Jump to content

Rene Descartes Tanrını varlığından neden şüphe duymuyor?


Recommended Posts

 

 

  • Alıntı

     

    • Tanrı'nın varlığı, bir hakikati ifade eden geometrik teorilerden daha hakikidir.
    • İlk olarak, açık bir şekilde bilmediğim bir şeyi asla doğru olarak kabul etmem. İkinci olarak, doğru çözüme ulaşmak için incelediğim konuyu mümkün olduğu ölçüde küçük parçalara ayırır, ondan sonra analiz ederim. Üçüncü olarak, küçükten başlayarak büyüğe doğru adım adım ilerleyerek düşüncelerimi netleştirmeye çalışırım. Nihayet, son olarak, her durumun sonucunu ortaya koyar ve genel olarak gözden geçiririm.

    https://tr.wikiquote.org/wiki/René_Descartes

     

    Rene Descartes Tanrının varlığından neden şüphe duymuyor?

Bu sözlerinde çelişki yok mu?

tarihinde Karabiber tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Eğer inanıyor ise çelişki neden olsun ki? Mesela evreni tanrının var etiğine inanıyorsa neden çelişki olsun. Tek mesele iman meselesi. Ki imanın Pisagor bağlantıları, sanat gibi dallar İnsanın belki de sonsuz arayışında bir bardak soğuk su gibidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Kuşkusuz bilgiye nasıl ulaşabileceğinin derdine düşen Descartes kendisinden yeni bilgiler türetebileceği kesin ve temel bir bilgiye ulaşmak amacıyla kendi varlığı dahil herşey teorik olarak şüpheli sayar. Tam da bu sırada kesin bir bilgi ile karşılaşır : Şüphe etmektedir. Bu kesin bir bilgidir. Şüphe etmek bir tür düşünmektir. Düşünmek içinse var olmak gerekir. Böylece aradığı temeli bulmuş olur :

 

Düşünüyorum, o halde varım.

 

Derken düşüncesinde bir “mükemmel varlık” kavramının bulunduğunu görür. Bu kavram ne kendisinden ne de çevresinden gelmiş olamaz. Çünkü bunlarda mükemmelik sözkonusu değildir. O halde bu kavram ona mükemmel bir varlık tarafından verilmiş olmalıdır. Bu varlık Tanrı’dır.

 

Sonra, kendisini bildi bileli çevresindeki nesne ve kişilerin gerçekten var olduklarına inanmış olduğunu düşünür. Bunu kendi iradesi ile yapmayıp bu inancı verenin de Tanrı olduğundan ve mükemmel varlık olan Tanrı’nın ise kendisini aldatmasının mümkün olmayacağından yola çıkarak dış dünyanın gerçekten de inandığı gibi var olduğu sonucuna ulaşır.

 

Descartes böylece sırf düşünce yoluyla kendi varlığını, Tanrı’nın varlığını ve dış dünyanın varlığını bulduğunu düşünür."

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, Yeni Üye yazdı:

"Kuşkusuz bilgiye nasıl ulaşabileceğinin derdine düşen Descartes kendisinden yeni bilgiler türetebileceği kesin ve temel bir bilgiye ulaşmak amacıyla kendi varlığı dahil herşey teorik olarak şüpheli sayar. Tam da bu sırada kesin bir bilgi ile karşılaşır : Şüphe etmektedir. Bu kesin bir bilgidir. Şüphe etmek bir tür düşünmektir. Düşünmek içinse var olmak gerekir. Böylece aradığı temeli bulmuş olur :

 

Düşünüyorum, o halde varım.

 

Derken düşüncesinde bir “mükemmel varlık” kavramının bulunduğunu görür. Bu kavram ne kendisinden ne de çevresinden gelmiş olamaz. Çünkü bunlarda mükemmelik sözkonusu değildir. O halde bu kavram ona mükemmel bir varlık tarafından verilmiş olmalıdır. Bu varlık Tanrı’dır.

 

Sonra, kendisini bildi bileli çevresindeki nesne ve kişilerin gerçekten var olduklarına inanmış olduğunu düşünür. Bunu kendi iradesi ile yapmayıp bu inancı verenin de Tanrı olduğundan ve mükemmel varlık olan Tanrı’nın ise kendisini aldatmasının mümkün olmayacağından yola çıkarak dış dünyanın gerçekten de inandığı gibi var olduğu sonucuna ulaşır.

 

Descartes böylece sırf düşünce yoluyla kendi varlığını, Tanrı’nın varlığını ve dış dünyanın varlığını bulduğunu düşünür."

Mükemmel mi? İmanli olmak tanrıyı mükemmel yapmaz. En mükemmel varlık tanrı, en mükemmel fiili düşünmek olduğuna göre tanrı insanı falan düşünmez. Eğer bizi seviyorum falan diyorsan hayal görüyorsun. Tanrı eksiksiz, kusursuz olmalıdir, bizim gibi serserileri düşünerek fiyakasini bozmaz. Zaten öyle bir şey yapmış olursa artık mükemmel olmaz. Mükemmel bir varlık sadece kendi kendisini düşünür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

2 saat önce, Yeni Üye yazdı:

"Kuşkusuz bilgiye nasıl ulaşabileceğinin derdine düşen Descartes kendisinden yeni bilgiler türetebileceği kesin ve temel bir bilgiye ulaşmak amacıyla kendi varlığı dahil herşey teorik olarak şüpheli sayar. Tam da bu sırada kesin bir bilgi ile karşılaşır : Şüphe etmektedir. Bu kesin bir bilgidir. Şüphe etmek bir tür düşünmektir. Düşünmek içinse var olmak gerekir. Böylece aradığı temeli bulmuş olur :

 

Düşünüyorum, o halde varım.

 

Derken düşüncesinde bir “mükemmel varlık” kavramının bulunduğunu görür. Bu kavram ne kendisinden ne de çevresinden gelmiş olamaz. Çünkü bunlarda mükemmelik sözkonusu değildir. O halde bu kavram ona mükemmel bir varlık tarafından verilmiş olmalıdır. Bu varlık Tanrı’dır.

 

Sonra, kendisini bildi bileli çevresindeki nesne ve kişilerin gerçekten var olduklarına inanmış olduğunu düşünür. Bunu kendi iradesi ile yapmayıp bu inancı verenin de Tanrı olduğundan ve mükemmel varlık olan Tanrı’nın ise kendisini aldatmasının mümkün olmayacağından yola çıkarak dış dünyanın gerçekten de inandığı gibi var olduğu sonucuna ulaşır.

 

Descartes böylece sırf düşünce yoluyla kendi varlığını, Tanrı’nın varlığını ve dış dünyanın varlığını bulduğunu düşünür."

 Düşünemiyorsam yok muyum?

Mükemmel doğruyu üçgeni  veya daireyi düşünmem onu var kılar mı?

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, Karabiber yazdı:

Düşünemiyorsam yok muyum?

Mükemmel doğruyu üçgeni  veya daireyi düşünmem onu var kılar mı?

 

 

Descartes'in yaşadığı şüphecilik krizine ben de zamanında düştüğüm için Onu biraz anlıyorum. Kesin olan bir bilgi var mı?

Her türlü bilgiden( akli, tecrübi, kitabi vb.) şüphe edebilirsin. Sonuçta her türlü bilgi edinme aracı ve bilgi eleştiriye açıktır. Hiç biri kusursuz değil. Doğruluğun ve kesinliğin bir kriteri yok. İşte her şeyden, her bilgiden şüphe ettiğinde her şeyden şüphe etmen kesin bir bilgi olur. Şüphe etmen kesin doğru olan bir bilgi ise yani şüphe ediyorsan(düşünüyorsam) sen varsın ve gerçeksin demektir. O yüzden düşünüyorum öyleyse varım demiş. Aksi geçerli değil (düşünmüyorsam yokum). 

 

Oradan Tanrıya geçişi biraz hızlı olmuş. Yani ben gerçeksem zihnimdeki mükemmel varlık olarak Tanrı da gerçektir kısmı.

 

Ama ondan sonraki kısım bence de doğru. Yani Tanrı yoksa kendi varlığımdan ve gerçekliğimden emin olsam bile benim dışımdaki şeylerin varlığından ve gerçekliğinden emin olamam.  Bu (benim dışımdaki şeylerin var ve gerçek olduğu) dışarıdan yalan söylemeyecek ve güvenilir bir güç tarafından belirlendiğinde ve bana bildirildiğinde doğru ve kesin olur.

 

Üçgen le Tanrı kıyaslaması ilginç olmuş. Üzerinde düşünülmeye değer. Ama mükemmel üçgen dışarıda bir varlığı olmasa bile zihninde var olan bir şey. Hatta o olmasa (zihnindeki mükemmel üçgen) dışarıda var zannettiğin ama mükemmel olmayan hiç bir üçgenin varlığı hakkında da konuşamazsın. Yani mükemmel üçgen gerçek değilse hiç bir şeyin üçgenliği gerçek olamaz.

Bu durumda mükemmel geometrik şekiller ya da zihinsel bir kesinlik sağlayan matematik neden ve nasıl var? Ayrıca matematik ya da geometri sadece var değil, maddeye ilişkin bütün bilgilerimin ve açıklamalarımın da temeli. 

Bu soru iki şekilde cevaplanabilir:

İlki Matematik ya da geometri gündelik hayattaki tecrübelerin genellemesi ve soyutlamasıdır. İnsanın tecrübe ede ede sonradan keşfettiği ve geliştirdiği bir soyutlamadır demek. 

İkincisi de matematik ya da geometrinin zihnimize dışarıdan bir güç tarafından konulmuş idealizmi- kesinliği temsil eden bir bilgi olduğunu iddia etmek.

 

Matematik söz konusu olduğunda, doğal-empirik bilimlerden farklı olarak ikinci şık daha ağır basıyor. O yüzden matematikçiler genelde Tanrı'dan yanadır.

tarihinde Yeni Üye tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Felsefeden ziyade, başka mevzuları hiç aklınıza getirmiyorsunuz.

 

Acaba tanrıyı şüphesiz kabul ediyor olması ile, aksi durumda kazığa bağlanıp yakılmanın başına gelecek en acısız şey olduğundan da şüphesi olmaması arasında bir bağlantı var mıdır, önce bunu düşünmek gerekiyor.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
32 dakika önce, anibal yazdı:

Felsefeden ziyade, başka mevzuları hiç aklınıza getirmiyorsunuz.

 

Acaba tanrıyı şüphesiz kabul ediyor olması ile, aksi durumda kazığa bağlanıp yakılmanın başına gelecek en acısız şey olduğundan da şüphesi olmaması arasında bir bağlantı var mıdır, önce bunu düşünmek gerekiyor.

 

Bir kişi kendi ile çelişiyorsa ya delidir ya da dediğin gibi kazığa bağlanıp yakılma veya giyotinin altında ölümü bekleme gibi şüphe duymayacağı şeyler olmalı.

Etrafımda ölümsüz yok e o zaman ölümsüzlük nereden çıktı? deyip Tanrı’yı bulduğunu iddia eden birisi ya iq sorunludur ya da Descartes’in yaptığı gibi kilisedeki zerzevatları kekliyordur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

söz konusu tanrı incelenebilir,küçükten büyüğe doğru analiz edilebilen, ve sonuçlanan bir tanrı ise,

o zaman bu tanrı gerçek değildir, zaman ve boyut içinde göreceli olduğu için ölmesi gerekir... 

 

1: zaman ve boyut yaratmış ise, o zaman bu tanrılar mutlaka zaman ve boyuttan soyut hiçliktir.

2: zaman ve boyutla beraber klasik ve kuantum fizigi başlar yani görece başlar bu tanrı göreceli olmadıgı için,

gözlem dışıdır. 

3: Rene Descartesin iddiası sadece hayal gücüyle sınırlıdır, hayal gücünün sınırlarıni yine kendi çizmiştir. 

tarihinde karamsarhuman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

ben tanrının varlığından şüphe duymuyorum, göreceli olmaması bile şüphe duymamı engellemez, ama bu iman değildir, ,

işte diyoruzya deizmin gücüde burda başlıyor.

1 :deizm iman etmez inanır.

2: deizmin şüphe duyduğu tek şey, gördüğü şeylerdir.

3 :deizm derki! tanrının planına anlam veremiyorum, çünkü onuı göremiyorum,

gördüğüm şeyler beni tanrının amacına götürmüyor, sadece amacımı ölüm öncesi amaç olarak algılıyorum...

 

a: ölüm öncesi amacın ispatı .1: göreceli kavramlardır.

ölüm sonrası amaç belirsiz. 

 

2: gördüğüm herşeyden şüphe duyuyorum, teizmin zıttıyım ben, teizm gördüğü herşeyin gerçek oldugunu savunur ve ölüm sonrasına inanır. 

3: gördüğüm herşey gerçek değildir. gerçek algısı herşeyin algısıdır.

 4: ben evrenın amacını ve yaşamın amacını  ve nerden türediğini bilemiyorum bu yüzden benım algım

gerçek olmadıgımı anlatıyor. 

5: birazcık septik ve nihilizm kokuyorum. ama tam olarak değil, deizmın savunusu içinde,

tanrı inancı  belirsizdir. inanmak   tanrıyı şekillendirmez belirgin hale getirmez tanrıları belirgin hale

 teizmın savunuları getirmiştir. son 7000 yıldır... 

tarihinde karamsarhuman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

deizm ve agnostisizm hariç, her inancın bir nedeni vardır. ben tanrının varlığını ispatlamak zorunda değilim,

tanrı yoksa nasıl yok ve neden yok? bunları atheistler ispatlamadıkça atheizm ne işe yararki?

teistler de  öyle tanrıların allahların ve yahovaların , peyamber ve kitap gönderdiği saçma sapan değilde

ciddi biiçmde ispatlamadıkları sürece bu tarz iannçlar ne işe yararki? ayrışmaktan başka.. 

ama biz deistlerin iddiası sabittir, bir tanrı var, ama varlığını yine tanrı ispatlamak zorunda.

bu tanrıların işi insanların işi sadece  doğmak ve ölmektir.... varmı bundan kral ispat! 

 

tarihinde karamsarhuman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bak ne diyeceğim...

Sittin sene "Tanrı vaar, var, vaaaar" diyenler yada demeye yeltenenler, onu varlayamıyorlarsa ki bugüne kadar bunu hiç kimse(tüm elçi adayları dahil) becerememiştir, şöyle bir kenarda tek ayakları üzerinde dikilsinler hele bir. Çünkü harbiden bunu hak ediyorlar; dikilsin dursunlar o köşede, teee savundukları tanrı kendini gösterene kadar.

Bu din müritlerinin pabuç kadar dilleri var ama harbiden hepsi o kadar.

Ne günlere kaldık yahu; hem suçlular hem de pişkin pişkin topu başkasına atmaya çabalıyorlar.

Sevsinler...

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 hours ago, karamsarhuman said:

deizm ve agnostisizm hariç, her inancın bir nedeni vardır. ben tanrının varlığını ispatlamak zorunda değilim,

tanrı yoksa nasıl yok ve neden yok? bunları atheistler ispatlamadıkça atheizm ne işe yararki?

teistler de  öyle tanrıların allahların ve yahovaların , peyamber ve kitap gönderdiği saçma sapan değilde

ciddi biiçmde ispatlamadıkları sürece bu tarz iannçlar ne işe yararki? ayrışmaktan başka.. 

ama biz deistlerin iddiası sabittir, bir tanrı var, ama varlığını yine tanrı ispatlamak zorunda.

bu tanrıların işi insanların işi sadece  doğmak ve ölmektir.... varmı bundan kral ispat! 

 

 

Acaip bir mantık yürütme, hem tanrı var diye yırtın, hem de kanıtlamak zorunda değilim, olmadığını si,z kanıtlayın de. Böyle saçma sapan bir şey olur mu?

 

4 hours ago, karamsarhuman said:

ama biz deistlerin iddiası sabittir, bir tanrı var, ama varlığını yine tanrı ispatlamak zorunda.

bu tanrıların işi insanların işi sadece  doğmak ve ölmektir.... varmı bundan kral ispat!  

 

Ne saçmalayıp duruyorsun? Bu zırvalığın neresinde kanıt var? Bari bir köşede sessizce inan da insanları kendine güldürme.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 23.05.2019 at 22:58, Karabiber yazdı:

 

 

  • Rene Descartes Tanrının varlığından neden şüphe duymuyor?

Bu sözlerinde çelişki yok mu?

 

burada geometrik şekillerle arasında bir kıyaslama yapıyor sadece daha hakikidir demiş ozaman geometrik şekilller daha az hakiki olmuş olur ozaman da tanrının varlığını başka şeyler karşısında daha az hakiki görmeyeceğini bilemeyiz. sanki biraz politik bir yaklaşım ve samimi değil. ikinci paragrafın birinci paragrafın devamı olduğu şüpheli ve alakasız hiçbir bağı yok..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dekart zamanında ve mekânında filozoflar eksik bilgi ile ortaya atılan "Reductio ad Absurdum"'u bir felsefi yanılgı olarak tanınmıyordu. 

 

Yanlış anlaşılmasın, Dekart felsefeye ve matematiğe pek çok mihenk taşı katmıştır. Kendine güvenen birkaç arkadaş dönemde bir araya gelip hayatımızı adasak Dekart'ın o dönemde bir araya getirebildiği entellektüel birikimi muhtemelen bulamazdık. Onun gibi bir kılıç ustası ve başarılı bir asker olup hayatta kalmak bile zordu.  

 

Dekart döneminin dinci modasını yansıtır. Yani "iyi çocuk"lardan biridir. Blaise Pascal, Isaac Newton gibi elindeki birkaç parça ipucuyla hristiyan tanrısının varlığının ispatına soyunmuştur. Kim bilir eğer günümüzde yaşasaydı ve bildiklerimizi bilseydi belki durum çok farklı olabilirdi. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 24.05.2019 at 21:31, kavak yazdı:

Bak ne diyeceğim...

Sittin sene "Tanrı vaar, var, vaaaar" diyenler yada demeye yeltenenler, onu varlayamıyorlarsa ki bugüne kadar bunu hiç kimse(tüm elçi adayları dahil) becerememiştir, şöyle bir kenarda tek ayakları üzerinde dikilsinler hele bir. Çünkü harbiden bunu hak ediyorlar; dikilsin dursunlar o köşede, teee savundukları tanrı kendini gösterene kadar.

Bu din müritlerinin pabuç kadar dilleri var ama harbiden hepsi o kadar.

Ne günlere kaldık yahu; hem suçlular hem de pişkin pişkin topu başkasına atmaya çabalıyorlar.

Sevsinler...

 


Ben sana göstereyim hem Allah'ı hem de kendi seviyeni.

Bir papağan olmak nasıl bir şeydir? Ya bir at olmak?
Yıllar önce okulda bir arkadaşa sormuştum, Acaba bir At olmak nasıl bir şey? Gülüşü hâlâ gözümün önündedir.

Duyu olarak değil, idrâk olarak merâk ediyorum. Bir At, Çevresindekileri hangi seviyede nasıl idrâk ediyor?
Meselâ Köpek ile atın bu idrakte farkı ne?

Bir At, İnsânı gördüğünde insânı hangi düzeyde idrâk eder? Elbette insânı insân olarak idrâk edemez.
At, insânı görür ama tâmm olarak idrâk edemez.
Diğer hayvanların da kendilerine göre bir idrâkleri vardır. Fakat insânı tâmm olarak idrâk edemezler.

Biz de Allah'ı görüyoruz ama idrâk edemiyoruz.
Hadi göster hadi göster diye kendini sürekli paraladığın mevzû var ya işte onun cevâbını veriyorum

"Gözler O'nu idrâk edemez..." En'âm 103

Gözler O'nu göremez,, buyrulması mantıken beklenirken, Gözler O'nu idrâk etmez buyruldu.
Çünkü O'ndan başka görülen yoktur. Herkes O'nu görür. Veyâ her mahlûk önce O'nu görür daha sonra görmek istediğini.
Faat Göz sâhipleri O'nu idrâk edemez hattâ göz sâhiplerinin tamâmına yakını O'nu gördüğünün farkında bile değildir.

Şimdi ben sana gerçeği söyledim, Fakat bir Atın veyâ köpeğin insânı idrâk edememesi gibi siz de Gördüğünüz Zât'ı idrâk edemessiniz.
İdrâk şöyle dursun, farkındalık sâhibi bile değilsiniz, farkındalık şöyle dursun dümdüz inkârcısınız gâvursunuz.

Sağım solum gözler idim,
Dost yüzünü görem deyu,
Ben taşrada arar idim,
Ol can içinde can imiş.

Öyle sanırdım ayrıyam,
Dost gayrıdır, ben gayrıyam,
Benden görüp işiteni,
Bildim ki ol canan imiş

Mürşid gerektir bildire ,
Hakk'ı sana Hakk'al yakîn,
Mürşidi olmayanların,
Bildikleri güman imiş.

Her mürşide dil verme kim,
Yolunu sarpa uğratır,
Mürşid-i Kâmil olanın,
Yolu gayet asan imiş.

İşit Niyazi'nin sözün,
Bir nesne örtmez Hakk yüzün
Hakk'tan ayan bir nesne yok,
Gözsüzlere pünhan imiş.

Link to post
Sitelerde Paylaş

@HATEM

Bana burada yine o bilindik gazelleri okumaya kalkma. O malum kitabın içindeki tüm cümleler bizim nazarımızda yok hükmündedir, çünkü onların hiçbiri, herşeye gücü yeten bir varlığın yumurtlaması falan değildir. Yani boşuna debelenip durma ve çekilin bir aradan. Çok bilmişlik taslamaktan ve kibirlenmekten başka hiçbir yeteneğiniz yok.

Boş boş lakırdılara ve ağdalı yazılara da karnımız tok.

İnkarcınız demek, ne oluyor bre ?

Siz iddialarınızın nesini ispatladınız da, inkar lafını ağzınıza alıyorsunuz ?

Tanrı var ise, buyursun gelsin ve direkt benimle bağlantıya geçsin !

Bekliyorum kendisini.

Ama ne olacak biliyor musun ?

Alayınız gelse ve haliyle hergün taptığınız tanrıya milyon kere yalvarsanız dahi,  o gıkını dahi çıkaramayacak.

Ondan sonra yine "biz görüyoruz/anlıyoruz ama siz salaksınız" minvalinde sayıklamaya devam edeceksiniz.

Bu kadar net.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
12 dakika önce, kavak yazdı:

Tanrı var ise, buyursun gelsin ve direkt benimle bağlantıya geçsin !


Var ve Çok yakınında... Sana senin kadar yakın...
Çok yakın olduğu için farketmiyorsun. Buyurup gelmesine gerek yok.
İmtihân oluyoruz. Sen şimdi konuşarak küfrünü açığa çıkarıyorsun, O da meselâ sabrederek, kemâlâtların sâhibi olduğunu gösteriyor.

Sen konuştuğun zamân O susar, O konuştuğu zamân sen susarsın.

Burada, O'nun varlığını inkâr ettiğin oranda Orada, O'nun yakın lığını şiddetle anlayacak, hissedeceksin.

"...Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır." Bakara 19
"Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadındiyecektir." Ankebut 54
" Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz. " İsrâ 60

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, HATEM yazdı:


Var ve Çok yakınında... Sana senin kadar yakın...
Çok yakın olduğu için farketmiyorsun. Buyurup gelmesine gerek yok.
İmtihân oluyoruz. Sen şimdi konuşarak küfrünü açığa çıkarıyorsun, O da meselâ sabrederek, kemâlâtların sâhibi olduğunu gösteriyor.

Sen konuştuğun zamân O susar, O konuştuğu zamân sen susarsın.

Burada, O'nun varlığını inkâr ettiğin oranda Orada, O'nun yakın lığını şiddetle anlayacak, hissedeceksin.

"...Oysa Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır." Bakara 19
"Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadındiyecektir." Ankebut 54
" Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz. " İsrâ 60

 

Bu insan ürünü malum kitabın bizim nazarımızda hiçbir değeri yok dememize rağmen, yine de bununla bizi ikna etmeye çabalıyorsunuz.
Ya bizleri hiç tanımıyorsunuz ya da bizimle, affedersiniz, daşsak geçmeye çalışıyorsunuz.
Bu mudur, yani ?
"Dağ fare doğurdu" desem, yeridir bence.

Ben en iyisimi şu malum tanrıyı beklemeye devam edeyim.

Benimle bağlantı kurduğunda, size de bildirmeyi ihmal etmeyeceğim.

Neyse...

 

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

firavun adamına  dalga geçme babından: 

"38﴿  Firavun, "Ey seçkinler! Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla fırınını yak, bana bir kule yap. Belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm; ama kesinlikle onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum" dedi."

sonra suda boğuldu. dibe indi 

yukarı tırmanayım derken aşağıya yuvarlandı.

maddeci bakmak budur.

 

bazen gözlük gözündedir ama onu arar.

yani normalde gözleri net görmez gözlükle görür

bakışları net olduğu halde gözlükler gözünde olduğu halde gözlükle gözlük arar.

kısır döngü 

Kardeşim hep yanında  ve içinde olan şey senden uzaklaşmamış ki sana gelsin

asıl sen gözlük gibi onun idrakine varıp sende olduğunun farkına varacaksın

bir şey ya çok uzak yada çok yakın olduğunda idrak eidlmez farkına varılmaz

 

idrak kelimesi kök olarak bir şeyin en dibine inme demektir.

misal kervanlar çölde kuyudan su çekerken kovayı indirir kova  kuyunun dibine vardığında idrak edilir dereke edilir.

ama kuyunun dibi yoksa ne kadar uzun ip olsa o kova dibe inmez yani idrak edilmez

sonsuz ipte olmadığına göre kuyununda dibi olmadığı için idrak edilmez

senin ipler biter kuyu dibi gelmez

 

ayetlerde denizler mürekkep ağaçlar kalem olsa biterler ama Alalhın kelamı bitmez buyurur

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...