Jump to content

Karikateist'in İddiasına Cevap (1-19)


Recommended Posts

1-) 2:177 ayetinde “köleleri özgürleştirin” demektedir. Bu ayette köleliği desteklemiyor tam tersi köleleri özgürleştirin demektedir. 2:221’de geçen ayet köleliğe cevap olamaz. Çünkü müşrik olan insanların içinde Mü’min olan insanlar var ve köleleri mevcuttur. Kur’an’da kölelerinizi evlendirin demektedir. Bir kişinin kölesi varsa onu neden evlendirsin ? 4:24’de ayette “ ma meleket eymanukum” kelimesi geçiyor ve Kur’an’da “eymanukum” kelimesi hep “yemin/sözleşme/anlaşma” anlamlarda geçiyor. (BKNZ: 2:224-2:225-3:77-4:33-5:53-5:89-5:108)“yemin/sözleşme” anlamında geçmektedir.  4:36’daki ayettede “eymanukum” kelimesi geçiyor ve “yemin/sözleşme” anlamında geçmektedir. 16:75 ayetinde köleler ile kölelerin sahibi eşit olmadığını söylüyor. Kur’an’ın söylediği doğrudur. Çünkü köleler özgür olmadığı için her istediklerini yapamaz bu yüzden Kur’an 9:60-5:89-4:92 ve daha birçok ayette “köleleri özgürleştirin” demektedir. 23:6’daki ayette “eymanukum” kelimesi geçer ve hep “yemin/sözleşme” anlamında geçer. Ahzab 26’daki ayette esir alınan kişiler fidye veya karşılıksız serbest bırakılıyor. (BKNZ: 47:4) 33:50-33:52-33:55’deki ayetlerde “eymanukum” kelimesi kullanılıyor ve “yemin/sözleşme” anlamında kullanılıyor. 90:13’de “köleleri özgürlüğe kavuşturun” demektedir.

 

2-) 4:34 ayetinde geçen “darabe” kelimesi birçok anlama gelmektedir. “Darabe” kelimesi “dövmek-vurmak-terk etmek-çalmak-dolaşmak” ve daha birçok anlama gelir. 73:20-2:273-3:156-4:101-5:106 ayetlerde “darabe” kelimesi geçer ve “çıkmak/terk etmek/seyahate çıkmak” gibi anlamlara geliyor. Bu ayette “dövün “ dememektedir. Bu ayette “terk edin” anlamı verilmesi gerekir.

 

3-) Hicr 19: Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.

 

Yukarıdaki ayete göre Dünya’nın düz olduğunu söylüyorlar. Bu ayetin meali yanlış çevrilmiştir. Ayette “sabit dağlar” kelimesi geçmemektedir. Ayetin Arapçasında “ravasiye” kelimesi geçmektedir. “Ravasiye” kelimesi “sağlam dağlar” demektir.  “Yaydık” kelimesinin Arapçası “mededneha” kullanılıyor. “Mededneha” birçok anlama gelmektedir. Hicr 19.ayette “Mededneha” kelimesini “yaydık” diye çevrilmesi yanlıştır. “Mededneha” kelimesi “genişletmek” anlamınada gelmektedir.

Ayetin gerçek meali şudur:

Hicr 19: Yeryüzünü genişletip içine sağlam dağlar yerleştirdik ve orada her şeyi mükemmel bir ölçüye göre bitirdik.

 

Şems 6: Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun.

 

Yukarıdaki ayette “yaydık” kelimesinin Arapçası geçmemektedir. Ayette “dehaha”  kelimesi geçmektedir. “Dehaha” kelimesi “yumurta, yuvarlayıp” gibi anlamlara gelmektedir. Ayetin gerçek meali şudur:

Şems 6: Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene,

 

Yasin 40: Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

Bu ayette Ateistler, Güneş ve Ay, Dünya’nın etrafında döndüğünü zannediyorlar. Nasa’nın sitesine baktığınız zaman Güneş’in Samanyolu Galaksi’sinde Yörüngesi olduğu geçmektedir. Güneş’in Samanyolu Galaksi’sinde yörüngesi vardır. Bu ayette Güneş ve Ay’ın, Dünya etrafında döndüğü yazmamaktadır.

 

Rad 13: O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.

 

Yukarıdaki ayette “medde” kelimesi geçmektedir. “Medde” kelimesinin “genişletmek” anlamı vardır. Bu ayette “yaydı” yerine “genişletmek” kelimesini kullanması daha doğru olur. Yukarıdaki ayette “ravasiye” kelimesi geçmektedir. “Ravasiye” kelimesi “sağlam dağlar” anlamına gelmektedir.

 

 

Naziat 30: Ardından yeri düzenleyip döşedi.

Bu ayette  “dehaha” kelimesi geçiyor. Bu kelime “yumurta, yuvarlayıp” gibi anlamlara gelmektedir.  Bu ayetin meali şöyle olması gerekir;

 

Naziat 30: Ve yeri de yumurta biçimine soktu.

 

Gaşiye 20: Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır.

Yukarıdaki ayette “yaymak” kelimesi geçmemektedir. Ayette “döşemek” kelimesi geçmektedir. Ayette “sutihat” kelimesi geçiyor ve “döşemek” anlamında geçmektedir. Ateistler, “döşemek” geçince “düz Dünya” anlıyorlar. Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak döşedi” kelimesi geçiyor. “Döşemek” kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.

 

Rahman 33: Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.

 

Yukarıdaki ayette  “aktar” kelimesi geçiyor. “Aktar” kelimesi “kutur, çap” demektir. Yukarıdaki ayette “Dünya’nın kutur/çap/yuvarlak şeklinde “ olduğunu söylüyor.

Taha 53: "Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir." Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık.

Yukarıdaki ayette “mehden” kelimesi geçiyor. “Mehden” kelimesini “beşik” diye çeviriyorlar. “Mehden” kelimesi “gelişmenin başlangıcı, bir şeyin başladığı yer” gibi anlamlarada gelmektedir. Yukarıdaki ayette “gelişmenin başlangıcı/bir şeyin başladığı yer/yaşanılabilir hale soktu” gibi anlamlar verilmesi daha doğru olur. Yukarıdaki ayette “beşik” anlamı verildiği zamanda “Dünya’nın düz olduğu” anlamına gelmez. Dünya’da sarsıntılar olduğu için Allah, Dünya’yı “beşik” benzetmesi yapabilir.

 

Zuhruf 10.ayet: O, yeryüzünü sizin için beşik* yaptı. Orada yollar yaptı*. Umulur ki hidayete eresiniz.*

Yukarıdaki ayette “mehden” kelimesi kullanılıyor. “Mehden” kelimesi “gelişmenin başlangıcı, bir şeyin başladığı yer” gibi anlamlarada gelmektedir. Yukarıdaki ayette “gelişmenin başlangıcı/bir şeyin başladığı yer/yaşanılabilir hale soktu” gibi anlamlar verilmesi daha doğru olur. Yukarıdaki ayette “beşik” anlamı verildiği zamanda “Dünya’nın düz olduğu” anlamına gelmez. Dünya’da sarsıntılar olduğu için Allah, Dünya’yı “beşik” benzetmesi yapabilir.

 

 

 

 

 

Nuh 19: 'Allah, yeri sizin için bir sergi yaptı.'

Yukarıdaki ayette “bisaten” kelimesinin “sergi, yaygı” olarak çeviriyorlar. Yukarıdaki ayette “bisaten” kelimesi “genişletmek” anlamınada gelmektedir. Yukarıdaki ayeti “sergi, yaygı” anlamı değilde “genişletmek” anlamı verilmesi daha doğru olur. Ayetin meali şöyle olması gerekir:

Nuh 19: Ve Allah, yeri sizin için genişçe yaptı.

 

Kaf 7: Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik

Yukarıdaki ayette “medednaha” kelimesi geçiyor. “Medednaha” kelimesi birçok anlamlara gelmektedir. “Medednaha” kelimeside “genişletmek, döşemek” gibi  anlamına geliyor. Bu ayette “yaydık” yerine “genişletmek/döşemek” anlamını kullanmaları daha doğru olur.  Ateistler, “döşemek” geçince “düz Dünya” anlıyorlar. Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak döşedi” kelimesi geçiyor. “Döşemek” kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.

 

Zariyat 48: Yeri biz döşedik; ne güzel döşeyiciyiz.

Yukarıdaki ayette “döşemek” kelimesi “düz Dünya” anlamına gelmez. Kur’an’da Şems 6.ayette “yuvarlak olarak döşedi” kelimesi geçiyor. “Döşemek” kelimesi “düz Dünya “ anlamına gelmez.

 

Rad 41: Yeryüzünün uçlarından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? ALLAH hüküm verir ve O'nun hükmünü izleyip çevirecek de yoktur. O, en hızlı hesaplıyandır.

Yukarıdaki ayette “uçlarından eksilttiğimiz” kelimesi “düz Dünya” anlamına gelmez. Nasa’nın verilerine göre, Dünya’nın ekvator yarıçapı 6378,5 km. iken kutuplardan yarıçapı 6357 km.dir. Bu yaklaşık  % 0,3’lük bir fark demektir. İşte ayet-i kerimedeki “uçlarından eksiltiyoruz” ve “uçlarından noksanlaştırıyoruz” ifadeleriyle kutuplardaki bu basıklığa işaret edilmiştir. Ayrıca şu noktaya da dikkat çekiyoruz ki: Ayet-i kerimede “eksilttik” ifadesi yerine “eksiltiyoruz” ifadesi kullanılmıştır.

Bu ifadeden anlıyoruz ki, eksiltilme hâlâ devam etmektedir. Eğer ayet-i kerimede “eksilttik” denseydi, Dünya’nın ilk günden itibaren bugünkü şeklinde yaratıldığını anlayabilirdik. “Eksiltiyoruz” ifadesi ise, bir süreç sonunda oluşumu anlatmaktadır. Yani eksiltilme hâlâ devam etmektedir. Kur’an’ın bu ayetinden çıkan şu iki nokta, Dünya’nın yaratılışıyla ilgili bulgularla tam uyum içindedir:

1- Dünyanın uçlarından eksilme olmuştur. Gerçekten de Dünya kutuplardan basık, ekvatorda ise şişkindir. Ve bu eksilme ayet-i kerimelerde ifade edildiği gibi hâlâ devam etmektedir.

2- Dünya ilk oluşum anında şu andan farklıydı. Zamanla bir süreç sonunda uçlarından eksilme olmuştur. Bu, Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesiyle gerçekleşmiştir.

Kur’an’ın incelediğimiz ayet-i kerimelerinden çıkan bu sonuç da bilimsel bulgularla tam bir uyum içindedir. Ayet-i kerimelerde bu noktaların dışında başka bilimsel gerçeklere de işaret edilmiştir.

Bunlardan biri, Dünya’nın dönüşü ile beraber Dünya’nın etrafında az da olsa sürekli bir madde kaybının olduğudur. Ayet-i kerimelerdeki “ eksiltiyoruz” ve “noksanlaştırıyoruz” ifadeleri, Dünya’nın etrafındaki bu madde kaybına işaret etmektedir. Bilim adamları, Kur’an’ın bu işaretini de doğrulamış ve az da olsa Dünya’nın etrafından sürekli bir madde kaybı oluştuğunu kabul etmişlerdir.

Yine bu ayet-i kerimler, bir başka yönden de yeryüzündeki karaların azalmasına bakmaktadır. Manhattan’da bir Nasa araştırma merkezi olan Goddard Uzay Bilimleri Enstitüsü’ndeki bilim adamları, kutuplardaki buz tabakalarının erimesiyle Okyanuslardaki deniz suyu seviyesinin yükselmekte olduğunu keşfettiler. Artan su miktarı ise daha fazla karayı kaplamaktadır. Deniz kıyıları sular altında kaldıkça, yeryüzünün toplam yüzölçümü veya kara miktarı da azalmaktadır. Demek, ayet-i kerimelerdeki “ eksiltiyoruz” ve “noksanlaştırıyoruz” ifadeleri, deniz kıyılarının sularla kaplanmasına ve yeryüzündeki karaların azalmasına da işaret etmektedir.

 

4-) Kur’an edebi bir metin olduğu için her zaman “de ki/dediler ki” olması gerekmez. Çünkü edebi bir metinde her zaman “dediler ki/de ki” olmaz. Kitabı okuyan birisi kimin söz söylediğini bilir.

 

5-) Yehrucu=Çıkan- beyni:arasından- s-sulbi:bel- ve tteraibi:ve kaburga kemikleri

Tarık 7’de “bu su” kelimesi geçmemektedir. 86:5 ayetine baktığınız zaman insanın yaratılışını anlatıyor ve 86:7 insanın “bel ile kaburga kemikleri arasından çıktığını” söylemektedir.

 

6-) Yukarıdaki ayette "çift" kelimesini kullanmış. o kelime(çift) "eş" anlamına gelmez. bakterilere baktığımız zaman; bu türden insan için faydalı olan, insanın sağlığına olumlu katkıda bulunan “yararlı bakteriler” olduğu gibi, insan sağlığına zararı bulunan, kötü yönde etkileyen ” zararlı bakteriler ” de vardır. yüce allah, bakteri yaratırken 2 farklı özelliğe sahip olarak yaratmıştır. kainatda yararlı olanı da mevcut, tam tersi olarak zararlı olanı da mevcut. allah işte ” zıttıyla herşey çift yaratılmıştır ” derken bunu kastediyor.

 

tüm canlı cansız varlıkların en küçük yapıtaşı atomdur. şimdi atomu inceleyelim. en küçük element hidrojen elementidir. yapısına baktığımız zaman + yüklü 1 proton ve onun zıttı olan – yüklü 1 tane elektrona sahiptir. atomun çekirdeğinde yer alan proton ve nötron un zıttı ile yaratılan anti-proton ve anti-nötronları vardır. aynı şekilde elektron da zıttı olan anti-elektrona sahiptir. atom altı parçacıklarında çifti bulunmaktadır.           

 

7-) Kur'an bu ayette Zülkarneyn, güneşi batar bulmuş. Yani Zülkarneyn güneşi batarken görmüş. Kur'an güneş'in battığını bu ayette söylemiyor. Zülkarneyn, güneşi batar bulduğu için Kur'an'da o kelimeler geçiyor.

 

Google'dan "güneş'in deniz üzerinde batışı" diye arattığınızda birçok resim bulacaksınız. Bu olaylar Kur'an'ın Tanrı kelamı olmadığını ispatlamaz. Günlük hayatta insanlar "güneş battı" diyerek konuşur. Kur'an'da, insanlar anlasın diye kolaylaştırılmış bir kitaptır.

 

8-) Bu konuda bir bilgim yoktur.

 

9-)Kur’an’da 2:286 ayetini  oku. Orada “insanın taşıyacamağı bir yükü yüklemez” cümlesi geçiyor ve Kutuplarda oruç tutamaya gücün yetmeyeceğine  göre “oruç”dan sorumlu olmazsın. (BKNZ-2:233)

 

10-11-) Boş argümandır.

 

12-) bakara suresi 74: peki bunlar, kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?

 

muhammed 24: peki bunlar, kur'an'ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? yoksa kalpler üzerinde o kalplerin kilitleri mi var?

 

aristoteles, düşünme organının "kalp" olduğunu sanıyordu. araplarda düşünme organına kelimesine "kalp" diyorlar.

 

klasik arapçada "kalp" kelimesi şu anlamlara gelir: kan pompalayan organ,akıl merkezi , zeka , akıl gibi anlamlara gelmektedir.

(râgıb el-isfahânî, ez-zerîa ilâ mekârimi’ş-şerîa, s. 176)

kur'an’ın yazarı kalbin düşündüğünü sandığını söyleyebilmek için kalp, göğüs ve akletme (kalb, sadr, ve yakilun) kelimeleri bir arada kullanmalıdır.

 

üç kelime sadece bir ayette geçiyor.

 

hacc 46: ”hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.”

 

bu ayette kalp kelimesi iki defa geçmektedir. birinci kalp kelimesi akıl merkezi anlamında kullanılırken ikinci kalp ise mecazi anlamda kullanılıyor, çünkü kalp gerçekte elbette kör olmaz. zaten dikkat ettiyseniz diğer ayetlerde görme fiili gözlere atfedilirken burda kalbe atfediliyor. yani mecazi anlamda kullanıldığı çok açıktır.

 

3:119: işte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz. siz, bütün kitaplara inandığınız halde onlar sizi sevmezler. sizinle karşılaştıkları zaman; inandık derler, yalnız kaldıkları zaman ise size olan öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. de ki: "öfkenizden ölün!" kuşkusuz, allah, kalplerin gizlediklerini bilir.

 

bazı ateistler bu ayeti kalplerde bilgi bulunması mümkün değildir diye çarpıtmaktadırlar.

bu ayette birçok mealde sineler diye çevirilen göğüs kelimesi kullanılıyor. arapçası ”sadr” (çoğulu sudur) dur.

bu yine zengin ve çok mecazi anlamda kullanılan kelimedir. bu kelimenin eski arapça sözlüklerinde anlamları şu şekildedir: göğüs , merkez, iç , ön taraf, kalp ve zeka. göğüs kelimesinin bile zeka anlamı taşımasının muhtemelen kalbin düşündüğü sanılmasına dayanmaktadır. yani araplarda kalbin düşündüğü düşüncesi o kadar yaygınmış ki göğüse bile zeka manası yüklemişler.

 

bazı ateistler bu ayeti kalplerde bilgi bulunması mümkün değildir diye çarpıtmaktadırlar.

bu ayette birçok mealde sineler diye çevirilen göğüs kelimesi kullanılıyor. arapçası ”sadr” (çoğulu sudur) dur.

bu yine zengin ve çok mecazi anlamda kullanılan kelimedir. bu kelimenin eski arapça sözlüklerinde anlamları şu şekildedir: göğüs , merkez, iç ,ön taraf, kalp ve zeka

göğüs kelimesinin bile zeka anlamı taşımasının muhtemelen kalbin düşündüğü sanılmasına dayanmaktadır. yani araplarda kalbin düşündüğü düşüncesi o kadar yaygınmış ki göğüse bile zeka manası yüklemişler.

Yani Kur’an’da “kalp düşünme organı” değildir. Araplar “zeka/akıl”  gibi kelimelere “kalp” demişlerdir.

 

13-) Miras ayetleri “Allah’ın emri” değildir. 4:11’deki ayette “yusikumu” kelimesi geçer ve anlamı “tavsiye eder/öğütte bulunu” anlamlara gelir. Allah’ın emri vasiyettir. Kur’an’da birçok ayette Erkeğin maddi durumunu zora sokacak ayetler mevuttur.  Kur’an’da boşandığın zaman erkek, kadına “nafaka” verir ve çocuklarına ve kadına bakmakla yükümlüdür. Kocası öldüğü zaman 1 yıl oturduğu ev onun olacaktır. Erdemli insanlarda onun geçimini sağlayacaklardır. 65:6-65:7-2:233-2:241 ve daha birçok ayette kadına tanına maddi haklar mevuttur.

 

14-) Kur’an’daki dediğiniz şahitilik sadece ticaret konularında geçerlidir. İki kadın şahit bulma hükmünün gerekçesi, kadınlardan birinin unutma veya karıştırma ihtimalidir. Kuran’ın sadece ideal şartlar için değil, tüm şartlarda geçerli olabilecek esneklikte ve kapsamda indirilmiş bir kitap olduğunu hatırlayalım.

 

Bugünün modern ve gelişmiş toplumlarında; genel olarak kadınların erkeklerle aynı eğitim düzeyinde olduğu ve ticari konularda benzer tecrübeye sahip olma ihtimalinin kuvvetli olduğu söylenebilir.

 

Ancak; modern toplumlarda bile aynı işi yapan kadınlar erkekten daha düşük ortalama maaş almaktadır. Yönetim seviyesinde üst kademelere bakıldığında ise, erkek nüfusu kadına oranla çok daha fazladır.

 

Modern toplumlarda bile durum böyleyken; az gelişmiş toplumlarda durum daha da dramatik bir hal almaktadır. Kadınların eğitim seviyesinin düştüğünü, iş / ticaret tecrübesinin azaldığını görüyoruz. Gelişigüzel seçilmiş on erkekten belki sekizi ticaretten iyi anlarken, on kadından belki ikisi ticaretten anlayacaktır.

 

Karışık bir borç / ticaret anlaşmasının şartlarını doğru bir şekilde hatırlamak söz konusu olduğunda; bu işlerle her gün uğraşan bir erkek şartları doğru hatırlayabilecekken, bu işlere uzak kalmış bir kadın doğru hatırlamakta zorlanabilir.

 

Bu yüzden; kadının şaşırma / doğru hatırlayamama ihtimalinin olduğu gerekçesi de ilave edilerek, bir kadın yerine iki kadın şahit tutulması gerektiği ifade edilmiştir. Bu hüküm, kadın – erkek arasındaki eşitsizliğe veya erkeğin üstünlüğüne işaret etmez. Kadının unutma ihtimalinin gerekçe olarak verilmesi, bu anlamda incelikli bir noktadır. Ortalama bir kadın ve erkek, birbirine karşı farklı üstünlüklere ve zayıflıklara sahiptir.

 

15-) 68:52 ayeti oku. Kur’an hem Mekke için indi hem de bütün insanlık için indi.

 

16-) Bu hükmü nereden çıkardınız ? 33:50’deki ayet Peygamber’in aleyhinedir. Çünkü Mü’min olan insanlar 33:50’deki geçen kişiler ile evlenmesi caizdir. Peygamber sadece 33:50’de geçen kişiler ile evlenecektir. 33.52’deki ayet ise Peygamber’in başka kişiler ile evlenmesini yasaklıyor.  

 

17-) İbrahim’in zamanında ilk iman eden İbrahim’dir. Musa’nın zamanında ilk başta iman eden Musa’dır. Muhammed zamanında ilk iman eden Muhammed’dir.

 

18-) 5:33’deki ayette “emir” kipi yoktur. Arapça dilinde kelimenin başına “elif” harfı geldiği zaman o cümle emir cümlesi olur. 5:33’de böyle bir kelime/cümle yoktur. 5:38’deki ayette ise caydırıcı ceza olsun diye böyle bir hüküm vardır.  5:38’deki geçen kelimenin Arapça karşılığı “fektau” kelimesidir ve Kur’an’da geçtiği bütün ayetlerde mecazi anlamda geçmektedir. BKNZ:2:166-2:27-3:127-6:94-6:45-7:72-8:7-9:110-9:121-13:25 ayetlerde “kesmek” kelimesi kullanılıyor ve hep mecazi anlamda kullanılıyor.

 

19-) 47:4: küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. işte böyle! eğer allah dileseydi, onlardan öç alırdı. ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir.

 

yukarıdaki ayetin meali yanlıştır. yukarıdaki ayette "rikabi" kelimesi geçmektedir. "rikabi" kelimesini "boyun" diyerek yanlış çevriyorlar. "rikabi" kelimesi şu ayetlerde geçmektedir.

 

4:1, 5:117, 9:8, 9:10, 28:!8, 33:52, 44:10, 50:18 ve 54:27 bu ayetlerde geçmektedir. bu ayetlerde hep "gözetlemek" anlamında geçmektedir.

 

allah'ın isimlerinden biride "er-rakib"dir.

 

er-rakib: "her varlığı, her işi her an görüp, gözeten, kontrolü altında tutan."

 

47:4'deki ayettede aynı kelime geçmektedir. yani 47:4 ayette "boyunlarına vurun" demiyor. "gözetleme/kontrol yerlerini vurun" demektedir.

 

ayetin gerçek meali şudur: savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınızda kontrol merkezlerini vurun. sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. savaş durumu kalkıncaya kadar bunu uygulayın. allah dileseydi sizi savaş derdinden kurtarırdı; ancak o sizi böylece birbirinizle sınamaktadır. allah yolunda öldürenlere gelince, onların yaptıklarını boşa çıkarmayacaktır.

 

Kur'an'da boyun kelimesinin arapça karşılığı "unuk"dur.

tarihinde KuranMumini2698 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

sen kafayı toptan yemişsin, artık sana ne yazsak senin kafa gitmiş, conta yanmış, 

 

hic19 da nasıl sabit! dağlardan bahseilmez yahu, dalgamı geçiyorsun?yoksa gerçekten bu kadar salak bir teist olamaz,.

?:0_80cbc_37a71a73_L:

al ulannn arapçasında bile sabit!  dağlar var,

mealede bak,

kafana göre yorumlama yahu , sende hiç akıl yokmu? yazdıklarının tamamı çöp.ülennn bütün mealcileri keriz yerinme koymakta neyin nesidir? şapsal..teist..bir kara ve ülennn sabitmi değilmi? :0_80cbc_37a71a73_L:

Vel-arda medednâhâ veelkaynâ fîhâ ravâsiye veenbetnâ fîhâ min kulli şey-in mevzûn(in)

Abdulaziz Bayındır Meali

Yeri uzattık, içine oturaklı dağları yerleştirdik. Orada her bitkiyi dengeli olarak bitirdik.

Abdulbaki Gölpınarlı Meali

Yeryüzünü, enine boyuna döşedik ve orada metin sabit  dağlar yarattık ve oradan, taktirimize göre, her şeyi bitirdik.

Abdullah Parlıyan Meali

Ve yeryüzünü enine boyuna döşedik de, üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik ve herşeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.

Ahmet Tekin Meali

Yerleşimi sağlamak, hayatı kolaylaştırmak için yer kürenin toprağını, biyolojik, kimyevî yapısını, rengini oluşturup yayarak verimli hale getirdik. Orada, ağır baskılı, oturaklı, derin temellere dayalı dağlar yerleştirdik. Yine orada her şeyi dengeli, âhenkli, ölçülü ürettik.*

Ahmet Varol Meali

Yeri de yaydık, üzerine sabit dağlar yerleştirdik ve onda her şeyden belli ölçüde bitirdik.

Ali Bulaç Meali

Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.

Ali Fikri Yavuz Meali

Arzı da döşedik ve oraya yerli yerinde dağlar koyduk, orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.

Bahaeddin Sağlam Meali

Yeri de serdik, onda demirlenmiş gemiler gibi dağları diktik. Ve onda her ölçülü, dengeli şeyden filizlendirdik.

Bayraktar Bayraklı Meali

Yeryüzünü yaydık, oraya sabit dağlar diktik ve orada her şeyi ölçülü bitirdik.[253]*

Cemal Külünkoğlu Meali

Yeryüzünü yayıp üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.

Diyanet İşleri Meali (Eski)

Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik.

Diyanet İşleri Meali (Yeni)

Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.

Diyanet Vakfı Meali

Yeri uzatıp yaydık, orada sabit dağlar yerleştirdik, yine orada miktarı ve ölçüsü belirli olan şeyler bitirdik.

Edip Yüksel Meali

Yeryüzünü genişletip içine sağlam dağlar yerleştirdik ve orada her şeyi mükemmel bir ölçüye göre bitirdik.

Elmalılı Hamdi Yazır Meali

Yeryüzünü düzgün bir şekilde yarattık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.

Elmalılı Meali (Orjinal)

Arzı meddettik ve ona ağır baskılar bıraktık ve onda mevzun her şeyden bitirdik' hem sizin için

Hasan Basri Çantay Meali

Yeri de (döşeyib) yaydık. Onda sabit dağlar (yaratıb) koyduk, oralarda (hikmet ve maslahatla) ölçülmüş her şeyden (münâsib) nebatlar bitirdik.

Hayrat Neşriyat Meali

Yeryüzünü ise yaydık; oraya sâbit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü herşeyden (her nebâttan) bitirdik.(1)*

İlyas Yorulmaz Meali

Yer yüzünü de genişçe yaydık ve üzerine dağları yerleştirdik. Orada her türlü bitkilerden de dengeli bir şekilde bitirdik.

Kadri Çelik Meali

Yere (gelince,) onu döşeyip yaydık, onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.

Mahmut Kısa Meali

Yeryüzüne gelince; onu canlıların üreyip gelişmesine uygun bir şekilde yayıp döşedik, üzerinesarsılmaz dağlar yerleştirdik ve orada, mükemmel bir denge kurarak miktarı, şekli, tadı... belli bir ölçüye göre ayarlanmış nice bitkiler yetiştirdik.

Mehmet Türk Meali

Yeryüzünü de enine boyuna döşedik, onda sâbit dağlar yarattık ve orada her türlü ürünü ölçülü bir şekilde yetiştirdik.

Muhammed Esed Meali

Ve yeryüzünü yayıp üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik; ve orada [hayatın] her türünün dengeli bir biçimde büyüyüp boyvermesini sağladık;

Mustafa İslamoğlu Meali

Ve yeryüzünü (engebeli arazi yapısıyla) uzatıp genişlettik;[2037] zira orada sağlam ve sarsılmaz dağlar yerleştirdik; üstelik orada her türün dengeli bir biçimde büyüyüp gelişeceği (bir canlı hayat) sağladık.*

Ömer Nasuhi Bilmen Meali

Yeryüzünü de yaydık ve onda sabit dağlar bıraktık. Ve onda her bir ölçülmüş şeyden bitirdik.

Suat Yıldırım Meali

Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya sağlam dağlar çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik. [37, 6] {KM, Tekvin 3, 24}

Süleyman Ateş Meali

Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar attık ve orada ölçülü mütenasib şeyler bitirdik.

Şaban Piriş Meali

Yeri de yaydık. Oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada her şeyden ölçülü olarak ürün verdik.

Ümit Şimşek Meali

Yeri de yayıp döşedik, onda sağlam dağlar diktik ve ölçülüp biçilmiş herbir şeyden yetiştirdik.

Yaşar Nuri Öztürk Meali

Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik.

M. Pickthall (English)

And the earth have We spread out, and placed therein firm hills, and caused each seemly thing to grow therein.

Yusuf Ali (English)

And the earth We have spread out(1955) (like a carpet); set thereon mountains firm and immovable; and produced therein all kinds of things in due balance.(1956)*

tarihinde karamsarhuman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam herkesi köle yaparak köleliği ortadan kaldırmıştır. Gerisi hikaye.

 

Emir sahiplerine itaat edeceksin, elçiye itaat Allah'a itaatir.

 

İslam teslim olmak demektir, müslüman ise teslim olmuş kişi demektir.  Peki kime teslim olunacak? Tabiki Emir sahiplerine, böyle e köle olmuş oluyorsun. Sonra emir sahibi efendiler sana haklarını okuyor.

 

İslam'da bu yüzden isyan büyük suçtur, itaat esastır.

 

İsittik ve itaat ettik.. sağı solu karıştırma artık diyor. Kur'an'ın son uydurulan cümlelerinden dir kendisi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...