Jump to content

FİL SÛRESİ, HRİSTİYAN EBREHE, FİL ASHÂBI, FİL, PUT, MÜŞRÎK MEKKE, KÂBE'NİN KORUNMASI - KORUNMAMASI


Recommended Posts

14 saat önce, Abdülmalik yazdı:

Demogoji yapma cevap ver.


Bak yine "FİL" gibi yorumlara başladın. (Not: "Fil" kelîmesinin anlamına bakınız.)
 

 

14 saat önce, Abdülmalik yazdı:

Ebrehe’nin 553 yılında öldüğü biliniyor. 

İslam öncesi Kabe’nin varlığına dair tek bir kanıt yok

Ebrehe’nin Kabe’ye saldırdığına dair de tek kanıt yok

Kanıt göstereceksin kanıt.


Benden niçin cevap bekliyorsun ki, Kâbe'nin varlığını inkâr ettikten sonra, sorular boşlukta kalıyor, hükmünü yitiror...
Olmadığını iddiâ ettiğin hâdise hakkında neyin cevâbını bekliyorsun?

 

 

14 saat önce, Abdülmalik yazdı:

Kanıt göstereceksin kanıt. 


Hâdise mütevâtir olduğu için, Yüzlerce kişinin gözleri önünde gerçekleştiği için, inkâr edilmesi mümkün olmadığı için,, Sûre,, "Görür gibi bildiğin bir gerçektir" anlamında, "Görmedin mi?" (gördün) buyrularak başlamıştır.
Bütün Dünyâ âlemin bildiği Mütevâtir bir gerçeğe kanıt mı istiyorsun?
Al sana kanıt.

poiuz    0

 


Allah'ın irâdesi ve emriyle, kuşların bir asker gibi kullanılmasını kabûl ettikten sonra,, Fil vâkıası hakkında ortaya çıkan sorulara cevap verilmesinin de pek önemi kalmıyor değil mi?
Poiuz'a  Şöyle demelesin: "La kuşlar koca orduyu çekirdek gibi çitlemişler, Biz bunu kâbul edersek, konu hakkındaki cevapların ne anlamı var. La olum biz ateist değil miyiz? Allah koca orduyu nasıl kuşlara çitletir? Biz neyi tartışıyoz? Kendine gel poiuz demelisin.

Bak senin demogoji dediğin cevâbımda, mütevâtir bir haberin inkâr edilmesinin  delilik olduğunu söylemiştim.
Böylece bu deliliğinin kaynağının çâresizlik kaynaklı kurnâzlık olduğu da ortaya çıktı. Hadi iyisin deli değil mişsin.

Bu sûrenin indirildiği, Peygamberimiz (s.a.v.) zamânında senin kadar kurnâz bi gâvur yok muymuş da, "Sen hangi olmayan vak'adan bahsediyorsun?" Diye bir i'tirâz eden olmamış!!!?

Bak sindire sindire gidiyoruz, Çok lezzetli bir konu...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 119
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

7 hours ago, HATEM said:


Hâdise mütevâtir olduğu için, Yüzlerce kişinin gözleri önünde gerçekleştiği için, inkâr edilmesi mümkün olmadığı için,, Sûre,, "Görür gibi bildiğin bir gerçektir" anlamında, "Görmedin mi?" (gördün) buyrularak başlamıştır.
Bütün Dünyâ âlemin bildiği Mütevâtir bir gerçeğe kanıt mı istiyorsun?
Al sana kanıt.

 

Bütün dünya'da aklı başında hiç kimse hadise konu oldu, yukarıdan indi, bin küsür yıl önce yüzlerce kişinin gördüğü iddiası var diye kulaktan dolma birşeye inanmaz. 

Konu ister kuşların fillere taş atması olsun,

ister isa'nın göğe yükselişi olsun,

ister yemek yemeden yaşayan insanlar olsun,

ister büyülü iç çamaşırının onları felaketlerden koruduğunu iddia edenler olsun,

ister pisişik güçleri olduğunu iddia edenler olsun.

 

Akılcı kanıt bu olsaydı şu an bronz çağındaydık. 

 

Akılcı kanıt şöyle oluyor: İddiayı alıyorsunuz, farklı koşullar altında tarafsız olarak test ediyorsunuz, testlerin sonucu pozitif ise bu bir kanıt olur, insanlar bu kanıta uyarak üstüne yeni bilgiler bina edebilir. İnsanların bu noktada içine düştükleri hatalar var. Örneğin iddiayı doğrulamak için yola çıktıysanız iddiayı yanlışlayan her şeyi görmezden gelmek ve sadece doğrulayanlara odaklanmak gibi. 

 

Şimdi ebabil kuşlarını kanıtlamak çok kolay. Öncelikle bir ebabil kuşu buluyorsunuz ve ayaklarına pişirilmiş taşlar tutturuyorsunuz ve fillerin üzerine salıyorsunuz. Yaşayanı yoksa cesedi de olur. O zaman taksonomi bilimi devreye girer.  

 

Sizi de büyülü düşünceden akılcı düşünceye geçmeye davet ediyorum. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
16 hours ago, HATEM said:

“Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır. Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.” (Hicr,15/4-5).

“Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler” (Araf,7/34)

“Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır” (Münafıkun, 63/11).

Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükafatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız"  buyurulmaktadır. (Al-i İmran 3/145)

“Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz”(Araf,7/182).

Allah'ın putçuları, kâfirleri, münâfıklarıi Bu Dünyâda -ale'l-acele- yok etmesi diye bir kural yok. Bilakis Âdetullah, Dünyâda onların özgürce potansiyel kâbiliyetlerini açığa çıkarmasından yana... Nûh'un kavminde olduğu gibi 900 sene sabır ve tahammül var. Bu sabır ve tahammül, her insânın potansiyel kâbiliyetlerinin ve Allah'ın da en güzel vasıfların sâhibi olduğu açığa çıksın diyedir. Her şeyin yaratılmasından maksat zâten bu isimlerin açığa çıkmasıdır.

Dünyâdaki imtihân düzeni,, Allah'a zulmeden,, Kâfir, münâfık, putçu, ateist bilimum aşağılık mahlûklara fazlasıyla hayât hakkı verîr. Hattâ koruyucuları bile vardır. Ölüm vakti geldiğinde koruyucular çekilir.
Allah'a değil, mahlûkâtına zulüm yapanlara ise Dünyâ vatanında fazla tahammül edilmez. Cezâlarını vermekte acele edilebilir.

 

Zalim her zaman zulmü için bahane bulur. Sen önce yahu ben ne çeşit bir insanım ki böyle sapık, sadist, manyak bir tanrıya inanabiliyorum diye düşün. Sadece inanmakla kalmıyor bu rezillikleri, pislikleri, sapıklıkları bir de normal, olması gereken bir şey olarak görüyorsun, sonra da tutup ben iyi, vicdanlı, merhametli, şefkatli, adalet duygusu olan bir insanım diye geziniyorsun.

 

16 hours ago, HATEM said:

Şirk koşmak, gerçekleri örtmek Allah'a zulmetmektir. Vahdâniyet mertebesine yapılan bir eziyettir, haksızlıktır.
Allah'a yapılan zulüm, cezâsız kalmayacaktır fakat kullara (İnsân, hayvan) yapılan zulmün cezâsını vermek Allah için daha önceliklidir.  Çünkü Allah çok sabırlıdır.

 

Vah vah ne kadar hassas, alıngan ve kırılgan bir putun varmış. Bir insanın ona inanmamasını bile zulüm olarak görüyor bu sapık, manyak put demek ki.

 

Asıl komik olan ne biliyor musun, hem benim putumun kudreti sonsuz diye gert gert gerinmeniz, böbürlenmeniz, hem de bazı insanlar inanmayarak putuma zulüm ediyor diye zırlayıp yakınmanız. Bir insan kudreti sınırsız bir tanrıya inanmayarak nasıl ona zulüm etmiş oluyor, ha? Bir insan nasıl şu saçmalığa inanacak kadar aptal olabilir, anlamak mümkün değil.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 hours ago, HATEM said:

Bu sûrenin indirildiği, Peygamberimiz (s.a.v.) zamânında senin kadar kurnâz bi gâvur yok muymuş da, "Sen hangi olmayan vak'adan bahsediyorsun?" Diye bir i'tirâz eden olmamış!!!?

 

Olsa ne olacak, senin peşinden koştuğun bu yağmacı, 12 karılı arap bedevisi yaptırdığı suikastlere bir tane daha ekler. Artık hangi suikasleri yaptırdı diye soracak kadar cahil değilsindir, belki de cahilsindir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi, sağduyu yazdı:

 

Olsa ne olacak, senin peşinden koştuğun bu yağmacı, 12 karılı arap bedevisi yaptırdığı suikastlere bir tane daha ekler. Artık hangi suikasleri yaptırdı diye soracak kadar cahil değilsindir, belki de cahilsindir.

merak  ediyorum  cidden ateistler  suikast  falan  diyor  kureyza  katliami  falan  diyor  bunların  kaynakları  nerde?

tarihinde akılsızşuursuzatom tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
9 dakika önce, sağduyu yazdı:

 

Elinin altında internet var, bir sürü hadis ve islam tarih kitabı var, araştır, öğren.

ben  eleştiren  adamların  düşüncelerini  ve  alıntı  yaptığı  kaynakları  merak  ettim  normal  dini  sitelerde  katliam  veya  suikast  derler  mi  hiç?

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, akılsızşuursuzatom said:

ben  eleştiren  adamların  düşüncelerini  ve  alıntı  yaptığı  kaynakları  merak  ettim  normal  dini  sitelerde  katliam  veya  suikast  derler  mi  hiç?

 

NADİR BİN HARİS’İN ÖLDÜRÜLMESİ

Nadir, Muhammed’in akrabalarındandı. Kureyşliler içinde zeki ve aydın bir insandı. Muhammed’in büyük bir iş peşinde olduğunu düşünüyor ve ona inanmıyordu.

 

Hicretten önce Nadir, Kuran ve Muhammed’in peygamberliği ile ilgili olarak halkı uyarır ve onun sahte bir peygamber olduğunu söylerdi. Onun bir kahin, sihirbaz veya şair olmadığını ama “aileleri ve insanları birbirine düşman eden bir büyücü” olduğunu iddia ediyordu.
İbn Hişam, cilt 1. sh. 399

Aynı eserin 320-321. sayfasında Nadir b. Haris’in şöyle konuştuğu yazılıdır :

“Bu adama karşı çıkma yolunuz sizi bir yere götürmez. O sizin aranızda yaşamakta. Şimdiye dek ahlâken en iyi olanınızdı; aranızda yaşayan en doğru, en dürüst ve emin kişi oldu daima. Siz tutmuş, onun bir kahin, sihirbaz, şair ve mecnun olduğunu söylüyorsunuz. Kim inanır buna? Ahali, bir kahin nasıl konuşur bilmiyor mu? Bir şairin, bir mecnunun halini tefrik edemez mi halk? Bu ithamların hangisini Muhammed’e yamayabilirsiniz ki halkın dikkatini ondan kaçırabilesiniz. Bakın! Ben size onunla nasıl baş edeceğinizi söyleyeyim.”

Sonra Irak’a gitti ve oradan” İran kisraları”, “Rüstem ve İsfendiyar’la ilgili masallar” vb. hikayeleri topladı ve Muhammed’in getirdiği Kuran’ın bunlardan farkı olmadığını anlatmaya başladı. “Bunlar da Muhammed’in söylediği türden şeylerdir. Üstelik ben onun gibi peygamberlik iddiasında bulunup, Allah’dan vahiy aldığımı da ileri sürmüyorum. Kur’an, bunlar gibi eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu.
İslam Tarihi, Asım Köksal, cilt 1-258

Aşağıdaki ayetin Nuzül sebebinin bu olduğu söylenir:

Lokman-6 – İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmi delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.

Bedir savaşında esir düştü. Nadir’ı esir alan Mikdad b. Esved’di. Muhammed, Nadir’ın öldürülmesini emredince Mikdat fidye alamayacağı için, “Ya Resulallah, o benim esirimdir” dedi. Muhammed, “O Allah’ın kitabı hakkında ileri geri konuşuyordu” dedi ve öldürülmesini emretti. Mikdat tekrar, “Ya Resulallah, o benim esirimdir” dedi. O zaman Muhammed, “Allah’ım Mikdat’ı lütfunla zengin kıl” diye dua etti. Miktad, “İstediğim buydu” dedi. Nadir’in başı Ali tarafından kesildi. Onunla birlikte birçok esir de öldürüldü. Kureyş’in ileri gelenlerinden Ukbe bin Muayt da fidyesi kabul edilmeyerek öldürülenler arasındaydı.

Ukbe’nin Mekke döneminde birgün Muhammed’i boğmak istediği, bir başka gün namaz kılarken yüzüne hayvan işkembesi attığı, bu nedenle affedilmeyip öldürüldüğü rivayet edilir.

EBU AFAK’IN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
 
 
 
 
 
Medine’deki şairlerden ve Muhammed’e inanmayanlardandı. Yahudi olduğu iddia edilir.Bedir Savaşının akabinde yazdığı söylenen şiirinde şöyle der:Uzun yıllar yaşadım
ama Kayla Oğulları gibi
bir araya geldiklerinde
üstlendikleri şeyi yapma ve müttefikleri konusunda
onlardan daha sadık olan,
dağları deviren ve hiçbir zaman boyun eğmeyen,
bir topluluk ya da halk görmedim.
Onlara gelen bir atlı onları,
Her konu hakkında
“Haram” ve “Mübah”diyerek ikiye ayırmıştır.
Yüceliğe ve krallığa inansaydınız Tubba’yı izlerdiniz.Tubba: Daha önce aynı toprakları işgal eden Yemenli bir yöneticiydi ve Kayla oğulları ona karşı direnmişlerdi.

 

İbn Sad’în kitabı Tabakat el-Kebir’de (Cilt 2 Sayfa 32) Ebu Afak’ın öldürülmesi şöyle anlatılır:

“…bundan sonra Allah’ın elçisi Hicretten sonraki 20. ayın başlangıcında Salim İbn Umeyr el Amr’ının Yahudi olan Ebu afak’a karşı seriyyesi gerçekleşti. Ebu Afâk, Beni-Amr ibn Avf’dandı ve 120 yaşına gelmiş olan ihtiyar bir adamdı. Yahudiydi ve insanları Allah’ın elçisine karşı kışkırtıyordu ve Muhammed hakkında alaycı şiirler yazıyordu.

Muhammed bu şiirleri duyunca “Bu alçak adamı benim için kim öldürecek” diye sorar.

Bedir savaşına katılmış olan Salim ibn Umeyr “Ya Ebu Afak’ı öldürmeye ya da onunla birlikte ölmeye yemin ediyorum” dedi. Bunun için fırsat kollamaya başladı ve bir gün hava çok sıcakken Ebu Afak dışarıda açıkta yattı. Bunu bilen Salim ibn. Umeyr kılıcını onun ciğerine sapladı ve kılıç yatağa değene kadar üzerine abandı. Allah’ın düşmanı bağırdı ve insanlar onun yanına koştular ve sonra evine götürüp onu gömdüler.”

ASMA BİNT MERVAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ (624)

Yezid b. Zeyd’in eşi ve 5 çocuk annesiydi. Beni Khatma kabilesindendi ve şairdi.

Bu kabilede de Muhammed’e sadık müminlerin sayısı artmıştı. Buna karşın inanmayanlar da çoktu. Asma b. Mervan da Muhammed’e inanmamakta ve onu yazdığı şiirlerle eleştirmekteydi.
Muhammed, Asma’nın aleyhindeki şiirlerini ve konuşmalarını haber almaktaydı. Anlaşılan o ki, Muhammed aleyhine okuduğu şiirleri kendi kabilesinden Muhammed’e ileten ajanlar vardı.

Ebu Afak’ın öldürüldüğünü duyunca üzüntüsünü şu dizelerle şiire döker:

Malik, Nebit, Afvoğulları!

Düşman üzerine atılarak birbirinizle yarışarak yürüyün

Düşman üzerine atılarak yürüyün Hazrecoğulları!

Sizler, sizden olmadığı halde yanınıza gelen yabancıya itaat ettiniz

O’na boyun eğdiniz ki, o ne Mu’dar’dandır ne de Mezhic’dendir.

Başları kestikten sonra hala ondan pişmiş çorba umar gibi umut içindesiniz

Ondan birşey uman aldanır, umutlar boşunadır!

Muhammed Asma’nın bu şiirlerine öfkelenir ve öldürülmesine karar verir.

“Kim beni Mervan’ın kızından kurtaracak?” diye sorduğunda;
Adiyy b. Hareşe isminde (gözleri görmeyen) bir müslüman bu göreve talip olur. Muhammed’in adamları Bedir’den döndükten sonra Adiyy ile birlikte Ramazan’ın yirmibeşinci gecesi o kadının evine giderler. Evdekiler uykudadır. Asma, çocukları ile birlikte yatmakta olup, hatta bir bebeği de onun üstüne uzanmış durumdadır. Adiyy eliyle yoklayarak bebeği kenara çeker ve gözleri görmemesine rağmen kılıcını Mervan’ın göğsüne dayayıp yüklenir ve kılıç Mervan’ın arkasından çıkar.

Sabah olunca gelip Muhammed ile birlikte namaza durur.

Muhammed onu tedirgin görünce “Ya Umeyr Mervan’ın kızını mı öldürdün ?” diye sorar.

O da “Evet ya Rasulullah, acaba hata mı ettim?” diye cevap verir.

Muhammed “Hayır onun için iki keçi bile birbiriyle toslaşmazdı” der.

Başka kaynaklarda Muhammed’in söylediği son söz şöyledir :

“Onun kanı hederdir, sorup karşı çıkacak kimse yoktur” .
(Mahmud Esad- İslam Tarihi “Tarih-i Din-i İslam” Sayfa – 550-551)

Ömer “Tebrikler doğrusu, böyle kör bir şahıs böyle mühim bir hizmette bulunsun” deyince Muhammed cevap olarak, “ Ya Ömer, kör deme, O gerçeği gören mert bir kişidir. Habersizce Cenab-ı Hakk’a ve Resulü’ne yardım etmiştir” der. Muhammed böyle başarılı bir işi “kör” olmasına rağmen yerine getirdiği için Adiyy b. Hareşe’ye Umeyr yani “gözleri gören” ismini takar.

İbn İshak Allah’ın Resulü’nün Sireti (S.675-676)
İbn Sad “Tabakat el-Kebir” (Cilt 2 Sayfa 31)

Bu cinayetten bir gün sonra Khatma kabilesinin tamamı müslüman olur.

ŞAİR KA’B İBN EL-EŞREF’İN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
 
 
 
 
 
Ka’b Yahudi Nadiroğullarına mensup bir şair idi. Bedir Savaşında öldürülenleri duyunca “Vallahi, eğer Muhammed bu ulu kişileri öldürtmüşse yerin altı üstünden daha hayırlıdır.” Diyerek Mekke’ye gitti. Bedir’de öldürülenler için mersiyeler okudu, Mekkelilerle ağlaştı. Daha sonra tekrar Medine’ye döndü. Müslümanlar ve kendisi aleyhine okuduğu hicivli şiirlere Muhammed daha fazla dayanamadı ve onun öldürülmesi için suikast timi oluşturdu. Bu timin içinde Ka’b’ın süt kardeşi Ebu Naile Silkan da vardı. Muhammed’in olduğu yerde baba evladı, kardeş kardeşi, amca yeğeni tanımazdı ve tabii ki bir insanın süt kardeşinin de onu tanımaması normaldi.Suikast timi Evs kabilesindeki şu kişilerden oluşuyordu:Ebu Nail Silkan (Ka’b’ın süt kardeşi)
Muhammed bin Mesleme
Abbad bin Bişr
Haris bin Evs
Ebu Abs bin CebrSuikast planı bir tuzaktı. Ka’b Nadiroğullarıyla birlikte kalede yaşıyordu. Önce Ka’b’la görüştüler ve ona Muhammed’den yakınarak kendilerinden vergi istediğini söylediler. Ondan borç istediler. Silahlarını rehin bırakmak üzere anlaştılar. Belirlenen zamanda tekrar gelmek üzere ayrıldılar. Sözleştikleri zamanda tekrar gelip Ka’b’a seslendiler. Eşinin kuşkulanıp uyarmasına rağmen Ka’b “ Onlar benim kardeşlerim, dostlarım” diyerek yanlarına iner.

 

Plana göre Mesleme, Ka’b’ın başını koklarken yakalayıp tuttuğunda diğerleri saldıracaktır.

Süleyman Ateş öldürülüş anını şöyle anlatıyor:

“Ka’b’ın üzerinde zırh olduğu için adama kılıç işlemiyordu. Muhammed İbn Mesleme, kılıcın ucunu Ka’b’ın göbeğinin altına koyup üstüne abandı. Adamın anüsüne kadar sapladı. Ka’b yıkıldı”.(S. Ateş- Kuran’a göre Hz.Muhammed’in hayatı. S.565)

Medine’de, Muhammed’e bağlılık ve sadakat bakımından birbirleriyle rekâbet halinde iki müslüman kabile vardı. Evs’ler ve Hazreci’ler. Bunlardan biri Muhammed’e hizmette bulunsa, diğeri kıskanıp benzeri ya da daha iyi bir hizmette bulunma hevesindedir.

Ka’b’ın öldürülmesi Muhammed’i çok sevindirmişti. Bu yüzden Evs kabilesini övmüş olması Hazreci kabilesini kıskandırmıştı.

İBN SUNAYNA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ (624)

Süneyye olarak da tanınan İbn Sunayna Yahudi tacirlerindendi. Muhayise b. Mesud tarafından öldürüldü. Muhammed, Yahudi şairi Ka’b Eşref’in öldürülmesinden sonra “Yetkiniz altındaki her yahudiyi öldürün” emri vermişti ve bu emir üzerine Muhayissa, yakın ticari ve sosyal ilişki içinde bulunduğu Suneyna’nın aniden üzerine atlayarak onu öldürdü.

Muhayyısa´nın henüz müslüman olmayan ağabeyi Huvayyısa b. Mes´ud ona vurmaya başladı ve:

“Ey Allah düşmanı! Onu öldürdün ha?! Vallahi, senin kamında onun malından pek çok içyağı vardır!” dedi.

Muhayyısa:

“Vallahi, onun öldürülmesini bana öyle bir zât emretti ki, eğer o seni öldürmemi de bana emretseydi, muhakkak senin boynunu da vururdum!” dedi.

Huvayyısa´nın İslâmiyete girmesine ilk sebep, bu cevap oldu.

Huvayyısa:

“Şaşılacak şey! Eğer Muhammed öldürülmemi sana emretse, gerçekten beni öldürür müsün?” dedi.

Muhayyısa:

“Evet! Vallahi, o senin boynunu vurmayı bana emretseydi, muhakkak, senin de boynunu vururdum!” dedi.

Huvayyısa:

“Vallahi, seni bu duruma getiren bir din, hayrete şayandır!” dedi ve o da Müslüman oldu.

İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 62, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191-192, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 3, s. 200, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1464, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 301, Zehebî, Megâzî, s. 1 31, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 4, s. 5.

 
 
EBU RAFİ’NİN ÖLDÜRÜLMESİ (624)
 
 
 
 
 
Ebu Rafi de Hayberli bir Yahudi tacirdir. Evs kabilesinin Şair Ka’b Eşref’i öldürmesini kıskanan Hazreci’ler, Ka’b kadar değerli birini öldürüp Muhammed’in gözüne girmek isterler. Akıllarına Ebu Rafi gelir. Gatafan kabilesini Muhammed’e karşı savaşa kışkırttığı ve tacir olduğu için faizle borç para verdiği vb. bir takım ithamlarla suçlayarak Muhammed’den öldürmek için izin isterler. Muhammed onu öldürtmek için Abdullah bin Atik’ komutasında bir tim oluşturur. Tim üyeleri :Abdullah bin Atik
Mesud bin Sinan
Abdullah bin Üneys
Ebu Katede Haris bin Ribiy
Hüzai bin Esved den oluşlan 5 kişilik bir fedai timiydi.Ebu Rafi Hayber’de bir kalede yaşıyordu. Abdullah bin Atik’in süt annesi Hayberli olduğu için bu yöreyi çok iyi biliyordu.Abdullah İbn Atik kalenin içine sızmayı başarır ve bir ahıra saklanır. Herkes çekildikten sonra Atîk, Ebu Rafi’nin yatak odasına sızar.Ebu Râfi, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında uykuya yatmış bulunuyordu.

 

Abdullah b. Atîk; Ebu Râfi’in odanın neresinde olduğunu kestiremediğinden, anlamak için:

“Ebu Râfi !” diyerek seslendi.

Ebu Râfi:

“Kim o?” dedi.

Abdullah b. Atîk, ses gelen tarafa yaklaşıp ona kılıçla ilk darbeyi indirdi. Fakat, bir iş görememiş olmanın heyecanı ve dehşeti içinde kaldı.

Ebu Râfi çığlık koparınca, Abdullah b. Atîk, hemen dışarı çıktı.

Kısa bir müddet sonra, tekrar içeri girip sesini değiştirerek:

“Nedir bu feryad ey Ebu Râfi?” dedi.

Ebu Râfi:

“Anan Cehenneme! Sen seslenmeden önce, birisi bana oda içinde kılıçla vurdu!” dedi.

Abdullah b. Atîk, ona kılıçla bir darbe daha indirip iyice yaraladı. Fakat, yine öldüremedi.

Sonra, kılıcın keskin ucunu kamına basınca, Ebu Râfi arkasına devrildi.

Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 26-28, Taberî, Târîh, c. 3, s. 6-7, Beyhakî, Sünenü´l-kübrâ, c. 9, s. 80, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 37-38, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 147-148, Zehebî, Megâzî, s. 285-286.

Suikast timindeki herkes Ebu Rafi’yi kendisinin öldürdüğünü iddia eder.

Bunun üzerine Muhammed, herkesin tek tek kılıcını kontrol eder. Öldürenin Abdullah b. Uneys olduğunu söyler, çünkü kılıcında kemik izleri görmüştür. Taberi’de olay şöyle anlatılır:

“Biz, yataginda bulunan (kocasina) kiliçlarimizla vurmaga basladik; gecenin karanliginda onu ancak ince ve beyaz Kipti bezine benziyen beyazindan dolayi seçebildik… Biz ona kiliçlarimizla vurduktan sonra Abdullah bin Üneys kilicini onun karnina sapliyarak öbür tarafina geçirdi. Yahudi bu sirada: -‘Yeter, yeter’- diye bagiriyordu. Bundan sonra biz onun yanindan çiktik. Abdullah bin Atik’in gözleri iyi görmüyordu, bu yüzden inerken basamaktan düserek ayagini siddetli bir surette incitti; onu yükliyerek çesmeden akan su çukuruna kadar götürdük. Biz o çukurda saklanacaktik. kalede atesler yakildi, bizi her taraftan arastirmaga koyuldular. Ancak bizi bulmaktan ümidi kestikten sonra yaralinin (Ebû Râfi’in) yanina dönerek onu her taraftan sardilar. O, onlar arasinda can cekisiyordu. Biz, Tanri düsmaninin ölüp ölmedigini bilmek istedik. Aramizdan biri: -‘Ben gidip anlar, ve bekliyerek onun haberini getiririm’- dedi; ve Yahudi’ler arasina karisti. Yahudi’ler arasina karisan adam söyle diyor: -Ben yanlarina geldigim vakit, yahudilerin ileri gelenleri onun yaninda toplanmislar(di); karisinin elinde kandil vardi. O, kandilin isiginda kocasinin yüzüne bakiyor, ayni zamanda toplanmis olan adamlarla konusarak: -Tanri adina and içerek teyid eylerim ki, Ibn-i Atik’in sesini isitmis gibi oldum, fakat sonradan kendi kendimi -Ibn-i Atik Medine’dedir, bu memlekete nasil girebilir?- dedim. Bu arada ben de yaralinin yuzüne bakmak üzere yanina yanastigim vakit karisi: – Yahudi ilâhina and içerek ölmüs oldugunu temine derim- dedi. Haber almaya giden arkadasimiz: -Bu söz benim için her seyden daha hostu- diyor. O, bize Ibn-i el-Hukayk’in (Ebû Râfi’i’n) ölüm haberini getirdi. Bundan sonra biz, arkadasimizi (Ibn-i Atik’i) yükliyerek kaleden ayrildik. Tanri elçisinin katina gelerek Tanri düsmanini öldürdügümüzü haber verdik. Fakat onu hangimizin öldürdügü hakkinda aramizda ihtilâf basgösterdi. Her birimiz onu kendisi öldürmüs oldugunu iddiâ ediyordu. Bunun üzerine Tanri elçisi: -Haydi kiliçlarinizi gösteriniz- dedi. kiliçlarimizi getirdik; o, kiliçlara bakti ve Abdullah bin Üneys’in kilicini gözden geçirdikten sonra: -Bu kilicin sahibi onu öldürmüstür, ben bu kiliçta kemik izleri görüyorum- dedi” (Bkz. Milli Egitim Bakanligi yayinlari: Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, Istanbul, 1966, cilt II. sh. 365-6)

 
 
USEYR BİN ZARİM’İN ÖLDÜRÜLMESİ (627)
 
 
 
 
Useyr, Hayber Yahudilerindendi.Hicretin 6. yılında Muhammed, 3 kişilik bir heyeti Abdullah İbn Rehava başkanlığında Hayber’e göndermişti. Rahava, Hayber’de 3 gün kaldı. Yahudilere başkanlık eden Useyr bin Zarim’le görüştü. Döndüğünde Useyr’in Gatafan kabilesini Müslümanlara karşı kışkırttığını Muhammed’e anlattı. Muhammed, Useyr için planını yaptı ve Rahava’yı bu defa 30 kişiyle Hayber’e gönderdi.Muhammed’in kendisini Hayber’e vali olarak atadığını, kendisini görmek için Medine’ye beklediğini iletti. Teklife kanan Useyr’le birlikte yola çıktılar. Yahudiler de 30 kişiydi. Hayber’e 6 mil mesafede bulunan Karkara’ya geldiklerinde Useyr kuşkulandı, pişman olup gitmekten vazgeçti ve geri dönmek istedi. Bunu anlayan Abdullah İbn Uneys kılıcına davranıp onun ayağını kesti, Useyr de elindeki değnek ile Abdullah b. Uneys’in başına vurdu. Useyr’le birlikte 29 Yahudi kılıçtan geçirilerek öldürüldü. Bir kişi kaçtı. Uneys, Muhammed’e geldi ve Muhammed onun yarasını tükürerek iyileştirdi.
(Taberi–Tarih 3/155)
 
 
 
 
HALİD BİN SÜFYAN’IN ÖLDÜRÜLMESİ (625)
 
 
 
 
 
Hüzeli Kabilesi Lıhyanoğulları kolundandı. Muhammed, Halid b.Süfyan’ın kendisine karşı çarpışmak için adam topladığı istihbaratını alır ve Abdullah b.Üneys’e onu öldürmesi için talimat verir.
Abdullah, Muhammed’den Halid’i aldatmak için kendisini kötüleme konusunda izin ister. Muhammed de “istediğini söyleyebilirsin” der. Halid’in eşgalini tarif eder ve ekler:- O’nu gördüğünde şeytanı hatırlarsın. Onunla senin arandaki alamet; onu görünce kendinde bir ürperme ve korku hali bulursun.”Abdullah, aldığı talimat doğrultusunda Halid’in kabilesine doğru yola çıkar ve Urana vadisine ulaşır. Orada bir kadın çobanı görür ve Halid.b. Süfyan’ı sorar, o da “İşte buraya doğru gelen o” der. Halid Süfyan ona kim olduğunu sorar ve o da Muhammed’e karşı savaşmak istediğini ve kendisinin bu amaçla bir ordu oluşturduğunu duyduğu için onun yanına geldiğini söyler. Bunun üzerine Halid. Süfyan onu alır, götürür misafir eder. Yedirir, içirir. Herkes uykuya çekilince Abdullah bir punduna getirip Halid’i öldürür.Bu işe karşılık Muhammed ona bir asa hediye eder ve “Cennette kullanırsın” der.

 

Abdullah’ın vasiyeti üzerine bu asa kefenine sarılıp öyle gömülmüş.

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, bayşapka yazdı:

Bütün dünya'da aklı başında hiç kimse hadise konu oldu, yukarıdan indi, bin küsür yıl önce yüzlerce kişinin gördüğü iddiası var diye kulaktan dolma birşeye inanmaz. 

Konu ister kuşların fillere taş atması olsun,

ister isa'nın göğe yükselişi olsun,

ister yemek yemeden yaşayan insanlar olsun,

ister büyülü iç çamaşırının onları felaketlerden koruduğunu iddia edenler olsun,

ister pisişik güçleri olduğunu iddia edenler olsun.

 

Akılcı kanıt bu olsaydı şu an bronz çağındaydık. 


Mütevâtir haber, Kat'i ve kesin bilgidir. Birçok kişi aynı hâdiseyi görmüş ve farklı kanallardan aktarılmış, anlatılmışsa bu kişilerin "aynı yalanı" hepbirlikte ağızbirliği ederek uydurabilmeleri aklen mümkün değildir. Ya'nî 100 kişinin uydurulan bir senaryoda ittifâk edebilmesi aklen mümkün değildir. İttifâk bir yalan üzerinde gerçekleşemez. İttifak ancak doğru haberde olabilir. Fil Vak'ası, mütevâtir bir haberdir. Hz. Îsâ'nın göğe yükselmesi, onlarca kişinin ittifâk ettiği mütevâtir haber olmak şöyle dursun ahâd haber bile değildir. Hz. Îsâ'nın göğe yükselmesini Tek bir kişi bile merfû hadîs olarak rivâyet edememiştir. Hazret-i İsâ zamânında havârîlerden ve kadınlardan hiçbirisi böyle bir bilgi vermemiştir. (Çarmıhta vefâtinden sonra oyuk mağara mezardan buharlaşması ise tevâtür bilgidir ve doğrudur) Hz. Îsâ'nın göğe yükselmesi ile alâkalı çok değişik senaryolar, kurgular tefsîr kitaplarında mevcûddur. Dikkat edilirse bu kurgular ve senaryolar çok çeşitlidir ve birbirini tutmaz. Bu rivâyetlerin hiçbiri ahâd hadîs seviyesinde bile olmadığından ilmî bir değeri ve müslümânı bağlayıcı bir özelliği yoktur. Konuyu niye buraya getirdim? Çünkü Mütevâtir olmayan haberlerde ihtilâf vardır. Çünkü Yalan üzerinde ittifâk olmaz. Mütevatir bilgide ise ittifak vardır. Meselâ İstanbul'um fethi, Mütevâtir bir bilgidir. Ağrı Dağı'nın Ağrı'da olması mütevâtir bir bilgidir. Mütevâtir habere Kanıt aranmaz. Kanıt arayanın aklı eksiktir. Ya da çâresizlikten kurnazlıktan kanıt arar.

Mütevâtir bilginin gerçekliğini sorgulayan kişinin akılsızlığını îzâh ederken, mütevâtir olmayan bilgilerin yanlış olduğunu söylemek de ayrı bir akılsızlık türüdür. Bir hâdiseye,, bir gerçeğe,, tek kişi şâhit olmuşsa bu gerçeğin tevâtür ile bize ulaşması elbette mümkün olmaz. Ama bu durum, o hâdisenin gerçekliğini değiştirmez.

Târih yazarlarının en güvenilir bilgileri Mütevâtir haberlere dayanır. Târih yazarının kendi akılcıklarına dayanan çoğu yorumları gerçek dışıdır. O yüzden târih kitaplarının hepsi birbirini tutmaz. Târih ilmine göre kanıt olarak takdîm edilen bir çok belge ve kayıt, gerçeği yansıtmaya da bilir.
Senin mütevâtir hâberin mâhiyetini, kadrini kıymetini bilmeden akılcı kanıt arayışın tâmm bir şapşallıktır. Bunu sana isbât edeyim.
 

 

7 saat önce, bayşapka yazdı:

Akılcı kanıt şöyle oluyor: İddiayı alıyorsunuz, farklı koşullar altında tarafsız olarak test ediyorsunuz, testlerin sonucu pozitif ise bu bir kanıt olur, insanlar bu kanıta uyarak üstüne yeni bilgiler bina edebilir. İnsanların bu noktada içine düştükleri hatalar var. Örneğin iddiayı doğrulamak için yola çıktıysanız iddiayı yanlışlayan her şeyi görmezden gelmek ve sadece doğrulayanlara odaklanmak gibi. 


Sen akılcı kanıtların ile bana cevap ver şimdi...

Bu bilimsel ve akılcı kafan ile, babanın gerçek baban olduğuna nasıl emîn olabiliyorsun.

Hastahânede seni karıştırmadılarsa, annen gerçek annendir. Peki babanın gerçek baban olduğunu bana kanıtlayabilir misin?
Ancak Dna testiyle bunu bana kanıtlayabilirsin (Binde bir hatâ payı ile)
                                                                                            
Peki her evli çifte bu soruyu sormak ve her evli çiftin çocuklarına dna testi yaptırıp bunu çerçeveletip kanıt diye duvara asmaları sana mantıklı geliyor mu?
Çiftlerin evlilikleri alenî olduğu için, evlilikleri mütevatir bir bilgi olduğu için (Cinsel birleşme ânına şâhitlik eden kimse olmasa da) aklı başında olan hiç kimse, evlilik yoluyla doğan çocuklara baban kim diye kanıt aramaz.

Hadi diyelim dna testiyle günümüzde bilimsel bilgi ile bunu kanıtlama imkânın var. Yüz yıl ve bin yıl önce bunu kanıtlama imkânı yokken,, Ortada bir evlilik olduğu halde (mütevâtir bilgi varken) Bana kanıt getirin, bana bilimsel bilgi getirin demenin akıl ile akılcılıkla bir ilgisi olabilir mi?

Mütevâtir bilgiye karşı akılcı deneysel bilgi isteyen ya aptaldır, Ya da yukarıda belirttiğimiz gibi kendisinin görmediği bir mu'cîzeyi kâbul etmesinin ateistliğiyle bağdaşmamasının çâresizliğiyle bu soruyu sormaktadır. Bilimsel Kanıt şöyle dursun, ap-açık mu'cizelere gözleriyle ve kulaklarıyla şâhit olacak olsa da, birçok ateist,, Yine de îmân etmez. Çünkü varlık düzeyi buna müsâde etmez. Varlık seviyesi i'tibâriyle, hayvândan aşağı mertebedeki mevcûd algı ve düşünce dünyâsı ile Îmân edemez. Varlıktaki konumu buna izin vermez.

Bu konu hakkında Kanıt isteme akılsızlığını  gösteren kişiye fil vak'asının gerçeği rü'yâ televizyonunda izletilse bile mevcûd anlayış ve vizyonu ile yine inanamaz.


 

8 saat önce, bayşapka yazdı:

Şimdi ebabil kuşlarını kanıtlamak çok kolay. Öncelikle bir ebabil kuşu buluyorsunuz ve ayaklarına pişirilmiş taşlar tutturuyorsunuz ve fillerin üzerine salıyorsunuz. Yaşayanı yoksa cesedi de olur. O zaman taksonomi bilimi devreye girer.  

 

Sizi de büyülü düşünceden akılcı düşünceye geçmeye davet ediyorum. 


Fil vak'ası gibi muhteşem bir hâdiseye, bir ordunun çekirdek gibi çitlenmesine, Ordudan dağlara ve tepelere kaçan yüzlerce kişi gözleri ve kulaklarıyla şâhit olmuştur.
Gördükleri bu hâdiseden o kadar etkilenmişlerdir ki, 10 sene kadar putlara ibâdeti bırakıp tek Allah'a yönelmişlerdir. Bu hâdiseyi takvîmlerinde bir dönüm ve başlangıç yapmışlardır.
Senin bu hâdiseden şüphen varsa nesebinden daha çok şüphe duyman lâzım. Çünkü Fil vak'asını yüzlerce kişi görmüş ve anlatmıştır.

Benden akıllarınca kanıt isteyenler şunları da düşünsün:

Ebrehe'nin ordusunda bir târihçi bulundurma ihtimâli zayıf. Olsa bile muhtemelen telef olmuştur.
Ordudan berbât bir vâziyette geriye kalanlar Ve Sa'nâya ulaşmayı başaranlar, memleketlerindeki târihçilere durumu nasıl îzâh edebilecekler? Bir düşünün...
Diyelim nasıl madara olduklarını anlattılar. Hristiyân devletin resmî târihçileri oturacakta Ebrehe ordusu Kâbe'ye giremeden çekirdek gibi çitlendi, per perişan oldular çoğu da telef oldu diye mi yazacaklar. "Kim bu hâle soktu bu orduyu" "Kimle savaştı bizim ordumuz?" diye soranlara  Târihçiler; "bunu "Kuşlar" yaptı" diye mi kayda geçirecek. (Belki bombardımanın şiddetinden ve Sa'na ya ulaşan yaralıların azlığından ortada kuşları ta'rif edebilecek asker bile yoktu...) Allah'ın gönderdiği kuşların savaşı kazandığını yazdırabilecek bir devletin veyâ târihçinin mu'cîzeyi anlamış olması ve Hristiyânlıktan da istifâ etmesi gerekiyor. Ya'nî akıl üstü olan bu gerçekleri yazması için Kelleyi koltuğa alması gerekiyor. Aklın sınırlarını zorlayan bu gerçekleri nasıl kayda geçirecekler? Bunu bir düşünün...
Bunlar mümkün olmayacağına ve olmadığına göre ve "Acâyip şekilde madara olduk" gibi bir kayıt ta düşemeyeceklerine göre, "Hicaz'a gittik savaştık, başarısız olduk geldik. OLdu bitti bu kadar târihi kayıt kâfidir" dediler ve defteri kapattılar.
Fakat İslâm târihçileri en doğru bir biçimde hâdiseyi naklettiler. Allah da Fil sûresinde hâdiseyi Te'yîd etti... Ve kısacık sûrede Hâdise hakkında muhteşem, özetler verdi.

Bakalım İlâhî kelâm soruları cevaplamış mı?


 

Link to post
Sitelerde Paylaş
23 hours ago, HATEM said:

Kureyş suresinde anlatılan nedir?

1- Kureyş'e imkan sağlandığı için, 2- Kışın ve yazın yolculuk etme imkanı...

 

 

Kureyş'e yolu açıverdiği için (Li îlâfi kurayş)

onların kış ve ilkbahar kervanlarına (ilâfihim rıhlateş şitâi ves sayf),

bu evin Rabbine tapınsınlar (Fel ya'budû rabbe hézel beyt).

onları doyuran (ellezî at'amehum)

ve onları korkudan güvene çıkaran (ve émenehum min havf).

 

Belli ki Kureyş'li tacirler kışın ve ilk baharda uzak diyarlara gider;

oralardan tahıl, kuru üzüm, bal, baharat, kumaş... satın alıp

yaşadıkları kasabada kurulan panayırlarda satarak ekmek paralarını kazanırlardı.

 

Onların biricik ekmek teknesiydi panayırlar

çünkü yaşadıkları kasaba ekin bitmez bir vadideyd  (14:37).

Eğer ticaretin yolları kapalı olsaydı açlıktan ölürlerdi.

 

Yolların açık olmasını sağlayan şey ise

"haram aylar"a dair ortak inanıştı.   

Kan dökmek haramdı haram aylarda;

savaşılmaz, av hayvanı öldürülmezdi (5:94, 95).

 

Aç kalma korkusu,

savaşta ölme korkusu

böyle giderildi. 

 

Yani yolu Allah'ın açıvermesi

fiilen açıvermesi değil

var etmekten kaynaklanan etkisidir.

 

Yolu fiilen açık tutan

haram ay inanışıdır,

ortak değer yargılarıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

@HATEM

Demek istediğim aslında anlaşılması zor birşey değil. Kalabalık olmasın diye alıntı kullanmayacağım, sade bir şekilde yazacağım.

 

Bir kaynak kendi kendini doğrulayamaz. Hadisi var ya da hadis yok diye bir olayın doğruluğunu ya da yanlışlığını anlayamayız. Bu konudaki görüşün nedir?

 

Kuşların fillere pişirilmiş taşlar atması ve onları tarumar etmesi gerçeklerle bağdaşan bir olay değil. Yani günlük hayatta sık sık olmuyor. Yani sıra dışı bir iddia.

Kanıtı yukarıda belirttiğim gibi hadis kaynaklı olamaz. Çünkü bir kaynak kendini doğrulayamaz. 

 

İsa'nın yüzlerce insanın gözleri önünde göğe yükselmesi hristiyanlara göre kesin ve net bir doğru. Hatta bütün hristiyanlık dini bu iddia üstüne kurulu.

Kanıtı yine yukarıda belirttiğim gibi kutsal kitap ya da ağızdan ağıza aktarılan hikayeler olamaz. Çünkü bir kaynak kendini doğrulayamaz. 

 

Şimdi birden çok kaynağı olan tarih olaylarını incelersen, yani tarihin nasıl kaydedildiğini ve doğrulandığını incelersen hadis gibi, kutsal kitap gibi din kaynaklı "bilgi"lerden çok daha farklı olduğunu göreceksin. Örneğin Hannibal'in fillerini alplerden geçirmesi iki ülke tarihinde yazılı. Olay, kuşların pişirilmiş taşlarla fillere saldırması kadar olmasa da biraz sıra dışı. Birden fazla kaynaktan yola çıkarak doğrulanıyor. 

 

Babanın hayatın boyunca sana bakması sonra da senin biyolojik baban çıkması sıradan bir iddia. Tabii ispat gibi bir mecburiyet doğarsa biyolojik olayın kanıtı gene biyolojik olacak. 

 

Aynı koşulları tekrar oluşturarak gözlemleyebildiğimiz sonuçlar en kesin ve net deliller. Gelin hadisti havadisti cindi periydi geride bırakıp bunlara odaklanalım. Bu konudaki görüşün nedir?  

 

<edit: gramer düzeltmesi>

 

tarihinde bayşapka tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, bayşapka yazdı:

İsa'nın yüzlerce insanın gözleri önünde göğe yükselmesi hristiyanlara göre kesin ve net bir doğru. Hatta bütün hristiyanlık dini bu iddia üstüne kurulu.

Kanıtı yine yukarıda belirttiğim gibi kutsal kitap ya da ağızdan ağıza aktarılan hikayeler olamaz. Çünkü bir kaynak kendini doğrulayamaz. 


Biz ince ince anlatıyoruz ama sen anlatılanı doğru anlamadıktan sonra boşuna konuşmuş oluyoruz.
Yukarıda yazdıklarımı dikkatli oku.

İslâm'da Hz. Îsâ'nın Göğe yükselmesi denince, Çarmıhtan mübârek bedeni indirildikten sonra mezarda "Gayb" olduğu hâdise kastedilmez.
İslâm'da Hz. Îsâ'nın Göğe yükselmesi denince, Çarmıh hâdisesinden önce, Pontius Platus'un sorgulamasının öncesinde, Askerlerin tutuklamasından önceki "Bedeniyle göğe yükseltilmesi" anlaşılır.
Askerlerin tutuklama öncesi, Hz. Îsâ'nın göğe yükseltilmesi, hiçbir dayanağı olmayan bir iddiâdır. Senaryodur, kurgudur. "Onu (Îsâ'yı) Salbetmediler (Çarmıha germediler)" (NÎsâ 157) âyet-i kerîmesini doğrulamak maksadıyla ve bir çıkış yolu olarak, çâresizce uydurulmuş bir teoridir. Çünkü Bu teoriyi doğrulayacak, hiçbir merfû ve ahad hadîs yoktur.
Hazretin çarmıha gerilmesi ve Çarmıhtan indirildikten sonra, Kaya mezardan Göğe yükselme (daha doğrusu buharlaşma) hâdisesi ise bir tevâtürdür. Hâdisenin böyle gerçekleştiği kesindir. Bize ulaşan bu bilgiler, Târihî kayıtlardan çok daha sahîh çok daha güvenilir bilgilerdir.

Senin anlattıklarını anlamakta hiç bir zorluk yok. Basit bilgileri tekrâr tekrâr yazmana da gerek yok.
Sen tevâtürün anlamını hiç anlamamışsın.
Tevâtürün anlamını anlasan, "Bir kaynak kendi kendini doğrulayamaz" diye üç kere yazmazsın.

Zâten,, Bir kaynağın kendi kendini doğrulaması, gerçeğin tesbîtinde yeterli olmadığı için Mütevâtir bilginin kesinlik arzettiği sana anlatılmaya çalışılıyor.
Yaptıgın düşünce hatası, Yüzlerce kişiyi ve farklı kayıtları tek bir kaynak yerine koyman ve Tek merkezden organize edildiğini sanmandır. Bu mümkün değildir. 

Sana Hıristiyân bir devletin ve târihçilerinin,, nasıl madara olduklarını kayda geçirmemelerinin ne kadar mâkul olduğunu da anlattım.

Müsâde ederseniz Soruların cevaplarına başlayalım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 14.03.2019 at 07:12, HATEM yazdı:

Bak yine "FİL" gibi yorumlara başladın. (Not: "Fil" kelîmesinin anlamına bakınız.)
 

Fil değil, fil sahiplerine höyküneceksin, fil yorum yapmaz. Benim de fil’im yok. Burada kanıtın yok.

 

On 14.03.2019 at 07:12, HATEM yazdı:

Benden niçin cevap bekliyorsun ki, Kâbe'nin varlığını inkâr ettikten sonra, sorular boşlukta kalıyor, hükmünü yitiror...
Olmadığını iddiâ ettiğin hâdise hakkında neyin cevâbını bekliyorsun?

İslam öncesi Kabe’yi kanıt bulamadığım için red ediyorum. İnanmamam doğal.Sen de kanıt gösteremiyorsun .Bu da doğal.

 

On 14.03.2019 at 07:12, HATEM yazdı:

Hâdise mütevâtir olduğu için, Yüzlerce kişinin gözleri önünde gerçekleştiği için, inkâr edilmesi mümkün olmadığı için,, Sûre,, "Görür gibi bildiğin bir gerçektir" anlamında, "Görmedin mi?" (gördün) buyrularak başlamıştır.
Bütün Dünyâ âlemin bildiği Mütevâtir bir gerçeğe kanıt mı istiyorsun?
Al sana kanıt.

 

Kim bu yüzlerce kişi? İsim isim sayabilirmisin? Bunların ifadeleri eş zamanlı kayıt altına alınmış mı? Tek bir kanıt var mı? 

Bu surede ki ayet eğer bana da hitap ediyorsa ben görmedim, yalan söyleyemem, sen gördün mü? 

Ayette gördün mü diye sorulan kişinin cevabı niye yok?

On 14.03.2019 at 07:12, HATEM yazdı:

Bu sûrenin indirildiği, Peygamberimiz (s.a.v.) zamânında senin kadar kurnâz bi gâvur yok muymuş da, "Sen hangi olmayan vak'adan bahsediyorsun?" Diye bir i'tirâz eden olmamış!!!?

İtiraz etmediğini nereden biliyorsun? Kanıtın  var mı? 

tarihinde Abdülmalik tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, Abdülmalik yazdı:

Fil değil, fil sahiplerine höyküneceksin, fil yorum yapmaz. Benim de fil’im yok. Burada kanıtın yok.

 

İslam öncesi Kabe’yi kanıt bulamadığım için red ediyorum. İnanmamam doğal.Sen de kanıt gösteremiyorsun .Bu da doğal.

 

Kim bu yüzlerce kişi? İsim isim sayabilirmisin? Bunların ifadeleri eş zamanlı kayıt altına alınmış mı? Tek bir kanıt var mı? 

Bu surede ki ayet eğer bana da hitap ediyorsa ben görmedim, yalan söyleyemem, sen gördün mü? 

Ayette gördün mü diye sorulan kişinin cevabı niye yok?

İtiraz etmediğini nereden biliyorsun? Kanıtın  var mı? 

ayette gördün mü fil sahiplerini derken haberini biliyorsunuz yani o olayı biliyorsunuz anlamında cümleye başlangıç olarak kullanılmış yoksa peygamber de fil olayına şahid olmuş değil ama o ortamda tartışmasız olarak kabul edilen bir olay olduğu için gördün mü bildin mi anladın mı anlamında kullanılıyor. Ayrıca itiraz etmediğini nereden biliyorsun demişsiniz ,kaynaklarda itirazın olmaması böyle bir itirazın olmamasına kanıttır. Ki böyle kabul etmek zorundayız kendimizce bir kaynak veya söz ortaya koyamayız.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

ayette gördün mü fil sahiplerini derken haberini biliyorsunuz yani o olayı biliyorsunuz anlamında cümleye başlangıç olarak kullanılmış yoksa peygamber de fil olayına şahid olmuş değil

Sûre'de Hitâb doğrudan Peygamber Efendimiz'edir.
Görmediniz mi değil? Görmedin mi? Buyrulmuştur. Bu iki hitâb şekli arasında bir fark vardır. Bu farkı farketmek gerekir.

 

 

2 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

haberini biliyorsunuz yani o olayı biliyorsunuz anlamında

Elbette o anlamda söyleniyor. Ama sen çok şeyi kaçırdığın gibi "Görmediniz mi" ile "Görmedin mi" arasındaki farkı bilmeden yorum yaptığın için daha doğrusu  bilmeyenleri kopye ettiğin için gerçekleri kaçırıyorsun.


Kureyşliler yaklaşık 40 sene önceki hâdiseyi Yaşı müsâit olanlardan dinledikleri için biliyorlar. Farklı ağızlardan aynı hâdiseyi değişik vecihlerle dinledikleri için "Görür gibi biliyorlar"
Hitab, doğrudan Peygamber Efendimize hemde "Görmedin mi" biçiminde geldiği için, Genel anlamda "Görür gibi bilenler" arasında bilme noktasında Peygâmber Efendimizde bir farklılık ve üstünlük olduğunu basîretli kişinin anlaması gerekir.

En kuvvetli görüş, Hâdisenin gerçekleştiği saatte Peygamber Efendimizin Anne karnında olduğudur.
Peygamberimiz (s.a.v.) Annesiyle birlikte, öldürülme riski içinde,  Yüksek bir korku eşiğinde hâdiseyi bizzat yaşamıştır.
Allah-u a'lem, Korkuyla en yüksek derecede hâdiseye şâhit olduğu için "Görmedin mi" Hitâbina mazhar olmuştur. "Gözlerinle görmedin ama Hislerinle şâhid oldun, hislerinle gördün"
anlamına gelmektedir.
Korku duyguların efendisidir.
Âyet-i kerîmede "En çok âlimler Allah'tan korkar" Buyrulmuştur. Bu âyet-i kerîmeyi ârifler şöyle de anlar. "En çok korkutulanlar, âlim ve ârif olur, Allah'ı en çok, korkanlar bilirler"
İnsân ba'zı halleri yaşadığında Cildindeki tüyler diken diken olur. Cild, hissetme duyusunun mazharı olduğu halde. Hissetmenin içinde Görme duyusu da gizlidir. Bir insânın huşû içinde Tüylerinin diken diken olması, Cildin Allah'a şâhid olması ve Cildin Allah'ı görmesi sebebiyledir.
Herşeyde Bir şey, Bir şeyde herşey gizlidir. Ma'denler ve bitkiler de kendi mertebesinden görürler.


 

2 saat önce, akılsızşuursuzatom yazdı:

...


Akılsız atom,, kendine akılsız şuursuz dersin. Fakat bu gerçeği kabûl etmezsin. Bir başkası sana akılsız şuursuz dese, Enâniyetinlzle ne kadar akıllı ve şuurlu olduğunuzu anlatmaya çalışırsınız. Çünkü tevâzu sizin dilinizdedir, kalbinizde değil. Kalbinizde ise bütün Fetöcülerde ve nurs cularda olduğu gibi anlamsız ve haksız bir büyüklenme hırsı taşıyorsunuz.

Sen ve seningiller burada ateistlere doğru cevaplar verecek yeterlilikte değilsiniz. Fakat yeterlilik içinde olduğunuzu düşünme hastalığı içindesiniz. Siz nurs cular En büyük kötülüğü burada ateistlere yapıyorsunuz. Sınırlı bir islâm ve Allah anlayışınızla,, Onların îmân etme ihtimâllerine sabotaj yapıyorsunuz. Hangi insân, kendinden daha câhil ve anlayışı kıt bir insânın yoluna girer ki?

Ricâ ediyorum benim yazılarıma bulaşma ve gölge etme...
Bak aşağıya bir sayfa paste ediyorum. İlminiz irfânınız daha önemlisi haysiyetiniz varsa o sayfada said-i nurs'a ve fetö'ye yapılan i'tirâzlara cevap verin. Özellikle kader risâlesine bakın. Adam,, Dışı tevâzu içi ucb dolu olan said nurs un her cümlesinde yanlış bulurum demiş ve bunu göstermiş. Haysiyetiniz varsa üstâdınızı savunun.  Komple cemâat birleşseniz yine de o sayfadaki i'tirâzlara düzgün bir cevap veremezsiniz. Üstâdınızı koruyamıyor olmanız sizin İslâm adına konuşmaya yetkin olmadığınızı gösterir.

https://www.facebook.com/BediuzzamanMiBediussamanMi/?epa=SEARCH_BOX
 

tarihinde HATEM tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, Abdülmalik yazdı:

Fil değil, fil sahiplerine höyküneceksin, fil yorum yapmaz. Benim de fil’im yok. Burada kanıtın yok.


"Ashâb-ı Fil" Tamlamasındaki “Fîl” sözcüğünü,, hekesin bildiği, hortumlular takımından karada yaşayan memelilerin en irisi olan hayvanın adı olarak ele alırsak,  “Ashab-ı fil” tamlamasının sözcük anlamı “fil arkadaşları”dır. “Fîl” sözcüğünün öz anlamı olan “kıt görüş, feraseti  (öngörüşü) zayıf, ahmak, geri zekalı” anlamını ele alırsak, “ashab-ı fil” tamlamasının anlamı, “ahmaklar, geri zekalılar, duyarsızlar güruhu” demek olur.  (Fil, mükemmel hafızası olmasına rağmen, bazı aletleri kullanmasını becerebilmesine rağmen, yetilerinin hakkını vermediğinden Araplar bu hayvanı “Fil” diye isimlendirmiş olmalılar.) -(Lisanü’l Arab, Tacü’l Arus; “fyl” mad.)

 

 

4 saat önce, Abdülmalik yazdı:

İslam öncesi Kabe’yi kanıt bulamadığım için red ediyorum. İnanmamam doğal.Sen de kanıt gösteremiyorsun .Bu da doğal.


Kanıtı sana Ateist arkadaşın, hristiyan forum sitesinden alıntılayarak vermiş.
Buyur: Miladdan önce 60 senesinin İslâm öncesi anlamına geldiğini de inkâr etmezsin inşAllah.

Kabe'den ilk olarak M.Ö. 60 senesinde Roma’lı tarihçi Diodorus bahsediyor.
 


Sen şimdi Roma'lı târihçi Diodorus'a inanmıyor musun?

 

4 saat önce, Abdülmalik yazdı:

Kim bu yüzlerce kişi? İsim isim sayabilirmisin? Bunların ifadeleri eş zamanlı kayıt altına alınmış mı? Tek bir kanıt var mı? 

Bu surede ki ayet eğer bana da hitap ediyorsa ben görmedim, yalan söyleyemem, sen gördün mü? 

Ayette gördün mü diye sorulan kişinin cevabı niye yok?


Senin bu soruların mantıklı sorularsa,
Görmediğimiz herşeyden şüphe duymak mantıklı olsaydı, Babanın kim olduğundan da şüphe duyman gerekir.
Damları, çatıları asfalt ve toprağı ıslak olan bir yerden geçen mantık sâhibi bir insân, "Haa burada yağmur yağmış" der.
"Yağmurun yağdığını ben görmedim bana belge getirin" demez.

 

 

4 saat önce, Abdülmalik yazdı:

İtiraz etmediğini nereden biliyorsun? Kanıtın  var mı? 


Kanıt olmadığı için biliyorum. Senin İ'tirâz edildiğine dâir nasıl bir kanıtın var acâba?

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, HATEM said:

Senin bu soruların mantıklı sorularsa,
Görmediğimiz herşeyden şüphe duymak mantıklı olsaydı, Babanın kim olduğundan da şüphe duyman gerekir.
Damları, çatıları asfalt ve toprağı ıslak olan bir yerden geçen mantık sâhibi bir insân, "Haa burada yağmur yağmış" der.
"Yağmurun yağdığını ben görmedim bana belge getirin" demez.

 

Böyle salakça bir benzetme ile akıl yürütmemi mi olur? Kel alaka benzetmeler. Bu dediklerin her şekilde doğrulanabilir ama arapların kıçlarından sallamaları hiç bir şekilde doğrulanamaz. Neymiş, putun biri kilden yapılmış taş atan kuşlar göndermiş. Bu palavraya ancak mallar, aptallar, cahiller ve saflar inanır yani senin gibiler. Bir mantık falan diyorsun, şu deli saçması zırvaların neresinde mantık var? Zaten mantık olsa bu zırvaların adına din denmezdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, HATEM yazdı:

Sûre'de Hitâb doğrudan Peygamber Efendimiz'edir.
Görmediniz mi değil? Görmedin mi? Buyrulmuştur. Bu iki hitâb şekli arasında bir fark vardır. Bu farkı farketmek gerekir.

 

 

Elbette o anlamda söyleniyor. Ama sen çok şeyi kaçırdığın gibi "Görmediniz mi" ile "Görmedin mi" arasındaki farkı bilmeden yorum yaptığın için daha doğrusu  bilmeyenleri kopye ettiğin için gerçekleri kaçırıyorsun.


Kureyşliler yaklaşık 40 sene önceki hâdiseyi Yaşı müsâit olanlardan dinledikleri için biliyorlar. Farklı ağızlardan aynı hâdiseyi değişik vecihlerle dinledikleri için "Görür gibi biliyorlar"
Hitab, doğrudan Peygamber Efendimize hemde "Görmedin mi" biçiminde geldiği için, Genel anlamda "Görür gibi bilenler" arasında bilme noktasında Peygâmber Efendimizde bir farklılık ve üstünlük olduğunu basîretli kişinin anlaması gerekir.

En kuvvetli görüş, Hâdisenin gerçekleştiği saatte Peygamber Efendimizin Anne karnında olduğudur.
Peygamberimiz (s.a.v.) Annesiyle birlikte, öldürülme riski içinde,  Yüksek bir korku eşiğinde hâdiseyi bizzat yaşamıştır.
Allah-u a'lem, Korkuyla en yüksek derecede hâdiseye şâhit olduğu için "Görmedin mi" Hitâbina mazhar olmuştur. "Gözlerinle görmedin ama Hislerinle şâhid oldun, hislerinle gördün"
anlamına gelmektedir.
Korku duyguların efendisidir.
Âyet-i kerîmede "En çok âlimler Allah'tan korkar" Buyrulmuştur. Bu âyet-i kerîmeyi ârifler şöyle de anlar. "En çok korkutulanlar, âlim ve ârif olur, Allah'ı en çok, korkanlar bilirler"
İnsân ba'zı halleri yaşadığında Cildindeki tüyler diken diken olur. Cild, hissetme duyusunun mazharı olduğu halde. Hissetmenin içinde Görme duyusu da gizlidir. Bir insânın huşû içinde Tüylerinin diken diken olması, Cildin Allah'a şâhid olması ve Cildin Allah'ı görmesi sebebiyledir.
Herşeyde Bir şey, Bir şeyde herşey gizlidir. Ma'denler ve bitkiler de kendi mertebesinden görürler.


 


Akılsız atom,, kendine akılsız şuursuz dersin. Fakat bu gerçeği kabûl etmezsin. Bir başkası sana akılsız şuursuz dese, Enâniyetinlzle ne kadar akıllı ve şuurlu olduğunuzu anlatmaya çalışırsınız. Çünkü tevâzu sizin dilinizdedir, kalbinizde değil. Kalbinizde ise bütün Fetöcülerde ve nurs cularda olduğu gibi anlamsız ve haksız bir büyüklenme hırsı taşıyorsunuz.

Sen ve seningiller burada ateistlere doğru cevaplar verecek yeterlilikte değilsiniz. Fakat yeterlilik içinde olduğunuzu düşünme hastalığı içindesiniz. Siz nurs cular En büyük kötülüğü burada ateistlere yapıyorsunuz. Sınırlı bir islâm ve Allah anlayışınızla,, Onların îmân etme ihtimâllerine sabotaj yapıyorsunuz. Hangi insân, kendinden daha câhil ve anlayışı kıt bir insânın yoluna girer ki?

Ricâ ediyorum benim yazılarıma bulaşma ve gölge etme...
Bak aşağıya bir sayfa paste ediyorum. İlminiz irfânınız daha önemlisi haysiyetiniz varsa o sayfada said-i nurs'a ve fetö'ye yapılan i'tirâzlara cevap verin. Özellikle kader risâlesine bakın. Adam,, Dışı tevâzu içi ucb dolu olan said nurs un her cümlesinde yanlış bulurum demiş ve bunu göstermiş. Haysiyetiniz varsa üstâdınızı savunun.  Komple cemâat birleşseniz yine de o sayfadaki i'tirâzlara düzgün bir cevap veremezsiniz. Üstâdınızı koruyamıyor olmanız sizin İslâm adına konuşmaya yetkin olmadığınızı gösterir.

https://www.facebook.com/BediuzzamanMiBediussamanMi/?epa=SEARCH_BOX
 

benim  hakkımda  ahkam  kesmişsiniz.Belli  bir  gruba  dahil  etmişsiniz. Ben  kimseyi  müslüman  da  yapmaya  çalışmıyorum.Sadece  bilgilenecegim  kısımlar  olursa  diye  öğrenme  taraftarıyım. Nickimin  atfı  atomun  cidden  bilinçsiz  olmasına  olduğu  için  kinaye  olarak  koydum. Ben  cekiliyorum  aradan  buyrun  dinin  ve  evrenin  sırlarını  siz  anlatın  ateistlere 

Link to post
Sitelerde Paylaş
25 dakika önce, sağduyu yazdı:

 

Böyle salakça bir benzetme ile akıl yürütmemi mi olur? Kel alaka benzetmeler. Bu dediklerin her şekilde doğrulanabilir ama arapların kıçlarından sallamaları hiç bir şekilde doğrulanamaz. Neymiş, putun biri kilden yapılmış taş atan kuşlar göndermiş. Bu palavraya ancak mallar, aptallar, cahiller ve saflar inanır yani senin gibiler. Bir mantık falan diyorsun, şu deli saçması zırvaların neresinde mantık var? Zaten mantık olsa bu zırvaların adına din denmezdi.


Benim sana hiç bir sözüm yok senin ateist kalman daha iyi olur. Ateistleri çok güzel temsîl ediyorsun. Hep böyle kal...
"Tut tut olum tut" formatıyla güdülenmişsin. Burası fikir platformu, fikrin yoksa git başka mecrâlarda deşarj ol.
Bütün sorulara açığım ve cevap vermek için burdayım. Köpüklü ağzından kimseye fayda yok. Sabrın sonuna geldin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...