Jump to content

Hayalindeki tanrının masal olduğunun ispatı


Recommended Posts

Dünya çapında zamanla tanrı inancının azalması, onun ibadethanelere tıkılması olasıdır ancak hiçbir zaman yok olmayacaktır, çünkü uzun vadede bile milyarlarca insanın her bakımdan eşit seviyeye gelebilmesi bana çok utopik geliyor.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 111
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

On 24.05.2019 at 15:18, sağduyu yazdı:

Sana sormalı, birilerinin iddiaları üzerine tanrı var diye yırtınan sizlersiniz. Neden yahudilerin, arapların iddialarına gerçek muamelesi yapıyorsunuz?

 

Tanrının varlığı sence Yahudi ya da Arapların iddialarından mı ibaret? 

 

Bir kere bir ateist açısından Tanrı yı konuşurken işin içine peygamberleri ya da dinleri karıştırmak(insana, insan topluluklarına ya da tarihe dair şeyleri) işleri karmaşıklaştırır. Çünkü peygamber ya da din Tanrının kendisine değil Tanrının tarihin her hangi bir döneminde insan ile ya da ilgili insan topluluğu ile ilişkisine dair şeylerdir. Dolayısıyla büyük oranda muhatap aldığı insanlara dair boyutları da olan şeyler. Bizim, bunları yakin olarak bilmemiz mümkün değil, bunlar üzerinden tartışmamız fayda vermez. Tanrı yı konuşacaksak bizde olanla, bizim olanla ve iyi bildiğimiz şeylerle konuşmalıyız.

 

Tanrı var, insan olarak bizim her yönüyle kuşatmamız ve idrak etmemizin mümkün olmadığı bir zat ve hakikat. Bütün bu varlık şenliği ya da görünür- görünmez, bilinir- bilinmez alemler de Onun varlığının en büyük delili. Sen ya da ben de kendimiz olarak Tanrının delillerinden birisiyiz. Her birimiz ya her bir şey Tanrı'nın isim ve sıfatlarından bir başkasına ayna olmuşuz. Hepimize verilmiş ayetler- işaretler farklı. O alemlerin Rabbi ama herkesi terbiye eden ismi ve terbiye ediş biçimi farklı. O yüzden herkes hangi ilahi ismin terbiyesi altında ise Tanrı yı da o ilahi ismin çerçevesinden ve penceresinden görüyor ve biliyor. Ya da göremiyor ve bilemiyor.

 

Kitaplardaki ayetler- işaretler ya da tarihteki örnekler bize çok uzak ya da anlaşılmaz geliyorsa kendi içimizdeki ayetlerle de ona yaklaşmamız mümkün olabilir. Ya da yaşayan örneklerle. Ama bu yol da, kısa yoldan peygamberlere güvenmekten, Onlara hüsnü zan beslemekten ve getirdikleri mesajı vicdanımızla ve güzel ahlak çerçevesinde anlamaktan ve yaşamaktan daha kolay bir yol değildir.  

 

Tanrı'yı kendisiyle ve kendisinde bilir İnsan. Başka türlüsü de mümkün olamaz. Yani nasıl maddeyi bilme senin zihninde olanlarla, zihninin işleyiş mekanizmalarıyla oluyorsa (hatta bu yüzden bazıları gerçeklik zihinde oluşur ve zihinseldir diyorsa) Tanrıyı bilmek te bizde olanla (ruhumuzla) olur. Siz ruhunuzun varlığını kabul ediyor musunuz? Değilse Tanrıyı konuşmak ta anlamsız ve faydasız. Çünkü kendini bilip tanımadan Tanrıyı bilmek te nesi. Kendini bilip tanıdıktan sonra da Tanrıyı konuşmaya ne gerek var. İnsan'da olmayan hiç bir şey yoktur. İnsan'ın dışında da hiç bir şey yoktur. O yüzden Tanrı'yı da insanda yani kendinde ararsan bulursun...

 

Bütün bunları yazdım ama bunların hiç birine inanma. O senin kendine inanmanı veya Onu bulmanı isterse ve Onun  istediği zaman bulursun. İstemezse de böyle hani nerede lan bu Tanrı diye döner durursun. O yüzden Tanrı yı falan boşver. Sen mutlu musun, hayatından memnun musun, kalbin huzur ve sukunet içerisin de mi ona bak. Mutluysan ve Razıysan Tanrı da senin halinden razıdır ve mutludur. Ama değilse, yani bir yandan Tanrı yalan diyorsan, diğer yandan da sancılar çekiyorsan bu ruhunun varlığına ve bir şeyleri aradığına dair bir işaret olabilir...  

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 08.06.2019 at 16:56, kavak yazdı:

Dünya çapında zamanla tanrı inancının azalması, onun ibadethanelere tıkılması olasıdır ancak hiçbir zaman yok olmayacaktır, çünkü uzun vadede bile milyarlarca insanın her bakımdan eşit seviyeye gelebilmesi bana çok utopik geliyor.

  

 

Sen bunları boşver kavak efendi. İnsanlığın halini ya da geleceğini sen mi dert edeceksin. Ya da belirleyeceksin. Hiç bir şey senin zannına tabi değil, bu yaşında hala bunun farkında değil misin. 

Sen ruhunun feryadına kulak ver. Müritleri değil kendisi gelsin diyerek Tanrı'dan bir işaret dilendiğinin farkında değiliz sanma. Öncelikle tebrik ederim. Tanrı, dilenenlere kayıtsız kalmaz, ellerini boş çevirmez. Ama bir yandan dilenirken diğer yandan da işaretleri anlamaya ve yorumlamaya da çalış ki olur ya sonra işaret gelir de sen farkında olmazsın. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

 

Sen bunları boşver kavak efendi. İnsanlığın halini ya da geleceğini sen mi dert edeceksin. Ya da belirleyeceksin. Hiç bir şey senin zannına tabi değil, bu yaşında hala bunun farkında değil misin. 

Sen ruhunun feryadına kulak ver. Müritleri değil kendisi gelsin diyerek Tanrı'dan bir işaret dilendiğinin farkında değiliz sanma. Öncelikle tebrik ederim. Tanrı, dilenenlere kayıtsız kalmaz, ellerini boş çevirmez. Ama bir yandan dilenirken diğer yandan da işaretleri anlamaya ve yorumlamaya da çalış ki olur ya sonra işaret gelir de sen farkında olmazsın. 

 

bu yararsız kavramı, bu kadar düşünmek ve medet ummak, yüceltmek şüphesiz salaklığın en büyüğüdür.

çünkü insanlığa bir yararı yoktur...

boş vermişliğe teistler gibi sürüklediniz...

bu kadar...

ne demiştik; yararsız olduğu gibi karanlığa sürükleyen yapısı vardır salaklığın.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 dakika önce, Yeni Üye yazdı:

Yarar nedir ve insanlığa bir yarar derken ne umuyorsun, ne kast ediyorsun? Sen, neden insanlığı düşünüyorsun?

insan yaşamak için düşünür ve düşündüğü içinde başkalarını yaşatır, yani insanın doğru bulduğu her şeyi yapması ona yarardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Sen bunları boşver kavak efendi. İnsanlığın halini ya da geleceğini sen mi dert edeceksin. Ya da belirleyeceksin. Hiç bir şey senin zannına tabi değil, bu yaşında hala bunun farkında değil misin. 

Sen ruhunun feryadına kulak ver. Müritleri değil kendisi gelsin diyerek Tanrı'dan bir işaret dilendiğinin farkında değiliz sanma. Öncelikle tebrik ederim. Tanrı, dilenenlere kayıtsız kalmaz, ellerini boş çevirmez. Ama bir yandan dilenirken diğer yandan da işaretleri anlamaya ve yorumlamaya da çalış ki olur ya sonra işaret gelir de sen farkında olmazsın. 

 

Neden boş verecek mişiz, muhterem ?
Tüm inançların ibadethanelere tıkılmaları, insanlığa ve onun geleceğine yapılabilecek en büyük iyiliktir. Hep deriz; inanç özelde kalmalıdır. Buraya damlayıp, müslüman misyonerliği, tanrı güzellemesi ve kutsal kitap reklamını yapmak, kendinizden olmayanlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Artı, hergün 5 kere sesli olarak insanları tanrıya tapmaya çağırmak, ilkelliktir ve kendinden olmayanlara dolaylı bir dayatmadır. Tabii ki dert edeceğiz, çünkü geleceğimizi sizin gibi hayalperestlerin hayallerine terk edecek değiliz elbette.   

Daha açık yazayım...
O taptığın tanrının gözüne girmek istiyorsan, bu sadece senin sorunun olmalı. Gidersin evine, kimse görmeden ve farketmeden kafanı yere kıçını havaya dikerek ibadetini icra edersin. Duanı yaparsın, sonrada sittin sene beklersin ve umarsın, taptığın tanrının seni duymasını veya görmesini !. Bunların tümü senin özelinde kalmalı.

 

Bir saat önce, Yeni Üye yazdı:

Sen ruhunun feryadına kulak ver. Müritleri değil kendisi gelsin diyerek Tanrı'dan bir işaret dilendiğinin farkında değiliz sanma. Öncelikle tebrik ederim. Tanrı, dilenenlere kayıtsız kalmaz, ellerini boş çevirmez. Ama bir yandan dilenirken diğer yandan da işaretleri anlamaya ve yorumlamaya da çalış ki olur ya sonra işaret gelir de sen farkında olmazsın. 

 

Ne ruhu, ne feryadı, ne dilenmesi  ?!
Her gün hayali bir varlığa yalvarıp yakaran, ağlayıp zırlayan sizlersiniz, asırlardan beri ondan medet uman da sizlersiniz.
Eee, sonuç ne peki ?
Kocaman bir sıfır!.
Buna rağmen pişkin pişkin topu bize atma dersindesiniz.
Dileniyor muşuz; hadi oradan.
Görüyorum ki o lafım sizi epeyi sarsmış.
Ha bu arada sizin zihnettekilerin sıkıştıkça habire başvurdukları şu işaret mişaret tarenelerini de yemişim!.

 

Bilmeyenler adına tazeleyelim: Sizin alayınız şöyle bir kenara çekilsin, çünkü tanrıyı varlama noktasında hepiniz beceriksizsiniz. Madem ki var, buyursun kendisi buraya teşrif etsin ve derdini kendisi anlatsın. Bunu yaparken de kimseyi araya falan sokmasın, ki o araya girenlerin tümü bugüne kadar boş keseden sallamışlardır.
Gelsin; boyunu posunu göstersin!

 

 

 

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Yeni Üye said:

Bütün bunları yazdım ama bunların hiç birine inanma. O senin kendine inanmanı veya Onu bulmanı isterse ve Onun  istediği zaman bulursun. İstemezse de böyle hani nerede lan bu Tanrı diye döner durursun. O yüzden Tanrı yı falan boşver. Sen mutlu musun, hayatından memnun musun, kalbin huzur ve sukunet içerisin de mi ona bak. Mutluysan ve Razıysan Tanrı da senin halinden razıdır ve mutludur. Ama değilse, yani bir yandan Tanrı yalan diyorsan, diğer yandan da sancılar çekiyorsan bu ruhunun varlığına ve bir şeyleri aradığına dair bir işaret olabilir...  

 

Birincisi:


Saydığın özellikler: 

"sen onu arama o seni isterse arar"

"sen mutluysan tanrı da mutlu"

 

Bu tanımına göre kendi uydurduğun bir kavram ile tanrı arasındaki fark nedir?

 

İkincisi:

 

Kimse burada sebepsiz yere tanrı yok nayır nolamaz diye ruhi çöküntülerde kıvranarak yazmıyor. Karşındaki insanları anlamak yerine uydurukçuluğu seçersen ancak büyük kabarede bir piyon olabilirsin. Şu veya bu sebepten dinin toplumda oluşturduğu popülizm akımları, yalanlar ve kandırmacalar sebebiyle protesto ve fikir beyanı için gelen de çok. Ben şahsen islamiyetin hakaret ve küfür içerikli olması ve türk toplum ahlakına aykırı inançlara ve sübyancılık, beyin yıkama gibi davranışlara sebebiyet vermesi sebebiyle yazıyorum. Toplumun geleceğe efsane, sihir ve kerametlerle değil, pozitif bilim, tekrarlanabilen kanıtlar ve akılcılık ile yol alması için fikirler beyan ediyorum.

 

Bu başlığın amacı da insanları içlerindeki düşünceleri sorgulamaya ve akılcı davranmaya davet etmek. 

 

 

tarihinde bayşapka tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, bayşapka yazdı:

Kimse burada sebepsiz yere tanrı yok nayır nolamaz diye ruhi çöküntülerde kıvranarak yazmıyor. Karşındaki insanları anlamak yerine uydurukçuluğu seçersen ancak büyük kabarede bir piyon olabilirsin. Şu veya bu sebepten dinin toplumda oluşturduğu popülizm akımları, yalanlar ve kandırmacalar sebebiyle protesto ve fikir beyanı için gelen de çok. Ben şahsen islamiyetin hakaret ve küfür içerikli olması ve türk toplum ahlakına aykırı inançlara ve sübyancılık, beyin yıkama gibi davranışlara sebebiyet vermesi sebebiyle yazıyorum. Toplumun geleceğe efsane, sihir ve kerametlerle değil, pozitif bilim, tekrarlanabilen kanıtlar ve akılcılık ile yol alması için fikirler beyan ediyorum.

 

Bu başlığın amacı da insanları içlerindeki düşünceleri sorgulamaya ve akılcı davranmaya davet etmek. 

  

 

Bu yazdıklarınız ateistliğinizin var oluşsal ya da akli herhangi bir temelden yoksun olduğunun göstergesi. Ait olduğunuz ve siyasi, ideolojik, toplumsal, tarihsel bir sürü sebeple şekillenmiş bir kamp, inandığınız bir hikaye var. Onun çerçevesinde Tanrı ya da dine de bir rol biçmişsiniz. Tartıştığınız şey Tanrı ya da din değil, inandığınız hikayedeki din ya da Tanrı. Hikayeniz ise çok yanlış, çok yersiz, çok zamansız bir hikaye. Bu, bir kaç yüz yıl öncesinin hikayesi ve onu uyduranlar bile onu terk etti.

 

Ben de diyorum ki bırakın kendi uydurduğunuz hikayelerle ya da içerisinde bulunduğunuz kişisel, toplumsal şartlarla Tanrı yı yargılamayı. Bunalıma giren ya da babasına kızan ergen dine çatıyor, memleketin siyasetçisine atarlanan Allah'la kavga ediyor, niye eğitimimiz ya da ekonomimiz kötü ya diyen inanca savaş açıyor. Bu denklemlerin hepsi yanlış, hepsi çöp. Gerçeğin bir haysiyeti var ve temelsiz, saçma sapan zanlarla, sırf bir şeyleri red etmeye dayalı bakış açısının kolaycılığıyla değil düzgün bir kişisel ya da toplumsal yapı kurmak, bir adım atmak bile mümkün olamaz.  Bu denendi ve anlaşıldı zaten.

 

20. yüzyıl batı ve diğer açısından modernizmin (akılcılık, bireycilik, evrensellik) iddialarının acı ve kanlı sonuçlarını devşirmekle geçti. Modernizm başlangıç heyecanıyla geleneği, dini, Tanrıyı red edip yerine aklı, bilimi ve insanı koydu güya, ama bir şeyleri red edince insanın içindeki terbiyeye muhtaç kötülükten kurtulunmuyor maalesef. Bu sefer insan, kötülüğünü tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar kustu, hem de akılcılık olarak kustu, bilimcilik olarak kustu, humanizm olarak kustu. Sonra da akılcılık ta yalanmış, bilimcilik te yalanmış, mutlak ve evrensel bir toplumsal anlatı da yalanmış noktasına varıldı. Denenmişi denemeye gerek yok. Tanrıyı ya da dini red etmekle ilerleme olsaydı Kuzey kore ile Amerika nın pozisyonları ters olurdu.

 

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
18 minutes ago, Yeni Üye said:

Allah'la kavga ediyor

 

Hah şöyle, söyle tanrının adını da ne olduğunu bilelim.

 

Ahzab 37. Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.

 

Ahzab 50. Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

 

Tahrim 4-5. (Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü’minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar. Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.

 

İşte senin tanrın bu, kendini bir arap bedevisin cinsel hayatına adamış bir masal karakteri. Tanrıya bak tanrıya, işi gücü bırakmış, bir arap bedevisinin şeyinin keyfi için kıçını yırtıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
55 minutes ago, Yeni Üye said:

 

Bu yazdıklarınız ateistliğinizin var oluşsal ya da akli herhangi bir temelden yoksun olduğunun göstergesi. Ait olduğunuz ve siyasi, ideolojik, toplumsal, tarihsel bir sürü sebeple şekillenmiş bir kamp, inandığınız bir hikaye var. Onun çerçevesinde Tanrı ya da dine de bir rol biçmişsiniz. Tartıştığınız şey Tanrı ya da din değil, inandığınız hikayedeki din ya da Tanrı. Hikayeniz ise çok yanlış, çok yersiz, çok zamansız bir hikaye. Bu, bir kaç yüz yıl öncesinin hikayesi ve onu uyduranlar bile onu terk etti.

  

Ben de diyorum ki bırakın kendi uydurduğunuz hikayelerle ya da içerisinde bulunduğunuz kişisel, toplumsal şartlarla Tanrı yı yargılamayı. Bunalıma giren ya da babasına kızan ergen dine çatıyor, memleketin siyasetçisine atarlanan Allah'la kavga ediyor, niye eğitimimiz ya da ekonomimiz kötü ya diyen inanca savaş açıyor. Bu denklemlerin hepsi yanlış, hepsi çöp. Gerçeğin bir haysiyeti var ve temelsiz, saçma sapan zanlarla, sırf bir şeyleri red etmeye dayalı bakış açısının kolaycılığıyla değil düzgün bir kişisel ya da toplumsal yapı kurmak, bir adım atmak bile mümkün olamaz.  Bu denendi ve anlaşıldı zaten.

 

20. yüzyıl batı ve diğer açısından modernizmin (akılcılık, bireycilik, evrensellik) iddialarının acı ve kanlı sonuçlarını devşirmekle geçti. Modernizm başlangıç heyecanıyla geleneği, dini, Tanrıyı red edip yerine aklı, bilimi ve insanı koydu güya, ama bir şeyleri red edince insanın içindeki terbiyeye muhtaç kötülükten kurtulunmuyor maalesef. Bu sefer insan, kötülüğünü tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar kustu, hem de akılcılık olarak kustu, bilimcilik olarak kustu, humanizm olarak kustu. Sonra da akılcılık ta yalanmış, bilimcilik te yalanmış, mutlak ve evrensel bir toplumsal anlatı da yalanmış noktasına varıldı. Denenmişi denemeye gerek yok. Tanrıyı ya da dini red etmekle ilerleme olsaydı Kuzey kore ile Amerika nın pozisyonları ters olurdu.

 

 

Tanrı fikrini zamandan mekandan ayırıp evrendeki her şeyin üstüne koyan sensin.

Bu düşünceyi insanları içinde bulundukları zamanda yaşadıkları için ayıplayarak dayatmaya çalışan da sensin.

Ben çocuklarımın akılcı bir toplumda yaşaması taraftarıyım.  Bu da zamandan ve mekandan soyut bir istek. Ve tanrı fikrinden çok daha gerçekçi.

 

Şimdi varoluşçu meta saptırmalarına girmek yerine yeniden odaklanalım mı?

 

Saydığın özellikler: 

"sen onu arama o seni isterse arar"

"sen mutluysan tanrı da mutlu"

 

Bu tanımına göre kendi uydurduğun bir kavram ile tanrı arasındaki fark nedir?

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 dakika önce, sağduyu yazdı:

İşte senin tanrın bu, kendini bir arap bedevisin cinsel hayatına adamış bir masal karakteri. Tanrıya bak tanrıya, işi gücü bırakmış, bir arap bedevisinin şeyinin keyfi için kıçını yırtıyor.

 

Sayın sağduyu, vahiy, ilham ya da benzeri bir tecrübeniz oldu mu hiç? Ya da Tanrı bir konuda birisine hidayet (yol göstermek) murad ederse bunu nasıl yaptığına- yapacağına dair öngörüleriniz var mı? Benim bu konularda basit seviyede tecrübelerim ya da düşüncelerim mevcut. Bunlardan yola çıkarak bir şeyler söylemek istiyorum.

 

Vahyin iki boyutu-kısmı vardır. Birinci boyutu vahiy alandan bağımsız herkese hitap eden kısmı. Diğeri de vahiy ya da iham alanın kendi şahsiyetiyle, kendi insanlığıyla, kendi gündemiyle alakalı boyutu. Bu kısım daha çok vahiy alana özel bir yol gösterme ve kişisel bir hidayettir. Mesela siz ya da ben de o seviyeye ulaştığımızda kalbimize inen şeylerden bir kısmı herkes için geçerli, herkese hitap eden şeyler olur, bir kısmı da kafamızdaki sorulara cevap niteliğinde, gündelik hayatta kafamızı meşgul eden konulara ilişkin hidayet ve yol göstermeler olur. Çünkü vahiy oldukça kişisel bir tecrübedir de aynı zamanda.

 

Şimdi peygamberin meşhur bir hadisi vardır: Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi. Güzel koku ve kadın. Namaz da gözümün nuru kılındı.

 

Hz. Muhammedin kadınları sevdiği, böyle bir gündemi olduğu, eşleriyle arasında geçen konularla ilgili Allah'tan teyid, uyarı, izin vb. umduğu bilinmeyen bir şey değil. O yüzden bu konularda vahiy almış olması çok beklenen bir şey. Biz peygamberin dünyevi ya da tarihsel karakterini inkar etmiyoruz. O insan olması boyutuyla yaşadığı topluma ve zamana ait özellikler taşır ya da kişisel insani bazı özellikleri- öncelikleri- tercihleri mevcuttur. Ama Onun bütün bunları aşan ve onların üzerinde manevi bir vazifesi ve hakikati vardır ki bu hakikat Onu 18.000 alemin seçilmişi ve evrenin en üstünü yapar. Bütün insanlar için bu böyledir. Bütün evliya için de bu böyledir. Yani hepimizin bir tarihsel, toplumsal ya da kişisel koşullarla belirlenmiş bir gerçekliği vardır, bir de bunu aşan ve biz insanları göklerin en müstesna ve ikram edilmiş varlığı yapan manevi mertebe ve hakikatlerimiz vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Bu yazdıklarınız ateistliğinizin var oluşsal ya da akli herhangi bir temelden yoksun olduğunun göstergesi. Ait olduğunuz ve siyasi, ideolojik, toplumsal, tarihsel bir sürü sebeple şekillenmiş bir kamp, inandığınız bir hikaye var. Onun çerçevesinde Tanrı ya da dine de bir rol biçmişsiniz. Tartıştığınız şey Tanrı ya da din değil, inandığınız hikayedeki din ya da Tanrı. Hikayeniz ise çok yanlış, çok yersiz, çok zamansız bir hikaye. Bu, bir kaç yüz yıl öncesinin hikayesi ve onu uyduranlar bile onu terk etti.

 

Ben de diyorum ki bırakın kendi uydurduğunuz hikayelerle ya da içerisinde bulunduğunuz kişisel, toplumsal şartlarla Tanrı yı yargılamayı. Bunalıma giren ya da babasına kızan ergen dine çatıyor, memleketin siyasetçisine atarlanan Allah'la kavga ediyor, niye eğitimimiz ya da ekonomimiz kötü ya diyen inanca savaş açıyor. Bu denklemlerin hepsi yanlış, hepsi çöp. Gerçeğin bir haysiyeti var ve temelsiz, saçma sapan zanlarla, sırf bir şeyleri red etmeye dayalı bakış açısının kolaycılığıyla değil düzgün bir kişisel ya da toplumsal yapı kurmak, bir adım atmak bile mümkün olamaz.  Bu denendi ve anlaşıldı zaten.

 

20. yüzyıl batı ve diğer açısından modernizmin (akılcılık, bireycilik, evrensellik) iddialarının acı ve kanlı sonuçlarını devşirmekle geçti. Modernizm başlangıç heyecanıyla geleneği, dini, Tanrıyı red edip yerine aklı, bilimi ve insanı koydu güya, ama bir şeyleri red edince insanın içindeki terbiyeye muhtaç kötülükten kurtulunmuyor maalesef. Bu sefer insan, kötülüğünü tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar kustu, hem de akılcılık olarak kustu, bilimcilik olarak kustu, humanizm olarak kustu. Sonra da akılcılık ta yalanmış, bilimcilik te yalanmış, mutlak ve evrensel bir toplumsal anlatı da yalanmış noktasına varıldı. Denenmişi denemeye gerek yok. Tanrıyı ya da dini red etmekle ilerleme olsaydı Kuzey kore ile Amerika nın pozisyonları ters olurdu.

 

Bazı şeylerin boyunun aştığını kabul etmek gerekiyor. Siz sadece bunu kabul edemiyorsunuz. Tanrının evrimsel süreci insanın beyni ile doğru orantılı. Ne zannediyorsun siz ateizm dün ki çocuk mu? Tanrının insan hayatında yeri kalmadı bunu görmek için ateizmin eleştirilecek yerde evrensel ahlak yasalarını, normlarını iyileştirmek için kullan beynini. Dinlerin insan ve hatta hayvanların hayatlarında ki vahşilikliğini göremiyorumsan ateizmin şöyle böyle diye laf salatası yapma.

Link to post
Sitelerde Paylaş
31 minutes ago, Yeni Üye said:

 

Sayın sağduyu, vahiy, ilham ya da benzeri bir tecrübeniz oldu mu hiç? Ya da Tanrı bir konuda birisine hidayet (yol göstermek) murad ederse bunu nasıl yaptığına- yapacağına dair öngörüleriniz var mı? Benim bu konularda basit seviyede tecrübelerim ya da düşüncelerim mevcut. Bunlardan yola çıkarak bir şeyler söylemek istiyorum.

 

Yok, olmadı. Akıl sağlığım gayet yerinde.

 

31 minutes ago, Yeni Üye said:

Şimdi peygamberin meşhur bir hadisi vardır: Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi. Güzel koku ve kadın. Namaz da gözümün nuru kılındı.

 

Yukarıdaki ayetlere ilişkin savunman bu mu yani? Vah vah! Tanrıya bak, bir arap bedevisine kadın sevdiriyor, sonra da bu arap bedevisin şeyinin keyfi için kıçını yırtıyor, işi gücü bırakıp bu arap bedevisine kadın ayarlamakla uğraşıyor. Bu mu öve öve bitiremediğiniz, kutsayıp yücelttiğiniz, azametli, her boka gücü yeten tanrı? Bu tanrı bu arap bedevisine kadın ayarlama ajansında mı çalışıyor?

 

31 minutes ago, Yeni Üye said:

Hz. Muhammedin kadınları sevdiği, böyle bir gündemi olduğu, eşleriyle arasında geçen konularla ilgili Allah'tan teyid, uyarı, izin vb. umduğu bilinmeyen bir şey değil. O yüzden bu konularda vahiy almış olması çok beklenen bir şey. Biz peygamberin dünyevi ya da tarihsel karakterini inkar etmiyoruz. O insan olması boyutuyla yaşadığı topluma ve zamana ait özellikler taşır ya da kişisel insani bazı özellikleri- öncelikleri- tercihleri mevcuttur. Ama Onun bütün bunları aşan ve onların üzerinde manevi bir vazifesi ve hakikati vardır ki bu hakikat Onu 18.000 alemin seçilmişi ve evrenin en üstünü yapar. Bütün insanlar için bu böyledir. Bütün evliya için de bu böyledir. Yani hepimizin bir tarihsel, toplumsal ya da kişisel koşullarla belirlenmiş bir gerçekliği vardır, bir de bunu aşan ve biz insanları göklerin en müstesna ve ikram edilmiş varlığı yapan manevi mertebe ve hakikatlerimiz vardır. 

 

İşe bak, yağmacı, kadın düşkünü bir arap bedevisin amma da kutsayıp yücelttin. Sen de biraz akıl ve mantık olsa, biraz düşünmeyi bilsen o 18000 alemin seçilmişi laflarının bu herifin ağzından çıkan boş bir laf, bir palavra olduğunu fark ederdin. Bir arap bedevisi zamanında cahilleri, safları, enayileri ve yağma meraklılarını kendi peşine takmak için bir takım herzeler yumurtlamış, sen de bu zırvaları gerçek sanıyorsun. Sen bu kafayla hiç ben insanım, aklım var, düşünüyorum, akıl yürütüyorum diye geçinme.

 

Bu ben seçildim, falan tanrı benimle irtibat kurdu, beni acaip seviyor, bana inanmazsanız hepinizi kebap yapar gibi laflara inanacak kadar nasıl enayi olabiliyorsun? Asıl kendine sorman gereken soru bu.

 

tarihinde sağduyu tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
32 dakika önce, bayşapka yazdı:

Saydığın özellikler: 

"sen onu arama o seni isterse arar"

"sen mutluysan tanrı da mutlu"

 

Bu tanımına göre kendi uydurduğun bir kavram ile tanrı arasındaki fark nedir?

 

İnsan kendi uydurdukları ile mutlu ve mutmain olabilseydi, herkes keyfine göre bir şeyler uydurur, kendini mutlu ve mutmain kılardı. Ama onca keyif verici maddeye rağmen depresyon çağımızın en yaygın hastalıklarının başında. Benim tecrübe ettiğim kadarıyla, insanın derununda bir ses vardır. İnsan o sesi boğmaz ve gelişip serpilmesine izin verirse yaptığı şeylerin ölçülü- ölçüsüz, doğru- yanlış, faydalı- zararlı olduğunu söyleyebilir. Mesela aşırı içki içmek, zina yapmak, kumar oynamak, aşırı yemek vb. şeylerin bedenimiz, ruhumuz, ailemiz, toplumsal ilişkilerimiz için vb. zararlı olduğu, bunları çokça yapan kişiler tarafından bile içten içe hissedilir. Halbuki bunları yapmanın bizi nefsani olarak tatmin etmesi ya da mutlu etmesi beklenir. Bazen kısa süreli hazlar yaşatsa da sonu huzursuzluk ve pişmanlık olur bunların. Dolayısıyla sahici ve kalıcı mutluluk dünyevi ya da uydurma şeylerden gelemez, gökten iner. Gökten birisinin kalbine sekine, rıza ve kalıcı mutluluk inmişse, bu kişi Allah ın razı olduğu olduğu bir kişidir diyebiliriz. Bir insan ne kadar derinden gülüyorsa Allah a o kadar yakındır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 minutes ago, Yeni Üye said:

 

İnsan kendi uydurdukları ile mutlu ve mutmain olabilseydi, herkes keyfine göre bir şeyler uydurur, kendini mutlu ve mutmain kılardı. Ama onca keyif verici maddeye rağmen depresyon çağımızın en yaygın hastalıklarının başında. Benim tecrübe ettiğim kadarıyla, insanın derununda bir ses vardır. İnsan o sesi boğmaz ve gelişip serpilmesine izin verirse yaptığı şeylerin ölçülü- ölçüsüz, doğru- yanlış, faydalı- zararlı olduğunu söyleyebilir. Mesela aşırı içki içmek, zina yapmak, kumar oynamak, aşırı yemek vb. şeylerin bedenimiz, ruhumuz, ailemiz, toplumsal ilişkilerimiz için vb. zararlı olduğu, bunları çokça yapan kişiler tarafından bile içten içe hissedilir. Halbuki bunları yapmanın bizi nefsani olarak tatmin etmesi ya da mutlu etmesi beklenir. Bazen kısa süreli hazlar yaşatsa da sonu huzursuzluk ve pişmanlık olur bunların. Dolayısıyla sahici ve kalıcı mutluluk dünyevi ya da uydurma şeylerden gelemez, gökten iner. Gökten birisinin kalbine sekine, rıza ve kalıcı mutluluk inmişse, bu kişi Allah ın razı olduğu olduğu bir kişidir diyebiliriz. Bir insan ne kadar derinden gülüyorsa Allah a o kadar yakındır.

 

Demek ki seni arabın yahudinin uydurdukları mutlu ediyor. Gökten mökten bir bok indiği yok, senin gökten indiğini sandığın şey bir arap bedevisin kıçından çıkan üfürüklerdir. İşte siz dinci takımın farkına varamadığı şey bu.

 

Bir arap bedevisinin "Falan tanrın beni elçi seçti, bana inanmayan herkesi sonsuza kadar yakacakmış." iddiasına hangi akıl ve mantıkla inanabiliyorsun? Böyle deli saçması bir iddiayı hangi akla, mantığa, vicdana ve adalet duygusuna sığdırıyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 minutes ago, Yeni Üye said:

 

İnsan kendi uydurdukları ile mutlu ve mutmain olabilseydi, herkes keyfine göre bir şeyler uydurur, kendini mutlu ve mutmain kılardı. Ama onca keyif verici maddeye rağmen depresyon çağımızın en yaygın hastalıklarının başında. Benim tecrübe ettiğim kadarıyla, insanın derununda bir ses vardır. İnsan o sesi boğmaz ve gelişip serpilmesine izin verirse yaptığı şeylerin ölçülü- ölçüsüz, doğru- yanlış, faydalı- zararlı olduğunu söyleyebilir. Mesela aşırı içki içmek, zina yapmak, kumar oynamak, aşırı yemek vb. şeylerin bedenimiz, ruhumuz, ailemiz, toplumsal ilişkilerimiz için vb. zararlı olduğu, bunları çokça yapan kişiler tarafından bile içten içe hissedilir. Halbuki bunları yapmanın bizi nefsani olarak tatmin etmesi ya da mutlu etmesi beklenir. Bazen kısa süreli hazlar yaşatsa da sonu huzursuzluk ve pişmanlık olur bunların. Dolayısıyla sahici ve kalıcı mutluluk dünyevi ya da uydurma şeylerden gelemez, gökten iner. Gökten birisinin kalbine sekine, rıza ve kalıcı mutluluk inmişse, bu kişi Allah ın razı olduğu olduğu bir kişidir diyebiliriz. Bir insan ne kadar derinden gülüyorsa Allah a o kadar yakındır.

 

Mesela tanrı bunların hangisinde seninle çelişti şimdiye kadar? Bağımlılık seviyesinde yeme, içme, cinsel ilişkiye girme ihtiyacın var mı? Mesela aklın tekelinde olduğu gibi  hezeyanlara girdiğinde seni uyardı mı? Çok eşliliğe tolere ettiğinde sana laf etti mi bu tanrı? Çocukların beynini cinli şeytanlı masallarla yıkarken seni uyardı mı?

 

Demek istediğim sürekli içen birinin tanrısı da onu haklı görecektir. "Onu o duruma düşüren felek" olacaktır. Tanrı, isteklerimize göre şekillenen bir hayalden ibaret.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
38 minutes ago, Yeni Üye said:

 

İnsan kendi uydurdukları ile mutlu ve mutmain olabilseydi, herkes keyfine göre bir şeyler uydurur, kendini mutlu ve mutmain kılardı. Ama onca keyif verici maddeye rağmen depresyon çağımızın en yaygın hastalıklarının başında. Benim tecrübe ettiğim kadarıyla, insanın derununda bir ses vardır. İnsan o sesi boğmaz ve gelişip serpilmesine izin verirse yaptığı şeylerin ölçülü- ölçüsüz, doğru- yanlış, faydalı- zararlı olduğunu söyleyebilir. Mesela aşırı içki içmek, zina yapmak, kumar oynamak, aşırı yemek vb. şeylerin bedenimiz, ruhumuz, ailemiz, toplumsal ilişkilerimiz için vb. zararlı olduğu, bunları çokça yapan kişiler tarafından bile içten içe hissedilir. Halbuki bunları yapmanın bizi nefsani olarak tatmin etmesi ya da mutlu etmesi beklenir. Bazen kısa süreli hazlar yaşatsa da sonu huzursuzluk ve pişmanlık olur bunların. Dolayısıyla sahici ve kalıcı mutluluk dünyevi ya da uydurma şeylerden gelemez, gökten iner. Gökten birisinin kalbine sekine, rıza ve kalıcı mutluluk inmişse, bu kişi Allah ın razı olduğu olduğu bir kişidir diyebiliriz. Bir insan ne kadar derinden gülüyorsa Allah a o kadar yakındır.

 

Her zamanki gibi yazacak çok şey var ama ben sadece şu kısmına değineyim:

 

Gerçekliğin ölçütü, mutluluk, huzur ya da pişmanlık vb. değildir. Depresyonda olmak ya da olmamak da değildir. Herhangi bir düşüncenin ya da edimin "o haliyle" sana fayda sağlaması ya da sağlamaması da değildir. Sahici ve kalıcı mutluluk falan hiç değildir.

 

Bunlar senin gerçekliği alet ettiğin (bunu da bu söylemlerle gayet güzel açık ettiğin üzere), arzu, beklenti vb. cinsinden motivlerindir. Bunları kullanarak gerçekliğe, gerçeğe şirk koşmaktasın işte. Bunlar senin insani, beşeri, biyolojik olageliş şeklinin bir nevi uydurmaları, koşullamaları, illüzyonları olduğu üzere, sen de tersinden gerçekliği, bunlara göre uyduruyorsun.

 

İnsan birşey uydurduğu zaman mutlu olamaz evet. Ya da bir yere kadar mutlu olur. Ama uydurduklarını "gerçek" zannederse eğer, o zaman ölüp gidene kadar mutlu ve mutmain olabilir. Ama sahte bir mutluluk. Öyle bir gerçeklik var ki sana göre, ne tesadüftür ki, merkezinde sen varsın ve biraz da meşruiyeti gereği doğru tuşlara dokunduğun vakit, senin sonsuz mutluluğuna dair bir çıktı veriyor. Resmen sana hizmet ediyor bu gerçek(!)..Hemi de tüm bir sonsuzluk boyunca..Bak sen şu işe..(!)

 

Aslolan gerçekse sadece gerçektir ve senin beşeri tüm öykünmelerinden bağımsızdır.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

 

30 dakika önce, bayşapka yazdı:

Mesela aklın tekelinde olduğu gibi  hezeyanlara girdiğinde seni uyardı mı? 

 

Bana davranış ya da düşşüncelerimle ilgili bir kaç kez uyarıda bulunuldu. Bir kaç kez de mesaj verildi. Bir kaç kez de dünyevi olarak çok sıkıntıda olduğum hallerde yaşadığım tecrübelerle ferahlık ve rahatlık buldum. (Bu sonuncusu aslında uykuda herkese oluyor ama bazılarımız bunun farkında oluyor, bazılarımız olmuyor. Düşünsene çok sıkıntılı bir günün sonunda uyuyorsun ve ertesi gün uyandığında kuşlar gibi hafifsin. Eğer sıkıntılar devam etse, birikse insan patlar. Halbuki Tanrı her seher vaktinde dünya semasına tecelli eder ve insanların günahlarını bağışlar, sıkıntılarını hafifletir, ağırlıklarını alır.)

 

Mesele şu ki melekut alemi ya da o aleme ait tecrübeler şahit olduğumuz bu alemden farklı şeyler. Ama o alemden sana gelen mesajlar bu alemde aşina olduğun bazı görüntüler ya da kişilerle gösterilir. O yüzden bir ayağı o alemde, bir ayağı bu alemde olan kişiler (peygambelerler ya da kamil mürşitler) kişinin melekut alemine ve oradan bazı mesajlara ulaşmasında çok önemli ve hayatidir. Yani Tanrı her zaman olduğu gibi mesajını ve işaretlerini aracılarla verir.

 

Uyku ya da yakaza halinde ruhani bir tecrübe yaşıyorsun ve oradan direk- endirek bir ders çıkarıyorsun. Mesela kendisiyle dini konularda çok farklı düşündüğüm bir arkadaşım vardı ve onun şekilci bakış açısı dolayısıyla benim O arkadaşa karşı kalbimde bir eleştiri, bir hoşnutsuzluk vardı. Halbuki benim bu halim, manevi gelişim için önemli olan, kalbinde kimseye karşı kötü bir düşünce ya da zan bulundurmaman, herkesi olduğu gibi kabul etmen ve kendini kimseden daha akıllı ya da üstün görmemem gerekliliğiyle çelişiyordu. Bu bana uyku halindeki manevi bir tecrübeyle bildirildi, hissettirildi, öğretildi mesela. Sonra tevbe ettim bu halden. Bunun gibi başka şeyler de oldu.

 

Bunlar şahsi şeyler ama zaten bizzat Peygamberin her gün yetmiş kere istiğfar etmesi, insanın hiç bir konuda kendi zanlarına, kendi bakış açısına ya da nefsine dayanmaması gerektiğine dair en önemli örneklik değil mi. Hiç bir arif ben Tanrıyı bilirim diyemez, bilakis biz Onu hakkıyla bilip taktir edemeyiz, O bizim zanlarımızın ötesinde ve üstündedir derler.  

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...