğin diğer kollarında olduğu gibi, Yezidilikte de tanrı kökenli bir kutsal kitap yoktur. Ancak onların temel inançlarını kapsayan birçok kutsal eser vardır. Şeyh Adi’ye atfedilen ve Cilve yani “tanrı emirleri” olarak bilinen kısa (yaklaşık beş yüz kelimelik) bir Arapça eser bulunmaktadır. Daha ayrıntılı bir başka eser ise, Adi’nin oğlu, Şeyh Hasan ibn Adi’nin ikinci kuşak yeğeni (yaklaşık 1195 yılında) tarafından yazıldığına inanılan “Mus’haf-ı Reş”, yani Kürtçedeki karşılığıyla “Kara Kitap”tır.

Yezidi kutsal kitaplarının en aydınlatıcısı olan Mushaf, dinin kozmogonisi, ilmihali, eskatolojisi ve duaları hakkında, birçok çelişki ve garipliğe rağmen, en ayrıntılı bilgileri içerir. Mushaf gerçekten de 13. yy tarihli olabilir. Mushaf, Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinin eski biçimiyle yazılmıştır. Kurmancinin 13. yy’daki merkezi esas olarak Hakkari’nin en sarp dağlık bölgeleriyle sınırlıydı (bkz. Kurmanci). Gerçekten de. Hakkari, Adi ve Hasan’ın en ateşli taraftarlarının çıktığı bölgedir. Yezidiler, Adi’nin Lübnan’ın Bekaa Vadisinde doğduğuna inanmalarına karşın, O’nu Adi el-Hakkari (Hakkarili Adi) olarak adlandırırlar.

Yezidilerin yıllık dört büyük kutlamasından (bkz. Bayramlar, Törenler ve Takvim) ikisi, Cem ve Yezid Bayramı üzerinde burada biraz durmak gerekiyor.
En önemli Yezidi bayramı Anzal’ın kuş ikonunun inananlara sunulduğu yedi gün süren “Cem Bayramı” dır. Musul’un kuzeyinde, Adi ve Hasan’ı da kapsayan diğer önemli kutsal Yezidi şahsiyetlerinin mezarlarının da bulunduğu Laleş’te, 6-13 Ekim tarihleri arasında yapılır ve dinin tüm mensuplarının bu bayrama katılması zorunludur. Geleneksel olarak Ekim ortalarında yapılan eski büyük Aryen kutlaması olan “Mithrakan“ (Zerdüştlükte Mihragan, Nusayrilerde Mihrican; bkz Alevilik) ile aynı zamana denk gelir. Eski Mithrakanlar dünyanın yaradılışı eylemini, cennetteki boğayı öldürerek onun bedenini maddi dünyayı yaratmada kullanan güneş tanrısı Mithras için kutlarlardı. Laleş’teki kutlama sırasında, biniciler bir boğa yakalama oyunu oynar ve yakalanan boğa, kurban edilip ziyaretçilere dağıtılmadan önce Laleş ziyareti “Şems el-Din (inancın Güneşi)” etrafında döndürülür.

Karmaşık bir kişilik olan Yezid’e, Yezidiler arasında bir bakıma kafa karıştıran bir tarzda saygı duyulmaktadır. Yezid dinin kurucusu (din kendi adını taşır) ya da Melek Tavus’tan sonra Ruhun en önemli avatarı (kimilerine göre Melek Tavus’un ta kendisi) olarak kabul edilir. Seyrek de olsa Yezidiler arasında, Şii Müslümanlar arasında baş düşman olarak kabul edilen Emevi/Ümeyye Halifesi (MS 680-83) Yezid ibni Mu’avviyye ile de özdeşleştirilir. Bu yanlış görüş Suriye ve Irak hükümetleri tarafından (Yezidileri diğer Kürtlerden koparmak ve Ümeyyelere, yani Araplara bağlamak umuduyla) sürekli olarak teşvik edilmektedir. Bu durum önde gelen Yezidi ailelerinin Arap giysi ve Ümeyye halife adları almasına da yol açmıştır. Hal bu ki, Ümeyye halifesi olması şöyle dursun, bu isim kesinlikle “yezad” yani “melek”  sözcüğünden türemiştir ve önemi göz önüne alındığında, Yezidiler Meleği anlamına geliyor olmalıdır. Yezidi önderliğini kendi etnik kimlikleri konusunda şüpheye düşürecek kadar etkileyen bu komik karışıklık, geçmişte maruz kaldıkları yoğun baskılar, günümüze kadar ulaşabilen edebiyatlarının yanı sıra, Yezidilerin geçmişte sahip olmuş olabilecekleri ve sonradan tahrip edilen zengin linguistik ve tarihsel külliyat da dikkate alındığında, bu hiç de beklenmeyen bir durum değildir.

Yezidi kozmogonisinde daha önce parçalanmış inci ya da kozmik yumurtayı kullanarak maddi dünyayı yaratmış olan Melek Tavus, orijinal olarak eski Yezidilikte Mithras’ı temsil etmiş ve belki de daha sonra Lusifer olarak tanımlanmıştır. Yezidilerin en önemli ikinci bayramı bu olasılığı güçlendirmektedir. Aralık ortası ile sonu arasındaki bir dönemde Yezidin doğumunu anmak üzere kutlanmaktadır. Doğum gününün kış gündönümünde ya da buna yakın bir zamanda oluşu, onu Mithras ile bağlantılı kılmaktadır. -Mithracılık zaten bu genel coğrafi alandan MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu’na yayılmış ve daha önce de ele alındığı gibi, Mithras’ın söylencesel doğumu 25 Aralık’ta kutlanmaktadır. Bu kutlama önem açısından, Ekim’deki Cem töreni ile paralellik taşımakta ve Tanrı Mithras’ın dünyayı yaratma eylemini anmak için tutulan eski oruç “Mithrakan” (ya da Mihrican)’ın zamanına denk gelmektedir. Avrupa’da bulunan fresk ve heykellerde çok yaygın olarak rastlandığı üzere, Mithas’ın bir boğayı hançerleyişi, akan kandan bir yılan ve köpek figürünün oluşması sahnesi aynı hikayenin resmedildiğini gösterir. (Bu iki tanıdık sembol, yani kötü ve iyi, yukarda Yarisanilik kısmında verilmiştir). Bu olay, Yezidiler tarafından şenliklerden önce tutulan üç günlük bir oruçla anılır.

Yezidilikteki yaradılış öyküsünde kuşlar, bütün büyük olaylarda sayılan burada özetlememize imkan vermeyecek kadar çok olan olaylarda temel bir rol oynar. Yezidilerin tanrının bir kuş şeklindeki temsilini kutsamaları ve horozun kutsal sayılışı iyi bilinen örneklerden yalnızca iki tanesidir. Daha ilginç olan fakat fazlaca bilinmeyen şey ise, Laleş türbelerine yaklaşık 50 km mesafede bulunan Orta Kürdistan’ın “Şanidar-Zawi Çemi” arkeolojik bölgesinde arkeolog “Solecki” tarafından türbe kalıntıları ve büyük kuş toy kuşu kanatlarının bulunmuş olmasıdır. Bu kalıntılar, kuşların karıştığı ve muhtemelen din adamının kostümünün bir parçası olarak kuşkanatlarının kullanıldığı bir dinsel törene işaret etmektedir. (Solecki 1977)

Kuşkanatlarının tanrılarda gösterilmesi daha sonraları Mezopotamya sanatında, özellikle de başkent Ninova’da, kelimenin tam anlamıyla Laleş ufuklarından görülebilen Asurların kraliyet taş heykelciliğinde yaygın hale gelmişti. Kanatların ve uçamayan canlıların sanatsal kombinasyonu, insanın tanrıyı, aslanın sfenksi, boğanın kraliyet sembolünü ve atın pegasus’u teşkil etmesi gibi, kanat benzeri süslemelerin din adamı kostümlerinde kullanılması birçok kültürde oldukça sık rastlanan bir durumdur. Ancak tanrının kanatlı bir kuşta temsili, Yezidiliğe özgü bir durumdur. Antik Zawi-Çemi’de kurban sunmaya ilişkin olarak ortaya çıkan bulgular günümüz Yezidi dininin yerel tarihi köklerine işaret etmektedir.

Laleş’teki kuş ikonu adından da anlaşılacağı üzere, her zaman tavus kuşu olarak tanımlanmıştır. Melek Tavus veya Tavus kuşu Meleği bu yanlış yorumun bir sonucudur. Ancak, tavus kuşu Kürdistan’da ve Asya’nın bu parçasında doğal olarak bulunan bir kuş değildir. Zawi Çemi’den elde edilen bulgulardan hareket ile Yezidiliğin bu ikonundaki kuşun büyük toy kuşu olması çok daha gerçekçi bir olasılıktır. Toy kuşu (Kürtçe şawât) Kürdistan’da doğal olarak bulunmaktadır (bkz. Flora ve Fauna). Bunun da hindininkine benzeyen (tavus kuşununkine de bezer, ancak heykelde de görüldüğü gibi daha kısadır) renkli bir kuyruğu vardır. Mantıksal olarak toy kuşu Yezidiliğin bu antik geleneğine Hindistan’a özgü bir kuş olan tavus kuşundan daha uygun düşmektedir.

Meleğin adı olan “Tavus” hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde “Nawus, yani Nuh”, isminin bozulmuş halidir. Bu eski “Nawus” ismi Yarisanilik ve Alevilikte hâlâ korunmakta, geleneksel Yezidilikte ise Nuh birinci avatardır. Nawus adının Tawus’a dönüştürülmesi, Yezidiliğin baş meleği ile antik Anzu ikonunu özdeşleştirmek ve böylece her ikisine de kuş karakteri vermek amacıyla yapılmış olmalıdır.

Doğan güneş karşısında üç kez eğilme ve bu esnada dua okuma geleneği Aleviler arasında olduğu gibi Yezidilerde de görülür (Nikitine 1956). Yezidiler ayrıca “güneşin cisimleşmiş” şekli olan güneş ışınlar tan vaktinde ağaç gövdelerine ilk defa düştüğü anda, onları öperek kutsarlar (Kamuran Ali Bedirhan 1934).

Yezidiler arasında, diğer bir Alevi geleneğine, tanrının yere saplı bir kılıç ya da asada temsil edilişine de rastlanılır. Bunlar kutsanmaz fakat üzerlerine yemin edilir (Alexander 1928, Bellino 1816).

Güçlü bir aristokrasiye ek olarak, Yezidilerin sosyal sınıf sistemi Sasani İmparatorluğu Zerdüştilerinin katı sosyal katmanları ile ilginç benzerlikler gösterir. Zerdüşt rahipleri din ya da kraliyet sınıfından olmayan kimselerin eğitim görmelerini yasaklamışlardı. Geleneksel Yezidilikte de bu ayrıcalık herkese tanınmamaktadır. -Bazı Yarisaniler de buna inanır ve bunu uygularlar. Öyle ki, bu yüzyılın başına kadar Yezidiler arasında tek bir kişinin (ki bu da Cilve’den sorumludur) okuma yazma bildiği ileri sürülmüştür (Guest 1987, 33). Günümüzde bu yasak çoğunlukla ortadan kalkmış olmakla beraber, eski alışkanlığın gücünden dolayı, Yezidiler hâlâ okumaya hevesli değildir.

İlginç bir şekilde, zengin Yezidi Şeyh ve Melleleri Arap Bedevi giysileri ve başlıkları giyer, hem Arapça hem de Kürtçe bilirler ve isimleri de genellikle Arapçadır. Öte yandan, toplumun daha fakir kesimleri ve dini önderler, Kürtçe isimler taşırlar, sadece Kürtçe konuşurlar ve geleneksel Kürt giysi ve başlıklarını kuşanırlar (Lescot 1938).

Yezidi toplumunun önderliği geleneksel olarak eski asıl Kürt ailelerinden biri olan ve önderliği 18. yy’da devralan Çollar’ın elindedir. Çollar, Mushaf’ın yazan Şeyh Hasan’ın soyundan geldiklerini iddia eden yöneticiler zincirinin yerine geçtiler. Çollar maddi ihtiyaçlar da dahil olmak üzere, her konuda her Yezidiler tarafından desteklenmektedir. Rahiplik görevleri, Yarisanilikte olduğu gibi. Çolların da aralarında oldukları yedi kalıtsal rahiplik ailesinin üyeleri tarafından yerine getirilir.

Yezidi toplumunun günümüzde görece küçük oluşu yanıltıcıdır. Selahaddin Eyyübi Antakya’yı fethettiği dönemlerde Yezidiler komşu Amanos Dağlarının vadilerindeki nüfusun ağırlıklı kısmını oluşturuyordu ve bu durum 19. yy ortalarına kadar devam etti. 13.-14. yy’a gelindiğinde, Yezidiler birçok Müslüman ve Hıristiyan’a kendi dinlerini kabul ettirerek etki alanlarını Antakya’dan Urmiye’ye, Kerkük’ten Sivas’a kadar genişlettiler. Aynı zamanda küçümsenmeyecek derecede politik ve askeri bir güce de ulaştılar. Bu dönemde Cizre bölgesi (Yukarı Mezopotomya) emirleri Yezidilerdi ve bunlardan biri de Şam Emiri dir. Bir Yezidi vaizi olan ve 1297’de ölen Zeyn el-Din Yusuf. Şam ve Kahire’de Yezidi toplulukları oluşturmuştu. O’nun Kahire’de bulunan görkemli türbesi günümüzde hâlâ ayaktadır.

Eski bir Müslüman ansiklopedi yazarı olan Şahab el-Din Fadlullah el-Ömeri MS 1338’de Dinbili/Dumbuli’lerin (Alevi Deylemilerin iyi bilinen bir kolu) Yezidi olduğunu söylerken, tanınmış Kürt tarihçisi Şerafeddini Bitlisi 1597’de, Kürt aşiret ve bölgelerinin büyük çoğunluğunun Yezidi olduğundan söz etmektedir. Bu kaynaklar oldukça önemli bir bilgi taşımaktadır. Anadolu’da yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğunun Yezidi olması neredeyse imkansız olduğuna göre, aslında her iki kaynakta da genel anlamda Yezdaniliğe işaret edilmekte ve günümüzdeki bölünmüşlüğünden önce ortak bir adının bulunduğunu göstermektedir. Yezidi/Yazidi yani “melekçiler” teriminin Bitlisi zamanında hâlâ Yezdaniliğin kolları olan Alevi, Nusayri ve Yezidiliği kapsadığı kabul edilmelidir. Burada Yezdani adının Yezidi adına tercih edilmesi modern Yezidilik ile karıştırılmasını önlemek içindir.

Yezidilerin Müslüman ve Hıristiyan komşuları, sürekli olarak onları kendi dinlerine kazanmak için barışçıl ya da diğer her türlü yolu denemekten geri durmamışlardır. Osmanlı hükümetine ve askeri okullarına alınan birçok Yezidi Sünni Müslüman olmaya zorlanmıştır. Ancak dağlık bölgelerde yaşayan Yezidiler inançlarını korumuşlardır. Osmanlı otoritelerine sunulan ve Yezidilerin askerlikten muaf tutulmasını isteyen 1872 tarihli dilekçe, Yezidi dinsel yasa ve inançları konusunda “locus classicus” haline dönüşmüştür (Önemli belge, bkz. Driver 1921-23).

Yezidilere barışçıl yöntemlerle din değiştirtmekte başarısız kalan Osmanlılar, Yezidilere karşı. 17.-18. yy boyunca devam eden katliamlara giriştiler. Bu katliamlar 19. yy ortalarında Osmanlı topraklarında tekrar uygulamaya kondu ve Osmanlı Yezidilerinin geniş kitleler halinde Rus toprakları olan Kafkaslara göç etmelerine yol açtı. Lescot 1640-1910 arasında yirmi büyük kırım hareketi gerçekleştirildiğini hesaplamıştır (bkz. Sürgünler ve Mecburi İskanlar).

Birçok Yezidi issiz dağlara çekildi, diğerleri ise en azından isim olarak Sunni İslam’ı kabul ettiler. 1859 tarihli Osmanlı Toprak Kayıt Kanunu Yezidilerin toprak sahibi olma hakkını reddederek onları din değiştirmeye zorladı. Toprağın asıl sahibi olan birçok Yezidi Şeyhi toprakların ellerinde tutabilmek için Müslümanlığı kabul etti. Bunlar arasında, Kilis Hanedanlığını yöneten prestijli bir Yezidi klanı olan ve tarihi en az orta çağa kadar uzanan “Mand Ailesi” de vardı. Bu dönemden sonra Araplaşan Mand Ailesi yeni klan adı olarak “El-şuyuh” adını aldı. Günümüzde, Akdeniz yakınlarındaki Türkiye-Suriye sının üzerinde Efrin ile Reyhanlı arasında yaşayan bu klan ancak gizlilik içinde Kürt ve Yezidi olduğunu kabul etmektedir. (Aswad 1971:7, n. 7)

Ulaşılması güç dağlarda yaşayan diğer Yezidi liderler ile topraksız çiftçi ve çobanlar din değiştirme gereği duymadılar. 1858’den önce Akdeniz kıyılarındaki Antakya-Amanos civarlarında yaşayan Yezidilerin sayısı 200 000 civarındaydı ve burada nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlardı. Lescot bu sayının düşerek 1938’de 60 000 gibi küçük bir azınlık haline geldiğini hesaplamıştır. Yüzyıllar boyunca başkent Kilis’ten (Halep ile Antep arasında) yönetilen bu bölge, Bitlisi’nin Şerefname’sinde söz ettiği dönemde bir Yezidi hanedanlığının kalesiydi (bkz. Erken Modern Tarih).

Günümüzde bile Yezidiler din değiştirmeleri doğrultusunda yoğun baskılara maruz kalmaktadırlar. Günümüzde ayrıca Yezidileri Kürt kimliklerinden koparmak üzere, ya Kürtlerden bağımsız bir etnik grup oldukları, ya da Araplarla bağlantılı bir grup oldukları söylenmektedir. Öyle ki, daha öncede söz ettiğimiz gibi, Yezidiler Irak ve Suriye hükümetleri tarafından “Emevi/Ümeyye Arabi” olarak adlandırılarak, aralarında zaten yaratılmış olan ve Emevi/Ümeyye halifesi Yezid İbni Muavviye ile ilgili karışıklık daha da arttırılmak istenmektedir.

Yezidiler, Laleş’teki en kutsal Yezidi tapınaklarının bulunduğu Irak’ta, Musul’un kuzeydoğusunda, Cebel Sancar’dan Duhok ve oradan da Laleş’e doğru uzanan bir şeritte yaşarlar. Günümüzde hâlâ çok sayıda Yezidinin bulunduğu Suriye’de, Cezire’den doğuya Cebel Sancar tepelerine ve Halep’in kuzeybatısında, Efrin’e doğru uzanan bölgelerdeki kesimlere dağılmışlardır. Yezidi nüfusun yoğun olduğu diğer bir bölge de Kafkaslardır; burada yaşayan Kürtlerin yaklaşık olarak dörtte biri Yezidi dir. Ermenistan’da ise Yezidi Kürt sayısı burada yaşayan ve başka dinlere mensup olan Kürtlerin sayısından daha fazladır. Geçen yüzyıldaki soykırımdan önce Anadolu’da büyük bir Yezidi nüfusu vardı. Günümüzde Türkiye sınırları içinde yaşayan Yezidiler, Mardin’den Siirt’e, Antakya’dan Antep ve Urfa’ya kadar ince bir tabaka şeklinde dağılmışlardır. Türkiye’de 1977’den sonra Yezidiler’e tekrar baskı uygulanmaya başlanmıştır. Sadece Almanya’da sığınmacı olanların sayısı 8.000 civarındadır. (Kreyenbroek, 1992: 68. Sternberg-Spohr 1988’den aktarmaktadır). Türkiye’de inançlarını Müslüman komşularından saklayan yaklaşık 100.000 ile 150.000 kadar Yezidi kalmıştır. Özellikle Horasan bölgesinin Quçan ve Dughai şehirleri arasında ve Azerbaycan bölgesinde olmak üzere, İran’da da görece küçük bir Yezidi nüfusu bulunmaktadır.
 
Derlenen Kaynak: Bir El Kitabi/ Kürtler — Prof. Mehrdad R. İzady 

Resim son Işid'in Ezîdî Kıyamında 
Ezîdî anne ve kızı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

Hatırlatmakta fayda var. Türkleri Orta Asya'dan Ön Asya’ya geçişlerinden sonra ilk asimle eden Kürdlerdir.
Orta Asya’dan Ön Asya topraklarına gelen Türklerin Medya yerleşmeleri eski Aryan Kürd topraklarıdır.
Bu nedenle Türklerin bugün dillerinde yaşattıkları çoğu Ariya kelimeleri, Farslardan çok, Kürdler den edinme olasılıkları daha fazladır.

Türkün idari, ekonomik, ziraat, sosyal ve dini terimleri Türkçe sözlüklerinde özellikle Farsça kökenli göstermesi ve Kürdlerden edindiklerinden kaçınması “kibirlerinden” ve aşağılık kompleksinden olsa gerek.

Gerçi Türklerin bu sözcükleri Fars veya Kürdlerden alması da fark etmez. Zaten Farslar da Kürdler de Ariya soyludur. Yani Türk kabilelerin Ön Asya’da öğrendikleri medeniyet Farslar ve Kürdler ile aynı ariya dil kökenlidir.

Fakat öğrenmekte fayda var. Türklerin Ön Asya denilen Türkmenistan, Horasan ve Azerbaycan vs yerlerdeki komşulukları tarihsel ve coğrafya olarak Kürdler ile önceliklidir.

Ayrıca Kürdlerin Ariya diline kaynak olan Sanskritce ve Avestan dillerin ana taşıyıcısı Kürd Mitanni soylu Mitanniuvalar ve Magi din adamları ve devlet memuru Arizantanlar Med kökenli ariya soylulardı.
Din adamları Magiler ve devlet memur Arizantanlar Herodot’un iddiasına göre Medlerin kurucu altı önemli boylarındaydı. Medler Kürd kavminin oluşumunda baskın Aryani/İrani kabiledir. *Bkz. Herodot, s. 59 “History”.

Yani bu durumda; Ateşperesti, Mandeist, Mitracı, Zerdüşti, Manici, Mazdekçi, Yarsani, Ezidi, ve Alevici inanç ve dini kültürün taşıyıcıları Kürd soylu Magi din adamları ve Arizantan devlet memurlarıdır.

Kürdlerde bu kurumsal öncü gelenek İslamiyet döneminde Müslüman olan Kürdlerin özellikle kısmen yer altına veya yüksek dağlara çekilen Magi din adamları ile devam etmiştir. Çünkü dini görevleri onlardan başka kimse yapamazdı.

Tabi ki Magiler bu görevlerini yeni Müslüman ve takkiye kimlikleri ile yapmışlar. Eski Ateşperesti din unvanı olan Magi adları ile değil.

Nitekim Müslümanlık dini sonrası; “Seyda, Mella/Molla, Şex/Şeyh, Fakî, Bav/Baba, Pir, Mürşit, Dede” vs gibi yeni adlar ile din adamlığına yola devam edilmiştir.

Din adamlığında Magilerdeki babadan-oğla mesleği taşıma temsili Hindui gelenek de Müslümanlık döneminde sürdürülmüştür.

****
Müslümanlık öncesi bölgede Magiler ve Arizantanler oldukça güçlü kurumlara sahiptiler. Sassani devletinde en önemli Zerdüşti dini kurumun başındaydılar. Zaten bölgede yerel halkların çoğunun dillerini de onlardan daha iyi bilen yoktu.
Yaşanan dönemlere kadar Ön Asya’da dinleri bölge halklarına daha çok iki etnik halkın din adamları öğretmişti: Kürdler (Ariyaca) ve Asurlar (Aramice). Çünkü her iki halk da her yerde diğer bölge halkları ile iç içe yaşamış ve onların dillerine de hâkim olmuşlardı. Arap soylu Müslümanlar entellektüel olarak bu konumda değillerdi. Hatta MS 640 sonrasında İslam gücü Araplar, Ön Asya’da diğer halklar üzerinde siyasal hâkimiyet kurduklarında dahi henüz güçlü dini kurumları yoktu. Kendilerini tek anlayacak olan da Arapça dilini bilen Magiler (Kürd soylu) ve Arami/Süryani (Asur soylu) din adamlarıydı. Nitekim Müslümanlık da bölgenin bu eski dini kurum yöneticisi din adamlarının Müslümanlaştırılması ile sağlanmıştı. Fakat Müslüman olan Magiler, geçmişte olduğu gibi İslamiyet ile benzeşen dini ritüelleri, tanımları ve sembolleri kendi dillerinde tanımlayarak Ariyaca dile fazlası ile yaslandılar. Hatta Müslümanlığı kendi eski inançlarına revize ettiler.
Nitekim bölgede daha çok Kürd yerleşim yerlerine yerleşmiş Türk soylu kabilelerin dinlerindeki Ateşperesti, Zerdüşti, Manist ve Mazdekçi görünümler bu dönemde gelişmiştir. Hatta bu günkü bölge Türklerinin Türkçelerindeki Ariyaca; Farsi, Kurdi, Soğdi, Taliş, Leki vs köklü kelimeler de bu dönemden kalmadır. – Bu konuda Hasan Hayati Gül‘ün “Kelimelerin Kimliği”, Ar yayınları etimolojik sözlük kitabı incelebilir.

Bu nedenle dini terimlerin etimolojik sorgulanmasında özellikle Kürd Magi dini kültürünün temsildeki Kürdçe dilin bu gücü dikkat ile takip edilmelidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 saat önce, anibal yazdı:

 

Bir de çıkıp sallamazasanız olmaz di mi?

 

Gılgamış destanı, akatça yazılmıştır ve kürtçe ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. 

 

Oraların eski tanrılarının, oralarda yaşayan insanları dillerine geçmesinden doğal bir şeyde beklenemez. 

 

Ezda tanrı adı değildir, "Yaratan" anlamında bir sıfattır ve yezidilerce kullanılır, bizdeki tanrı terimine denktir. Ve bu da gene eski pers dilinden gelme bir şeydir. 

 

Kürtçenin önemini böyle anlatamazsınız, zira bir sürü kürtçe var. Dahası, bunları birleştirmeye çıkarsanız, karşınıza persçe çıkar, eski pers dili, farsçadan önceki olan.

 

Bugün bir takım insanlar, bu dili ya da bunun bir varyantını konuşuyorsa, bu zaten önemli olabileceği kadar önemlidir. Hal buyken, onu önemli kılmak için, tarih uydurmaya, köken uydurmaya falan giderseniz, bu ancak o dilin önemsizleşmesi ile sonuçlanır. İngilizce, abrojince, türkçe falan ne kadar önemliyse, kürtçe de o kadar önemlidir, eksik değil, fazla da değil. 

 

 

Persce mi ? Kürtçe ariyan dil ailesine mensuptur. Persceden çok daha incedir

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 hours ago, memjan21 said:

Persce mi ? Kürtçe ariyan dil ailesine mensuptur. Persceden çok daha incedir

 

Kürtçe aryan dil ailesine falan mensup değil. Bölgede, kürt olmayan, domlar domari dili, lomlar ise lomavren dili konuşur ki, bunlar kürtçe ile alakasızdır. Domlar, domari denen bir kavimdir, içlerinde, kürtçe konuşanda bolca olmuştur, ama bu kürtçeyi başka bir dil olan domari ile aynı şey gibi göstermeyi haklı kılmaz. Lomavren dili ise, mesela ermenilerin dilidir. Bu da kürtçe ile alakasızdır. 

 

Yukarıda yazdığımız gibi, bölge son derece kozmopolit bir bölgedir. Bu bölgede konuşulan ve bir kısmı hint-aryan dili olan dillerde elbette mevcuttur. Kürtçe dediğimiz dilde, temel olarak persçeden gelse de, elbette içice olduğu bu dillerden bir şeyler almıştır. 

 

Kürtçeye, aryan dili demek, kürtçeye yapılacak en büyük hakarettir.

 

Araştırmaya meraklı bir arkadaş gibi görünüyorsun, şuradan başlaman faydalı olacaktır diye düşünüyorum

 

http://archive.wikiwix.com/cache/20111204130713/http://www.iranicaonline.org/articles/kurdish-language-i

 

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
15 dakika önce, anibal yazdı:

 

Kürtçe aryan dil ailesine falan mensup değil. Bölgede, kürt olmayan, domlar domari dili, lomlar ise lomavren dili konuşur ki, bunlar kürtçe ile alakasızdır. Domlar, domari denen bir kavimdir, içlerinde, kürtçe konuşanda bolca olmuştur, ama bu kürtçeyi başka bir dil olan domari ile aynı şey gibi göstermeyi haklı kılmaz. Lomavren dili ise, mesela ermenilerin dilidir. Bu da kürtçe ile alakasızdır. 

 

Yukarıda yazdığımız gibi, bölge son derece kozmopolit bir bölgedir. Bu bölgede konuşulan ve bir kısmı hint-aryan dili olan dillerde elbette mevcuttur. Kürtçe dediğimiz dilde, temel olarak persçeden gelse de, elbette içice olduğu bu dillerden bir şeyler almıştır. 

 

Kürtçeye, aryan dili demek, kürtçeye yapılacak en büyük hakarettir.

 

Araştırmaya meraklı bir arkadaş gibi görünüyorsun, şuradan başlaman faydalı olacaktır diye düşünüyorum

 

http://archive.wikiwix.com/cache/20111204130713/http://www.iranicaonline.org/articles/kurdish-language-i

 

 

FB_IMG_1552641946143.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kürtler Mezopotamyanin en eski kavimlerinden. Ki dinleri bunu gösteriyor. Dini geçtim dil. Dil insanların kültürunu oluştur. Ekmek kelimesine bakın. Arapça İbranice Yunanca ve Kürtçe. Kürtçe ga dan gelir ve öteki dilerin temelinden aynı sesler vardır. Da mesela. Bunlar birer ses. Akad ca ile Kürtçe benzerliğini bilmemeniz sizin ayibiniz. Kürtçe şuan ki Kürtçe akadcanjn bi lehçesi. Ayrıca göbekli tepede bulunan DNA önemli ile oranını halkının DNA karı karşılaştırıldığında aynı soy a mensup insanlari olduğu orada ortaya çıktı.neyse iyi günler. Boş konuşmayı sevmem.

tarihinde memjan21 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
7 hours ago, memjan21 said:

Kürtler Mezopotamyanin en eski kavimlerinden. Ki dinleri bunu gösteriyor. Dini geçtim dil. Dil insanların kültürunu oluştur. Ekmek kelimesine bakın. Arapça İbranice Yunanca ve Kürtçe. Kürtçe ga dan gelir ve öteki dilerin temelinden aynı sesler vardır. Da mesela. Bunlar birer ses. Akad ca ile Kürtçe benzerliğini bilmemeniz sizin ayibiniz. Kürtçe şuan ki Kürtçe akadcanjn bi lehçesi. Ayrıca göbekli tepede bulunan DNA önemli ile oranını halkının DNA karı karşılaştırıldığında aynı soy a mensup insanlari olduğu orada ortaya çıktı.neyse iyi günler. Boş konuşmayı sevmem.

 

Kürtler diye bir kavim yok, işte bütün sorun burada. En azından, eski devirlerde. Akatça ile kürtçe de pek benzemez öyle sandığın gibi. İkiside biraz persçeye benzer belki en fazla. Ha, diyorsan, akatlar kürtlerdi, o zaman bırak şu kürt demeyi, akatlı de onlara. 

 

Göbeklitepede DNA falan bulunmadı. Zaten DNA bulunabilecek insan kalıntısı yok, olan tahıl falan, ama onlardan da DNA çıkarılamadı doğru dürüst. 

 

Yani, sevmiyorsun, ama maalesef boş konuşmuşsun.

 

Sana verdiğimiz kaynağı izlersen, boş konuşmaktan kurtulabileceğine dair ciddi umutlarım yok değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 hours ago, memjan21 said:

Haa evet tarif prof sallıyor sen biliyorsun

 

Evet, sallıyor, apaçık şekilde. 

 

Orta doğuda yaşamaya başlayalı, prof.ların sallamaktan başka bir iş yaptığını pek görmedim zaten.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 hours ago, memjan21 said:

Asil boş konuşan sensin.simdi insana maymun değindi diyebilir misin. O zaman insan demeyelim maymun diyelim. Sonuçta zaman içerisinde değisime uğramış her şey gibi

 

 

Hala boş konuşuyorsun.

 

Kürtçe, persçe değildir. Aryan dilide değildir. Akat dili hiç değildir. Kendi başına, temeli, kökleri persçe olan bir dildir. Bunu da, "amanda kürtçe persçedir" gibi anlıyorsan, git elini yüzünü yıka, uykun açılsın biraz, belki faydası olur. 

 

Aryan dili dediğin zımbırtı da, zaten "Hint-aryan dilleri" olarak geçer. kürtçe ise, İran dilleri içersindedir. 

 

Ve bugün, o persçe'de tıpkı akatça gibi yok ortada. 

 

Boş boş konuşana kadar, şunları bari okursan, biraz daha dolu konuşabilirsin sanıyorum. 

 

https://www.wikiwand.com/en/Indo-Aryan_languages

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, anibal yazdı:

 

 

Oooo... Müsloş gelmiş....

 

Hadi yay o zaman?

 

Mesela şuradan başlayabiliriz, allahı kim kanırta kanırta düzdü? Şimşekler sahibi Zeus'mu? Yoksa kudretli çekiciyle Thor'mu?

 

beynini ele geçirip pislik saçan ağzından gül kokulu nameler çıkmasını sağlayacağım. 

hodri meydan forumunda başlık açın bakayım

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, GavsHazretleri yazdı:

hodri meydan forumunda başlık açın bakayım

 

Kimse sizin uşağınız değil.

Önce siz 20 iletilik kotanızı bi doldurun, ki sizi biraz daha tanıyalım.

Sonra kime meydan okursanız okuyun...

 

Bu arada foruma hoşgeldiniz, ancak sizi bir yerlerden gözüm ısırıyor sanki.

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 hours ago, GavsHazretleri said:

beynini ele geçirip pislik saçan ağzından gül kokulu nameler çıkmasını sağlayacağım. 

hodri meydan forumunda başlık açın bakayım

 

Söyle adminlere, açsınlar, hay hay.

 

Evet, konu, allahı kim bipledi? 

 

Buyur....

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...