Jump to content

Maneviyatsız Ateistler


Recommended Posts

  • İleti 50
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

4 dakika önce, GavsHazretleri yazdı:

İsteyen her ateist ile seviyeli-edepli tartışmaya varım.

kuran-ı kerim içerisinde çelişki-yanlış bilgi yoktur hepsi biz acizlere birer yol göstericidir.

hodri meydan forumunda kim benimle tartışacak bilgisine güvenen buyursun gelsin.

hakaret küfür edene aynı şekilde karşılık veririm.

Adminler ortalıkta görünmüyor.

 

Hodri meydana gerek yok ama sen istiyorsun diye kabul ettim.

 

Gelselerde tartışsak.:)

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 dakika önce, GavsHazretleri yazdı:

İsteyen her ateist ile seviyeli-edepli tartışmaya varım.

kuran-ı kerim içerisinde çelişki-yanlış bilgi yoktur hepsi biz acizlere birer yol göstericidir.

hodri meydan forumunda kim benimle tartışacak bilgisine güvenen buyursun gelsin.

hakaret küfür edene aynı şekilde karşılık veririm.

Aciz olan sensin. Senin yol gösterilmeye ihtiyacın var, bıraksalar burnunun önünü göremeyen bir gevseksin.

tarihinde deadanddark tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
25 dakika önce, GavsHazretleri yazdı:

İsteyen her ateist ile seviyeli-edepli tartışmaya varım.

kuran-ı kerim içerisinde çelişki-yanlış bilgi yoktur hepsi biz acizlere birer yol göstericidir.

hodri meydan forumunda kim benimle tartışacak bilgisine güvenen buyursun gelsin.

hakaret küfür edene aynı şekilde karşılık veririm.

ben sana kuranda çelişki olduğunu ispatlarım hemde anında hodrimeydanada gerek kalmadan 

al en basiti içki ayeti

 

  • Bakara Suresi, 219. ayet: Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;
  •  
  • Maide Suresi, 90. ayet: Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
  • Maide Suresi, 91. ayet: Gerçekten şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?

buda günah dediği içkiyi ödül olarak verdiği ayet

 

Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu? (MUHAMMED/15)

 

 

 

yine ganimet meselesi

  • Enfal Suresi, 41. ayet: Bilin ki, 'ganimet olarak ele geçirdiğiniz' şeylerin beşte biri, muhakkak Allah'ın, Resûlün, yakınların, yetimlerin, yoksulların ve yolcunundur. Eğer Allah'a, hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği günde (Bedir'de) kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız (ganimeti böyle bölüşün). Allah, herşeye güç yetirendir.

 

burada 5 te biri iken bu ayette tümü allah ve resulünün oluyor

 

 

  • Enfal Suresi, 1. ayet: Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: "Ganimetler Allah'ın ve Resûlündür. Buna göre, eğer mü'min iseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı düzeltin ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin."

 

 

müslümanın kaç kafire bedel olduğu ayetlerdeki çelişki

Enfal-65. Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Sizden yirmi sabırlı kişi olsa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden yüz kişi de kâfirlerden bin kişiye üstün gelir;çünkü onlar anlayıştan yoksun bir güruhtur.

kaç kişi yirmimi yüzmü ?

 

Enfal-66. Şimdi ise Allah sizde bir zaaf bulunduğunu bildiği için, yükünüzü hafifletti. Bu durumda, sizden sabreden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden bin kişi de Allah’ın izniyle iki bin kişiyi mağlûp eder. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

 

İlk müslümanın kim olduğuna dair çelişki

Enam-163. O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.”

 

Yukarıdaki ayet, Muhammedin ilk müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür.

 

Araf-143. “Sen sübhansın”, “tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim,” dedi.

 

Yukarıdaki ayet de Musa‘nın ilk müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür.

 

Her iki ayeti de hükümsüz kılan çelişkili ayet:

 

Ali İmran- 67. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.

 

 

tarihinde İlluminatus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
58 minutes ago, GavsHazretleri said:

İsteyen her ateist ile seviyeli-edepli tartışmaya varım.

kuran-ı kerim içerisinde çelişki-yanlış bilgi yoktur hepsi biz acizlere birer yol göstericidir.

hodri meydan forumunda kim benimle tartışacak bilgisine güvenen buyursun gelsin.

hakaret küfür edene aynı şekilde karşılık veririm.

 

Kuran dediğin şeyin kendisi bir çelişkiden, yalan ve yanlıştan ibarettir. Nesini tartışacaksın ki bunun? 

 

Eğer tartışacaksan, allah denen meczup ve zavallı tanrının, neden çöldeki sübyancı bir bedeviyi elçi etmeye çıktığını tartışmalısın. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, GavsHazretleri yazdı:

İsteyen her ateist ile seviyeli-edepli tartışmaya varım.

kuran-ı kerim içerisinde çelişki-yanlış bilgi yoktur hepsi biz acizlere birer yol göstericidir.

hodri meydan forumunda kim benimle tartışacak bilgisine güvenen buyursun gelsin.

hakaret küfür edene aynı şekilde karşılık veririm.

Ateistlerle hangi konuda ve nasıl bir tartışma yapmak istiyorsun?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çelişkilerden bir kısmı aşağıda, dersine iyice çalış gel bakalım javshazretleri

 

Alıntı

Kur’an’ın hemen her suresinde bir çelişki bulmak mümkündür.
Uzun surelerde ise onlarca çelişkiye rastlanabilir.
Çelişkiler; bir ayette söylenenin başka bir ayette değiştirildiği, farklı ya da tersinin söylendiği tutarsızlıklardan, ayetlerdeki akıldışı, mantıkdışı, bilimdışı yanlışlardan, Tevrat ve İncil’e uymayan hatalı hükümlerden ve bilgilerden oluşur.

Bu çelişkilerin tümünü listelemek çok zor.
O kadar çok çelişki ve çelişki iddiası var ki, sayfa sayfa listelere sığmaz.
O yüzden çok önemli olanlarını listelemeye çalışalım:

 

Nisa-82. “Hala Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.”

 

Bazı islamcılar, 1-2 çelişkinin olabileceğini öne sürüyorlar. Çünkü Nisa-82′de “birçok çelişki” yazıyormuş. “Bir çelişki” ya da “birkaç çelişki” demiyormuş.
“Allah kelamı” olduğuna inanılan bir kitapta tek bir çelişki dahi olmaması gerekir.
Ama bir ya da birkaç değil, yüzlerce çelişki mevcut Kur’an’da.
Bunlar izahı; yapılamayan, izahı; müteşabih-mecazi diye yapılan, izahı; çarpıtılan ve ikna edici olmayan, izahı; Arapça’nın iyi bilinmemesine ve meallerin yanlışlığına bağlanan, izahı; Kur’an’a önyargı ile yaklaşılması olarak yapılabilen ve izahı; bilimsel olmayan, evrensel olmayan, insani olmayan çelişkilerdir.

Bu çelişkiler, 1-2 mealciye değil, adı İslamcılar tarafından öne çıkartılmış 15-20 mealcinin mealleri ve Arapçası dikkate alınarak ortaya konmuştur.
Madem ki bu kitap tüm insanlık için gelmiştir, öyleyse çevirilerinin kolayca yapılabileceği ve dünyanın her toplumundan insanların kolayca anlayabileceği bir şekilde yazılmış olması gerekmez miydi? İzah edilemeyen yanlarını Arapça’nın zorluğuna ve Kureyş Arapçasının bugün yeterince iyi bilinmemesine, içindeki Aramca ve Süryanice sözcüklerin başka anlamlar taşıyabileceğine bağlamak bile bir çelişki değil midir?
Bu çelişkilerin birçoğu, inançlı müslümanların Kur’an’ı okumasıyla bulunmuştur.
Ki bunların çoğu zamanında din adamıydı ve “Kral çıplak!” diyebildiler.
Gayrimüslimlerin de rastladığı çelişkiler vardır elbette. Ki bunun tarihi Muhammed dönemine, ayetlerin ilk okunduğu döneme kadar gider. Hatta Kur’an’a bile yansımıştır bu çelişki itirazları. Ama büyük çoğunluğunu ortaya çıkaranlar müslümanlardır.
Bu çelişkiler nedeniyle vahyin, dinin, peygamberliğin bir uydurma olduğunu görmüştür o müslümanlar. Yani sonuçta, bir ön yargıyla yaklaşımdan söz edilemez.

Müteşabihliğe gelince;
Allah’ın insanlara açıklamak istemediği, gizli bir konuda müteşabihlikten bahsedilebilir. Örneğin, ruh konusunu detaylı açıklamayabilir. Ya da “dabbet-ül arz” ile ilgili fazla bilgi vermeyebilir. İnsanların aklının ermeyeceği, bilgilerinin çok yetersiz kalacağı bir konuda bilimsel detaylara inmeyerek mecazi örnekler verilebilir.
Hatta Mekke döneminde gelen ayetlerde, putperest baskısı nedeniyle açık açık putperest inancına aykırı söylemlerde bulunulamayacak olması da müteşabihliği gerektirebilir.
Ama çelişkilerin birçoğuna “müteşabih” demek nerdeyse, çelişkilerden sıyrılmanın bir yöntemi olmuştur.

 

A- Kur’an’ın Kendi İçindeki Dinî Çelişkiler:

 

1- Hesap gününde Allah’tan başkası şefaat edebilir mi?

Edemez / Bakara-48: Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.

Edebilir/ Meryem-87: Rahman’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır.

Edebilir diyen diğer Ayetler: Enam-51, İnfitar/ 18-19
Edemez diyen diğer ayetler: Bakara-123, Zuhruf-86, Secde-4

 

2- Kötülük Allah’tan mı gelir?

Nisa -78. Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa “Bu, senin tarafındandır” derler. De ki: “Hepsi Allah’tandır”. Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?

Nisa-79. Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Seni insanlara peygamber gönderdik, şahid olarak Allah yeter.

 

3- Müslüman olmayanlar cennete gidebilir mi?

Gidebilir/ Bakara-62. Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku ve üzüntü yoktur. (Ayrıca Maide-69 )
Gidemez/ Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır. (Ayrıca tevbe-30)

 

4- Cennetin genişliği ne kadardır?

Göklerle yer kadar/ Ali İmran -133. Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.
Gökle yer kadar/ Hadid-21. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resulüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.

 

5- İlk müslüman kimdir?

Enam-163′e göre Muhammed.
Araf-143′e göre Musa.
Ali İmran-67′ye göre İbrahim.

 

6- Kur’an’daki Gaflar: (Allah’a ait olmadığı açık olan Ayetler)

Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.

Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.

Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

En’am-104. Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır.Ben başınızda bekçi değilim.

En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.

Bu ayetlerden Kur’an’ı yazanın Muhammed olduğu açıkça belli oluyor. Hitap eden Allah değil, Muhammed. Belli ki gaf yapmış, “De ki” ekini unutmuş.

 

7- İblis melek midir, cin midir?

Bakara-34′e göre melek, Kehf-50′ye göre ise cindir.

Bakara-34. Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.

Kehf-50. Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!

 

8- İslam’da Vasiyet geçerli midir?

Bakara-180′de ölümü yaklaşanlar için vasiyet etmek şart koşulmuşken, Nisa/ 11-12 ayetleriyle vasiyetin bir hükmü
kalmamış, miras taksimi zorunlu kılınmıştır.

Bakara-180. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.

Ayete ilaveten, Muhammed’in Veda Hutbesinde şöyle dediği yazılıdır:

“Mirasçı için ayrıca vasiyet etmeye gerek yoktur.”

 

9- Allah’ın katına olan mesafe-zaman çelişkisi:

Secde 5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O’nun nezdine çıkar.

Mearic 4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
Bu çelişkiye bir de Allah katındaki zaman çelişkisini ekleyelim:

Hac-47. Senden çabucak azabı getirmeni istiyorlar. Allah, asla vaadinden caymaz. Doğrusu Rabbının katında bir gün; saydıklarınızdan bin yıl gibidir.

 

10- Allah herşeyi bilir mi?

Gaybı bilen yalnızca Allah’tır” ayetlerine rağmen Enfal/ 65-66 da Allah’ın bir müslümanın kaç düşmana bedel olduğunu ancak savaştan sonra bilebildiği anlaşılıyor.

Enfal-65. Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kafirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.

Enfal-66. Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

 

11- Evlilikte Peygambere tanınan ayrıcalık:

Ahzap-50. Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helal kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikah etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

 

12- Allah ve melekleri, Muhammed’e salat eder mi?

Ahzap-56. “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam edin.”
ayetinde Allah’ın peygambere salat ettiği ifadesi büyük çelişkidir.

Salat = Namaz, dua

Bu ayetteki salat’ın namaz anlamına gelmediğini, destek anlamı taşıdığını öne sürenler de vardır. Bu da apaçık olduğu söylenen ayetler üzerinde bırakın sıradan insanları, İslam alimlerinin dahi anlaşamadığını gösterir.

 

13- Allah gönderdiği kanunları, hükümleri değiştirir mi?

Bakara-106. “Herhangi bir Ayet’in hukmunu yururlukten kaldirir veya unutturursak, onun yerine daha hayirlisini veya benzerini getiririz. Allah’in herseye gucunun yettigini bilmezmisin? “

Hac-52. Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nahl-101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

Rad-39. Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır.

Aşağıdaki ayetlerde ise farklı söylenir;

Fatır-43. “… Hayır! sen Allah’ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın. “

Feth-23. “… Allah kanununda hicbir degişiklik bulamazsınız. “

 

14- Tanrı’nın kitabı düzensiz, karmaşık olabilir mi?

Kur’an’ın genelinde konu karmaşası ve uyumsuzluk vardır. Bir konudan bir başka konuya atlanır. Örneğin Bakara suresinde boşanma konusu işlenirken aniden namaz kılma ve usülleri anlatılmaya başlanır. Ardından tekrar hukuk konularına dönülür.
(Bakara/ 237-238-239)

Birçok surede aynı anlatımlar tekrarlanır. Bu durum Kur’an ayetlerinin karışık ve düzensiz toplandığını gösterir ki Allah’ın koruması altında olan bir kitabın böyle düzensiz olması bir çelişkidir.

 

15- Edison, Einstein, Ebu Talip vb. ebedi cehennemlik mi?

Ali İmran-115. Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Bakara-217. Sizden kim dininden döner de kafir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.

Tevbe-17. Allah’a ortak koşanların, inkarlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah’ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedi kalacaklardır.

Müslümanların yaptığı zerre kadar işler karşılıksız kalmayacakken, inanmayanların bütün amelleri boşa gidecek ve sonsuza kadar cehennemde işkence görecekmiş. Tanrı böyle haksızlık yapar mı?

 

16- Şüphesi, çelişkisi olanın soru sorması yasak!

Maide-101. Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Maide-102. Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kafir oldu.

Allah’ın soru sorma yasağı koyması kadar saçma bir hareket olabilir mi? Böyle bir saçmalığı, sorular karşısında kendine güvenemeyen insan yapar.

 

17- Kur’an apaçık anlaşılır bir kitap mı?

Şuara-195′te Muhammed, “uyarıcılardan olabilsin diye” Kur’an’ın “apaçık bir dille” indirildiği; Zuhruf/ 2-3 ‘te daha açık olarak, ” Apaçık Kitaba yemin olsun ki şüphesiz biz O’nun düşünüp anlayasınız diye ” indirildiği;
Fussilet-44′te Kur’an ayetlerinin uzun açıklamalı olmadığı;
Yusuf-12′de Kur’an’ın, herkesçe “okunup anlaşılması için” indirildiği; Duhan-58 ‘de, herkese öğüt alsınlar diye kolaylaştırıldığı söylenir.

Ancak Kur’an anlaşılmaz bir yığın ayetle ve kavramla doludur. Anlaşılabilmesi için eski Kureyş Arapçasının, hadislerin, peygamberin ayrıntılı hayatının, dönem tarihinin iyi bilinmesi gerekir. Orucun kaç gün olduğu, namazın kaç vakit olduğu bile açıkça belirtilmemiştir.

 

18- Kıble, İslam’ın ilk yıllarında neden Kudüs’tü?

Müslümanlar kıble olarak önce Kudüs’ü sonra Kabeyi seçmişlerdir.
Bu durum Bakara/ 142-145 ayetlerinde açıklanır.

Bakara-142. İnsanlardan bazı beyinsizler; «Onları daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?» diyecekler. De ki; «Doğu da Batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.»

Kıble değişikliği bir çelişkidir ve Yahudilerle yaşanan çekişme neticesinde çıkmıştır.
Halbuki madem önceki toplumların ve peygamberlerin de namaz kıldığı iddia edilir, öyleyse onların kıblesi neyse yine o olmalı ve hiçbir şartta değişmemeliydi.

 

19- Ganimetlerin tamamı mı yoksa 1/5′i mi?

Enfal-1.’de “ganimetler Allah’ın ve peygamberindir” denirken,
Enfal-41′de “ganimetlerin beşte biri Allah’ın ve peygamberindir” denir.

Enfal-1. (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”

Enfal-41. Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. (…)

 

20- Peygamberler eşit mi yoksa üstün olanı var mı?

Bakara-285 ‘te Peygamberler arasında fark olmadığı söylenirken, aynı surenin 253. ayetinde; “İşte bu peygamberlerin bir kısmını diğerlerine üstün kıldık..” denir.

Bakara-285. Peygamber de, iman edenler de O’na indirilene inandı. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbirinin arasında fark görmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, Dönüş sana’dır” dediler.

Bakara-253. İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. (…)

 

21- Kur’an Mekke ve çevresine mi yoksa tüm insanlara mı?

Enam-92. Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler.

Kalem-52. Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.

 

22- Cehennemde kapışma?!

Alak/ 15-18. And olsun ki onu perçeminden, yalancı ve günahkar perçeminden cehenneme sürükleriz. O zaman taraftarlarını çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız.

Ayet, Ebu Cehil için söylenmiş. Güçsüz bir insanın “Allah benden yana” demesine benziyor. Yani insan sözü.

 

23- Hitap çelişkisi: ( Ben, Biz, O, Allah)

Kur’an’da ayetlerin çoğunda Allah 3. şahıs, bazılarında 1.şahıstır. Kimi ayetlerde çoğul “biz” ifadesi, kimilerinde ise tekil ifade mevcuttur. Örneğin Hac/ 34-35 de şahıs zamirinde tam 6 kez değişiklik yapılır. Allah’tan hitap bir kitapta hep aynı zamir kullanılmalıydı.

 

24- Bu ayette melekler mi konuşuyor?

Zuhruf-11′de de ilginç bir kurgu vardır:
“O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz”.
Suyu indiren Allahsa, ölü memleketi dirilten kim?
Kur’an’ı Allah gönderdiyse bu “biz” diyen kimler?

 

25- Allah mı şair? Muhammed mi?

79 ayetlik Rahman suresinin 31 ayeti aynıdır. ” Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz” ayeti sürekli tekrarlanmıştır. Benzer tekrarlara başka surelerde de rastlanır. Bu acaba Muhammed’in mi yoksa Allah’ın mı edebi özelliği, keyfiyetidir?

 

26- Kıyametin saatini Allah bilmiyor mu?

Füssilet-47. Kıyametin ne zaman kopacağına ilişkin bilgi ona (Allah’a) havale edilir.
Anlaşılan melekler Allah’tan daha iyi biliyor herşeyi.

 

27- Allah kimin neye taptığını bilmiyor mu?

Sebe-40. O gün Allah, onların hepsini toplayacak; sonra meleklere: Size tapanlar bunlar mıydı? diyecek.
41. (Melekler) derler ki: “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Onlar değil, sen bizim dostumuzsun. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu cinlere inanıyordu.”

 

28- Allah insan gibi yemin eder mi?

Naziat suresi de şöyle başlar: “(1) Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, (2) Canları kolaylıkla alanlara and olsun, (3) Yüzüp yüzüp gidenlere and olsun, (4-5) Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun “.

Ayrıca Kur’an Allah’ın yeminleri ile doludur. Arapların çok yemin ettiği özelliği bilinir de Allah’ın bu kadar çok yemin etmesi anlaşılmaz. Yoksa bu yeminler Muhammed’in yeminleri midir?

 

29- Allah küfreder mi?

Enam-108′de “Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah’a söverler.” denmesine rağmen;

Bakara-171, Araf-179, Furkan-44, Tevbe-28, Bakara-65, Maide-60, Cuma-5, Araf-176, Kalem-13 de farklı inançlardakilere hayvan, eşek, köpek, domuz, pislik, maymun, piç (o.çocuğu) diye sövülmüştür.

 

30- Büyüyünce hayırsız evlat olacağı sanılan çocuğun öldürülmesi:

Kehf-80. ” Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara sürüklemesinden korktuk.”

Hiçbir suçu olmayan bir çocuğu, ilerde anne-babasına karşı kötü davranma ihtimali nedeniyle öldürmek ne derece haklı bir gerekçedir?
Sanki bütün hayırlı anne-babaların hayırsız çocukları öldürülüyormuş gibi aktarılan bu maval doğru mudur?

 

31- Muhammed’in onca eşine ilaveten evlatlığının eşiyle evlenmesi:

Ahzap-37′ de hoşlandığı evlatlığının karısı Zeynep’le evlenebilmesi için, ahlaki bir adet olan evlatlığın öz evlat gibi görülmesi kuralının kaldırılması etik açıdan yanlış değil midir?

 

32- Allah’ın velisi var mı yok mu?

İsra-111. Ve de ki: “Övgü, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı ve zillettten ötürü de bir veliside yoktur.” O’nu alabildiğine Yücelt.
Yunus-62. Uyan! Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!

 

33- Yaratan mı? Yaratanlar mı?

İhlas-1. De ki; O Allah bir tektir.

Saffat-125. Yaratanların en iyisini bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız?

Yaratanların en iyisi Allah’sa diğer yaratanlar kim?

 

34- Allah yardıma muhtaç mıdır?

İhlas-2. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir )

Muhammed-7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.

 

35- Yer ve gök kaç günde yaratılmıştır?

6 günde : (Araf-54) (Yunus-3) (Hud-7) (Furkan-59)
8 günde : (Füssilet/ 9-12)

 

36- Kölelik evrensel mi?

Nahl-75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

Kur’an’daki ayetler evrensel ise; İnsanlar arasında ayrım, köleliğin kaldırılmamış olması yanlış değil midir? Bu durumda kölelik kıyamete kadar meşrulaştırılmış olmuyor mu?

 

37- Kur’an’da neden sadece İsrail’e gönderilen peygamberler var?

Kur’an’da bildirilen peygamberlerin nerdeyse tamamının Yahudi olması, her kavme peygamber gönderildiği belirtilmesine rağmen başka milletlerden tek örneğin olmaması nasıl açıklanabilir?

 

38- Musevilere “Yahudi” denmesi:

Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.

Kur’an’da Musevilerden Yahudi diye bahsediliyor. Halbuki o dönemde Yahudi olduğu halde Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateisti, dinsizi, Hristiyanı, müslümanı, Budisti vardır.

Ayrıca bir millete bir gıdanın yasaklanıp, diğer milletlere serbest bırakılmasının mantığı olabilir mi?
Örneğin “Türklere balık yemeyi yasakladık” dense bu kabul edilebilir mi?

 

39. İnananlar Muhammed’in kulu mu?

Zümer-10. Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab

Ayet, “De ki ey inanan kullarım” ile başlıyor.

De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’

Muhammed, inananlara “kullarım” diye sesleniyor. Bazı meal tahrifatçıları bu hatayı kamufle edebilmek için mealin başın “Bizim adımıza de ki” ya da “tarafımdan söyle” gibi ilaveler yapmışlar. Halbuki Arapçasında bunlar yok. Bazıları da “Kullarım” değil, “kullar” olarak çevirmiş.

Eğer Kur’an’ı Allah gönderseydi ayette Allah’ın “de ki” demeyip direk kendisinin söylemesi gerekirdi. Ya da “İnanan kullarıma de ki” şeklinde olmalıydı.

Aynı ifadeyi Zümer-53′de de görmekteyiz:

Zümer-53. De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

 

40- “Günah Çıkarma” Kur’an’da da var!

Tevbe-102. Onlardan (Münafıklardan) bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
103. Onların mallarından, onları günahlarından arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlara huzur verecektir. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

 

41- Meleklerden peygamber olur mu?

Muhammed’e inanmayanlar ” Elçi olarak bize bir melek gelmelsi gerekmez miydi” derler. Buna şu yanıt verilir:

İsra-95. De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine), yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”

Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz.
Gelgelelim meğer öyle değilmiş. İsra-95′de melekten peygamber olamayacağı söylenirken;
Bakın aşağıdaki ayette ne diyor:

Hac-75. Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.

 

42- Cehennemde sadece ne yenir? Zakkum mu? Darı dikeni mi?

Duhan/ 42-43-44. Doğrusu (cehennemde) günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Gasiye suresi 6. ayeti öyle demez.

Leyse lehüm ta’amün illa min dariy’ın.

Onlar için darı dikeninden başka bir yiyecek yoktur.

Zakkum ağacı ile darı dikeni çok farklı bitkiler olduğuna göre ayetler arasında çelişki mevcuttur.

 

B- KUR’AN’DAKİ BİLİMSEL ÇELİŞKİLER

1- Tarık Suresi 7. ayet:

(Bu su- meni) Bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkar.

Tıp, testislerden diyor.

2- Cennetin genişliği göklerle yer kadar mı?

Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Âli İmran Suresi-133)

Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre, dünya da uzayda diğer gök cisimlerinden bir olduğuna göre “gök ile yer kadar” demek anlamsız bir ifadedir. Hatta bu ifadeden yerin altta, uzayın ise üstte algılandığı anlaşılmaktadır.

3- Dünyanın 4 günde, göklerin ise 2 günde yaratılmış olması: (Füssilet/11-12)

9. De ki: “Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir.

10. Hem ona üstünden ağır baskılar (dağlar) yaptı, onda bereketler meydana getirdi ve onda azıklarını dört gün içinde araştıranlar için bir düzeyde takdir buyurdu.

11. Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: “İkiniz de ister istemez gelin!” dedi. İkisi de: “isteye isteye geldik.” dediler.

12. Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir.

4- Yerin göklerden önce yaratılmış-düzenlenmiş olması: Füssilet/10-12

5- Miras dağıtımındaki avl yöntemi gerektiren matematik hatası. (Nisa/10-12)

http://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/kuranda-matematik-hatasi/

6- Güneşin kara çamurlu bir suya batması.

Sonunda güneşin battığı (mağrib) yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta (Garabe) buldu, yanında bir kavim gördü. (Kehf Suresi-86)

Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır.

7- Ortadoğuda yetişen Hurma, üzüm gibi meyvalardan bahsedilip batıda yetişenlerden hiç bahsedilmemesi.

8- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip gösterilmesi.

Duygular, düşünceler, inançlar kalbin mi beynin mi fonksiyonları? Bakara/97-260-283, Kehf-28, Şuara-195

9- Ay’ın yarılması:

Kamer-1. Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.

10- Gök gürültüsü, şimşek ve yıldırımın Allah’ın insanları korkutma ve cezalandırma aracı olduğu:

Rad/12-13. O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.
Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.

11- Her canlının çift yaratıldığı:

Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Her canlı çift değildir. Bakteriler, virüsler bölünerek çoğalırlar.

12- Rahman-14. Allah insanı, pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı:

Halbuki benzer bir hayvanın dna’sı üzerinde yapacağı değişiklikle insanı yaratması daha bilimsel olmaz mıydı?

13- Kısasa Kısas:

Bakara-178. Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir.

Kısas’ın çağdaş hukukta geçerliliği olabilir mi?
Bu ayetle Kur’an’ın evrenselliğinden bahsedilebilir mi?

14- Denizin yarılması, ölünün diriltilmesi gibi bilim dışı sözde mucizeler.

15- Hayvanların 8 çift olması:

Zümer-6. Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini varetmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir; sizi annelerinizin karınlarında üç türlü karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratmıştır; işte bu Rabbiniz olan Allah’tır. Hükümranlık O’nundur, O’ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl olur da O’nu bırakıp başkasına yönelirsiniz?

Sekiz çift hayvan az değil mi? Hangileri acaba? At, eşek, deve, koyun, keçi, öküz-inek, tavuk-horoz, hindi, ördek, tavşan, kuş, balık, kedi, köpek, balarısı…
Aşağıdaki ayetlerde açıklanıyor hangileri olduğu:

Enam-143. Sekiz çift yarattı: Bir çift koyun, bir çift keçi. (…)
Enam-144. Deveden bir çift sığırdan da. (…)

16- Yıldızların şeytanlar için atış tanesi olduğu:

Mülk-5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları küçük sanılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, dünyanın milyon misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor.

17- Savaşçı Melekler:

Al’i İmran/124-125. İnananlara: “Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmeyecek mi?” diyordun. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar de hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle yardım edecektir.

Savaşta müslümanlara melek ordusuyla destek veriliyormuş. Bugünlerde çok ihtiyaç var bu melek ordusuna ama Allah’tan tık yok, umursamıyor sanki..
Melek ordusu bilimdışı değil mi? Allah onun yerine müslümanları güçlü kılmış olsa daha doğru olmaz mı?
165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud’da) kendi başınıza geldiği için mi “Bu nasıl oluyor!” dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.

Galip gelinen savaşta melekler var, mağlup olunanda neden yardımcı olmamışlar acaba?
Galibiyet meleklerden, mağlubiyet insanların hatasından mı?

18- Ay’ın nur olduğu:

Yunus-5. O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz.

Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor.

19- Bir gecenin bir ömre bedel olması:

Kadir-3. Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır!

Sadece bir gece, bin aydan yani yaklaşık bir ömürden nasıl daha hayırlı olabilir?

20- Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği:

Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22′de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez.

 

C- KUR’AN İLE TEVRAT ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER

1- İbrahim’in babasının adı; Tevrat’a göre Tarah, Kur’an’a göre Azer.

2- İbrahim’in kurban etmek istediği oğlu; Tevrat’a göre İshak, Kur’an’a göre İsmail.

3- İsmail Tevrat’a göre peygamber değil, Kur’an’a gore peygamber.

4- Süleyman; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber.

5- Davud; Tevrat’a göre kral, Kur’ana göre peygamber.

6- Cennette Havva’yı aldatan Tevrat’ta yılan, Kur’an’da şeytan.

7- Tufan Tevrat’a göre tüm dünyaya, Kur’ana göre sadece Nuh’un kavmine.

8- Nuh’un gemisi; Tevrat’a göre Ararat dağına, Kur’an’a göre Cudi dağına.

9- Haman; Tevrat’ta Pers kralının yardımcısı, Kur’ana göre firavunun taş ustası.

10- Tanrının adı; Tevrat’ta YHWH, Kur’an’da Allah.

11- Tevrat’a göre insan, tanrının suretinde yaratılmıştır. Yani tanrı, insanın en mükemmel halidir. Ama Kur’an’a göre Allah’ın eşi-benzeri yoktur.

12- Putlara tapmadığı için ateşe atılan; Tevrat’ta 3 Yahudi, Kur’an’da İbrahim.

13- İmran; Tevrat’a göre Musa’nın babası, Kur’an’a göre İsa’nın dedesi.

14- Savaşa giderken, dizlerinin üzerine çökerek su içen askerlerin komutanı Tevrat’a göre Gideon, Kur’an’a göre Talut.

15- Deve eti Tevrat’ta haram, Kur’an’da helal.

Yahudiler Muhammed’e gelip;
” Sen İbrahim’in tevhid dinini getirdiğini söylüyorsun ama o senin gibi deve eti yemezdi, çünkü haramdı.” derler.
Bunun üzerine gelen ayette şöyle der:

Ali İmran-93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”

Tevrat’ı okuduğumuzda devenin yasak edilmiş olduğunu görmekteyiz:

Levililer/ 11:4-24. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.

Bu durumda deve daha sonra temiz ve eti yenebilir hale evrimleştirilip mi helal kılınmıştır?
Yoksa zaten temiz ve helaldi de Tevrat mı tahrif edilmiştir?
Sebebi Kur’an’da belirtilir:

Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.

Dünya halklarından sadece Yahudilere konan bir yasakmış!!

D- KUR’AN İLE İNCİL ARASINDAKİ ÇELİŞKİLER

1- İsa bebekken, İncil’e göre mucize göstermemiş, Kur’an’a göre göstermiştir. Konuşmuş ve peygamber olduğunu söylemiştir.

2- İsa, İncil’e göre çarmıha gerilmiştir. Kur’an’a göre çarmıha gerilen İsa değil, İsa’ya benzeyen başka biridir.

3- Kur’an’a göre İncil’de Ahmet’den bahseder, İncil’de Ahmet ismi geçmez.

4- Şeytan, İncil’e göre melek, Kur’an’a göre cindir.

5- Şeytan, İncil’e göre Tanrı ile aynı mertebeye ulaşmak istediği için, Kur’an’a göre ise Adem’e secde etmediği için lanetlenmiştir.

6- İncil’e göre iyilikler Tanrıdan kötülük şeytandan, Kur’an’a göre hayır da şer de Allah’tandır.

7- İncil’de bir aziz olarak geçen Yahya’nın babası Zekeriya, Kur’an’da peygamber olarak geçer. Buna karşın Tevrat’taki Zekeriya peygamberden hiç bahsedilmez.
Yani Kur’an’da Meryem’ler karıştırıldığı gibi, Zekeriya’lar da karıştırılmıştır.

 

KUR’AN ALLAH KELAMI MI?

 

Bildiğiniz gibi İslam’a göre Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur Allah tarafından gönderilmiştir. Bunlardan Kur’an dışındaki kitapların yazımı, geçmiş zaman anlatımı şeklindedir. Kur’an ise Allah’ın hitabı biçiminde yazılmıştır. Allah’ın sözlerinin, emir ve öğütlerinin Cebrail adlı melek vasıtasıyla ve vahiy yoluyla peygambere iletildiğine inanılır. O yüzden “Kur’an Allah kelamıdır” denir. Allah’a ait olmayan sözler ise “kul” veya “kâle” yani “de ki” veya “dedi ki” sözcükleriyle belirtilmiştir. Bundan dolayı birçok ayet “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesiyle başlar. Örneğin: “De ki; ‘Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” cümlesinden anlarız ki “de ki” diyen Allah, “Ben içinizden hiçbir erkeğin babası değilim” dedirtilen peygamberdir. Ne var ki bunun gibi bazı ayetlerin Allah’a ait olmadığı açıkça belli iken “de ki” sözcüğünün kullanılmadığını görürüz. Bu tür ayetlerin bazı meallerinde “de ki”sözcüğü parantez içinde verilmiştir. Bazı mealciler ise sanki Arapçasında gerçekten yazılıymış gibi paranteze dahi gerek duymadan “de ki” sözcüğünü eklemişlerdir. Bu müdahaleler, ayetlerdeki eksikliği kamufle etme amaçlıdır. Şimdi bu hataları görelim:

Fatiha suresi Allah’a yapılan bir duadır. Dolayısıyla “deyin ki” kelimesiyle başlamalıydı. Kur’an’ın son iki suresi olan Nas ve Felak sureleri de duadır ve “de ki” ile başlar. Fatiha suresinin başında olmasa bile 5. ayetinde “kûlû” yani “Deyin ki” sözcüğü muhakkak kullanılmalıydı.

Fatiha/ 5-7. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Görüldüğü gibi ayette Allah’a sesleniş, Allah’a yakarış vardır. Dolayısıyla ayette seslenen Allah değil, insandır. Ama “Deyin ki” sözcüğü olmadığından Allah kendisine dua etmiş gibidir. Hadi diyelim ki Fatiha Kur’an’ın açılış suresidir, bir önsöz gibidir, o nedenle “deyin ki” denmesine gerek duyulmamıştır. Peki ya diğer ayetlerdeki eksikler? Şimdi de aşağıdaki ayetlerde hitap edenin kim olduğunu görelim:

Hud-2. Allah’dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O’nun tarafından müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.

Zariyat-51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

Bu ayetlerde anlaşılacağa üzere konuşan Muhammed hazretleridir. İnsanlara kendisinin peygamber olduğunu iddia etmektedir.

Şura-10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. (De ki)İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.

En’am-104. Rabbinizden size muhakkak ki deliller gelmiştir. Artık kim gözünü açar görürse kendi lehine, kim de hakkı görmeyip batılı seçerse kendi aleyhinedir. (De ki) “Ben sizin üzerinizde bekçi değilim.”

Bu iki ayette de konuşan Muhammed hazretleridir. Görüldüğü gibi “de ki” sözcükleri kullanılmadığından mealciler parantez içerisinde göstermek zorunda kalmışlardır.

Tevbe-30. Yahudiler, “Uzeyir Allah’ın oğlu” dediler, Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu”, dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkara sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!

Bu ayette geçen “kâtelehumullâh” ın asıl anlamı “Allah onları öldürsün, katletsin” dir. Bunu Allah’tan isteyenin Allah olamayacağı açıktır.

Bu örneklerden şu sonuçlar çıkarılabilir:

1- Kur’an, Tanrı sözü değildir. Hz. Muhammed kurgulayıp yazmış, fakat birkaç ayette gaf yapmış ‘de ki’ ekini kullanmayı unutmuştur.

2- Kur’an, derlenip toplanırken hata yapılmış, bazı ayetler eksik yazılmıştır.

3- Kur’an’a Hz. Muhammed’den sonra Halife Osman ve Emeviler döneminde müdahale edilmiş, ayetler tahrif edilmiştir.

Tabi bunlara “Allah, anlaşılacağını düşünerek ‘de ki’ demeye gerek duymamış olabilir” veya “Allah bu tür eksiklerle insanları sınamış olabilir” türünden yanıtlar da verilebilir. Bu tür yanıtlar, eksikliği, hatayı tanrıya havale etmek olur ki buna katılmak mümkün değildir. 2 ve 3 şıkları ise Hicr-9 ayetinde belirtilen “Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” ayetine ters düşer. Bu durumda 1 şıkkının doğru olduğu, Kur’an’ın Allah sözü değil, Hz. Muhammed’in kurgusu olduğu ortaya çıkar.

Şimdi de Kur’an’ın Allah hitabı olmadığına dair farklı bir örnek verelim:
Bu örnekle göreceğiz ki Muhammed hazretleri, kimi zaman Allah’ı, kimi zaman melekler adına Cebrail’i, kimi zaman da peygamberleri konuşturan bir kurguyla Kur’an’ı yazmıştır. Onları konuştururken Kur’an’da 300’e yakın “de ki” öneki kullanmıştır ki kendisinin yazdığı anlaşılmasın, Allah sözü olduğuna inanılsın. Ama bazı ayetlerin kurgusunda hata yapmış, “de ki” kullanmayı unutmuş ya da hatalı kullanmıştır veya kullanmayı becerememiştir.

En’am-114. Allah’tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir? Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.

Meryem-64. Biz, ancak Rabbının emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasındaki her şey, O’nundur. Ve Rabbın unutkan değildir.

Enam-114 ve Meryem-64. ayetten önceki ve sonraki ayetlere bakıldığında bu cümlelerin kime ait olduğuna dair bir belirteç yoktur.
Enam-114’te ”Size Allah’tan başka bir hakem mi arayayım” sözünden sonra “Senin Rabbin tarafından indirilmiş” sözü ile konuşturulanın melek Cebrail olduğu ve Muhammed hazretlerine hitap ettiği açıkça bellidir.
Meryem-64’te ise “Biz ancak rabbinin emriyle ineriz” sözü melekler ya da melekler adına konuşan Cebrail’e söyletiliyormuş gibi yazılmıştır. Ama Allah’ın kelamı dediği kitapta Muhammed hazretleri bunu belirtmeyi becerememiş ya da hata dikkatinden kaçmıştır.

Zümer-10. De ki: ‘Ey iman eden kullarım, Rabbinizden sakının. Bu dünyada iyilik edenler için bir iyilik vardır. Allah’ın arz’ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.’ (de ki fazla)

Bakara-97. De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olaraksenin kalbine indirmiştir.” (de ki fazla)

Zümer-10 ve Bakara-97 ayetlerinde dikkat edilirse “de ki” sözcüğüne gerek yoktur ama kullanılmıştır. Zümer-10’da “de ki” sözcüğü olduğunda Muhammed hazretlerinin Müslümanlara “kullarım” diye seslendiği anlaşılmaktadır. Halbuki “de ki” olmasaydı hitap eden Allah olacak ve bir anormallik görünmeyecekti.

Bu gaflara karşı, verilen yanıtlardan biri “Kur’an’da kimi ayetlerin Cebrail’in sözü olduğu” hatta “Kur’an’ın Allah’ın, Cebrail’in ve peygamberin ortak ürünü” olduğudur. Bakara-97 ayeti bu iddiaları çürütür. Ayetten Cebrail’in, Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiğini, dolayısıyla 23 sene boyunca zırt pırt 50.000 yıllık yolu katetmediğini, olaylara-durumlara göre sırası geldiğinde peygamberin ayetleri kalbinden (beyninden) ortaya döktüğünü anlıyoruz.

Bakara-97 ayetinde “de ki” öneki kullanıldığında ayet şöyle olmalıydı:

De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak benim kalbime indirmiştir.

Ama Kur’an’da “senin kalbine indirmiştir” yazılarak hata yapılmıştır.

Muhammed hazretleri, Tevrat ve İncil’in 3. şahıs ağzıyla yazılmasına nispeten çok daha inandırıcı bir kurgu ile Kur’an’ı yazmış ama yaptığı bu gaflarla açık vermiştir.

Örneğin Zuhruf-11‘te;
“O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz”ayetini ele alalım:
Burada “O” Allah ise, “Biz” kimdir?
”Biz”, melekler adına konuşan Cebrail’den başkası olamaz. Ama görüldüğü gibi meleğin konuştuğuna dair bir belirteç yoktur.

Muhammed hazretleri, Kur’an’ı “Allah kelamıdır” diye yazmıştır. Allah’ı konuşturma sanatı ile düzenlemeye çalışmıştır. Fakat özellikle “Biz” diyen ayetlerde ya “Allah ve ekibi” olarak konuşulmaktadır ya da melekler olarak.
Süleyman Ateş’in bu konuda görüşü “Kur’an Allah vahyi, melek sözüdür” şeklindedir.
Ama görüyoruz ki Allah da konuşuyor, Cebrail de, Muhammed de..
Kur’an’da sıkça kullanılan “kale” sözcüğü “dedi ki” anlamındadır. Şimdi “dedi ki” sözcüğünün kullanıldığı bir ayetteki hatayı görelim.

Enbiya-112. Kâle rabbıhkum bil hakk ve rabbuner rahmânul musteânu alâ mâ tasıfûn.
Dedi ki; “Rabbim hak ile hükmet. Sizin nitelendirmelerinize karşı sığınılacak olan rabbimiz rahmandır.

Cümle kurumunun yanlış olduğu açıkça görülmektedir. Edip Yüksel, bu ayetin yanlış yazıldığını, “kale” değil, “kul” olması gerektiğini söyler ve o şekilde çevirir. Muhammed Esed ise hem “kale” değil “kul” muş gibi çevirir, hem de 2. cümlede tekrar parantez içinde “de ki” kullanır. Sebebi, ayette Hz. Muhammed’in hem Allah’a hem de inanmayanlara seslenmiş olmasıdır. Böyle bir cümle yapısında “kale” yerine “kul” da kullanılsa cümle bozuk kalır. Bu ayette de cümle kurumunun çok zor olması nedeniyle becerilemediğini görüyoruz.

Sonuç:

Birisi çıkıp “Allah’tan bana mektup geldi” demiş olsa önce ona deli gözüyle bakmak ve kesinlikle inanmamak en doğru davranıştır. Fakat ısrarlı davranıyorsa ve insanların bir kısmı ona inanıyorsa “Acaba” diyerek doğru söyleyip söylemediği incelenebilir. Bilhassa tanrıya inanan insanlarda böyle bir eğilim doğaldır. Doğal olmayan, içinde yazılanların bir kısmı doğru diye inanılmasıdır. Ya da mektubu irdeleyip sorgulamadan mektup sahibinin kişiliğine güvenerek veya çevresinde duyduklarından etkilenerek inanmaktır. Mektup incelendiğinde içeriğindeki tek bir ‘insana mahsus’ hata dahi, mektubun tanrıdan gelmediğinin kanıtıdır. Çünkü madem ki inanılan tanrı mükemmel ve her şeyi bilen bir varlıktır, öyleyse tanrı hata yapmaz. Hele çok sayıda cümle hatası, gramer hatası varsa mektubun tanrıdan olduğunu iddia etmek normal karşılanamaz. Bu tavır zayıflıktır. Zaaflarına, çevresine, çıkarlarına mahkum kalmaktır. Kutsal olduğu, tanrıdan geldiği iddia edilen kitaplar için de bu geçerlidir. Farklı dinlerin, farklı kitapların, farklı kutsalların dünya halklarına olumsuz etkisi ortadadır. Kutsal savaşlar, dünya barışını engellemekte, insanlığı yaralamaktadır. Bu büyük, aşılmaz engelin temelinde ise mektup örneğindeki o küçük zaaf vardır. Barışın tesisi ise tüm bireylerde bu küçük zaafların tedavisiyle mümkündür. Kadim dinlerin haricinde zamanımızda da çeşitli ülkelerde ortaya çıkan meczuplar, bu tür zaafları olan kişileri aldatabilmekte, peşlerinden sürükleyebilmektedir. Sonuç ise ya toplu intihar ya da soyulmak, sömürülmek olmaktadır.

 

HÜKÜMSÜZ AYETLER

 

 

Bir iktidar düşünelim;
Bir dediği diğerini tutmayan, dün söylediğini bugün değiştiren, yarın ne diyeceği belirsiz olan, uygulamaya aldığı birçok projeyi yarıda bırakıp farklı uygulamalara geçen…
Böyle bir iktidara güven duyulabilir mi? Tutarlı, istikrarlı olduğu söylenebilir mi?
Aldığı kararların, çıkardığı kanunların her çağda geçerli olabileceği düşünülebilir mi?
Savaş ve ekonomik kriz gibi olağanüstü durumlar haricinde elbette bu tutarsızlıkları normal karşılanamaz.
Peki ya Allah’ın gönderdiği öne sürülen ayetlerdeki hüküm değişiklikleri?
İktidarlar, neticede insanlardan oluşuyor ve hata yapabilirler ama tanrıya hata yakıştırmak mümkün müdür?
Önceki kitaplarda yazılanlarla çelişen ayetlere itiraz edilmesi üzerine, şu ayetle itirazcılara yanıt verilir:

Bakara/ 106. Herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz.Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?

Kur’an, ayetlerin değiştirilebileceğini söylüyor. Peki değiştirilmiş midir?
Hem de bol miktarda. Aşağıdaki ayet bunu doğruluyor zaten;

Nahl/ 101. Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zamanAllah ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: “Sen, ancak bir iftiracısın” dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler.

Ayetler değiştirilmiş ki Muhammed hazretlerine itiraz ediyor ve “Bunları sen uyduruyorsun” diyorlar.
Kur’an gökten zembille inmiş değil. Bir seferde yazılmış bir kitap da değil. Muhammed hazretlerinin peygamberliğini ilan etmesinden ölümüne kadar olan 23 yıl boyunca gelişen olaylara göre yazılmış ve duruma göre kimi ayetleri daha sonra değiştirilmiş bir kitap. Şimdi hükümleri kaldırılan ayetlere birkaç örnek verelim:

1- Bir Müslüman kaç kafire bedeldir?

Enfal-65. Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Sizden yirmi sabırlı kişi olsa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden yüz kişi de kâfirlerden bin kişiye üstün gelir;çünkü onlar anlayıştan yoksun bir güruhtur.

Bu ayeti okuduğunuzda geçerli olduğunu düşünmeyin. Çünkü değişmiştir. Bu ayeti hükümsüz kılan ayet:

Enfal-66. Şimdi ise Allah sizde bir zaaf bulunduğunu bildiği için, yükünüzü hafifletti. Bu durumda, sizden sabreden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelir. Sizden bin kişi de Allah’ın izniyle iki bin kişiyi mağlûp eder. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

2- Soru sormanın bedeli sadaka takdimi olursa:

Mücadele-12. Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman özel görüşme sadakası takdim ediniz. Bu sizin için daha hayırlı ve temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir.

Ayetteki sadaka şartından dolayı kimse soru sormaya gitmeyince, aşağıdaki ayetle bu şart kaldırılmıştır:

Mücadele-13. Özel konuşmadan önce sadaka vermekten korktunuz da mı bunu yapmadınız? Yine de Allah sizi bağışladı. Siz de namazı dosdoğru kılmaya bakın, zekâtı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Zira Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

3- İslam’ın amentüsü doğru mu?

Nisa-78. Kendilerine bir iyilik dokunsa “Bu Allah’tan” derler; başlarına bir kötülükgelince de “Bu senden” derler. “Hepsi Allah’tandır” de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!

Ayette iyiliğin de kötülüğün de Allah’tan olduğu söyleniyorsa da yanılmayın, çünkü değiştirilmiştir:

Nisa/ 79. Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir.

4- Peki Müslüman olmayıp, tek tanrıya ve ölümden sonra yaşama inananların durumu ne olacak dersiniz?

Bakara-62. Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabîler, bunlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rableri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.

Bu ayete bakarak başka dinden olsa bile iyi insanların cennete gideceğini düşündüyseniz yanılıyorsunuz:

Ali İmran-85. Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki; (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır.

5- Kur’an’a göre miras paylaşımında vasiyetin geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bakara-180. Sizden birisine ölüm yaklaştığında, eğer ardında mal bırakacaksa, vasiyet etmek farz kılındı. Bu vasiyetin anne ve baba ile akrabaya uygun şekilde yapılması gerekir. Bu, takvâ sahipleri üzerine bir borçtur.

Bu ayete göre vasiyetin farz olduğunu ve bir Müslüman öldüğünde bıraktığı vasiyetin geçerli olduğunu düşünüyorsanız aldanırsınız. Ne vasiyet ederseniz edin hükmü yoktur. Miras paylaşımı aşağıdaki ayetlere göre yapılır:

Nisa/ 11-12. Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor:Çocuklarınızda, erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın yarısı vardır…. (diye devam ediyor)

Bazı hadislere göre ise mirasın 1/3’ü vasiyet kapsamına alınabilir. Yani, hadisler de ayetleri neshetmektedir.

6- Sizce ilk Müslüman kimdir?

Enam-163. O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.”

Yukarıdaki ayet, Muhammed hazretlerinin ilk müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür.

Araf-143. “Sen sübhansın”, “tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim,” dedi.

Yukarıdaki ayet de Musa‘nın ilk müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür.

Her iki ayeti de hükümsüz kılan ayet:

Ali İmran- 67. İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı. Fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.

İbrahim, Muhammed’den de, Musa’dan da önce yaşadığına göre müslümanlığı onlardan öncedir. Adem, İdris, Nuh gibi İbrahim’den önce yaşamış olan peygamberlerin Müslümanlık sırasının ise hesaba katılmadığını görüyoruz.

7- Ganimetler kimin?

Enfal-1. Sana, ganimetlere dair soru sorarlar, de ki: Ganimetler Allah’ın ve Peygamberindir. İnanıyorsanız Allah’tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin, Allah’a ve Peygamberine itaat edin.

Ama Araplar savaş ganimetinin tadını almışlardır bir kere. Özellikle Bedeviler ganimet olmadan savaşmaya yanaşmazlar. İslam peygamberini bu konuda sıkıştırırlar ve sonuca da ulaşırlar:

Enfal-41. Eğer Allah’a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah’ın, Peygamber’in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye Kadir’dir.

8- Cennetin genişliği ne kadar?

Ali İmran-133. Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!

Cennetin genişliğini “göklerle yer kadar” şeklinde ifade eden bu ve benzeri ayetleri düzelten ayet:

Hadid-21. Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yer kadar olan cennete koşuşun.

Demek ki cennetin genişliği göklerden yere kadar değil, gökten yere kadarmış.
“Gökle yer arası”nın ne demek olduğu ise ayrı bir makale konusu.

9- Dünya mı önce yaratıldı yoksa evren mi?

Bakara-29. O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.

Ama “Nasıl olur da evrenden önce dünya yaratılmış olabilir?” demeyin. Bu ayetin artık hükmü kalmamış, düzeltilmiştir. Yerine geçen ayet:

Naziat/ 27-30. Sizi yaratmak mı daha zor, göğü mü? Allah onu bina etti. Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü çıkardı. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.

10- Allah’tan başka şefaatçi olacak mı?

Kur’an’ın birçok ayetinde “Allah’tan başka şefaatçi olmadığı” ifadesine rastlayabilirsiniz. Örneğin;
Enam-51. Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar.

Ama bu ayetler sizi yanıltmasın. Allah’tan başka şefaatçi vardır. Doğrusu aşağıdaki ayettir:

Meryem-87. Rahman olan Allah’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez.

SONUÇ:

Kur’an, incelendiğinde görülecektir ki bu verdiğimiz örneklere benzer nitelikte çok sayıda ayet vardır. Bilhassa Mekke dönemi ayetleri ile Medine dönemi ayetlerinde bu fark bariz olarak görülür. Bu çelişki ve tutarsızlıkların nedenini Tanrı’ya-Allah’a bağlamak mümkün değildir. Kur’an’daki çelişkilerin nedenlerini Tanrı’da değil, Kur’an’ı hazırlayanlarda, Muhammed hazretlerinin düşünce ve davranışlarında, mantığında ve değişen yaşam koşullarında aramak gerekir. 23 yıl boyunca devam eden Kur’an yazımında, her insanın 15-20 sene önceki farklı ortam ve olayda ne yazdığını hatırlaması mümkün değildir. Daha önce yazdıklarını kontrol etmesi de mümkün olmayabilir. Ya da daha önce böyle yazmış olsa bile gelişmeler, olaylar o yazdığını değiştirmek zorunda bırakabilir. Ayetleri incelerken, yazılma sebepleri ve yaşanan olaylar ile birlikte incelenirse görülecektir ki; bir kısım çelişkiler onun günlük siyasetinin gereksinimlerini kendi içinde bulunduğu koşullara uydurmaya çalışmasından, bir kısım çelişkiler güçsüz durumdan güçlü duruma geçmiş olmasından, bir kısım çelişkiler unutkanlığından, bir kısım çelişkiler uğradığı başarısızlıkların sorumluluğundan kurtulma çabasından, bir kısım çelişkiler bilgi eksikliği veya yanlışlığından, bir kısım çelişkiler de başka kaynaklardan duyup öğrendiklerini birbirine karıştırmasından ya da kendince değiştirerek aktarmış olmasından doğmuştur.

Kur’an’daki bu tutarsızlıklar mezheplere de yansımış, ayetleri kendilerine göre yorumlamış, hükümlerde değişiklik yapmaya kadar ileri gitmişlerdir. Örneğin; Kur’an’da zinanın cezası 100 sopa iken, Şiiler zinanın cezasının recm olduğunu, Kur’an kitap haline getirilmeden önce, recm ile ilgili ayeti bir keçinin yediğini öne sürerler. Bu yüzden Nur-2 zina ayetini uygulamak yerine, recm hadisleriyle hükmeder ve zina yapanı taşlayarak öldürürler.
Bir başka konuda ise tersi bir tutum içindedirler. Sünniler, Kur’an’da Mut’a nikahını ifade eden ayetin hadisle hükümsüz kılındığını ileri sürerler. Şiiler ise ayetin geçerli olduğuna inanarak mut’a nikahını caiz görürler.

Nisa-24. (Savaşta tutsak olarak) ellerinize geçen câriyeler dışında, evli kadınlarla evlenmeniz de harâmdır. Bunlar size Allâh’ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyle mallarınızla istemeniz, size helâl kılındı. O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşmanızda üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

Bu ayette anlatılan geçici evlilik türü, hadislerde Mut’a nikahı olarak geçer. 1 saatlik de olabilir, 1 günlük ya da daha fazlası da. Bir avuç hurma karşılığında birkaç gün bir kadınla beraber olunduğuna dair hadisler vardır. Bu ayeti hükümsüz kılan bir başka ayet yoktur. Ama ayetin hadisle hükmünün kaldırıldığı öne sürülür. Öyle ki “Mut’a nikahı leş, kan ve domuz eti yemek kadar haramdır.” denilerek Kur’an ayetine atıfta bulunulur. Yani, Allah’ın gönderdiğine inanılan ayet, kul sözüyle hükümsüz bırakılır.

Bazı ayetler aradan yıllar geçtikten sonra değiştirilmişken, bazı ayetlerin aynı yıl içinde, ya da bir olayın hemen ardından birkaç gün zarfında değiştirildiği görülür. Örneğin Enfal-65 ayeti, Uhud Savaşından önce yazılmış olup, savaşta bozguna uğranılması üzerine, yerine Enfal-66 ayeti gönderilmiştir. Değiştirilme nedeni olarak da müslümanların zaafı gösterilmiştir. Çünkü Uhud Savaşında müslüman okçular Kureyşli kadınların hilesine kanmış, savaşmayı bırakarak eteklerini kaldırıp tepeye doğru kaçışan kadınları ganimet olarak kapma hevesine kapılmışlardı. Bu hile ile Kureyşliler savaşı kendi lehlerine çevirmiş ve kazanmışlardı. Bu ayetlerde Allah, geleceği bilmeyen, insanlardaki zaafı göremeyen bir tanrı konumuna düşürülmüştür.

Ama öyle ayet de vardır ki hükmü kaldırılmasa da, yazıldıktan hemen sonra değişikliğe uğramıştır. Abese suresinde peygamberin yüzünü ekşittiği gözleri görmeyen âmâ ile ilgili bir ayet daha var. Nisa-95 ayetinin “mazereti olanlar müstesna” kısmı bu âmâ sebebiyle ilave olunmuştur. Bakın nasıl:

Peygamber evinde birkaç kişi ile otururken vahiy gelir. Nisa-95′ dir gelen ayet ve savaşa gitmeyen, savaştan kaçanlar hakkındadır.
”Mü’minlerden, oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir.”
diye başlayan ayeti vahiy katibine yazdırır.
O sırada âmâ Abdullah Ümmü Mektüm gelir ve ayeti duyunca; ” Benim de gözlerim görseydi ben de savaşa katılırdım ya resulallah, benim gibi mazereti olanların durumu ne olacak?” diye sorar. Bunun üzerine Muhammed hazretleri vahiy katibine “Ayete bunu da ilave et” der: “Mazereti olanlar müstesna”

(Buhârî, Cihâd: 27; Müslim, İmara: 17)

 

 

HANGİSİ DOĞRU?

 

Darı mı zakkum mu?

Kelime-i tevhid olarak adlandırılan “Lailaheillallah”ın “Allah’dan başka ilah yoktur.” anlamına geldiğini biliyorsunuz. Ayetteki “İlla” sözcüğü kesinlik ifadesidir. “İlla” dediği takdirde başka bir ilah düşünülebilir mi? Kesinlikle düşünülemez. Birisi çıkıp da “Allah demiş ama, Zeus da olabilir Allah ile birlikte” diyemez.

Arapça’da La, Lem, leyse sözcükleri kesin olumsuzluk belirtirler. Örneğin;

Hud-16. Ulâikellezîne leyse lehum fil âhıreti illen nâr ve habita mâ sanaû fîhâ ve bâtılun mâ kânû ya’melûn

Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur.

“La ilahe illa allah” ne kadar kesin ise;

“Leyse lehum taâmun illâ min darî” da o kadar kesindir. (Gasiye-6)

(Cehennemde) Darı dikeninden başka yiyecekleri yoktur.

Yoktur ilah Allah’dan başka.
Yoktur yiyecekleri darıdan başka.

Vardır diyemez kimse.
Diyorsa Allah’dan başka da ilah olabilir.

Gasiye-6′da kesin bir şekilde “Lailaheillallah” der gibi, “(cehennemde) darıdan başka yiyecek yoktur” der ama;
Duhan suresinde öyle demez.

Duhan/ 43-46. Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir.

Meal tahrifatçılarının elinde olsa zakkumun darıyla aynı olduğunu söyleyeceklerdir. Bunu yapabilmek için çok araştıran da olmuştur muhakkak. Ama zakkum, darıdan farklı bir bitkidir.
Peki, cehennem yiyeceği olarak hangisi doğrudur?
İkisi de doğruysa, ikisi de cehennem yiyeceği ise neden Gasiye-6’da “Allah’tan başka ilah yoktur” der gibi “Darıdan başka yiyecekleri yoktur” denmiştir? Halbuki “Darı ve zakkumdan başka yiyecekleri yoktur.” denmesi gerekmez miydi? Ya da madem ki sadece darı denildi, başka ayette zakkum denilmemeliydi. Sanki “sadece darı” denildiği unutulmuş gibidir. Zaten Bakara-106’da bir ayet unutturulduğunda yerine yenisinin getirildiği yazılmıştır. Yani, Kur’an’ın yazarına göre bir ayetin unutulması da Allah’tandır.

Deve Eti Tevrat’ta haram, Kur’an’da helal:

Tevrat’ta deve eti yemek yasaklanmıştır.

Levililer/ 11-4. Ancak geviş getiren ve çatal tırnaklı olan hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılır.

Ama Kur’an, bu yasağı müslümanlara kaldırır ve tırnaklı hayvanların sadece Yahudilere haram kılındığını yazar.

Enam-146. Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz.

Tanrı sadece bir millete (kızdığı için) yiyecek yasağı koyup diğer milletlere serbest bırakır mı?
Şimdi düşünelim. Allah’tan geldiğine inanılan bir kitapta:
“Türklere yumurta yemeyi yasakladık” gibi bir ayet olur mu?
Herkese serbest olup ta Türklere yasak olması mümkün mü?
Anlaşılan odur ki deve etinden vazgeçmeyeceği bilinen Kureyşliler nedeniyle, Tevrat’taki deve eti yasağına karşı böyle bir gerekçe sunulmuştur.
Çünkü Yahudiler İbrahim’in, Yakup’un ve diğerlerinin deve eti yemediğini, haram kılındığını, kutsal kitaplarında böyle yazdığını söyleyerek deve etini helal kılan Muhammed hazretlerine “Sen İbrahim’in tevhid dinini getirdiğini söylüyorsun ama o senin gibi deve eti yemezdi, çünkü haramdı.” diye itiraz etmişlerdi. Bu itiraza aşağıdaki ayetle yanıt verilmişti:

Ali İmran-93. Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz,haydi Tevrat’ı getirip okuyun.“

Tevrat getirilip okunduğunda sadece Levililer’de değil, Yasa’nın Tekrarı’nda da deve eti yasağı geçtiği görülür:

14-7. Ancak geviş getiren, çatal ve yarık tırnaklı hayvanlardan etini yememeniz gerekenler şunlardır: Deve, tavşan, kaya tavşanı. Bunlar geviş getirir, ama çatal tırnaklı değildir. Sizin için kirli sayılırlar.

Bu durumda hangisi doğrudur? Tevrat’mı yoksa Kur’an mı?

Yahudi mi, Musevi mi?

Enam-146.“Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.” ayetinde bir başka önemli nokta da bir kavim adının, bir din mensubu adı olarak kullanılmasıdır. Halbuki o dönemde bile hem Yahudi hem de Hristiyan olanlar çok. Madem ki “Hristiyan” yani “İsacı” diyor, “Musevi” yani “Musacı” da denebilirdi. Bu genelleme yanlıştır. Etnik köken ile, mensup olunan din ismi aynı tutulmuştur. Müslümanlara nasıl Araplar denemezse Musevilere’de Yahudiler denilmemesi gerekir.

Günümüzde de Yahudi olanlar içinde ateist, dinsiz, Hristiyan, Müslüman, Budist vardır. Tevrat’ta yazılanlar bu Yahudileri bağlamaz. Deve eti de yerler, domuz eti de. Hele Marks ve Einstein gibi Yahudilerin dini önemsemediklerini bilmeyen yoktur.
Ayrıca Musevilik Yahudilere has bir din olsa da, tarihte Yahudilerin dışında da Museviliği seçenlerin örnekleri vardır ki bunlardan en önemlisi Hazar Türkleridir. Etnik kökenleri Türktür ama dinleri Museviliktir. Dolayısıyla bunlara Kur’an’daki gibi Yahudi denmesi yanlış olur.

Günah Çıkartma mı?

Tevbe-102. ( Münafık Araplardan) Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.
104. Bilmezler mi ki, Allah’tır kullarından o tövbeyi kabul eden, o sadakaları alan. Ve Allâh, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

Günahlarını itiraf edip tevbe edenlerden, günahlarından arınması için sadaka alınmasının, Hristiyanlıktaki günah çıkartmaktan ne farkı var?
Hacca gitmekle dahi günahların affedildiğinin söylendiği İslam’ı göz önüne aldığımızda;
Bu durumda hangisi doğru?
Sadece Hristiyanlıkta günah çıkartma olduğu mu? Yoksa;
Hristiyanlıkta da, İslam’da da günah çıkartma olduğu mu?

İblis melek mi, cin mi?

Bakara-34. Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs, ebâ vestekbere vekâne minel kâfirîn.

Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O direndi, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

Ayeti ilk kez duyan birisinin, İblis’in meleklerden biri olduğunu düşünmesi gayet doğaldır.
Ama aşağıdaki ayette İblis’in cinlerden olduğu yazılıdır.

Kehf-50. Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs, kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih, e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv, bi’se liz zâlimîne bedelâ.

Hani biz meleklere: Âdem’e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!

Kur’an’da “Kane” sözcüğü “.idi, oldu” anlamında kullanılır. Bakara-34’de “ kane minel kafin” ifadesi “kafirlerden oldu” diye çevrilirken, Kehf-50’de “kane minel cinni” ifadesi“cinlerdendi” diye çevrilir.
Halbuki “cinlerden oldu” şeklinde çevrilmiş olsaydı; İblis’in daha önce melek olduğu ama Allah’ın emrine karşı gelince meleklikten düşürülüp cinlere katıldığı anlamı çıkacaktı. Nitekim Hristiyanlıkta şeytanların düşmüş melekler olduğuna ve İblis’in de bunların en büyüğü olduğuna inanılır.

Bu durumda hangisi doğrudur? Kur’an’a göre, İblis melek miydi, cin miydi?

Meleklerden peygamber olur mu?

Muhammed’e inanmayanlar ” Elçi olarak bize bir melek gelmesi gerekmez miydi” derler. Buna ayetle şu yanıt verilir:

İsra-95. De ki: “Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine), yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”

Mantıklı. Dünyada insanlar yaşadığına göre melekten peygamber olmaz.
Meğer öyle değilmiş. İsra-95′de melekten peygamber olamayacağı söylenirken bakın aşağıdaki ayette ne diyor:

Hac-75. Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.

Bir ayette melekten peygamber olmadığı, diğer ayette ise olduğu anlaşılıyor. Hangisi doğru acaba?

Allah’ın velisi var mı yok mu?

İsra-111. Ve de ki: “Hamd, allah’adır. O çocuk edinmemiştir, yönetimde ortağı yoktur ve zilletten ötürü bir velisi de yoktur.” O’nu tekbir ile yücelt.

Ayette açık olarak Allah’ın bir velisi yani dostu, yardımcısı olmadığı belirtiliyor.
Peki gerçekten öyle mi? Bir de aşağıdaki ayete bakalım:

Yunus-62. İyi bilin ki; Allah velilerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar!

Bu durumda hangisi doğrudur dersiniz? Allah’ın velisi var mı, yok mu?

Allah yardıma muhtaç mıdır?

İhlas-2. Allah eksiksiz, sameddir. (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir.)

Ayette geçen “samed” sözcüğünün çevirisi doğruysa eğer, “Melekler bir ihtiyaç sebebiyle yaratılmış değiller midir? Allah’a yardımcı olmazlar mı?” sorusu da yerinde olur. Ama aşağıdaki ayet bu soruya da gerek bırakmamaktadır:

Muhammed-7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.

Sadece melekler değil, insanlar da Allah’a yardım edebilirmiş.

Öyleyse hangisi doğru? Yardıma ihtiyacı olduğu mu, olmadığı mı?

Peygamberler arasında üstünlük farkı var mı, yok mu?

Bakara-253. İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık.İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir.

Ayet çok açık. Peygamberlerin bir kısmı diğerlerine üstün kılınmış. Bir de şu ayete bakalım:

Bakara-285. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. “Peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.

İlk ayette ayrım var ama sonrakinde “ayrım yapmayız” deniyor. Hangisi doğru?
Yoksa Allah “Ben ayrım yaptım ama siz yapmayın.” mı demek istemiş?

Kur’an, Mekke ve çevresi için mi, tüm dünya için mi?

Aşağıdaki ayet, Kur’an’ın Mekke ve çevresindekiler için indirildiğini yazar.

Enam- 92. İşte bu (Kur’an), Ümmü’l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.

Halbuki İslam’da Kur’an’ın tüm insanlığa gönderildiğine inanılır. Şu ayet de öyle der:

Kalem-52. Halbuki o (Kur’an), alemler için zikirden (öğütten) başka bir şey değildir.

Dinde zorlama var mı, yok mu?

Mekke döneminde, putperestlerin egemenliği altında iken “dinde zorlama olamaz” denir. (Bakara-256)
Kafirun suresinde de “Sizin dininiz size, benim dinim bana” denilir.
Bu ayetler din özgürlüğü, inanç hoşgörüsü olarak yorumlanır. Bir başka ayet:

Gasiye-22. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Ama Medine döneminde, putperest egemenliğinden kurtulunca emirler de değişir:

Bakara-193. (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.

Nisa-84. Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun! Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.

Tevbe-29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

Son ayette görüldüğü gibi kendisine inanmayanlarla boyun eğene ve cizye verecek kadar alçalana kadar savaşılması emrediliyor.
Bu durumda hangisi doğru? Dinde zorlama olmadığı mı, yoksa yeryüzünde İslam egemen olana kadar zorlanması, savaşılması gerektiği mi?

SONUÇ:

Apaçık olduğu yazılan Kur’an’da aynı konuya değinen birçok ayette insanları çelişkiye düşürecek, birbirinden farklı mesajlar vardır. Hangisinin doğru olduğuna İslam alimleri dahi karar verememiş, kendi aralarında ihtilafa düşmüştür. O nedenle, İslamcı yazarların, ilahiyatçıların, meal ve tefsircilerin farklı yorum ve iddialarla çekiştiklerine tanık oluruz.
Bu günümüze özel bir durum da değildir, ta başından itibaren ayetlerin yorumlanmasında ayrılıklara düşüldüğü görülür. Bu ayrılıklar birçok İslam aliminin kafir olarak nitelenmesine ve öldürülmesine kadar varmıştır ki bunun en iyi örneği Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı azam Ebu Hanife’dir.
Allah’tan geldiği öne sürülen diğer kitaplarla arasında varolan muazzam çelişkiler, diğer kitapların tahrif edildiği iddiasıyla bertaraf edilmeye çalışılır. Fakat kendi içindeki çelişki ve tutarsızlıklara böyle bir iddiada bulunulamayacağından; ya çelişkiler kabul edilmez ya da çelişki gibi görülen ifadelerin böyle görülmesinin çeşitli sebepleri olduğu iddia edilir. Öne sürülen sebeplerin başında ayetleri herkesin anlayamayacağı, inanmayanlara ayetlerin farklı görüleceği, ayetleri anlamada dil yetersizliği olduğu ve eski Kureyş dilinin bilinmesi gerektiği gelir.
Diğer taraftan da ayetlerin evrensel olduğu ve her çağda geçerli olduğuna inanılır. Bir yandan Allah’ın gönderdiği öne sürülen kitabın anlaşılmasındaki yetersizliklerden, zorluklardan söz edilirken, diğer yandan hükümlerinin evrensel olduğunu iddia etmek de bir çelişki değil midir?

Gönderilme amacı insanları doğru yola çağırmak ve öğüt vermek olarak yazılan kitapta, insanların bir kısmının bu kitabı anlamaması için kalplerinin mühürlendiğini yazması ne derece tanrısaldır?

İsra-46. Kur’an’ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. (…)

Bu ve benzeri ayetlerde görülmektedir ki Allah, herkesin Kur’an’ı okuduğunda anlamasını istememektedir. Neden?

Sebep, Muhammed hazretlerinin kendisine inanmayanların inanmama sebebinin, kendi inandırıcılığındaki eksiklikten değil, onların inanmasını engelleyen Allah’tan kaynaklandığını öne sürmesi olabilir mi?

Örneğin, müslüman olmayanlar arasında birçok değerli, saygın, iyi insan vardır. Ama Muhammed hazretlerinin peygamberliğini kabul etmemektedirler. Yani, saflar karışıktır. Bir tarafta iyiler, diğer tarafta kötüler şeklinde net değildir. Ebu Talib gibi tüm toplumdan hürmet gören saygın bir insan karşı taraftadır ve üstelik bu insan kendisini büyüten, koruyan en sevdiği amcası, Hz.Ali’nin babasıdır.
Bir peygamber, nasıl olur da haklılığını kanıtlayamaz, en yakınındaki insanı ikna edemez? Bu nasıl izah edilebilir? Bunun izahı ancak Allah’ın dilediğine hidayet verdiği iddiasıyla yapılabilmiştir. İnanmasını istemediğinin kalbini mühürlediği şeklinde açıklanmıştır.
Ele aldığımız çelişkilerin çoğu, Muhammed’in peygamberlik iddiası sırasında kendisine inanmalarını söylediği kitleler tarafından da görülüyor, biliniyordu.
Muhammed daha egemen değilken, Kur’an’ı yazmaya devam ederken, düşünce ve inançlarını ifade etme özgürlüğünü henüz kaybetmemiş olanlar, ayetlerdeki hata ve çelişkileri gördükçe Muhammed’e itiraz edip, bunların Allah’tan olamayacağını, ayetleri kendisinin uydurduğunu söylüyorlardı.
Çelişki ve hataların mantıklı bir izahı yerine Muhammed’den gelen yanıt şöyleydi:

“Uydurdumsa ben uydurdum, bu suçsa eğer benim suçum. Size ne? Siz kendi suçlarınıza bakın.”
Bu yanıtının da Allah’tan geldiğini söylüyordu:

Hud-35. Onu (Kur’an’ı) uydurduğunu mu söylüyorlar? De ki: Onu uydurduysam eğer benim suçum, ben sizin suçlarınızdan uzağım.

Muhammed hazretleri bu konuda haklı mı acaba? “O, uydurduysa da Putperestlerin, Yahudilerin, Hristiyanların önceki uydurduklarının üzerine ilave etti. Asıl uyduranlar öncekiler olduğundan öncekilerin suçları daha fazla.” diye düşünülebilir. Hangisi doğru dersiniz?

 

BİLİMDIŞI AYETLER

Kur’an’daki en önemli çelişki ve yanlışlar, bilimdışı ayetlerdir. 14 yüzyıl önce yazılmış bir kitapta bu tür hataların olması gayet doğaldır. Ancak bir kitabın Allah tarafından gönderildiği iddia edildiğinde, içindeki bilimsel çelişkiler normal karşılanamaz. Böyle bir iddiaya karşın bilimsel konularda tüm yazılanların doğru olması gerekir. Aşağıda örneklerini sunacağımız ayetler, o dönemin toplumlarında yeterince bilinmediği için tepki görmeyen, ancak günümüz bilim dünyasında kabul edilemeyecek derecede akıldışı, bilimdışı iddialar içermektedir.

A- Canlıların ve organların özelliklerinin bilinmemesinden doğan çelişkiler:

1- Spermin testislerde üretildiğinin bilinmemesi:

Tıp biliminde dişi üreme hücresi olan “oocyte” nin yumurtalıkta, erkek üreme hücresi olan “sperm”in ise testiste üretildiği bilinmektedir. Ancak Tarık suresinde şöyle yazar:

Tarık/ 5-8. İnsan neyden yaratıldığına bir baksın. Bel kemiği ile kaburgalar arasından gelip atılan bir sudan yaratıldı. Şüphesiz (Allah), onu yeniden döndürmeye kudretlidir.

Bilime ters olan bu ayetin ikna edici bir izahı yoktur. Kimi İslamcılar, bel kemiği ile kaburgalar arasından çıkanın sperm değil, insan olduğunu iddia eder. Kimi İslamcılar, bu ayeti testislerin başlangıçta yukarıda olmasıyla izah etmeye çalışır. Kimileri ise sperm ve oocyte ile kemik iliği arasında bağlantı kurmaya çabalar. Ama hiçbiri ayetin bilime uygunluğunu ortaya koyamamıştır.

2- Kalbin beyin fonksiyonlarına sahip bilinmesi:

Kur’an’da insan beyninden hiç söz edilmemiştir, çünkü bilinmez. Halbuki beyin, insanı insan yapan organdır. Beyin bilinmediği için duygular, düşünceler kalbin fonksiyonları olarak belirtilmiştir.
Örneğin Bakara suresi 97. ayetinde; Cebrail’in Kur’an’ı peygamberin kalbine indirdiği yazılmıştır. Bilim ise, bilgilerin ve hafızanın beyinde saklandığı kanıtlamıştır.
Yine Bakara suresi 260. ayetinde İbrahim’in kalbinin tatmin olması için Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istediği yazılıdır. Halbuki tatmin olan, ikna olan kalp değil, beyindir.
Birçok ayette de kalbin mühürlenmesinden söz edilir.

Şura-24. Yoksa onlar, senin hakkında: “Allah’a karşı yalan uydurdu” mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. (…)

Tegabun-11. Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa,Allah onun kalbine hidayet verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Hidayet verilecek olsa, verileceği organ kalp değil, beyin olmalıdır. İslamcılar bunu, bugün de sevginin, merhametin kalple ifade edilmesiyle açıklar. Tersine bu ifade şekli, dini inançlardan kaynaklanarak oluşmuştur. Bazı İslamcılar ise kalbin de beyinsel fonksiyonlara sahip olduğunu iddia eder. Bu iddianın hiçbir bilimsel yanı yoktur. Kalp, sadece kan pompalayan bir organdır ve beyin işlevlerinin hiçbirine sahip değildir. Bu yanlış, müteşabihlikle de izah edilemez. Kalple ilgili birkaç ayetin müteşabihliği olsa da, Kur’an’ın tamamında ve onlarca ayette bu şekilde geçmesi, böyle bilindiğinin göstergesidir.

3- Her canlının çift yaratıldığı:

Zariyat-49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Her canlı çift değildir. Bakteriler, tüm canlılardan kat kat fazla sayıda ve etkinliğe sahip varlıklardır. Eşleri olmayıp bölünerek çoğalırlar. Ama görülüyor ki Kur’an’ın yazarı, ya bakterileri, virüsleri bilmiyor ya da onları canlıdan saymıyor.

4- İnsanlar için 8 çift hayvan yaratıldığı:

Zümer-6. Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir. (…)

İnsanların faydalandığı hayvan sayısı sekizden çok daha fazladır. Bazı İslamcılar, ayetin çiftlik hayvanlarını kastettiğini öne sürerse de 8 çift hayvan yine çok azdır. Enam suresinde bu 8 çift hayvanın hangileri olduğu da belirtilir:

Enam-143. Sekiz çift yarattı: Bir çift koyun, bir çift keçi. (…)
Enam-144. Deveden bir çift sığırdan da. (…)

İnsanlar bu sayılan hayvanların dışında at, eşek, tavuk, ördek, hindi, tavşan, balık, lama, kanguru, geyik, fil ve daha birçok hayvandan yararlanırken sadece 4 çeşit hayvan sayılması ve 8 çift olarak ifade edilmesi ilginçtir.

5- Tatlı suda inci ve mercan yetiştiği:

Rahman suresi 19-22 ayetleri ile Furkan suresi 53. ayetinde geçen iki denizin birbirine salındığı-karıştırıldığı ama aralarında bir engel olduğunu yazan ayetlerde denizlerden birinin suyunun içilebilen tatlı su olduğu, diğerinin acı ve tuzlu su olduğu yazılıdır. Rahman-22′de her ikisinde de inci ve mercan yetiştirildiğini yazar. Halbuki tatlı suda inci ve mercan yetişmez. Suni olarak inci yetiştirilse bile mercan hiç yetişmez. Bu ayetlerin müteşabih olduğu söylenebilir. Ancak mucize uydurmacıları, ayetteki mercan ve inciyi görmezden gelip, iki denizin karışmamasını mucize diye sunmaya çabalarlar.

6- Ortadoğu dışında yetişenlerden hiç bahsedilmemesi:

Kur’an’da adı geçen bütün bitki, hayvan ve diğer doğa varlıkları Ortadoğu’ya özgüdür. Diğer bölgelere ait olan canlı-cansız varlıklardan söz edilmez. Örneğin çölden bahsedilir ama gölden, ormandan bahsedilmez. Kar, buz, dolu, sis gibi bölgede görülmeyen doğa olayları Kur’an’da geçmez. Portakal, mandalina, karpuz, kavun, ceviz, fındık, patates gibi bölge dışı bitkisel ürünlerden, kanguru, lama, pelikan, fok gibi bölge dışı hayvanlardan bahsedilmez.

B- Dünyanın ve Evrenin bilinmemesinden doğan çelişkiler:

1- Güneşin kara bir balçığa batması:

Eski toplumlar, dünyanın da güneş, ay ve yıldızlar gibi bir gök cismi olduğunu bilmezlerdi.
Yere göre güneşin hareket ettiğini sanır, doğuda bir yerden doğup batıda bir yerde battığını düşünürlerdi. Bazı filozoflar, asıl dönenin güneş değil dünya olduğunu keşfetmiş olsalar da, insanların çoğu bu bilgiden habersizdi. Kur’an’da anlatılan Zülkarneyn hikayesinde de güneşin dünyada bir çamur gözesine battığı yazılır.

Kehf-86. Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, kara bir balçıkta batıyor buldu. (…)

Ayetten; dünyayı göğün altında uçsuz bucaksız bir yer olarak gören ve göz yanılmasından dolayı güneşin dünyanın batısında bir çamur gözesine battığını sanan bir yanlış bilgiye sahip olunduğu anlaşılmaktadır. Bu ayet, İslamcılar tarafından güneşin sanki okyanusta batıyormuş gibi görünmesi olarak açıklanmaya çalışılır. Öyle olsa, ayette “sanki” sözcüğü olurdu ama yoktur ve bazı mealciler bu kelimeyi parantez içinde ayete ekler.

2- Dünyanın tüm evrenden daha uzun zamanda ve daha önce yaratılması:

Evrende milyarlarca galaksi olduğu ve her galaksinin milyarlarca güneş sistemine sahip olduğu ve dolayısıyla dünyamız gibi sayısız gezegenin olduğu artık biliniyor. Bu bilgilerden yoksun olan eski toplumların yaratılış mitlerinde ise sadece yer-gök geçiyor. Altta uçsuz bucaksız bir yer ve üstte gök kubbe. Füssilet suresinde de yer ve göğün yaratılışı bu bakış açısıyla anlatılıyor.

9. De ki: “Siz gerçekten yeri iki günde yaratanı inkar edip duracak mısınız? Birde O’na eşler mi koşuyorsunuz? O, bütün alemlerin Rabbidir.

10. O, dört gün içinde, yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.

11. Sonra göğe doğruldu da o bir duman iken ona ve yere: “İkiniz de ister istemez gelin!” dedi. İkisi de: “isteye isteye geldik.” dediler.

12. Böylece onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte (bulunan meleklere) işlerine ait emrini vahyetti. Dünya gökyüzünü kandillerle donattık ve koruduk, işte bu, hep o çok güçlü ve herşeyi bilenin takdiridir.

Ayetlerde dünyanın dört günde ama 7 göğün yani evrenin iki günde yaratıldığı öne sürülüyor. Evrenle kıyaslandığında; okyanusta bir çakıl tanesi gibi olan dünyanın yaratılışının hem evrenden önce, hem de evrenin iki misli zamanda yaratıldığı iddiası bilimsel olabilir mi?

3- Yıldızların şeytanlar için atış tanesi olduğu:

Mülk-5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.

Kandille kastedilen yıldız. Ama sanki yıldızın ne olduğu bilinmiyor. Boyutları çok küçük sanılıyor. Güneş ile yıldızlar farklı düşünülüyor. Koca yıldız, belki de dünyanın milyonlarca misli büyüklüğünde, ama ayette şeytanlara atış tanesi olarak yapıldığını söylüyor.

4- Göğün yere düşmemesi için tutulduğu:

Hacc-65. Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri sizin hizmetinize sundu. Ve emriyle denizde seyredip giden gemileri de. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o tutuyor. Gerçekten Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir.

Göğün tutulmadığı takdirde dünya üzerine düşeceğini hangi bilim adamı söyleyebilir?
Milyarlarca galaksi, katrilyonlarca yıldız ve gezegenlerin dünyaya düşebileceği düşünülebilir mi? Ama dünya gökte bir cisim değil de, gök dünyanın üstünde sanılırsa; göktekilerin yere düşeceği zannına kapılınılabilir ki Kur’an’ın yazarı da bu yanılgıya düşmüştür.

5- Cennetin genişliği göklerle yer kadar mı?

Ali İmran-133. Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete(kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır.

Yer’den kastedilen dünya gezegeni olduğuna göre; dünya da, uzayda diğer gök cisimlerinden biri olduğuna göre; “gök ile yer kadar” demek saçma bir ifadedir. Bu da, önceki örneklerde olduğu gibi göğün dünya üzerinde bir kubbe olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır.

6- Ayın bir nur, bir ışık kaynağı olduğu:

Yunus-5. O’dur ki Güneş’i bir ışık yaptı. Ay’ı da bir nûr kılıp, ona birtakım konaklar tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz.

Ay’ın bir nur olmadığı sadece geceleri güneşten aldığı ışığı yansıttığı biliniyor. Ama gündüz ay’ı göremeyen ve gece aydınlık verdiğini görenler onu nur sanıyor.

C- Matematiğin bilinmemesinden doğan çelişkiler:

Kur’an’da Nisa suresi 11 ve 12. ayetlerinde miras paylaşımına dair verilen oranlara göre hesap yapıldığında matematik hatası olduğu görülür. Oranlar hatalıdır ve hesap tutmaz.
Oran hatalarını giderebilmek için avliye ve reddiye yöntemine başvurulur.
İlköğretim seviyesindeki bir oran hesabında hata yapılmış olması, Kur’an’ın insan ürünü olduğunun en önemli kanıtıdır. Aşağıdaki linkden daha detaylı açıklama görülebilir:

http://panteidar.wordpress.com/2009/10/27/kuranda-matematik-hatasi/

D- Doğaüstü inançlardan doğan çelişkiler:

Kur’an’da bilimsel yasalara ters, doğaüstü, insanüstü mucize iddialarına bolca rastlanır.
1- İlk insanın çamurdan yaratılması,
2- Ayın yarılması,
3- Bedir savaşında melek ordusunun Müslümanlara destek olması,
4- Kayalıktan deve çıkarılarak Salih peygambere mucize verilmesi,
5- Firavuna karşı Musa’ya verilen mucizeler, suların kan olması, tüm ilk doğan erkek çocukların ölümü, kurbağa, çekirge istilası ve Kızıldeniz’in yarılması,
6- Meryem’in cinsel ilişkiye girmeden İsa’yı doğurması,
7- İsa’nın bebekken konuşması, ölüleri diriltmesi,
8- Fil vakasında kuşların attıkları taşlarla orduyu helak etmesi,
9- Süleyman’ın kuşlara, cinlere hükmetmesi, ayakta öldüğünde asasını kurt yiyip de düşene kadar öldüğünün anlaşılmaması,
10- Nuh tufanında tüm hayvanlardan birer çiftin gemiye toplanması gibi.

 

Sonuç:

Evrensel olduğu öne sürülen bir kitapta yer alan tek bir bilimsel hata dahi, o kitabın evrensel olamayacağının kanıtıdır. Kaldı ki Kur’an’da onlarca bilimdışı ayet mevcuttur. 1400 yıl öncesine ait bir kitapta yazılmış olanların, her çağda ve her yerde geçerli olduğuna inanmak yanlış olduğu kadar tehlikelidir de aynı zamanda. Böyle bir inanç, o kitabın çağdışı hükümlerini egemen kılmak ister. Böyle bir inanç, bu kitabı tüm kitaplardan üstün görür ve bilimi, bilimsel teorileri geri plana atar. Çağdaş yönetimler, uygar yasalar yerine 14 yüzyıl öncesine ait ilkel kanunları uygulatmak ister.

Nitekim Islâm’ın ortaya çıktığı tarihten günümüze gelinceye kadar, hiçbir ülkede ve hiçbir dönemde demokratik doğrultuda bir gelişme görülmemiştir. Kur’ân’a dayalı olarak ne laik ve demokratik bir sosyal düzen kurma, ne de toplumsal kalkınma mümkündür. Çünkü Kur’ân, teokratik sistemler dışına çıkılmasına ve akılcılığa olanak tanımadığı gibi, ekonomik olarak da gelişmeye yönelik girişimlere fırsat vermez. Günümüz dünyasında İslam ülkelerinin durumu bunun kanıtıdır. Gelişmiş, kalkınmış ülkeler içinde tek bir İslam ülkesi yoktur. Üstelik tümü, demokratik yönetimlerden yoksundur. Hala kadına oy hakkı verilmeyen, kadının çalışmasına, araba kullanmasına izin verilmeyen ülkeler mevcuttur. Dünyada köleliğin bile en son Suudi Arabistan’da kaldırılmış olması da bir tesadüf değildir.

Bilimin dinden nasıl kötü etkilendiğine dair bir örnekle yazımızı noktalayalım:
Aşağıdaki fetva, Suudi Arabistanlı meşhur Şeyh Abdul Aziz Bin Baz’a ait.
Tarih: 1975
Kaynak: “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna ve Gezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller” adlı kitabı

Fetva:

Kim dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah’ın, hem Kuran’ın, hem Peygamber’in reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da Müslümanlar’ın hazinesine katılır.

Eğer ileri sürdükleri gibi Dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıble’nin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi. Velhasıl bu iddia sayması uzun sürecek birçok nedenden dolayı batıldır.”

 

 

KİTAPLARARASI TUTARSIZLIKLAR

İslam’a göre Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an Allah tarafından gönderildiğine göre; aralarında birbiriyle zıtlıklar, tutarsızlıklar olmaması gerekir. Hepsi Allah’ın sözü ise eğer; hepsinde benzer konularda aynı hükümlerin, aynı bilgilerin verilmiş olması ve bir konu hakkında bir kitabında söylediğini sonraki kitabında değiştirmemesi, değiştiriyorsa; bunun sebebini açıklaması gerekir. Eğer Tevrat’ta anlatılan bir konu, Kur’an’da farklı bilgilerle verilmişse, Kur’an’da verilen bir emir Tevrat’ta verilen emre ters ise ikisinin de tanrı sözü olduğu düşünülebilir mi?

Toplumsal özelliklerden dolayı yüzeysel değişikliklerin ve ibadetlerdeki şekilsel farklılıkların olması normal karşılanabilir. Ya da aradan geçen uzun zaman sonucunda değişen şartlardan dolayı küçük farklılıklar da olası görülebilir. Ama durum pek de öyle basit değildir.

Birbiriyle bağdaşmayan çok sayıda zıtlık, bu kitapların aynı kaynaktan olmadığını kanıtlamaktadır. Bu nedenle de zorunlu kalınarak İslam’da Tevrat, İncil ve Zebur’un tahrif edildiği öne sürülür. Bir yandan bu kitaplara iman edilir, ama diğer yandan içerdiği bilgiler reddedilir.

Tüm tutarsızlıkları tahrifat iddiasıyla izah etmeye çabalamanın doğru olmadığını başka bir yazımızda ele alacağız. Bu yazımızda kutsal olduğuna inanılan kitaplar arasındaki önemli çelişkileri görelim:

 

1- Vahiy Farkı

Tevrat, İncil ve Zebur’da hitap edenler; kitabın yazarlarıdır. Kur’an’ın ise birkaç gaf dışında genelde Allah’ın hitabı şeklinde yazıldığını görürüz. Önceki kitaplarında hitaplar 3. kişilere ait iken, son kitabında direk Allah konuşur. Bu durumda Müslümanların ya önceki kitapların Allah’tan olmadığını öne sürmeleri ya da Allah’ın kitap göndermede yöntem değiştirdiğini kabul etmeleri gerekir.
Ama sadece önceki kitapların tahrif edildiği iddiasıyla yetinilir.

 

2- İnsan Allah’ın sureti mi?

Tevrat ve incil’e göre Tanrı insanı kendi suretinde yaratmıştır.

Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.”
Yaratılış 1:26

Kur’an’a ve İslam’a göre ise Allah’ın eşi, benzeri yoktur.

 

3- Tevrat’ta İbrahim peygamberin babasının adı Terah, Kur’an’da ise Azer:

Yetmiş yaşından sonra Terah`ın Avram, Nahor ve Haran adlı oğulları oldu.
Yaratılış 11:26

Enam-74. Hani İbrahim, babası Âzer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

İbrahim, üç dinde de önemi büyük bir peygamber iken babasının adının farklı belirtilmiş olması ciddi bir çelişkidir. Bu konuda Azer’in İbrahim’in amcası olduğu, Arap örfünde amcaya baba da dendiği gibi ikna edici olmayan bir yorum getirilmektedir. Tanrı, tüm insanların anlayacağı şekilde yazmak yerine neden Arap örfüne göre yazmış olsun? Arap örfüne göre yazılmış olması, Kur’an’ın insan ürünü olduğunu ortaya koymaz mı?

 

4- İbrahim’in kurbanlık oğlu; Tevrat’a göre İshak, Kur’an’a göre İsmail.

Hepimiz İbrahim’in oğlu İsmail’i rüyasında aldığı emir gereği kurban etmeye kalkıştığını biliriz. Çünkü Kur’an’da böyle yazar. Ancak Tevrat’ta kurban edilmek istenen oğul İshak’tır.

Tanrı, “İshak`ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git” dedi, “Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.”
Yaratılış 22:2

Allah, bir kitabında İsmail derken, diğer kitabında neden İshak desin?
Belli ki İshak ismi ya bilinçli olarak İsmail’le değiştirilmiş ya da isimler karıştırılmıştır.

 

5- Lut, İsmail, Davud, Süleyman Tevrat’a göre peygamber değil, Kur’an’a göre peygamber.

Kur’an’da peygamber olarak geçen Lut, Tevrat’ta sadece aziz bir kişi olarak belirtiliyor. Benzer şekilde İsmail peygamber değil, sadece İbrahim’in cariyesinden olan oğlu. Davud ve Süleyman ise İsrail’in büyük kralları. Allah, bir kitabında peygamberlik vermediği bir insanı, bir başka kitabında peygamber olarak tanıtır mı? Tahrif edilmiş olsa neden edilsin? Davud gibi, Süleyman gibi övündükleri kralları neden peygamberlikten düşürmüş olsunlar?

 

6- Ateşe atılan İbrahim mi?

Enbiya / 68-70. Onlar: «Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin» dediler.
Biz: «Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol» dedik.

Kur’an’daki bu ayetlere dayanarak zalim hükümdar Nemrut’un İbrahim peygamberi ateşe attığına, ateşin İbrahim’i yakmadığına inanılır. Ama Tevrat İbrahim’in ateşe atılmasından bahsetmez. Ateşe atılma olayı üç Yahudi ile ilgili bir hikayedir. Üstelik Tevrat’a göre İbrahim’le Nemrut aynı tarihlerde yaşamamış ve birbirlerini görmemişlerdir. Aralarında 300 yıl fark vardır. İbrahim’in ateşe atılma hikayesi Tevrat’ın yanlış yorumlandığı Musevi kitaplarından olan Midraş metinlerinde geçer. Tevrat’taki bir ayetin Midraş’taki yanlış çevirisinden kaynaklanan hatanın aynen Kur’an’da da yer alması ilginçtir. Bu, Kur’an’daki bilgilerin sadece Tevrat’tan değil, Yahudilerin diğer din kitaplarından ve sözlü anlatımlarından da edinildiğini göstermektedir.

 

7- Hangi Meryem?

Kur’an’a göre İsa’nın annesi Meryem, Harun’la kardeş. İncil’e göre ise arada 1500 sene fark var.

Meryem-28. Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.

Tevrat’ta Musa’nın 2 kardeşi vardır, Harun ve Miryam. Babaları da Amram’dır.
Ali İmran suresinde İsa’nın annesi Meryem’in doğumundan bahsederken babasının adını İmran olarak verir. Aynı şekilde Tahrim suresinde de.

Ali İmran-35. Hani, İmran’ın karısı, “Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” demişti.

Tahrim-12. Bir de İmran kızı Meryem ki, iffetini korumuş, biz de ona ruhumuzdan üflemiştik. O Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etmişti ve Allah’a gönülden itaat eden kimselerdendi.

“Ortada bir tesadüf mü var acaba? Musa’nın babasıyla, İsa’nın dedesinin isimleri aynı olabilir mi?” diye düşünsek de; Hristiyanlar Meryem’in babasının adının İmran olduğunu reddediyorlar. Hristiyanlara göre Meryem’in babasının adı Joachim.
“Ey Harun’un kızkardeşi!”hitabından da anlaşılan odur ki Muhammed hazretleri herhalde Meryem’leri karıştırmıştır. İsa’dan 1500 yıl önce yaşamış olan Musa ve Harun’u İsa’nın dayısı sanmış olabilir.

 

8- İsa Çarmıha gerilmedi mi?

İncil’e göre İsa çarmıha gerilerek öldürülmüştür. Kur’an ise çarmıha gerilenin İsa olmadığını yazar.

Nisa-157. Ve: «Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük.» demeleri yüzünden. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. Onda anlaşmazlığa düşenler bundan dolayı şüphe içindedirler, o hususta tahmin peşinde gitmekten başka hiç bir bilgileri yoktur. Kesin olarak O’nu öldürmediler.

 

9- Farklı teslis

Hristiyanlıkta teslis, baba-oğul ve kutsal ruh’tur.
Ama Kur’an, Hristiyanların baba-oğul ve Meryem’e taptıklarını yazar.

Maide-73. Andolsun ki «Allah, üçün üçüncüsüdür» diyenler de kâfir olmuşlardır. (…)

Maide-116. Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” (…)

Bilinçsizce Meryem’i de teslise dahil zannedenlerin olması doğaldır. Ya da o dönemde Hristiyanlar içinde küçük bir grup Meryem’e de tanrı diye inanmış olabilir. Ancak evrensel olduğu iddia edilen bir kitabın genel inanış yerine küçük bir grubu dikkate alarak tüm Hristiyanları böyle nitelemesi doğru mudur? Bu, Ali’yi tanrı gibi gören küçük bir mezhebi tüm İslam’a maletmekten farksızdır.

 

10- Haman, Firavun’un adamı mı, Babil Kralı’nın Yardımcısı mı?

Kur’an’da Firavun’la birlikte adı geçen kişilerden biri “Haman”dır. Haman, Kur’an’ın 6 ayrı ayetinde, Firavun’un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir. Buna karşılık Tevrat’ta Musa’nın hayatını anlatan bölümde değil, Musa’dan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçer.

Bu olaylardan sonra Kral Ahaşveroş, Agaklı Hammedata`nın oğlu Haman`ı yüksek bir göreve atayıp onurlandırdı. Onu bütün önderlerden daha yetkili kıldı.
Ester 3:1

Ankebut-39. Kârûn’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da helâk ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı.

 

Sonuç:

Verdiğimiz tutarsızlık örnekleri çoğaltılabilir. Kur’an’da İsa’nın bebekken dile gelip konuştuğunu yazması gibi. İncil ise tamamen İsa’nın yaşamını anlattığı halde bundan bahsetmez. İncil’de İsa için tanrının oğlu denir, Kur’an reddeder. Kur’an, İncil’de Ahmed adında bir peygamber geleceğini yazar ama İncil’de paraklet’in yani kutsal ruh’un geleceği yazılıdır. Ve Hristiyanlara göre İsa’dan hemen sonra kutsal ruh gelmiştir. Tevrat, tufanın tüm dünyadaki canlıları yok ettiğini yazar ama Kur’an’a ve İslam’a göre bölgeseldir. Nuh’un gemisinin Tevrat’ta Ararat dağına konduğu yazılıdır, kur’an’da ise Cudi dağına. Savaşa giderken, dizlerinin üzerine çökerek su içen askerlerin komutanı Tevrat’a göre Gideon, Kur’an’a göre Talut’tur. Kur’an’da Yahudilerin Üzeyr’e (Ezra) tanrının oğlu dediklerini yazar ama Yahudiler hiçbir dönemde böyle bir inanca sahip olmamışlardır. Şeytan, İncil’e göre melek, Kur’an’a göre cindir. Şeytan, İncil’e göre Tanrı ile aynı mertebeye ulaşmak istediği için, Kur’an’a göre ise Adem’e secde etmediği için lanetlenmiştir. İncil’e göre iyilikler tanrıdan kötülük şeytandan, Kur’an’a göre hayır da, şer de Allah’tandır. Deve eti Tevrat’ta haram, Kur’an’da helaldir. Şarap ise Kur’an’da haramken, İncil ve Tevrat’ta helaldir. Tevrat’ta cennet ve cehennem yoktur. İncil’e göre İsa’ya inanmayanlar, Kur’an’a göre ise Muhammed’e inanmayanlar ebedi cehennemliktir.

Adem-Havva hikayesiyle başlayan farklılıklar ve tutarsızlıklar, Nuh Tufanıyla, diğer peygamber hikayeleriyle devam etmiş, isimleri yanlış yazmaya, inançları hatalı sunmaya, haramları-helalleri karıştırmaya kadar varmıştır. Tanrı isminde bile bir tutarlılık yoktur. Tevrat’ta hem Elohim hem de YHWH geçerken, İncil’den sonra teslisle adına İsa da eklenmiş, Kur’an’da ise Allah olmuştur.

Bunlar gibi birçok farklı ve birbiriyle çelişen bilgiler karşısında bu kitapların kutsallığına inanmak mümkün mü? Tanrı, bir kitapla yetinmeyip birkaç tane gönderiyorsa bu kitapların birbirini tamamlayıcı olması gerekmez miydi? Ama bırakın birbirini tamamlamayı, her sonraki kitap öncekine göre daha fazla çelişki ve tutarsızlık sergilemiş, soru işaretlerini yoketmek yerine arttırmış, ayrı din ve inançtan olanları birleştirmek yerine aralarındaki uçurumu büyütmüştür. Bunun sonucu da savaşlar, katliamlar, zulüm ve vahşet olmuştur.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, GavsHazretleri yazdı:

İsteyen her ateist ile seviyeli-edepli tartışmaya varım.

kuran-ı kerim içerisinde çelişki-yanlış bilgi yoktur hepsi biz acizlere birer yol göstericidir.

hodri meydan forumunda kim benimle tartışacak bilgisine güvenen buyursun gelsin.

hakaret küfür edene aynı şekilde karşılık veririm.


Sayın hazretleri,

"Onlar Hayvanlar gibidirler"
"Kördürler sağırdırlar"
"Hayvândan aşağıdırlar"

Ayet-i kerîmelerine karşı gelerek, nasıl anlatıcan?
Elbette bişey anlatamıycan.
Hem onlar, yukardaki vasıfları sebebiyle anlamaya müsâit olmadıkları için anlatamıycan.
Hem de irfân ehli olmadığın için bir müddei olduğun için anlatamıycan.

Allah'ın hidâyet etmediği insânlara hidâyet edemiyeceğini bilmen lâzım.

Bir konu hakkında özel güzel bilgilerin olduğunu düşünüyorsan. İstediğin İ'tirâzı seç bir başlık aç ve cevapla.
Doğru bilgiler verirsen. Bu bahçedekiler anlamayacak olsa bile Google ziyâretçileri istifâde edebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 dakika önce, HATEM yazdı:


Sayın hazretleri,

"Onlar Hayvanlar gibidirler"
"Kördürler sağırdırlar"
"Hayvândan aşağıdırlar"

Ayet-i kerîmelerine karşı gelerek, nasıl anlatıcan?
Elbette bişey anlatamıycan.
Hem onlar, yukardaki vasıfları sebebiyle anlamaya müsâit olmadıkları için anlatamıycan.
Hem de irfân ehli olmadığın için bir müddei olduğun için anlatamıycan.

Allah'ın hidâyet etmediği insânlara hidâyet edemiyeceğini bilmen lâzım.

Bir konu hakkında özel güzel bilgilerin olduğunu düşünüyorsan. İstediğin İ'tirâzı seç bir başlık aç ve cevapla.
Doğru bilgiler verirsen. Bu bahçedekiler anlamayacak olsa bile Google ziyâretçileri istifâde edebilire.

e o zaman hayvandan aşağı ola kör ve sağırların ülkelerine niye gidiyorsunuz da afganistana irana pakistana gitmiyorsunuz?

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, GavsHazretleri yazdı:

kuran-ı kerim içerisinde çelişki-yanlış bilgi yoktur hepsi biz acizlere birer yol göstericidir

Neml 65 e göre gaybı sadece allah bilir.

Fakat musa peygamberin kıssasında peygamberin eşlik ettiği şahıs (hızır) da gaybı biliyor.

Ve Cin 26-27 ye göre gaybı "allahın razı olduğu resuller" de biliyor. Sadece allah değil. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

@İlluminatus cevaplar:

bakara-219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.

maide 90- Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

maide-91- Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?

 

tefsir: bakara 219'a baktığımız zaman bilindiği üzere yararı ve zararı olduğu belirtilmiş

maide 90'da ''ey iman edenler'' olarak sesleniyor yani bu ayet indiğinde insanlar müslümanlığa geçiş yapmışlar ve imanları kuvvetlenmeye başlamıştır.

bakara 219 yeni müslüman olanlar ve olmaya çalışanlar içindir kelimei tevhit getirerek direk müslüman olunmaz.

maide 91 ise imanı zayıf olanlar içindir. 

yani çelişki yok sofilik derecesinde imanlı isen maide 90'ı kendine alacaksın terettüt içinde kalmışsan maide 91.

 

haç ile hilal savaşında imanı güçlü allah yolunda cihad edecek müminler ile sıradan bir müslüman bir olur mu hiç?

 

enfal-41 Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. 

 

tefsir:  bu ayet görüldüğü üzere muhtaç insanlar için peygamber onlar adına ganimetten pay alıp yoksullara dağıtması emredilmiş.

buradaki ganimet kelimesi sadece savaşlar için değildir.  peygamber-halife-devlet başkanı bu ayete muhattaptır.  yani islam devletinte yoksulların-muhtaçların hakkını gözetecek ilk kişi devleti yönetendir.    islami devlette yoksulun hakkını kimse yiyemez.

enfal 1 ayetinde ise ganimetlerin tamamı resule aittir diyor bu ayet ile resul-ü ekrem ganimetleri alsa dahi nasıl pay edeceği enfal 41'de açıklanmıştır. 

beşte birini alıp diğerlerini dağıtacaktır.   çelişki yok

 

ENFAL 65-66

TEFSİR:  bu ayetlerin örneğini hayatın içerisinde görmek mümkündür.

örneğin büyük hakanlarımızdan alparslan ve 1.murat çok küçük ordular ile haçlıları bozguna uğratmıştır onlar ne yüce insanlardır.

çanakkale savaşına baktığımız zaman ise imansız jöntürkler  250.000 bin askerimizin ölümüne sebeb olmuştur.  burada takva söz konusudur. 

o yüzden kafirleri dost edinmeyin diye emretmiştir allah azze ve celle.

çelişki yok.

 

 

en'am 163 ayetinde müslümanların ilki muhammed peygamberdir

 

araf 143 ayetinde ise musa inananların ilkiyim diyor müslümanların ilkiyim demiyor dikkat ederseniz. mealen rabbini tanıyor fakat nazarı dikkatini celbederim musa alehisselam islam peygamberi değildir israiloğullarının peygamberidir onun rabbi ile müslümanların rabbi farklıdır.

kuran-ı kerim sadece müslümanlara hitap etmez.

ALLAH yerel bir ad değildir. kökü ilah'tan gelir türkiye hristiyanları ve yahudileri bu adı kullanırlar bu demek değildir ki müslümanlar ile aynı inanıştalar.

 

ali imran 67'de ise ibrahim aleyhisselam'ın müslüman olduğu belirtilmiş. müslümanların ilki olduğu yazmıyor dikkat ederseniz.

 

çelişki dediğin ayetlerin hiç birisinde çelişki yok fark ettin mi zındık?

 

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, GavsHazretleri yazdı:

@İlluminatus cevaplar:

bakara-219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz.

maide 90- Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.

maide-91- Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?

 

tefsir: bakara 219'a baktığımız zaman bilindiği üzere yararı ve zararı olduğu belirtilmiş

maide 90'da ''ey iman edenler'' olarak sesleniyor yani bu ayet indiğinde insanlar müslümanlığa geçiş yapmışlar ve imanları kuvvetlenmeye başlamıştır.

bakara 219 yeni müslüman olanlar ve olmaya çalışanlar içindir kelimei tevhit getirerek direk müslüman olunmaz.

maide 91 ise imanı zayıf olanlar içindir. 

yani çelişki yok sofilik derecesinde imanlı isen maide 90'ı kendine alacaksın terettüt içinde kalmışsan maide 91.

 

haç ile hilal savaşında imanı güçlü allah yolunda cihad edecek müminler ile sıradan bir müslüman bir olur mu hiç?

 

enfal-41 Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. 

 

tefsir:  bu ayet görüldüğü üzere muhtaç insanlar için peygamber onlar adına ganimetten pay alıp yoksullara dağıtması emredilmiş.

buradaki ganimet kelimesi sadece savaşlar için değildir.  peygamber-halife-devlet başkanı bu ayete muhattaptır.  yani islam devletinte yoksulların-muhtaçların hakkını gözetecek ilk kişi devleti yönetendir.    islami devlette yoksulun hakkını kimse yiyemez.

enfal 1 ayetinde ise ganimetlerin tamamı resule aittir diyor bu ayet ile resul-ü ekrem ganimetleri alsa dahi nasıl pay edeceği enfal 41'de açıklanmıştır. 

beşte birini alıp diğerlerini dağıtacaktır.   çelişki yok

 

ENFAL 65-66

TEFSİR:  bu ayetlerin örneğini hayatın içerisinde görmek mümkündür.

örneğin büyük hakanlarımızdan alparslan ve 1.murat çok küçük ordular ile haçlıları bozguna uğratmıştır onlar ne yüce insanlardır.

çanakkale savaşına baktığımız zaman ise imansız jöntürkler  250.000 bin askerimizin ölümüne sebeb olmuştur.  burada takva söz konusudur. 

o yüzden kafirleri dost edinmeyin diye emretmiştir allah azze ve celle.

çelişki yok.

 

 

en'am 163 ayetinde müslümanların ilki muhammed peygamberdir

 

araf 143 ayetinde ise musa inananların ilkiyim diyor müslümanların ilkiyim demiyor dikkat ederseniz. mealen rabbini tanıyor fakat nazarı dikkatini celbederim musa alehisselam islam peygamberi değildir israiloğullarının peygamberidir onun rabbi ile müslümanların rabbi farklıdır.

kuran-ı kerim sadece müslümanlara hitap etmez.

ALLAH yerel bir ad değildir. kökü ilah'tan gelir türkiye hristiyanları ve yahudileri bu adı kullanırlar bu demek değildir ki müslümanlar ile aynı inanıştalar.

 

ali imran 67'de ise ibrahim aleyhisselam'ın müslüman olduğu belirtilmiş. müslümanların ilki olduğu yazmıyor dikkat ederseniz.

 

çelişki dediğin ayetlerin hiç birisinde çelişki yok fark ettin mi zındık?

 

 

 

 

 

 

Bende gelmiş ciddi ciddi ayetsel olarak mantıklıca açıklama yapacağını sandım 

 

klasik müslüm taktiği  ''o ayette öyle demek istemiyor'' dan öteye gidemedin

 

tefsir denen şey nedir ?  kişinin yorumudur  e kuran yoruma açık değil çünki apaçık indirdik diye bir ayet var o ayet olmasa az büz sallardın ama o ayetin olması seni geçersiz kılıyor

 

ister barış ister savaş desin kuran ayetleri apaçıktır  senin tefsir yorumu paylaşman bunu değiştirmez orda bunu diyor şurda şu saatte sıçın diyor demesi fark yaratmaz

 

 

 

2.bu kadar yazı yazıp hiç birşey anlatmamak büyük başarı  

 

şimdi kırmızı ışıkta dur demek nedir ?  kırmızı ışıkta dur demektir  bunun ekstra bir anlamı manası yok 

 

e o zaman niye sallıyorsun ? tefsir denen şey kişinin yorumu biz kişi yorumu değil direk apaçık indiği söylenen kuran ayetlerine göre gidiyoruz

 

 

 

3.çelişkili ayetlerin çelişkili olmadığını ispat edemedin  onun yerine konuyu 1 murat osmanlı yahudi haçlı vb garip yerlere çektin

 

 

bir ayette içkiye günah denip diğerinde ödül olarak verilmesi çelişki değil de ne ? 

 

diğer ayette müslüman 20 kişi denip diğer ayette müslüman 100 kişi denmesi çelişki değilmidir ? 

 

yada bir ayette dediğini diğerinde yalanlaması

 

ilk müslüman benim diyip sonra musa ve ibrahimin dahil olup çelişki yaratması ?

 

baştan aşağı saçmalık ve çelişkiler ırmağı 

 

sende apaçık olduğunu iddia eden kuranı tefsire göre paylaşarak açıklık iddiasına karşı çıkıp günah işliyorsun kurana göre

allah kendisinin yazdığı kitapta kendisini anlatamamışmıda başkasının yorumuna ihtiyacı duymuş ?

 

hadi  müslüm  hadi yeme bizi

 

 

tarihinde İlluminatus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

@İlluminatus   ben gayet açıklayıcı anlattım.

benim tefsirim islami ölçüler ile peygamberimizin hayatından kıssalar alınarak oluşturulmuştur.

ilim sahiblerinden feyz alınması için cemaatleşmeyi öğütler dinimiz.

ben öyle demek istemiyor demedim gayet doğru yazdığını kabul ederek ayetleri bükmedim farkındaysan.

yazdığı her eşy kelimesi kelimesine doğrudur ve tutuarlıdır.

musa ilk müslüman değildir ilk inanandır bunu açıkladım.

dünya'yı iyi anlamamız lazım hak ile batıl savaşı dediğimiz şeytan'a tapan küffar karşısında ona rakip olan yüce yaratanımız bizleri dünyaya hakim kıldı kuran-ı kerimi rehber edinmemizi öğütledi ve bu zorlu mücadelede galip gelen taraf olacağımızın şüphesi yoktur.

cenabı allah dinini hakim kıldığında aynı zamanda kendisine rakip olan diğer ilahların da sonunu getirecek güce ulaşacaktır.

bizler ve onlar bu zorlu savaşta tarafımızı seçtik siz zındıklar ise arafta kalmışsınızdır.  

 

tarihinde GavsHazretleri tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...