Jump to content

Kur'an'da Çelişki Var Mı ?


Recommended Posts

4 dakika önce, KuranMumini2698 yazdı:

Çelişkilerini yaz. 

önce anlaşalım yazdıktan  sonra, kıvırmak yok,  burdaki her üye senin ne kadar boş adam oldugunu çok daha iyi anlıyacak.

kabul ediyorsan, buyur hodri meydan platformuna.. gerçi senin ne mal? oldugunu çogu  üye zaten görüyor.:0_80cbc_37a71a73_L:

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 62
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

9 saat önce, HATEM yazdı:


Peygamberim hakkında böyle konuşan adamın cezâsı ölümdür.
Üslûbuna hâkim olmazsan, Allah izin verir de fırsatım olursa ben seni öldürebilirim. Üslübunu muhafaza ederek kendine dikkat et.

Allah ile konustunmu, beni öldürmene izin cikardimi. Cikarmadiysa cikardigini nasil anlayacaksin. Sana beni öldürmen icin bir ödeme yapacakmi. Allahin ve muhammedin seri manyaklari ne aldiysa sen on katini iste. Cunku masrafin cok. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 saat önce, HATEM yazdı:


Peygamberim hakkında böyle konuşan adamın cezâsı ölümdür.
Üslûbuna hâkim olmazsan, Allah izin verir de fırsatım olursa ben seni öldürebilirim. Üslübunu muhafaza ederek kendine dikkat et.

 

Dikkat et , başka dinlerin tanrıları da seni öldürmek için harekete gecebilir.

 

Katil ruhlu yavsak.

 

Müslüman ülkelerin geri bırakılmasının hikmetini buradan anlayabiliyoruz. İyikide geri kalmissiniz

 

Muho da zamanında öldürülmek istenmiş ama kafirler merhametli ve Mert oldukları için toplum örf ve adetlerine göre öldürmemişler. Sonra fırsat muhonun eline geçince kural bile tanımamış.

 

tarihinde Düşünen Hayvan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Alıntı

 

Nahl 66

 

Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki yem artıklarıyla kandan meydana gelen, içenlere içimi kolay halis bir süt içirmekteyiz.

 

 

Her şeye gücünün yettiğini iddaa ettiğiniz Allah daha memelilerde sütün nasıl meydana geldiğini bile bilmiyor. Şu dinin(bence din bile denemez buna, resmen arap kültürünü anlatan bir kitap) neresinden tutsak elimizde kalıyor.

 

_______________________________________

 

Bununla birlikte Müslümanların yine kendi aralarında çeliştiği başka bir konudan bahsetmek istiyorum. Müslüman arkadaşlar diyor ki;

 

"Allah kitap gönderdi Peygamber gönderdi."

 

Musa'ya Tevrat'ı, Davud'a Zebur'u ve İsa'ya da İncil'i en son da Kuran'ı da Muhammed'e gönderdi diyorlar.

 

Soruyoruz peki neden arka arkaya dört kitap? Bunların hepsini ayni Allah göndermiş ise neden Tevrat ile yetinmemiş?

 

Müslümanın verdiği yanıt çok ilginç;

"İnsanlar diğer kitapları bozmuşlar"

O halde Kuran'ı da bozmuşlardır dediğimizde!

Yine ilginç yanıt;

"Kuran Allah tarafından korunuyor ayet var bu konuda."

Eee tamam Tevrat ve İncil'de de var ayet, "korunuyor Tanrı sözü değişmez" diye.

Allah koruyamayacağı kitabi niye göndersin?

Ya da Allah mani olamamış mı insanlar için gönderdiği kitabin bozulmasına değiştirilmesine? Aciz mi kalmış kitaplarını korumakta?

Her şeyi ol deyince olduracaksın, olup biten her şeyden haberdar olacaksın, insanlar için gönderdiğin kitaplarını kendi yarattığın insanlar bozacaklar, peygamberlerini öldürecekler.

Bu olacak iş mi?

Evreni yaratacak güce sahip Allah'ın şanına yakışıyor mu bu?

Müslümanlar bu savunmalarla kendi inandıkları sonsuz güç sahibi(!) Allah'i aciz ve çaresiz bir duruma sokuyorlar.


Böyle bir mantık olabilir mi? Hem dört kitabi da o gönderdi diyeceksin, hem gönderdiklerini korumakta da aciz değildir diyeceksin, hemde Allah'in gönderdiği kitapları insanların bozduğunu ve peygamberlerini öldürdüklerini savunacaksın!

Var mi böyle bir mantık..

tarihinde 322 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 16.06.2019 at 03:21, HATEM said:


Bir Ülkede Suçlulara cezâ veren mahkemelerin ve hapishânelerin ve hattâ Osmanlı imparatorluğunda olduğu gibi azılı eşkiyâların (yol kesen-adam öldüren-tecâvüz eden),,
Dübüründen sokulup boğazından çıkarılan kazıkların olması,,
O ülkede Barışın ve Âdâletin ve İnsân haklarının olmadığının değil,
Bilakis olduğunun bir göstergesi, gereği ve levâzımıdır.
Ortada bir suç varsa bunun cezâsı da olmalıdır.
Suçlulara cezâ verilmezsse suç artar.
Suçlulara cezâ verilmezse suçsuzlar cezâlandırılmış olur.
Elbette İslâm barış dînidir.

Sizler Kâinâttaki en büyük cezânın mazharısınız.
Cehâletin, Karanlığın mazharısınız.
O yüzden anlamıyorsunuz,
Doğru anlayamıyorsunuz.

 

HATEM ister ayıl bayıl, ister hopla zıpla, daha da bunun altında kalkamazsın. Geçmiş olsun. Lafa gelince barış ve hoşgörü dini islam.  Boyna savunma(!) savaşı. Yersen.

Tevekkeli değil, söylemlerin hep döve döve anlatmak falan içerikli..

 

Şimdi mesela "tamamı" Hz. muhammed'e küfür edenlerden, sağduyu gibilerden oluşan bir topluluk, hatta millet düşün..Nedir bunların ederi?

Topuna dalıp katletmek vacip mi yoksam? Buyur sana tek bir söylemden kantitatif olarak peydah olan bir savunma(!) savaşı gerekçesi.

Al sana işid, ala sana sözde "bu gerçek islam değil" işte...Tekil örneği sensin. Tamamınız bir çeşit ışıd oluyorsunuz işte. Voltran misali..

Bir diktatörlüğün de örneğin barış içerisinde olması, o diktatörlüğü ve diktatörü de meşru kılar değil mi mesela..Süpermiş...

Yol kesen, adam öldüren, tecavüz eden..Mübalağaya bak sen. Başka türlü geçer akçe olmayacak çünkü.

E peki seninkinde tecavüz nerede, adam öldürme falan nerede be gülüm? Oldu mu şimdi bu örnek, olmadı. Adam mı kandırıyorsun anlamadım ki..

 

Ha yeri gelmişken, şu bahsettiğin "öldürebilme selahiyetinin" hangi ayetten geldiğini yazabilir misin bize, istirham etsem? 

Link to post
Sitelerde Paylaş

beylerrr sadece kuranı değil, incilide okuyun, tevratıda okuyun, ve en sonundada, evrensel insan hakları beyannamesini okuyun, sizce 

 

evrensel insan hakları beyannamesi, incil tevrat ve kurana kaç basar?!!

 

Madde 1[değiştir]

Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.(allah yolunda savaşmıyanlar kafirdir!!

Madde 2[değiştir]

Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu beyanname ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya 203 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.(allah yolunda müslümanlar tüm dünyaya hakim olucaktır, müslümanlar

 savaşmaz ama savaşarak islamı yayarlar ve öldürürler) 

Madde 3[değiştir]

Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.(allah yolunda, sadece allah için özgürlük vardır. digerlerinin özgürlüğünü allah diledigi an saptırır)

Madde 4[değiştir]

Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır.

Madde 5[değiştir](islamda köle ticareti meşru görülmüş 12, yaşındakı düşmanın esir kızlarıda

 hareme alınarak, cariye yapılmıştır bu allahın emridir, allah için bu tür eylemler swvaptır. ayetlerde bunu

 destekler. 

Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.

Madde 6[değiştir]

Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.

Madde 7[değiştir]

Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu beyannameye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.(allah için yalnızca şeriat hükümleri  kaunudur, şeriat

 hükümleri kim reddediyorsa?? kafirdir, ve ölmelidir.. kafirler için cehenneme ne güzel yerdir..

kafirlerin kanunu olmaz onlar cehenneme odundur!!)

Madde 8[değiştir]

Herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.

Madde 9[değiştir]

Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.

Madde 10[değiştir]

Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.

Madde 11[değiştir]

Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.

Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

Madde 12[değiştir]

Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.

Madde 13[değiştir]

Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır.

Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.

Madde 14[değiştir]

Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.

Gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan veya Birleşmiş Milletlerin amaç ve ülkelerine aykırı eylemlerden doğan kovuşturma durumunda bu haktan yararlanılamaz.

Madde 15[değiştir]

Herkesin bir yurttaşlığa hakkı vardır.

Hiç kimse keyfi olarak yurttaşlığından veya yurttaşlığını değiştirme hakkından yoksun bırakılamaz.

Madde 16[değiştir]

Yetişkin her erkeğin ve kadının, ırk, yurttaşlık veya din bakımlarından herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın evlenme ve aile kurmaya hakkı vardır.

Evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradeleriyle yapılır.

Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunur.

Madde 17[değiştir]

Herkesin tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet hakkı vardır.

Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.

Madde 18[değiştir]

Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.

Madde 19[değiştir]

Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu 205 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.

Madde 20[değiştir]

Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır.

Hiç kimse bir derneğe girmeye zorlanamaz.

Madde 21[değiştir]

Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.

Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır.

Halkın iradesi hükûmet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya serbestliği sağlayacak benzeri bir yöntemle genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak ve belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir.

Madde 22[değiştir]

Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır. Ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarına göre, herkes onur ve kişiliğinin serbestçe gelişim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir.

Madde 23[değiştir]

Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.

Herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.

Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.

Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.

Madde 24[değiştir]

Herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır.

Madde 25[değiştir]

Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.

Anaların ve çocukların özel bakım ve yardım görme hakları vardır. Bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olsunlar, aynı sosyal güvenceden yararlanırlar.

Madde 26[değiştir]

Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.

Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.

Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.

Madde 27[değiştir]

Herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir.

Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.

Madde 28[değiştir]

Herkesin bu beyannamede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.

Madde 29[değiştir]

Herkesin, kişiliğinin serbestçe ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır.

Herkes haklarını kullanırken ve özgürlüklerinden yararlanırken, başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refahın gereklerinin karşılanması amacıyla yalnız yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olur.

Bu hak ve özgürlükler hiçbir koşulda Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz.

Madde 30

tarihinde karamsarhuman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bunların tüm maddelerine tek   tek yazardım  ama, ne yazıkki editleme zamanı çok kısa oldugu için, sadece bir kaç madde bile 

 derin anlamlar ifade etmektedir saygılarımla...... 

 

 

Madde 18[değiştir]

Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.

 

allaha göre sadece islam vardır, diğer verdiği dinleri bile inkar etmiş bir ilahtır! zavallıdır allah denilen varlık. 

 

maide 51: Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli (dost)edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da  (kafirlerdendir) onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

tarihinde karamsarhuman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 16.06.2019 at 00:34, HATEM yazdı:

Hiçbir çelişki yok.
Vâkıa şundan ibârettir ki; Çelişki olmadığını anlamaya anlayışınız yetmiyor.

Parça bütünü, bir bütün olarak göremez ve idrâk edemez.
Çelişki olmadığını anlamaya çoğu müslümânın da anlayışı yetmez fakat onlar çelişki olmadığını îmânları ile bilmiş ve kabûl etmişlerdir.
Sizin Kur'ân'da çelişki görmeniz, Allah'ı övme anlamına gelir.
Çünkü sizler, nâkıs mahlûklar olduğunuz için,, yaratılışınız insân-ı kâmil sûretinde olmasına rağmen, mikro kâinât ve her şeyi muhit bir varlık olarak yaratılmanıza rağmen,,
Noksânlıkta ısrâr ettiğiniz için, parça'lığı benimsediğiniz için sizin Kur'ânda çelişki olmadığını bu hâlinizle anlamanız mümkün değildir. Ve yine bu hâldeyken Allah'ı (c.c.) veyâ Kur'ân'ı veyâ Peygamberi (s.a.v.) inkâr etmeniz,, aslında onları övmek anlamına gelir.
Sizin açınızdan problem, bir anlama problemidir, anlayışınız da varlık seviyenizle alâkâlıdır.
O'nun ("Hû") açısından ise durum şöyledir: "Her şey O'nu övgü ile tesbîh eder, ama siz o tesbîh ve tenzîhi anlamazsınız"
 

Bir abuk cevap daha hiç bir akılcı mantıklı açıklama yok.Beklenildiği fazla parası olduğu için kendisini filozoflardan ve bilim adamlarından zekada üstün görenler gibi ? Bununda imani var Kureyşli salaklarda puta iman ediyordu aptalinda aptali diyerek anlatiyorsunuz ya hani ?Bilinmeze iman edip aklını buz dolabında saklayanlardan ne beklenir ki

Link to post
Sitelerde Paylaş

Müslüman arkadaşların diğer bir iddaası da Kuran'ın ''Evrensel bir Kitap'' olduğunu söylemeleridir ama Kuran'da ki ayetler öyle söylemiyor.

 

Alıntı


Zuhruf 3

Anlayıp düşünesiniz diye onu Arapça Kur’an yaptık.

 

Yusuf 2

 Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

 

Fussilet 3

 Bu, Arapça bir Kur'an olarak, ayetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.

 

 

Ey Müslümanlar, inandığınız Kuran'ın Allah'ı diyor ki, ''Ben Kuran'ı Arapça olarak, Arap bir Peygamber ile Arabistan'da yaşayan Arap Milletine indirdim.'' Yani ''Evrensel'' olduğunu iddaa ettiğiniz Kuran'dan aslında sadece Arap Milleti sorumlu tutulmuş. Şuara 198-199'de ''Arapça bilmeyenler, bu kitaba iman edemezler'' diye yazıyor. Müslüman olmanın ilk şartı Arapça bilmek ve Arap olmaktır.

 

Şimdi soruyorum, ben bir Türk olarak, '' Arapça olarak, Arap bir Peygamber ile Arabistan'da yaşayan Arap Milletine'' indirilmiş olan bir kitaba neden inanmak zorundayım?

 

Bununla da bitmiyor;

 

Nahl 36'da ''Biz her millete bir peygamber gönderdik'' diyor Kuran'ın Allah'ı. Bu inandığınız Allah madem ki her millete bir peygamber göndermiş, o zaman Türkler için gönderilmiş olan Peygamber nerede? Veya Çinliler için gönderilmiş olan Peygamber nerede? Kuran'ın Allah'ı, ''Biz her millete bir peygamber gönderdik'' diyorsa eğer Müslüman arkadaşların bize bu Peygamberleri tek tek göstermesi lazım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
19 saat önce, teflon yazdı:

 

HATEM ister ayıl bayıl, ister hopla zıpla, daha da bunun altında kalkamazsın. Geçmiş olsun. Lafa gelince barış ve hoşgörü dini islam.  Boyna savunma(!) savaşı. Yersen.

Tevekkeli değil, söylemlerin hep döve döve anlatmak falan içerikli..

 

Şimdi mesela "tamamı" Hz. muhammed'e küfür edenlerden, sağduyu gibilerden oluşan bir topluluk, hatta millet düşün..Nedir bunların ederi?

Topuna dalıp katletmek vacip mi yoksam? Buyur sana tek bir söylemden kantitatif olarak peydah olan bir savunma(!) savaşı gerekçesi.

Al sana işid, ala sana sözde "bu gerçek islam değil" işte...Tekil örneği sensin. Tamamınız bir çeşit ışıd oluyorsunuz işte. Voltran misali..

Bir diktatörlüğün de örneğin barış içerisinde olması, o diktatörlüğü ve diktatörü de meşru kılar değil mi mesela..Süpermiş...

Yol kesen, adam öldüren, tecavüz eden..Mübalağaya bak sen. Başka türlü geçer akçe olmayacak çünkü.

E peki seninkinde tecavüz nerede, adam öldürme falan nerede be gülüm? Oldu mu şimdi bu örnek, olmadı. Adam mı kandırıyorsun anlamadım ki..

 

Ha yeri gelmişken, şu bahsettiğin "öldürebilme selahiyetinin" hangi ayetten geldiğini yazabilir misin bize, istirham etsem? 


-Altta kalan sensin ben değilim,, Cezâ sistemi olmayan bir "barış devleti" örneği gösterebilirsen, yazdıklarımın ağırlığı altından ancak kalkabilirsin.

"Muhakkak her devletin bir cezâ sistemi olmalıdır" mantık düzeyine ulaştıysan, İslâmın cezâ sistemini cezâ usûllerini sorgulayabilirsin. Sorgula ki ben de cevâbını vereyim.
 

Adam öldürenlerin devlet eliyle öldürülmesi, Barış Devleti iddiâsındaki bir devlet için çelişki değildir. Kutsallara hakâret edenin öldürülmesine değineceğim.
Çelişir diyorsan buyur göster. Cezâ sistemi olmayan bir devlet göster. Bunu gösteremeyeceksin, Ancak şunu diyeceksin: "Bir cezâ olarak devlet eliyle insân öldürmenin yasaklandığı ülkeler var"
Ben de cevap olarak derim ki; Bu ülkeler kendi barışları adına çok büyük yanlış içindedirler. Suçlularına hakettikleri cezâyı vermek yerine, (adam öldürenleri öldürmeyerek) aslında mâsum vatandaşlarını cezâlandırmış oluyorlar. Gelecekte öldürülmesi muhtemel insânlarını da korumamış oluyorlar. Bunu ben ilk mesajımda belirtmiştim. Burayı anlamakta zorlanacaksan extra bir açıklama yaparım.

- Doğru,, Gerçek müslümânların yapmış olduğu bütün savaşlar, savunma savaşı olarak tanımlanabilir.
Dikkat et, Bir müslümân başka ülkede hürriyet ve güven içersinde ibâdetlerini yapabiliyor ve tebliğ yapmasına izin veriliyorsa, o devlet ile müslümânların savaşması câiz olmaz.
Fakat vâkıa şudur ki; Müslümanlara tebliğ ve ibâdet hürriyeti vermek şöyle dursun yok etme gayretinde olan devletlerle savaşmak câizdir. Dolayısıyla gerçek bir müslümân devletin yaptığı bütün savaşlar bu anlamda savunma savaşıdır.

Beni fiziksel bir zorlama ile yok etmeye çalışmıyorsan, düşüncelerinle benimle savaşmak istiyorsan İslâm senin varlığını ortadan kaldırmaya çalışmaz.
Müslümân olmamayı tercîh etmek, İslâmda meşrû bir haktır. Böyle meşrû bir hak varken, Bir müslümân devlet saldırmacı değildir.
 
Kazığa geçirmeyi de bir savunma olarak görmelisin. Kazığa geçirmeyi de,, Kazığa geçirilenlerden mâsumları korumak olarak düşün. Hem de, İleride zuhûr edecek eşkiyâları korkutarak, gelecekte öldürülecek, kundaklanıcak, tecâvüz edilecek insânları savunmuş ve kurtarmış olunmaktadır.


- Gerçek müslümânların yapmış olduğu bütün savaşlar, savunma savaşı olarak tanımlanabilir. (Işid gibi oluşumlar, İslâma ve müslümânlara değil, yabancı istihbârat ve gâvur süper güçlere hizmet etmektedir, bahis dışıdır. İrân gibi sapık ve Arabistan gibi kukla devletler de bahis dışıdır. Bunlar islâm ile ilişkilendirilerek doğru netîcelere varılamaz)
Dikkat et, Bir müslümân gâvur bir ülkede hürriyet ve güven içersinde ibâdetlerini yapabiliyor ve tebliğ yapmasına da izin veriliyorsa, o devlet ile müslümânların savaşması câiz olmaz.
Fakat vâkıa şudur ki; Müslümanlara tebliğ ve ibâdet hürriyeti vermek şöyle dursun yok etme gayretinde olan devletlerle savaşmak câizdir. Dolayısıyla gerçek bir müslümân devletin yaptığı bütün savaşlar savunma savaşıdır.
Beni fiziksel bir zorlama ile yok etmeye çalışmıyorsan, Düşüncelerinle benimle savaşmak istiyorsan İslâm senin varlığını ortadan kaldırmaya çalışmaz.
Müslümân olmamayı tercîh etmek, İslâmda meşrû bir haktır. Böyle meşrû bir hak varken, Bir müslümân devlet saldırmacı değildir, ancak savunmacıdır.
 
Kazığa geçirilenleri de,, Kazığa geçirilenlerden mâsumları korumak olarak düşün.


- Barışçıl Devletlerin bir cezâ sisteminin olması ne kadar normalse, benim de sizi fikren dövmem o derece normaldir.
Ringden Atlayıp seyircileri dövmüyoruz ki,
Ringe çıkıp yüzümüze yumruk sallayanları dövüyoruz.
Çok da hôş bir gösteri oluyor.

- Bir fikre karşı fikirle mücâdele etmek gerekir. Hakâret ise, Zât'a kasdetmektir. (İslâm'a göre, zât lar, hayvanlar, varlıklar muhteremdir. İslâm, zât'larla değil kötü sıfatlarla mücâdele eder.
Fikir sâhibini öldürmek ile ya'nî zât'ını ortadan kaldırmak ile fikrini öldürmüş olmazsın.
Hakâret eden kişinin öldürmeye çalışan kişiden bir farkı yoktur.
Hakâret eden kişi hele kutsal değerlere kastediyorsa tek bir hakâretle O inancın bütün müntesiplerinin zât'ına (canına) kasd ve hücûm etmektedir..
Ve Hakâret eden kişi bu hakâreti yaymak amacındaysa, (medyâda neşrediyorsa) cinâyet eylemini, herkesin gözü önünde işlemek istemektedir...
Medyâ yoluyla işlenen bu gibi cinâyetler ve yalan haberler daha büyük toplumsal cinâyetlerin de hazırlayıcısıdır.
Dolayısıyla şâir Ka'b Bin Eşref'in katledilmesi câizdir.

Kutsallarımıza Hakâret ederlerse, evet savaş sebebidir de...
Düşüncelerine güveniyorlarsa münâzara yolu açıktır.

Anasına ve karısına küfredildiğinde hiç tepki vermeyen mahlûklar olabilir.
Meselâ batılı toplumların genelde insânları, yolda giderken bir başkasının kendi karısına cinsel iştâhla bakmasından hoşnut olur. Bakmamasından hoşnut olmaz... Kutsal değerleri yoğun olan toplumlarda ise karısının göz ile tâciz edilmesi, kocayı cinâyete kadar götürebilir.

Kutsalı olmayan ateistlere veyâ Amerika gibi orospu devletlere,, hakâret için ölüm cezâsı verilmesi elbette ağır gelir. (Benim görüşüme göre hakâret yalan propaganda yaygınlaştırılır ve toplum üzerinde etkili olursa ölüm cezâsı verilebilir, ferdî hakârete ve tek bir şahsa âid kutsala yapılan hakârete ölüm cezâsı verilemez)

-Diktatoryal yönetimlerde Halk Haksızlıklarla ezilir. Haksızlıkların olduğu bir devlette barış olmaz. Diktatörler, Sükûnu sağlamak için süreki baskı ve zulüm yaparlar. Görüntüde sağlanan sükûn, Barış anlamına gelmez.

-Kazığa geçirme uygulaması benim görüşüme göre, En azılı cânîlere  ve ancak devlet eliyle uygulanabilir. Osmanlıda da sâdece üst düzey cânîlere çok ender olarak uygulandığını düşünüyorum.

-İslâmda adam öldürebilme salâhiyeti devlete âiddir.
Hiç bir kimse, meâlden hüküm çıkartarak adam öldürme salâhiyetine sâhip değildir.
Ama müslümânca bir devlete sâhip olmayan bir müslümânın anasına karısına dînine hakâret edilirse, öfkesine yenik düşüp, günâha girip, hakâret eden kişiyi öldürebilir.

.............
 

Sizin Anlayışınızda yapısal bir bozukluk ve bir ilkellik var.
Dolayısıyla ateistlik sizin için bir tercîh olmaktan daha çok zarûrî bir netîcedir.
Dikkat ederseniz ben sizinle fikir mücâdelesi falan yapmaktan çok,, anlama kusurlarınızı düzeltmekle uğraşıyorum.
"Kur'ân öyle demek istemiyor şöyle demek istiyor" diyorum.
Aslında mes'ele Kur'ân da değil, Kendi sözlerimi de îzâh etmek mecbûriyetinde kalıyorum sürekli.
Ya'ni Mes'elelerin merkezinde sürekli sizin Anlama kusurlarınız var.
İnsân cevap vermekten bıkıyor size...

Ama siz yeter ki açıklama isteyin, biz açıklarız.
Açıklamalarımız bir kişinin bile kurtuluşuna vesîle olacaksa  mutlu oluruz.
Not: Ben kendimi kurtulmuş olarak görmüyorum. Muhatabım olan ateistlerin de Cehennemi garantilediklerini şimdiden iddiâ edemem.
"Mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler."

 


 

 


 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 hours ago, HATEM said:

-Altta kalan sensin ben değilim,, Cezâ sistemi olmayan bir "barış devleti" örneği gösterebilirsen, yazdıklarımın ağırlığı altından ancak kalkabilirsin.

"Muhakkak her devletin bir cezâ sistemi olmalıdır" mantık düzeyine ulaştıysan, İslâmın cezâ sistemini cezâ usûllerini sorgulayabilirsin. Sorgula ki ben de cevâbını vereyim.
 

Adam öldürenlerin devlet eliyle öldürülmesi, Barış Devleti iddiâsındaki bir devlet için çelişki değildir. Kutsallara hakâret edenin öldürülmesine değineceğim.
Çelişir diyorsan buyur göster. Cezâ sistemi olmayan bir devlet göster. Bunu gösteremeyeceksin, Ancak şunu diyeceksin: "Bir cezâ olarak devlet eliyle insân öldürmenin yasaklandığı ülkeler var"
Ben de cevap olarak derim ki; Bu ülkeler kendi barışları adına çok büyük yanlış içindedirler. Suçlularına hakettikleri cezâyı vermek yerine, (adam öldürenleri öldürmeyerek) aslında mâsum vatandaşlarını cezâlandırmış oluyorlar. Gelecekte öldürülmesi muhtemel insânlarını da korumamış oluyorlar. Bunu ben ilk mesajımda belirtmiştim. Burayı anlamakta zorlanacaksan extra bir açıklama yaparım.

 

HATEM, boşa uğraşma, o topu çıkaramazsın. Ağzından çıktı, malumu ilan ettin bir kere.

Yazdıklarının topu demogoji ve ajitasyon. Şişirme. Laf kalabalığına boğma.

 

Ben sana ceza sistemi olmayan barış devleti falan mı dedim ki de, kalkıp bana "ceza sistemi olmayan bir barış devleti örneği gösterebilirsen.." şeklinde bir mantık safsatasını yedirmeye çalışıyorsun?? Ne alaka? Ben ceza sistemi olmamalıdır mı dedim? Evet. Söz konusu olan beşeriyatsa, zaten zorunlu olarak ceza sistemi olmak zorundadır. Çünkü bu aciz, kısıtlı "beşeriyat", adı üzerinde. Başka şansı yok. İlla ki ceza koyacak. Onu cezasız da becerebilecek olan ise kısıtsız olan ilahi kalem. Ama her ne hikmetse o da becerememiş, o da beşeriyat nasıl edecekse, o da öyle etmiş, eylemiş. Ha, cezasız sistemin hesabını tanrından soracaksın o vakit, benden değil. Arkasından benim adıma atıp tutmuşsun devamında. Hesapta sadece hakaret için öldürmek gibi bir vandallığı, vahşiliği; ceza sisteminin hiç olmaması gibi alakasız bir mevzuya indirgeyip eşitleyerek, sıyıracaksın...Yemezler gülüm.

 

Suçluların hak ettiği diye de objektif bir kavram da yok. Kime, neye göre, neyi hak etmek? 

 

Quote

- Doğru,, Gerçek müslümânların yapmış olduğu bütün savaşlar, savunma savaşı olarak tanımlanabilir.
Dikkat et, Bir müslümân başka ülkede hürriyet ve güven içersinde ibâdetlerini yapabiliyor ve tebliğ yapmasına izin veriliyorsa, o devlet ile müslümânların savaşması câiz olmaz.
Fakat vâkıa şudur ki; Müslümanlara tebliğ ve ibâdet hürriyeti vermek şöyle dursun yok etme gayretinde olan devletlerle savaşmak câizdir. Dolayısıyla gerçek bir müslümân devletin yaptığı bütün savaşlar bu anlamda savunma savaşıdır.

Beni fiziksel bir zorlama ile yok etmeye çalışmıyorsan, düşüncelerinle benimle savaşmak istiyorsan İslâm senin varlığını ortadan kaldırmaya çalışmaz.
Müslümân olmamayı tercîh etmek, İslâmda meşrû bir haktır. Böyle meşrû bir hak varken, Bir müslümân devlet saldırmacı değildir.

 

 

Demogojinin dibine girmeye devam. Yok efendim yok etmeye gayretinde olanlarla savaşmak..nereden geldik buraya? Şişir allah şişir.

Ha yukardakiler de hikaye ya neyse..

 

Quote

Kazığa geçirmeyi de bir savunma olarak görmelisin. Kazığa geçirmeyi de,, Kazığa geçirilenlerden mâsumları korumak olarak düşün. Hem de, İleride zuhûr edecek eşkiyâları korkutarak, gelecekte öldürülecek, kundaklanıcak, tecâvüz edilecek insânları savunmuş ve kurtarmış olunmaktadır.

 

Kazığa geçirmekle işimiz ne? Ben olumlu ya da olumsuz bir laf etmedim ki kazığa geçirmek üzerine? Şişirmeye devam..

Bak ben ne dedim: Mübalağalı örnekler veriyorsun dedim. Tecavüz, adam öldürme vb...Bunlar niree, hakaret nire be adam...Anladın mı?! (inşallah)

 

Quote

- Barışçıl Devletlerin bir cezâ sisteminin olması ne kadar normalse, benim de sizi fikren dövmem o derece normaldir.
Ringden Atlayıp seyircileri dövmüyoruz ki,
Ringe çıkıp yüzümüze yumruk sallayanları dövüyoruz.
Çok da hôş bir gösteri oluyor.


Kimseyi fikren falan da dövdüğün yok da, sen istersen kendi çapında öyle inan. ..Da, mesele o da değil zaten :) Ben bilinçaltının yansıması olarak verdim o örneği. 

Tevekkeli değil, ağzından dökülen iki lafın bir dayak..
 

Quote

 

- Bir fikre karşı fikirle mücâdele etmek gerekir. Hakâret ise, Zât'a kasdetmektir. (İslâm'a göre, zât lar, hayvanlar, varlıklar muhteremdir. İslâm, zât'larla değil kötü sıfatlarla mücâdele eder.
Fikir sâhibini öldürmek ile ya'nî zât'ını ortadan kaldırmak ile fikrini öldürmüş olmazsın.
Hakâret eden kişinin öldürmeye çalışan kişiden bir farkı yoktur.
Hakâret eden kişi hele kutsal değerlere kastediyorsa tek bir hakâretle O inancın bütün müntesiplerinin zât'ına (canına) kasd ve hücûm etmektedir..
Ve Hakâret eden kişi bu hakâreti yaymak amacındaysa, (medyâda neşrediyorsa) cinâyet eylemini, herkesin gözü önünde işlemek istemektedir...
Medyâ yoluyla işlenen bu gibi cinâyetler ve yalan haberler daha büyük toplumsal cinâyetlerin de hazırlayıcısıdır.
Dolayısıyla şâir Ka'b Bin Eşref'in katledilmesi câizdir.

Kutsallarımıza Hakâret ederlerse, evet savaş sebebidir de...
Düşüncelerine güveniyorlarsa münâzara yolu açıktır.

 

 

Hakaret eden kişinin öldürmeye çalışan kişiden farkı yoktur..Cinayettir..? ...???...!!!...Bu ne, ışıd müsveddesi seni?!! Bu ne yahu? Nerde yazıyor bu? 

Bu nasıl bir desteksiz atmak, uydurmaktır? Bu nasıl bir vandallıktır? Altından kalkamayacağın yer tam da burası işte.

Kalkamayacaksın, uğraşma boşuna. Yedin bir pok otur aşağıya adabınla.

 

Quote

Anasına ve karısına küfredildiğinde hiç tepki vermeyen mahlûklar olabilir.
Meselâ batılı toplumların genelde insânları, yolda giderken bir başkasının kendi karısına cinsel iştâhla bakmasından hoşnut olur. Bakmamasından hoşnut olmaz... Kutsal değerleri yoğun olan toplumlarda ise karısının göz ile tâciz edilmesi, kocayı cinâyete kadar götürebilir.

 

Ana karı falan demogojiyi, ajitasyonu geç. Yok gözle tacizmiş vb. Bizi galeyana getircen hesapta he mi?
 

Quote

Kutsalı olmayan ateistlere veyâ Amerika gibi orospu devletlere,, hakâret için ölüm cezâsı verilmesi elbette ağır gelir. (Benim görüşüme göre hakâret yalan propaganda yaygınlaştırılır ve toplum üzerinde etkili olursa ölüm cezâsı verilebilir, ferdî hakârete ve tek bir şahsa âid kutsala yapılan hakârete ölüm cezâsı verilemez)

 

Senin görüşünü yiyim hacı. Sen vandalsan bize ne..Sen vandal olduğun, olabildiğin için mi müslümansın, yoka müslümanlık mı seni vandal yapıyor, ben oradayım..(Bence her ikisi de geçerli) ..Senin kitabının statik öğretisi, zaten değişken olan toplumsal kabullerin güncel yansımalarına uyuyor mu onu de bize..Demişsin zaten. Uymuyor. Ha oralarda da kan gövdeyi götürmüyor, intizam nizam da bozulmuyor. Hatta senin müslüman coğrafyasının topunun burnun halkayı takmışlar gezdiriyorlar işte. 
 

Quote

-Diktatoryal yönetimlerde Halk Haksızlıklarla ezilir. Haksızlıkların olduğu bir devlette barış olmaz. Diktatörler, Sükûnu sağlamak için süreki baskı ve zulüm yaparlar. Görüntüde sağlanan sükûn, Barış anlamına gelmez.
-Kazığa geçirme uygulaması benim görüşüme göre, En azılı cânîlere  ve ancak devlet eliyle uygulanabilir. Osmanlıda da sâdece üst düzey cânîlere çok ender olarak uygulandığını düşünüyorum.

 

Barış ve haksızlık birbirine koşut kavramlar değildir. Biri diğerini olumlamak durumunda değildir. Hak ya da haksızlık barışa giden yolda uygulanan yönteme dair bir unsurdur. Diktatoryanın barış görünümü vermesi, onun meşruiyetini sağlamaz. Ve benim dediğime geliyoruz. işte tam bu noktada zaten.
 

Quote

-İslâmda adam öldürebilme salâhiyeti devlete âiddir.
Hiç bir kimse, meâlden hüküm çıkartarak adam öldürme salâhiyetine sâhip değildir.
Ama müslümânca bir devlete sâhip olmayan bir müslümânın anasına karısına dînine hakâret edilirse, öfkesine yenik düşüp, günâha girip, hakâret eden kişiyi öldürebilir.

 

Bu ne? Kendi kendini yanlışlamışsın işte burda. Ne dedin sen:

 

Peygamberim hakkında böyle konuşan adamın cezâsı ölümdür.
Üslûbuna hâkim olmazsan, Allah izin verir de fırsatım olursa ben seni öldürebilirim. Üslübunu muhafaza ederek kendine dikkat et.

 

Şimdi üstteki açıklamanı bir daha oku bakalım :) 
.............

Quote

Sizin Anlayışınızda yapısal bir bozukluk ve bir ilkellik var.
Dolayısıyla ateistlik sizin için bir tercîh olmaktan daha çok zarûrî bir netîcedir.
Dikkat ederseniz ben sizinle fikir mücâdelesi falan yapmaktan çok,, anlama kusurlarınızı düzeltmekle uğraşıyorum.
"Kur'ân öyle demek istemiyor şöyle demek istiyor" diyorum.

 

Meali: Kıvırıyorsun.

Kime, neye göre öyle değil de böyle demek istemiş? Referans noktası neresi? Sen kimsin? Neden hepiniz ayrı telden çalıyorsunuz? 1400 senede bir miki doğrultup da aynı fikirde yek vücut olamamışsınız, daha hala buralara gelip, kendi öznel ne idüğü belirsiz yargılarınızı bize pazarlamaya çalışıyorsunuz. 

 

Sizin bütün hayatınız, tüm bir inancınız mealden hüküm çıkarmak be adam...!!!

 

Quote

Aslında mes'ele Kur'ân da değil, Kendi sözlerimi de îzâh etmek mecbûriyetinde kalıyorum sürekli.
Ya'ni Mes'elelerin merkezinde sürekli sizin Anlama kusurlarınız var.
İnsân cevap vermekten bıkıyor size...

 

Senin anlama kusuru şeklinde yaftalaman sadece seni bağlar. Bir de kuranı tabi. Nasıl bir kitapsa bu, sahabesinden alimine kadar yanlış anlamayan, anlama kusurlu olmayan kalmamış..Yahu hiç mi dönüp bir de kitaba bakmak gelmiyor aklınıza..."Ula asıl maraz sakın bu kitapta olmasın" diye..

Şimdi tüm bu laf salatasını geçip, biz ne dedik, ne sorduk, sonra ne oldu, özetleyelim:

 

1- Şimdi mesela "tamamı" Hz. muhammed'e küfür edenlerden, @sağduyu gibilerden oluşan bir topluluk, hatta millet düşün..Nedir bunların ederi?

Cevap: Ölümmüş. Hakaretin cezası ölüm. Savaş. Böylesine bir barış, böylesine bir hoşgörü(!) düşman başına.

 

2- Topuna dalıp katletmek vacip mi yoksam? Buyur sana tek bir söylemden kantitatif olarak peydah olan bir savunma(!) savaşı gerekçesi.

Cevap: Evet Savaş gerekçesiymiş. Bu adamlar sadece savunma savaşı veriyorlar ama, "savunma" dedikleri kavram öylesine oynak, öylesine don lastiği gibi kaygan bir zeminde ki,  her an üzerinize doğru savunma amacıyla saldıran bir müslüman güruhu ile karşılaşmanız işten bile değil.

 

3- Yol kesen, adam öldüren, tecavüz eden..Mübalağaya bak sen. Başka türlü geçer akçe olmayacak çünkü.

E peki seninkinde tecavüz nerede, adam öldürme falan nerede be gülüm? Oldu mu şimdi bu örnek, olmadı. Adam mı kandırıyorsun anlamadım ki..

Yorum: Biz sana tecavüzü, yol kesmeyi, yol kesmeyi sormadık ki be adam. Biz sana sadece "hakareti" sorduk. Hakaret yahu, hepi topu hakaret..

 

4- Ha yeri gelmişken, şu bahsettiğin "öldürebilme selahiyetinin" hangi ayetten geldiğini yazabilir misin bize, istirham etsem?

Cevap: Cevaba göre ne olduğu belli değil. Böyle konuşanın cezası ölümdür, ben seni öldürebilirim diyen adam, şimdi devlete aittir falan demeye başladı. O zaman ne demeye öbürünü yazdın? İyisi mi bu soruya bir kez daha cevap alalım. :) 

 

Soru şu: Ha yeri gelmişken, şu bahsettiğin "öldürebilme selahiyetinin" hangi ayetten geldiğini yazabilir misin bize, istirham etsem? Kişi ya da devlet olarak? (Bak açtım senin güzel hatırın için, çelişkini de görmezden gelerek.)

 

Nihai özet şu: Savunma savaşı falan hikaye. Çünkü bunların savunmadan anladığı şeyin başı sonu belli değil. Şekil (a) da naklen gördüğümüz üzere. İslam tehlikeli bir din. Barbarlık yakıştırmaları falan yersiz değil. Sonra size barbar falan deyince hiç kızmayın. Al sana gerçek, "kabuğu soyulmuş" islam bu işte.. Neticede Maide 33'ün torunları bunlar...Savunmanın altını kazıyınca, saldırı çıkıyor. Din allahın oluncaya kadar (!)

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, 322 yazdı:

Müslüman arkadaşların diğer bir iddaası da Kuran'ın ''Evrensel bir Kitap'' olduğunu söylemeleridir ama Kuran'da ki ayetler öyle söylemiyor.

 

 

Ey Müslümanlar, inandığınız Kuran'ın Allah'ı diyor ki, ''Ben Kuran'ı Arapça olarak, Arap bir Peygamber ile Arabistan'da yaşayan Arap Milletine indirdim.'' Yani ''Evrensel'' olduğunu iddaa ettiğiniz Kuran'dan aslında sadece Arap Milleti sorumlu tutulmuş. Şuara 198-199'de ''Arapça bilmeyenler, bu kitaba iman edemezler'' diye yazıyor. Müslüman olmanın ilk şartı Arapça bilmek ve Arap olmaktır.

 

Şimdi soruyorum, ben bir Türk olarak, '' Arapça olarak, Arap bir Peygamber ile Arabistan'da yaşayan Arap Milletine'' indirilmiş olan bir kitaba neden inanmak zorundayım?

 

Bununla da bitmiyor;

 

Nahl 36'da ''Biz her millete bir peygamber gönderdik'' diyor Kuran'ın Allah'ı. Bu inandığınız Allah madem ki her millete bir peygamber göndermiş, o zaman Türkler için gönderilmiş olan Peygamber nerede? Veya Çinliler için gönderilmiş olan Peygamber nerede? Kuran'ın Allah'ı, ''Biz her millete bir peygamber gönderdik'' diyorsa eğer Müslüman arkadaşların bize bu Peygamberleri tek tek göstermesi lazım.

68:52 ayetini oku! Şuara 198-199 ayetlerde geçen "yabancı kişiler" Şuara 200'de veriyor. "Kalbi suçlu/fitne olanlar" demektedir. Ayetleri bağlamından koparmayın.

tarihinde KuranMumini2698 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 18.06.2019 at 18:31, karamsarhuman yazdı:

bunların tüm maddelerine tek   tek yazardım  ama, ne yazıkki editleme zamanı çok kısa oldugu için, sadece bir kaç madde bile 

 derin anlamlar ifade etmektedir saygılarımla...... 

 

 

Madde 18[değiştir]

Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.

 

allaha göre sadece islam vardır, diğer verdiği dinleri bile inkar etmiş bir ilahtır! zavallıdır allah denilen varlık. 

 

maide 51: Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli (dost)edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da  (kafirlerdendir) onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Elli birinci ayette kendileriyle dost olmamız yasaklanan kitap halkının nitelikleri 5:57 ayetinde açıklanıyor. Kitap halkının arasında iyiler de var (3:113). Kitap halkının yemeği yenir, kızlarıyla evlenilir. 5:57 ve 60:8 ayetleri, diğer insanlar ve toplumlarla olan ilişkilerimizde bize temel ilkeleri verir. 5:69 ayeti bu konuda aydınlatıcıdır.

 
tarihinde KuranMumini2698 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
52 dakika önce, KuranMumini2698 yazdı:

Elli birinci ayette kendileriyle dost olmamız yasaklanan kitap halkının nitelikleri 5:57 ayetinde açıklanıyor. Kitap halkının arasında iyiler de var (3:113). Kitap halkının yemeği yenir, kızlarıyla evlenilir. 5:57 ve 60:8 ayetleri, diğer insanlar ve toplumlarla olan ilişkilerimizde bize temel ilkeleri verir. 5:69 ayeti bu konuda aydınlatıcıdır.

 

 

yazdıkların benim yazdıklarımla ne alaka? sen farklı bir konudan bahsetmişsin, senin mantıklı bir konu başlığı açtıgını

 ayrıca açtıgın konulara hakim oldugunu ne zaman görücez? arkadaşım, zaman  kaybısın sadece..ben sana çelişkili ayeti direk gösteriyorum, sen farklı bir ayet gösteriyorsun, sürekli aynı taktik bayatladı bu numara ... 

kafirleri öldür, esir al kellesini uçur, köle ve cariyue yap diyor ayetler, ne yemegi? ne evlenmesi? :0_80cbc_37a71a73_L::352nmsp:

tarihinde karamsarhuman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
25 dakika önce, teflon yazdı:

 


Şimdiye kadar sana gereğinden fazla cevap yazmışım. Köre, ince ince renkleri ta'rif etmişim.
Ben cevap vermekten bezmem de,
Söylenilen lafı bir doğru anlayabilsen,
Doğru anlayabildiklerini de bi çarpıtmasan...
Verdiğin cevaptaki düşünce bozukluklarını satır satır göstermeye artık hiiç niyetim yok, kusura bakma vakit ayırıp kendimi yormam.
Yazılanlar ortada, akıllı kişi senin de benim de notumu verir.

"Mevlâm neylerse güzel eyler" demiştim ya,
Ateist olmanız sizin için çok doğru bir konum.
Bu kafayla ancak ateist olmaya lâyıksınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 hours ago, HATEM said:


Şimdiye kadar sana gereğinden fazla cevap yazmışım. Köre, ince ince renkleri ta'rif etmişim.

 

Ey ahali, amcamın ince ince renk tarifinden kastı şunlardır mesela, yanlış anlaşılmasın :)

 

Quote

 

Bir fikre karşı fikirle mücâdele etmek gerekir. Hakâret ise, Zât'a kasdetmektir. (İslâm'a göre, zât lar, hayvanlar, varlıklar muhteremdir. İslâm, zât'larla değil kötü sıfatlarla mücâdele eder.
Fikir sâhibini öldürmek ile ya'nî zât'ını ortadan kaldırmak ile fikrini öldürmüş olmazsın.
Hakâret eden kişinin öldürmeye çalışan kişiden bir farkı yoktur.
Hakâret eden kişi hele kutsal değerlere kastediyorsa tek bir hakâretle O inancın bütün müntesiplerinin zât'ına (canına) kasd ve hücûm etmektedir..
Ve Hakâret eden kişi bu hakâreti yaymak amacındaysa, (medyâda neşrediyorsa) cinâyet eylemini, herkesin gözü önünde işlemek istemektedir...
Medyâ yoluyla işlenen bu gibi cinâyetler ve yalan haberler daha büyük toplumsal cinâyetlerin de hazırlayıcısıdır.
Dolayısıyla şâir Ka'b Bin Eşref'in katledilmesi câizdir.

Kutsallarımıza Hakâret ederlerse, evet savaş sebebidir de...

 

 

Yani tabiri caizse, af buyurun "boku çişle yıkamayı", ince ince renk tarifi olarak telakki etmektedir bu kişi..

İlk ayıbı ve altından kalkamayacağı nane de şudur:

 

Quote

Peygamberim hakkında böyle konuşan adamın cezâsı ölümdür.
Üslûbuna hâkim olmazsan, Allah izin verir de fırsatım olursa ben seni öldürebilirim. Üslübunu muhafaza ederek kendine dikkat et.

 

 

Ama hakkını vermek lazım, kırdığı pot ve hatta adeta devirdiği çam ile çok güzel bir hadiseye vesile olmuştur kendisi.

Bize, bizlere; safi savunma savaşlı(!), hoşgorülü(!) ve barış(!) dini islam'ın kabuğunu soyduğumuz vakit karşılaşacağımız gerçekle "naklen" yüzleştirmiştir.

Adam akıllı bir cevap veremeyerek, yazdıkça batmak suretiyle  bunu bir kez daha da teyit ettiğine göre;

Bu manada kendisine teşekkür ediyor, ve çeşitli konularda yeri geldiğinde kendisini "örnek vaka" olarak kullanacağımızı belirtmek istiyoruz.

 

Yazdıkları minvalinde hadisenin ana fikri ve kaçınılmaz sonu şudur:

 

Ya islam vandaldır, vahşidir.

Ya da bu kişi vandal ve de vahşidir.

 

Şimdi; kırk katır mı kırk satır mı, bu seçimi kendisine bırakıyor..

Vandal olan bir kişinin islam denen öğretiyi üzerine böylesine güzel giyebilmesi de sorgulanması gereken ayrı bir unsurdur demeyi de unutmuyoruz.

 

Quote

Yazılanlar ortada, akıllı kişi senin de benim de notumu verir.

 

Yazılanlar gerçekten ortada, bu konuda haklısın.

Bu hususta seni destekleyen müslümanlar çıkacak olursa, sen gene haksızsın. Arıza sizde değil, islamda.

Aksi durumda da yine haksız olduğunu yazmama gerek var mı? :) 

Bize örnek, sana da ibret olsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...