Jump to content

Pontus jenosidi


Recommended Posts

On ‎21‎.‎05‎.‎2019 at 18:57, anibal yazdı:

 Hukuk, geriye işlemez. Kaldı ki, o hukuk dışında kalan bir şeyde yok zaten. 

 

Git biraz Ömer Seyfettin oku. 

'Binlerce suç zamanaşımına uğramıştır'

 

Uluslararası mevzuatta, insanlığa karşı işlenmiş suçlarda ,insanlığa karşı işlenmiş suçlarda "zaman aşımı" nın işlemeyeceği hükmü çok sayıda uluslararası mevzuatla düzenlenmiştir.

 

Yakın tarihimizde maalesef benzer bir hadise olan, Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerine katılmak üzere, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta bulunan onlarca sanatçı, tiyatrocu, yazar, şair ve katılımcı; konakladıkları Madımak Oteli’nde sekiz saat süre ile abluka altına alınıyor. Devlet, toplu iğnenin başında vardır” diyen anlayış ve kolluk güçleri olaylar süresince Madımak’ın önüne gel(e)miyor. Laik cumhuriyeti hedef alan bu örgütlü kalkışmada on beş bin kişi; asker ve Emniyet güçlerinin gözleri önünde ve tüm Türkiye halkının  tanıklığında oteli ateşe veriyor. Otuz üç insan yanarak can veriyor. Devlet, ancak  yangından yirmi dört saat  sonra ve  sokağa çıkma yasağı başlamasıyla orada var olabiliyor. 

 

      Bu, bir İnsanlık Suçudur,
'İnsanlığa karşı suç' kavramının temel dayanağını 1907 tarihli La Haye IV. Sözleşmesi  oluşturuyor. İkinci dünya savaşı sonrasında  kabul edilen Nürnberg Mahkemesi Statüsü, ilk kez uluslararası hukuk çerçevesinde insanlığa karşı suçu temel bir kavram olarak ele alıyor ve tanımlıyor.  Eski Yoguslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi; Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Roma Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Statülerinde de,insanlık suçunu ayrı bir suç türü olarak düzenlenmiş bulunuyor. Bunların yanında, insanlığa karşı suçları önlemeye yönelik ayrıntılı düzenlemeler  içeren birçok uluslararası sözleşme de imzalanıyor.(BM Şartı, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme, Irk Ayırımının Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme; Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçların Sınırlanmasına İlişkin Sözleşme; İnsanlığa Karşı Suçlar ve Savaş Suçlarının Sınırlanmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi vb). “Bu sözleşmelerdeki ortak nokta uluslararası hukukta insanlığa karşı  suçlara ilişkin birey sorumluluğunu belirtmeleridir. Günümüzde bu suçlar aynı zamanda ulusal hukuk düzenlemeleri haline de gelmiştir.

 

Türkiye' de bile, 12 Eylül döneminde işkenceye maruz kalanlar bu suçları işleyenlere karşı dava açıldığına göre, 
Bu konuda hukukçular arasında çeşitli tartışmalar ve görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bugün yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı suçlar ve işkence suçu hakkında zamanaşımı uygulanmayacağı kabul edilmiştir.  2005 yılına değin yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu’nda ise bu suçtan dolayı zamanaşımıyla ilgili bir düzenleme yoktur. Hukukun temel bir prensibine göre, bir yasa ancak yürürlüğe girdikten sonrasına yönelik olarak uygulanır. Dolayısıyla birçok hukukçu 12 Eylül döneminde söz konusu suçlar için dava açılamayacağını savunurken bazı hukukçular dava açılabileceği görüşündedir.

 

Sonuç; Kanunlar insanlığa karşı suçlarda geriye de -ileriye de yürür. Bu husus pozitif global-dünya hukukun da zaten tartışmasız bir gerçektir. 

 

Derin Not: Meclis(idamı yasar) ve bağımsız yargı isterse aPo da asar, Fetöcü v.b. de asar(Hukukidir).. Diyeyim gerisini siz anlayın(Asıl hainlerin kimler olduğunu).

tarihinde poseiodon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 199
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

9 dakika önce, malta erigi yazdı:

Zaman içerisinde ahlaki değerlerin nasıl 180 derece değişip, sonra nasıl yavaş yavaş hepinizin nasıl 360'a doğru ilerlediğini görebilirsin.

Dediğin gibi işte 360 a ulaşmaya ve kafa patlatmaya gerek yok. Başlangıçtan çok uzakta değiliz. İleriyi görmek için geçmiş çok yakınimizda. bir zamanlar Avrupa da Zenciler tuvalette uyutulur ayakta yolculuk etmek zorunda kalırdılar. Geçen yakın zamanda nj bir zenci öldürüldü polis tarafından neler oldu hatırlıyorsun mu? Zencilerin çıktı salladılar penislerini, artık sikemezsin dediler. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 minutes ago, memjan21 said:

Eee şimdi sen ne diyorsun ben ne diyorum konunun başından beridir? Hayırdır sana ne içiyorsun. 37 dersim aşiretleri katliama uğrarken daha beyame yayınlanmamıştı, öyle değil mi? Dersimde katledilen insanların torunlar falan şimdi bu katliamin hesabını soruyor neden mi çünkü evrim diyelim kısacası. Beyinler değişiyor dediğin gibi ahlak değişiyor vs demek istediğim şey yine aynı şey ki konu oraya dek geldi. Burada bu dünya da eğer bir şeylere saygı duymaz isen öteki hayvanlardan hiçbir farkın kalmaz. Bence dersim ve öteki bütün soykırımlar bu ülkenin bir suçudur, aslına bakarsanız benimle için kimin zamanın da kim tarafından yapıldığıda önemli değil. Bazı şeylerin boyunu aştığını görmek ve kabul etmek gerekir. Sebep sunmakla olmaz. Sen bir adım geriye gidersen ben de gider ve sana örnek verilebilir, nereye kadar biliyorum musun? Eşit olduğumuz güne dek. 

Şarap içiyorum.

 

Sen benim bahsettiklerimi okumak yerine, peşin hükümle bir tahminde bulunuyorsun. Bu sebeple de yanlış anlıyorsun. Homoseksüellik o dönemde normdu. Kadınlar ise insandan sayılmıyorlardı ve üreme harici heteroseksüel ilişki ahlaka mugayir bir işti. Hem homoseksüellik konusu, hem de kadın konusu hangi şekilde değişti ve değişmeye devam ediyor, anlatmama gerek yok.

 

Sebep sunmakla olmaz diyorsun ama yalnızca sonuca bakmak da olmaz. Dersim'de anlaşmazlık var, istismar var, keyfiyet var, korku var, var oğlu var... ama soykırım falan yok! Mübadelede de ihmal var, istismar var, intikam duygusu var ama soykırım yok. Ermeni tehcirinde sanırım soykırım var. Buna itiraz etmiyorum. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

https://www.haberturk.com/srebrenitsa-katliami-23-yilinda-srebrenitsa-katliami-nedir-2054134

 

“Cezasızlık, insan hakları literatüründe, ağır insan hakları ihlallerinin soruşturulmasının, faillerinin bulunmasının, yargılanmalarının ve cezalandırılmalarının mümkün olmaması halidir. Türkiye’de cezasızlığa yol açan önemli nedenlerden biri zamanaşımı, zamanaşımının temel nedeni ise etkin soruşturmanın yokluğudur.

Oysa insanlığa karşı suçlara zamanaşımının uygulanmayacağı kuralı, uluslararası bir hukuk normudur ve Türk devleti bu kurala uymakla yükümlüdür.

“Uluslararası mahkemelerin içtihatlarında ve uluslararası belgelerde, insanlığa karşı suçlarda cezanın ertelenemeyeceği, zamanaşımına uğratılamayacağı, ayrıca bu suçlar için af çıkarılamayacağı kayıt altına alınmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
51 minutes ago, poseiodon said:

'Binlerce suç zamanaşımına uğramıştır'

 

Uluslararası mevzuatta, insanlığa karşı işlenmiş suçlarda ,insanlığa karşı işlenmiş suçlarda "zaman aşımı" nın işlemeyeceği hükmü çok sayıda uluslararası mevzuatla düzenlenmiştir.

 

Yakın tarihimizde maalesef benzer bir hadise olan, Pir Sultan Abdal Kültür etkinliklerine katılmak üzere, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta bulunan onlarca sanatçı, tiyatrocu, yazar, şair ve katılımcı; konakladıkları Madımak Oteli’nde sekiz saat süre ile abluka altına alınıyor. Devlet, toplu iğnenin başında vardır” diyen anlayış ve kolluk güçleri olaylar süresince Madımak’ın önüne gel(e)miyor. Laik cumhuriyeti hedef alan bu örgütlü kalkışmada on beş bin kişi; asker ve Emniyet güçlerinin gözleri önünde ve tüm Türkiye halkının  tanıklığında oteli ateşe veriyor. Otuz üç insan yanarak can veriyor. Devlet, ancak  yangından yirmi dört saat  sonra ve  sokağa çıkma yasağı başlamasıyla orada var olabiliyor. 

 

      Bu, bir İnsanlık Suçudur,
'İnsanlığa karşı suç' kavramının temel dayanağını 1907 tarihli La Haye IV. Sözleşmesi  oluşturuyor. İkinci dünya savaşı sonrasında  kabul edilen Nürnberg Mahkemesi Statüsü, ilk kez uluslararası hukuk çerçevesinde insanlığa karşı suçu temel bir kavram olarak ele alıyor ve tanımlıyor.  Eski Yoguslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi; Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Roma Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Statülerinde de,insanlık suçunu ayrı bir suç türü olarak düzenlenmiş bulunuyor. Bunların yanında, insanlığa karşı suçları önlemeye yönelik ayrıntılı düzenlemeler  içeren birçok uluslararası sözleşme de imzalanıyor.(BM Şartı, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına ilişkin Sözleşme, Irk Ayırımının Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme; Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçların Sınırlanmasına İlişkin Sözleşme; İnsanlığa Karşı Suçlar ve Savaş Suçlarının Sınırlanmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi vb). “Bu sözleşmelerdeki ortak nokta uluslararası hukukta insanlığa karşı  suçlara ilişkin birey sorumluluğunu belirtmeleridir. Günümüzde bu suçlar aynı zamanda ulusal hukuk düzenlemeleri haline de gelmiştir.

 

Türkiye' de bile, 12 Eylül döneminde işkenceye maruz kalanlar bu suçları işleyenlere karşı dava açıldığına göre, 
Bu konuda hukukçular arasında çeşitli tartışmalar ve görüş farklılıkları bulunmaktadır. Bugün yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı suçlar ve işkence suçu hakkında zamanaşımı uygulanmayacağı kabul edilmiştir.  2005 yılına değin yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu’nda ise bu suçtan dolayı zamanaşımıyla ilgili bir düzenleme yoktur. Hukukun temel bir prensibine göre, bir yasa ancak yürürlüğe girdikten sonrasına yönelik olarak uygulanır. Dolayısıyla birçok hukukçu 12 Eylül döneminde söz konusu suçlar için dava açılamayacağını savunurken bazı hukukçular dava açılabileceği görüşündedir.

 

Sonuç; Kanunlar insanlığa karşı suçlarda geriye de -ileriye de yürür. Bu husus pozitif global-dünya hukukun da zaten tartışmasız bir gerçektir. 

 

Derin Not: Meclis(idamı yasar) ve bağımsız yargı isterse aPo da asar, Fetöcü v.b. de asar(Hukukidir).. Diyeyim gerisini siz anlayın(Asıl hainlerin kimler olduğunu).

 

La havleee...

 

Zaman aşımı diyen oldu mu, neyin kafasındasın sen?

 

Bak tekrar edeyim, ortada bir kanun yoksa, o suçta yoktur. Yeterince açık mı? Bugün amuda kalkmayı suç olarak belirleyen bir kanun var mı? Yarın çıkarsa, gelip jimnastikçileri falan toplayıp gidip "amanda siz fi tarihinde amuda kalkmışsınız" diye ceza mı vereceksin? 

 

Lahey sözleşmesinde, bu şekilde bir kavram yok. Lahey sözleşmesi, savaşan tarafları ve bunlara arasındaki hukuku ifade eder. Bir ülkenin kendi içinde yaptığı katliamlara falan bir şey demez. O yüzden, Almanlar, Almanya'da,  resmi olarak alman mahkemesi olan Nürnberg'te, Alman kanunları ile yargılanarak cezalandırılmıştır.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
54 dakika önce, malta erigi yazdı:

Şarap içiyorum.

 

Sen benim bahsettiklerimi okumak yerine, peşin hükümle bir tahminde bulunuyorsun. Bu sebeple de yanlış anlıyorsun. Homoseksüellik o dönemde normdu. Kadınlar ise insandan sayılmıyorlardı ve üreme harici heteroseksüel ilişki ahlaka mugayir bir işti. Hem homoseksüellik konusu, hem de kadın konusu hangi şekilde değişti ve değişmeye devam ediyor, anlatmama gerek yok.

 

Sebep sunmakla olmaz diyorsun ama yalnızca sonuca bakmak da olmaz. Dersim'de anlaşmazlık var, istismar var, keyfiyet var, korku var, var oğlu var... ama soykırım falan yok! Mübadelede de ihmal var, istismar var, intikam duygusu var ama soykırım yok. Ermeni tehcirinde sanırım soykırım var. Buna itiraz etmiyorum. 

Önemli olan sadece sonuçtur. Çünkü her zaman bir sebeb vardır. Bu bin yıllarca böyle idi bundan sonra da böyle olacaktir. Umarım şarabın güzeldir dostum ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, malta erigi said:

Sebep sunmakla olmaz diyorsun ama yalnızca sonuca bakmak da olmaz. Dersim'de anlaşmazlık var, istismar var, keyfiyet var, korku var, var oğlu var... ama soykırım falan yok! Mübadelede de ihmal var, istismar var, intikam duygusu var ama soykırım yok. Ermeni tehcirinde sanırım soykırım var. Buna itiraz etmiyorum. 

 

Ermeni tehcirinde, bir soykırımdan bahsetmek çok kolay değil, hatta imkansız. Orada bir sürgün var ve o dönem sürgünler dönemidir. Örneğin Çerkesler de Rusya'dan sürülmüş, Türkiye'ye getirilip Sivas Uzunyayla taraflarında yerleştirilmiştir. Oradan bir kısımı zamanla yozgat tarafına falan yayılmıştır. O Bölge, Sivas, Yozgat, Kayseri vs. benzer şekilde pek sürülen türk aşiretine kalmıştır, çerkes, çeçen falan. Bu aşiretlerin yobaz yapısı, şu an bölgedeki yobazlığın asıl kaynağıdır. Örneğin çerkesler köleliği inatla sürdürmek istemiş, osmanlının başına bela olmuşlardır. 

 

Bu halde, bir sürü insan ordan oraya sürülüp dururken, Mesela, Yahudiler Rusya, İspanya'dan falan filistine sürülürken, Osmanlı'da ermenileri sürmüştür. Bu da aslen meşru bir davranıştır, gündelik sıradan bir olaydır. 

 

Fakat bu sürgünü kenara koyarsan, işin rengi değişir. Başta o sürgün gelenler olmak üzere, bölge halkı, görece zengin olan ermeni mallarını yağmalarlar. Öyle ki, ufacık çocuğuna ermeni ayakkabısı getirip, üzerindeki kanları yıkayıp giydirenler olmuştur. Düşünün, çoluk çocuk demeden kesip, ayakkabısına kadar yağmalamışlardır. Ermeniler'de buna karşı ayaklanır. Komitalar oluşturur ve daha fazlasını Türklere yapar. Osmanlı denen melanette, bu kavgada müsloş olan türklerin yanını tutar ve çözümü ermenileri sürmekte bulur, onu da eline yüzüne bulaştırır. 

 

Benzeri olaylar, güneydoğu da yaşanır. Orada güneyden gelen fransız otoritesi kalkınca, bu kez bölgedeki araplar, Kürtlerin üstüne yürür. Dersim sonraki mevzudur, asıl isyanın başlangıcı koçgiri isyanıdır ki, sebebi o yağma kavgasıdır. Devamında Suriye'de Fransız iradesi geçip, araplar toplanmaya başlayınca, bölgedeki arapların çoğu o tarafa kaçar, göçer. Kürtler bunu "kazandık, artık kalanlar bizim ganimetimiz" gibi görür ve çok şeyi de ganimet yapar. Bölgedeki ağalıkta böyle başlar, daha doğrusu, ağaların zenginleşmesi. Kalan ganimetler, osmanlı ve tc. tarafından sahiplenilince de, malum dersim isyanı patlak verir. Bu süreçte, isyan süreci kesilmemiş, bölge bölge, ufak veya büyük sürüp gitmiştir. Atatürk'te bu isyanı moda deyimle demir yumrukla bastırmıştır. Gene pek bilinmez, Milli Misak dahilinde ırak ve suriye'den vazgeçilmesi, temel olarak bu sebepledir, zira o bölgelerin kimliği araplaşmıştır ve Atatürk arapların ne lanet bir millet olduğunu herkesten iyi bilmektedir, Trablusgarp'tan Halep'e kadar bizzat görmüştür zaten. 

 

Tarih, bize hiç doğru dürüst anlatılmaz. Fakat, o dönem ki özellikle ermeni - türk kavgası, baya baya soykırım boyutundadır, ama bu devletin sistematik yürüttüğü bir şeyden çok, kendi içinde dönen bir dolap olmuştur. Velakin, Osmanlı ve türkçüler, bu noktada olan bitene göz yummayı tercih etmiştir. Taa ki, ermeniler bilhassa Fransa'dan destek alıp, ha, Fransa derken, Fransa Suriye kadar yakındır o dönem, güçlenip Türklere galebe çalmaya başlayana kadar. 

 

Bu Ermeni, Kürt falan meselelerinin altında, zamanında bir şekilde bölgeyi türkleştirme gayretleri yatar. Zira milliyetçilik denen şey peydahlanmıştır artık. Fakat, Osmanlı'nın bir milleti yoktur. Onlarda sağdan soldan, leşliği, yobazlığı, cahilliği ile sürülen Türk boylarını kabul edip özellikle orta anadolu - güneydoğuya yerleştirmeye çıkmıştır. Bu yobazlarda, tek bildikleri şey olan yağmayı, binlerce yıllık bölgedeki diğer milletlere uygulamıştır. 

 

Bunların torunları da bugün hala oradadır ve işte görüleceği gibi, Türkiye'yi yağmalamaya son sürat devam etmektedirler. 

 

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, anibal yazdı:

 

La havleee...

 

Zaman aşımı diyen oldu mu, neyin kafasındasın sen?

 

Bak tekrar edeyim, ortada bir kanun yoksa, o suçta yoktur. Yeterince açık mı? Bugün amuda kalkmayı suç olarak belirleyen bir kanun var mı? Yarın çıkarsa, gelip jimnastikçileri falan toplayıp gidip "amanda siz fi tarihinde amuda kalkmışsınız" diye ceza mı vereceksin? 

 

Lahey sözleşmesinde, bu şekilde bir kavram yok. Lahey sözleşmesi, savaşan tarafları ve bunlara arasındaki hukuku ifade eder. Bir ülkenin kendi içinde yaptığı katliamlara falan bir şey demez. O yüzden, Almanlar, Almanya'da,  resmi olarak alman mahkemesi olan Nürnberg'te, Alman kanunları ile yargılanarak cezalandırılmıştır.

 

 

 

Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında suç olmayan ve o güne kadar suç adtetilmemiş fakat dünyada aleni adi bir suç ise..

Anayasanın 90. md' si hükümleri esas alınır. ; '...Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. ''

 

Kanun yoksa suç yoktur ilkesi. İnsanlığa Karşı işlenen suçlarda Global Dünya hukuk arenasında işlemez...

 

 

Alıntı

Bir ülkenin kendi içinde yaptığı katliamlara falan bir şey demez. O yüzden, Almanlar, Almanya'da,  resmi olarak alman mahkemesi olan Nürnberg'te, Alman kanunları ile yargılanarak cezalandırılmıştır.

 

6. maddenin son fıkrasında, maddede sayılan suçlardan birini işlemek için, ortak bir planın veya komplonun hazırlanmasına veya icrasına katılan liderler, organizatörler, azmettirenler ve suç ortaklarının her birinin işlediği tüm eylemlerden sorumlu olduğu belirtilmiştir. 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Antlaşması’na yürürlük kazandırmak ve Uluslararası Askeri Mahkeme’nin ilgilendikleri dışında savaş suçları ve diğer benzer suçların (crimes against peace, crimes against humanity) kovuşturulması için, Almanya’da temel yasal düzenlemelerin yapılması için 10 numaralı Kontrol Yasası (17) kabul edilmiştir. İnsanlığa karşı suçlar bu yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde, Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi Şartı’ndakine paralel biçimde tanımlanmıştır. 

Nuremberg Mahkemesi, suçların cezasız kalmaması için önemli bir adım olmakla birlikte pek çok eleştiriye hedef olmuştur. Bu eleştiriler özellikle kanunilik ilkesi konusunda yöneltilen eleştiriler olmuştur. Kanunilik ilkesi, bir taraftan suçun, diğer taraftan suç karşılığı uygulanacak cezanın kanunda gösterilmesi anlamına gelir. (18) Kanunilik ilkesi, yalnızca belirli bir davranışın cezalandırılabilir olduğunun değil, aynı zamanda cezanın tür ve ağırlığının da fiilden önce tespit edilmiş olmasını gerektirir.(19) Nuremberg yargılamalarında, işlendiği sırada suç olarak tanımlanmayan fiillerin, sonradan suç olarak sayılıp cezalandırılmalarının kanunilik ilkesine aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmüştür. (20) Nuremberg yargılamalarında soruşturmaların ve yargılamaların müttefik devletlerce yapılmış olması, yargılamaların galiplerin adaletine örnek teşkil ettiği yönünde eleştirilere yol açmıştır. (21) Gerçekten de bu husus mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ve adil yargılanma hakkını etkileyebilecek bir husus niteliğindedir. 


Nuremberg Mahkemesi’nin kurulmasından bir yıl sonra, Pasifik Savaş Alanı ile ilgili olarak Müttefik Devletler Başkomutanı sıfatıyla General Douglas Mc Arthur 19.01.1946 tarihli bir kararnameyle Uzakdoğu İçin Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’ni kurmuştur. (22) İnsanlığa karşı suçlar, Uzakdoğu İçin Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi (23) Şartı’nın 5. maddesinin ikinci fıkrasının c bendinde Nuremberg Mahkemesi Statüsü’ndekine benzer şekilde tanımlanmıştır. Şartın 5. maddesinde insanlığa karşı suçlar ile ilgili şöyle bir düzenleme yer almıştır: 
‘Mahkemenin yargılama yetkisine giren her bir suçun icrası için veya bu suçla ilgili olarak, savaştan önce veya savaş sırasında, herhangi bir sivil nüfusa karşı işlenmiş insan öldürme, imha, köleleştirme, sürgün ve diğer insanlık dışı fiiller veya siyasal veya ırksal sebeplerle yapılan zulümler, işlendikleri ülkenin iç hukukuna aykırılık oluştursun veya oluşturmasın insanlığa karşı suç olarak nitelendirilirler’ 

Görüldüğü gibi Uzakdoğu için Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi Şartı’nın 5. maddesinde insanlığa karşı suçlar, Nuremberg Mahkemesi Şartına paralel biçimde düzenlenmiştir.

 

 

 

 

tarihinde poseiodon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarıda, Nuremberg yargılamalarına yapılan eleştirilerden bahsetmiştik. Bu eleştirileri aynen Uzakdoğu için Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi ve daha sonra kurulan ad hoc nitelikli diğer mahkemeler için de tekrarlayabiliriz. Bu yargılamalarda suçların cezasız kalmaması amacıyla hareket edildiği ve fakat kanunilik ilkesinin ihlal edildiği tekrar edilebilir. 

Yukarıda üzerinde durulan Nuremberg ve Tokyo Mahkemeleri gibi insanlığa karşı suçları, Şartı’nda düzenleyen ad hoc nitelikli diğer bir uluslararası ceza mahkemesi Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir. (24) Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü, insanlığa karşı suçlara 5. maddesinde şu şekilde yer vermiştir: 
“Uluslararası mahkeme, uluslar arası veya iç silahlı çatışma sırasında işlenmiş ve herhangi bir sivil nüfusa karşı yöneltilmiş aşağıdaki suçlardan sorumlu sayılan kişileri yargılamaya yetkilidir: adam öldürme, imha, köleleştirme, sürgün, hapis, işkence, tecavüz, siyasal, ırksal ve dinsel sebeplerle zulüm ve diğer insanlık dışı fiiller”.

 

BM Genel Kurulu 10 Aralık 1984 tarih ve 39/46 sayılı kararıyla İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’yi kabul etmiş ve sözleşme 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşme’nin başlangıcında ve ilgili maddelerinde işkence tanımı yapılmış, kınanmış, işkencenin önlenmesine dair ve suçluların kovuşturulmasına ilişkin muhakeme usulleri belirtilmiştir.

 

Dava Zamanaşımına Uğramayan Suçların Tarih Sahnesine Çıkması

 

Aslında her şey 1964 yılında, Naziler tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında işlenen suçların 8 Mayıs 1965 günü, ,Nazi Almanyası’nın teslim olmasının üzerinden yirmi yıl geçmesi nedeniyle, Alman hukukuna göre zamanaşımına uğrayacağının Federal Alman Hükümeti tarafından ilan edilmesiyle başladı.[6] Bu açıklamanın ardından İkinci Dünya Savaşı sırasında işlenen insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının zamanaşımına uğramasına ilişkin sorun, 60’lı yılların ortalarında uluslararası ceza hukukuna damgasını vuran konulardan birisi oldu.[7]

İkinci Dünya Savaşı’nda işlenen suçlara ilişkin yargılama yapan Nürnberg ve Tokyo Askeri Mahkemeleri’nin Statülerinde; barışa karşı suçların, insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının zamanaşımına uğramayacağına ilişkin bir ifade yer alıyordu. Aynı şekilde 1948 tarihli “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”,  1949 tarihli “Cenevre Konvansiyonu” ve 1950 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun talebi üzerine Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından kabul edilen “Nürnberg İlkeleri”nde de bu konu üzerinde durulmamıştır. [8] Federal Alman Hükümeti’nin sözü edilen açıklamasının ardından bu suçların zamanaşımına uğrayacağına dair ciddi bir endişe uluslararası kamuoyunda giderek yaygınlaşmaya başladı.[9] İşte bu endişenin tetiklemesiyle, İkinci Dünya Savaşı sırasında işlenen suçların cezasız kalmasını önlemeyi amaçlayan bir kanun seli, yasama teknikleri ve kapsamları arasında bazı farklar olsa da, ortaya çıkmıştır.[10]

Öğretide, insanlığa karşı suçların doğası gereği zamanaşımına uğramayan bir suç kategorisi olduğu görüşü taraftar bulmaktadır. Bu görüşü savunan yazarlar, zamanaşımını haklı göstermek için ulusal hukuk sistemlerine ilişkin olarak ileri sürülen “delillerin kaybolması, sosyal yararın ortadan kalkması, unutma vb.”[11] görüşlerin hiçbirinin insanlığa karşı suçlar bakımından geçerli olmadığını kabul etmektedirler. Bu bağlamda insanlığa karşı suçların işlenmesinin ardından geçen zamanın delilleri yok edici etki yapmadığını, aksine geçen zamanın delillerin ortaya çıkmasını kolaylaştırdığını söyleyerek delillerin kaybolması görüşünü reddetmektedirler. Buna ek olarak geçen zaman olayın toplum üzerindeki etkisini unutturacağına, tam aksine bu etkinin günden güne büyüdüğü ileri sürülmektedir. Sözü edilen yazarlar, genellikle kamu görevlileri tarafından işlenen bu suçların ortaya çıkartılması konusunda devletlerin isteksiz olmaları ve delillerin diğer suçlara göre daha geç ortaya çıktığı düşüncesinden hareketle, geçen zaman içerisinde arşivlerin toplanıp yayınlanacağını, tanıkların ortaya çıkacağını belirtmekte ve İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşananların görüşlerini doğruladığını ifade etmektedirler.[12]

Ayrıca bu suçların tüm toplum üzerinde yarattığı etki dikkate alındığında, sözü edilen suçların cezalandırılmasındaki sosyal faydanın, hiçbir zaman ortadan kaybolmayacağı da savunulabilir. Zira bu suçların ortaya çıkarttığı kamusal zararın telafisi mümkün olmamakta ve geçen zaman içinde kamu düzeninin kendiliğinden yeniden kurulduğunu savunmak mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle uluslararası hukukun tanıdığı bazı suçların “dava zamanaşımına uğramayan suçlar” olarak kabul edilmesi yerindedir.

60’lı yılarda, yukarıda bahsettiğimiz sosyal endişenin etkisiyle zamanaşımına uğramazlık kavramının sıkça tartışılan bir konu haline gelmesi, “Naziler tarafından işlenen savaş suçları ve diğer suçların kovuşturulması ve zamanaşımına ilişkin yürürlükte bulunan hukukta yer alan ilkelerin incelenmesi amacıyla” 16 ülkeye mensup hukukçuların katılımıyla 1964 yılında Varşova Konferansı’nın toplanmasına yol açmıştır. Konferans’ın karar metninde “Naziler tarafından işlenen söz konusu suçların cezalandırılmasının münhasıran devletlerin yetkisinde olduğu düşünülmemelidir, bu suçların cezalandırılması devletler için uluslararası hukuktan kaynaklanan uluslararası ve evrensel bir yükümlülüktür. (…) devletlerden birinin iç hukukunda bu suçlar için zamanaşımını kabul etmesi ya da bu suçları adi adam öldürme suçları kapsamında değerlendirmesi uluslararası hukukun ihlali sayılmalıdır,” ifadesi yer almıştır.[13]

Uluslararası toplumun endişeleri, konunun uluslararası sözleşmelere taşınmasında da etkili olmuştur. Şu anda 54 devletin taraf olduğu “Savaş Suçlarında ve İnsanlığa Karşı Suçlarda Zamanaşımının Uygulanamamasına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” 11 Kasım 1970 tarihinde yürürlüğe girmiştir.[14] 25.01.1974 tarihinde ise Avrupa Konseyi tarafından “İnsanlığa Karşı Suçlarda ve Savaş Suçlarında Zamanaşımının Uygulanmamasına Dair Avrupa Sözleşmesi” kabul edilmiştir.[15] Bu Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için gerekli olan üç devletin onay safhasının tamamlanması için ne yazık ki 29 yıl beklemek gerekmiştir. Şu ana kadar sözleşmeyi onaylayan devlet sayısı yalnızca yedidir. [16] Türkiye iki sözleşmeye de taraf olmamıştır.

1 Temmuz 2002 tarihinde yürürlüğe giren Roma Statüsü’nün[17] 29. Maddesinde, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) yargılama yetkisine giren suçlarda, zamanaşımına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağının kabul edilmesi de, uluslararası hukuk adına önemli bir gelişmedir.  Türkiye Roma Statüsü’ne de daha taraf olmamış fakat olması halinde “vatandaş iade edilmez” kuralına istisna tanıyacağını TCK’nın 18/2. maddesinde kabul etmiştir.

Ulusal düzeyde yapılan yargılamalarda dava zamanaşımının ihmali ilk kez Fransa’daki Barbie[18] davasında ortaya çıkmış ve Fransız Yüksek Mahkemesi 20 Aralık 1985 tarihli kararında savaş suçlarında ve insanlığa karşı suçlarda zamanaşımının söz konusu olamayacağına hükmetmiştir. [19] Aynı yaklaşım 13 Nisan 1992 tarihli Touvier[20] kararında da sürdürülmüştür.[21] Bu ülkede dava zamanaşımı bir muhakeme hukuku kurumu olarak kabul edilmektedir.

Dava zamanaşımının bir maddi ceza hukuku kurumu olarak kabul edildiği İtalya’da ise,  İtalyan Yüksek Mahkemesi de pek çok kararında “ius cogens”in bir parçası olduğu gerekçesiyle savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarda zamanaşımının uygulanamayacağına karar vermiştir.[22]  Mahkeme kararına gerekçe olarak İtalyan Anayasası’nın 10/1. maddesinde yer alan İtalyan Hukuku’nun uluslararası hukuka uygun olması prensibini göstermiştir.[23] Mahkemenin “ius cogens” olduğunu belirttiği yukarıda adı geçen 1968 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne, İtalya’nın taraf olmadığının bu noktada altını çizmek istiyoruz.

Güney Amerika’da yapılan yargılamalarda da bu suçların zamanaşımına uğramamasının “ius cogens” olduğu düşüncesi kabul görmüştür.[24] Yine dava zamanaşımın bir maddi hukuk kurumu olarak kabul edildiği Arjantin’de, 1994’te yapılan uluslararası hukukun kanunların üzerinde olduğu yönündeki Anayasa değişikliğinin ardından, insanlığa karşı suçların zamanaşımına uğramamasının “ius cogens”e dâhil olduğu kabul edilmektedir.[25]

Scilingo kararında ise, İspanyol mahkemeleri, yargılaması yapılan suçların suçun işlendiği ülke (Arjantin) ve İspanyol hukukuna göre zamanaşımına uğramış olmasına rağmen, insanlığa karşı suçların zamanaşımına uğramazlığı ilkesini uygulamışlardır.[26] İspanya’da da dava zamanaşımı bir maddi ceza hukuku kurumudur.[27]

Tarihin Gör Dediği

Görüldüğü üzere insanlığa karşı suçların zamanaşımına uğramamasına ilişkin kural, 60’lı yıllarda yukarıda bahsedilen sosyal şartlar altında büyük bir telaşla ve Naziler tarafından işlenen suçlara özgü olarak ortaya çıkmıştır.[28]   Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus ise, söz konusu suçların zaten geçmişte işlenen suçlar olduğudur. O dönemde oluşan kamuoyunun bazı Nazi subaylarının halen yakalanamamış olmasından ileri gelen hassasiyeti ve savaş döneminde yaşananlara ilişkin acıların hala canlı olması, İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından işlenen insanlık suçlarının dava zamanaşımına uğramasının bilinçli olarak engellenmesi sonucunu doğurmuştur.

 

Kamuoyunun Zamanaşımına Uğramayan Suçlar Dışındaki Suçlara Yönelik Dava Zamanaşımının Kaldırılması Yönündeki Talepleri Haklı mı?

Konu dava zamanaşımı olduğunda, zamanaşımına uğramayan suçlar bir kenara bırakılırsa, Türk kamuoyu ve medyasının dava zamanaşımı kavramından son derece şikâyetçi olduğu ve özellikle kamuoyunun dikkatle takip ettiği davaların zamanaşımına uğradığı dönemlerde, bu kurumun kaldırılması yönünde taleplerin seslendirildiği görülmektedir. Zira toplum, bu kurumun fiili bir affa dönüştüğü kanaatindedir.[29] Biz bu konuda kamuoyunun yanıldığı veya yanıltıldığı kanaatindeyiz.[30] Zira dava zamanaşımı bir sebep değil bir sonuçtur. Bir kişinin bilinmez bir süre boyunca geçmişte işlediği bir suçtan dolayı yargılanma tehdidi altında bulunması hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil eder. Bir hukuk devletinde böyle bir durum kabul edilemez. Bu duruma istisna tanınması ise ancak uluslararası hukukta “zamanaşımına uğramayan suçlar” kategorisine alınan suçlar için mümkün olabilir.

765 sayılı TCK döneminde hukukumuzdaki en basit suçun dava zamanaşımı süresi beş yıldı ve en fazla yedi buçuk yıla kadar uzayabilmekteydi.  5237 sayılı TCK bakımından ise bu süreler 8 ve 12 yıldır. Bu süreler en ağır suçlarda 30- 40 yıla kadar uzayabilmektedir.  Bu gerçek karşısında kusur acaba dava zamanaşımı kurumunda mıdır, yoksa adalet mekanizmasının ağır işleyişini ve sürekli tekrarlanan hataları düzeltmeyenlerde mi? Ya da günümüzün teknolojik imkânları çerçevesinde, bazı sanıklar elle konulmuş gibi bulunurken, diğer bazıları nasıl olup da onlarca yıl adaletten kaçabilmektedir? Bazı davalar zamanaşımına uğramakta mı yoksa uğratılmakta mıdır? Sorular elbette çoğaltılabilir fakat esas olan şudur:

Sistemin bütününe yönelik reformlar yapmadan dava zamanaşımı kurumundan şikâyet etmek bir anlam ifade etmemektedir. Toplum eğer dava zamanaşımı sürelerinin dolmadığı bir ülkede yaşamak istiyorsa, dava zamanaşımından şikâyet etmeye harcadığı enerjinin bir kısmını, yargıdaki sorunları gündeme getirmek ve çözülmesi için talepkar olmaya harcamalıdır. Günümüzün bilinen tüm hukuk sistemlerinde var olan bir kurumun kaldırılmasını istemektense[31], sistemdeki sorunları çözmek veya ortaya koymak için çaba göstermek, en azından hukuki açıdan daha faydalı olacaktır.

[7] O günlerde uluslararası toplumun içinde bulunduğu atmosferi yansıtan ve hukukçular tarafından yapılan toplantılardan bahseden bir makale için bkz. GARÇON, Emile: “La prescription des crimes nazis”, Le Monde, 14-15 Mars 1965, s. 1 ve 4.  İnsanlığa karşı suçların zamanaşımına uğraması sorununu geniş ölçekli olarak inceleyen bir makale için bkz. GRAVEN: s. 128 vd.

[8] CASSESE, Antonio - DELMAS MARTY, Mireille: Droit international et juridictions nationales, Paris 2002, s. 236; PONCELA, Pierette: “L’imprescriptibilité”, in Droit International Pénal, Paris 2000,s. 887.

[9] HERZOG, Jacques, Bernard : “Etude des lois concernant la prescription des crimes contre l’humanité”, Revue de Science Criminelle et Droit Compare, 1976/1, s. 339.

[10] HERZOG: s. 339. Kanunların çıkarıldığı ülkeler ve kanun numara ve tarihleri şöyledir. İsrail 1950 yılında çıkarılan 5-710 sayılı Kanun, Polonya 22 Nisan 1964 tarihli Kanun, Almanya Demokratik Cumhuriyeti 1 Eylül 1964 tarihli kanun, Çekoslavakya 24 Eylül 1694 tarihli kanun, Macaristan 1964 yılında çıkarılan 27 sayılı kanun hükmünde kararname, Belçika 3 Aralık 1964 tarihli kanun, Fransa 26 Aralık 1964 tarihli kanun, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 4 Mart 1965 tarihli Sovyet Başkanlık Konseyi Kararnamesi, Bulgaristan 22 Mart 1965 tarihli kararname, Avusturya 31 Mart 1965 tarihili federal kanun, Federal Almanya Cumhuriyeti 13 Mart 1965 tarihli kanun, Yugoslavya 5 Nisan 1965 tarihli ceza kanununda değişiklik yapan kanun. Kanunlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. GRAVEN: s. 340-356.

[11]Zamanaşımının esasını açıklayan görüşler ve konuya ilişkin ayrıntılı bir tartışma için bkz. TANER: s. 35-46.

[12] Bkz. ABDELGAWAD, Elizabeth Lambert - MARTIN CHENUT, Cathia: “La du régime de la prescription remise en cause par les crimes internationaux: perspectives comparées et internationales, Actualite Juridique Pénal, Juillet-Aout 2006,  s. 298; RUZIE, David: L’imprescriptibilité en France des crimes contre humanité: un faux problème a’ propos de l’affaire Klaus Barbie, Gazette du Palais, 4 Juin 1983 s. 230; HUET, André - KOERING JOULIN, Renée: Droit pénal international, Paris 2005, s. 264 ve 265; VARINARD: s.36;  DELMAS MARTY, Mireille: “La resposabilité pénal en echec, Juridictions nationales et crimes internationaux, Paris 2002,s. 618;  JANKELEVITCH, Vladimir: L’imprescriptibilite, Paris 1986, s. 26. Bu suçlarda zamanaşımına karşı çıkan yazarların görüşleri için ayrıca bkz. KATOĞLU: s. 157 ve 158.

[13] Bkz. GRAVEN: s. 128.

[14]Sözleşemeye taraf olan devletler şu internet adresinden takip edilebilir: “http://treaties.un.org/” (SGT: 12.03.2012)

[15] CASSESE- DELMAS MARTY: s. 237.

[16]Sözleşmeyi imzalayan ve/veya onaylayan devletler güncel olarak “http://conventions.coe.int/” internet adresinden takip edilebilir (SGT: 13.03.2012).

[17] 13 Mart 2012 itibariyle Statüye taraf olan devlet sayısı 120’dir. Konuyla ilgili güncel bilgiler için bkz. http://www.icc-cpi.int/Menus/ASP/states+parties/ ( SGT: 13.03.2012)

[18] Klaus Barbie, Lyon’da görevli Yahudi, komünist ve Fransız direnişçileri avlamakla görevli bir Gestapo subayıydı. “Lyon Kasabı” olarak da tanınmaktadır. Bkz. GRYNFOGEL, Catherine: “Touvier et la justice, une affaire de crime contre l’humanité”, Revue de Science Criminel et Droit Compare, n. 1, Janvier-Mars 1193, s. 66. Klaus Barbie hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Klaus_Barbie( SGT: 18.03.2012)

[19] BASSIOUNI, M. Cherif: Crimes Againist Humanity,New York 2011,  s. 277. Barbie davasına ilişkin zamanaşımı tartışmaları için bkz. RUZIE: s. 229 ve 230.

[20] Paul Touvier Nazi işbirlikçisi bir Fransız vatandaşıdır. Rillieux’deki yerel Gestapo şefi olarak yedi Yahudinin ölümünden insanlığa karşı suç kapsamında sorumlu tutulmuştur. Bkz. GRYNFOGEL: s. 72. Paul Touvier hakkında ayrıca bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Paul_Touvier. ( SGT: 18.03.2012)

[21] Bkz. GRYNFOGEL: s. 72.

[22] Davaya  konu olan suçlar 1944 yılında işlenmiş olup kararlar 1997 ve 1998 tarihlidir. Bkz. BASSIOUNI: s. 277.

[23] BASSIOUNI: s. 277.

[24]BASSIOUNI: s. 277.

[25] DELMAS MARTY: s. 620 ve 623.

[26] BLANCO CARDORO, İsidoro: 18. Uluslararası Ceza Hukuku Derneği (İstanbul  2009 ) Toplantısı Evrensel Yargı Yetkisi Alt Oturumu Sonuç Raporu. http://www.tchd.org.tr/MenuContent.aspx?id=63 ( SGT: 13.03.2012)

[27]DELMAS MARTY: s. 620.

[28] ABDELGAWAD-MARTIN-CHENUT: s. 297. Yazarlar haklı olarak bu durumun insanlığa karşı suçlar dışında kalan diğer bazı suçların (özellikle savaş suçlarının) zamanaşımına uğramaması düşüncesinin gelişmesini engellediğini ifade etmektedir. Aynı yönde bkz. TANER: s. 55.

 

[29] Bu durum adalet mekanizmasının en tepesinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı tarafından “zamanaşımının af gibi bir sonuç doğurduğu” şeklinde ifade edilmiştir. Bkz. http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/ 363769.asp (SGT: 13.03.2012). Üstelik bu düşünce yalnızca ülkemize özgü değildir, İtalya’da da benzer eleştiriler olduğu yönünde bkz. IZZO, Fausto –SCONNAMIGLIO, Paolo: La riforma della prescrizione, Napoli 2006, s. 35; GAROFOLI, Roberto Manuale di diritto penale parte generale, terza edizione, Milano 2006,s. 909.

tarihinde poseiodon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
43 minutes ago, poseiodon said:

 

Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında suç olmayan ve o güne kadar suç adtetilmemiş fakat dünyada aleni adi bir suç ise..

Anayasanın 90. md' si hükümleri esas alınır. ; '...Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır. ''

 

Kanun yoksa suç yoktur ilkesi. İnsanlığa Karşı işlenen suçlarda Global Dünya hukuk arenasında işlemez...

 

 

 

6. maddenin son fıkrasında, maddede sayılan suçlardan birini işlemek için, ortak bir planın veya komplonun hazırlanmasına veya icrasına katılan liderler, organizatörler, azmettirenler ve suç ortaklarının her birinin işlediği tüm eylemlerden sorumlu olduğu belirtilmiştir. 8 Ağustos 1945 tarihli Londra Antlaşması’na yürürlük kazandırmak ve Uluslararası Askeri Mahkeme’nin ilgilendikleri dışında savaş suçları ve diğer benzer suçların (crimes against peace, crimes against humanity) kovuşturulması için, Almanya’da temel yasal düzenlemelerin yapılması için 10 numaralı Kontrol Yasası (17) kabul edilmiştir. İnsanlığa karşı suçlar bu yasanın 2. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde, Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi Şartı’ndakine paralel biçimde tanımlanmıştır. 

Nuremberg Mahkemesi, suçların cezasız kalmaması için önemli bir adım olmakla birlikte pek çok eleştiriye hedef olmuştur. Bu eleştiriler özellikle kanunilik ilkesi konusunda yöneltilen eleştiriler olmuştur. Kanunilik ilkesi, bir taraftan suçun, diğer taraftan suç karşılığı uygulanacak cezanın kanunda gösterilmesi anlamına gelir. (18) Kanunilik ilkesi, yalnızca belirli bir davranışın cezalandırılabilir olduğunun değil, aynı zamanda cezanın tür ve ağırlığının da fiilden önce tespit edilmiş olmasını gerektirir.(19) Nuremberg yargılamalarında, işlendiği sırada suç olarak tanımlanmayan fiillerin, sonradan suç olarak sayılıp cezalandırılmalarının kanunilik ilkesine aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmüştür. (20) Nuremberg yargılamalarında soruşturmaların ve yargılamaların müttefik devletlerce yapılmış olması, yargılamaların galiplerin adaletine örnek teşkil ettiği yönünde eleştirilere yol açmıştır. (21) Gerçekten de bu husus mahkemenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ve adil yargılanma hakkını etkileyebilecek bir husus niteliğindedir. 


Nuremberg Mahkemesi’nin kurulmasından bir yıl sonra, Pasifik Savaş Alanı ile ilgili olarak Müttefik Devletler Başkomutanı sıfatıyla General Douglas Mc Arthur 19.01.1946 tarihli bir kararnameyle Uzakdoğu İçin Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi’ni kurmuştur. (22) İnsanlığa karşı suçlar, Uzakdoğu İçin Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi (23) Şartı’nın 5. maddesinin ikinci fıkrasının c bendinde Nuremberg Mahkemesi Statüsü’ndekine benzer şekilde tanımlanmıştır. Şartın 5. maddesinde insanlığa karşı suçlar ile ilgili şöyle bir düzenleme yer almıştır: 
‘Mahkemenin yargılama yetkisine giren her bir suçun icrası için veya bu suçla ilgili olarak, savaştan önce veya savaş sırasında, herhangi bir sivil nüfusa karşı işlenmiş insan öldürme, imha, köleleştirme, sürgün ve diğer insanlık dışı fiiller veya siyasal veya ırksal sebeplerle yapılan zulümler, işlendikleri ülkenin iç hukukuna aykırılık oluştursun veya oluşturmasın insanlığa karşı suç olarak nitelendirilirler’ 

Görüldüğü gibi Uzakdoğu için Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi Şartı’nın 5. maddesinde insanlığa karşı suçlar, Nuremberg Mahkemesi Şartına paralel biçimde düzenlenmiştir.

 

 

Bak, önce kendin alıyorsun, Güzelce de işaretlemişsin: "işlendiği sırada suç olarak tanımlanmayan fiillerin, sonradan suç olarak sayılıp cezalandırılmalarının kanunilik ilkesine aykırılık teşkil ettiği ileri sürülmüştür." 

 

Ve bu da kabul edilmiştir. O yüzden, eichman gibi naziler, Nurenberg mahkemelerinden serbest kaldı zaten. Hatta Von Braun'da bu maddeye istinaden takipsizlik aldı, ABD'ye gidip füze yapımının başına geçti.

 

Hala vıdı vıdı ediyorsun, bak neymiş orada bu hususu getiren:  8 Ağustos 1945 tarihli Londra Antlaşması... Aç bir oku bakalım ne diyor orada?

 

Mc Arthur'un mahkemesi de, Uzakdoğuya dair ve hukukiliği sadece ABD ve müttefikleri adına var olan bir mahkemedir. Japonya, teslim olduğu sırada "kayıtsız ve şartsız" teslim olmakla, bu mahkemenin şartlarını da kabul etmiş durumdadır. Sen bu mahkemeyi, mesela İspanya ve İtalya'ya karşı kullanamazsın. 

 

Özel hukuğa giren şeyleri alıp, ahanda ben kanun çıkardım diyerek genel hukuk konularına uygulayamazsın. 

 

Yani, cahil cühelasın hukuk denen mevzuda. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 24.05.2019 at 19:53, memjan21 yazdı:

Haha tayibe hastayım gibi konuşma kimin ne yaptığını çok iyi biliyorum.tayibinde Atatürk un de. İkisi de faşist.eger devlet yıkılmış ise herkese kendi ulusunu Kurmakta özgürdur. Osmanlı döneminden falan bahsetmis miyim yukarıda hayır onunda kötü bir develet olduğu söyledim ama cumhuriyeti tam bir fiyasko. Bölge bölge katliam bir de dünya savaşlarinda savaşan halkına.iste cumhuriyet budur. 

 

Atatürk'e faşist demen için bu vatanı kurtarmamış, bir ülke kurmamış ve Türk'ten başka bütün halklara soykırım uygulamış olması lazım.

Bunları yapmadığı halde eğer ona faşist diyecek kadar gerizekalıysanız, bu durumda keşke soykırım yapsaydı diyorum, hiç olmazsa onun hakkında yapılan itiraflar doğru olurdu.

Ermenistan'ın ilk başkanı "Yanlış yaptık, güçlü devletlere aldandık" diyor, ona bile saygınız yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Alıntı

Ulusal düzeyde yapılan yargılamalarda dava zamanaşımının ihmali ilk kez Fransa’daki Barbie[18] davasında ortaya çıkmış ve Fransız Yüksek Mahkemesi 20 Aralık 1985 tarihli kararında savaş suçlarında ve insanlığa karşı suçlarda zamanaşımının söz konusu olamayacağına hükmetmiştir. [19] Aynı yaklaşım 13 Nisan 1992 tarihli Touvier[20] kararında da sürdürülmüştür.[21] Bu ülkede dava zamanaşımı bir muhakeme hukuku kurumu olarak kabul edilmektedir.

 

Dünyada adi suç sayılan bu fiillerin. Türk Hukuk Sistemine 2005 de girmiş olması. Cezadan kaçınılabileceği anlamını taşımaz. Uluslararası arenada yargı - ceza yolu açıktır. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
24 dakika önce, anibal yazdı:

 

Özel hukuğa giren şeyleri alıp, ahanda ben kanun çıkardım diyerek genel hukuk konularına uygulayamazsın. 

 

Yani, cahil cühelasın hukuk denen mevzuda. 

 

 

 

İnsanlığa karşı suçlarının(yaşam hakkı ihlali) yargılanması Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümler  göz önüne alınmalıdır. Buna göre  uluslararası topluluk tarafından tanınmış bir insanlık suçunun ulusal hukuk tarafından suçun işlendiği tarihte tanımlanmamış olması yargılamanın yapılmasına engel değildir. Çünkü; işkence(bedensel ve ruhsal zarara sebep olupda, bunu telafi etmemekte ısrarcı olmak(ruhsal işkence) nedir?) eylemi savaş halinde dahi hoşgörü gösterilmeyen bir suçtur.
Uluslararası hukukun kabul ettiği bu kural bir çok Avrupa ve Latin Amerika ülkesinde darbeciler ve insanlığa karşı suç işleyenler hakkında yapılan yargılamalarda temel dayanak noktası olmuştur.  Bununla ilgili olarak Almanya’da 1946 yılında işlenen insanlığa karşı suç ile ilgili dava somut bir örnektir.  Bu davada yargılaması yapılan suçun ulusal yasalara 1994 yılında girmesine rağmen Talin Yüksek Mahkemesi AİHS’nin 7/2.maddesini uygulayarak insanlığa karşı suçta zaman aşımı veya geçmişe etkili uygulama yasağının söz konusu olmadığına karar vermiştir. Korbely-Macaristan ve Kononov-Litvanya  başvurularında verdiği kararlarda da AİHM, insanlığa karşı işlenen suçlar ulusal mevzuatta tanınmamış olsa bile faillerin uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluklarının devam ettiği ve yargılanabilecekleri yönünde karar vermiştir. Konuya açıklık getirmek açısından Venedik Komisyonu’nun Peru Anayasa Mahkemesi’nin müracaatı üzerine 24 Ekim 2011 tarihli 2011/634 nolu yayınladığı rapordan da söz etmekte yarar vardır.  Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışma organı olarak görev yapan Venedik Komisyonu’na göre, insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı işlemediği gibi suçta ve cezada kanunilik ilkesi de farklı yorumlanmalıdır.Venedik Komisyonu’nun raporunda vurguladığı kural şudur: Geçmişte işlenen insanlık suçlarının soruşturulması, eylemin gerçekleştirildiği tarih itibariyle uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul ediliyorsa “kanunilik” ilkesine aykırı değildir. Bu suçlar için zamanaşımı süresi de söz konusu değildir.

 

NOKTA!

 

10 OKU, öğren sonra 1 lokma konuş.. cahil forumcu..

tarihinde poseiodon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
30 dakika önce, bilgivehis yazdı:

 

Türkler soykırım mı yaptı da sanki essahtan bir soykırım varmış gibi buraya yasaları falan asmışsın, açıkça ajitasyon yapıyorsun.

 

Anlamadım kürtmüsün -ermenimisiniz?

İnsanlığa karşı bütün ülkelerde hükümetler ve organlarınca halen suç işlenmektedir. Benim foruma sunduğum global dünya hukuki doktrinleri yakın zamanımızla(30-40-50 sene) ilgilidir. Kim insanlığa, yaşam hakkına karşı suç işlemiş ise lanetliyorum. Kınıyorum..

 

Hukuk devletlerinde suçlular kollanmaz. Bunlar katiyen savunulmaz.. Bu tür fiilleri inkara ahlaksızlık derler. 

 

 

tarihinde poseiodon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
37 minutes ago, poseiodon said:

 

İnsanlığa karşı suçlarının(yaşam hakkı ihlali) yargılanması Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümler  göz önüne alınmalıdır. Buna göre  uluslararası topluluk tarafından tanınmış bir insanlık suçunun ulusal hukuk tarafından suçun işlendiği tarihte tanımlanmamış olması yargılamanın yapılmasına engel değildir. Çünkü; işkence(bedensel ve ruhsal zarara sebep olupda, bunu telafi etmemekte ısrarcı olmak(ruhsal işkence) nedir?) eylemi savaş halinde dahi hoşgörü gösterilmeyen bir suçtur.
Uluslararası hukukun kabul ettiği bu kural bir çok Avrupa ve Latin Amerika ülkesinde darbeciler ve insanlığa karşı suç işleyenler hakkında yapılan yargılamalarda temel dayanak noktası olmuştur.  Bununla ilgili olarak Almanya’da 1946 yılında işlenen insanlığa karşı suç ile ilgili dava somut bir örnektir.  Bu davada yargılaması yapılan suçun ulusal yasalara 1994 yılında girmesine rağmen Talin Yüksek Mahkemesi AİHS’nin 7/2.maddesini uygulayarak insanlığa karşı suçta zaman aşımı veya geçmişe etkili uygulama yasağının söz konusu olmadığına karar vermiştir. Korbely-Macaristan ve Kononov-Litvanya  başvurularında verdiği kararlarda da AİHM, insanlığa karşı işlenen suçlar ulusal mevzuatta tanınmamış olsa bile faillerin uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluklarının devam ettiği ve yargılanabilecekleri yönünde karar vermiştir. Konuya açıklık getirmek açısından Venedik Komisyonu’nun Peru Anayasa Mahkemesi’nin müracaatı üzerine 24 Ekim 2011 tarihli 2011/634 nolu yayınladığı rapordan da söz etmekte yarar vardır.  Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki danışma organı olarak görev yapan Venedik Komisyonu’na göre, insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı işlemediği gibi suçta ve cezada kanunilik ilkesi de farklı yorumlanmalıdır.Venedik Komisyonu’nun raporunda vurguladığı kural şudur: Geçmişte işlenen insanlık suçlarının soruşturulması, eylemin gerçekleştirildiği tarih itibariyle uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul ediliyorsa “kanunilik” ilkesine aykırı değildir. Bu suçlar için zamanaşımı süresi de söz konusu değildir.

 

NOKTA!

 

10 OKU, öğren sonra 1 lokma konuş.. cahil forumcu..

 

Hala kıçınla konuşuyorsun orada...

 

Kimi yargılayacan, Vahdettin'i, Damat Ferit Paşa'yı falan mezarından çıkarıp mı yargılamayı düşünüyorsun, salak...

 

Zerre kadar hukuktan haberin yok. Boş boş tangırdıyorsun işte, boş teneke..

 

Artık çıkıp, Amanda soykırım vardı, uluslararası mahkemeye gidelim de, Türkiye'ye ceza, tazminat falan çıkaralım diyemezsin, zira bu kanunlar o halleri kapsamaz, ferdi olarak suçluların yargılanmasının önünü açar. Amanda bir kanun çakaracam da diye zırlayamazsın da, zira adamın mezarından çıkıp savunacak hali durumu yok. 

 

 

BM deklarasyonunda yazan durumları bugün işlersen, ülke olarak yargılanırsın, ona göre tazminat falan bir sürü ceza yersin. Hatta, o suçları işlediğin için, BM sana saldırıp işgal falan da edebilir. Hukuğu guguk kuşu sanan dümbüğün tekisin işte.

 

 

 

 

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
31 dakika önce, poseiodon yazdı:

Türkler soykırım mı yaptı da sanki essahtan bir soykırım varmış gibi buraya yasaları falan asmışsın, açıkça ajitasyon yapıyorsun.

Haha bu kemalist jön Türkler hiç yaşamadi demi nuriler falan. Siz kafayı yemişsin bu cumhuriyet ile. Dünya kurallar yasalar ahlâk vs her şey değişiyor bundan 60-70 sene önce ki beyannameler elbette ki değişecek. Her şey değişiyor. Değişim zorunludur. Biz şöyle kırdık milleti ama o zamanın insan hakları beyannamesine göre suç değildi demek salakliktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
35 dakika önce, poseiodon yazdı:

Hukuk devletlerinde suçlular kollanmaz. Bunlar katiyen savunulmaz.. Bu tür fiilleri inkara ahlaksızlık derler

 

Bu başlıkta Türkiye Cumhuriyetine sokırımcı deniyor ve Atatürk'e faşist deniyor.

Siz de bunu onaylar nitelikte buraya yasa-masa asıyorsunuz.

Yaptığınız açıkça bir ajitasyon, şişme balona üflemedir.

Sonra da kalkmış kıvırgan tarzıyla bunu diyorsunuz.

39 dakika önce, poseiodon yazdı:

Anlamadım kürtmüsün -ermenimisiniz?

 

Ne yapmaya çalıştığını biz anlıyoruz, kıvırmana gerek yok, açıkça başlıktaki iddiayı savunuyorsunuz, bu ülkede soykırım oldu diyorsunuz ve bunun için de burayı yasalarla dolduruyorsunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, bilgivehis yazdı:

 

Atatürk'e faşist demen için bu vatanı kurtarmamış, bir ülke kurmamış ve Türk'ten başka bütün halklara soykırım uygulamış olması lazım.

Bunları yapmadığı halde eğer ona faşist diyecek kadar gerizekalıysanız, bu durumda keşke soykırım yapsaydı diyorum, hiç olmazsa onun hakkında yapılan itiraflar doğru olurdu.

Ermenistan'ın ilk başkanı "Yanlış yaptık, güçlü devletlere aldandık" diyor, ona bile saygınız yok.

Siz bence asıl gerizekalısiniz? Sırf Atatürk ateist diye ona duyulan ya da örnek görülen bir tip davranış biçimi bir ateistte de olabilir bunlar. Binlercesinde de. Bilmem kaç binlerce de. Yani iyi de maden ateissin o halde insanlarin aldığı kadarların yüz binlerce vahşi katkima; ırk, din, etnik bilmem daha nicesi, kisacasi kendi ayakları üzerinde özgürce durmayi hak etmiş bütün milletlerin hakkıdır. Siz tuhaf bir şekilde ama tanrının olmamasi ile ahlakin yokluğu ama yenide tuhaf bir şekilde gerçekten insan oluşunumuzu unutmuş gibisiniz. Burada iyi hoş konuşmak, sohbet etmek için hepimiz aşağı yukarı aynı sebeplerden buradayız. Olaylara biraz insanı bakalım. Tüm insanlık olarak. İnsanlığa güveniyorum der gibi. Yani bir ateistte olsanız İlkin insanlığa saygıli olmak gerekir diye düşünüyorum. Atatürk hiçte iyi bir adam değil. Diktatör herifin teki. Milleti Kurtuluşa davet edip daha sonra kursuna dizen soykırımlar yapan katleden bir adam. Sizin anlamadığiniz şey şu orada dersim yöresi halkı yeni bir devlet isteği değil savaşlarda cephelerde bulunmuş halka da öteki halklar gibi davranilmasi bile değil kendi kültürlerinin yok edilnesine engel olmakti. Bugün Kürtlere yapılan aynı şey hala daha. Pontusta budur, ötekiler de. Yani modernleşmenin, yerel kültüre açtığı savaş. İyi de kardeş biz böyle iyiz demekte mi suç? 

tarihinde memjan21 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...