Jump to content

Recommended Posts

12 saat önce, Kafkaslı yazdı:

 

Yazılan iki kelimeyi zor anlıyorsun zaten, hangi 100 kelimeden bahsediyorsun? Nankörlük etme, senin seviyende yani anaokul düzeyinde anlatmaya çalışıyoruz ki rahat anlayabilesin diye ama ne mümkün, onu bile algılayamıyorsun...

 

Felsefe çok geniş bir çerçevede düşünebilmeyi gerektirir çünkü felsefenin hedefinde tüm insanlığı ilgilendiren konular vardır ve kendi içinde bölümlere ayrılsa bile, felsefe ile ilgilenen insan belli bir kalıbın içine sıkışıp kalamaz. 

 

Tam manası ile felsefe yapmak için öncelikle belli bir birikime sahip olmak ve daha önce ortaya atılmış görüşleri bilmek gerekir. Sen bunu bile algılayamayıp sanki kopya çekiliyormuş gibi göstermeye çalışıyorsun. 

 

Kavramların içerikleri tam belirlenmezse doğal olarak düşünceler de doğru ifade edilmez, bulanık kalır fakat bu demek değildir ki dilin gelişimi ile kavramlar daha netleşir ve dolayısıyla felsefeye de gerek kalmaz, tabii ki bu sadece senin uydurduğun bir saçmalıktır...

 

Descartes demiştir ki: "Felsefesiz yaşamak, gözleri açmayı hiç denemeden gözü kapalı yaşamaktır."

 

Senin anlamanın mümkün olamayacağı bir bakış açısı katar felsefe hayata ve daha bilinçli yaşamayı öğretir.

 

 

Felsefeyi diğer bilimlerden ayırarak en büyük saçmalığı sen yapıyorsun şuan. Burada konumuz felsefe nedir değil, dil ile felsefenin bağlantısı..
 
Bunu anlarsan 100 sözcük içeren belleğine 1 tane daha ekleyebileceksin.  
 
Ayrıca polemiğe girme ve konuyla ilgili birşeyler yaz da herkes faydalansin.  
 

 

Antik filozoflar bugüne göre bir yanılgı içerisindeydi. Çünkü o zamanın şartlarına göre görüşlerini belirttiler. Ve o görüşlerin çoğu bugün kullanılmıyor..

 

Sen ise bir dinci yaklaşımıyla descartesi peygamber yerine koyup kendini aciz duruma düşürüyorsun..

 

Varsa bir bildiğin dil konusunda alalım , yada başka filozofların dil konusundaki görüşlerini aktarabilirsin. Ama felsefe çok geniştir diyerek kendini ağırdan satmanın hiçbir anlamı yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 79
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

On 18.04.2019 at 10:21, Kafkaslı yazdı:

Bilim insanlarının çoğunun aynı zamanda filozof olarak neden anıldığını hiç düşündün mü acaba? Doğa filozofları atmadı mı bilimin ilk adımlarını? Felsefi sorular bilime destek olur, köstek değil ama senin gibi felsefeyi belli bir ideolojinin içine sıkışmak sananların bunu anlaması pek mümkün değildir. Tüm bilimsel araştırmalar epistemoloji-ontoloji alt yapısı içerir. 

 

3 saat önce, Düşünen Hayvan yazdı:

Felsefeyi diğer bilimlerden ayırarak en büyük saçmalığı sen yapıyorsun şuan. Burada konumuz felsefe nedir değil, dil ile felsefenin bağlantısı..
 
Bunu anlarsan 100 sözcük içeren belleğine 1 tane daha ekleyebileceksin.  
Ayrıca polemiğe girme ve konuyla ilgili birşeyler yaz da herkes faydalansin.  

Antik filozoflar bugüne göre bir yanılgı içerisindeydi. Çünkü o zamanın şartlarına göre görüşlerini belirttiler. Ve o görüşlerin çoğu bugün kullanılmıyor..

Sen ise bir dinci yaklaşımıyla descartesi peygamber yerine koyup kendini aciz duruma düşürüyorsun..

Varsa bir bildiğin dil konusunda alalım , yada başka filozofların dil konusundaki görüşlerini aktarabilirsin. Ama felsefe çok geniştir diyerek kendini ağırdan satmanın hiçbir anlamı yok.

 

Senin gerçekten ciddi bir algı problemin olmalı ki insanların yazmadığı şeyleri uydurup, sürekli olarak yalan iddialarda bulunuyorsun. Oku bakalım, ne zaman bilimi felsefeden ayrı tutmuşum?

 

Dil felsefesi oku biraz da boş yere benim değerli vaktimi çalıp durma.

 

Descartes önemli bir filozoftur ve neye inandığı değil, bilime ve insanlığa ne kattığı önemlidir. Ne saçmalıyorsun yine?

 

Hangi başlıktı hatırlamıyorum şu an ancak @Natüralist Ateist yazmıştı ve filozoflar arasında inançlı-inançsız kavgası olmayacağına vurgu yapmıştı. Doğru söylüyor, olmaz çünkü insanları değerlendirirken bilimselliğine ya da felsefeye, insanlığa olan katkılarına bakar felsefeciler yani sen ateist misin, teist misin ya da nihilist misin felsefe ile ilgilenen kişiler açısından önemi yoktur. Tabii ki farklı görüşler eleştirilir ancak farklı düşünüyor diye hiç kimse dışlanmaya çalışılmaz. 

 

Yine anlamayacağının farkındayım ancak şöyle bir örnek daha açıklayıcı olur belki... Doktora gittiğin zaman tedavi olurken ateist ya da teist misin diye saçma bir soru sorar mısın? Tabii ki sormaz, tedavini olur ve teşekkür edersin. İşte felsefeciler için de insanlığa katkı sunan her bilim insanı, filozof ya da başka meslek grupları neye inandığı ya da inanmadığı dikkate alınmadan çok değerlidir. 

 

Senin bunları idrak edebilmen şu şartlarda pek mümkün görünmüyor, öncelikle tarafsız düşünmeyi ve bağnaz düşünce kalıplarından kurtulmayı öğrenmen gerekiyor, belki o zaman senin için de bir umut olabilir...

tarihinde Kafkaslı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Kafkaslı yazdı:

 

 

Senin gerçekten ciddi bir algı problemin olmalı ki insanların yazmadığı şeyleri uydurup, sürekli olarak yalan iddialarda bulunuyorsun. Oku bakalım, ne zaman bilimi felsefeden ayrı tutmuşum?

 

Dil felsefesi oku biraz da boş yere benim değerli vaktimi çalıp durma.

 

Descartes önemli bir filozoftur ve neye inandığı değil, bilime ve insanlığa ne kattığı önemlidir. Ne saçmalıyorsun yine?

 

Hangi başlıktı hatırlamıyorum şu an ancak @Natüralist Ateist yazmıştı ve filozoflar arasında inançlı-inançsız kavgası olmayacağına vurgu yapmıştı. Doğru söylüyor, olmaz çünkü insanları değerlendirirken bilimselliğine ya da felsefeye, insanlığa olan katkılarına bakar felsefeciler yani sen ateist misin, teist misin ya da nihilist misin felsefe ile ilgilenen kişiler açısından önemi yoktur. Tabii ki farklı görüşler eleştirilir ancak farklı düşünüyor diye hiç kimse dışlanmaya çalışılmaz. 

 

Yine anlamayacağının farkındayım ancak şöyle bir örnek daha açıklayıcı olur belki... Doktora gittiğin zaman tedavi olurken ateist ya da teist misin diye saçma bir soru sorar mısın? Tabii ki sormaz, tedavini olur ve teşekkür edersin. İşte felsefeciler için de insanlığa katkı sunan her bilim insanı, filozof ya da başka meslek grupları neye inandığı ya da inanmadığı dikkate alınmadan çok değerlidir. 

 

Senin bunları idrak edebilmen şu şartlarda pek mümkün görünmüyor, öncelikle tarafsız düşünmeyi ve bağnaz düşünce kalıplarından kurtulmayı öğrenmen gerekiyor, belki o zaman senin için de bir umut olabilir...

 

Kıtlık sende basliyor. Yazdıklarını anlayamama kıtlığı

 

Tarafsız düşünebilen biri otoriteyi de sorgular. Ayrıca felsefede zaten otorite olmaz. Bu dinde olur. Bir felsefeci benim dediğim doğrudur kuralı da gen koyarım demez. Deseydi zaten felsefe diye bir şey olmazdı.

 

dil gelişimi kavramlarin gerisinde kalmış olduğundan bunlara açıklık getirmek için felsefe yapılmış. Senin kafana göre üç filozof herşeyi çözmüş demek ki.

 

Bu dinlerde böyle olur. Örneğin din felsefesi vardır ama Kur'an felsefesi diye birşey saçmalık olur. Çünkü orada son söz söylenmiş. Sen oralarda takıl en iyisi.

 

Hala daha benle didismekten konuya giremedim. Şurada dil ile ilgili iki kelam bekliyorum senden.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 20.04.2019 at 15:31, Düşünen Hayvan yazdı:

 

Kıtlık sende basliyor. Yazdıklarını anlayamama kıtlığı

 

Tarafsız düşünebilen biri otoriteyi de sorgular. Ayrıca felsefede zaten otorite olmaz. Bu dinde olur. Bir felsefeci benim dediğim doğrudur kuralı da gen koyarım demez. Deseydi zaten felsefe diye bir şey olmazdı.

 

dil gelişimi kavramlarin gerisinde kalmış olduğundan bunlara açıklık getirmek için felsefe yapılmış. Senin kafana göre üç filozof herşeyi çözmüş demek ki.

 

Bu dinlerde böyle olur. Örneğin din felsefesi vardır ama Kur'an felsefesi diye birşey saçmalık olur. Çünkü orada son söz söylenmiş. Sen oralarda takıl en iyisi.

 

Hala daha benle didismekten konuya giremedim. Şurada dil ile ilgili iki kelam bekliyorum senden.

 

 

Hem okuma hem anlama konusunda sıkıntın var ve üstelik bırak çok yönlü düşünmeyi, hiç düşünmeyi beceremediğin için senin felsefeden anlaman mümkün değil, aynı noktada bozuk plak gibi dönüp duruyorsun.

Bir de akademisyenlerle tartıştığını iddia edip komik duruma düşüyorsun. Bu saçmalıkları tek bir akademisyene söyle bakalım, seni bir daha kale alacak mı?

 

Senin felsefeden ne anladığın ya da ne düşündüğün önemli değil, gerçekte ne oldugu önemli. İnsan bu dünyada var olduğu sürece felsefe asla bitmez, şayet biterse de ancak tek tip düşünce üreten robotlar yapıp tüm insanlığı imha etmiş falan olmaları gerekiyor.

 

Son kez söylüyorum, ister anla ister anlama!

Bir filozof argüman ortaya koyarken dili çok doğru kullanmaya çalışır ki hem kendini doğru ifade edebilsin hem de mantıksız bir görüş ortaya atmış olmasın. Dili hatalı kullanırsa zaten argümanı çürütmek de çok kolaylaşır. 

 

Kavramları açıklamak için sadece felsefe yapılmaz, bu saçmalığı nereden uyduruyorsun bilmiyorum fakat filozoflar zaten yetmediği noktada sürekli yeni kavram üretir ya da yeniden tanımlarlar. Senin şu yukarıda yazdığın saçmalık tam bir komedi, yahu bilmiyorsan git öğren, aynı saçmalıkta ısrar edip durma...

 

Üç beş filozofun her şeyi çözdüğü falan yok, nerede yazdım ben böyle bir şey? Sen kendi kafandan uydurup yazıyorsun ve yine hayal görüyorsun.

 

Teolojik tartışmalar benim ilgi alanıma girmiyor, beni öyle bir tartışmanın içine çekmeye çalışma boşuna, o konuda yazanlarla tartış. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
26 dakika önce, Kafkaslı yazdı:

 

Hem okuma hem anlama konusunda sıkıntın var ve üstelik bırak çok yönlü düşünmeyi, hiç düşünmeyi beceremediğin için senin felsefeden anlaman mümkün değil, aynı noktada bozuk plak gibi dönüp duruyorsun.

Bir de akademisyenlerle tartıştığını iddia edip komik duruma düşüyorsun. Bu saçmalıkları tek bir akademisyene söyle bakalım, seni bir daha kale alacak mı?

 

Senin felsefeden ne anladığın ya da ne düşündüğün önemli değil, gerçekte ne oldugu önemli. İnsan bu dünyada var olduğu sürece felsefe asla bitmez, şayet biterse de ancak tek tip düşünce üreten robotlar yapıp tüm insanlığı imha etmiş falan olmaları gerekiyor.

 

Son kez söylüyorum, ister anla ister anlama!

Bir filozof argüman ortaya koyarken dili çok doğru kullanmaya çalışır ki hem kendini doğru ifade edebilsin hem de mantıksız bir görüş ortaya atmış olmasın. Dili hatalı kullanırsa zaten argümanı çürütmek de çok kolaylaşır. 

 

Kavramları açıklamak için sadece felsefe yapılmaz, bu saçmalığı nereden uyduruyorsun bilmiyorum fakat filozoflar zaten yetmediği noktada sürekli yeni kavram üretir ya da yeniden tanımlarlar. Senin şu yukarıda yazdığın saçmalık tam bir komedi, yahu bilmiyorsan git öğren, aynı saçmalıkta ısrar edip durma...

 

Üç beş filozofun her şeyi çözdüğü falan yok, nerede yazdım ben böyle bir şey? Sen kendi kafandan uydurup yazıyorsun ve yine hayal görüyorsun.

 

Teolojik tartışmalar benim ilgi alanıma girmiyor, beni öyle bir tartışmanın içine çekmeye çalışma boşuna, o konuda yazanlarla tartış. 

 

Filozoflar çoğu zaman birbirlerinin görüşlerine bile katilmazlar. Seni budala burada teoloji değil dil tartışılıyor.

 

Polemiğe girmeden önce konuyu oku.

 

Ben de tekrar söylüyorum dil ile ilgili bir fikrin varsa söyle.

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 dakika önce, Düşünen Hayvan yazdı:

 

Filozoflar çoğu zaman birbirlerinin görüşlerine bile katilmazlar. Seni budala burada teoloji değil dil tartışılıyor.

 

Polemiğe girmeden önce konuyu oku.

 

Ben de tekrar söylüyorum dil ile ilgili bir fikrin varsa söyle.

 

Filozoflar tabii ki birbirinin görüşüne bazen katılır bazen de katılmaz, bunu anlamış olman bile büyük başarı, iyi bir gelişme. 

 

Dil konusunda başka sözüm yok, ana hatları ile bu kadar, bundan sonrasında kendin çal kendin oyna...

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, Kafkaslı yazdı:

Filozoflar tabii ki birbirinin görüşüne bazen katılır bazen de katılmaz, bunu anlamış olman bile büyük başarı, iyi bir gelişme. 

 

Dil konusunda başka sözüm yok, ana hatları ile bu kadar, bundan sonrasında kendin çal kendin oyna..

Filozoflar burası hakkında bilgilerini ve inançlarıni bir kısmı metinle bir kısmı konuşarak (örneğin Sokrates hiç yazmamistir. ) halka hitap etmis insanlar. Örneğin Aristo thales bir tüccar. Bir sürü kürturle tanışmış bi Yunanlı. Adam denizci. Seyehat ediyor düşünun daha İslamiyeten kaç yıl önceler.yani burası hakkında bi seyirler anlatmışlar. Sağ olsunlar. Ama hepsinin ahlak anlayışı farklıdir. çünkü farkindadirlar olayın  ve insanliga öneri ve fikirlerini bırakırlar. Doğu'da peygamberler de aynı işi yapmıştır. hatta nietzsche öyle söyler. Şimdilerde parelel evrenler olabilir fikrini benimsemeye başlandı. Nereden nereye geldik kısacası. Gerçek yok. O hep aranacak.Öyle ya da böyle. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
23 saat önce, memjan21 yazdı:

Filozoflar burası hakkında bilgilerini ve inançlarıni bir kısmı metinle bir kısmı konuşarak (örneğin Sokrates hiç yazmamistir. ) halka hitap etmis insanlar. Örneğin Aristo thales bir tüccar. Bir sürü kürturle tanışmış bi Yunanlı. Adam denizci. Seyehat ediyor düşünun daha İslamiyeten kaç yıl önceler.yani burası hakkında bi seyirler anlatmışlar. Sağ olsunlar. Ama hepsinin ahlak anlayışı farklıdir. çünkü farkindadirlar olayın  ve insanliga öneri ve fikirlerini bırakırlar. Doğu'da peygamberler de aynı işi yapmıştır. hatta nietzsche öyle söyler. Şimdilerde parelel evrenler olabilir fikrini benimsemeye başlandı. Nereden nereye geldik kısacası. Gerçek yok. O hep aranacak.Öyle ya da böyle. 

Ahlâk doğuştan geliyor ve koşullara göre şekilleniyor. Filozoflar ise bu konuda görüş bildirirken insanların özgürlükleri kısıtlanmadan ne yapılabileceğine kafa yorarlar.

Geçmişten günümüze fikirler sürekli gelişiyor ve tabii ki gerçeği arayış da hep sürecek. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 hours ago, Kafkaslı said:

Ahlâk doğuştan geliyor ve koşullara göre şekilleniyor. Filozoflar ise bu konuda görüş bildirirken insanların özgürlükleri kısıtlanmadan ne yapılabileceğine kafa yorarlar.

Geçmişten günümüze fikirler sürekli gelişiyor ve tabii ki gerçeği arayış da hep sürecek. 

 

Bu bildiğin tecavüz...

 

İnsana dair bir şeyler, filozofların işi değildir.  Bu gibi konuların, bilfiil biyolojinin konusu olduğu nedense pek anlaşılmıyor.

 

Biyoloji olarak, bilmediğimiz ve öğrenmeye çalıştığımız bir sürü işler var. İçgüdülerin nasıl işlediği gibi. Hiç bilmiyor değiliz, ama henüz yeterince çok değil. Ama bu, birilerinin kelimenin tam anlamıyla felsefe yapmaya çıkıp kafa ütülemesine mazeret olamaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 saat önce, anibal yazdı:

 

Bu bildiğin tecavüz...

 

İnsana dair bir şeyler, filozofların işi değildir.  Bu gibi konuların, bilfiil biyolojinin konusu olduğu nedense pek anlaşılmıyor.

 

Biyoloji olarak, bilmediğimiz ve öğrenmeye çalıştığımız bir sürü işler var. İçgüdülerin nasıl işlediği gibi. Hiç bilmiyor değiliz, ama henüz yeterince çok değil. Ama bu, birilerinin kelimenin tam anlamıyla felsefe yapmaya çıkıp kafa ütülemesine mazeret olamaz.

 

Maalesef hatalı bir bakış açısı ancak senin gibi düşünen başka bilim insanları da var elbette ve bu aslında büyük bir sorun çünkü felsefe ile bilimin hangi yönlerden ayrılıp birleştiğini bazı bilim insanları bile dikkate almıyorsa, felsefeciler bunu halka nasıl anlatabilir ki? 

 

Felsefeciler sadece düşünce sistemleri kurup teoriler üretmezler aynı zamanda insana dair her alanda, mantıklı düşünceyi nasıl günlük hayata adapte edebileceğimiz konusunda, yöntemler-eserler ortaya koymaya çalışırlar.

 

Bildiğin üzere 19. yüzyıla kadar tüm bilimler felsefe çatısı altında toplanıyordu, daha sonra ise her bilim kendi yöntem ve kavramlarını oluşturmaya başladı. Felsefe ve bilim arasındaki genel fark ana hatları ile şu şekilde ifade edilbilir; felsefe tümden gider, bilim parçaya böler. 

 

Senin diğer başlıkta örnek verdiğin Frege ve Russell da aynı zamanda birer filozof değil midir?

 

Ahlak konusunda biyoloji tabii ki gerekli araştırmaları yapacak ve ulaştığı sonuçları ortaya koyacaktır ancak biyologlar ahlakın toplumlara göre algılanışı ile uğraşmazlar, bu felsefecilerin ya da sosyologların işidir. Eğer felsefeyi hayatımızdan uzak tutmaya çalışırsak 'mini etek' başlığında gördüğün gibi bir ateist ile bir yobaz zihniyet, aynı hatalı çizgide buluşurlar. 

 

Konuyu takip edenlere aşağıdaki alıntıyı da ekleyeyim.

 

Felsefe ile bilimin benzer yönleri şunlardır:

- Her ikisi de akla ve düşünme yasalarına dayanarak kendilerini haklı kılmaya çalışır. 

- Her ikisi de evreni, insanı ve yaşamı bilinçli, yöntemli ve sistemli olarak araştırır. 

- Her ikisinde de eleştiri süzgecinden geçirilmeyen bilgi güvenli bulunmaz. 

- Her ikisi de eleştiri sonrası kavramlar ve soyutlamalarla bazı ilke ve yasalara ulaşarak genellemeler yapar.

Felsefe ile bilimin farklı ve ayrılan yönleri şunlardır:

- Felsefe; evreni, insanı ve yaşamı sorgularken; bilim kendini olgular ile sınırlar. Evreni kendi inceleme alanına göre parçalara ayırır.

- Felsefe olgu ve olayların ardındaki gerçekliği açıklamaya çalışır. Bilim, doğa olayları arsında nedensellik bağları kurarak doğa ile ilgili yasalara ulaşmayı hedefler.

- Felsefede kurgusal (spekülatif) ve rasyonel düşünüş gibi yöntemler kullanır. Bilimler ise tümevarım ve tümdengelim yöntemlerini kullanırlar.

 

Felsefe ve Bilim İlişkisi

tarihinde Kafkaslı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Kafkaslı said:

 

Maalesef hatalı bir bakış açısı ancak senin gibi düşünen başka bilim insanları da var elbette ve bu aslında büyük bir sorun çünkü felsefe ile bilimin hangi yönlerden ayrılıp birleştiğini bazı bilim insanları bile dikkate almıyorsa, felsefeciler bunu halka nasıl anlatabilir ki? 

 

Felsefeciler sadece düşünce sistemleri kurup teoriler üretmezler aynı zamanda insana dair her alanda, mantıklı düşünceyi nasıl günlük hayata adapte edebileceğimiz konusunda, yöntemler-eserler ortaya koymaya çalışırlar.

 

Bildiğin üzere 19. yüzyıla kadar tüm bilimler felsefe çatısı altında toplanıyordu, daha sonra ise her bilim kendi yöntem ve kavramlarını oluşturmaya başladı. Felsefe ve bilim arasındaki genel fark ana hatları ile şu şekilde ifade edilbilir; felsefe tümden gider, bilim parçaya böler. 

 

Senin diğer başlıkta örnek verdiğin Frege ve Russell da aynı zamanda birer filozof değil midir?

 

Ahlak konusunda biyoloji tabii ki gerekli araştırmaları yapacak ve ulaştığı sonuçları ortaya koyacaktır ancak biyologlar ahlakın toplumlara göre algılanışı ile uğraşmazlar, bu felsefecilerin ya da sosyologların işidir. Eğer felsefeyi hayatımızdan uzak tutmaya çalışırsak 'mini etek' başlığında gördüğün gibi bir ateist ile bir yobaz zihniyet, aynı hatalı çizgide buluşurlar. 

 

Konuyu takip edenlere aşağıdaki alıntıyı da ekleyeyim.

 

Felsefe ile bilimin benzer yönleri şunlardır:

- Her ikisi de akla ve düşünme yasalarına dayanarak kendilerini haklı kılmaya çalışır. 

- Her ikisi de evreni, insanı ve yaşamı bilinçli, yöntemli ve sistemli olarak araştırır. 

- Her ikisinde de eleştiri süzgecinden geçirilmeyen bilgi güvenli bulunmaz. 

- Her ikisi de eleştiri sonrası kavramlar ve soyutlamalarla bazı ilke ve yasalara ulaşarak genellemeler yapar.

Felsefe ile bilimin farklı ve ayrılan yönleri şunlardır:

- Felsefe; evreni, insanı ve yaşamı sorgularken; bilim kendini olgular ile sınırlar. Evreni kendi inceleme alanına göre parçalara ayırır.

- Felsefe olgu ve olayların ardındaki gerçekliği açıklamaya çalışır. Bilim, doğa olayları arsında nedensellik bağları kurarak doğa ile ilgili yasalara ulaşmayı hedefler.

- Felsefede kurgusal (spekülatif) ve rasyonel düşünüş gibi yöntemler kullanır. Bilimler ise tümevarım ve tümdengelim yöntemlerini kullanırlar.

 

Felsefe ve Bilim İlişkisi

 

Felsefe ile bilim başka, felsefe ile bilimsel olgu başka.

 

Bilimde felsefe falan güdülür elbette, ama bir fotonun aynı anda iki yerde birden olabilmesi, felsefeye, akla, izana ters olabilir, ama olsa da, doğru olan bilimin söylediğidir. 

 

Ahlak gibi olgular da, felsefenin değil, biyolojinin konusudur. Öyle sonuçlar çıkar, çıkabilir ki, akla izana tersde olabilir. 

 

Tarih boyu bu mevzuların böyle gelmesi ve mini etek mevzusunda bir ateistle yobazın aynı yolda buluşması da bu sebepten kaynaklanır. Mini etek giyme üzerine yeterince felsefe yaparsak, sonuçta varacağımız yer, erkeklerin pantalon giyerek götlerini gezdirmelerinin sebebi hikmetinin, götlerini siktirmek istemeleri olduğu olacaktır. 

 

İşte bu yüzden, biyolojik olgulara, ahlak en başta, tespit koymak, felsefenin değil biyolojinin işidir. Gidip ahanda ahlak budur diyerek, maymunları ahlaksız mı ilan edeceğiz mesela? Sartre, lan bu ahlak işini falan çözecem diye yırtınırken, nerdeyse kendini öldürmüştü mesela. Ama maalesef varabildiği bir yerde yoktu. 

 

Felsefe, aşk, ahlak, kahramanlık falan gibi olguları açıklayamaz, tarih boyuda gevelemiş, etrafında dönüp durmuş, en sonunda bunların bilinç, ruh falan denen bir ucube hayal ile olduğunu, din denen bir masaldan kaynaklandığını falan gevelemiştir. Felsefe, rasyonel olgular üzerinde işe yarayabilir ancak. Yani insan düşünce sisteminin ürettiği mevzulara, doğru, yanlış, iyi, kötü, matematik falan filan gibi şeylere. Ama insan davranışları felsefi değil, tamamen fizyolojik, biyolojik bir olgudur, ki solucan ya da ahtapot davranışları da farklı değildir. 

 

Binlerce senedir ayırdına varılamamış olan mevzuda budur. Biyolojik olguları, kültürel vs. şekillendirmeler ile, önyargılı olmak zorunda olan felsefe gibi şeylerle anlamaya çıkmak, sadece yanlışa varmaya yol açar, başka da bir işe yaramaz, yaramamıştır, yaramayacaktır.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
24 dakika önce, anibal yazdı:

 

Felsefe ile bilim başka, felsefe ile bilimsel olgu başka.

 

Bilimde felsefe falan güdülür elbette, ama bir fotonun aynı anda iki yerde birden olabilmesi, felsefeye, akla, izana ters olabilir, ama olsa da, doğru olan bilimin söylediğidir. 

 

Ahlak gibi olgular da, felsefenin değil, biyolojinin konusudur. Öyle sonuçlar çıkar, çıkabilir ki, akla izana tersde olabilir. 

 

Tarih boyu bu mevzuların böyle gelmesi ve mini etek mevzusunda bir ateistle yobazın aynı yolda buluşması da bu sebepten kaynaklanır. Mini etek giyme üzerine yeterince felsefe yaparsak, sonuçta varacağımız yer, erkeklerin pantalon giyerek götlerini gezdirmelerinin sebebi hikmetinin, götlerini siktirmek istemeleri olduğu olacaktır. 

 

İşte bu yüzden, biyolojik olgulara, ahlak en başta, tespit koymak, felsefenin değil biyolojinin işidir. Gidip ahanda ahlak budur diyerek, maymunları ahlaksız mı ilan edeceğiz mesela? Sartre, lan bu ahlak işini falan çözecem diye yırtınırken, nerdeyse kendini öldürmüştü mesela. Ama maalesef varabildiği bir yerde yoktu. 

 

Felsefe, aşk, ahlak, kahramanlık falan gibi olguları açıklayamaz, tarih boyuda gevelemiş, etrafında dönüp durmuş, en sonunda bunların bilinç, ruh falan denen bir ucube hayal ile olduğunu, din denen bir masaldan kaynaklandığını falan gevelemiştir. Felsefe, rasyonel olgular üzerinde işe yarayabilir ancak. Yani insan düşünce sisteminin ürettiği mevzulara, doğru, yanlış, iyi, kötü, matematik falan filan gibi şeylere. Ama insan davranışları felsefi değil, tamamen fizyolojik, biyolojik bir olgudur, ki solucan ya da ahtapot davranışları da farklı değildir. 

 

Binlerce senedir ayırdına varılamamış olan mevzuda budur. Biyolojik olguları, kültürel vs. şekillendirmeler ile, önyargılı olmak zorunda olan felsefe gibi şeylerle anlamaya çıkmak, sadece yanlışa varmaya yol açar, başka da bir işe yaramaz, yaramamıştır, yaramayacaktır.

 

Felsefenin ideal insan-toplum bakış açısı ile insan doğası ters düştüğü zaman felsefe buna karşı çıkar ve düzeltmeye çalışır demeye çalışıyorsun galiba, ki bir bakıma da haklısın. Bu da demek oluyor ki sınırları çok iyi belirlemek gerekiyor.

 

Yobaz ile ateistin aynı hatalı noktada buluşması, doğuştan getirdiği ahlaki değerlerden kaynaklanmıyor diye biliyordum, koşullara bağlı olarak zamanla kendi ahlak kurallarını oluşturmuyorlar mı? Özde var olan ahlaki değer zamanla değişime uğramıyor mu?

 

tarihinde Kafkaslı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, Kafkaslı yazdı:

 

Maalesef hatalı bir bakış açısı ancak senin gibi düşünen başka bilim insanları da var elbette ve bu aslında büyük bir sorun çünkü felsefe ile bilimin hangi yönlerden ayrılıp birleştiğini bazı bilim insanları bile dikkate almıyorsa, felsefeciler bunu halka nasıl anlatabilir ki? 

 

Felsefeciler sadece düşünce sistemleri kurup teoriler üretmezler aynı zamanda insana dair her alanda, mantıklı düşünceyi nasıl günlük hayata adapte edebileceğimiz konusunda, yöntemler-eserler ortaya koymaya çalışırlar.

 

Bildiğin üzere 19. yüzyıla kadar tüm bilimler felsefe çatısı altında toplanıyordu, daha sonra ise her bilim kendi yöntem ve kavramlarını oluşturmaya başladı. Felsefe ve bilim arasındaki genel fark ana hatları ile şu şekilde ifade edilbilir; felsefe tümden gider, bilim parçaya böler. 

 

Senin diğer başlıkta örnek verdiğin Frege ve Russell da aynı zamanda birer filozof değil midir?

 

Ahlak konusunda biyoloji tabii ki gerekli araştırmaları yapacak ve ulaştığı sonuçları ortaya koyacaktır ancak biyologlar ahlakın toplumlara göre algılanışı ile uğraşmazlar, bu felsefecilerin ya da sosyologların işidir. Eğer felsefeyi hayatımızdan uzak tutmaya çalışırsak 'mini etek' başlığında gördüğün gibi bir ateist ile bir yobaz zihniyet, aynı hatalı çizgide buluşurlar. 

 

Konuyu takip edenlere aşağıdaki alıntıyı da ekleyeyim.

 

Felsefe ile bilimin benzer yönleri şunlardır:

- Her ikisi de akla ve düşünme yasalarına dayanarak kendilerini haklı kılmaya çalışır. 

- Her ikisi de evreni, insanı ve yaşamı bilinçli, yöntemli ve sistemli olarak araştırır. 

- Her ikisinde de eleştiri süzgecinden geçirilmeyen bilgi güvenli bulunmaz. 

- Her ikisi de eleştiri sonrası kavramlar ve soyutlamalarla bazı ilke ve yasalara ulaşarak genellemeler yapar.

Felsefe ile bilimin farklı ve ayrılan yönleri şunlardır:

- Felsefe; evreni, insanı ve yaşamı sorgularken; bilim kendini olgular ile sınırlar. Evreni kendi inceleme alanına göre parçalara ayırır.

- Felsefe olgu ve olayların ardındaki gerçekliği açıklamaya çalışır. Bilim, doğa olayları arsında nedensellik bağları kurarak doğa ile ilgili yasalara ulaşmayı hedefler.

- Felsefede kurgusal (spekülatif) ve rasyonel düşünüş gibi yöntemler kullanır. Bilimler ise tümevarım ve tümdengelim yöntemlerini kullanırlar.

 

Felsefe ve Bilim İlişkisi

Anlamadıginiz şey felsefe her ne kadar akli dayanak alsa da bakın coğrafyalara göre değişir. Uzak doğu felsefesi,Yunan felsefesi, Hint felsefesi vs vs. Demek istediğim şey coğrafya en büyük etkendir. Ee eğer coğrafya ise burada İnsana bakışimizda coğrafik olmalidir. Ahlakta coğrafya göre şekillenmis. Her ne kadar insan olsakta bizi insan yapan en önemli erdem ya da davranış biçimi ahlak olsada bu öteki hayvanlardan pekte farklı değil. Farklı gibi görünmesine sebeb olan şeyler daha çok kültürel sebebler. Bunların içinde en önemlisi din sonra sanat/medeniyet, aşk vs gibi daha çok insan oluşu durten duygular. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 dakika önce, memjan21 yazdı:

Anlamadıginiz şey felsefe her ne kadar akli dayanak alsa da bakın coğrafyalara göre değişir. Uzak doğu felsefesi,Yunan felsefesi, Hint felsefesi vs vs. Demek istediğim şey coğrafya en büyük etkendir. Ee eğer coğrafya ise burada İnsana bakışimizda coğrafik olmalidir. Ahlakta coğrafya göre şekillenmis. Her ne kadar insan olsakta bizi insan yapan en önemli erdem ya da davranış biçimi ahlak olsada bu öteki hayvanlardan pekte farklı değil. Farklı gibi görünmesine sebeb olan şeyler daha çok kültürel sebebler. Bunların içinde en önemlisi din sonra sanat/medeniyet, aşk vs gibi daha çok insan oluşu durten duygular. 

 

Ahlâk, insan ve hayvanda doğuştan bulunuyor ve tabii ki zamanla değişime uğruyor. İnsan doğuştan belli ön yargılar ile de sürekli kendine benzer olana yöneliyor. Bunların hepsine tamam fakat toplum içindeki hayatı düzenleyen ahlak kuralları hakkında hiç mi yorum yapılmayacak, o zaman her insan kendi ahlaki değerlerine göre davranmaya çalışmaz mı?

tarihinde Kafkaslı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
15 minutes ago, Kafkaslı said:

 

Felsefenin ideal insan-toplum bakış açısı ile insan doğası ters düştüğü zaman felsefe buna karşı çıkar ve düzeltmeye çalışır demeye çalışıyorsun galiba, ki bir bakıma da haklısın. Bu da demek oluyor ki sınırları çok iyi belirlemek gerekiyor.

 

Yobaz ile ateistin aynı hatalı noktada buluşması, doğuştan getirdiği ahlaki değerlerden kaynaklanmıyor diye biliyordum, koşullara bağlı olarak zamanla kendi ahlak kurallarını oluşturmuyorlar mı? Özde var olan ahlaki değer zamanla değişime uğramıyor mu?

 

 

Geçmiş zamanda, felsefe grubu altına giren bir sürü şeyin, ahlak ve toplum hayatını düzenlemeye çıkmak gibi absürt bir gayrete girişmesinin sonuçları bunlar. 

 

Özde olan ahlaki değer, zamanla, mekanla falan bir değişime uğramaz. Ancak, üstüne vazife çıkarmaya çalışan bir takım angutların, bu ahlak mekanizmalarını maniple etmeye çıkmaları, ahlakı bozar, peşmurde eder. ama bakarsınız ki, amanda ahlak bu olmuş, en bir müthiş ahlak oluvermiş. 

 

Bu sonuca nerden varırız, varıyoruz? Çünkü artık ahlaki değerlerimiz dediğimiz şeyleri bilimsel olarak sorgulayabiliyoruz. Doğutna gelen ile, sonradan kazanılan durumları kolayca ayırt edebiliyoruz. Sekiz aylık bebeklerin dahi, başkasının hakkına uzananları kötü gördüğünü biliyor muydun mesela? Biz ise bunu körelitp, "helal" ve de "caiz" diyerek, onlardaki bu ahlakı köreltiyoruz. 

 

Yobazda, ateistte aynı bozuk ahlak sisteminin içinde yetişiyor, aynı şeyler dikte ediliyor. Pavlovun köpekleri mevzusunun da bilimsel bir deney, bir konu olduğunu da unutuyoruz. Bir noktada herkes o köpeklerden biri oluyor, şartlandırmalar ile. Hasbel kader, toplum başedilemeyecek kadar büyük, birileri kıyıda köşede o öz insani değerleri bir şekilde taşımaya devam edebiliyor, tek avuntumuz da bu oluyor. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 minute ago, Kafkaslı said:

 

Ahlâk insan ve hayvanda doğuştan bulunuyor ve tabii ki zamanla değişime uğruyor. İnsan doğuştan belli ön yargılar ile de sürekli kendine benzer olana yöneliyor. Bunların hepsine tamam fakat toplum içindeki hayatı düzenleyen ahlak kuralları hakkında hiç mi yorum yapılmayacak, o zaman her insan kendi ahlaki değerlerine göre davranamaya çalışmaz mı?

 

Şu gözden kaçıyor, her insan aynı türün bireyi. Her insan kendi ahlaki değerlerine göre davranırsa, emin olabileceğin şey, o toplumun en ahlaklı toplum olacağıdır. 

 

Siz o ahlakın, felsefe ile, en azından kendi kafasındaki kendi felsefesi ile türetilen bir olgu olduğunu sanıyorsunuz. Ama ahlak aslen genlerimize kazınmış bir şey, nasıl ki, illa acıkacak, illa karşı cinse ilgi duyacak, nasıl ki saçlarımız falan olacaksa, ahlakımızda olacak ve bu mutlak en iyisi olacak. Kimsenin bu ahlaka çıkıp "amanda bu ahlaksız" diyemeyeceği bir ahlak olacak, en azından.

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, Kafkaslı yazdı:

 

Ahlâk, insan ve hayvanda doğuştan bulunuyor ve tabii ki zamanla değişime uğruyor. İnsan doğuştan belli ön yargılar ile de sürekli kendine benzer olana yöneliyor. Bunların hepsine tamam fakat toplum içindeki hayatı düzenleyen ahlak kuralları hakkında hiç mi yorum yapılmayacak, o zaman her insan kendi ahlaki değerlerine göre davranamaya çalışmaz mı?

İşte asıl olması gereken de odur. Çünkü ahlak sosyolojiye kültüre vs dayanmaz. Bireysellige  ve özgürlüge dayanır.  sosyolojinin kurucusu ibni Haldun. O dönem felsefe ve filozoftan geçilmiyorken adam sosyolojiyi kuruyor.  Ve ilk baktığı şeyler Coğrafya ve kültür.cunku inansın tüm davranışları buralara dayanır. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 dakika önce, anibal yazdı:

 

Şu gözden kaçıyor, her insan aynı türün bireyi. Her insan kendi ahlaki değerlerine göre davranırsa, emin olabileceğin şey, o toplumun en ahlaklı toplum olacağıdır. 

 

Siz o ahlakın, felsefe ile, en azından kendi kafasındaki kendi felsefesi ile türetilen bir olgu olduğunu sanıyorsunuz. Ama ahlak aslen genlerimize kazınmış bir şey, nasıl ki, illa acıkacak, illa karşı cinse ilgi duyacak, nasıl ki saçlarımız falan olacaksa, ahlakımızda olacak ve bu mutlak en iyisi olacak. Kimsenin bu ahlaka çıkıp "amanda bu ahlaksız" diyemeyeceği bir ahlak olacak, en azından.

Genlerimize kazılan kendi içgüdüsel ahlakımıza nasıl ulaşabiliriz?

 

Şuan kötü,iyi filan olarak gördüğümüz şeyler çoğunlukla sonradan bize adapte edilmiş şeyler

 

Aslında tek ahlak olarak ta değil

 

Mesela harbiden neyden hoşlandığımızı falan nasıl öğrenebiliriz?

 

Yani kısaca kendi saf içgüdülerimize ulaşmamızın bir yolu var mı?

 

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
13 dakika önce, anibal yazdı:

 

Şu gözden kaçıyor, her insan aynı türün bireyi. Her insan kendi ahlaki değerlerine göre davranırsa, emin olabileceğin şey, o toplumun en ahlaklı toplum olacağıdır. 

 

Siz o ahlakın, felsefe ile, en azından kendi kafasındaki kendi felsefesi ile türetilen bir olgu olduğunu sanıyorsunuz. Ama ahlak aslen genlerimize kazınmış bir şey, nasıl ki, illa acıkacak, illa karşı cinse ilgi duyacak, nasıl ki saçlarımız falan olacaksa, ahlakımızda olacak ve bu mutlak en iyisi olacak. Kimsenin bu ahlaka çıkıp "amanda bu ahlaksız" diyemeyeceği bir ahlak olacak, en azından.

 

8 dakika önce, memjan21 yazdı:

İşte asıl olması gereken de odur. Çünkü ahlak sosyolojiye kültüre vs dayanmaz. Bireysellige  ve özgürlüge dayanır.  sosyolojinin kurucusu ibni Haldun. O dönem felsefe ve filozoftan geçilmiyorken adam sosyolojiyi kuruyor.  Ve ilk baktığı şeyler Coğrafya ve kültür.cunku inansın tüm davranışları buralara dayanır. 

 

Anibal peki genlerin ve beynin işleyişinin yarattığı farklar ne olacak, örneğin bu durumda birisi pedofili olarak da kabul mu görecek? Bu adamın doğası budur mu diyeceğiz?

 

Demek istediğini anlıyorum, toplumları ya da insanları çoğu zaman birbirine karşı kışkırtan ahlaka farklı bakılması diyorsun ancak bu doğuştan getirilene ne kadar güvenilebilir kısmı, pek aklıma yatmıyor. 

tarihinde Kafkaslı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 minute ago, ateistik said:

Genlerimize kazılan kendi içgüdüsel ahlakımıza nasıl ulaşabiliriz?

 

Şuan kötü,iyi filan olarak gördüğümüz şeyler çoğunlukla sonradan bize adapte edilmiş şeyler

 

Aslında tek ahlak olarak ta değil

 

Mesela harbiden neyden hoşlandığımızı falan nasıl öğrenebiliriz?

 

Yani kısaca kendi saf içgüdülerimize ulaşmamızın bir yolu var mı?

 

 

 

 

 

Yok. Ama onları yaşarsın, farkında bile olmazsın çok zaman. Eğer bir şeye, "Ama bu helal, haram, günah, sevap" diyorsan, bu sana dayatmadır. Bunu bilmek çok zaman meseleyi çözmeye yeter. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...